Gönderen Konu: İslam'ın Çalışmaya Bakışı  (Okunma sayısı 389 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
İslam'ın Çalışmaya Bakışı
« : Ocak 29, 2024, 11:25:01 ÖÖ »

 
İslam'ın Çalışmaya Bakışı

Çalışma kavramı gerek insan, gerekse insan dışındaki canlıların hayatlarının tam merkezinde yer almaktadır. Bütün canlıların hayatlarını sürdürmeleri, hayat mücadelesinde ayakta kalabilmeleri, ne kadar çalıştıklarına bağlıdır. Canlılar barınma, beslenme ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmak zorundadırlar. İnsan söz konusu olunca çalışma kavramı daha bir önem taşımakta, maddî ve manevî boyutuyla daha bir anlam kazanmaktadır. Geleceğe, kişisel ya da toplum olarak mühür vurmak, çalışma ve gayretin sonucunda gerçekleşecektir. Şair:

“Bekâyı hak tanıyan sa'yi bir vazife bilir.

Çalış, çalış ki beka say' olursa hak edilir.”(1)

Derken bu gerçeği ne güzel dile getirmiştir.

Kainatı sonsuz kudretiyle meydana getiren yüce yaratıcı, “O, her an bir şe'ndedir.”(2) âyetinin ifadesiyle, İlâhî iradenin her an bir çalışma içinde olduğuna dikkatleri çekmekte ve yeryüzünde, İlâhî iradenin “halife”liğini gerçekleştirmek gibi çok kutsal ve seçkin bir görevle donattığı insana yürüyeceği yolu göstermektedir. Bu sorumluluğun bilincinde olarak insan da aynen yaratanı gibi daima bir çalışma ve çabanın içinde olacaktır ki, hayatını daha güzel, daha yaşanır bir hale getirebilsin.

“Ne dinlenir ne de atıl kalır bir an

Şuun-ı hilkati teksif edip yaratmaktan.”(3)

Sadece insan değil, sonsuz kudret sahibinin elinden çıkan diğer varlıklar da; madde, mekan, zaman, yer, gök, güneş, ay vs. daima çalışmaktadırlar.

Protonlar, nötronlar atom çekirdeğinin etrafında hiç durmadan ve yorulmadan dönmektedirler. Tıpkı ayın dünya, dünyanın güneş ve herbirinin kendi ekseninde durmaksızın dönüp durdukları gibi. Gündüz geceyi, gece gündüzü asırlardır bıkmadan, usanmadan takip etmektedir. Mikro evrenden makro evrene her varlığın hiç durmadan çalıştığı bir alemde çalışmayan insanın hayat hakkı olabilir mi?

O halde insanın, hayatını sürdürmesi, şahsiyetini oluşturup, koruyabilmesi, kültür ve medeniyet kurabilmesi, geçmiş ve bu günü geleceğe sağlam köprülerle bağlayabilmesi için çalışması gerekmektedir.

Kur'an 'da Çalışma Kavramı

Kur'an'da çalışma ile ilgili olarak amel ve sa'y kavramları kullanılmıştır. Sözlükte çalışma, isteme ve hızlı yürüme anlamına gelen sa’y terimi, ister hayır ister şer olsun bir işteki ciddiyet ve çabayı ifade eder.(4) Nitekim Necm sûresinde yer alan ayetlerde insanın, nasıl olursa olsun, sadece çalışmasına göre karşılık göreceği bildirilmektedir: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.”(5)

Yine çalışma ve iş anlamına gelen “amel” terimi, Kur’an’ın temel kavramlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Isfahanî’nin de vurguladığı gibi, insanın kasıtlı ve niyetli davranışları “amel” olarak nitelendirilir.(6)

Kur’an, imandan bahsettiği hemen her yerde, arkasından ameli de eklemekte ve gerçek imanın amelle bütünleşmesi gerektiğine, insanın dünya ve ahiret saadetine ancak bu şekilde erişebileceğine dikkat çekmektedir. Üstelik ameli de salih nitelemesiyle ortaya koymakta, böylece insanın her davranışının, yeryüzünde barış ve sulhu gerçekleştirmeye, dürüst ve erdemli hareket etmeye yönelik olmasını istemektedir.

Kur'an bütünlüğü içinde “çalışma” denince, bu kavram ile iki hususun anlaşılması doğru olur. İlki, ibadet teriminin kapsamına giren ve manevî yükselişi temin edecek olan çalışma, diğeri ise, dünyevî kalkınma için yapılacak çalışmadır. Bu iki tarz çalışma birlikte ve dengeli olarak yürürse ancak o zaman başarıya ve huzura erişmek mümkün olur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz”(7) buyurularak ibadet ve çalışma aynı anda emredilmiştir. Âyetin dikkat çekici diğer bir yanı, dünyevî çalışmayı gerçekleştirirken de, Allah’ın hatırda bulundurulmasını, O'nun arzu ve isteği doğrultusunda çalışılmasını vurgulamasıdır. Çünkü Yüce Yaratacı her an hangi işte bulunursa bulunsun, kulunu görüp gözetmekte(8) ister hayır isterse şer olsun yapıp ettiklerine göre ona karşılık vermektedir.(9)

Kur'ânî ahlâk sadece ibadete değil, ibadet dışı hayata yansıyıp, onu da kuşatacaktır ki, her çeşit çalışma bir nevi ibadet sayılabilsin. “Herkes kendi kazandığının hesabını verecek...”(10) Diğer bir deyişle herkesin kişisel kurtuluşu kendi çabasının, çalışmasının neticesinde olacaktı.

Sadece dünyevî kalkınmanın değil, ahiret yurdunun da bu dünyadaki çalışma ve gayretle kazanıldığı gözönüne alınacak olursa konunun önemi bir kat daha artacaktır. Allah Teâlâ da: “Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun.”(11) âyetiyle, cennete ulaşmanın ve Allah’ın bağışlamasına mazhar olmanın ancak durup dinlenmeksizin sürecek bir çalışmanın ürünü olabileceğini vurgulamaktadır. Ayetteki “sâriû” ifadesi oldukça dikkat çekicidir. “Koşunuz, yarışınız.” derken Yüce Yaratan, yürümekten bile acizlenen insanların ne bu dünyada ne de hayatın devamı olan ahirette bir şey başarabilmeleri, iyi bir iz bırakabilmeleri mümkündür. Oysa kutsal bir yürüyüş olan şu dünya hayatında çalışıp yorulanlar, kendisi, ailesi, toplumu ve tüm insanlık adına faydalı, hayırlı bir başlangıca imza atanlar, arkalarında anılmaya ve takdire değer izler bırakabilir. Bu izlerin İlâhî kudret tarafından daima gözetlendiğinin bilinci içinde hareket ederek Yasin Sûresi’ndeki şu âyeti her zaman hatırlar: “Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.”(12)

Ve bir kutlu müjde daha: “...Ben, erkek olsun, kadın olsun, -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiç bir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım...”(13)

Hz. Peygamberin Hayatında Çalışmanın Yeri

Hz. Peygamber (s.a.s.) küçük denilebilecek yaşta iken, hayatın getirdiği zorlukların bir sonucu olarak çalışmaya çobanlık yaparak başlamış oldu. Bu çalışması gençlik yıllarında ticaretle devam etti. Kutlu risalet göreviyle artan sorumluluğu ise O’na neredeyse dinlenmeyi, hatta uykuyu unutturdu demek mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.s.), kişinin çalışıp, ailesinin geçimini temin etmesini, Allah yolunda cihad etmek ve gündüzleri oruç tutup, geceleri namazla geçirmekle bir tutmuştur.(14)

Belki de hayatıyla, eşine rastlanmayacak derecede çalışma, azim ve direnç örneği sergileyen Rasûlüllah: “Allah kulunu, helal kazanç talebinden yorgun düşmüş görmeyi sever.”(15) “İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp, kazanarak aldıklarıdır.”(l6) ve “Kişinin sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması, versin veya vermesin birisinden bir şey istemesinden daha hayırlıdır.”(17); “Allah Teâlâ'ya yemin ederim ki, sizden biriniz urganını alıp, arkasında dağdan odun yüklenerek getirmesi ve onu satıp geçinmesi, bir zengine gelerek sadaka istemesinden çok daha hayırlıdır.”(18) ''Kazancın en temizi ve güzeli, kişinin kendi eliyle elde ettiği kazanç, hileden, hainlikten uzak meşru alış-veriştir...”(19)

“Kazancın en şereflisi, kişinin elinin emeğiyle kazandığıdır.”(20) gibi hadisleriyle ümmetini de aynı gayret ve çalışmaya teşvik etmektedir.

Günlerce kızgın kumların üstünde ve kavurucu sıcağın altında peşlerinden gelen düşmana izlerini kaybettirmenin gayretiyle uzadıkça uzayan hicret yolculuğunun hemen ertesinde Mescid-i Nebî’nin inşaat çalışmasını başlatan ve kendisi de bizzat çalışan Rasûlüllah’a; çalışmadan kazanmanın hileli yollarını araştıranların hangi gerekçelerle bu davranışlarnı haklı gösterecekleri çok iyi düşünülmesi gerekir.

Hendek savaşı öncesinde, açlıktan midesine bağladığı taşlarla, gece gündüz hendek kazmak için kazma kürek sallayanların en başında geliyordu o Kutlu Peygamber. Bu fiili duanın neticesindedir ki, savaş sırasında dudaklardan dökülen kavlî dualar da Rahman’ın katında geçerli olmuş ve ashab-ı kiram ilâhî yardıma layık görülmüştür. Şimdi çalışma ve gayret adına bir çivi çakmaktan aciz olanların, oturdukları yerden okuyacakları salat-ı tefriciyelerle kilitli kapıların açılmasını beklemeleri, Rasûlüllah’ın davasına ve manasına en büyük saygısızlıklardan biri olarak yürek sızlatmaktadır.

Hayatı; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”(21) âyeti uyarınca düzenlemeye başladığımızda, çalışma hayatını da bunun dışında düşünmek mümkün görünmemektedir. Doğru ve dürüst çalışma Kur’an’ın ve Hz. Peygamber'in gösterdiği hedefler arasındadır. Bir gün, çarşıda dolaştığı bir sırada, bir yiyecek yığınının önünde durup, çuvalın dibinin ıslak olduğunu anlayan Rasûlüllah (s.a.s.), “Bizi aldatan bizden değildir.”(22) buyurur. İmalatçı, müteahhit, işci, memur kısacası hangi meslekten olursa olsun, insanların bu hadisin ışığında hereket ettiği bir çalışma hayatının, topluma neler kazandıracağını hayal etmek bile çok güzel geliyor.

Tevekkül-Çalışma İlişkisi

Çalışıp didinmeyi, üretip insanlığa hizmet etmeyi ibadet kadar öne çıkarıp, önemseyen İslâm dininin mensuplarının yaşadıkları hayat standartına baktığımızda yürek burkucu bir manzarayla karşılıyoruz. İslâm dünyasını kuşatmış olan gerikalmışlık olgusunun, şüphesiz bu dinin gerektirdiklerinden değil, dini yanlış anlayıp, yorumlayan insanların hatalarından kaynaklandığını rahatlıkla söyeleyebiliriz. Bu bağlamda en çarpıcı yanılgılardan bir tanesi “tevekkül”e yüklenen yanlış anlamda ortaya çıkmaktadır.

Tevekkül, insanın gerçekleştirmek istediği bir iş için gereken herşeyi yaptıktan sonra, sonucu Allah’tan beklemesidir. İşte bu güven duygusudur ki, insanı her sahada başarıya götürür. O halde tevekkül, insanı tembelliğe değil bilakis çalışmaya teşvik eden bir unsurdur. İnsanı ümitsizliğe düşmekten kurtaran bir değerdir. Zira Allah’a güven duygusu insanı her sahada başarıya götürür.

Çalışıp, tevekkül ile Allah’a güvenmenin sonucunda insanın ilâhî yardıma mazhar olmasının en güzel örneklerinden birisi, Hz. Hacer validemizin yaşadığı o müthiş tecrübedir. Hz. İbrahim, Hz. Hacer ve yavrusu İsmail’i çölün ortasında, istikbalin Mekkesi ve Beyt-i Muazzam’ın mekânında bırakıp gitmişti. Hz. Hacer susuzluktan ağlayan yavrusuna su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında tam yedi kez koşmuş, yorulmuş, terlemiş, sonunda bu çabasının semeresi olarak Allah Teâlâ tarafından Zemzem suyuyla ödüllendirilmiştir. Bugün yudumladığımız ve tadına doyamadığımız bu su, bizlere o kutsal çalışmayı hatırlatmaktadır her seferinde. Ancak yanlış tevekkül anlayışıyla maalesef İslâm aleminin bugün geldiği noktayı Âkif’in mısralarıyla görelim:

“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun,

Onun hesabına bir çok hurafe uydurdun.

Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.”(23)

Bir zamanlar ecdadımız batıya ilim, fen, teknik, metod ve keşif ihraç ederken, gittikleri her yere bir sanat eseri, bir abide dikerek medeniyet imzası atarken, gün gelmiş, Ziya Paşa şöyle sızlanmış:

“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kâşâneler gördüm

Dolaştım mülk-i İslâmı bütün viraneler gördüm.”

Şimdi bu üzücü manzaradan kurtuluşun çaresi Kur’an ve Sünnetin ışığında çalışma kavramını yeniden anlayıp, yaşantıya geçirmekle olacaktır kanaatindeyiz. “İşleyen demir ışıldar.” “İnsanın cevheri, iş başında belli olur.” “Sular durdukça bulanır, aktıkça berraklaşır.” Hikmetli sözleri de çalışmaya motive etmektedir insanı.

Sevginin Çalışmadaki Yeri

Konusu çalışma olan bir yazıda sözü sevgiye getirmek, biraz yadırgatıcı olabilir. Oysa, hayatın temelinde var olan ve yaşamın devamını sağlayan unsurların en başında gelen sevginin, çalışma ile de sıkı bir ilişkisi olduğu kanaatindeyiz.

Zira her bilgi içinde eylem yoksa boşuna olduğu gibi, içinde sevgi olmayan her eylem de boştur. O halde sevgiyle dolu olarak çalışmaktan ne anlaşılmalıdır? Sevgiyle çalışmak; dokuduğunuz kumaşı, sanki yalnız en sevdiğiniz kimse giyecekmişcesine yüreğinizden çektiğiniz ipliklerle dokuyabilmek; kurduğunuz yapıyı, sanki içinde yalnız en sevdiğiniz oturacakmışcasına özenle ve sevgiyle kurabilmek; serptiğiniz tohumları ve onun ürünlerini, sanki yalnız en sevdiğiniz yiyecekmişcesine sevgiyle ekip, biçebilmek; kısacası bütün yaptıklarınıza kendi canınızdan yükselen bir soluk katabilmektir.

Böylesine samimi ve sevgi dolu bir çalışmanın, hayatın her alanında istenilen başarı ve mutluluğa ulaşmada çok önemli kazanımlar sağlayacağında şüphe yoktur.

Sonuç olarak; Hz. Peygamber'in ahirette gerçekleşeceğine dair ön uyarıda bulunduğu o meşhur hadisini hatırlayalım. Ahiret hayatında her insan; “Ömrünü nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede ve nasıl tükettiğinden, malını nereden kazanıp, nereye harcadığından, sağlığının kıymetini bilip bilmediğinden ve bildiklerini aksiyona geçirip geçirmediğinden mutlaka sorgulanacaktır.”(25) Rasûlüllah (s.a.s.)’ın haber verdiği bu sorgulamayı, bir otokontrol mekanizması olarak çalıştırıp, ahirete bırakmadan, burada her gün, her saat nefsimizle yapmaya gayret etmeliyiz.

Unutulmamalıdır ki, hesabını yüzakı ve rahatlıkla verebilecek bir hayat yaşamak, bu hayatı bize armağan eden Yüce Rabbin rızası doğrultusunda çalışmakla mümkün olacaktır.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1- Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, Huzur Yayınevi, İst. 1999, s. 313.

2- Rahman, 29.

3- Ersoy, a.g.e., s, 314.

4- Rağıb el-lsfahânî, Mu'cemu Müfredatı Elfazı'l-Kur'an, Beyrut, ty. s. 238.

5- Necm, 39-41.

6- Bkz. Isfahânî, a.g.e., s, 360.

7- Cum'a, 10.

8- Bkz. Fecr, 14.

9- Bkz. Zilzal, 7- 8.

10- Tur, 21.

11- Âl-i İmran, 133.

12- Yasin, 12.

13- Âl-i İmran, 195.

14- Bkz. Buhârî, Nafakât, 1.

15- Tac, II, 35.

16- İbn Mâce, Hn. 21237.

17- Buhârî, Buyu', 15.

18- Tecrid Terc. VI, 95.

19- Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 31, 42.

20- Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 141.

21- Hûd, 112.

22- Müslim, İman, 164; Ebu Davûd, Buyu', 50; Tirmîzi, Buyu', 72.

23-Ersoy, a.g.e., s. 329.

24- Bkz. Et- Terğib, II, 125.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41