Gönderen Konu: Zamanı Konuşturabilseydik Bize Ne Derdi  (Okunma sayısı 90 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Zamanı Konuşturabilseydik Bize Ne Derdi
« : Eylül 09, 2023, 11:15:59 ÖÖ »


Zamanı Konuşturabilseydik Bize Ne Derdi

Biz Müslümanların yaratılış gayesi, tek olan Allah’a ibadet etmektir. Rabbimiz bu sosyal hayat içerisinde yaşayan biz Müslümanları, bu çevre koşullarından dolayı mutlaka imtihan edecektir.  Rabbimiz biz Müslümanları sadece yemek, içmek, gezmek ve dünya nimetlerinden faydalanmak için yaratmadı. “Biz Müslümanlara verilen her nimet gibi, evlatlarımızda bize bir imtihan vesilesidir. Evlatlarımızı da İslâm terbiyesi içinde büyütebilmemiz için mutlaka anne ve babaların sağlam bir eğitim içerisinden geçmesi, sağlam bir itikada (İslâm inancına) sahip olması gerekmektedir. Eğitim almamış bir anne ve baba, yarının inşasını yani yarının geleceği olan çocukları nasıl yetiştirebilsin.

Asra yemin olsunki gerçekten insan hüsrandadır.

Ancak iman edip salih amel işleyen ve bir birine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Bu ayetlerde görüldüğü gibi insanlık hüsran ve gaflet içinde çırpınmakta, bizlerde Müslümanlar olarak gayretimiz yarının anne ve babalarını yetiştirmek ve onlara sağlam aileler kurmaları konusunda yardımcı olmak öncelikli hedeflerimizden biri olmalıdır. Öyleki, Peygamber Efendimize (s.a.s.) peygamberlik verilmeden önce Mekke öyle bir hal içerisindeydi ki İnsanlar iyiyi ve kötüyü birbirinden ayıramaz bir halde idiler. İnsanlarda gaflet, ve hüsran vardı. Şimdiki yaşadığımız coğrafyada da durum çok farklı değil. Aksine daha da berbat çünkü Allah (c c) Ad Kavmini, Semud Kavmini, Lut Kavmini aşırı taşkınlıklarından dolayı helak etti. Fakat yaşadığımız bu asırda ve bu coğrafyada bizler bütün pisliklerin hepsini birden yaşıyoruz. Allah’u alem o helak olmuş kavimler bu yapılan azgınlıkların hepsini birden yaşamamışlardır.

Özellikle yarının annelerinin ve babalarının edep ve terbiye abideleri olmaları ve yeni nesilde bu edeple yetiştirmeleri başlıca şiarımız olmalıdır. Özellikle bayanların yetişmesi ve ilim halkalarına devam etmesi, yeni neslin yetişmesinde en büyük yatırımdır. Bu yatırım, yeni neslin terbiyesi ile taçlanır. 

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide, 5/51)

Miladi bir senenin daha son günlerine yaklaştık, Müslümanların takvimi hicri takvim olsa da Müslümanlar bunu fırsat bilmeli ve anın vacibi olan tebliğ metodunu daha ciddiye almalı, geçmiş senenin muhasebesini yapmalı, Yüce Rabbimize karşı eksilerimizi, artılarımızı, düzene koymalıyız.

Memleketlerimizde “Noel” diye bir şey duymadık, şehre geldiğimizde hızlı akıp giden zaman içerisinde bizlerde ayak uydurduk. “Müslüman her çağa ayak uydurur” derlerdi, Rabbime sonsuz şükürler olsun ki o cahiliye kirlerinden bizleri temizledi ve İslâm la şereflendirdi. Şimdi ise en dindar bildiğimiz aile dostları olsun, komşularımız olsun, dindar olarak bildiğimiz butikler, marketler olsun yılbaşı süsleri asıyorlar. Fırsat fırsattır, daha fazla kar etmeleri gerekiyor... Hatta o aralar hatırlatırız diye bizden uzak dahi kalıyorlar. Noel baba kostümleri, çam ağacı, dahi koymaktalar ama sorsan herkesten daha Müslümanlar. En üzücü yanı ise hep söylerler yüzde doksanı Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Diyorlar peki bu ülkede yaşayan insanlar kimin koyduğu yasalara göre yaşıyorlar ki yılbaşı kutlanıyor, kesmek için hindiler satılıyor, kutlamalar yapılıyor. Özellikle de son hele ki son yıllarda işi iyice abarttılar. Peki bu insanlar Müslümansa, Müslüman bir topluma bu şekilde bir kutlama yakışıyor mu? Bu insanlar neyi kutladıklarını bilmiyorlar mı? 100 yıldır insanlara aşıladılar, sevdirdiler ve kabullendirdiler. Hala tuzakları bitmedi ve kıyamete kadarda bitmeyecek. Bu yüzden gayrı İslâmi düzenlerin kültürüne düşüncelerin ve sosyal düzenlerin hâkimiyetine giren Müslümanların yeniden İslâm a dönmeleri kaçınılmaz bir şarttır. Şuurlu ve kesin dönüş yapılmadığı, gayri İslâmi bütün düşüncelerin ve kültürlerin atılıp yerine İslâmi düşüncenin yerleşemediği müddetçe Müslümanların kurtuluşu nasıl söz konusu olabilir ki.

Öncelikle Noel nedir?

Latincede “Tanrının doğum günü”  anlamına gelen ve Hz İsa’nın doğun günü kutlamasını ifade eden “Dies natalist “ teriminin Fransızca karşılığıdır (Noel). Batı Hıristiyanlığı tarafından 25 Aralık’ta kutlanan christmasına tarih ve kutlama olarak kökeni de eski roma tarafından benimsenen güneş tanrısı Mithra’nın doğum günü kutlamasına (Natalis solis invicti) dayandırılır. Hz İsa’nın doğun günü tam olarak bilinmediği için eskiden İsa’nın doğum ve vaftiz kutlamasıyla ilgili biçimde Doğu kilisesince 6 Ocak tarihi benimsenmesine rağmen daha sonra aziz Hippolytus’a (ö.236) atıfla 25 Aralık tarihi ortaya atılmıştır. Günümüzde Christmas, Batı Hıristiyanları tarafından 25 Aralık tarihinde kutlanmakta ve. Julian takvimine dayanan 1 Ocak’taki yılbaşı eğlenceleriyle birleştirilmektedir. Bu dönem eski Roma takviminde güneş tanrısı Mithra’nın doğum günüyle 17-23 Aralık arasına denk gelen kış gündönümü festivalinin (saturnalia) birleşimi olarak bir hafta süreyle kutlanırken Batı Hıristiyanlarınca güneş sembolizmiyle özdeşleştirilen İsa’nın doğum günü kutlamasına döndürülmüştür. Görüldüğü üzere Batı, Hırıstiyanlığa geçince eski putperest inanç ve kültürlerini terk etmedi, Hıristiyanlığa karıştırdı. İşte 25 Aralık’ta kutlanan ve yılbaşıyla karıştırılan Christmas bayramı, eski Roma tanrısının doğum günüdür.

- Birincisi: Müslüman niçin yılbaşı kutluyor bilmiyor

- İkincisi: Hz İsa’nın ne zaman doğduğu gün belli değil.

- Üçüncüsü: Peygamberin doğum günü içki, kumar sapık eğlenceyle mi kutlanır?

- Dördüncüsü: Onlar batıl geleneklerini unutmuyor, gençlerimizi dininden uzaklaştırıp zehirliyor da Müslümanlar nasıl oluyor da değerlerinden bu kadar çabuk vazgeçebiliyorlar?! Öyle ya haram tatlıdır, dünya aldatır derler.

Ayrıca bu şahıs Antalya yaşamış Santa (Aziz) Nikolas adlı bir Hıristiyan rahibidir. Bu şahıs sonraları Noel akşamı evlerin bacalarına girerek çocuklara hediye dağıtan efsanevi bir şahsiyete dönüştürülmüştür. Noel kutlamasının bir başka unsuru olan çam ağacı da Yunan ve Roma’da putperest inancından gelmektedir. Putperestler, bereket tanrısının çam ağacında yeniden vücut bulduğuna inanmakta bu sebeple çam ağacına bereket sembolü diye tapınmaktaydılar. Ağaca asılan küçük süsler dahi Babil tanrılarının birer simgesi olup Hıristiyanlığa Yunan ve Roma yoluyla girmiştir.

Bir diğer inanca göre ise çam ağacı ile ağaca mum vb. objeler asmak suretiyle ışıklandırma geleneği antik Aryan inancındaki Yule Festivali’nden kaynaklanmaktadır. Çam ağacının ölümsüzlüğü temsil ettiğine, ağaca bağlanan mumların ise kötü ruhları ve cadıları kovmak için yakıldığına inanılırdı.  Görüldüğü gibi Noel, her şeyi ile putperest inanç ve efsanelerine dayanmakta, Hıristiyanlığa dahi sonradan girmiştir. Peki yüzde doksanı Müslüman olan bir Müslüman ülkesinde yaşayan insanların başkalarının batıl gelenek ve göreneklerini yaşatması kutlaması ne kadar doğrudur? Bu bir yenilgi değil de nedir?  Halbuki büyüklerimiz, “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” derlerdi, şimdi ise ne Müslüman belli, ne de Hıristiyan belli.

“O, (Allah ) size kitapta: ‘Allah’ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya denk onlarla oturmayın, yoksa sizde onlar gibi olursunuz’ diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların da kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır.” (Nisa 4/140)                               

Hıristiyanların İslâm a bakışları: Biz “Avrupa milleti medeni imkanlarımıza rağmen, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki, bu yarışmada hiç kimse O’nu geçemeyecektir. (Goethe)  Evet kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Bütün bu sözlerden sonra şu hususu da sorabiliriz: Peki: Gazaba uğrayanlar ve sapıtanlar Ehli Kitap olduğu halde onlardan olmamamızı Allah kullarına emrediyor. Bir Müslüman olarak başkalarının yolundan nasıl gidebiliriz? Yani sapıtanların yolunu nasıl tercih edebiliriz? Sapıtanların ortaya koyduğu hayat düzenine nasıl uyabiliriz? Ellerinde İncil ve Tevrat kitabı olduğu halde, onların peşini bırakmamızı emreden Allah’ımızın emrini tutmayarak ateistlerin, kapitalistlerin, Batı patentli sistem ve ideolojilerin sahiplerinin ortaya koyduğu hayatı nasıl olur da kabullenebiliriz?

Bu Müslümanların manen ölümü değil de nedir? Yine Müslümanın ahiretteki hesapta iflas etmeleri ve Allah korusun ebedi cehenneme girmeyi gerekli kılan hususlar değil midir? Bunlar, evet kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. İslâm dini yeni bir nizamla ortaya çıkmış, önceki dinin hükümlerini bütünüyle yürürlükten kaldırmıştır. Bu dinin gecesi de gündüzü kadar aydınlıktır.

İbn Ömer (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur. “Her kim bir kavme benzerse artık o kimse onlardandır.” ( Ebu Davud, Libas, 4/4031)

Müslüman ın düşüncesi bir gülse elbette güle benzeyecektir, yok eğer düşüncesi pislikse elbette çöplüğe benzeyecektir. İnsanın düşüncesi ne ise inancı da odur. Kişi neye inanıyorsa, inandığı gibi yaşaması gerekmektedir. Bir milletin başka bir millete benzemesi, aklın ve fıtratın kabul edemeyeceği bir anormallik olup çöküntü ve hayasızlık illetine tutulan sapkınlığa doğru gitmektedir. İslâm topraklarını istila eden küfür milletine benzemek, kafirlerin yapmak istedikleri oyunlar değil de nedir?   

Ebu Said el-Hudri (r a)’ten. Rasullulah (s.a.s ) buyurmuştur: “Siz karış karış, zır’a, zır’a, adım adım sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. O kadar ki; onlar bir keler deliğine girecek olsa sizde onları takip edeceksiniz.”  “Ya Rasullallah (s.a.s) izlerini takip edeceklerimiz Yahudiler ve Hristiyanla rmıdır?” diye sorduk Rasullullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktır?” (Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İlim, 6)

Hadisten de anlaşılan küfre alamet olan hususlarda kafirlere benzemeye çalışmak ya da küfrün alameti hususlarda onlara benzemeye çalışmak, bir farz ya da bir sünnetin terkedilmesini gerektiren hususlar olduğundan dolayı Müslümanlar bu gibi durumlardan uzak durması gerekmektedirler. Çünkü:  fasıklara benzeme ve onların nefsani hayat tarzlarını taklit etme hastalığı imanı tehlikeye atan hususlardan olup zamanla alışkanlık ve huy haline gelir. Velhasıl her Müslüman, hayatının her sahasında, İslâm şahsiyet, karakter ve vakarına yaraşır bir duruş sergileyip gayr-ı müslümlerin adetlerinden uzak durmakla mükelleftir.

Bugün bir hususta ekseri kadın ve kızlarımız kendini teşhir etmekten zevk alıyorlar. Hem de bu teşhir görülmemesi lazım gelen kısımların açılarak “İşte benim vücüdum budur demek” der gibi oluyor. Ne hazin bir hayat, son derece feci ve elim bir manzara. Halbuki yüce Allah biz insanoğlunu Allah’a kul Rasulüne ümmet olsun diye yaratmıştır. Fakat; onlar haktan ayrılmış kendi ameline kendi nefsinin kulu kölesi olmuştur.

Öyle ki: var olmak ancak yaradana kul olmakla mümkündür. Ama bizler dinin yani İslâm’ın emirlerinin inceliklerini anlamamış durumdayız ki yaradana tam manasıyla kul olamıyoruz. 

İmam Şafii (r.a), o mübarek zat, hudutsuz ilmi sayesinde ne kadar ileri görüşlü imiş ki, sanki bu  günleri yaşamışçasına şöyle buyurmuşlar: “Kusuru  zamanda buluruz. Oysaki kusur, kendimizdedir. Eğer zaman konuşacak olsa utanırız.” Halbuki zaman dilimi Adem (a s) zamanında da aynıydı şimdiki zaman diliminde yine aynı, zaman biz insanların günahlarından dolayı bereketsizleşti. Günler kısa geliyor hemen hemen akşam oluyor diyoruz. Halbuki erken kalkan yol alırmış, zamanda bereketlenirmiş. O asrı saadet döneminde sahabelere gün yetmiyordu, onlar bizler gibi kuş tüyü yataklar içinde cennet aramıyorlardı.

Evet, bugün ki ‘Müslüman’ ismini taşıyanların çoğu; “Zamana uyacaksın, hani zaman sana uymuyorsa sen zamana uyacaksın” sözünü kendilerine rehber edinmişler. Yani sen dine uymuyorsan, dini kendine uyduracaksın, bir de nabza göre şerbet buldun mu gelsin şeytani fikirler, düşünceler, günah çukurunda kaybolup giden insanlıklar. Peki: Yılbaşı kutladınız ne oldu, gün aynı gün, gece aynı gece, bir değişiklik oldu mu?

Erkekli kadınlı olabildiğince iğrenç, helal, haram demeden yaptığınız taşkınlıklardan ahlaksızlıklardan elinize ne geçti? Elinize ne geçti söyleyeyim: Hindiyi kazana bastınız, günahı da boynunuza astınız. Gerçekten insanlara laf anlatmak, Allah’ın ve Peygamberin emirlerini onlara kabul ettirmek; sırtı yüklü deveye hendek atlatmaktan daha zor! Diyoruz ki: Yılbaşı dinde uzaktan yakından hiçbir alakası yok, kendinizi yakıtı taş ve insan olan cehennem azabından koruyun, aldığımız cevap: O, benim ile Allah arasında olan bir şey, yalnız ben şuna inanmışım kalp temizliği her şeyin başında gelir. “Kalbim temiz olduğu için müsterihim, cevabını veriyor. Bu fikrinizde hatalısınız. Kalp temizliği ile her şey bitmiş olmaz.

Zahiri amel şarttır. İlahi emirleri terk et, nehiyleri  helalmiş gibi işle, sonra da kalbim temiz diye teselli bul. Yok!. Kardeşim böyle kuru dava ile Müslümanlık olmaz.

Hele o yüce Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s), Allah’u Teâlâ ona: ”Ey habibim senin geçmiş ve gelecek  ‘zelle’ (günah ve hatalardan sonraki haller) lerini affettim.”  dediği halde, o sabahlara kadar gözyaşı döker;  “Ya Rabbi! Seni hakkıyla anlayamadık, sana hakkıyla kulluk edemedik “ diye yalvarırdı.

O, yüce gönüllü insan, bugün hayatta olsaydı, “Senin senin övdüğün, özlediğin, kardeşlerim dediğin işte biziz” diyebilecek miydik? Nuh (a.s) o güzide insan 950 sene tebliğ yaptı. Sadece 80 kişi iman etti. Düşünüldüğünde peygamberlerin işi ne kadar zor! Ne zorluklar çekmişler, onları ne kadar üzmüşler. Taif te taşlanması ve zulümler... Gerçekten insanlar çok zor ve yorucu, insanlar hem Allah’ı hem de şeytanı razı edelim diyorlar!. Ümmet için ne büyük bir felaket değil mi? Halbuki alimler “Kur’an ve hikmetli sözler dinlemek caizdir”, “Çalgı aletleri ise zinanın postacısıdır” buyurmaktadır. (İbn-i Abidin, c.15)

”Allah (cc) beni, alemlere rahmet ve hidayet olmak üzere gönderdi. Ney, (Kılarnet, zurna) ve def dümbelek gibi musiki aletleriyle cahiliye zamanında tapılan putları kırmakla emrolundum.” (A. Hanbel, Müsned, c.5,sh: 257)           

() Bütün bunlardan başka şarkı dinleyen ve şarkıcıların meclislerinde oturan kimselerinde şahitliklerinin kabul edilmeyeceği belirtilmektedir.” (Fetevayi Hindiye, sh: 93)

Acaba ne zaman dar kafamızın kör görüşlerinden kurtulacak, Mekke’yi fethedip, Kabeyi açtığı gibi; insanlığın kalp kapılarını da açan Peygamberimize gönül vereceğiz. Nasıl yaşarsan yaşa yollar döner dolaşır Allah’a varır. İslâm anlatıldığında “Yaşlanınca düşünürüz, biraz daha yaşayım” derler, eğlenceler hayat sigortalarına benzermiş. Yaşlandıkça daha da pahalı olurmuş ve insanı hakikatlerden uzaklaştıran gaflette yaşlandıkça artarmış.

“Ey Adem oğulları! Size kendi içinizden içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de (kim onlara karşı gelmekten ) sakınır ve kendisini ıslah ederse, onlara korku yoktur. Ve onlar üzülmeyecektir.” (Araf 7/35. Ayrıca bkz: 5/105, 6/45)

“Muhakkak nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91/9)

“Ya üzerinizde Allah’ın lüt
fu ve rahmeti olmasaydı ve Allah tevbeleri çokça kabul eden yegâne hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, (halimiz ne olurdu?)” (Nur, 10) 

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41