Gönderen Konu: Azmeden Her Durumda Kazançlı Olur  (Okunma sayısı 72 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2144
Azmeden Her Durumda Kazançlı Olur
« : Aralık 24, 2023, 09:20:00 ÖÖ »


Azmeden Her Durumda Kazançlı Olur

Azimli insan başarının Allah'ın yardımıyla olacağını bilir. Hırslı insan ise sadece mutlak sonuca odaklanmıştır. Azmin vesileleri meşru iken hırslı insanın vesileleri gayr-i meşru olabilir. Hırs israfa sürükler, azim ise ifrat ve tefritten uzak ilim, meşveret yoludur.

Sûreten farklı görünmemelerine rağmen, siret ve muhteviyat itibarıyla birbirinden ayrılan iki kavram; hırs ve azim.

Tıpkı, iktisat ile cimriliğin, cömertlik ile israfın, cesaret ile donkişotluğun, stres ile hüznün, kanaat ile gayretsizliğin şeklen birbirlerine benzedikleri gibi hırs ile azim de birbirine görünüş itibarıyla benzer.

Dışarıdan bakan bir insan azimli insan ile hırslı insanı ayırt edemeyebilir. Çünkü her ikisi de amansız bir gayret ve çalışma, hedeflerine ulaşma, başarma ve kazanma arzusu içindedirler.

Fakat derunlarına inildiğinde, niyetler yoklandığında ve renklerine bakıldığında aralarında çok net ve açık bir fark olduğu görülecektir.

Gerçi Kur'an-ı Kerim'de ve Nebiler Serveri sallallahu aleyhi ve sellemin hadis-i şeriflerinde hırs kelimesi müsbet anlamda da kullanılmıştır.

Mesela, Tevbe sûre-i celilesinin sonunda Rasul-i Ekrem'in ümmetine karşı düşkünlüğü ve muhabbeti "haris" kelimesi ile ifade edilmiştir. Zaten O, zat-ı şahanenin (sas) ümmetine olan cansiparane tutkusunu başka bir ifade karşılamazdı ve belki de biz başka bir kelime ile onu anlamakta zorlanırdık.

Dolayısıyla bu ayet-i kerimedeki "haris" kelimesi bizim anladığımız manada haybet ve hüsran sebebi olan, dinimizce de gayri meşru kabul edilmiş ve azmin karşıtı olan hırs olmasa gerektir.

Efendimiz (sas)'in bir hadis-i şeriflerinde kullandığı "Sana fayda veren şeylere karşı hırs göster." ifadesinin de azmin ve gayretin yerine kullanılmış olması gerektir.

Yani öyle bir gayret ve çaba sarf et ki, dışarıdan seni görenler ve senin iç derinliğine vâkıf olamayanlar seni bir hırs küpü zannetsinler; o kadar gayretkeş ol yani.
Ama bu vasıf kuvvetli mü'minin nişanesi olan "azim" anlamında anlaşılmalıdır herhalde. Azim, kuvvetli mü'minin vasfıdır, hırs ise zayıf mü'minin sıfatıdır.

1.Ayetin dili ile azimden sonra, tevekkül gelir. Yani azmeden insan neticenin Allah'ın tevfiki ile olacağını bildiğinden O'na tevekkül eder ve şöyle der: "Rabb'im bu kadar benden, gerisi Senden." Fakat hırslı insanın tevekkülle bir alakası yoktur. O kendi cirmi ile mutlaka sonuca ulaşmak ister.

2.Azmeden insan dua ederek neticeyi Allah'tan talep eder. Hırslı kimse sonucu kendi eliyle tahsil edeceğine inanır.

3. Azimli mü'minin hedefi Allah'ın rızasını kazanmaktır; başarsa da başaramasa da. Hırslının hedefi elde etmek istediği şeydir. Elde edemezse başaramamış olur. Azimli, her iki durumda da muvaffak olmuştur.

4. Azim sahibi insan başarınca bunu Allah'tan bilir, O'na döner ve O'na iki büklüm hamdeder. Hırs sahibi kimse ise kendisinden bilir, gurur ve kibir abidesi haline gelir.

5. Azimli kimse samimidir. Niyeti halis ve sâdıktır. Hırslı insan art niyetlidir ve samimi değildir. Onun amacı her halükârda menfaat umduğu şeye kavuşmaktır.

6. Azim sa'ye yani çalışmaya şevki artırır ve kişinin gayretini kamçılar. Hırs, israfa sürükler, sa'ye şevkini kırar ve insanı tembel ve tenperver hale getirir.

7. Azmin vesileleri meşrudur, yolu sırat-ı müstakimdir. Hırsın vesileleri gayri meşru da olabilir, yolu hüsran yörüngelidir.

8. Azim, ifrat ve tefritten uzak, orta yoldur. Hırs, ya ifrat ya da tefritin içindedir.

9. Azimde hikmet, ilim, tecrübe ve meşveret vardır. Hırsta rekabet, cimrilik ve bencillik hakimdir.

10. Azmin parolası: "Hayırlı ise olsun" şeklindedir. Hırsın parolası ise "Ya olacak, ya ölecek" şeklindedir.

11. Azimde temkin ve dikkat vardır. Hırsın mayası ise acelecilik ile yoğrulmuştur. Her an hata ve isabetsizlikle karşı karşıya kalınabilir.

Derdi Derman Olarak Görebilmenin Yolu

Günlük hayatımızda üzüldüğümüz, kafamıza taktığımız ve bir türlü gidermeyi beceremediğimiz o kadar çok hadise var ki, ömrümüzü sıkıntı ile ve faydasız yere harcamamıza sebep olur. Nedense üzücü bir hadise ile karşılaştığımızda zarardan dön¬mek, dikeni battığı yerden çıkarmak, düştüğümüz yerden kalkmak yerine, oturup kendimizi yemeyi, insanları suçlamayı, sinirli ve bunalımlı bir insan olmayı tercih ediyoruz.

Üzüntülerimizi gözümüzde büyüttükçe de, oturduğumuz yerde kalıyor ve hiçbir iş yapacak gücü bulamayan yorgun, içi geçmiş bir insan haline geliyoruz.

Önem vermeyip unutmamız gereken küçük meselelerimizle fazla meşgul oldukça, onları fazla düşündükçe, küçük derdi¬miz şişirilmiş bir balon gibi kocaman oluverir.

Tevekkülsüzlüğümüz, kadere rızasızlığımız ve her işte bir hayır olduğunu unu tuşumuz da bu olayı körükler ve küçük kıvılcım bir anda yangına dönüşüverir.

İyisiyle, kötüsüyle yaşadığımız dünlerin ve nasıl yaşayacağımızı, neyle ve nerede geçireceğimizi bilemediğimiz yarınların tam ortasındayız. Ama nedense biz insanlar, içinde bulunduğumuz bugünü en güzel ve en verimli bir halde yaşamak yerine, dünlerdeki, geçmişlerdeki acıları bugüne taşıyoruz. Yarınların, henüz gelmemiş olan geleceklerin kaygılarını, endişelerini de bugüne taşıyoruz. Böylece günümüzü gayet hüzünlü ve gayet verimsiz bir hale getiriyoruz. Kendimizi biriken dünlerin ve korkunç yarınların ortasına hapsedilmiş gibi hissediyoruz.

Yalnızca bir zaman içinde yaşamak mümkündür ve bununla yetinmeliyiz. Güneşin doğmasıyla başlayan bugünümüzü, güneş batıncaya kadar en faydalı, kaygısız ve tevekküllü bir şekilde değerlendirmenin çaresine bakmalıyız. Yükümüz ne kadar ağır olursa olsun, onu geceye kadar taşıyabilir, işimiz ne kadar ağır olursa olsun, onu bir gün yapabiliriz. En önemlisi, güneş batıncaya kadar sabırlı, muhabbetli ve temiz bir hayat yaşayabi-liriz.

Zaten hakikatte hayatın mânâsı bundan ibarettir. Yalnızca bir günümüz var. Bu süreyi iyi değerlendirmenin yollarını aramalı, dikenlere takılmadan güle ulaşmalıyız.

Mesut ve faydalı bir hayat yaşamak yerine, hep kötüye takılan bakışlarımız, baktığını kötü diye nitelendiren düşüncelerimizle günümüzü geçiriyoruz. Yani ne yapıyorsak düşünceleri¬mizle biz kendimiz yapıyoruz.

Bediüzzamanın "Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır" sözünü hayatımızda yaşamak yerine, kötü görüp, kötü düşünüp, haya¬tımızı zehir, ömrümüzü heder ediyoruz.

O halde olumsuz bir hal yerine, olumlu bir hale ve bakış açı¬larına kavuşmalıyız. Nasıl mı? Sorunlarımızı düşünmeliyiz, fakat üzülmemeliyiz. Düşünmek demek, sorunun neden ibaret olduğunu, nereden kaynaklandığını tespit ettikten sonra, gerekli olan tedbirleri almak ve lazım olan şeyleri yapmak demektir. Sadece üzülmekse, içinden çıkılmaz bir labirent içinde dönüp dolaşmak demektir. İyi düşünürsek sorunumuzun sebep ve ne-ticelerine bakarak yapıcı planlar yaparız. Kötü düşünürsek sa-dece sinirlerimiz bozulur ve sadece zihnimiz yorulur.

Güzel düşünmek hakkında şöyle bir söz var: "Pencereye bakarsanız tozları, sinek izlerini veya topun kırdığı yeri görür-sünüz. Fakat pencereden bakacak olursanız, ardındaki dünya gözlerinizin önüne serilecektir."

Yani meselemiz pencereye mi bakıyoruz, yoksa pencereden mi bakıyoruz bunu anlamak.
Üzüntümüze bakıp sadece üzün¬tümüzü düşünmek, üzüntüyü katlayarak çoğaltır. Ama üzüntüyü getiren sebepleri, sorunun nerede olduğunu ve nasıl düzelteceğimizi düşünürsek, üzüntüyü gidermenin çaresine bakmış oluruz. Üzüntüye değil de, üzüntünün arkasından gelecek¬lere bakmalıyız.

Tıpkı pencereye bakmayıp da pencereden bakmak gibi, Şimdi şu kâinatı bir bahçe olarak düşünelim. İçinde bizim faydamıza sunulan her çeşit nimet ve güzellik var. Güzel gören ve güzel düşünen bir insan bu bahçeye girse bahçedeki kuşlara, çiçeklere bakar ve büyük bir haz duyup, kendisine sunulan bunca nimete şükreder. Ama aynı bahçeye kötü gören ve kötü düşünen bir insan girse, ne kuşun, ne çiçeğin güzelliğini görür. Diyelim ki bir gübreye gözü takılır. Sırf o gübre yüzünden o bahçenin güzelliğini, nimetlerin çokluğunu hiçe sayar. "Bu bahçede niçin gübre var? Tüm güzelliği bozuyor?" diyerek, hayatı kendine zindan eder. O gübrenin de gereksiz olmadığını, nice güllere, çiçeklere hayat verdiğini bilmez.

Kâinatta çirkin diye bir şey yoktur. Bir şey ya bizzat güzeldir ya da neticesi itibariyle güzeldir. Üzüntülerimiz de geliş itiba¬riyle güzel gözükmese de neticesi itibariyle güzeldir.

Hem günahı temizler, hem sevap getirir, hem de duaya daha çok yönel¬tip, Allah'a yaklaştırır.

Demek ki bakış açımız bizim için çok önemli. Kötü bakmanın neticesinde güzel bir bahçeye giren, ama bir gübre yüzünden o bahçedeki güzelliği göremeyen bir insan küfrân-ı nimet ve şükürsüzlük içine düşmüş sayılır. Bunca nimetler sunulmuşken, yoktan var edilip, ebede kadar yaşamak bize bahşedilmişken, bir iki derde bakışımızı çevirip acı çekmek, kendimizi hüzne boğmak, bizi nankörlüğe ve isyana götürür. Elimizde olanları nadiren düşünüp, hep eksik olanları düşünürsek, kanâatsiz, şü-kürsüz ve nankör oluruz.

Bunca verilmiş nimetleri saymak yeri¬ne dertlerimizi saymak, akılsızca, şükürsüzce ve verimsizce geçen günleri getirir. O halde önem vermeyip, unutmamız gereken küçük şeylerin bizi alt üst etmesine izin vermeyelim. Çünkü işimiz çok, vaktimiz ise kısa bir yolcuyuz.

Buraya kadar anlattıklarımız, günlük hayatımızdaki küçük meselelerden kaynaklanan üzüntülerimiz içindi. Meselenin ne olduğunu anlamaya çalışırsak ve bardağın boş tarafını değil de dolu tarafını görerek hareket edersek, üzüntülerimizin bir şekil-de çaresine bakmış, çözümünü bulmuş oluruz. Belki de üzüntü-lerimiz bize çare arayalım, çözüm bulalım diye veriliyor, ne dersiniz? Ama en önemlisi, asıl dert edinmemiz, asıl üzülme¬miz gereken şeylerin ne olduğunu bilmek olacaktır.

Günlük dertlerimize yapıcı çözümler bulup aşabiliriz. Bu bizim kabiliyetlerimizi, zihnimizi işletmeyi öğretir. Aynı bunun gibi, asıl dertleri dert edindiğimizde, kabiliyetlerimiz ve zihnimiz de o doğrultuda inkişaf eder ve gelişir. Asıl derdimiz zikrimizle, fikrimizle, şükrümüzle yaratılış gayemize uygun yaşamak ve kâmil bir insan olmak için çabalamak olmalı. Ve küçük dertlerimizin de bu asıl dertleri edinmek anlamında bize veril-diğini, olgunlaşmamız için bize gönderildiğini bilmeliyiz.

Derman arardım derdime

Derdim bana derman imiş

Burhan sorardım aslıma

Aslım bana burhan imiş.

Bu ilâhîyi çok kereler dinlemişsinizdir. Peki acaba hiç, "Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş" sözünün ne anlatmak istediğini düşündünüz mü? Derdinize derman arı-yorsunuz, fakat birden derdinizin size derman olduğunu görü-yorsunuz. Tıpkı zehir, panzehir gibi. Zehirinizi yok edecek pan-zehiri aramaya çıkıyorsunuz. Birden zehirin kendisinin panzehir olduğunu görüyorsunuz. Sanki zehir size zehir olarak değil de, panzehir olarak verilmiş. Panzehirin, zehirin kendisinden vapıldığını bilirsiniz. Fakat zehiri panzehire dönüştürebilmek için de biraz zihni işletmek, biraz uğraşmak, çabalamak gerekiyor.

Ünlü Rock şarkıcısı Cat Stevens (Yusuf İslâm) Allah'a ilk yönelişini anlatırken, denizde boğulma tehlikesi geçirdiğini ve eğer kurtulursa ömrünün geri kalanını Rabbine hizmet ederek geçirmeye söz verdiğini ve kurtulduğunu söylüyor.

Hayatımızda hiçbir derdimiz olmazsa, dertlere derman veren Rabbimizi unutuyoruz. Ancak dert gelince derman isteyecek bir merci arıyoruz ve faaliyete geçiyoruz. Denize düşüp de bo-ğulmak üzereyken o an bize yardım edecek, çırpınmalarımıza, kurtuluş çabamıza imdat edecek olan yalnızca Allah'tır. Hemen aklımıza O gelir ve Ondan yardım isteriz.

Karadayken Rabbimizi unutmuşsak ve ancak denize düşünce Rabbimize yönelmişsek, denize düşme derdi aslında bize der-man olmuştur. Demek ki denize düşmemiz, daha doğrusu dü-şürülmemiz, sebepsiz değilmiş.

Çünkü Rabbimizi denize düşünce bulduk. Bu durumda neredeyse içinde öleceğimiz, büyük bir dert olan deniz, bir anda dermana dönüşüverdi. Dert derman oldu.

Dertlerimiz bize her işimizde bir rehber, bir yol göstericidir, içimizde bir işin dersi, heves ve aşkı gelişmedikçe o işi elde edemeyiz. Çünkü talep etmeyiz, dua edip istemeyiz, uğrunda çalışmayız ve kavuşmak için harekete geçmeyiz.

Dert olmasaydı, dermanlar da olmazdı. Dermanlara ulaşmak için de önce dertlerimizin olması gerekiyor. Çünkü derman, ancak dertli olanlar içindir. Dertli gönül olmasaydı derman talep eden ve derman bulan gönül de olmazdı. O halde asıl dertleri dert edi-nip, dertlerimize derman arayalım, ama dermanın derdin içinde gizli olduğunu da unutmayalım. Asıl derdimiz, mârifetullah ve muhabbetullah ise, yani önce Allah'ı tanımak ve sonra Ona muhabbet etmekse, dertlerimiz ve üzüntülerimiz bu yolda bir basamak olacak ve bu derdin dermanı olarak da Rabbimizi bu-lacağız.

Unutmayalım ki hüzünlü gönüller Allah'a daha yakındır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41