Gönderen Konu: Müminlerin Birliğinin Esasları  (Okunma sayısı 59 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1965
Müminlerin Birliğinin Esasları
« : Ekim 28, 2023, 04:13:59 ÖS »


Müminlerin Birliğinin Esasları

Birlik yani cemaat ve bunun doğal sonucu hatta gereği, sebebi yardımlaşma Kur’an ve Sünnette üzerinde farklı cephelerden durulmuş bir konudur. Allah'ın açık emridir. Resulullah'ın hiç terk etmediği sünnetidir. Birlik yani cem olma, cemaat olma her mümin üzerine farzdır.

Cemaat olma gerekliliği hakkında Kitap ve Sünnette kesin emirler mevcuttur;

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun.  İşte kurtuluşa eren onlardır.” [1]

“Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” [2]

“Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever.” [3]

“Allah’a itaat edin ve Rasûlu’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” [4]

Sünnette;

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah Teâlâ sizin için üç şeyden hoşnut olur, üç şeyden de hoşlanmaz. Sizin sadece kendisine ibadet etmenizden, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdan ve Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp tefrikaya düşmemenizden hoşlanır. Dedikodu yapmanızdan, çok sual sormanızdan ve malı telef etmenizden de hoşlanmaz." [5]

Başka bir hadiste;

Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) söyle buyurmuştur: "Kim (yöneticiye) itaatten çıkar ve cemaatten ayrılır da ölürse Cahiliye ölümüyle ölmüş olur. Kim (savaş için) çekilmiş bir sancağın altında körü körüne savaşırsa, kabilesi için öfkelenir, kabilesi için savaşırsa benden (dinimden)değildir.

Ümmetime karşı ayaklanıp iyi kötü ayırımı yapmadan önüne geleni vuran mümini öldürmekten çekinmeyen, zimmilere verilen sözde durmayan kişi de benden (dinimden) değildir."[6]

İbn Abbas’ın bildirdiğine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: Her kim idarecisinden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin zira cemaatten bir karış dahi olsa ayrılıp ölen kişi cahiliye ölümü ile ölür[7].

Enes b. Malik diyor ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"İsrailoğulları yetmiş bir fırkaya bölündü biri hariç diğerleri cehennemdedir. Denildi ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! O biri hangisidir?' Rasûlullah elini yumruk yaparak buyurdu ki: 'Cemaat. Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ayrılmayın. "[8]

Haris b. Cebel’den rivayet edindiğine göre Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Allah bana cemaati emretti. İslam cemaatinden bir karış ayrılan da İslam boyunduruğunu boynundan çıkarıp atmıştır.”[9]

Muaz bin Cebel’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Şeytan Ademoğullarının koyunlarının kurdu gibi kurdudur. Onlardan ayrı duranı uzak kalanı kenarda bekleyeni yakalar götürür.[10]

Bu delillere Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir şahsiyet kayıtsız kalabilir mi?

Rabbimiz kitab-ı keriminde şöyle buyurmaktadır: “Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın.

Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın üzerinizde ki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz.

O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.”[11]

İmam Kurtubi çok kıymetli tefsirinde şunları kaydeder:

Abdullah b. Mes'ûd'dan rivâyetle dedi ki: "Topluca Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin" âyeti “cemaat olun” demektir. Yine ondan ve başkalarından çeşitli yollarla böyle bir açıklama rivâyet edilmiştir.

Bütün bunların manası birbirine yakın ve birbiriyle iç içedir. Şüphesiz yüce Allah, birbirimizle kaynaşmamızı emretmekte ve ayrılığı yasaklamaktadır. Çünkü ayrılık, (tefrika) helâk olmaktır, cemaat ise kurtuluştur.

Şöyle diyen İbnü'l-Mübârek'e Allah'ın rahmeti olsun: "Şüphesiz cemaat hablullahtır. Ona yapışın, onun sapasağlam kulpuna yapışarak korunun." [12]

Yine ashabın alimlerinden Abdullah ibn Abbas ise şöyle demiştir: “Allah Teâlâ müminlere cemaat olmayı farz kılmıştır. Onları dinde ihtilaf etmekten ve fırkalara ayrılmaktan nehyetmiştir. Ve onlara haber vermiştir ki; kendinden önde helak edilenler ancak Allah Teâlâ’nın dininde münakaşa ve birbirine buğzetme sebebiyle helak edildiler. Yine denildi ki; onlar adavet(düşmanlık) ve hevalarına tabi olmaları sebebiyle fırkalara ayrılmışlardır.”[13]

Bizden öncekileri adım adım takip edeceğimiz bildirilmiş[14] ve uyarılmış olduğumuz halde fırkalaşmayacak hususlarda fırkalaşıp, ayrılacağımız hususlarda ise bir olup cemaat olduk ümmet olarak.

İmam Kurtubi mezkur ayetin tefsirinde aynı sayfada şunları nakleder:

“Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz, düşmanlar idiniz de O, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Onun nimeti sayesinde kardeşler oluverdiniz."

Bununla birlikte bu âyet-i kerimede fer'î konularda ayrılığın haram olduğuna bir delil yoktur. Çünkü bu, ihtilâf değildir. Zira ihtilâf, kaynaşmanın ve bir araya gelmenin imkânsız olduğu şeyler hakkında kullanılır. İçtihada dayalı meselelerin hükmünde ihtilâfa gelince, bu konularda ihtilâf, farzların delillerinden çıkartılması ve Şeriatın anlam inceliklerinin ortaya çıkartılmak istenmesi dolayısıyladır. Ashab-ı Kiram da değişik olayların hükümleri hakkında ihtilâf edegelmiştir. Buna rağmen onlar, birbirleriyle ülfet halindeydiler, kaynaşma halindeydiler...[15]

Yüce Allah, ancak fesada sebep teşkil eden ihtilafı men etmiştir. Fakat fikhi ihtilaflar men edilmiş ihtilaf türünden değildir.

İbn Ömer'den şöylece rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şüphesiz İsrailoğulları’nın başına gelenlerin aynısı adım adım ümmetimin de başına gelecektir, O kadar ki, onlardan herhangi bir kimse, annesine açıkça varıyor ise, ümmetimden de bu işi yapan çıkacaktır. Ve şüphesiz İsrailoğulları yetmiş iki millete (fırkaya) ayrılmıştır. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Hepsi cehennemde olacaktır. Bir tanesi müstesna." Peki bu fırka hangisidir? Ey Allah'ın Rasûlü! diye soran ashaba, Hazret-i Peygamber: "Benim ve ashabımın yolunu takib edenler" diye cevap vermiştir.

İşte ölçü budur! Allah rahmet olarak kolaylık olsun diye ihtilaf etmeye, farklı içtihadlar gündeme getirmeye müsaade etmiştir.  Ve bu ihtilafları gündeme getirmiş -Allah'ın kendilerinden ve onların Allah'tan razı olduğu-[16] kişiler (ashab) ve onlara güzelce tabi olanlar bize örnek olarak, takip edilecek, uyulacak, ittiba edilecek olanlar olarak gösterilmiştir. Allah hepsinden razı olsun.

Bu ölçüyü kaçırıp ihtilafın caiz olduğu yerlerde ihtilafı kerih görmek, kendisi gibi olmayanlara düşman kesilmek fakat inançta onca pislik ve hurafeye rağmen başkaları ile bir olmak Resulullah’ın, ashabının ve onlara hayırla tabi olanların yolundan yüz çevirmektir.

Birlik için ölçü haktır. Hakkın tatbik usulü sünnettir. Çokluk veya başka unsurlar hiçbir zaman muvahhid müminlerin ölçüsü değildir. Bütün dünyaya karşı hak üzere olan tek bir Müslüman Cemaattir, batıl üzere olan birlik olmuş milyarlar bile olsa tefrikadır.

Rabbimiz zül celal, “Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.”[17] buyurmaktadır.

“Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâikû’t-Te’vîl” sahibi İmam Nesefi (rh.a) bu ayetin tefsirinde şunları kaydeder:

“Mücahid'den rivâyete göre demiştir ki: “Bir tek mü’min, bütün kafir kimselere bedeldir.”

Ya da, ümmet kelimesi, uyulan, peşinden gidilen, lider gibi manalara gelir. Çünkü halk ya da insanlar, ondan iyilik ve hayır elde edebilmek için onu kendilerine önder tayin ederler.

İbn Mes'ud -Allah kendisinden râzı olsun- demiştir ki: “Muaz bin Cebel tek başına bir ümmet idi, Allah'a itâat eden tavizsiz bir kimse idi.” Kendisine; “Bu ifade Hazret-i İbrâhîm (aleyhisselâm) için söylenmiştir” denilince, şöyle cevaplamıştır: “Ümmet: Hayır, iyilik ve güzelliği bilen demektir. Delil ise; Allah ve Resûlü’ne tamamen itâatkâr olan, demektir. İşte Muaz da böyle bir zât idi.”[18]

Allah’ın kendilerinden razı olduğu neslin ümmet ve birlik anlayışı böyleydi...

Amr bin Meymun rh.a ile ibn Mesud arasında geçen şu diyalogda konuya ışık tutacaktır:

Amr b. Meymun diyor ki: Rasûlullah döneminde Muaz b. Cebel bize gelmişti. O an sevgisi kalbime yerleşti. Ben de ona bağlandım ta ki Şam'da onu toprağa verinceye kadar ondan ayrılmadım. Ondan sonra da insanların en fakihi olan Abdullah b. Mes'ud ile beraber oldum... Bir gün huzurunda namazın vaktinden sonraya tehir edilmesi konusu açıldı. O da şöyle dedi: Siz (vaktinde) evlerinizde kılın. (Namazı tehir eden yöneticilerle) beraber kaldığınız namazı da nafile sayın. Amr b. Meymun diyor ki: Abdullah b. Mes'ud'a denildi:

Peki ya bu cemaatten ayrılmak olmuyor mu? Bunun üzerine bana dedi ki: Ey Amr b. Meymun? İnsanların çoğunluğu cemaatten ayrılanlardır. Cemaat ancak şudur: 'Allah'a itaate muvafık olanı yapmaktır. Tek başına olsan dahi.”[19]

Müminlerin birlik anlayışlarının temelinde hak vardır. Eğer hak taraftarı ise bir kişi bile olsa cemaattir. Çokluk müminlerin değil müşriklerin esas aldığı kıstastır. Müminler çokluk değil doğruluk peşinde olan kişilerdir.

Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.”[20]

Tekâsür: Çoklukla öğünüş" karşılıklı olarak çokluğu ileri sürüp, öğünmek demektir.

Mukâtil, Katade ve başkaları şöyle demişlerdir: Yahudiler: Biz filan oğullarından daha çoğuz. Filan oğulları ise filan oğullarından daha çoktur, deyip de bu durum onların sonunda sapık olarak ölümleri ile neticeleninceye kadar oyalanmaları hakkında inmiştir[21]

O halde birlik yani cemaat anlayışımızı “uydum kalabalığa, insanların çoğu nerdeyse ben ordayım”  değil, hak nerdeyse ben ordayım olmalıdır. Bu ümmetin her ferdinin iyice idrak etmesi gereken önemli anlayıştır. Çünkü beraber olduğumuz kişiler dinimizi belirler.

Ebû Hureyre"den nakledildiğine göre, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.”[22]

Bir başka rivayette;

Ebû Musa’dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”[23]

İman ilkelerinde sınıfta kalmış kişilerle oluşturulan birlik, birlikten cemaatten ziyade yığındır. Sivil toplum kuruluşudur. Çünkü bizim şeriatımızda amel birliği için önce inanç birliği gereklidir. Meşhur tabiriyle tevhid-i kulub olmadan tevhidi efkâr ve tevhidi efal olamaz...

Müminler bu anlayış ile bir araya gelirler. Bununla Allah’ın rızasını elde ederler. Allah’ın elinin cemaatin üzerinde olduğunu bilirler. Onlar insanlık için önderdirler ve insanlar için en hayırlı kişidirler. Bundan dolayı çalışmakla meşguller, Allah’ın dinini ayakta tutmakla yorgunlar. Sorun üretmez çözüm olurlar. Bahane bulmaz iş yaparlar. Hayırda dinler ve itaat ederler, nefislerinin hoşlarına gitmeyip akıllarına yatmasa da...

"Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz."[24]

"Allah'a isyanda (kula) itaat yok! Ancak taat ma'ruftadır![25]

Allah’a isyan olduğu husus hariç her halukarda itaat ederler.

Ebu Hureyre’nin bildirdiğine göre Rasulullah; “Sevinçli ve kederli zamanında, iyi gününde kötü gününde başkası sana tercih edilse bile (verilen emirlere)itaat et.” buyurmuştur.[26]

Seleme b. Yezîd el-Cu'fî Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e suâl sorarak:

— Yâ Nebiyyallah! Lütfen söyle! Başımıza kendi haklarını bizden isteyen fakat bizim hakkımızı bize vermeyen âmirler gelirse bize ne emir buyurursun?, dedi. O kendisinden yüzünü çevirdi. Sonra tekrar sordu. Yine ondan yüzünü çevirdi. Sonra ikincide veya üçüncüde ona tekrar sordu da Eş'as b. Kays onu çekti. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Dinleyin ve itaat edin! Onlara ancak yüklendikleri, size de yüklendikleriniz vardır.[27]

Bizler başımızdaki kişiler iman üzere oldukları sürece itaat ile yükümlü kılınmışız eğer emrettikleri şeyler şeriat-ı Muhammediyeye aykırı değilse. Bahane aramak isteyen kişi Resulu Ekrem’in cemaatinin içinde olsaydı mutlaka bahane edecek hususları bulacaktı, bulanlar gibi...

Müslümanın birlik ahlakı, Allah’ın emrettiği, Rasulullah’ın gösterdiği şekildedir. Hevasına göre değildir. Müminler küfrün egemenliğinde birliklerini bu ahlak üzere oluşturmaz böyle amel etmezler ise dağılıp parçalanırlar. İşgalden kurtulmak, izzeti tekrar elde etmek için Müslümanların bu hususu iyi idrak etmeleri gerekir.

-----------------------------------------------------------

[1] Al -İ İmran, 104

[2] Tevbe, 119

[3] Saff Suresi,  4

[4] Enfal: 46

[5] Müslim, Akdiye 10

[6] İmam Beyhaki, Şuabul İman C 7 S240 7092 Nolu Rivayet Ocak Yay.. Müslim Kitabul İmaret 54

[7] İmam Beyhaki, Şuabul İman C 7 S240 7093 Nolu Ocak Yay.

[8] Ebu Davud Sünnet 1, Tirmizi İman 18, İbn Mace Fiten 17;Lalakai Age S19. 126 Nolu Rivayet

[9] Tirmizi Edep78

[10] Müsned C5 S243;Lalakai Age S51

[11] Ali İmran 103

[12] İmam Kurtubi, El Camiul Ahkamil Kuran C 4 S311 Buruc Yay. İst 2015

[13] Mecmuatu’t Tefasir İst. 1979 C1 Sh.561; Yusuf Kerimoğlu  , Kelimeler Ve Kavramlar S 160, İnkılap  Yay.Baskı 2018

[14] Tirmizi Fiten 30 Hds No 2195

[15] İmam Kurtubi, El Camiul Ahkamil Kuran C 4 S311 Buruc Yay. İst 2015

Ayrıca hadis için bakınız Keşful hafa c1 s 151-152 beka yay.

[16] Beyyine 6-8

[17] Nahl 120

[18] Nesefi Tefsiri, Nahl 120 Tefsiri

[19] El- Lalakai, Ehl, Sünnet Vel Cemaatin İtikadi S52 137 Nolu Rivayet Karınca-Polen Yay.

[20] Tekasür 1-2

[21] İmam Kurtubi, El Camiul Ahkamil Kuran C19 S 310 Buruc Yay. İst 2015

[22] Tirmizî, Zühd, 45; Ebû Dâvûd, Edeb, 16); Hadislerle İslâm Cilt 4 Sayfa 347

[23] Müslim, Birr, 146; Buhârî, Sayd, 31

[24] (İbn Mâce, Cihad, 39; Buhârî, Ahkâm, 4)

[25] Buhari, Megazi, 59; Müslim, İmaret 40

[26] İmam Beyhaki, Şuabul İman C 7 S246 7099.Nolu Ocak Yay.

[27] Muslim İmaret 12

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

İslam’ın Engelliye Bakışı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:02:58 ÖS]


Zaralı Alışkanlıklardan Korunmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:19:12 ÖÖ]


Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:13:25 ÖÖ]


İslam Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:08:04 ÖÖ]


Mutaki Olmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:03:31 ÖÖ]


İbadetin Özü Dua Gönderen: anadolu
[Bugün, 06:57:45 ÖÖ]


Haya – Ahlak – İmandır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:05 ÖÖ]


İkiyüzlülük- Münafıklık – Manevi Bir Hastalıktır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:28:39 ÖÖ]


İslamda Birlik ve Beraberliğin Önemi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:21:39 ÖÖ]


İnsanlara İyi Muâmele Etmek Aklın Yarısıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:12:43 ÖÖ]


Akıllı Kime Denir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:04:51 ÖÖ]


2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41