Gönderen Konu: Efendimizin s.a.v'in Kanaatkarlığı  (Okunma sayısı 309 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2126
Efendimizin s.a.v'in Kanaatkarlığı
« : Mayıs 24, 2018, 08:25:25 ÖÖ »
Efendimizin  s.a.v'in Kanaatkarlığı

              “Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı sadece Allah’a aittir.” (Hûd 11/6)

İnsanları yaratan Allah-ü Teâlâ, onların rızıklarını da tekeffül etmiştir. Yukarıdaki ayette de bahsi geçtiği üzere Cenabı Hakk, kullarının bu konuda endişelenmemelerini istemiştir. Ancak birçok hikmete binaen Allah-ü Teâlâ rızkı kulları arasında farklı farklı taksim etmiş, kiminin rızkını az kiminin rızkını ise çok vermiştir. İşte kanaat burada ortaya çıkmaktadır. Kendisine az miktarda rızık verilen kişi buna razı olacak, malının çoğalması için açgözlülüğe meylederek haksız kazanç yollarına sapmayacaktır. Zengin de cimrilik ve açgözlülükten kaçınarak malının hakkını verecektir. Kanaat, sadece fakirlere mahsus bir haslet değildir. Bu hususta zenginler çoğu zaman fakirlerden daha muhtaç duruma düşmektedirler. Çünkü mal arttıkça beraberinde mal sevgisi, hırs ve tamah (açgözlülük) da artmaktadır. Bu hale düşen insan bütün yakınlarına yetecek kadar mal kazansa bile, bununla yetinmeyerek daha fazla kazanmaya ve mal yığmaya çabalar. Bu hırs, insanın malik olduğu zenginliği gözüne az gösterir ve böylece malından hakkıyla istifade etmesine mâni olur.

Bu sebeple İslâm ahlâkının en mühim esaslarından biri olan kanaati, Peygamber Efendimiz (sav) övmüş ve teşvik etmiştir. Bir kimsenin malı ne kadar çok olursa olsun gerçek zenginliğin kanaat olduğunu bildirmiş (Buhârî, Rikak, 15), nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut olan kimseye dünyanın bütün iyiliklerinin verilmiş bulunduğunu söylemiştir. (Tirmizî, Zühd, 34) Diğer bir rivayette de Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen ve elindeki nimete karşı Allah’ın kanaat sahibi kıldığı kimse, şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (Müslim, Zekât, 125)

Sevgili Peygamberimiz (sav), kanaati şükrün en ileri derecesi olarak görmüş ve kanaatkâr olan bir kimsenin, insanların en çok şükredeni olacağını beyan buyurmuştur. (İbn-i Mâce, Zühd, 24)

Diğer taraftan insan sahip olduğu malların hesabını Mevlayı Zülcelâl Hazretlerine vereceğini hiçbir zaman unutmamalıdır. Cenab-ı Hakk, kullarına, ihsan ettiği her nimetin nerede ve nasıl kullanıldığının hesabını soracaktır. Bu nedenle malın çokluğu mesuliyetin ağırlığını da beraberinde getirmektedir. Bu husustaki en güzel ölçüyü şu hâdis-i şerifte görmekteyiz:

“Ey âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka vermen senin için hayırlıdır. Eğer vermeyip elinde tutarsan, bu senin için zararlıdır. İhtiyacın kadar mala sahip olmaktan dolayı Allah katında sorumlu tutulmazsın.” (Müslim, Zekât, 97)

Rasul-ü Ekrem (sav) Efendimiz her hususta olduğu gibi kanaat mevzusunda da bizim için en güzel örnektir. O, eline geçen yığın yığın malı vakit geçirmeden infak etmiş, ihtiyacından fazlasını yanında alıkoymamıştır. Bu sebeple sık sık; “Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını ihtiyaç miktarı kadar ver.” diye dua etmiştir. (Müslim, Zekât, 126)

Kanaati en güzel şekilde yaşayan Efendimiz (sav), zaman zaman ashabından, kimseden hiçbir şey istemeyeceklerine dair söz almıştır. Sevbân (ra) şöyle anlatır:

Bir defasında Rasulullah (sav):

– Kim Bana, halktan hiçbir şey dilenmeyeceğine dair söz verirse, Ben de ona cenneti garanti ederim, buyurdu. Bunun üzerine:

– Ben söz veriyorum, dedim.

Hâdisi rivayet eden sahabe, Hz. Sevbân'ın bu olaydan sonra hayatı boyunca hiç kimseden bir şey istemediğini bildirmektedir. (Ebû Dâvûd, Zekât, 27)

Kanaat, kalbî bir hâdisedir. Kanaat sahibi olmak, bir kimsenin aç kalmasını veya çalışmayı terk etmesini gerektirmediği gibi, hakkı olan şeyleri almasına da mâni değildir. Peygamber Efendimiz (sav) bu husustaki ölçüyü en güzel şekilde ortaya koymuştur. Hz. Ömer (ra) şöyle anlatır:

“Rasulullah (sav) arada sırada Bana gazilik bahşişi verirdi. Ben de kendisine:

– Bunu Benden daha fakir birine verseniz, derdim. Allah Rasulü de cevaben:

– Sen bunu al. Göz dikmediğin ve istekli de olmadığın halde Sana gelen böylesi malı al. Kendine mal et, istersen onunla tasaddukta bulun. Fakat böyle olmayan bir malın da peşine düşme, tavsiyesinde bulunurdu.” (Buhârî, Zekât, 51)

Ne yazık ki kanaatsiz kişiler sahip oldukları ile yetinmedikleri gibi başkalarına ait olan şeylere de göz dikerler. Bu bazen hayata dair maddi istekler bazen de ruh-i ihtiyaçlara binaen arzulanan isteklerdir. İşte bu noktada, Allah Rasulü (sav);

“Kanaat, bitmez-tükenmez bir hazinedir.” (Deylemi) buyurmuşlardır. Kanaatin bitmez tükenmez bir hazine olduğunu belirten Hz. Peygamber (sav), hep şöyle dua ederdi:

 "Ya Rab! Verdiğin rızıkla Beni kanaatkâr kıl ve rızkı Benim için mübarek eyle" (Keşfü'l-Hafâ, II,).

Peygamber Efendimizin (sav) hayatına baktığımız zaman, O’nun hep sıkıntı içinde yaşadığını görürüz. Fakat Efendimizin çektiği onca sıkıntıya rağmen hayatının her zerresinde imanının verdiği bir lezzet vardır.

Bir gün Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendimizi (sav) ziyarete geldiğinde bakıyor ki yüzünde hasır izi var. Çünkü Peygamber Efendimizin yatağı bir hasırdan ibarettir. Hz. Ebu Bekir duygulanır ve ağlamaya başlar.

Peygamberimiz (sav) bir hasır üzerinde yatarken çok rahat döşeklerde keyif içerisinde uyuyan ve hiç sıkıntı çekmeyen insanlar aklına gelir. Hz. Ebu Bekir’in; Allah’ın “Habibim!’’ dediği Peygamberimizin (sav) durumunu onlara kıyasen düşündüğünde içi burkulur.

Bu durumu gören Peygamberimiz (sav) bizlere de rehber olması gerek su sözleri sarf eder.

''İSTEMEZMİSİN YA EBU BEKİR DÜNYA ONLARIN AHİRET BİZİM OLSUN!''

Bu sözü hakkıyla düşünüp anladığımız takdirde, gönlümüzde ne dünya hayatı için bir sıkıntı ne de az ile yetinmeme gibi bir derdimiz kalmayacaktır inşallah.

Nitekim Hz. Peygamber (sav) ahiret hayatının merkeziyetinin, temel gaye ve hedef olduğunu; dünya hayatının âhirete göre düzenlenmesinin gerektiğini şöyle anlatmaktadır: "Allah’ım hayat ancak âhiret hayatıdır" (Buhârî). Hz. Peygamber (sav) dünya malı karşısındaki tavrını şöyle belirtmiştir: "Eğer Benim "Uhud Dağı kadar altınım bulunsa, borç için sakladığımdan başka, ondan yanımda bir dirheminin üç gece kalmaması Beni sevindirir" (Buhârî).

Hz. Peygamber (sav) hayatını kifaf ve kanaat prensibine uygun olarak düzenlemiştir. (Ahmed b. Hanbel, VI, 19) Kanaat az çalışmak, tembellik etmek anlamında değerlendirilmemiştir. Kanaat, Allah-ü Teâlâ'nın insana takdir ettiğine razı olmaktır.

Sa'd b. Ebi Vakkâs (ra) oğluna şöyle nasihat etmiştir: "Oğlum! Zenginlik istediğin zaman, onunla beraber kanaat de iste. Çünkü kanaati olmayanı servet zengin etmez." Bu nasihatten de anlaşılabileceği gibi kanaat ruhî ve ahlâki bir vasıftır.

Kanaat bazen kişinin yaptığı amellerde orta yolu takip etmesi anlamında da kullanılabilir. Nitekim Abdullah b. Amr- b. el-As (ra), Hz. Peygamber (sav)’in yanına gelmiş namaz ve oruç hakkında tavsiye istemiştir. Hz. Peygamberin (sav) az şeyler tavsiye etmesine rağmen, daha fazla ibadet etmeye gücünün yeteceğini söyleyen Abdullah b. Amr, zayıflayıp ihtiyarlayınca hayıflanıp şöyle demiştir:

"Keşke Hz. Peygamber (sav)'in Bana emrettiği şekilde ibadet etmeye kanaat ederek razı olsaydım" (Ahmed b. Hanbel, II, 200)

Hz. Peygamber (sav) kanaati ve kanaatin neticesini şu veciz ifadeleriyle özetlemiştir: "Kanaatkâr ol ki, insanların Allah'a en çok şükredeni olasın." (İbn Mac’e)

Allah Rasulü zaman zaman yokluk sebebiyle uzun süre açlık çekmiş, varlık zamanlarında da iradî olarak azla yetinerek, elindekileri daima ihtiyaç sahiplerine infak etmiştir. Efendimizin bu vasfı, O’nun zühdi hayatının esasını teşkil eder. Ebû Talha (ra) anlatıyor; “Rasul-ü Müctebâ Efendimize açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Rasulullah da karnını açtı. Baktık ki O’nda iki taş vardı.” (Tirmizî, Zühd, 39)

Ebû Hureyre (ra)'den nakledildiğine göre, Efendimiz (sav)'e bir gün sıcak bir yemek getirilmişti. Efendimiz (sav) yemeği yedikten sonra; “Elhamdülillah, epey zamandır mideme sıcak bir yemek girmemişti.” dedi. (İbn-i Mac’e,)

Fahr-i Kâinat Efendimiz bu gibi durumlarla nübüvvet hayatı boyunca çokça karşılaşmıştı. Cabir (ra) Hendek Savaşı gününde kazdıkları siperden bahsederken şunları söyler;

“Önümüze son derece sert bir kaya çıktı. Sahabeler, Nebiyy-i Ekrem'e gelip, siperde önümüze şu kaya çıktı, dediler. Allah Rasulü; “Hendeğe Ben ineceğim.” buyurdu. Sonra ayağa kalktı, açlıktan karnına taş bağlamıştı. Üç gün müddetle hiçbir şey yemeksizin orada kalmıştık. Efendimiz (sav) kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, kaya un ufak olup kum yığınına döndü.” (Buhârî, Megâzî, 29)

Yine bir gün, Hz. Fâtıma (ra) pişirdiği çöreğin bir parçasını Rasul-ü Muhterem'e getirmişti.

Efendimiz (sav):

“Bu nedir? ” diye sorduğunda, kızı Hz. Fatıma (ra),

– Pişirdiğim çörektir, Size getirmeden canım çekmedi, dedi. Bunun üzerine Rasul-ü Ekrem: “ Üç günden beri Babanın ağzına giren ilk lokma bu olacak.” buyurdu. (İbn Sa'd)

Görüldüğü gibi İslâm'a davet ve tebliğ, maddî imkânsızlıklar içerisinde başlamış ve oldukça uzun bir süre böyle devam etmiştir. Efendimiz (sav) söz konusu darlıktan zerre kadar şikâyetçi olmamış, ashabına, çekilen sıkıntıların Allah katındaki ecrini hatırlatarak sabır ve metanet tavsiyesinde bulunmuştur. Meselâ Allah Rasulü (sav), namaz esnasında açlığın verdiği takatsizlik sebebiyle ayakta duramayarak düşüp bayılan Suffe Ashabı’nı; “Allah-ü Teâlâ'nın, katında Sizin için neler hazırlandığını bilseydiniz, daha fazla yoksul ve muhtaç olmayı isterdiniz.” ( Tirmizî) sözleriyle teselli etmiştir.

Uyumak ve dinlenmek için sade ve basit bir yatağı tercih eden Rasulullah (sav) Efendimizin, zaman zaman da hasır üzerinde istirahat ettiğini görmekteyiz. Hatta bu sebeple ashaptan bazıları; “Ey Allah’ın Rasulü! İzin verseniz de Size rahat edebileceğiniz bir yatak hazırlasak.” diye teklifte bulunmuşlardı. Efendimiz (sav) ise:

“Dünya Benim neyime gerek. Benimle dünyanın benzeri, bir ağaç altında gölgelenen, sonra da binitine binip yoluna devam eden bir yolcu gibidir.” diye karşılık vermişti.” (İbn-i Mac’e)

Hz. Peygamber (sav) böyle sade bir hayatı tercih eder bu sebeple sade elbiseler giyerdi. Hz. Ömer, Rasul-ü Ekrem’in, Cuma ve Bayram namazlarında kıymetli elbiseler giyinmesinin iyi olacağını düşünerek, O’na kaliteli bir elbise almayı tavsiye etmiş, bu elbise ile yabancı ziyaretçileri kabul etmesini söylemişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):

“Hayır, bu doğru değildir! Bu gibi elbiseleri ancak âhiretten bir şey ummayanlar giyer” buyurdu. (Buhârî-Müslim)

Hz. Aişe (ra), Rasul-ü Ekrem (sav)’in aile hayatındaki sadeliği ve kanaatkârlığı şöyle anlatır:

“Muhammed’in aile halkı, kendisi Medine’ye geldikleri günden vefatına kadar, üç gece arka arkaya buğday ekmeğini yememiştir.” Bir başka rivayette Hz. Aişe Annemiz şu bilgiyi verir: “Muhammed’in ailesi, kendi vefat edinceye kadar üç gün peş peşe doya doya arpa ekmeğinden yememiştir.” Yine Aişe Validemiz; “Rasulullah (sav), vefat ettiğinde Benim (mutfak) rafımda canlının yiyeceği kadar birazcık arpa vardı. Ondan uzun zaman yedim” (Buhari-Müslim) açıklamasını yapar. Hz. Aişe, Rasul-ü Ekrem’in ailesinin hurma ve su ile geçindiklerini ve ensardan olan bazı komşularının Hz. Peygamber’e hediye olarak gönderdikleri sütle idare ettiklerini söyler.

Yeme, içme ve beslenme hususunda Rasulullah (sav) Efendimizin yaşantısı bu şekildeydi. Ya giyim-kuşam konusunda nasıldı? Hz. Aişe bu konuda şu malumatı verir:

 “Bizim her birimizin ancak bir kat elbisesi vardı.”(Buhari-Müslim) Kızı Fatıma (ra)’da aynı sadelikte yaşardı.

Fahr-i Kâinat Efendimizi kaldığı odalarından birinde ziyaret eden Hz. Ömer (ra)’de şunları anlatır:

 “Rasul-ü Ekrem'in huzuruna çıktım. Gördüm ki O, hasır üzerine yatmış, örgüler bedeninin bir tarafına iz bırakmıştı. Ayrıca hurma lifinden yapılmış deri bir yastık üzerine yaslanmaktaydı. Gözümü kaldırıp odanın içine baktım. Allah’a yemin ederim ki orada üç deri postundan başka dikkati çeken hiçbir şey yoktu. Bunun üzerine:

– Ya Rasulullah! Allah’a dua et de ümmetine genişlik versin. Rumlar ve İranlılar Allah’a ibadet etmezlerken kendilerine fevkalâde zenginlik verilmiş, dünya onlara takdim edilmiş, dedim. Bu sözleri işiten Allah Rasulü yerinden doğrularak şöyle buyurdu:

– Sen de mi böyle düşünüyorsun ey Hattab oğlu! Şüphesiz onlar, iyi amellerinin karşılığı, kendilerine dünya hayatında peşin verilen bir kavimdir.  (Buhârî, Nikâh, 83)

Kanaat, kuvvetli bir iman ve Allah-ü Teâlâ'ya sonsuz bir güvenin tezahürüdür. Bu özelliğinden dolayıdır ki Yüce Rabb’imiz tarafından sevilen ve methedilen bir haslet olmuştur. Nihayetinde kanaat, elinde olanla yetinmek, başkasının malına tamah etmemektir.

Çünkü hırsa kapılan insanlar ellerindekini de kaçırdıklarının farkında değildirler.

Netice itibariyle Rasul-ü Ekrem Efendimiz, yokluk anlarında büyük bir metanet ve sabırla, varlık anlarında da elindeki imkânları Allah yolunda harcamak suretiyle sade, mütevazı, fakir ve onurlu bir hayatı tercih etmiştir.

Zira O, ümmetine dünyalık elde etme yarışı üzerine kurulmuş bir hayat tarzı değil, bilakis âhiret azığı biriktirme esasına dayanan zahidane bir hayat tarzı tavsiye etmiştir. Efendimiz (sav) ümmetine, aşırı hırs ve dünya düşkünlüğünün insanı her çeşit kötülüğe sürükleyebileceğini anlatarak, İslamî bir hayatın nasıl yaşanması gerektiğini en güzel şekilde göstermiştir.

O’nun zahidane hayatından istifade edenlere ne mutlu!..

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41