Gönderen Konu: Muallim Peygamber – Öğretmen Peygamber  (Okunma sayısı 1758 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Muallim Peygamber – Öğretmen Peygamber
« : Eylül 21, 2014, 09:19:24 ÖS »
Muallim Peygamber – Öğretmen Peygamber

Hz. Peygamber’in (sas) muallim olarak incelen¬meye değer oluşu, evvela onun toplum üzerindeki tesirinin başla¬masından sonraki devrenin, öncekine göre çok değişik ve zengin bir eğitim faaliyeti ile dikkati çekmesindendir. Gerçekten iptidaî bir kültürün, babalardan çocuklara daha çok taklitle inti¬kal ettiği bir toplumda, Hz. Peygamber’in (sas) aldığı ilk vahiyle birden¬bire yeni değer ve kuralların benimsetilmesinin ve öğretilmesinin önemli bir konu olarak ortaya çıktığı görülür. Allah Rasûlü (sas) bu yeni kültür ve manevî değerlerin tebliğ ve benimsetilmesi işindeki rolünü açıkça “muallimlik” olarak belirlemiş, yeni dünya görüşü içinde, önceden önemsiz birçok kelime canlılık kazanarak, insan ve eğitim kavramları etrafında manalı ve tutarlı bir sistem oluşturmuştur. Böylece okuma, yazma, kalem, kâtib, muallim, mek¬tep, öğretim, kalb, inanç, davranış vb. kelimele¬rin önem kazandığı canlı ve yepyeni bir zihniyet ve anlayış gündeme gelmiştir.
Muallim kavramının temelini teşkil eden “ilim” sözlükte bilmek anlamına gelip, genellikle bilgi ve bilim karşılı¬ğında kullanılır. Klasik sözlüklerde bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen kesin inanç, bir nesnenin şeklinin zihinde oluşması, nesneyi oldu¬ğu gibi bilmek, nesnedeki gizliliğin orta¬dan kalkması gibi farklı şekillerde tarif edilmiştir. İlim, aynı zamanda bilgisizlik demek olan cehlin karşıtı olarak da tanımlanır. Bu kelimeden türeyen âlim, alîm, allâm ve allâme, ma’Iûm, malûmat, muallim, müteallim, muallem kelimeleri bilgi anla¬mıyla bağlantılı olarak kullanılmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kökünden türeyen pek çok kelime bulunduğu görülür. Burada ulaşılan sayı ise bilginin ve bilme faaliyeti¬nin, Kur’ân mesajı ve İslâm dünya görüşü anlamındaki önemini açıkça ortaya koyar. Kur’ân’ı Kerim’in nazil olan ilk âyetleri de ilim merkezli olmuştur. Nitekim Alâk sûresinin ilk âyetlerinde “okumak”, “öğretmek” ve “kalem” tabirleri geçmektedir ki, bunlar okuma ve ilmin temel unsurlarını teşkil ederler.[1] Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerim ilmin her çeşidini övmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını[2] iman ve ilme nail olanların derecelerinin Allah tarafından yükseltileceğini[3] ifade etmiş ve kullar içinde Allah’tan ancak ilim sahiplerinin korkacağını bildirmiştir.[4] İlmi ve ilim sahiplerini öven Yüce Kitabımız, “sakın cahillerden olma”[5] “cahillerden yüz çevir”[6] uyarılarıyla ilimsizlik ve bilgisizlik demek olan cahilliği yermiştir. Yüce Kitab’a göre, her türlü kötülüğün, batıl ve sapık düşüncelerin, nihâyette küfrün ve şirkin gerçek sebebi cehalettir. Bundan dolayı insanlar, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırabilmek için bir rehbere muhtaçtırlar. Bu rehber de şüphesiz ilimdir.
İlmin anlamı, önemi ve işlevi Allah Rasûlü’nün (sas) hadislerin¬de de açıkça vurgulanmıştır. Nitekim temel hadis kaynaklarında “Kitabu’l-İlim” başlıklı bâblar bulunmaktadır. İslâm ümmetinin benimsediği değerler sisteminin devamlılığı ilme bağlı olduğu için Hz. Peygamber (sas) ilmi yüceltmiş ve teş¬vik etmiş, meselâ ilmin nafile ibadetten daha üstün olduğunu söylemiştir.[7] Allah Rasûlü (sas) ilmin taşıcısı ve yayıcısı olan âlimleri peygamberlerin vârisleri olarak nitelemiştir.[8] Âlimler, bildiklerini hem kendileri hem de insanlar için İslâmî ölçüler içinde ya¬rarlı kıldıkları oranda ilim onlar için bir üstünlük kabul edilir. Nitekim ilim zeval bulmaz bir mevcudiyettir, ancak ulemâ zeval bulur.[9] Dolayısıyla ulemanın zeval bulması, bilginlerin azalması veya yok olması İslâm ümmetinin istikamet ve akıbeti için son derece kötü sonuçlar do¬ğuracaktır.[10]
İslâm dini özelde tebliğin ilk muhatapları olan Araplarda, genelde de diğer insan topluluklarında sosyokültürel dönüşümü gerçekleştirmek için bir eğitim ve öğretim sistemini hedeflemiştir. Bu sistemin kurucusu olan Hz. Peygamber (sas) kendisinin Allah tarafından bir muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir.[11] Dolayısıyla tebliği boyunca Allah Rasûlü’nün (sas) uygulamalarının neredeyse tamamını bir eğitim ve öğretim faaliyeti olarak değerlendirmek mümkündür. Esasen Kur’ân’da da Hz. Muhammed’in (sas) ilâhî tebliğ görevinin bir eğitim-öğretim işi olduğu da açıkça vurgulanmaktadır.[12]

İslâmî tebliğin başlangıcı aşamasında Hz. Peygamber’in (sas) de dediği gibi Araplar “ne okuyup yazmayı ve ne de hesap yapmayı bilen bir câhiller topluluğu” idi.[13]  Dolayısıyla bu topluluğun bir bütün olarak eğitim ve öğretime tabi tutulması gerekiyordu. Bu sebeple Allah Rasûlü (sas) peygamberlik görevini üstlendiği andan itibaren bu faaliyeti başlatmıştır. Zira kendisine ilk nâzil olan âyetler oku emri ile başlamış ve aynı âyetler içinde kaleme övgüde bulunulmuştur.[14]

Her ne kadar Hz. Peygamber’in (sas) yoğun eğitim ve öğretim faaliyetleri Medine döneminde gerçekleşmişse de ilmin önemine dair âyetlerin önemli bir kısmının Mekke döneminde nazil olduğu unutulmamalıdır. Bu da İslâmî öğretinin ilme ve eğitime verdiği önemin en bariz işareti kabul edilebilir. Örnek vermek gerekirse, “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[15] “… Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”[16]; “… ve şöyle de: Rabbim! Benim ilmimi artır!”[17]; “Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah’ın sözleri (yazmakla) bitmez. Kuşkusuz Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.”[18] ; “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.”[19]; “Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına and olsun ki!”[20] gibi âyetlerin tamamı Mekke döneminde nazil olmuştur.

Hz. Peygamber’in (sas) eğitim-öğretim uygulamaları konusundaki asıl faaliyetinin, gerçek iktidarın ortaya çıktığı Medine döneminde gerçekleştiği bilinmektedir. Nitekim O, Medine’ye gelir gelmez içinde vakit namazlarının kılınabileceği ve İslâmî eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapılabileceği bir mekânın inşasına girişmiştir ki, bu da Mescid-i Nebi’nin yapımı faaliyetidir. İnşa edilen bina genelde üç bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan ilki namaz kılmaya tahsis edilen geniş bir salon, ikincisi okul olarak kullanılan ve Suffe denen bölüm ve nihayet Allah Rasûlü’nün (sas) ikametgâhı olarak düşünülen odalar.[21] Mescid’in yanında inşa edilen Suffe İslâm’daki ilk düzenli eğitim faaliyet merkezi olarak kabul edilir. Bu merkezin idarecisi ve ilk hocası olan Allah Rasûlü (sas) burada bizzat ders vermiş, ayrıca henüz işin başında bulunanlara okuma-yazmayı ve Kur’ân’ı öğretmek üzere kendisine yardımcılar tayin etmiştir.

Suffe, bir eğitim-öğretim faaliyet merkezi olduğu gibi, aynı zamanda Medine’de kalacakları evi olmayanlar için bir yurt işlevi de görmüş gibidir. İslâm’ın temel kurallarını öğrenmek üzere dışardan gelen yabancılar da burada misafir edilmiş, bundan dolayı zaman zaman Suffe bölümünde kalanların sayısı 400’e kadar çıkmıştır.[22]

Suffe’nin finansmanı tamamen Hz. Peygamber (sas)[23] ile hamiyetperver ashab tarafından karşılanmıştır. Allah Rasûlü (sas) burada kalan yabancılar ve talebelere yardım etmeleri için Medinelilerin cömertlik ve hayırseverlik duygularına hitap ediyordu.[24] Gerçekten de az veya çok demeden Müslümanlar bu müesseseyi ayakta tutmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için aralarında adeta yarış yapmışlardır. Meselâ Medineli cömert Müslüman Sa’d b. Ubâde her gün buradaki 80 öğrenciye yemek çıkarmıştır.[25] Hz. Peygamber (sas) ise Suffe Ashabı’na en fazla sahip çıkan kişi olmuş, hatta burada kalanları kendi ailesi gibi değerlendirip, sahip olduğu şahsî imkânları daima bu öğrencilerle paylaşmıştır. Bir gün kızı Fâtıma gelip kendisine yardım etmesi için bir köle satın alması talebinde bulunduğunda Allah Rasûlü’nden (sas) şu cevabı almıştır:

“Suffe’deki insanların midelerini boş bırakıp da sizin isteklerinizi yerine getiremem; bu paranın hepsini onların istifadesine tahsis edeceğim”.[26]
Suffe’de belli bir eğitim gören öğrenciler İslâm’ı tebliğ eden kişiler olarak Arap Yarımadası’nın değişik bölgelerinde görev almışlardır. Burada eğitim görerek İslâmî ilimlerin gelecek nesillere aktarılmasında büyük rol oynayan en önemli Suffe mensupları şunlardır: Abdullah b. Mes’ûd, Abdullah b. Ömer, Hanzala b. Ebû Âmir, Ebû Zerr, Suheyb-i Rûmî, Selmân-ı Fârisî ve Ebû Hureyre.
Medine döneminde Suffe, Müslümanların eğitim ve öğretim ihtiyaçlarını büyük oranda karşıladı. Ancak talep fazlalığı sebebiyle yeni eğitim merkezlerine ihtiyaç duyulmuştu. Bunun için Allah Rasûlü (sas) hicretin ikinci (M.624) yılında Mahrame b. Nevfel’in evinde sırf Kur’ân öğretimine mahsus daha dar çerçeveli bir eğitim faaliyeti başlattı.[27] Kubâ’da da benzer bir merkezin açıldığı bilinmektedir. Bunlara ilave olarak başka Müslümanların ihtiyacına göre açılmış bulunan dokuz ayrı mescid aynı zamanda eğitim faaliyetleri için de tahsis edilmiştir. 

İlimle meşgul olmayı ve âlimi her zaman takdir eden Allah Rasûlü (sas) “Âlim kimsenin âbid kimseye karşı üstünlüğü benim sizin en aşağı mertebede olanınıza karşı üstünlüğüm gibidir. Allah ve melekleri, göklerin ve yerlerin halkı, hatta yuvasındaki karıncalar hatta balıklar, insanlara hayır ve faydalı şeyler öğreten kimseye dua ederler.”[28] “Bir tek âlim, şeytana karşı (savaşta) bin zahitten daha çetindir.” sözlerini de sık sık tekrarlamıştır.[29]
Hz. Peygamber (sas) erkeklerin yanı sıra kadınların eğitilmesi konusuna da ehemmiyet vermiştir. Nitekim haftanın bir gününü tamamen onlara ayırmış ve o gün sadece onlara hitap edip sorularına cevap vermiştir.[30] Allah Rasûlü (sas) kadınlara da ilim öğretilmesini ashâba tavsiye etmiş, onlardan evlerinde bulunan eş ve cariyelerini eğitmelerini istemiştir: “Kimin bir cariyesi varsa onu en güzel şekilde eğitsin, sonra kendisiyle hür bir kadın olarak evlenebilmek için onu azât etsin. Böyle yapan bir insan, Allah tarafından iki katıyla ödüllendirilecektir”.[31]

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Hz. Peygamber (sas)  Allah’ın, aslında kendisini güzel ahlâkın gerçekleştirilmesi için bir muallim olarak gönderdiğini belirtmek¬tedir. Klasik Müslüman yazarların, peygamberlerin ortak özellik¬leri olarak gösterdikleri hususlar, bir bakıma onların ruh sağlığı¬nı, ruhî yapılarındaki ideal motiflerin canlılığını ifa¬de eder. Kısaca doğruluk, güvenirlik, günah işlememe, zekilik ve bildiklerini başkalarına duyurma diye belirtilen bu niteliklerin, bulunduğu kimsede öğretim gücünü büyük ölçüde artıracağı şüp¬hesizdir. Hz. Peygamber’in (sas) bir öğretmen olarak başarısında vahiy öğretiminin yanı sıra elbette genetik unsurların rolünü de hesaba katmak icap eder. Onun “Rabbim beni terbiye etti, güzel terbiye et¬ti.” beyanındaki eğitimin, her iki durumu, yani irsî yetenek ve son¬raki ilahî öğretim faktörlerini içine aldığı söylenebilir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber (sas) ümmî bir toplumda büyümüş ve okuma, yaz¬mayı öğrenme imkânı bulamamıştır. Ancak onun kuvvetli bir sağ¬duyuya sahip olduğu şüphesizdir. O’nun peygamberlik öncesinde¬ki hayatında her bakımdan güvenilir bir kişiliğe sahip olduğunu biliyoruz. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Allah Rasûlü (sas) fıtrî kabiliyeti ve vahyin kendisine sağladığı bilgi ve maharet ile örnek bir lider ve muallim olarak dikkati çekmektedir. 
 
---------------------------------------------------------------------------
[1]     Alak, 96/1-3.
[2]     Zümer, 39/9.
[3]     Mücadele, 58/11.
[4]     Fatır, 35/29.
[5]     En’am, 6/35.
[6]     A’raf, 7/199.
[7]     Tirmîzî, İlim 19; İbn Mâce, Mukaddime 19.
[8]     Buhârî, İlim 10, 11.
[9]     Müslim, İlim 14.
[10]    İbn Mâce, Fiten 26; Dârimî, Mukaddime 26, 32. 
[11]    İbn Mâce, Mukaddime17.
[12]    Bakara, 2/129.
[13]    Buhârî, Savm 13
[14]    Alak, 96/1-5. 
[15]    Zümer, 39/9.
[16]    İsrâ, 17/85.
[17]    Tâhâ, 20/114.
[18]    Lokman, 31/27.
[19]    Nahl, 16/ 43.
[20]    Kalem, 68/1.
[21]    Buhârî, Salât 62, 63, Vesâyâ 30. Bu konuda ayrıca bk. Güner, Ahmet, “Asr-ı Saadette Mescitler ve Fonksiyonları”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, IV, 155-223.
[22]    Buhârî, Rikâk 17; Tirmizî, Kıyâme 36.
[23]    Müslim, Nikâh 94.
[24]    Buhârî, İsti’zân 14.
[25]    Ebû Nuyam, Hilyetü’l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 341.
[26]    Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 106; Buhârî, Farzu’l-Humus 6.
[27]    İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 4, 150.
[28]    Dârimî, Mukaddime 17.
[29]    Tirmizî, İlim 19; İbn Mâce, Mukaddime 17.
[30]    Buhârî, İlim 36,  45.
[31]    Buhârî, İlim 41.



Doç. Dr. Adem APAK.


fanidunya

  • Ziyaretçi
Öğretmen Olarak Peygamber s.a.v
« Yanıtla #1 : Eylül 21, 2014, 09:21:57 ÖS »
Bir   Öğretmen Olarak  Peygamber  s.a.v


Muallim Peygamber… Efendimiz (sas)… O’nun (sas), kız çocuğunu diri diri toprağa gömmekten çekinmeyen bir babayı, karıncayı incitmeyen bir insana dönüştürmesi hepimizin malumudur. Hangi metot, insanı bir halden diğer bir hale taşıyabilir ki? İnsan, nasıl bir tebliğle bu denli değişebilir ki? İşte bu ruh, işte bu yaklaşım, şartlarından şikâyet edip durduğumuz bugünümüzü kurtarmanın yolunu gösterecektir bize. Muallim Peygamberin (sas) sesi, nefesi ve şefkati bugünlere de ulaşmaktadır. Rabbimizin bizlere üsve-i hasene olarak bildirdiği[1] Hz. Peygamberin, sözleri ve uygulamaları ellerimizin arasındadır.
Bizler için her konuda pek güzel bir örnek olan Peygamber Efendimiz (sas) aynı zamanda eğitim ve öğretimde hiç boşluk bırakmayan bir öğretmendir. O’nun eğitim üslûbunda hiçbir şey ihmal edilmiyor, hiçbir çalışma önemsiz sayılmıyor. Sevgili Peygamberimiz (sas), biz eğitimcilerin önünde ulaşılması ve anlaşılması gereken bir hedef olarak duruyor. Başarısına tarihin şahitlik ettiği öğretmen olan Peygamberimizin (sas) uygulamaları ışığında, “kendimize nasıl bir yol çizmeliyiz?” sorusunun cevabını buluyoruz.
Girdiği mescitte biri Kur’ân okuyup Allah’a dua eden, diğeri ilim öğrenen ve öğreten iki ayrı topluluk görünce her iki grubun da hayır üzere olduğunu, ama birinin diğerinden daha üstün bir iş yaptığını buyuruyor ve ilave ediyor Sevgili Peygamberimiz (sas): “Şunlar, Allah’a dua ediyorlar, O’na yöneliyorlar. Allah dilerse istediklerini onlara lütfeder. Fakat şu ikinci topluluğa gelince; onlar ilim öğreniyorlar ve bilmeyene o konuda bilgi veriyorlar. Ben de zaten bir öğretmen olarak gönderildim.” Ardından gönderiliş amacını iyice açıklamak ister gibi ilimle meşgul olan halkaya katılıyor Efendimiz.[2]
Böylece ilim öğrenmek ve öğretmek, yeryüzünde yapılabilecek en güzel iş olarak belirginleşiyor. Zaten Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci dışında dünya ve onun içinde olan her şey değersiz değil mi?[3]
Ölçü, tebliğden başka görevi olmayan[4] Sevgili Peygamberimiz tarafından konuyor: “Ya âlim (bilen ve öğreten), ya öğrenci, ya da dinleyici ol. Veya ilme sevgi besleyenlerin safında yer al. Sakın beşinci bir gruptan olma. Yoksa helak olursun.” [5]
Kurtuluşun anahtarı ilim öğrenmek ve öğretmek, bu konuda gayret göstermek.. Hiç değilse bu kutlu yola ve yolcularına sevgi duymak. Nitekim Allah, melekleri, gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve balıklar bile insanlara hayrı öğretenlere dua etmektedirler.[6]
Bir kimsenin ölümünün ardından bile kapanmayan bir amel defterine sahip olması bu gayretin ürünü değil midir?[7] Sevabı sürekli hayırlar, faydası bitmeyen iyilikler; ilim öğrenme, öğrendiğini uygulama ve de bilmeyene öğretme faaliyetinin sonuçlarından biridir.
Zaten kendisine gıpta edilmesini hak eden iki kişiden biri de Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kişidir.[8] Muallim Peygamber’i (sas) tek ve en güzel örnek olarak kabul eden insanların ayrıcalıklı yönlerinden biri de işte budur: Bu insanlar Efendimizin teşvikiyle öğrendikleri ilmin Allah Teâlâ’nın lutfettiği bir nasip olduğunu bilirler. Bu sebeple onu büyük bir emanet olarak muhafaza etmekle yetinmezler, onunla yerli yerince hükmederler, onunla yerli yerince amel ederler. Bunun ardından tek ve en güzel örnek belledikleri Efendimiz (sas) gibi onu başkalarına da öğretirler. Tıpkı O’nun gibi… Yaşayarak ve örnek olarak!
Kendisinden istifade edilmeyen, kendisiyle amel edilmeyen ilmi, Allah yolunda hiç harcanmayan hazineye benzeten de yine Muallim Peygamber Sevgili Efendimiz’dir (sas).[9]
İlim öğrenme ve öğretme faaliyetini kıymetli kılan en önemli noktalardan biri de hiç şüphesiz niyettir. Çünkü kim, kendisinde Allah rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.[10]
Evine dönünceye kadar Allah’ın yolunda olduğu, Muallim Peygamber Efendimiz (sas) tarafından açıklanan ilim talibinin niyetini koruması gerektiği de ortadadır. İlim öğrenmek ve öğretmek sadece Allah rızası için yapılabilecek bir değerdedir. Geçici menfaatlere, dünyalık zevklere alet edilemez. Her iş kendisi için yapıldığı niyetle kıymet kazanır veya kaybeder.
Ümmetini ilim öğrenmeye ve öğrendiğince amel etmeye teşvik eden Efendimizin yolunun aydınlığında, ilim yolcusu vasfını almış olan kişi elbette öğrendiklerini insanların hizmetine sunacak, hiç değilse onlara ilmini öğretecektir. Hem “Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.”[11]
Kendisinin muallim olarak gönderildiğini ifade buyuran ve bu vasfı Kur’ân ile de tespit edilen Sevgili Peygamberimizin (sas) kullandığı metotlar şüphesiz bizim için büyük önem arz etmektedir.
Eğitim-öğretim faaliyetlerinde konuların önem sırasına göre aktarılmasını tavsiye eden Sevgili Peygamberimizin, çevresiyle de son derece ilgili bir muallim olduğunu görmekteyiz. Hitap üslubuyla öğrencilerine verdiği değeri onlara hissettiren Peygamberimiz (sas), karşılaştığı küçük çocukları da Allah’ın selamı ile sevindiriyor.
Yaşanan olayları eğitim için fırsat bilen Efendimiz anlaşılması güç olan konuları müşahhas örneklerle netleştiriyor zihinlerde. Çevresindekileri onlarla istişare ederek yetiştiriyor; bazen soruya, düşünmeye sevk eden bir başka soruyla mukabele ediyor. Zaman zaman kendisine soru soran kişinin, cevabı kendinin bulmasını sağlıyor. Böylece bilgiyi değil, bilgiye ulaşma yöntemlerini öğretiyor.
Şefkat ve merhameti daima ön planda olan Peygamberimiz (sas), kolaylaştırmayı tavsiye ediyor, zorlaştırarak insanların heves ve isteğini kırmayı hoş görmüyor. Bütün bu çabalara rağmen yapılan hataları müsamaha ile karşılıyor, sabırla öğretmeye devam ediyor. “Kişinin sevdiği ile beraber olacağı” müjdesiyle ilim taliplerini gayrete getiriyor, ümitsizliğin önüne geçiyor.
Adaleti bir an bile terk etmeyen Efendimiz (sas), çevresindeki her insanın kendini en özel ve en değerli hissedebileceği derecede ilgileniyor onlarla. Ön yargıları eğitim önünde engel olarak görüyor. Gerektiğinde, gerektiği ölçüde sertlik de kullanıyor. Fakat kötü sözlerle, sert eleştirilerle insanlara karşı şeytana yardımcı olunmasını hoş karşılamıyor.
En güzel örnek, en güzel muallim Efendimiz (sas) eğitimcilerin, niyetleri gibi dış görünüşlerine de önem vermelerini tavsiye ediyor. Ferdî farklılıkları göz önünde bulunduruyor, herkese anlayacağı şekilde ve seviyesine göre hitap ediyor. Açık ve net bir şekilde konuşuyor, gerekli gördüğünde sözlerini tekrar ediyor.
Beden dilini de mükemmel bir şekilde kullanıyor, doğruluktan ayrılmayan şakalarıyla çevresindekileri rahatlatıyor. Hayata olumlu bakıyor, olumlu bakılmasını istiyor…[12]
Ashâbını, karşılaştıkları ve karşılaşacakları her türlü sıkıntıyı kendi başlarına çözebilecek seviyede yetiştiren Efendimiz (sas), ümmetinden de yaşadıkları çağa uygun ve heyecanını yine sünnetten alan yepyeni metotlar geliştirmelerini bekliyor olmalıdır.
Efendimizin hadîs-i şerifleri her insana farklı şeyler hatırlatır, ihtiyacınca… Efendimizin hadîs-i şerifleri her insana farklı şeyler düşündürür, yaşadığınca…

=============================================================

[1] Ahzab sûresi, 21.
[2] İbn Mace, I/83, el-Mukaddime, Babu Fadli’l-Ulemâi ve’l-hassi alâ talebi’l-ilim.
[3] Tirmizi, Zühd 14.
[4] Maide sûresi, 67, Ankebut sûresi, 18.
[5] Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, 2/9.
[6] Tirmizî, İlim 19.
[7] Müslim, Vasıyyet 14.
[8] Buharî, İlim 15; Zekat 5, Ahkam 3, İ’tisam 13, Tevhid 45; Müslim, Müsafirîn 268.
[9] Ahmed, Müsned, 2/ 499.
[10] Ebû Davûd, İlim 12.
[11] Müslim, İmare 133.
[12] Peygamberimizin metotları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. B. Bozali, Hz. Peygamber’den Eğitimcilere 50 Nasihat, İlke yay., İstanbul 2007.

Betül BOZALİ

 


* BENZER KONULAR

Zaralı Alışkanlıklardan Korunmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:19:12 ÖÖ]


Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:13:25 ÖÖ]


İslam Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:08:04 ÖÖ]


Mutaki Olmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:03:31 ÖÖ]


İbadetin Özü Dua Gönderen: anadolu
[Bugün, 06:57:45 ÖÖ]


Haya – Ahlak – İmandır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:05 ÖÖ]


İkiyüzlülük- Münafıklık – Manevi Bir Hastalıktır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:28:39 ÖÖ]


İslamda Birlik ve Beraberliğin Önemi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:21:39 ÖÖ]


İnsanlara İyi Muâmele Etmek Aklın Yarısıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:12:43 ÖÖ]


Akıllı Kime Denir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:04:51 ÖÖ]


2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41