Gönderen Konu: PEYGAMBER (SAV) EFENDİMİZDE HAMD VE ŞÜKÜR  (Okunma sayısı 388 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
PEYGAMBER (SAV) EFENDİMİZDE HAMD VE ŞÜKÜR
« : Mayıs 27, 2018, 09:51:54 ÖS »
PEYGAMBER (SAV) EFENDİMİZDE HAMD VE ŞÜKÜR

“Şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmrân/145)

 Şükür, verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalp ile gösterilen saygı ve minnettarlıktır.

— Söz ile şükür; nimet vereni zikretmek, O'nu övmek ve bu hususta lisan ile yapılabilecek şeyleri yerine getirmektir.

— Fiilî şükür, vücudun azalarını ve diğer nimetleri Allah’ın rızası istikametinde kullanmaktır. Diğer bir ifade ile herkesin imkân ve konumuna göre, Allah’ın kullarını koruyup kollaması, varlığından ihtiyaç sahiplerini hissedar kılmasıdır.

— Kalp ile şükür, nimeti vereni tanımak ve O'nu tasdik etmektir.

İyiliğin kıymetini bilmek, onu yapana karşı teşekkür hissi duymak ve nimeti hatırlayıp sahibini övmek, şükürden kaynaklanan güzel davranışlardır.

En Büyük Nebi Hz.Muhammed'in hamdı’nın, varlıkların hamdında zirve olduğunu söylemek gerekir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in esas ismi MUHAMMED de hamdedilen kişi anlamındadır. Ayrıca O'nun isimlerinden birinin de Ahmet olduğunu KUR'AN bize haber veriyor. O yine KUR'AN'ın beyanına göre, Makam-ı Mahmud'un ( hamd edilen makam ) sahibi olarak Mahmud diye de anılmaktadır.

Son Peygamber hem en ileri derecede ve en güzel biçimde hamd eden ( Ahmet ) olmanın yanı sıra, kendisine hamd edilen ( MUHAMMED ) bir varlık olarak da seçkindir. Nimet verilendir.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav): “Elhamdülillahi Rabbil âlemin dediğin zaman, muhakkak ki Allah’a şükretmiş olursun.” buyurarak bunun da şükür sayılacağına dikkat çekmiştir.

Sevgili Peygamberimiz “Kaybettiğiniz iğneyi ararken bile Allah’tan yardım isteyin.” buyurarak, Allah Teâlâ’yı hiç unutmamamız gerektiğine dikkat çekmiştir.

Fahr-i Kâinat Efendimizin, kendisine en küçük bir iyiliği dokunan kimselere bile ne kadar büyük bir şükran duygusu içinde bulunduğunu göstermesi açısından şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Muhammed bin Mesleme şöyle der: Bir gün Resûlallah (sav) 'in yanında idik. Efendimiz Hassân bin Sâbit'e:

“– Ey Hassân! Bize cahiliye şiirlerinden, Allah'ın okunmasına müsaade ettiği bir kaside okur musun?” buyurdu. O da A'şâ'nın Alkame bin Üsâse'yi hicveden bir şiirini okudu. Allah Resulü:

“– Ey Hassân bundan sonra benim meclisimde bir daha bu şiiri okuma!” buyurdu. Hassân:

– Ya Resûlallah! Beni, Kayser'in yanında bulunan müşrik birini hicvetmekten mi menediyorsun? Diye şaşkınlığını ifade edince Efendimiz (sav):

“– Ey Hassân! İnsanlara en çok teşekkür eden kimse, aynı zamanda Allah'a da en çok şükreden kimse olur. Kayser Ebû Süfyan'a beni sordu. O, hakkımda iyi şeyler söylemedi. Alkame'ye sorduğunda ise o benden güzel bir şekilde bahsetti.” buyurdu.

Allah Resulü (sav) , büyük bir kadir-şinaslık sergileyerek, Alkame'ye olan şükranlarını ifade etmiştir. (Ali el-Müttakî, III, 738–739)

Âişe (ra) 'nın rivayet ettiği şu hâdise de insanlara teşekkür etmenin ehemmiyetini ortaya koymaktadır:

Resûlallah (sav) bana sık sık:

“– Ey Âişe ezberindeki beyitlerden biraz okur musun?” buyurur, ben de:

– Hangi beyitleri istiyorsun yâ Resûlallah! Hafızamda birçok şiir var, derdim.

“– Şükür hakkındakilerden!” buyururdu. Bir defasında: “Anam babam sana feda olsun şair şöyle demiştir.” dedim ve yaptıkları iyiliklere karşı insanlara teşekkür etmenin güzelliğinden bahseden bir şiir okudum. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle dedi:

“– Ey Âişe! Cibril’in bana haber verdiğine göre, Allah Teâlâ kıyamet günü mahlûkatı haşrettiğinde, bir başkasından iyilik gören kuluna:

– Sana iyilik eden kuluma teşekkür ettin mi? buyurur. O da:

– Ey Rabbim! Bana dokunan iyiliğin Sen'den geldiğini bildiğim için sadece Sana şükrettim, der. Allah Teâlâ ise:

– Bu iyiliklerin sana ulaşmasına vasıta kıldığım kuluma teşekkür etmedikçe Bana şükretmiş olmazsın! Buyurur.” (Ali el-Müttakî, III, 741–742)

Şükür aynı zamanda, kulun Allah’a karşı edep ve saygısını ifade eden ve Allah nezdindeki değerini yükselten ahlâkî hasletlerden biridir. Buna rağmen, bu hissiyatı taşıyan insanlar oldukça azdır. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Ey Dâvûd ailesi, (Allah’a) şükür için çalışın! Kullarımdan hakkıyla şükredenler ne kadar da azdır!” (Sebe' 34/13) Çünkü insan, çok çabuk unutan ve dünyaya hemen meyleden bir varlıktır.

Sevgili Peygamberimiz her hâl ve hareketinde hamd ve şükür hâli içinde bulunmuştur. Âişe (ra) O’nun bu durumun u şöyle anlatır;

"Resûlallah bir gün hastalandı. Yatağının içinde dönmeye başladı. Ben kendisine, 'Eğer bu hastalık içimizden birisine gelseydi, çok şikâyet ederdik' dedim. Bunun üzerine Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:

"Şunu unutma ki, mü'minler birtakım sıkıntılarla karşı karşıya gelirler. Ayağına bir diken batan veya bedenine bir ağrı giren mü'minin başına gelen bu sıkıntı dolayısıyla Allah bir günahını affeder ve âhiretteki makamını bir derece yükseltir."

Peygamberimiz en dayanılmaz musibetlere uğradığı gibi, en büyük ve ulvi nimetlere de kavuşmuştu. Cenab-ı Hak kendisini âlemlere rahmet olarak göndermiş, kâinatın efendisi yapmış, bütün peygamberlere sultan, evliyalara rehber, müminlere eşsiz bir örnek kılmıştır. Kendisine muhatap seçerek yüce kelâmını ona vahyetmiş, kısa zamanda davasında başarılı kılarak düşmanlarına galip getirmiş, yaymaya çalıştığı hak dini dünyaya yayılmış, kıyamete kadar hükmünü geçerli kılmıştır. Bunun gibi daha sayamayacağımız pek çok nimete kavuşturmuştur.

Cenab-ı Hak, Peygamberimizi bütün günah ve kusurlardan temiz ve uzak olarak yaratmıştır. Geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Böyle olduğu halde, Peygamberimiz devamlı şükür içinde bulunurdu. Bir gece sabaha kadar namaz kılmış, gözyaşı dökmüştü. Peygamberimizi bu halde gören aziz hanımı Hz. Âişe:

"Ya Resûlallah, niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz? Geçmiş ve gelecek günahlarınız yok ya, affedilmedi mi?" deyince, Peygamberimiz şu karşılığı verdi: "Yâ Âişe, Allah'a şükredici bir kul olmayayım mı?" Evet, o Allah'a gerçek manada şükreden yüce bir insandı. Sevinçli bir haber duyduğu zaman hemen şükür secdesine varır, Rabbine olan minnetini bildirirdi

Dünyada iken Cennetle müjdelenen Hz. Abdurrahman bin Avf anlatıyor:
"Bir seferinde Resûlallah odasına doğru gitti ve içeri girer girmez kıbleye karşı dönüp secdeye vardı. Secdeyi o kadar uzattı ki, Allah secdede ruhunu aldı sandım. Hemen yanına yaklaşıp oturdum. Başını kaldırdı.

"Kimsin?" dedi.

"Abdurrahman" dedim.

"Ne var?"

"Ey Allah'ın Resulü, öyle bir secde yaptınız ki, Allah'ın secdede ruhunuzu almış olmasından korktum" dedim.

"Resul-i Ekrem şöyle konuştu:

"Cebrail bana gelerek Allah'ın şöyle buyurduğunu müjdeledi: 'Kim sana salât ve selâm getirirse, Ben ona rahmet ederim.' Bunun üzerine ben de Allah'a şükür secdesinde bulundum."

Peygamberimiz hasta veya sakat birisini görünce Allah'ın kendisine ihsan etmiş olduğu sağlık için şükrünü dile getirmek üzere yine secdeye varırdı. Abdullah bin Ömer'in anlattığına göre, Peygamberimiz bir gün yatalak bir hastaya uğradı. Onun hâlini görünce hemen bineğinden indi, Allah için secde etti. Hz. Ebû Bekir uğradı, o da inip secde etti; Hz. Ömer de aynı şekilde secdeye vardı. Peygamberimizin mübarek dilinden "Elhamdülillah" zikri düşmezdi. Bu kelime tam manasıyla Allah'ın ihsan ettiği nimetlere şükrün bir ifadesiydi.
Hz. Ali anlatıyor: Resûlallah yakınlarından birisini orduya katarak savaşa gönderdi. Şöyle dua etti:

"Allah'ım eğer onları sağ salim döndürürsen Sana lâyıkıyla şükretmek Bana borç olsun" buyurdu. Çok geçmeden savaş bitti, onlar da sağ olarak döndüler. Resûlallah, onları görünce, "Allah'ım, nimetlerini bollaştırdığın için Sana hamd olsun" dedi.
Bunun üzerine ben, "Ya Resûlallah, siz, eğer onları sağ salim döndürürse Allah'a layıkı üzere şükretmek bana borç olsun, dememiş miydiniz?" dedim. Peygamberimiz "Yapmadım mı?" buyurdu. "Allah'a hamdolsun" anlamına gelen "Elhamdülillah" kelimesi Allah'a şükrün tam bir ifadesi sayılıyordu.

Sevgili Peygamberimiz şöyle bildiriyor: Beni İsrail’de çok ibadet eden biri vardı. Beş yüz yıl ibadet etmişti. Deniz ortasında bir adada bulunuyordu. Allah-û Teâlâ ona tatlı su çıkarmıştı. Bir de nar ağacı yaratmıştı. Her gün nar verirdi. Abidin duası üzerine Allah-û Teâlâ ruhunu secdede iken aldı. Şimdi hâlâ secde halindedir.
Kıyamet günü, bu âbid diriltilir. Allah-û Teâlâ’nın ihsanı ile mi, yoksa beş yüz yıllık makbul ameliyle mi Cennete girmek istediği sorulur. Âbid, "Ben amelimle Cennete girmek isterim" der. Melekler, beş yüz yıllık kabul olmuş amelini hesap ederler. Bu kadar amelin, sadece bir gözün şükrünü bile eda edemediği meydana çıkar. Melekler, Cenâb-ı Hakkın emriyle Cehenneme götürürler. O zaman âbid der ki:

— Yâ Rabbi beni fazlın ve ihsanınla Cennete koy!

— Ey kulum seni yoktan kim yarattı?

— Sen yarattın, yâ Rabbî!

— Senin yaratılışın, kendin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanım ve rahmetimle mi oldu?

— Senin rahmetinle oldu, yâ Râbbî!

— Seni bir adaya indirdim. Orada sana tatlı su yarattım. Senede bir defa meyve veren ağaçtan her gün nar bitirdim. Sonra ruhunu secdede iken almamı istedin, öyle yaptım. Bütün bunları senin için kim yaptı?

— Sen yaptın, yâ Rabbî!

— Benim rahmetim ve fazlım ile Cennete gir!

Yüce Rabb’imizin üzerimizdeki nimetlerini, saymakla bitiremeyiz. Bu nedenle bize, Mevlâna ile aynı dili paylaşıp; “Ya Rabbi, Sana şükürler olsun! Beni ansızın gamdan âzâd ettin. Bedenimde her kılın bir dili olsa da hepsi ile Sana şükretse, yine de şükrünü yerine getiremez.” (Mesnevî, beyt: 2314–2315) demek düşmektedir.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41