Gönderen Konu: Peygamberimiizın akrabalarına iyiliği  (Okunma sayısı 1293 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Peygamberimiizın akrabalarına iyiliği
« : Eylül 21, 2014, 09:12:16 ÖS »
Peygamberimiizın akrabalarına iyiliği 


Peygamberimiz herkese iyilik yapar, yardım ederdi. Fakat akrabalarına daha fazla ikram ve ihsanda bulunmaya çalışırdı. Akrabaya iyiliğin "sılâ-i rahm" adıyla farz kılınması da daha çok önem verilmesine sebep oluyordu.

Peygamberimizin baba tarafından pekçok akrabası vardı. Amcası, halası, onların çocukları ve torunları bulunmaktaydı. Ayrıca süt annesi, süt babası ve süt kardeşleri de vardı. Onları da aynı şekilde akraba olarak görüyordu.

Peygamberimiz küçük yaşlarda dedesinin ve uzun müddet de amcası Ebû Talib'in himayesinde yetişmişti. Amcasının kendisine büyük iyiliği vardı. Henüz peygamberlik gelmeden önce Ebû Talib büyük bir maddî sıkıntıya düşmüştü. Zaten müthiş bir kıtlık hüküm sürüyordu. Ona yardımda bulunmak ve biraz olsun desteklemek için kalabalık nüfusunun ağırlığını hafifletmek istedi. Amcasının o zamanlar çocuk yaşta bulunan oğlu Hz. Ali'yi kendi yanına aldı. Ona evladı gibi baktı, büyüttü, yetiştirdi, daha sonra da en çok sevdiği kızı Hz. Fatıma'yı onunla evlendirdi.

Peygamberimiz amcaları Hz. Abbas'la, Hz. Hamza'yı çok severdi. Bilhassa Hz. Hamza Mekke'de bulunduğu zamanlarda kendisine büyük yardımda bulunmuştu. Müşriklerin çeşitli hücumlarından onun sayesinde kurtulmuştu. Hz. Hamza Uhud'da şehit düşünce, Peygamberimiz çok üzüldü, kendini tutamadı, gözlerinden yaşlar boşandı.

Peygamberimiz diğer amcası Hz. Abbas'a ayrı bir sevgi duyardı. Onun hatırı için can düşmanı ve müşriklerin ileri gelenlerinden Ebû Süfyan'ı kabul etmiş, eman vermiş. Hz. Ömer'in öldürmeye davranması üzerine ona engel olmuştu.

Hz. Abbas'ın oğlu Abdullah çok küçük yaştaydı. Peygamberimiz onun yetişmesi için ayrı bir özen gösterdi. Daha sonra Abdullah ibni Abbas, Sahabîlerin ilimde en önde gelenlerinin arasına girdi.

Peygamberimiz akrabalarının hiçbirisini diğerinden üstün tutmaz, farklı davranmaz, sık sık gider, hepsini ziyaret eder, hal ve hatırlarını sorar, ikramda bulunur, ihtiyaçlarını temin ederdi.

Yakınuzak bütün akrabalarını gözetir, haklarını korurdu. Bir seferinde "Falan adamın çocukları benim dostum değil, ancak onlarla akrabalık bağlarım vardır. Bu akrabalığı ziyaret suyu ile yaşatmak, tazelemek azmindeyim" buyurmuştu.

Peygamberimiz süt annesine, süt babasına ve süt kardeşine de iyilik ve ihsanda bulunurdu.

Huneyn savaşından sonra ele geçen esirler arasında Peygamberimizin süt kardeşi Şeyma da vardı.

Sahabîler Şeyma'yı Peygamberimizin huzuruna getirdiler. Peygamberimiz hırkasını çıkardı, süt kardeşinin altına serdi, oturmasına söyledi.

Bir anda çocukluk günleri zihninde canlandı. Gözleri doldu.

Daha sonra Şeyma'ya "İstersen yanımda sevimli birisi olarak kalabilirsin. İstersen faydalanacağın bazı mallar vererek kavim ve ailenin yanına göndereyim" teklifinde bulundu.

Şeyma, ailesine dönmeyi tercih etti. O sırada Müslüman olan Şeyma'ya Peygamberimiz, Cir'ane'ye gidip beklemesini söyledi. Taif dönüşünde ise ona ve aile halkından hayâtta kalanlara deve, keçi, koyun verdi.

Bir rivayete göre, Peygamberimiz Cir'ane'ye vardığı zaman süt babası, süt annesi ve süt kardeşiyle ayrı ayrı görüşüp hepsine ikramda bulundu.

Peygamberimiz Ebû Leheb'in azad ettiği cariyesi Süveybe'den de süt emmişti. Zaman zaman ona da yardımda bulunur, yiyecek ve giyecek gönderirdi. Öldüğü zaman akrabasından kimsenin kalıp kalmadığım sordu. Hiç kimsenin olmadığını söylediler.

Yakın akrabalarla ilişkiyi sürdürmek, onlara iyilik ve yardımda bulunmak, varsa ihtiyaçlarını karşılamak, görüp gözetmek, ziyaret etmek, zaman zaman hal ve hatırlarını sormak, mektup, telefon ve benzeri yollarla arayıp sormak hem İslâmî bir görev, hem de insanî bir görevdir. İnsanî bir görevdir; çünkü bir gün gelir aranmak, sorulmak istersiniz, ilgi alâka beklersiniz; ama böyle bir alışkanlığınız yoksa kimsenin aklına gelmezsiniz.

Akrabalarla ilişki kurmanın insan hayâtına getirdiği güzellikleri Efendimiz şöyle ifade buyururlar:

"Akraba ve yakınlarınızı tanıyın. Çünkü sılâ-i rahim (yakınlarla olan ilişkiyi sürdürmek) yakınlar arasında sevgi doğurur, rızkı çoğaltır ve ömrün uzamasına sebep olur."

Yakınlarla ilgilenmek güzel bir ölçünün da habercisidir. Herkes en iyi, en hayırlı, en güzel, en faydalı insan olmak ister. İşte bunun işareti...

Adamın biri Peygamberimize geldi ve sordu:

"Yâ Resulallah, insanların en hayırlısı kimdir?"

"Rabbinden en çok korkan.

"Yakınlarına en çok ilgi gösteren.

"İyiliklere en çok teşvik eden, kötülüklerden en çok sakındırandır."

Akrabaya iyilik yapmak aynı zamanda bir ibadet,  'ın razı olacağı bir kulluk görevi, aynı zamanda birinci derecede imanın bir alâmeti, mü'min olmanın bir gereğidir.

Peygamberimizin bu konudaki sözleri çok yerindedir:

"Kim  'a ve âhiret gününe iman etmişse sılâ-i rahim etsin (yakınları ile ilgilensin)."

Peygamber Efendimiz akrabalarla ilgilenmeyi çok tavsiye eder, bu konunun üzerinde çok dururdu. Sahabîler de Peygamberimizden aldıkları bu tavsiyeyi birer emir ve direktif olarak kabul ederler, bu konudaki ihmallerini telafi yoluna giderlerdi:

Abdullah bin Ebî Evfâ anlatıyor:

"Peygamber Efendimizin huzurunda idik. Şöyle buyurdular:

"Akrabaları ile alâkalarını kesenler, aramızda bulunmasınlar."

"Bunun üzerine teyzesi ile aralarında ufak bir kırgınlık geçmiş olan bir genç aramızdan kalkarak doğru teyzesine gitti, onunla görüşüp barıştılar. Sonra tekrar meclisimize geldi.

"Peygamber Efendimiz tekrar şöyle buyurdu: "Aralarında akrabası ile ilgisini kesen kimselerin bulunduğu topluma  'ın rahmeti inmez."

Akrabanızla ilgi kurarsınız, gider gelirsiniz, ararsınız sorarsınız, iyilik ve ikramda bulunursunuz, ama bazılarından hiç karşılık görmezsiniz. Bir süre tek taraflı yürür ve sonunda usanır, siz de ilgiyi kesme yoluna gidersiniz. Bu doğru bir hareket mi? Cevabı Efendimizden alalım.

Bir zat gelir, Peygamberimize sorar:

"Yâ Resulallah, benim yakınlarım var. Ben onları ziyaret ederim, fakat onlar bana gelmez. Ben onlara iyilik ederim, onlar bana kötülük ederler. Ben onlara yumuşak davranırım, onlar bana kaba ve sert davranırlar."

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:

"Eğer dediğin gibi isen onlara kızgın kül yediriyor gibisin. Yani (senin yaptığın iyiliğe karşı) onların kötülüğü kendi aleyhlerinedir. Sen böyle davrandığın sürece  Teâlâ sana yardımcı olur ve seni onlardan korur."


Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Peygamberimizin yetimlere şefkati  -eklendi.
 
Peygamberimizin yetim çocuklara apayrı bir şefkati vardı. Onlara çok müşfik davranırdı. Kendisi de yetim olarak büyüdüğü için, yetimliğin ne kadar acı ve zor olduğunu biliyordu. Yetimlere olan merhametinden dolayı, devamlı olarak onları korur, haksızlığa uğradıkları zaman haklarını arardı.
Ebû Cehil, bir yetimin vasisiydi. Çocuğun bütün malı yanındaydı, fakat ona koklatmıyordu.
Bir gün çocuk aç ve çıplak olarak geldi, malından bir-şey istedi. Ebû Cehil, azarlayarak yanından kovdu. Sonra da Kureyş'in ileri gelenleri çocukla alay ederek, "Muhammed'e git de, sana yardımcı olsun" dediler.
Onların bu kötü niyetini anlamayan saf ve masum çocuk doğruca Peygamberimize gitti. Halini arz etti. Peygamberimiz çocuğu yanına alarak Ebû Cehil'in bulunduğu yere geldi. Yetimin hakkını vermesini söyledi. Peygamberimizi karşısında gören Ebû Cehil hiç itiraz etmeden yetimin malım iade etti.
Ebû Cehil'in bu uysallığını gören müşrikler, "Sen de sapıttın, Muhammed gibi çocuklaştın" diye onu küçümsediler.
Ebû Cehil tuhaf bir haldeydi. Onlara şöyle dedi:
"Hayır, siz de benim yerimde olsaydınız, aynı şeyi yapardınız. Çünkü onun sağında ve solunda birer mızrak gördüm. Vermeyecek olsam bana saplanacaktı."
Peygamberimizin kendi evinden de yetim eksik olmazdı. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Hatice validemizin ölen kocasından Hind isminde bir erkek çocuğu vardı. Peygamberimiz o yetime kendi öz çocuğu gibi bakmış, yetiştirmişti.
Yine Peygamberimiz Hz. Ümmü Seleme ile evlendiğinde, beraberinde beş yetimi vardı. Peygamberimiz ona, beraberinde yetim çocukların bulunmasının evlenmesine bir engel olmayacağını söyledi ve öylece kabul etti. Bu çocukların babası Ebû Seleme seçkin Sahabîlerdendi. Bir savaşta şehit olmuştu. Bu çocuklar Peygamberimizden, öz babalarını aratmayacak, hatta daha sıcak bir şefkat görmüşlerdi.
Yapılan savaşlar sonunda şehit düşen Sahabîlerin çocukları yetim kalıyordu. Peygamberimiz bu çocuklara ayrı bir ilgi gösterir, onları yalnız bırakmaz, ihtiyaçlarını karşılardı. Bazılarını da bizzat kendi himayesine alırdı.
Peygamberimiz bir bayram namazından sonra mescitten çıktığında, çocukların neşe ve sevinç içinde oynadıklarını gördü. Bir duvarın dibinde de perişan kılıklı ve mahzun bir çocuk ağlayıp duruyordu. Dikkatim çekti. Doğru onun yanına vardı.
"Yavrum, neyin var, niçin böyle üzgün duruyorsun? Arkadaşlarınla birlikte niçin oynamıyorsun?"
Çocuk bir yetimdi. Babası Uhud'da şehit olmuştu. Annesi de başka biriyle evlenince çocuk sahipsiz kalmıştı. Resul-i Ekrem Efendimiz çocuğun elinden tuttu. Başını okşadı, gönlünü aldı. Sevindirici bir haber verdi:
"Neden ağlıyorsun? Ben baban, Âişe annen, Fatıma kardeşin olsun, istemez misin?
Çocuk sevincinden uçacak gibiydi. Heyecanla, "Nasıl razı olmam, Yâ Resulallah?" diyebildi.
Peygamberimiz ismini sordu: "Buceyr" dedi. "Hayır. Senin ismin Beşir olsun" buyurdu.
Peygamberimiz çocuğu aldı, evine götürdü. Yedirip içirdi, üstünü başını giydirdi.
Karnı tok, sırtı pek olan çocuk bir süre sonra oynayan çocukların arasına karışmak üzere sokağa çıktı.
Neden sevinmeyecekti? Babası Cennete gitmişti; ama şimdi babasının yerine geçen insan, bütün babaların en hayırlısıydı.
Arkadaşları Beşir'in halindeki değişikliği görünce etrafına toplandılar. Merakla sordular:
"Sen daha önce ağlayıp duruyordun. Şimdi nasıl oldun da bu hale geldin?"
Beşir cevap verdi:
"Açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Resulullah babam, Âişe annem oldu."
Bunun üzerine diğer çocuklar Beşir'e gıpta ederek şöyle dediler:
"Ne olaydı, keşke bizim de babalarımız Uhud'da şehit olaydı da, biz de öyle bahtiyar bir babaya kavuşmuş olaydık."
Peygamberimizin vefatına kadar Beşir bin Akra onun yanında kaldı. Peygamberimiz ebedî âleme göçtükten sonra Beşir için asıl yetimlik başlamış oldu. Şöyle ağlıyordu:
"İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum."
Yetimin sadece başını okşamak bile çok büyük bir sevap ve Cennet müjdesidir. Efendimiz bu sevabı şöyle ifade buyururlar:
"Kim sırf Allah rızası için şefkatle yetimin başını ok-şarsa, elinin değdiği saçlar sayısınca ecir ve sevap kazanır. Yanındaki yetime iyilik yapan kimse ile ben şu iki parmak gibi Cennette beraber olacağız." Daha sonra da orta parmağı ile işaret parmağının aralarını açarak gösterdi.
Kocası öldüğü halde çocuklarının başında bekleyen, onları büyütüp yetiştiren, hayâta hazırlayan, edep ve ahlâk öğreten, dul bir hanımın, Peygamberimizin gözünde çok büyük yeri vardır.
Şöyle buyuruyorlar:
"Cennetin kapısını ilk önce ben açacağım. Bununla birlikte bir kadının Cennetin kapısını açmak üzere beni geçtiğini görünce:
"Ne oluyor, sen kimsin?" diye sorarım. O da:
"Dünyada iken yetim kalan çocuklarımın başını bekleyen bir kadınım" diye cevap verir.
Yetim çocuklara bakmak, ihtiyaçlarını karşılamak, bakım ve eğitimleri ile meşgul olmak insanın şahsiyeti, karakteri ve ahlâkı üzerinde de büyük etki yapmaktadır.
Ebu'd-Derdâ rivayet ediyor:
"Peygamber Efendimize bir adam geldi, kalbinin katılığından dert yandı. Resulullah (a.s.m) ona şu tavsiyede bulundular:
"Kalbinin yumuşak olmasını, ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin?
"Öyle ise yetime şefkat göster, başını okşa, yediğinden ona yedir ki, kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavuşasın."

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41