Gönderen Konu: Peygamberimiz sav’de Hoşgörü  (Okunma sayısı 437 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2146
Peygamberimiz sav’de Hoşgörü
« : Mayıs 30, 2018, 08:03:33 ÖÖ »
Peygamberimiz sav’de Hoşgörü

“Kul, Rabb’ini tanır, O’nun büyüklüğünü bilirse; O da, kulun yaptıklarını hoş görüp affeder” (Müslim)

Rasulullah Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin, insanlığa karşı davranışlarındaki temel düşüncelerden birisi hoşgörü olmuştur. O hayatının bütününde bu istikametten taviz vermemiş, "Sen Rabb’inin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et." (Nahl 16/125) ayeti ışığında insanlara daima hoşgörülü yaklaşarak, İslam dinini tebliğ etmiştir…

Peygamberlerin Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin katından getirdikleri İlahi mesajlar içerisinde ahlâkî prensipler de önemli bir yer tutmaktadır. Bu ahlâkî ilkeler arasında da hoşgörünün ayrı bir yeri vardır.

Hz. Peygamberin getirdiği dine "İslâm" isminin verilmesi, diğer anlamların yanı sıra, bu dinin müsamaha ve hoşgörü dini olduğunu göstermektedir. Nitekim İslâm kelimesinin çeşitli anlamları arasında sulh, barış ve uzlaşma gibi anlamları da bulmak mümkündür…

Peygamberimiz (sav)'in bulunduğu ortamda birçok dinden, farklı kültürlerden ve anlayışlardan topluluklar bulunmaktaydı, yanında her karakterden, her düşünceden insanlar vardı. Ancak Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca her biri ile tek tek ilgilenmiş, her birinin eksiklerini ve hatalarını düzeltmek için onları uyarmış, temizliklerinden imanlarına kadar onları her türlü konuda eğitmeye çalışmıştır. O’nun bu şefkatli, hoşgörülü, anlayışlı ve sabırlı tavrı, birçok insanın kalbinin dine ısınmasına ve Peygamberimiz (sav)'e büyük bir içtenlik ve sevgi ile bağlanmalarına vesile olmuştur. Allah, Peygamber Efendimizin çevresindekilere gösterdiği bu güzel tavrını Kuran'da şöyle bildirmektedir: “Allah'dan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın.

Eğer kaba, katı yürekli olsaydın; onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile.” (Al-i İmran,159)

Allah bir başka ayetinde ise Peygamberimiz (sav)'e çevresindekilere karşı nasıl davranması gerektiğini şöyle bildirmiştir: “Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf Suresi, 45)

“Peygamberimiz (sav) kendisini Hz. İbrahim (as)’e benzetirdi. “Hz. İbrahim Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Muhakkak ki İbrahim, yumuşak huylu, içli ve kendini Allah’a vermiş biri idi” (Hud, 75) Kendisini ateşe atanlara bile bedduada bulunmayan Hz. İbrahim ile, Taif’te atılan taşlardan bütün vücudu kan revan içinde kalmasına rağmen, Taiflilere beddua etmeyip, aksine‚ “Allah’ım gelecekte bunların içlerinden iman edecek biri çıkacaksa onları helak etme” diye dua eden, Hz. Muhammed (sav) arasında bir fark yoktur.

Peygamber Efendimizin (sav) hoşgörü ve müsamahası, sadece Müslüman olanlara münhasır değildir. Gayrimüslimler de O’nun hoşgörüsünden nasibini almışlardır. Bir gün bir yahudi cenazesinin, önünden geçmesi karşısında ayağa kalkmıştı.

Bunun üzerine sahabe sormuştu: “Ya Rasulullah! Ama o geçen cenaze bir yahudiye aitti” Rahmet Peygamberi (sav) bunun üzerine “Ama o bir insandı.” diye cevap vermişti.

Yâlâ bin Mürre (ra) şöyle der: Peygamber Efendimiz (sav)’in, yanında pek çok defa seferlere katıldım. Allah Rasulü (sav), herhangi bir insan ölüsüne rastladığında, derhâl defnedilmesini emreder, onun Müslüman mı, kâfir mi olduğunu sormazdı.” (Hâkim)

Akrabalarını İslam’a davet için gittiği Taif de taş yağmuruna tutulmuş, ayakları kanlar içinde kalmıştı. Cebrail (as)’ın; “(Ey Allah’ın Rasulü!) Allah’ın selamı var; istersen şu tepeleri Taif halkının üzerine yıkacak ve onları helak edecek...” demesine karşılık, asla böyle bir şey istemediğini belirterek ellerini açmış ve şu duayı yapmıştı: “Allah’ım (şu) kavmimi (topluluğu) hidayete ulaştır; çünkü onlar (Seni ve Beni) bilmiyorlar!” Çünkü O, kan dökmek ve insanları yok etmek için değil, dalaletten hidayete çıkararak gerçek varlığa kavuşturmak için gönderilmişti. Bu tavır ve dua, tam da O’nun bu vasfına yakışmaktaydı. Nitekim Taif halkı yıllar sonra İslam’la şereflenmişlerdi. Mekke’nin, kan dökülmeden fethedilmesinin ardından Allah Rasulü, bir zamanlar Müslümanlara yapmadıkları hakaret, zulüm ve işkence bırakmayanlara karşı umumi af ilan etmişti.

Muktedir olduğu halde intikam almamıştı.

Bedir esirlerine yaptığı muamele ne kadar anlamlıydı! Onlara bir misafir gibi davranmanın yanında; okuma-yazma bilen her esiri, on Müslüman’a okuma-yazma öğretmesi karşılığında; zengin olanları fidye vermek şartıyla, hiçbir özelliği olmayanları da bir şey beklemeden serbest bırakmıştı. Bu nasıl bir hoşgörüydü; düşmanını yok etmek yerine, meziyetlerinden istifade etmeyi tercih ediyordu!

Necran’dan gelen Hıristiyan bir grubun, Mescid-i Nebevi’nin bir köşesinde kendi inançlarınca ibadet etmelerine müsaade buyurmuşlardı. İnanç ve ibadet özgürlüğünün, müsamahanın bundan daha güzel pratik örneği nasıl olabilirdi? Allah Resulü’nün hoşgörüsü ibretlerle doluydu. Ve O, hoşgörüyü insanları kazanmak ve eğitmek için vazgeçilmez bir vasıta olarak yaşıyordu. Ashabına hep; “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin”(Buharî) düsturunu öğütlüyordu. Kendileri de daima bu prensip üzere hareket ediyordu:

Buharî’nin naklettiği bir hadise göre; “Hz. Peygamber zamanında Abdullah b. Nuayman isminde birisi vardı. Bu adam halk arasında himar (eşek) diye anılırdı. Çünkü çok içki içer, hemen hemen daima sarhoş dolaşırdı. Ancak bu adam, hoş sohbet biri olduğundan Peygamber Efendimiz onu çok sever, hatta zaman zaman onu aratır, onunla sohbet ederdi. İçtiği zamanlar, yakalanıp huzura getirildiğinde de hadd-i şirb (içki cezası) uygulatırdı.

Yine bir gün Abdullah, sarhoş bir halde Allah Resulü’nün huzuruna çıkarılmış ve cezalandırılmıştı. Orada bulunanlardan Hz. Ömer, Abdullah’a lanet okuyup; “Bu adam ne kadar da içiyor; şunun boynunu vuralım daya iyi!” diye celallendi. Bunu duyan Allah Resulü, Hz. Ömer’i azarlayarak şöyle buyurdu:

“O’na lanet okuma ey Ömer! Allah’a yemin ederim ki O’nun hakkında kesin olarak bildiğim bir şey varsa, o da Allah ve Resulü’nü çok sevdiğidir” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.12, Hds.2086)

“Buharî şârihi Kirmâni, Abdullah’ın garip bir hareketini şöyle bildiriyor:

Abdullah, bir keresinde veresiye bir tulum yağ, bir tulum da bal alarak Rasulullah’a hediye getirmişti.

Bir süre sonra satıcı, malların bedelini istemiş, Abdullah da ödemeyi yapamadığından, satıcıyı alıp doğruca Hz. Peygamber’in huzuruna getirmiş ve aynen şöyle demişti:

-Ey Allah’ın Resulü; adamın parasını öde.

Allah Resulü, bu durumdan çok hoşlanmış ve uzun süre tebessüm ederek malların tutarını ödemişti.

Resuller Sultanı’nın tanıklığıyla vicdanı Allah ve Rasulullah aşkıyla dolu olan Abdullah’ın, Peygamber’i güldüren davranışları hep böyle latif idi” (Tecrid Tercümesi, c.12, s.253-254).

Evet, bir sarhoşun da, Allah ve Resulü’nü sevme hakkı vardı. Abdullah b. Nuayman’ın sarhoş olması ve her defasında dayak yemesi, sevgisine mani olamamıştı. O hatasının, saplandığı kötü alışkanlığın farkındaydı. Cezalandırılsa da, toplum ona himar diye hakaret etse de, O’nun Allah’a ve Rasulü’ne sevgisi zerre kadar azalmıyor; bilakis artıyordu. Parası olmadığı halde, kendinin ödeyemeyeceğini bile bile borçlanarak Allah Rasulü’ne hediye götürüyor, O’nun sevgisini kazanmak istiyordu. Rahmet ve Şefkat Peygamberi, bu ulvi sevginin farkındaydı ve O’na hoşgörüyle muamele ediyordu. Çünkü Allah’ı ve Resulü’nü kim gerçekten sevmiş ise, önünde sonunda kurtuluşu hak edecekti...

Bir gün Rasulullah, ashabıyla mescitte otururken, oraya bir bedevî geldi ve kalkıp mescidin bir köşesine işemeye başladı. Ashabı kiram öfkeyle bağrışarak adamı engellemek istediler. Fakat Rasulullah, derhal ashabına müdahale ederek:

"Bırakın adamı, görsün işini!" Sonra bevlinin üzerine bir kova su dökün; zira Siz güçlük değil, kolaylık göstermek üzere gönderildiniz" buyurdular. Sonra bedeviyi yanına çağırarak ona şöyle nasihatte bulundu: “Bu mescitler ne bevil, ne de başka pislik içindir; buralar, Allah’ı anmak, namaz kılmak ve Kur’an okumak için yapılmıştır” (Buharî; Vudu’,58; Edeb,35).

Yine bir gün bedevinin birisi Allah Rasulü’ne gelerek, O’ndan yardım istedi. Rasulullah (sav) bir şeyler verdikten sonra;

-Seni memnun edebildik mi? diye sordu. Bedevi;

-Hayır, beni memnun etmedin, deyince orada bulunanlardan bazıları öfkelendiler. Ancak, Allah Rasulü eve gidip bedeviye bir şeyler daha verdi ve tekrar sordu:

-Söyle bakalım, seni (şimdi) memnun edebildik mi? bedevi bu sefer;

-Evet; Allah, Seni ve çoluk çocuğunu mükâfatlandırsın, diye cevap verdi.

Bu olayın ardından Rasulullah Efendimiz ashabını uyararak;

-Eğer Ben de öfkelenseydim, bu adam cehennemi boylardı, buyurdu. (Muhtasar Hayatü’s-Sahabe,370)

Allah’ın Rasulü; İslam’ı yeni tanıma durumunda olan bedeviye kötü muamele yapılsaydı; onun, dinden soğuyacağını ve İslam dışı bir hayata itilme neticesinde ahretini de kaybedeceğini işaret ediyordu. Ve hoşgörüsüzlüğün ne büyük bir tehlikeye sebep olabileceği hususunda ümmetini uyarıyordu.

Allah Resulü Neyi Hoş görmez

Fatıma-i Mahzume hırsızlık yapmış ve Allah Rasulü (sav), elinin kesilmesine karar vermişti. Fatıma, Kureyş kabilesinden soylu bir kadın olduğu için elinin kesilmesine razı olmayan bazıları, Peygamber Efendimiz (sav)’in çok sevdiği Usame’yi (ra) aracı yaparak affedilmesini istemişlerdi. Allah Rasulü, kendi kabilesi için de olsa adaletten ayrılmadı. Hemen bir hutbe irad ederek şöyle seslendi:

“Ey insanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıtıp (helak olduklarını) biliyor musunuz? Onlar, asilzadeleri (soyluları) bir şey çalarsa, onu bırakırlar, zayıfları çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki kızım Fatıma da hırsızlık yapmış olsaydı, muhakkak O’nun elini keserdim!” (Buharî, Müslim)

Demek ki, hoşgörü (müsamaha); dini esaslardan, adaletten fedakârlık anlamına asla gelmez. Bir toplumda hırsıza, caniye, zaniye, rüşvetçiye, zalime müsamaha gösterilirse, o toplumda huzur ve barıştan bahsedilemez. Hele Allah Rasulü’nün işaret buyurdukları gibi makam-mansıp, şöhret ve zenginlik sahibi olanlar aynı suçu işlediği zaman dokunulmaz; zayıf ve güçsüz olanlar suç işlediklerinde cezalandırılırsa, artık o toplum yaşanmaz bir karmaşaya ve helâka sürüklenir.

Hoşgörü, yüce gönüllerin, asil insanların işidir.

Nefsine ve gururuna mağlup olmuş sefil insanlardan hoşgörü beklemek, canavardan merhamet ummaya benzer. Allah Rasulü (sav), asla insanların kusur arama ve onların ayıbını yüzüne vurma mantığıyla hareket etmiyor; nefsi için kesinlikle öfkelenmiyordu. Hz. Aişe (ra) Validemiz, O’nun hoşgörüsünden bahsederken; şahsi hiçbir meselesinden, uğradığı zararlardan dolayı kimseyi incitmediğini, intikam almadığını; Allah’a ait bir hak çiğnenirse onu hiç affetmediğini beyan eder. (Müslim)

Hayatı boyunca insanlara affediciliği ve hoşgörüsüyle yaklaşmış olan Sevgili Peygamberimizin bütün davranışlarından bugünün insanının alacağı dersler ve ibretler vardır. Dünya O’nun hayat veren soluklarına muhtaçtır. Nice pas tutmuş kalpler O’nun aydınlık mesajlarıyla parlayacaktır.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41