Gönderen Konu: Peygamberimizin sav’de Sıdk ve İstikamet  (Okunma sayısı 367 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1964
Peygamberimizin sav’de Sıdk ve İstikamet
« : Mayıs 29, 2018, 08:56:14 ÖÖ »
Peygamberimizin  sav’de Sıdk ve İstikamet

Yüce dinimiz İslâm doğru olmaya, yalan söylememeye ve istikamet üzere bulunmaya müstesna bir yer vermiştir. Salih insanın vasıfları arasında en başta doğruluk yer almıştır. Bütün peygamberler sıdk sahibidirler. Her sözleri doğrudur. Asla yalan söylemezler.

“Sıdk” ve “istikamet”, ahlâkî vasıfların tümünün üzerinde toplandığı iki temel ruh hâlidir. Allah’a, ahirete, meleklere ve kitaplara iman edenler; mallarını akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esirlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler, “sadıklar” ve takva sahibi kişiler olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca istikamet Müslümanların müşterek vasfı olarak zikredilmiştir. (Bakara/177) Mü’minlerin en büyük idealleri de “Sırat-ı Müstakim” yani dosdoğru yol üzere olmaktır. (Fatiha/6)

Cenab-ı Hakk kulları için seçtiği dini Sevgili Peygamberimiz (sav)’e bildirmiş ve:

“Ey Habibim! Beraberindeki tövbe eden (mü’min)lerle birlikte, (hepiniz) emrolunduğun gibi istikamet üzere olun ve aşırı gitmeyin!” (Hûd/112) buyurarak insanları uyarmıştır. Yani “Ey Nebi! Kur'ân ahlâkı ve ahkâmı mucibince hareket edip bilfiil müşahhas bir istikamet örneği olman gerekmektedir ki böylece hakkında hiçbir şüphe ve tereddüde mahal kalmasın! Sen, müşrik ve münafıkların ileri geri konuşmalarına bakma, onları Allah’a havale et! Gerek umumi, gerek hususi vazifelerinde tam emrolunduğun gibi hakkıyla istikamet üzere ol ve sırat-ı müstakimden ayrılma! Sana vahyolunan emrin ifası ne kadar ağır olursa olsun, o emrin tebliğ, icra ve tatbikinde hiçbir maniden yılma! Rabb’in Senin yardımcındır.” (Elmalılı, IV, 2829-2830)

Emredilen sınırlar içinde ve istenildiği gibi dürüst bir hayat sürmek, takdir edileceği gibi büyük bir ciddiyet, hassasiyet ve gayret ister. Bu ise zor bir iştir.  Peygamberimizin istikamet üzere olması; O’nun başarısının ve peygamberliğinin delilidir. O, örnek bir insan olarak hem özel hayatında hem de peygamberlik görevinde dosdoğruydu. Bütün bir hayatı istikamet üzerinde geçmişti. Buna rağmen O; “Beni Hûd sûresi ve benzerleri ihtiyarlattı” (Tirmizí, Tefsir/57, Hadis no: 3297, 5/402.) buyurarak bu işin önemine işaret etmiştir.

Allah-ü Teâlâ Kendisine Hûd suresinde; "Emr olunduğun gibi istikamet üzere ol!" buyurunca, Peygamber Efendimiz (sav), istikametin zorluğuna işaretle; "Beni Hûd suresi ihtiyarlattı" buyurdu. Yasin suresinde; "Ey Rasulüm! Sen elbette istikamet üzeresin" buyurulunca, Rasulullah Efendimiz rahatlamışlardır. (Seyyid Taha)

Sevgili Peygamberimiz insanların en doğrusu idi. O’nun bu hâlini, en azılı düşmanı Ebu Cehil, Ahnes bin Şerik, Nadr bin Hâris ve daha sonra Müslüman olan Ebû Süfyân bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Onun ağzından hiçbir zaman hak sözden başkası çıkmamıştır. Sözle şaka yaparken dahi doğruluktan, doğru sözlülükten ayrılmazdı.

Yüce Allah’ın emri istikametinde yaşayan Rasul-ü Ekrem (sav) Efendimiz, ümmetinin de istikamet üzere olmalarını istemiş ve sık sık bu mevzu üzerinde durmuştur. “Tam anlamıyla başarmanız mümkün olmasa da, siz (yine) dosdoğru olmaya çalışın!” (İbn-i Mâce, Tahâret, 4) hadis-i şerifiyle devamlı olarak istikamette olmaya gayret etmek gerektiğini vurgulamıştır. Süfyân bin Abdullah (ra) şöyle anlatır:

“Rasulullah (sav)'e:

–Ya Rasulullah! Bana İslam'ı öylesine anlat ki onu bir daha başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Efendimiz (sav):

“Allah’a inandım de ve dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim, İman, 62)

Peygamber Efendimiz (sav) doğruluğun, insanın akıbetini belirleyen temel esaslardan biri olduğunu şöyle beyan eder:

“Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye devam ettikçe sonunda sıddıklardan olur. Yalan kişiyi fücûra, fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalan söylemeye devam ettikçe, sonunda Allah indinde yalancı olarak yazılır.” (Buharî, Edeb, 69)

Allah Rasulü (sav) dile çok önem vermiş ve ashabını onun afetlerinden sakındırmıştır. Süfyân bin Abdullah -radıyallâhu anh-:

–Ey Allah’ın Rasulü! Benim hakkımda en çok endişe ettiğin şey nedir, diye sorduğunda, Efendimiz (sav) mübarek dilini eliyle tutarak:

“İşte budur!” buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 61)

İnsan istikamet üzere yaşamalı, sadık olmalı ve doğru sözden hiç ayrılmamalıdır. Böyle olduğu takdirde, sıkıntı ve streslerden kurtulur, hatta rüyaları bile sadık olmaya başlar. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav), hayatında doğru olan kimselerin rüyalarının da doğru olacağını şöyle ifade etmiştir; “Sizin en doğru rüya görenleriniz, en doğru söyleyenlerinizdir.” (Müslim, Rü'yâ, 6)

Doğruluk bilhassa içtimai hayatta çok önemli bir yere sahiptir. Ticari muamelelerde en çok üzerinde durulması gereken husus da budur. Bir gün Rasulullah (sav) çarşıda bir satıcının yanına vardı. Önündeki buğday yığınının içine elini daldırdı ve ıslak olduğunu hissetti. Satıcıya:

“Nedir bu?” diye sordu. Adam:

– Ey Allah’ın Rasulü, yağmur ıslattı, deyince Efendimiz (sav):

“Bu yaşlığı üstte bırakıp herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Aldatan Benden değildir.” buyurdu. (Müslim, İman, 164)

Doğruluğun ve dürüstlüğün ticaretteki önemini belirtmek için Rasulullah (sav) Efendimiz; “Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Büyû, 4)

Sevgili Peygamberimizin alışveriş hususunda ne kadar titiz davrandığını gösteren şu rivayet de oldukça manidardır. İbn-i Vehb anlatıyor:

Addâ bin Hâlid Bana; “Rasulullah'ın Benim için yazdığı mektubu Sana okuyayım mı?” dedi. Ben; “Memnuniyetle!” deyince mektubu çıkardı ve okudu. Şunlar yazılı idi; “Bu mektup, Addâ bin Hâlid bin Hevze'nin Muhammed Aleyhisselam'dan satın aldığı şeyi beyan eder. Addâ ondan bir köle satın aldı. Kölede, herhangi bir hastalık; (hırsızlık, kaçma gibi) bir alışkanlık ve (satışını gayr-ı meşru kılacak bir) haramlık yoktur. Bu, Müslüman’ın Müslüman’a satışıdır.” ( Tirmizî, Büyû, 8; Buhârî, Büyû, 19)

İnsan evvelâ Allah-ü Teâlâ'ya karşı dürüst olmalı ve istikamet üzere bulunmalıdır. Her şeyden önce O’nunla olan misakına sadık kalmalı ve O'na karşı duygu, düşünce, niyet ve sözlerinde samimi olmalıdır. O'nun adına söylediğimiz bir söze, ettiğimiz bir yemine ve yaptığımız işe çok daha dikkat etmemiz gerekmektedir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz ashabını irşat etmiş ve yönlendirmiştir. Konuyla alâkalı bir hâdise şöyle cereyan etmiştir:

“Hz. Âişe Anemiz, Uhud Gazvesi hakkında bir haber almak için kadınlar arasında yola çıkmıştı. Harre mevkiinde Hind bint-i Amr'a rastladı. Hind, kocası Amr bin Cemuh, oğlu Hallâd ve kardeşi Abdullah’ın cesetlerini bir deveye yüklemiş getiriyordu. Hz. Âişe ona; “Geride ne haber var?” diye sordu. Hind:

– Hayırdır. Rasulullah iyidir. O sağ olduktan sonra her musibet hafif kalır, dedi. Hz. Âişe devenin üzerindeki cesetleri göstererek:

– Bunlar kim, diye sordu. Hind:

– Kardeşim Abdullah, oğlum Hallâd ve kocam Amr'dır, dedi. Hz. Âişe:

– Onları nereye götürüyorsun, diye sordu. Hind:

– Medine’ye götürüyorum. Oraya defnedeceğim, dedi. Yürümesi için biraz zorlayınca deve çöktü. Hz. Âişe:

– Deve, üzerindekilerden dolayı mı çöküyor, diye sordu. Hind:

– Neden çöktüğünü bilmiyorum. Hâlbuki sair vakitlerde iki devenin yükünü taşırdı. Fakat şimdi onda farklı bir hâl olduğunu görüyorum, dedi.

Zorlayınca deve kalktı, ancak Medine’ye yöneltilince yine çöktü. Yönü Uhud'a çevrildiğinde ise koşmaya başladı. Hind, Rasul-ü Ekrem Efendimizin yanına varıp durumu anlattı. Nebiy-i Zîşân Efendimiz O’na:

– Deve memurdur. Amr'ın herhangi bir vasiyeti var mıydı, diye sordu. Hind:

– Amr, Uhud'a gideceği zaman kıbleye dönmüş; “Allah'ım! Bana şehitlik nasip et! Beni me'yûs ve mahrum bir hâlde ev halkıma döndürme!” diye dua etmişti, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (sav) Allah’a karşı sadakatin önemini anlatan şu sözleri söyledi:

–İşte bunun içindir ki deve yürümüyor. Ey Ensâr topluluğu! Sizden her kim Allah’a yemin etmişse ona sadık kalsın. Ey Hind! Kocan Amr o sadıklardandır. O şehit edildiği andan itibaren melekler kanatlarıyla üzerine gölgelik yaptılar ve nereye defnedilecek diye bakıp durdular. Ey Hind! Cennette Amr bin Cemuh da oğlun Hallâd da kardeşin Abdullah da bir araya gelecek ve arkadaş olacaklar.

 Bu müjde üzerine Hind, sadıklardan olan kocası ile ebedî hayatta da beraber olmayı arzulayarak:

–Ya Rasulullah! Ne olur Allah’a dua et, Beni de onlarla bir araya getirsin, diye yalvardı. (Vâkıdî, I, 264-265; İbn-i Hacer, Fethü'l-Bârî III, 216; İbn-i Abdilber, III, 1168)

Böylesine sadık olan kimseleri Allah-ü Teâlâ şöyle müjdelemektedir:

“Şüphesiz, Rabb’imiz Allah’tır, deyip sonra istikamet üzere bulunanların üzerine melekler iner ve onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size va'd olunan cennetle sevinin! Biz, dünya hayatında da ahrette de sizin dostunuzuz. Gafur ve Rahîm olan Allah’ın bir ikramı olmak üzere, burada canınızın çektiği ve arzu ettiğiniz her şey sizindir, derler.” (Fussilet/30-32)

Kıyamet gününün dehşeti içerisinde onlar korku ve hüzün duymayacaklardır. Bir insan için en büyük mükâfat olan bu hâli Cenab-ı Hak şöyle haber vermiştir:

“«Rabbimiz Allah’tır.» deyip sonra da istikamet üzere bulunanlar için ne korku ne de hüzün vardır. Onlar, işlediklerinin karşılığı olarak cennette ebedî kalacaklardır.” (el-Ahkâf 46/13-14)

Sadık olmak ve istikamet üzere yaşayabilmek gerçekten zordur. O zorluğu hafifletmenin ve bu güzel ahlâkı elde edebilmenin yolunu Yüce Rabb’imiz bize; “Sadıklarla beraber olun!” (Tövbe/119) emriyle bildirmektedir. Bir kimsenin sıdkı öğrenmesi için sadıklarla beraber olması gerekir. Bu beraberlik devam ettikçe kişi yavaş yavaş onlara benzemeye başlar. Tam sadık olamasa bile hiç değilse kendisini kötülüklerden muhafaza eder.

Hakikaten insan ancak sadıkların yanında güzel payelere nail olabilmektedir. Ashabı-ı Kehf'in köpeği bile sadakatinden dolayı Kur'an-ı Kerim’de zikredilmiş ve ismi ebedîleşmiştir. Zaten bir insanın kendi ameli ile cennete girebilmesi mümkün değildir. Ancak niyeti doğru olursa, Allah’ın rahmeti ona yetişir ve bu sayede felâha erebilir.

Müslüman insan istikamet sahibidir. Takva üzere yaşayanlara ‘istikameti doğru insan’ derler. O, sözünde, işinde, davranışlarında ve fikrinde doğrudur. Müslüman, peygamberini kendisine örnek alır. Peygamber ise doğruluğun örneğidir.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41