Gönderen Konu: Hz. Peygamberimiz ve Vefa  (Okunma sayısı 174 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 641
    • www.fanidunya.net
Hz. Peygamberimiz ve Vefa
« : Kasım 12, 2021, 01:39:56 ÖS »
Hz. Peygamberimiz ve Vefa

İnsan, yeryüzüne eşref-i mahlukat olarak gönderilmiştir. Varlıkların en şereflisi olma özelliği akıl ve irade noktasında insana bazı sorumluluklar yükler. Gerek bireysel gerek sosyal ilişkiler söz konusu olduğunda her tabanda sergileyeceği tutum ve davranışların bu sorumlulukların yerine getirilmesine yönelik olması beklenir. İnsanın sorumluluk alanı oldukça geniştir ve yerine getirildiğinde pek çok güzel erdemi içinde barındırır. İnsan sorumluluklarını doğru anlama ve yaşantısına geçirme noktasında en güzel örnek şüphesiz âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatıdır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) yaşadığı toplumda, adalet, doğruluk, emanete riayet etmek, sözünde durmak gibi manevi değerleri aynı zamanda da sevgide bağlılığı, minnettarlığı, sözünde durmayı, dostluğu sürdürmeyi ve sadakati ifade eden, neredeyse bütün manevi erdemleri kapsayan vefa duygusunu hayatı boyunca yaşamış ve etrafındakilere bunu hissettirmiştir. Peygamberliği öncesinde ve sonrasında bütün insanlığın onayını almış seçkin şahsiyetinin rayihası geçmişten günümüze insanlık için kılavuz olmuştur.

Peygamberlik vazifesi gelmeden önce aile, sosyal ve ticari hayatında doğruluğu, adaleti, şefkat ve merhameti, sabrı, yakınlarını gözetmeyi, haksızlığa karşı durmayı benimsemesi onun üstün ahlak özelliklerini daha o dönemde gözler önüne sermişti. “el-Emin” (Müsned, III, 425) olarak anılması da onun her dönemde ne kadar güvenilir ve kendisinden emin olunan bir yüce şahsiyet olduğu farkındalığının bir ifadesiydi.

Vefa duygusu Hz. Peygamber’in en önemli ahlak özelliğiydi. Yakınları başta olmak üzere bu duyguyla yaklaşımları her kesimden insana şifa oluyordu. Bilmeliyiz ki vefa en çok toplumsal huzur ve barışın korunmasında etkili olmaktadır. O dönemde bile yalan söylememenin, ahitlere sadık kalmanın, emanetlere sahip çıkmanın da tek yolu vefa duygusunun yaşanmasından geçiyordu. Bununla ilgili Peygamberimizin hayatında pek çok güzel örnek bulmak mümkündü. Nitekim Hz. Hatice (r. anha), Peygamber Efendimizin ahlak özelliğini risaletin geldiği vakit şöyle tanımlıyordu: “Vallahi! Allah seni kesinlikle utandırmaz. Çünkü sen, akrabalık bağlarını sıkı tutar, doğru söz söyler, bakıma muhtaç olan kimselere yardım eder, elinde avucunda olmayana verir, misafiri ağırlar ve haksızlığa uğrayanlara destek olursun.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy,1; Müslim, İman, 252)

Risaletiyle birlikte onun ilk vefası Rabbine karşı olanıydı. Rabbine iman etmek, ibadetleri yerine getirmek, emir ve yasaklarına riayet etmek ahde vefasının ilk basamağıydı. Rabbinin verdiği nimetlere şükretmesi ve sürekli hamt ile meşgul olması bu duygunun bir tezahürüydü. Davasına bağlılığı onun her koşulda vefakâr olduğunu göstermişti.

Nitekim kendisi kararlılıkla bu vefayı şöyle dile getirmiş: “Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler davamdan vaz geçmem.”(İbn’ül-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, II, 64) demişti. Hicretten önceki yıllarda müminlerle birlikte yaşadıkları onca sıkıntıya rağmen sabır ve şükürle davasına sarılması da bu sözlerinin hayat bulmuş haliydi. O yıllarda yaşadığı sıkıntıları kendisiyle paylaşan ve onu koruyup, destek olan amcası Ebu Talip ve eşi Hz. Hatice’yi kaybetmesiyle ağır bir üzüntü duymuş ve bu sebeple nübüvvetin bu onuncu yılına “senetü’l-hüzn” denilmiştir.

Rahmet Peygamberi daha doğmadan önce babası Abdullah, altı yaşına geldiğinde ise annesi Amine ahirete göç etmişti. Vefatından sonra annesi Amine’yi, Ebva’da ziyaret etmiş ve mezarını temizleyip içindeki şefkat ve merhamet dolu hislerle gözleri dolmuştur. Kendisine iyilik ve ikramda bulunan herkesi dualarında hayırla yâd etmiş ve ashabına da unutturmamıştır. Ailesine karşı üstün vefa örneği gösteren Peygamberimiz, kendisini himaye eden amcası Ebu Talip başta olmak üzere, amcasının eşi Fatıma Hatun’a “Annemden sonraki annem”(TDV İslam Ansiklopedisi- Fatıma Bnt Esed) sözleriyle son derece vefalı olmuş, onların bu güzel himayesini her zaman anlatmıştır. Amcasının düşkünlük döneminde Hz. Ali’nin (r.a.) bakımını üstlenerek yanında himaye etmesi de bunun bir göstergesidir. Küçük yaşlarda sütanneye verilmesi sebebiyle, sütanneleri ve süt kardeşlerine elinden geldiği kadar hizmet etmiş, onlara hediyeler, erzak, her türlü ikramda bulunmaktan ve göndermekten de geri kalmamıştır. Kendisine küçük yaşlardan beri bakan dadısı Ümmü Eymen’e ömrü boyunca hep ikramda bulunmuş, “Bu, benim ev halkımdan sağ kalan tek kişidir!”(TDV İslam Ansiklopedisi- Ümmü Eymen) diyerek iltifatta bulunarak onu daima sevgi ve muhabbetle anmıştır.
İlk eşi Hz. Hatice ile kurduğu aileyi, cennette kendisine bir köşk hazırlandığını söylediği eşini, hayatı boyunca hayırla anmış, her fırsatta onunla ilgili güzel cümleler söylemiştir (Buhârî, Nikâh, 109; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 78). Hz. Aişe’nin (r. anha) naklettiğine göre en zor zamanlarında yanında olan Hz. Hatice ile ilgili hatıralarını Peygamberimiz sürekli yadedip onun için istiğfarda bulunmuştur (TDV İslam Ansiklopedisi- Hatice). Hz. Hatice’nin vefatından sonra kesilen kurbanlardan merhum eşinin sevdiklerine de göndererek ona olan vefasını göstermiştir (Buhârî, Edep, 23).

Medine’ de ziyaretine gelen, kız kardeşi Hale’nin sesini Hz. Hatice’ye benzettiği için gözleri dolmuş ve onu hiç unutmadığını dile getirmiştir. Hz. Hatice için Rahmet Peygamberi: “Yüce Allah, bana Hatice’den daha hayırlı bir eş vermemiştir. Bütün insanlar bana inanmazken o bana inandı. Herkes beni yalanlarken o doğruladı. İnsanlar (yardımlarını) benden esirgediklerinde o bana malıyla destek oldu. Yüce Allah, bana başka kadınlardan değil ondan çocuklar ihsan etti” sözleriyle ona karşı vefasını dile getirmiştir (TDV İslam Ansiklopedisi- Hatice).

Üstün ahlak özellikleriyle ümmetine ve bütün insanlığa örnek olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), yakınlarına olduğu kadar ashabına ve dostlarına karşı da oldukça vefalıydı. Bu vefa bağını korumak ve sürdürmek adına Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde kan bağından ziyade ashabını, Ensar ve Muhacir olarak kardeş aile ilan etmiş ve İslam’ın öngördüğü kardeşliği kalıcı kılmıştır. Fedakârlık ve isarın yaşandığı bu kardeşlik bağı o dönemde sağlam bir toplumun inşasında en önemli etken olmuştur. Habeşistan’a hicret eden ashabına her türlü ikram ve himayesini açan Habeşistan kralının elçileri yıllar sonra Peygamberimizi ziyarete gelmişlerdi. Bunun üzerine Peygamberimiz bu elçilerle yakından ilgilenmiş ve bizzat kendisi ikramda bulunmuştu. “Bunlar Habeşistan’a göç etmiş olan ashabıma yer göstermiş, ikram etmişlerdir. Buna karşılık şimdi ben de onlara hizmet etmek isterim.” diyerek ashabına yapılan bu iyiliğin karşılığında vefa ile muamelede bulunmuştur (Beyhâkî, Şuabu’l-İman, VI, 518, VII, 436).
Rabbine karşı ahde vefasını hiç unutmayan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), günümüzde önemini yitiren pek çok ahlaki değerin canlı bir örneğiydi. Öyle ki, Hz. Aişe kendisine Peygamberimizi soranlara: “O’nun ahlakı Kur’an’dı.” (Buhârî, Müsâfirîn, 139) diye açıklamıştı. Sevginin, saygının, adaletin, hoşgörünün, samimiyetin, ahde vefanın, kadirşinaslığın, doğruluğun, emniyetin can bulduğu yüce bir şahsiyet olan sevgili Peygamberimiz, başta aile hayatı olmak üzere sağlam bir toplumun oluşturulması için gerekli olan ahlaki reçeteyi önce hayatında yaşamakla, sonra da ashabına göstererek asırlara hükmeden bir miras bırakmıştır. Son zamanlarda unutulan bu değerlerin tekrar topluma kazandırılması kuşkusuz ilk önce emanet, sorumluluk ve en önemlisi güven telakki edecek vefa yapısının oluşmasıyla sağlanacaktır. Ümmeti olarak bizim görevimiz de sevgili Peygamberimizin aziz mirasına sahip çıkarak, Onun hayatındaki vefa örneklerini hayatımıza tatbik ederek gelecek nesillere aktarmak olacaktır. Kur’an ve sünnet ışığında kurulacak bu vefa yapısı onarıcı ve koruyucu etkileriyle hayatımızda kaybolan değerlerin de yaşaması ve büyümesi için zemin oluşturacaktır. Çünkü toplumu dimdik ayakta ve dengede tutan, bütün dinamiklerin doğru çalışmasını sağlayan en büyük erdem vefa duygusudur.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 641
    • www.fanidunya.net
Ynt: Hz. Hz. Peygamberin Örnekliğinde Vefa Toplumunun İnşası
« Yanıtla #1 : Kasım 12, 2021, 01:43:09 ÖS »
Hz. Peygamberin Örnekliğinde Vefa Toplumunun İnşası

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Resülü aynı zamanda insanlar için en güzel örnektir. Nice güzel haslet onun kişiliğinde tecessüm eder ve anlam kazanır. Onun veladeti insanlığa rahmet ve esenlik getirmiş, Kur’an ahlakıyla bezeli yaşantısı müminlerin yolunu aydınlatmıştır. Müslümanlar o aydınlığın izinde kimliklerini ve kişiliklerini inşa ederek güven toplumunu tesis ederler. Aklıselim ile tefekkür eden müminler için Hz. Peygamber’in hayatından örnek alınacak hasletlerden biri de hiç şüphesiz onun vefasıdır.

Kimi kelimeler vardır ki onların anlamı üzerine tefekkür edince kanatlarını alabildiğince açtığını, bütün güzellikleri gölgesi altında topladığını görürsünüz. Vefa da kanatlarını ardına kadar açan, konduğu yeri güzelleştiren, uçtuğu topraklara iyilik tohumları saçan, geçtiği havzaları samimiyet ve içtenlikte mayalayan bir kavramdır. Onu ne hasbilikten ne diğerkâmlıktan ne de diğer iyi ve güzel hasletlerden ayırmak mümkündür. Vefa sadece kişiliğin inşasında değil, toplumun inşasında da birincil rol oynar, güven ve huzur toplumunun temel taşlarını döşer, bireyi yalnızlığın sisli havasından, karamsarlığın huzursuz ellerinden çekip alır. Vefa insanın sermayesidir. Vefa sermayesini hakkıyla kullanan insanlar, başta Yaradan’a, O’nun gönderdiği Kutlu Elçi’ye vefa gösterir. Ardından vefa halesini halka halka genişleterek bütün insanlığı ve hatta canlıları bu halkanın içine alırlar.

Vefa, köklerini geçmişten alan ancak geleceğe doğru dal budak salan bir haslettir. Özünde, insanın geçmişte kendisine yapılan bir iyiliği unutmaması, bugünü ve geleceği o iyiliğin gerektirdiği şekilde dizayn ederek hareket etmesi yatar. Bu nedenledir ki vefa Yaradan’a karşı asli görevlerimiz arasında yer alır. Bizi yoktan var eden, varlığından haberdar eden, bize sayısız nimetler veren, ilahi kelamı ile muhatap kılan Yüce Allah’ın lütfu karşısında vefa göstermek müminin temel vasfı olmalıdır. Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinin başında Rabbimizin (c.c.) sayısız nimetlerini veciz bir dua ile şöyle anlatır: "İlahi! Hamdini sözüme sertac ettim, zikrini kalbime mi’râc ettim, kitabını kendimize minhâc ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdar ettin, aşkınla gönlümüzü bî-karar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim. Hidayetine sığındım lütfuna geldim. Kulluk edemedim affına geldim. Şaşırtma beni, doğruyu söylet, neş‘eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini. Yar et bize hep erdirdiklerini. Sevdin habibini, kâinata sevdirdin. Sevdin de hil‘at-i risaleti giydirdin. Makam-ı İbrahim’den Makam-ı Mahmûd’a erdirdin, server-i asfiyâ kıldın. Hâtem-i enbiyâ kıldın. Muhammed Mustafa kıldın. Salât-ü selâm, tahiyyât-ü ikram, her türlü ihtiram ona, onun âline, ahbâbına, ailesine, ashâbına ve etbâbına Ya Rab!"

Vefa, Müslümanların Rabbin inayeti karşısında sergileyeceği tavır, Elmalılı’nın da belirttiği gibi içinde sevgi ve hürmet barındıran önemli bir değerdir. Rabbe vefa göstermek yüksek sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi, onun sevdiklerini sevip sevmediklerinden uzaklaşmayı, nimetlerine şükrü en güzel şekilde eda etmeye çalışmayı, sadakati, ahde vefayı gerekli kılar. Zira insan ilk ahdini Rabbiyle yapmış, “Kâlû Belâ” ifadesiyle formüle edilen bu ahitte, O’nu Rabbi olarak tanıyıp bildiğini ikrar ve idrak etmiştir. Mümine düşen bu ahde sadık kalmak, yaşamını sırat-ı müstakim üzere kurmak ve vefasını göstermektir. Kur’an-ı Kerim’de de ahde vefa müminin sahip olması gereken hasletler arasında zikredilmiş (Bakara, 2/177; Ahzâb, 22/23), vefanın zıddı olan nankörlük ise yerilmiştir. Vefanın karşılığı lütuf ve ecirken vefasızlığın karşılığı Rabbin gazabını celbetmektir. Yüce Allah (c.c.), Bakara suresinde İsrailoğullarından Allah’tan başkasına kulluk etmemeleri, ana babaya, akrabaya, yetimlere ve miskinlere yardım etmeleri, namaz kılıp zekât vermeleri, haksız yere kan dökmemeleri konusunda söz aldığını fakat çok azı hariç insanların verdikleri sözden döndüklerini zikretmiş, bu ahde vefasızlık karşısında onların kalplerinin katılaştırılarak iman ile müşerref olmaktan yoksun bıraktığını dile getirmiştir (Bakara, 2/83-84).

Vefanın sacayaklarından biri de emanete riayet etmektir. Bize can emanetini teslim eden, ömür sermayesini veren Yüce Allah’ın (c.c.) emanetine riayet, bu ömrü onun rızasına giden yolda geçirmekle, bedenimize ve ruhumuza emanet bilinciyle bakmakla mümkündür. Vefa ve emanet ilişkisi en güzel şekliyle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şahsında tezahür eder, halk arasında daha nübüvvetinden önce, “el-emîn” olarak tanınan Hz. Peygamber, risaletinin ardında da vefasıyla tüm müminlere örnek olmuş, kendisine ufacık bir iyiliği dokunan insanları dahi ömrünün sonuna kadar hayırla yâd ederek herhangi bir ihtiyaçları olduğunda onların yardımına koşmuştur. Vefakâr insan, kendisinden emin olunan insandır. İhtiyaç duyduğunda ona güvenebileceğiniz, derdinizi açabileceğiniz ve yardımı talep edebileceğiniz emin kişidir.

Risaleti esnasında Mekke’ye Müslümanların çektiği sıkıntılar had safhaya ulaştığında, İslam’a davet için yeni beldelere açılmak gerektiğini düşünen Allah Resulü, Taif’e gitmiş fakat bu yolculuğu istediği gibi sonuçlanmamıştı. Yol arkadaşı Zeyd (r.a.) ile birlikte Mekke’ye geri dönmenin yollarını arayan Resulüllah (s.a.s.), Zeyd’i gizlice Mekke’ye göndererek kendisini himaye edebilecek kişilerle görüşmesini istedi. Zira Ebu Leheb’in önderliğindeki Haşimoğulları artık ona sırt dönmüş, hamisi Ebu Talip ise vefat etmişti. Bu esnada Nevfeloğulları’nın lideri Mut’im b. Adî, Hz. Peygamber’i himaye edeceğini bildirdi. Resulüllah zor zamanında ona uzanan yardım elini ömrü boyunca unutmadı. Hatta Bedir savaşı sonrası esir düşen Mekkeli müşrikleri kastederek “Eğer Mut’im b. Adî sağ olsaydı, sonra şu kokuşmuş kişiler hakkında konuşup onları bağışlamamı isteseydi hiç şüphesiz bunları Mut’im(in hatırı) için serbest bırakırdım.” buyurdu (Buhâri, Meğâzî, 12). Vefakârlığı bir erdem olarak hayatına mündemiç kılan Peygamber Efendimiz, ashabına da bu duyguyu aşılamış, küçük büyük çevresindeki herkesin vefalı davranışlarını bilhassa takdir etmişti. Kendisi de yakınlarına büyük ihtimam göstermiş, zamanın şartları onu sevdiklerinden uzak düşürse de gün gelip de yolları kesiştiğinde hürmet ve ikramda bulunmuştu. Hz. Hatice’yi (r.anhâ) ömrü boyunca gönlünden de dilinden de düşürmeyen Resulüllah’ın huzuruna bir gün ihtiyar bir kadıncağız geldi. O esnada Peygamber Efendimizin (s.a.s.) yanında Hz. Aişe validemiz de bulunmaktaydı. Resulüllah Efendimiz kadıncağıza ismini sordu. O da Cessâme el- Müzenî cevabını verdi. Hz. Muhammed çirkin anlamına gelen “cessâme” adını değiştirerek ona, Hassâne el-Müzenî adını verdi. O ihtiyar kadının hâlini ahvalini sorarak iltifatta bulundu. Resulün ilgi ve alakasına dikkat kesilen Hz. Aişe, yaşlı hanım gittikten sonra onun kim olduğunu sordu. Peygamber Efendimiz de “Hatice’nin arkadaşı olup onun sağlığında bize gelip giderdi. Kuşkusuz ahde güzel bir şekilde vefa göstermek imandandır.” buyurdu (Hâkim, Müstedrek, I, 20).

Yaratılanlara karşı Yaradan’dan ötürü hürmet göstermeyi de içine alan vefa, hem ferdî hem içtimai hayatımızda huzur ortamını tesis eden önemli amillerden biridir. Bu hürmet ve ihtiramı hak edenlerin başında hiç şüphesiz ki ailemiz, büyüklerimiz gelir. Bizi bebeklik çağımızdan itibaren koruyup kollayan, her türlü derdimizde sıkıntımızda yardımını esirgemeyen ailemize ihtiyarlık çağı gelince hürmet ve özen göstermek, onlara “öf” bile dememek vefanın en güzel örneğidir. Allah Resulü de anne ve babaya karşı vefalı davranılmasına ayrıca önem vermiş, bir gün kendisiyle birlikte cihat etmek için “Anne babamı ardımda ağlar bırakıp sana geldim ya Resulallah!” diyerek yanına gelen bir genci “Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür!” buyurarak geri göndermiştir (Ebu Dâvûd, Cihad, 31).

Ömrün en düşkün çağı olan erzel-i ömürden Rabbine sığınan Resulüllah, rahmeti, büyüklerin ve bilhassa anne babanın rızasında aramak gerektiğini “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-kebîr, XXII, 309) buyurarak dile getirmişti. Zira gençlik çağının gücü ve kuvveti uçup giden, yetişkinlik döneminin idrak ve bilinci de zaman içinde sönümlenen insanoğlu için ihtiyarlık zamanla bir düşkünlük hâlini alır, onların bedenleri kadar gönüllerini de hassaslaştırır. Bu nedenledir ki insanoğlunun vefasını göstermesi gereken başta o toplumun büyükleridir. Büyüğüne hürmet etmeyen toplum sadece geçmişine sadakatsizlik göstermiş olmaz, geleceğini de zedeler. Toplumun insani seviyesi, o toplumun yaşlılarının içinde bulunduğu hâle bakılarak anlaşılabilir. İlahi kelamın ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) sünnetinin ışığında evin bereketi olan, varlığıyla haneleri yuva sıcaklığına kavuşturan anne babalar, o toplum için geleceğe yapılmış en kıymetli yatırımdır. O zaman köklerini geçmişe salan vefa dal budak salarak gelecekte huzurun ve iyiliğin meyvelerini insanoğluna sunar.

 


* BENZER KONULAR

Ebubekir Ay - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:11:19 ÖS]


Öfkenizi Yyenebiliyor Musunuz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 09:10:53 ÖÖ]


Yol Haritamız Kur’an Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 09:04:32 ÖÖ]


Ayetlerde Zikir Anmak Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 08:58:48 ÖÖ]


40 Ayette Müslümanın Kmliği Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 08:41:16 ÖÖ]


C Vitamini Cilt Gençleştiriyor Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 08:29:33 ÖÖ]


Tacettin Çoban - Yüce Allah'ım - Single 2 320 Kbps +Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:02:16 ÖÖ]


Alaaddin Tan - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:55:11 ÖÖ]


Özgüven Takıntısı Sizi Özgüvensiz Yapmasın Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:46:43 ÖÖ]


Kötülüğü Ortadan Kaldırmak Görevimiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:41:43 ÖÖ]


Sağlıklı Yaşamanın Sırları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:59 ÖÖ]


Veren El Alandan Üstündür Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:30 ÖÖ]


Mümine Eziyet Etme - Câhili Karşına Alma Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:18:48 ÖÖ]


Kur’an’ın Örnekliğinde Aile Olmak Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 07:00:16 ÖS]


Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme Muâmelesi Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:56:02 ÖS]


Yanlış Dostluğun Neticesi Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:42:01 ÖS]


Allah’ın Her Emrini Emrettiği Şekilde Yerine Getirmek Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:33:07 ÖS]


Unutmamak İçin Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:24:29 ÖS]


Nasıl Bir Mümin Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 07, 2024, 07:57:26 ÖÖ]


Nesline Kim Sahip Çıkar Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 07, 2024, 07:39:56 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42