Gönderen Konu: Mâlî İbâdetlerin Edâsı, Cimrilik Sıfatı ve Şeytanın Telkinleri  (Okunma sayısı 640 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Mâlî İbâdetlerin Edâsı, Cimrilik Sıfatı ve Şeytanın Telkinleri

İslâm âlimleri, ilâhi tekliflerin sebebinin imtihan olduğunu ifade etmişlerdir. İçinde yaşadığımız âlem imtihan dünyasıdır ve her imtihanın bir neticesi vardır. Dünya malına ihtirasla bağlanan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve şeytanın telkinlerine kapılan mükellefin, değişik ruhi hastalıklara tutulması mümkündür. Şeytanın insanoğluna kurduğu tuzaklardan birisi, onu cimriliğe teşvik etmesidir. Bu hakikat “Şeytan sizi fakirlikle korkutur. Size cimriliği emreder” (El Bakara Sûresi: 268) âyetiyle sabittir. İmam-ı Serahsi (rha) zengin olan kimselerin imtihanını izah ederken şu tesbitte bulunmuştur:’ Peygamberimiz Efendimiz (sav)’ Çok malı olanların helâk olması mümkündür. Ancak malıyla infakta bulunanlar felâha kavuşurlar. Şeytan şöyle der: ’Mal sahibi benim üç tuzağımın birinden kurtulamaz. Ya malı onun gözünde süslü gösteririm ve onu helâl olmayan yollardan toplar, ya malı onun gözünde küçültürüm (hakir gösteririm) ve onu helâl olmayan işler için harcamasını telkin ederim. Ya da malı ona sevdiririm, o da Allah’ın (cc) mal üzerindeki hakkını vermez’ buyurmuştur.

Mâlî İbâdetlerin Edâsı, Cimrilik Sıfatı ve Şeytanın Telkinleri Üzerine Notlar
 
BÜTÜN İslâm âlimleri, ilâhi tekliflerin sebebinin imtihan olduğunu ifade etmişlerdir. İçinde yaşadığımız âlem imtihan dünyasıdır ve her imtihanın bir neticesi vardır. Allah (cc) hayatı ve ölümü, insanları imtihan etmek için yaratmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen; “Her nefis ölümü tadacaktır.

Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim ki hemen ateşin elinden kurtarılır da cennete konursa, işte o kurtuluşa ermiştir.

Dünya hayatı aldatıcı metâdan (ve ziynetten) başka bir şey değildir. Andolsun ki mallarınız ve canlarınız hususunda imtihana çekileceksiniz.

Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden çok incitici sözler duyacaksınız. Ancak sabreder ve takvaya uygun davranırsanız felâha erersiniz. Muhakkak ki bu azmedilmesi gereken işlerin en değerlisidir” (Al-i İmran Sûresi: 185-186) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Âyet-i Kerime’de yer alan, “Dünya hayatı, aldatıcı metâdan (ve ziynetten) başka birşey değildir. Andolsun ki mallarınız ve canlarınız hususunda imtihana çekileceksiniz” hükmü, her mükellefi ilzam eden umumi bir beyandır. Meta kavramı insanların faydalandıkları her şeyi içine alan bir keyfiyete haizdir. Asli ihtiyaçların dışında kalan mallar ise ziynet hükmündedir. Bu tespitten sonra, meta ve ziynetin keyfiyeti, bir anlamda dünya malının değeri üzerinde kısaca duralım.

Bazı İslâm âlimleri “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için yarattı” (El Bakara Sûresi: 29) âyeti kerîmesini dikkate almış ve malı şöyle tarif etmişlerdir: “İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için Allah (cc) tarafından yaratılan ve istenildiği zaman elde edilip kullanılabilen şeylere mal denir.”(1) Bazı kaynaklarda, insanoğlunun psikolojik durumu dikkate alınmış ve şu şekilde tarif edilmiştir: “İnsan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç vaktini dikkate alarak biriktirdiği şeylere mal denilir.”(2) Dini, kavmi, dili ve rengi ne olursa olsun; her insanın zaruri, haci ve tahsini olan ihtiyaçları vardır. İnsanların düzenli olarak yaşayabilmeleri için, ihtiyaçları olan şeyleri devamlı olarak temin etmeleri gerekir. Buna nafaka denilmiştir.(3) Bazı muteber fıkıh kitaplarında “Nafaka nedir?” sualine, İmamı Muhammed’in şu cevabı verdiği belirtilmiştir: “Nafaka; insanın iaşesi (yiyeceği), giyimi ve oturacağı meskenidir.”(4) Bilindiği gibi başta zekât olmak üzere, diğer mali ibâdetler zengin olan müslümanlara farz kılınmıştır.

Zenginlik terimi, mükellefin asli ihtiyaçlarını karşılaması ve nisap miktarından fazla mala sahip olması ile ilgili bir terimdir. Rasûli Ekrem (sav)’in ve Hülâfa-i Raşidiyn dönemindeki tatbikatı esas alan fakihler, havaici asliyeyi şu şekilde tesbit etmişlerdir: ‘Oturulacak ev, giyilecek elbise, hane halkının yiyecekleri, ev eşyaları, cihad ibâdetinin edası için gerekli olan at ve silah.’ (5)

Mükellefin rızkını elde ederken kullandığı aletler veya ma’ruf hâle gelmiş ihtiyaçlar, “havaici asliye” içerisinde mütalâa edilmiştir. Nisap miktarları, mükellefin mali durumunu tesbit için bir ölçüdür. Asli ihtiyaçlarını karşılayan ve nisap miktarından fazla mala sahip olan kimse; malının üzerinden bir yıl (hicri) geçtiği zaman, bu mâlî ibâdeti edâ etmesi farzdır. Ticaret malları ve herkesin kullandığı ortak para birimi veya döviz, mütekavvim mal hükmündedir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) döneminde tedavüldeki para birimleri; ana malzemesi altın olan dinar, gümüşten basılan sikkeler (dirhem), diğer madenlerden darbedilen ve bozuk para olarak kullanılan felslerdir. O dönemde, beş dirhem gümüşle, bir koyunun bedeli birbirine eşittir.(6)

Dolayısıyle 200 dirhem gümüşle, kırk koyunun satın alınabilmesi mümkündür. Yani zenginliğin ölçüsü olan nisab miktarları arasında bir aheng vardır.

Siyasi ve iktisadi krizlerin yaşandığı dönemlerde altın ile gümüş arasındaki ahengin ve dengenin bozulduğunu söylemek mümkündür. Muteber kaynaklarda “nisap miktarları arasındaki dengenin; Hz. Osman (ra)’ın şehâdeti, Cemel ve Sıffın savaşları sebebiyle (Büyük Fitne Döneminde) ortadan kalktığı” ifade edilmektedir. Mü’minlerin velayetine haiz olan kimsenin (devlet başkanının) değişen şartları dikkate alması, asli ihtiyaçları tesbit etmesi ve nisap miktarlarını birbirine eşitlemesi mümkündür. Hatta daha önce zekât alınmayan bazı mallardan zekât alması ve alınacak miktarı tesbit etmesi caizdir. Halife Hz. Ömer (ra) zekât amiline, şu emri vermiştir: “Kırk koyundan bir koyun zekât alıyoruz. Bu kadar değerli olan attan almıyoruz. Bundan böyle her at için; bir dinar veya on dirhem zekât alınız.”(7)

Hanefi fûkahası, bu tatbikatı esas almış ve “Mücahidin atına zekât yoktur. O alet hükmündedir. Ticaret niyetiyle beslenen atlar için zekât vardır” diyerek, birbirlerine muhalif olan (muhtelif) hadisleri cem etmiştir. Feteva-ı Hindiyye’de:”Ticaret için olan atlar, zekâta tabidirler. Kafi’de de böyledir. Bunların hükmü, diğer ticaret eşyasının hükmü gibidir”(8) Hükmü kayıtlıdır.

Müftabih olan kavil budur. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) ticari malların zekâtıyla ilgili olarak “ Ticaret mallarının (uruzun) kıymeti tayin edilir ve her ikiyüz dirhem mukabilinde beş dirhem olarak edâ edilir”(9) buyurduğu malûmdur. Ticaretle meşgul olan müslümanların, mallarının kırkta birini (üzerinden bir Hicri yıl geçtiği an) zekât olarak vermeleri farzdır.

İslâm alimleri; kesbin (nafaka veya ihtiyaçları elde etmenin) sıfatı ve keyfiyeti üzerinde durmuş; farz, vacip, müstehap ve mubah olan kazancın sınırlarını tesbit etmişlerdir. Bir mükellefin, kendisinin ve ailesinin nafakasını temin etmeye çalışması farzdır. Mü’minlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve akrabalarına infak etmek için, bundan fazlasını kazanması müstehaptır. Rahat ve müreffeh bir hayat sürmek için, nafaka teminine gayret sarfetmesi ise mubahtır.(10)

Başkalarına karşı tekebbür etmek için; fazla kazanç peşinde koşmak veya israf etmek haram kılınmıştır. Hz. Lokman (as) oğlu Saran’a kazançla ilgili olarak şu tavsiyede bulunmuştur: “Ey oğulcuğum! Sakın dünyayı tamamen terketme!. Eğer terkedersen fakir düşersin ve insanların sırtına yük olursun. Dünyadan nasibini almayı unutma!.. Ahiretin için kazancından infak etmeyi ihmal etme ve sadakalarını zinhar yarına erteleme!.. Zerre miktarı iyiliğin karşılığını göreceğini asla hatırından çıkarma.“ (11)

ŞEYTANIN TELKİNLERİ

 Dünya malına ihtirasla bağlanan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve şeytanın telkinlerine kapılan mükellefin, değişik ruhi hastalıklara tutulması mümkündür. Şeytanın insanoğluna kurduğu tuzaklardan birisi, onu cimriliğe teşvik etmesidir. Bu hakikat; “Şeytan sizi fakirlikle korkutur. Size cimriliği emreder” (El Bakara Sûresi: 268) âyetiyle sabittir. Dünya malına ihtirasla bağlanan mükellef; şeytanın vesveselerine kulak verdiği zaman, cimrilik hastalığına tutulur. Hatta başkalarına da cimriliği tavsiye etmesi mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de; kendileri cimri olan ve insanlara cimriliği tavsiye eden kimseler, Allah’ın lûtfundan verdiğini gizleyenler olarak tavsif edilmişlerdir. Şeytan malî ibâdetlerini edâ etmeye hazırlanan mükellefe; “Malını fakir olduğunu zannettiğin birisine verebilirsin. Belki de o fakir değildir. Dünyanın birçok hali vardır. Vereceğin mala, ileride senin ihtiyacın olabilir” gibi telkinlerle tuzak kurmaya gayret eder. Mükellef bu telkinlere kulak verdiği zaman, cimrilik hastalığına tutulur. Başkalarına cimriliği tavsiye etmesi de mümkündür. Bu hakikat, muhkem nassla sabittir: “Kendileri cimrilik yapıp, insanlara cimriliği emredenler, bir de Allah’ın hazinesinden kendilerine verdiği nimetleri gizleyenler yok mu? Biz o nankörlere hor ve hakiyr edici bir azab hazırlamışızdır. Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş için sarfedenleri de (Allah) sevmez. Şeytan kime arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır.”(En Nisa Sûresi: 37-38) İmam-ı Serahsi (rha) zengin olan kimselerin imtihanını izah ederken şu tesbitte bulunmuştur: “Peygamberimiz Efendimiz (sav) ’ Çok malı olanların helâk olması mümkündür. Ancak malıyla infakta bulunanlar (tasadduk edenler) felâha kavuşurlar. Şeytan şöyle der: ’Mal sahibi benim üç tuzağımın birinden kurtulamaz. Ya malı onun gözünde süslü gösteririm ve onu helâl olmayan yollardan toplar, ya malı onun gözünde küçültürüm (hakir gösteririm) ve onu helâl olmayan işler için harcamasını telkin ederim. Ya da malı ona sevdiririm, o da Allah’ın (cc) mal üzerindeki hakkını vermez” buyurmuştur.(12)

Mâlî ibâdet olan zekât, mükellefin cimrilik sıfatından kurtulması için rahmani bir vesiledir. İbn-i Abidin, bu inceliği esas almış ve şu tesbitte bulunmuştur:”Zekât; sahibini günahlardan ve cimrilik sıfatından temizlediği gibi, malı da (bir kısmını vermek suretiyle) temiz-pak eyler. Onun için verilen cüzü kirli sayılır. Rasûlûllah’ın (sav) âline, kirliliği sebebiyle haram olur. Cenab-ı Hak (cc) “Onların mallarından zekât al ve kendilerini temiz-pâk eyle “(Tevbe Sûresi:103) buyurmuştur. (13)

MADDİ VE MANEVİ TEMİZLİĞİN REÇETESİ: ZEKÂT

Her amelini zamanında ve şartlarına uygun olarak edâ eden müslümanların, nefislerinin şehvetlerinden korunmaları mümkündür. Ancak nefislerini tezkiye etmesi doğru değildir. Kur’anı Kerim’de, Hz. Yusuf’un (as) kıssası beyan edilirken, nefsin tezkiyesiyle ilgili olarak şu tesbiti zikredilmiştir: “Ben nefsimi tezkiye etmem. Çünkü Rabbimin muhafaza ettiği, acıyıp koruduğu müstesna, nefis (aşırı olarak) kötülüğü emredicidir.”(Yusuf Sûresi: 53) Son yıllarda bazı müslümanlar, nefsin şehvetleriyle mücadelenin zaruri olup-olmadığını tartışmaktadırlar. Bunun fuzuli yorumlara vesile olduğu sabittir. Nefsinin şehvetleriyle mücadele etmeyen bir kimsenin, İslâm’a uygun bir hayatı yaşaması imkânsızdır.

Rasûli Ekrem, (sav)’in “Hakiki mücahid, nefsine (hevâsına) karşı savaş açan kimsedir”(14)

Buyurduğu ve nefsin hevâsına karşı verilen mücadeleyi, büyük cihad olarak vasıflandırdığı malûmdur.(15)

Nefsin şehvetlerine (hevâya) karşı mücadelenin zaruri olduğunu dikkate alan Seyyid Şerif Cürcani, ibâdeti şöyle tarif etmiştir: “Hevâsına muhalefet eden ve Allah’a (cc) ihlâsla teslim olan mükellefin meşru fiillerine ibâdet denilir.”(16)

İnsanların dünya malına ihtirasla bağlanmaları veya mütrefin zümresinin köleleri hâline gelmeleri mümkündür. Başta zekât olmak üzere, diğer mâlî ibâdetlerini (sadaka-i fıtr, infak vs) ihmal eden veya vaktinde edâ etmeyen bir müslümanın şahitliği kabul edilmez.

İmam-ı Taberani “Mecmuaû’z-Zevaid” isimli eserinde; Sahabe-i Kiram’ın sevdikleri mallarını, Allah (cc) rızası için, nasıl infak ettiklerini izah etmiştir. Medineli müslümanların (Ensar-ı kiram) Allah (cc) rızası için mallarını, muhtaç olan muhacirlerin istifadesine sundukları nassla sabittir:

“Onlardan evvel (Medine’yi) yurt ve iman (evi) edinmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç (meyli) bulmazlar. Kendileri fakrû ihtiyaç içinde olsalar bile (muhacirleri) öz nefislerinden daha üstün tutarlar. Kim nefsinin mala olan hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir.” (El Haşr Sûresi: 9) Hidâyet rehberi olan Kur’an-ı Kerim’in indirildiği Ramazan-ı Şerif ayında, müslümanların mâlî ibâdetlerini ihlâsla edâ etmeleri ve muttaki vasfına haiz olmaları mümkündür.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   İbn-i Nüceym- E] Bahrû’r Raik-Kahire:1311C:5Sh:277

(2)   İbn-i Abidin- Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’I Muhtar- ist: 1984 C:10 Sh: 8

(3)   Imam-ı Kuhistani - Camiû’r Rumuz - ist: 1300 C: 1, Sh: 348. Ayrıca El Hadimi - Haşiyetü’n Ale’d dürer ve Şerhi Gurer - ist: 1313, sh: 255

(4)   Ibn-i Hümam - Fethû’l Kadir -Beyrut: 1316 C: 3, Sh: 345, Ayrıca Ibn-i Nüceym - A.g.e. C: 4, Sh: 188.

(5)   Şeyh Nizamüddin ve Heyet-Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 1 Sh: 172,

(6)   Imam-ı Serahsi- El-Mebsût- Kahire: 1324, Bsk. Ofset Beyrut: ty.C: 2 Sh: 150, Ayrıca Mec-muaû’l Enhur .(Şerhû Damad) ist: 1316 C: 1 Sh: 197.

(7)   Imam-ı Zeylâi- Nasbû’r Raye-Kahire: 1938 C: 2 Sh: 359.

8  Şeyh Nizamüddin ve Heyet-A.g.e. C: 1 Sh: 178.

(9)   Ibn-i Hümam- A.g.e. C:l Sh: 526,

(10)   İmam-ı Mavsili- El İhtiyar-İst: 1980 C: 4 Sh: 170-171,

(11)   Bedrüddin-i Ayni - Umedet’ül-Kari Şerhu Sahih-i Buhari, C: 6, Sh:161

(12)   İmam-ı Serahsi- A.g.e. C: 30, Sh: 258

(13)   İbn-i Abidin- A.g.e. C:4, Sh: 7

(14)   Sünen-i Tirmizi- İst: 1401 C: 4 Sh: 165 Had. NO: 1621 K. Cihad:2.

(15)   El Aclûni- Keşfû’l-Hafa-Beyrut: 1351 C: 1 Sh: 511; Ayrıca Zeynûddin el-Iraki- el-Muğni An Hamli’l-Esfâr (Ihya-û Ulu-mi’d-Din hamişinde) C: 7 Sh: 13,118.

(16)   Seyyid Şerif Cürcani- Et Ta’rifat-Ist: ty Kaynak yay. Sh: 146

 


* BENZER KONULAR

Bünyamin Topçuoğlu - Büyük Cevşen Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:42 ÖS]


Çocuk Terbiyesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:56:30 ÖÖ]


HZ. Muhammedin Davranış Modelleri Gönderen: anadolu
[Dün, 10:48:36 ÖÖ]


Bidat ve Hurafelerden Sakınmak Gönderen: anadolu
[Dün, 10:40:42 ÖÖ]


Temizlik İmandandır Gönderen: anadolu
[Dün, 10:34:38 ÖÖ]


İslamda Kulluk Sadece Allah’a’dır Gönderen: anadolu
[Dün, 10:27:12 ÖÖ]


Peygambere İtaat Allah’a İtaattır Gönderen: anadolu
[Dün, 10:22:28 ÖÖ]


Ürkmüş Yaban Eşekleri Gibi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:05:51 ÖÖ]


Eşinizi Seviyorsanız Onu Sabah Namazına Kaldırın Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:53:52 ÖÖ]


Hamle Sırası Bizde Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:47:01 ÖÖ]


Şükür 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:37 ÖÖ]


Ortaklıklar Niçin Uzun Sürmez Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:17 ÖÖ]


Şeytân Köpek Nefis İse Kaplan Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:18:50 ÖÖ]


Ebubekir Ay - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 08, 2024, 10:11:19 ÖS]


Öfkenizi Yyenebiliyor Musunuz Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 08, 2024, 09:10:53 ÖÖ]


Yol Haritamız Kur’an Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 08, 2024, 09:04:32 ÖÖ]


Ayetlerde Zikir Anmak Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 08, 2024, 08:58:48 ÖÖ]


40 Ayette Müslümanın Kmliği Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 08, 2024, 08:41:16 ÖÖ]


C Vitamini Cilt Gençleştiriyor Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 08, 2024, 08:29:33 ÖÖ]


Tacettin Çoban - Yüce Allah'ım - Single 2 320 Kbps +Flac Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 08, 2024, 08:02:16 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42