Gönderen Konu: Duvarlar, engeller, yasaklar  (Okunma sayısı 426 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Duvarlar, engeller, yasaklar
« : Ekim 31, 2017, 09:26:50 ÖÖ »
Duvarlar, engeller, yasaklar

Rabbimizim; “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdim” diye bize rehber ve lider olarak görevlendirdiği Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem nice olay yaşadı ve nice hakikati bildirdi. Onun sahabeleri bütün benlikleri ile Onu desteklediler. Onun davası uğruna canlarını, mallarını feda ettiler. İlmin, medeniyetin ve adaletin öncüleri oldular.

Fakat buna rağmen bazen Ona gelip dert yandılar. Bir gün yine çektikleri sıkıntı ve eziyetten yakındılar. O buyurdu ki; “Eski kavimlerden davasına bağlılıkları yüzünden öyle insanlar vardı ki, onları demir taraklarla etlerini parçalayarak öldürüyorlardı. Fakat onlar davalarından vazgeçmiyorlardı. Nefsim yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki bir çoban koyun sürüsünü Yemen’den Şam’a kadar götürecek, sürüsüne kurt düşmesinden başka hiçbir şeyden endişe etmeden menziline ulaşacaktır.” Kadiri mutlak Allah Teâlâ, hidayet sistemi İslam’ı gönderiyor ve bu sisteme uyduğunuz müddetçe güvendesiniz garantisi veriyordu. Ve böylece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in verdiği güven ortamı sağlanmış oluyordu. Çünkü O Kur’an ahkâmını icra ediyordu.

Ne gariptir ki, müslümanlar Kur’an hakikatlerinden uzaklaştıkça başlarına gelmeyen bela kalmıyor. Berlin duvarı onlarca sene önce yıkıldı. Bugün müslüman ülkeleri arasına mayın tarlaları yetmiyor beton duvarlar yapılıyor. Yetmiyor, insanlara elektronik kelepçe takılıyor, yetmiyor evin erkeğine, aylarca sürecek evden uzaklaştırma cezası veriliyor.

Fakat müslümanlar bir araya gelip, “başımıza gelen musibetlerin sebebi nedir” diye soramıyorlar! Elbette soramayacaklar. Çünkü “lider kadroları” yoktur. Tağût ile Rahman zıddiyetinin neticelerini anlamaktan mahrum kaldılar. İhtilaf ve tefrika belasını kanıksadılar. Allah’ın, Peygamberin ve âlimlerin haklarına riayet etmediler. Hakları gasp ettiler. Allah’a, Resûlüne ve emir sahiplerine itaat etmediler. Âlimlerini tanımadılar. Kardeşlik duygularını yitirdiler. Yediklerinin haram mı, helal mi olduğunu hatırlamaz oldular. Fikir, şükür, zikir ibadetlerine ihtiyaç duymaz oldular. İlim yollarını tıkadılar. Dostunu, düşmanını seçemez duruma düştüler. Dostunu tanımadıkları için ajanların istilasına uğradılar. Yüzeysel zihniyet olarak Kur’an dediler fakat onu bir kenara ittiler. Faiz batağına battılar, infak sisteminden uzaklara kayıp gittiler. Allah Teâlâ’ya sımsıkı sarılmadıkları için hepsi kolay yutulacak birer lokma durumuna düştüler. Hemen herkes kendi grup ilkelerini kutsamayı yeğler oldu.

Sonra ne oldu? Duvarlar, engeller ve yasaklar geçer akçe haline geldi. Daha ne garabetler yayıldı. “Kişiyi yaşat ki devlet yaşasın” vecizesi unutuldu ve bu durumda aile de arada kaynadı gitti. Yasaklar ülkeler arası duvarlardan daha yaygınlaştı. Kavga yapan karı koca arasını daha açmak için kocaya altı ay evine gitmeme yasağı veriliyor. Suçlu üretip toplumu daha da germek ve cinayetleri artırmak için elektronik kelepçe ile gönül dünyasını kararttılar. Allah aşkına düşünelim, bu da bir fetö armağanı olmasın!

Aile huzuru kalmadığı için koca gerildikçe geriliyor, ona uzaklaştırma cezası veriliyor, daha da geriliyor, kadın da sığınma evlerine götürülüyor ve istirahat veriliyor. Allah aşkına düşünelim, bundan sonra bu dağılan insanları bir daha aile haline nasıl getireceksiniz? Bundan sonra çocuklar aile bağından kopunca gönül boşluğu hastalığına müptela oluyor ve bonzai ile dağılan aileden sonra kendini dağıtıyor. Sokaklarda bitkin ve uyuşuk halde toplumun perişanlığını sahneliyor. Hele bundan sonra insan eti yeme dürtüsüne müptela eden zehrin toplumumuzu sarması ne kadar korkunç bir akıbet, düşünebiliyor musunuz?

Aile cinayetleri önlenemez boyutlara ulaştı. Devlet yetkilileri, makamlarında cinayete kurban ediliyor. Devletin kolluk kuvvetleri ancak cinayetin bittiği andan sonra takibe başlıyor. Giden canları kimse geri getiremiyor. Yıkılan âbidelere sahip çıkacak, zararlarını tazmin edecek kimseler görülmüyor. Mevcut mahkemeler zamanında karar veremiyor, mağduriyetleri önleyemiyor. Artık, farklı bir sloganla yola çıkalım ve “aileyi yaşat ki toplum yaşasın” diyelim ve yeniden hatırlatma yapalım. Başta Aile ve sosyal politikalar bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere toplumca harekete geçelim. Aileyi kurtarmaya çalışalım. Başarırız. Yeter ki niyet edelim. Esselamu aleykum.       

İlhan Oral.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42