Gönderen Konu: KORKAKLARIN İFLAHI OLMAZ  (Okunma sayısı 467 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KORKAKLARIN İFLAHI OLMAZ
« : Mayıs 20, 2018, 09:29:49 ÖÖ »
KORKAKLARIN İFLAHI OLMAZ


Korku, insanın benliğine programlanmış ilginç bir duygudur. Yerinde ve zamanında uygulandığında değer ifade eder. Asıl gereğinden ayrı yerlerde gerçekleştiğinde hastalık halinde tezahür eder. Korkunun, insanda, yerine ve zamanına uygun olmayan çıkışı, hastalık niteliğindedir, zararlıdır, zararı yaygın ve sargındır. Kayıp ve çöküşe doğru gidiştir.

İnsan ve toplum hemen her hastalığa aday olarak yaratıldığı gibi insanın fıtratı gereği bu hastalığa da müsait olarak yaratılmıştır. Biyolojik hastalık bedeni çökertir, ruh hastalığı değerlerini geçersizleştirir. Hasta olan insan hayatî aktivitelerini kaybeder. Gerek biyolojik hastalık, gerekse ruh hastalığı insanın gücünü çökertir ve dengelerini harap eder. Korku, yararlı bir kavram olduğu kadar da zararı çok olan patolojik bir vakadır. Bu zararlı hastalık, bazen bir fırtına, bazen bir kasırga olur ve bazen de en yüksek şiddette bir deprem etkisi yapar. İnsanın ideal duygularını yıkar ve yok hükmüne düşürür.

Korku, nice bireyi inanç değerlerinden koparır. İcabında toplum katmanlarından kimilerini ve hatta güçlü devletleri bile sarıp etkisi altına alır. Korku hastalığı bireyden topluma varıncaya kadar nice alanı tahrip eder ve korkunç yıkıcı etkisi ile insanın psikolojik dinamiklerini sarsar ve tahrip eder. Kişilerde birey düzeyinde başlayan korku hastalığı, topluma sirayet eder ve bu gelişme en mükemmel medeniyeti işlevsiz hale getirir. Genelde ruh hastası olan korkaklar, hiçbir olay ve alanda gereken kararı veremez ve olması söz konusu olan işlerini sağlıklı haliyle yerine getiremezler.

Yer küremizde iki milyara yakın müslüman olmasına rağmen perişan bir tablo sergilemeleri bunun açık göstergesidir. Bugün müslümanlar kendi değerlerini, kabul etmez duruma düşmüşlerdir. Yüzlerce yıl gücü ile heybeti ile adaleti ve medeniyeti ile dünya devleti olarak hâkimiyetini sürdüren Osmanlı devleti korkuyu aşmış, cesaret ve güven sistemini yerleştirmişti. Yüksek oranda bir kalite ile büyük bir coğrafi alanı yönetiyordu. Bugün, onun adaletle yönettiği coğrafi alanda birliği dağılmış, dirliği kalmamış ve ne yapacağı netleşmemiş bir sürü devletçik korku ve zillet içinde bocalayıp yalpalayan devletler vardır. Bunların her biri başını aşmış birçok sıkıntı ve problemler yumağı ile boğuşmakta ve bocalamaktadırlar.

Düşünebiliyor musunuz, âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in beldesinin bugünki yönetimi, krallık elden gidecek korkusu ile Amerika’nın koltuğu altına sığınıyor. Yanı başında Irak’ta, Suriye’de ve Filistin’de nice masumun, haksız yere kanları akıtılıyor ve günahsız bebekler yetim kalıyor. Altmış devletin acımasız ve ahlaksız teröristleri ülkeyi ve insanlarını perişan ediyorlar. Suudî yönetimi bunlarla ilgilenmiyor. Mısır’ın zâlim hükümdarı Sisi, Yahudilerin katliamına maruz kalan Filistin halkına zulmediyor. Yaralı insanların Türkiye’de tedavilerine izin vermiyor. Yaralı Filistinlilerin tedavi olmalarından da korkuyor. Elbette korkacaktır. Çünkü “hain korkaktır.”

Müslümanların hakkı olan petrol paralarını götürüp Amerika bankalarına bloke eden müslüman ülkelerinin sorumluları, İran şahı Şah Rıza Pehlevi’yi hatırlamaları gerekiyor. Bunlar müslümanlardan muhtaç olanların hakkını gasp ediyorlar ve götürüp İslam düşmanı Amerika’nın ekonomisini desteklemek için paraları bankalarına yatırıyorlar. Müslüman muhtaçlarının haklarından gasp ederek verdikleri paralarla üretilen silahlar masum Filistinli insanın bağrına saplanıyor. O silahlarla haneleri tahrip ediliyor.

Neye hizmet etmek istediği belli olmayan Suudî veliaht Prens, hedefi, felaket olacak maceraya yelteniyor. Korkunç israf içinde yüzüyor. En azından Kur’an’ın ağır ve korkunç tehdidine muhatabı olduğunun farkına bile varamıyor; Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Büsbütün saçıp savurma. Çünkü israf edenler Şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine çok nankördür. (İsra:17/ 26,27) Dünyada bunu yapan İslam âleminin sorumluları korkudan sıyrılarak kendi kimliklerine dönmeleri mümin olmalarının gereğidir.

Korku hastalığına yakalanan, namusuna varıncaya kadar her şeyini feda etmekten çekinmez. Korku belasına harcamadık hiçbir değer bırakmaz, çıkarı için her tür soytarılığı sergiler. Onun için korkakların iflahı olmaz. Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: KORKAKLARIN İFLAHI OLMAZ 2
« Yanıtla #1 : Mayıs 27, 2018, 12:37:44 ÖS »
Korkakların iflahı olmaz   2

Korku, tedavi kabul etmez hastalıktır. Korku hastalığına yakalanan, hastalığı yüzünden çaresiz kalır, ideal ve iradesini kaybeder. Korkak yatalak hasta gibidir. Ne doktor ne de ilaç ona fayda vermez. Artık hasta kendini tamamen bırakmıştır ve dünya beklentisi kalmamıştır. Gelecek arzusu, ideal duyguları çökmüş ve dindar ise ibadet yapacak gücü bile kaybolmuştur.

İlgi kurabiliyorsunuz değil mi? Haçlılar, Osmanlı Devletinin son dönemleri için “hasta adam” tabirini kullanmışlardı. “Hasta adama” neresinden dalarsak çökertiriz, hesaplarını yapıyorlardı. Zaten bir İngiliz sefiri bir görüşme esnasında Osmanlı paşasına; “Devletinizi ayakta tutan sır nedir? Onu yıkmayı bir türlü başaramadık” çıkışı yapınca, Paşamız, “O sırrı biz de bilmiyoruz, Siz dışarıdan, biz içerden uğraşıyoruz, Osmanlıyı yıkmak için çalıştık onu bir türlü yıkamadık” diye cevap vermiş. Fakat İngilizlerin şeytanları o sırrı bulmuş ve nihayet yıkma teşebbüsüne geçtiler ve bütün şeytanca hünerlerini uyguladılar.

İngiliz Lordlar Kamarasına elinde Kur’an’ı Kerim’le giren lordlardan biri kürsüye çıktı ve “Hasta adamı” çökertmek için ana damarından giriş yaptı. Asırlardır uğraşıp Osmanlıyı harp meydanlarında yenemeyişimizin sebebi bu kitaptır. Bu kitabı ellerinden alıp onların gündemlerinden çıkarmadıkça biz onları yenemeyeceğiz mealinde bir konuşma yaptı. Asırlarca hınç çıkarma arzusu ile yanıp tutuşan haçlılar, sonunda bunu başardılar mı?

Evet, başardılar. Bundan sonra öyle kasvetli fırtına yaşadık ki, nice şehrimizin merkezinde çoğunluğu Kur’an-ı Kerim olmak üzere tonlarca çok değerli kitabımız, Nemrut’un ateşinde yandı, kül oldu. İthal hukuk sistemleriyle yönetilmeye maruz kaldık. Haçlı döküntüler bunun tam başarılı olması için bin yıllık yazımızı değiştirmeyi de tasarladıkları gibi uygulattılar. Şimdi bu, sözde medenî haçlı kalıntılarından üç yüz Fransız sözde akademisyen ve sanatkâr, yapılan bunca ihanet ve fesat yetmezmiş gibi Kur’an-ı Kerim’den, aleyhlerine beyan veren ayetlerin tamamını çıkarttırma teklifinde bulunuyorlar. Bu teklif, her şeyden önce kâinat mülkünün sahibine karşı edepsizliktir hatta başkaldırmadan başka bir eylem değildir. İslam korkusu onları, yüzyıllardır kıvrandırmaktadır.

Ancak, yalnız haçlı döküntüleri değil tüm şer odakların bilemedikleri ve hesaba katamadıkları başka bir plan vardır: “Onlar Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah ise nûrunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. Kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlayacaktır.” (Tevbe: 9/32). “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler hoşlanmasalar da Allah, kendi nûrunu tamamlayacaktır, O, Peygamberini Kur’an ile ve hak din ile gönderdi. Ki O, müşriklerin hoşuna gitmese de dinini, her din üzerine yükseltmek ister. (Saf: 61/8,9). Bu hüküm, şaşmaz bir müeyyidedir. On dört asırlık bir süreç bu gerçeği ispatlayagelmiştir. Bu hakikat tekrarla süregelmektedir. Allah Teâlâ, bunu hak eden ve layık olan kullarına görev vermektedir.

Rabbimiz Allah Teâlâ, bunun şart olduğunu bildirmiş ve uyarmıştır. “Kâfirler birbirlerinin yardımcı dostlarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne; İslâm zâ’fiyeti ve büyük bir fesat; küfür hâkimiyeti yayılır.” (Enfal:8/73) Artık bu ve benzeri sebeplerle korkuyu çağrıştıracak etkenleri önlemek ve korku öncesi açığı engellemek öncü müminlere kalmış görevdir. Bunlar gerçekleşmediği takdirde dengeler bozulur, toplumun güven duygusu telaş ve endişeye dönüşür ve korku illeti yayılma temayülü gösterir, yayılmaya başlar ve yayıldıkça etkisini artırmaya yüz tutar.

Bundan sonra korku bütün topluma sirayet etmeye başlar. Bundan böyle telaş ve endişe ile iyice korku hastalığı yayılır. Hem medeniyetlerini, hem de devletlerini koruyamaz duruma düşerler, izzet ve şeref sahibi iken köleleşirler. Evrensel kanunun cilvesi tecelli eder. Bütün kurumlar ve bütün değerler yıkılır ve sahipleri de tarumar olur, dağılır, perişan olurlar.

Bundan da kötüsü korku kâbusa dönüşür. Toplumun üzerine zehir ve mikrop yüklü sis halinde çöker. Allah Teâlâ, buyurur ki, “Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki, sizin zikriniz; bütün hayatınız ondadır. Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?!!!” (Enbiyâ: 21/10)

Farkındasınız değil mi? Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42