Gönderen Konu: Kur’an medeniyetinde konuşma Dili  (Okunma sayısı 493 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kur’an medeniyetinde konuşma Dili
« : Mart 25, 2018, 11:02:46 ÖS »
Kur’an medeniyetinde konuşma Dili

Kur’an medeniyetinde konuşma kavramları ile ilgili çok cazip ve manidar ifadeler vardır. Bu ifadeler, ilim anlayışı, iman sorumluluğu, ahlak kalitesi, gönül huzuru ve medeniyet bilinci ile doludur. Kerim söz, ahsen söz, hikmet, sedîd söz, selam söz, maruf söz, beliğ söz, meysür söz, leyyin söz, sabit söz, hak söz, fasıl söz, sakil söz, sağlam söz gibi daha nice güzel ve kıvamında kavramlar vardır ki bunlar, ruhları okşamakta ve gönülleri süsleyerek huzura kavuşturmaktadırlar. Bunlar insanlar arasında güven ortamı oluşturmaktadırlar.

Kur’an ve sünnet kapısına uğramamış gibi doludizgin konuşan özellikle din hizmeti verenlerin bunları bilmesi gerekir. Bu medeniyet çerçevesinde, konuşmalarında zaruret vardır. Aksi takdirde abur cubur konuşanları dinleyenler, aynı konuda bir başkasını dinlemişlerse şaşkına dönüyorlar. Çok iyi niyetli halkımız vardır. Halkımız bunlardan herhangi birini dinliyor, hangisine inanacağı hakkında sıkıntı çekmeye başlıyor. Bu konu genelde din alanında soğumalara sebep oluyor. Bunlar ve daha nice zararlı konuşmaların etkilerini önleme hususunda Rabbimiz dikkat çekerek muhteşem beyan ve uyarıda bulunuyor:

“Ey Resûlum! İnsanları Rabbinin yoluna, hikmet ile güzel öğüt ile davet et. O insanlar ile en güzel bir suretle mücadele et. Şüphesiz ki O Rabbin, yolundan sapanları bilir. O, hidayete erenleri de bilir.” (Nahl:16.125)

Bu ayette geçen “hikmet” nice değişmez gerçeğin özü ve nice pürüzlü meselenin hakiki yüzü, müminin son söyleyeceği sözüdür. Hikmet genel anlamı ile Kur’an’ın içeriği ve vahyin gereğidir. Kâinatın düzeni, sistemlerin işleyişi, değişmez sistemin ahengi ve varlıkların mihengidir. Konuşmada, cümlelerin uyumu ve mananın insicamıdır. Resullerin davayı sunumu, rıza makamının esas konumudur. Velhasıl hikmet, konuşanın vakarı, buna karşılık muhaliflerin duydukları karşısında Hakk’a teslimiyetidir. Aksi halde onların acziyetleridir. Bu alanda mükemmel bir örneğimiz vardır.

Tanrılık iddiasında bulunan Firavun; “Sizin en yüce tanrınız benim” diyordu. Böylesi kendini bilmezlikle çılgınlaşan Firavun şımarıklık ve şirretliği azgınlık boyutuna taşımıştı. Gittikçe çılgınlaşıyordu. Fakat Firavunun anlaşılmaz inat ve inkârla, Allah Teâlâ’ya isyan edip tanrılık iddiasında bulunması ve çevresindeki insanları köleleştirmesi korkunç olaylardı. Buna rağmen Allah Teâlâ, ona, Hazreti Mûsâ ve Hazreti Harun aleyhime-s selamı gönderdi. “Gidin ona leyyin söz ile hitap edin” diye emretti. Aslında leyyin söz, daha çok anlatıldığı gibi yalnızca yumuşak söz ile ifade etmek yeterli değildir. Leyyin söz, muhatabın karşısında kasılmadan, gerilmeden, korkmadan, eveleyip gevelemeden hak sözü olduğu gibi vakarla söylemek demektir. Üstelik karşı tarafı, germeden ve tahrik etmeden konuşma sanatıdır.

Devletlerarası görüşmelerde konuşma dili, müzakere olarak bilinmektedir. Müzakerede kullanılması gereken dil, “leyyin söz” niteliğinde olmalıdır. Çünkü Hazreti Musa ilâhî davanın temsilcisi, Firavun ise tam tersine tanrılık iddiasında bulunan putperestliğin temsilcisidir. Burada bugünkü dünya siyasetine ışık tutacak kaliteli bir bilgi verilmektedir. Bloklar arasında konuşma dili olarak leyyin söz önerilmektedir. Bunun da manidar bir genellemesi vardır: Ey Resûlum! Mümin kullarıma de ki, kâfirlere sözün en güzeli ile konuşsunlar. Şüphesiz, şeytan aralarını bozmaya çalışır. Şeytan, insan için açık bir düşmandır. (İsrâ:17/53) Evet, şeytanı devreden çıkararak konuşmak ancak Kur’an medeniyetinde konuşma dilinde vardır. Bu alanda da Kur’an medeniyeti, medeniyetlerin en üstünüdür.

Öyle üstün bir medeniyettir ki, devletlerarası hukuku, en kaliteli konuşma ile başlatır ve mükemmel düzeye yerleştirir. Hiçbir konuyu es geçmez aileyi bile sıcacık bir yuvaya ve gönül iklimi bir ortama dönüştürür. Merhamet ve muhabbeti zirveleştirir, hak ve hukuku canlandırır, sonunda asaletini kazandırır: “Rabbin, “Kendinden başkasına kul olmayın, ana ve babaya iyilik edin” diye hüküm verdi. Eğer onlardan biri veya her ikisi de senin yanında yaşlanırlarsa onlara “öf” deme. Onları azarlama. Onlara kerim söz söyle.” (İsrâ: 17/23)

Ana ve babaya “öf” bile dedirtmeyen, onları daima saygı değer görerek bakım ve hizmetini yaptıran Kur’an medeniyeti en üstün bir medeniyettir. İnşallah haftaya devamında buluşmak üzere Mevlâ’ya emanet olun. Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Kur’an medeniyetinde konuşma Dili 1
« Yanıtla #1 : Nisan 02, 2018, 01:14:05 ÖS »
Kur’an medeniyetinde konuşma dili  1

Yetimin malına, en güzel tarzı dışında ergenlik çağına varıncaya kadar, yaklaşmayın (haksız bir tasarrufta bulunmayın). Ölçeği ve tartıyı tam uygulayın. Biz, kişinin gücünün yetmediğini teklif etmeyiz. Söz söylediğiniz zaman, akrabanız bile olsa, hep adaletle konuşun. Allah›a verdiğiniz sözü ifa edin. Allah, öğüt alasınız diye size bunları tavsiye etti. (Enam: 6/152) İşte Kur’an medeniyetindeki konuşma dilinin sırrı ve hikmeti bu ayetteki, “Söz söylediğiniz zaman, akrabanız bile olsa, hep adaletle konuşun” cümlesindemündemiçtir.

Sözün bile adaletle konuşulmasının gerektiğini bildiren Kur’an-ı Kerim, konuşmayı çok ince bir sanat, dinlemeyi asıl bir nezaket tablosu niteliğinde sahneler. Bu haliyle konuşmayı da dinlemeyi de mükemmel bir iletişim aracı olarak sistemleştirir. Bu ve benzeri açıklamaları yapan Kur’an, Müslümanlara erişilmez bir medenî formasyon kazandırır. Bundan yarım asır önceki İstanbul’un yerlileri tatsız, seviyesiz ve yersiz bir söze muhatap oldukları zaman “selamun kavlen min rabbirrahim” ile cevap verirlerdi. Konuşmanın bu tarzı ailede de bütün incelikleri ile uygulanırdı. Konuşmanın ailedeki tarzı güzellikte zirve yapardı.

Geçen hafta yazımda İsrâ suresinin yirmi üçüncü ayetini dile getirmiştim. Ayet mealini tekrarlayalım ve devamına bir göz atalım, harikalar ikliminde olduğumuzu hissederek yaşayalım: Rabbin, “Kendinden başkasına kul olmayın, ana ve babaya iyilik edin” diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi de senin yanında yaşlanırlarsa onlara “öf” deme. Onları azarlama. Onlara kerim söz söyle. İkisine de merhamet ederek tevazu kanadını indir ve şöyle de: «-Ey Rabbim! Onlar, beni küçük iken terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de şimdi onlara merhamet et.» (İsrâ: 17/23,24)

Allah Teâlâ kendine ubudiyetten sonra evladın, ebeveyne “öf” demesini yasaklar. Kur’an ile sadakat, muhabbet ve merhamette onlara kerim söz söylemesini emreder. Kerim söz, cömert olmaktır, iyilikseverliktir ve ahlak ile mücehhez olmaktır. Kerim söz söyleyecek insanın değerli olması istenmektedir. Bu söz, kerîm (aksanlı) olursa, hürmet, ikram, edep, af, bağış, ikramı bol ve bunların sürekli olması anlamlarını içerir. El-Kerîm olursa, kesintisiz bol bol veren ve hiç ihmal etmeyen, gözden kaçırmayan iyiliği tükenmeyen cömert ve çok affeden manasında Allah Teâlâ’nın isimlerinden olur.

Onun içindir ki, bu kelime, “kerîm” şeklinde söz için kullanıldığında insanı medeniyet zirvesine yükselten markalı ve medenî bir kavram olur. Bunun kalite kaybına uğramaması için sürekli devam etmesi gereklidir. Özellikle bu manada evladın her sözü gönül okşayacak, kasıt taşımayacak ve içten gelen güzel ve faydalı konuşma tarzında olacaktır. Özellikle bu edeple süslenmiş ve vakarla olgunlaşmış kavram medenî bir formasyon olur ve dolayısı ile toplumu da kapsayarak medenî bir toplum görünümü verir. Yani, yalnızca bu kavram, topluma medenî hüviyet kazandırır. Demek ki kerim söz, başta ana baba olmak üzere her kese, her zaman ve her yerde tevâzu ve vakarla ahlâkî ilkeleri cömertçe kullanarak konuşma tekniğidir.

Günümüzde aile facialarının, katliam gibi aile cinayetlerinin ve korkunç boyutlarda yayıldıkça yayılan nesep zayiatının önüne geçip toplumu İslamî ilkeler istikametinde yeniden imar edecek kerîm söz, millete adaletle beyan edilmelidir. Bunu layıkı veçhile yapacak çok büyük bir potansiyel gücümüz vardır ve yürürlüktedir. Halkımızın bunu hasretle aradığı bir gerçektir. Evet, halkımız ekine hazır münbit toprak gibidir. Bu ilâhî nimeti işleyecek Diyanet İşleri Başkanlığımız, merkez teşkilattan taşra teşkilatlarına ve köydeki imama varıncaya kadar seferberlik ilan ederek çalışıp hem kendi aslî görevini ifa etmeli ve hem de halka irşad görevini yapmalıdır. Buna çok büyük ihtiyaç vardır. Başta devlet bunu gerçekleştirmelidir.

Bunun için öncelikle Kur’an kurslarına, İmam Hatip Liselerine, İlâhiyat fakültelerine kalite kazandırılmalıdır. Aksi takdirde günümüzde yılların tecrübeli hocaları, imamları ve vaizleri, Kur’an’ı beyan etmeleri ve sünneti layıkı ile anlatmaları gerekirken genellikle bilgi yetersizliği yüzünden cemaatin mevcut bilgisini de karıştırıyorlar. İmanı birkaç klişe cümle ile namazı adet niteliğinde ifadelerle anlatmış sayıyorlar. Fakat infak denilen malî ibadete önem vermiyorlar. Kerîm, hak ve âdil söze çok çok muhtacız. Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42