Gönderen Konu: İSLAM ve KUR’AN  (Okunma sayısı 103 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İSLAM ve KUR’AN
« : Haziran 04, 2021, 06:35:47 ÖÖ »
İSLAM VE KUR’AN

     Özet

     Asrımızda, İslam ümmetinin bütünlüğünü sarsmak için Oryantalistlerin öncülüğünde bazı Müslüman bilim adamları tarafından, bir konu üzerinde çok ciddi çalışmalar yürütülmektedir. O mesele de; Kur’an ve Sünnet bütünlüğünün zaruret olmadığına dair çabalardır.

     Bu sebeple, bildiride sünnetin hüccetini inkâr eden hareketlerin tarihteki temsilcilerinden ve savundukları görüşlerden kısaca bahsedilecek, Müslümanların bütünlüğünden doğacak gücün karşısında ne derece etkili oldukları örneklerle açıklanacaktır. Ayrıca, Kur’an-Sünnet bütünlüğünün zaruriliği delillerle sunulacak, bu bütünlüğün sadece Tefsir ve Hadis sahasında değil, diğer bütün İslami ilimler açısından da son derece elzem olduğu vurgulanacaktır. Özellikle de, günümüzde Müslümanlar arasında fitne çıkarmak için bu mevzu üzerinde niçin çok durdukları, örneklerle anlatılacaktır.

~~~ * ~~~

     Yüce Allah’ın, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini Hz. Muhammed’e indirmesiyle başlayan Kur’an ve Sünnet birlikteliği, İslami ilimlerin bütün sahasında kendini göstermiştir. Nitekim bu birliktelik, Müslümanların alakadar oldukları kanun koyma, hüküm verme ve kendi aralarında vuku bulan meseleler çözümünde v. b. gibi konularda yeğâne rehber olmuştur.

     Bir başka ifade ile Hz. Muhammed’den günümüze ve kıyamete kadar Müslümanlar, gerek ilmi gerekse diğer sahalarda, ihtiyaç duydukları hususların kaide ve kurallarını belirlemek, açıklamak ve uygulamak için başvurdukları ve başvuracakları merci, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünden doğan ilimlerdir. Keza İslam âlimlerinin şimdiye kadar ortaya koyduğu yüzlerce eserden herhangi birini gözden geçirenler, ister ilim ve fikir adamı olsun ister olmasın, bu birlikteliğin hemen farkında olacaklardır

     Şüphesiz İslam ümmeti, Kur’an ve Sünnet bütünlüğü İslami ilimlerin temel kaynağını teşkil ettiği için bu konuya çok önem vermişlerdir. Bu yüzden İslam âlimleri, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam v. b gibi ilimlerde bu hususu ele almış, Kur’an ve Sünnet birlikteliğine sık sık vurgu yapmışlardır. Kur’an ile Sünnet’in birbirinden ayrılmazlığını, bütünlüğünü ve birlikte ele alınması gerektiğini delilleriyle detaylı bir şekilde ortaya koymuşlardır. Hatta bu âlimlerden İbn Hazm; (1) Kur’an ve Sünnet arasındaki bütünlüğü bilmek farz-ı kifaye, bu bütünlüğü kabul etmek ise farz-ı ayındır demiştir. (2) Bu sebeple günümüzde bazı insanlar, yazılı ve görsel medya aracılığıyla bu birlikteliğin zaruri olmadığını söylerken, bu meseleye, itikadi açıdan bakmadıkları ve ya önemsemedikleri ortaya çıkmaktadır

     Aslında açıklamalar kısmında olması gereken bu mevzuyu bizim hemen giriş kısmında ele almamızın sebebi, bu hususun müslümanların itikadi yönünü ilgilendirdiği için önem arz ettiğindendir. Bildirinin sadece birkaç sahifesini okuyanlara bu önemli noktayı hatırlatmak istediğimizden böyle bir metod seçtik. Önemine binaen bu değerli âlimimizin sözlerini aynen aktaralım.

     Şöyle diyor:

     “Eğer bir kişi kalkarda, biz sadece Kur’an’da bulduğumuzla amel ederiz derse, icma-i Ümmet kâfir olur. O takdirde bu şahsın biri; güneşin zevalinden karanlığına kadar, diğeri; fecr vaktindeki namazları kılması icab eder…” (3) İmam İbn Hazm’(4) ın sözlerinin açılımını yaparsak; Müslüman bir fert, sünneti inkâr edip sadece Kur’an ile amel ederim derse, Kur’an’da namaz ile ilgili ayetlere göre hareket edip ona göre namaz kılması gerekir. Ayetin meali şöyledir: “Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı'ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” (3) Buna göre sünnete tabi olmayı reddeden kişi, bu ayete dayanarak namazın beş vakit oluşunu asla çıkaramaz. Ancak Peygamberin Sünnetine tabi olursa bu bilgiye ulaşabilir. Dolayısıyla bu örnekteki Kur’an ve Sünnet bütünlüğünün zorunluluğundan doğan sonuca göre; te’vile, yoruma gerek olmadan bu kişinin ibadetlerinin Allah katında kabul olması için Peygamberin Sünnetine tabi olmaktan başka bir seçeneğinin olmadığı anlaşılmaktadır.

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Günümüz âlimlerinden Yusuf el-Kardavi, İbn Hazm’ın fetvaları için “İbn Hazm’ın bu görüşleri kendi zamanını aştığı için şaz ve aşırı bulunmuş olabilir. Oysa her asra göre şaheser kabul edilebilecek fetvalarıda mevcuttur” demiştir. el-Kardavi, Yusuf, “Fıkhî MirasımızıYeniden Nasıl Gözden Geçirmeli ve Ele Almalıyız” Çev. Yusuf Işıcık, SÜİFD. sy. 2, Konya, 1986, s. 286. İbn Hazm hakkında geniş bilgi için Bkz. İbn Hallikan, Ebü’l-Abbas Şemsüddin Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr, Vefeyâtü’l-‘Ayân ve Enbâî’z-Zaman, thk. İhsan Abbas, Beyrut, 1994, III,325;

Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed, Tezkiratü’l-Huffâz, Haydarabat, 1955, III,1146; Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, thk. Şuayb el-ArnavûtMuhamed Naim el-Arkavsî, Beyrut,1996, XVIII,184-185,188.

2) İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed el-Endülisî, el-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm, Dâru’l-âfâkı’l-cedîde, Beyrût ty, I, 98-99.

3) İbn Hazm, a.g.e. ,I, 99.

4) İbn Hazm’ın, hadislerin cerh ve ta’dili konusunda bilgi sahibi olduğu hakkında bilgi için Bkz. İbn Hacer, el-Askalânî, Şihabüddin Ahmed b. Muhammed Lisânü’l-Mîzân, thk. Muhammed Abdurrahman el-Maraşî, Beyrut, 1416/1996, IV,724-725.

5) İsra, 17/78

~~~ * ~~~

     Kur’an ve Sünnet birlikteliğinin zorunluluğundan bahsederken değişik açılardan bir takım anlayış ve yaklaşım farklılıklarıyla karşı karşıya kaldığımızı da belirtelim. Şayet bu husus açıklanmaz ise konunun güvenilirliğine zarar verebilir. Bundan dolayı kısaca bunları da açıklamakta fayda mülahaza ediyoruz. Nasıl ki herhangi bir ayrım yapmaksızın Sünnetin varlığını kabul etmeyen ve Kur’an’la yetinme yanlısı olan ifratçı görüşlere karşı tavır sergileniyorsa, aynı şekilde yine bir ayırım gözetmeksizin her çeşit rivayeti Sünnet olarak nitelendiren ve Sünneti Kur’an’dan önceleyen tefritçi görüşe karşı da tavır konulması gerektiğine inanıyoruz. Mesela, Yahya İbn Kesir’in “Sünnet Kur’an üzerine hüküm vericidir, fakat Kur’an Sünnet üzerine hüküm verici değildir” şeklindeki sözleri. Ahmed b. Hanbel’e ulaştığında, “Ben bunu söylemeye cesaret edemem fakat Sünnetin Kur’an’ı tefsir ve teybin ettiğini söylerim” (1) sözleriyle böyle bir düşüncenin yanlış olduğunu söylerken, aslında bu mesele de ehlisünnet’in diğer mezheplerinin de aynı fikirdeki görüşlerini ifade etmiştir. Başka bir örnek daha verecek olursak; Tabiin fakihlerinden Ebu Müslim’in; “Kur’an’ın Sünnet’e olan ihtiyacı Sünnetin Kur’an’a olan ihtiyacından daha fazladır” (2) ifadelerinde her ne kadar açıklamaya ihtiyaç olsa bile yine de bu yöndeki tefritçi görüşe örnek gösterebiliriz. Ancak Sünnet konusunda tefritte olanların sayısının son derece az, düşünce ve görüşlerinin de çok itibara alınmadığına şahit olmaktayız.

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, Dâru’l kutubu’l-Mısrıyye, Kahire 1964, I, 39.

2) Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, Mektebetu Vehbe, Kahire ty. I, 43.

~~~ * ~~~
     Buna mukabil özellikle asr ımızda, İslam ümmetinin birliğine ve birliktelikte doğan gücün oluşumuna engel olmak için çok değişik entrikalar içinde yer alan Kur’an ve Sünnet birlikteliğini parçalama girişimleri, oryantalistlerce hız kazandırılmış bir faaliyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla İslam Ümmetinin bu sinsi tuzaktan beri olması için İslami ilimlerde ki, Kurân ve Sünnet birlikteliğinin zaruretinin şeri ve akli delillerinin tekrar açıklama zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.


     1. Kur’an Ve Sünnet Birlikteliğinin Kur’an’daki Delilleri

     1. 1. Allah’a ve Resulüne İtaat

     Kur’an ve Sünnet, İslâm dininin iki temel kaynağını oluşturur. Herhangi bir mevzuda ileri sürülen fikir ve düşünce, Kur’an ve Sünnetten beslenmiyorsa Müslümanların nazarında kabul görmez, reddedilir. Kaynağını Kur’an ve Sünnet’ten alan konularda ise güvenilirliği açısında hadislerin sıhhatine bakılabilir. Hadislerin sıhhati noktasında tartışmalar, değişik görüş ve farklılıklar ortaya çıkabilir. Ancak, ilimlerin bağlayıcılığı noktasında Sünnetin reddi söz konusu olamaz. Şayet Sünneti inkâr ederse, O zaman İbn Hazm’ın dediği gibi ‘İcma-i Ümmet’ kâfir olur. İslam âlimleri, Meselenin bu kadar önemli olduğuna, Kur’an ve Sünnetten elde ettikleri delillerle varmışlardır. Bundan dolayı Kur’an ve Sünnet bütünlüğünün zaruri olduğuna, bu birlikteliğin dışında ki düşünce ve görüşlerin kabulünün asla mümkün olmadığına dair delillerin ortaya konulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

     Bundan sonra, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünün Kur’an’daki delillerini şöyle özetleyebiliriz: Allah’a ve Resulüne itaat etmeyi emreden Kur’an’da ki ayetlerin (1) sayısı otuz kadardır. (2)

     “…De ki: "Ganimetler Allah'a ve Resûlüne aittir. O halde, eğer mü'minler iseniz Allah'a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.” (3)

     “Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur'an'ı) dinlediğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.” (4)

     “De ki: "Allah'a ve Peygamber'e itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.” (5)

     İmam Kurtubî, ayette geçen “yüz çevirmeyi,” Allah ve Resulüne itaatten yüz çevirmek. Allah ve Resulünün emirlerini kabullenmemek olduğunu söyler. (6) Bu mevzuda Elmalılı da güncel bir örnekleme yaparak konunun önemine işaret etmiştir:“ Rivayet olunuyor ki, âyetin nazil olduğu zaman münafıkların başı Abdullah b. Übeyy, "Bakınız, Muhammed kendisine itaat ve ibadeti Allah'a taat gibi tutuyor ve bize, hıristiyanların İsa'yı sevdikleri şekilde kendisini sevmemizi emrediyor." demiş idi ki, bunun üzerine ikinci âyet nazil oldu. Ve

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:
1) Bazı ayetler için Bkz. Nisâ: 4/59; Mâide: 5/92; Enfâl: 8/20, 46; Nûr: 24/54, 56; Muhammed: 47/33; Mücâdele: 58/13; Teğâbün: 64/12.

2) Abdulbâkî, Muhammed Fuâd, el-Mu’cemü’l-Müfehres, Dâr’ul-Hadîs, Kahire, 2001, s. 528-529.

3) Enfal, 8/1

4) Enfal, 8/20.

5) Al-i İmran, 3/32.

6) Kurtubî, a.g.e., IV, 40.

~~~ * ~~~

öyle bir şüphenin yerinde olmadığını gösterdi.” (1) Böylece bütün söz ve davranışlarda, Hz. Muhammed’in yolunu takip etmeyenlerin O’nu sevmesi ve ona itaat etmesi söz konusu olamaz. Aksini iddia edenler yalancı konuma düşmüş olurlar. (2)

     1. 2. İttiba (Uyma) ve Hüküm

     İttibâ, uymak, izlemek, birinin veya bir şeyin peşine düşmektir. (3) Yüce Allah, İslam'la şereflenen Müslümanların bütün işlerinde kime ve ne şekilde uyması gerektiğini Kur’ân’ın birçok yerinde açık bir şekilde beyan etmektedir: “De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (4) Demek ki bu ayetin buyruğuna göre davranış, iş ve düşüncelerde Peygambere uymadan Allah’ın sevgisine ulaşılmaz. Şayet Allah sevgisine ulaşmak istiyorsa Hz. Muhammed’in Sünnetine ittiba etmesi gerekir. Keza Mü’min’in günahlarının bağışlanması için bu şartı yerine getirmesi zorunluluğu vardır. Allah’a ve Resulüne itaat edip, söz ve davranışlarında peygambere tâbi olan, ahlâk ve âdâbta ona uyanlar ise Allah’ın kendilerine nimet verdiği kimselerden kabul edilirler. (5)

     Ayrıca Kur’an, birçok ayette müminlerin Hz. Muhammed’in bütün hükümlerine, emir ve yasaklarına kabullenip teslim olmalarını emretmektedir. Çünkü bu, Müslüman sayılmanın temel şartlarından biri kabul edilmiştir: “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (6) Nitekim mufessirlerden Elmalılı da; “Halbuki biz herhangi bir Peygamberi gönderdik ise, ancak Allah'ın izni ile itaat olunmak için göndermişizdir. Bundan dolayı Peygambere itaat, Allah'ın emrine itaat, ona isyan ise Allah'a isyandır. Hayır. Ey Muhammed! Rabbine yemin olsun ki, mümin olduklarını iddia edenler, mümin olamazlar, aralarında çatallanmış, çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sana müracaat edinceye kadar. Sonra verdiğin hükümden gönüllerinde hiçbir sıkıntı hissetmesinler ve tam bir teslimiyetle açık ve gizli olarak sana boyun eğsinler. İşte o zaman gerçek mümin olurlar” (7) şeklinde açıklamasıyla Peygamberin koymuş olduğu hükme karşı gelmenin, kabullenmemenin insanın imandan çıkmasına vesile olduğunu vurgulamaktadır.

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, sadeleştirenler: İsmail Karaçam ve arkadaşları, İstanbul, t.y., II, 343.

2) Kâsimî, Muhammed Cemâlüddîn, Mehâsinu’t-Te’vîl, el-Kâhira, 1957, III, 828.

3) Râgıb, el-Huseyn İbn Muhammed el-İsfehânî, el-Müfredât, Beyrut,1992, 162.

4) Al-i İmran, 3/31

5) Muhammed Habîbullah Muhtar, es-Sünnetü’n-Nebeviyye ve Mekânetuhâ fi Dav’i’l-Kur ani’l-Kerîm, Pakistan, 1407/1986, s. 36.

6) Nisa, 4/65.

7) Elmalılı, a.g.e., III, 278; Kurtubi, a.g.e., V, 173.

~~~ * ~~~

     Aynı minvalde Yüce Allah başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “Allah ve Resulü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, hiçbir erkek veya kadın

müminin, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş olur.” (1) Ayette net olarak anlaşıldığı üzere, Peygamberin verdiği hüküm ile Allah’ın verdiği hüküm arasında da bir farklılık arz etmemekte ve herhangi bir yoruma da mahal bırakmamaktadır. “Peygamber size ne verirse onu alınız, o sizi neden men ederse onu terk ediniz. Allah’a karşı gelmekten sakınınız. Muhakkak ki Allah’ın cezası pek çetindir.” (2) Asrımızda ki oryantalistler ve onların izinden giden bazı insanlar, bu ayetin sebeb-i nüzulünün ganimetlerin dağıtımı ile ilgili olduğu, dolayısıyla bu ayetin sünnetin hücciyyetine delil olamayacağını ileri sürmektedirler. Oysa Abdullah b. Mesud (r.a), dövme yapan kimselerin lanetlenmesiyle ilgili Kur’an’da bir ayet bulamadığını söyleyen kadına Hz. Peygamber’in (a.s) bu kimseleri lanetlediğini söylemiş ve “Peygamber size ne verirse onu alınız, o sizi neden men ederse onu terk ediniz. Allah’a karşı gelmekten sakınınız“ mealindeki bu ayeti okuyarak “Kur’an’ı hakkıyla okusaydın bunu görürdün” diye cevap vermiştir. (3) Bu ayetin bağlamından kopartılarak sünnetin hücciyyetine delil getirildiğini savunanlar herhalde ayetleri ve tefsirini, “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki, nerede ve kimin hakkında indiğini bilmediğim hiçbir ayet yoktur” diyen, mufessirlerin hocası Abdullah İbn Mesud’dan daha iyi bildiklerini iddia edemezler. (4)

     Söz konusu bahse ilaveten Yüce Allah’ın: “Ey bizim Hakîm Rabbimiz! Onların içinden öyle bir resul gönder ki; Kendilerine Senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti öğretsin Ve onları tertemiz kılsın. Muhakkak ki aziz sensin, hakîm sensin!” (5) ve “Gerçekten Allah, kendi içlerinden birini, onlara ayetlerini okuması, Onları her türlü kötülüklerden arındırması, Kendilerine kitap ve hikmeti öğretmesi için resul yapmakla, müminlere büyük bir lütuf ve inayette bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık içinde idiler.” (6) Ayetlerinde bahsi geçen “hikmet” ifadesi, Kur’an’da yaklaşık yirmi yerde geçmekte olup, (7) sözlükte sağ görüşlülük, ariflik, bilgelik, feraset sahibi olma, adalet, ilim, hüküm, nübüvvet, gibi anlamlara geldiği pek çok âlim tarafından belirtilmiştir. (8)

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Ahzâb: 33/36.

2) Haşr, 59/7.

3) Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’s-Sâbûnî, Kahire 1997, III, 331.

4) Suyûtî, Ebu’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebu Bekir, el-İtkân fi Ulûm’il-Kur’an, el-Hey’etü’lMısrıyyeti’l-âmmeti li’l-Kitâb, 1394/1974, I, 38.

5) Bakara, 2/129.

6) Al-i İmran, 3/164.

7) Abdulbâkî, Muhammed Fuâd, a.g.e, 262.

8) Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân fi Te’vîli’l-Kur’an, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Müessesetü’r-Risâle, 2000, V, 576; Zemahşerî, Ebu’l-Kasım, Cârullah Mahmûd b. Ömer, elKeşşâf an hakâiki’t-Tenzil ve Uyûni’l-Ekâvîli fi Vücûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyye, Beyrût, 1987, I, 316; Râgıb, Müfredâtü elfâzı’l- Kur’an, 1972, 127.

~~~ * ~~~

     Bunun yanında, hikmet kavramının yukarıda geçen anlamları dışında sünnet anlamına geldiğini söyleyen devrin en önemli âlimlerine rastlamak mümkündür. Bu konunun önemine binaen bir iki imamın görüşlerini aktarmak fayda teşkil edeceği kanaatindeyiz.

     Bazı ayetlerde “Sünnet” anlamına geldiğini söyleyen âlimlerden İmam Şafii: (1) “Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitap ve hikmeti öğreten, bilmediklerinizi öğreten bir resul gönderdik” (2) buradaki “hikmet” ifadesinin sünnet olduğunu belirtmiş, (3) Aynı şekilde Katade de, “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder” (4) ayetinde geçen ‘hikmet’ sözcüğünün anlamının Sünnet olduğunu söyler. (5) Ayete göre Kur’an ve hikmetin yani Sünnetin, bilmediklerimizi bizlere öğreten, kötülüklerden temize çıkaran görevi varsa Mü’min biri, nasıl olur da Kur’an’ı Sünnetten ayırma teşebbüsünde bulunabilir, ya da bu gibi düşüncelere kapılabilir?

     2. Sünnetten Deliller

     Sünnettin Kur’an’dan ayırmanın imkânsızlığını bizlere bildiren bizzat Resulullah (s.a.s.)’in kendisidir. Sünnetin hücciyeti ve Kur’an ile Sünnetin ayrılmaz bir bütün olduğuna dair şer’i delillerden, tartışma götürmeyen gayet açık olan Peygamberin iki hadisiyle bu hususu açıklamakla yetineceğiz.

     Birincisi, Hz. Muhammed’in Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali tayin etme hadisidir. Şöyle ki; Hz. Peygamber (a.s) Muaz b. Cebel’i (r.a) Yemen’e gönderirken, kendisine bir dava geldiğinde nasıl hareket edeceğini sormuş, Muaz (r.a) Allah’ın (c.c) kitabına göre hüküm vereceğini söylemiştir. Resûlullah (a.s) “Eğer Allah’ın (c.c) kitabında bulamazsan ne yapacaksın?” diye sorunca Muaz (r.a), “O zaman Resûlullah’ın (a.s) sünnetine göre hükmederim” demiştir. Allah Resûlu (a.s) son olarak ikisinde de bulamazsa ne yapacağını sormuş, O da içtihadı ve anladığıyla hükmedeceğini söylemiştir. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü sevinerek Muaz b. Cebel’in (r.a) göğsüne vurmuş ve “Allah’a (c.c) hamdolsun ki Allah elçisinin elçisi, Allah Resûlü’nün (a.s) rızasına uygun konuştu” buyurmuştur. (6)

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Ayrıca İmam Şafii, er-Risale adlı kitabında hikmet kelimesinin hangi ayetlerde sünnet anlamına geldiğini açıklamıştır. Bkz. eş-Şâfiî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs, er-Risâle, Mektebetu’l-Halebî, Mısır,1940, s. 73.

2) Bakara, 2/151.

3) Kâsimî, a.g.e., I, 309.

4) Bakara, 2/129.

5) el-Hâzin, Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm, Lübâbü’t-Te’vîl, Dâru’l-kütübi’lilmiyye, Beyrût, t.y., I, 82.

6) Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî, Sünen,Kitâbu’l-Akdiye, 11, elMektebetü’l-asriyye, Beyrût, ty. ; Tirmizi, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre, Sünen, Ebvâbu’l-Ahkâm, 3, Mısır, 1975; Dârimî, Ebû Muhammed Abdullāh b. Abdirrahmân b. el-Fazl, Sünen, Kitâbu’l-ilm, 5, Riyad, 2000.

~~~ * ~~~

     İkinci hadis ise, Malik b. Enes’in kitabında derlediği hadistir: “Aranızda iki şey bıraktım, onlara sarıldığınız müddetçe doğru yoldan sapmazsınız. Allah’ın (c.c) kitabı ve nebisinin sünneti” (1) buyurmuştur. Bu hadis hakkında İbn Abdi’l-Berr, “Bu hadis ilim ehli yanında neredeyse isnad sorulmayacak derecede şöhret bulmuştur” demektedir. (2) Dolayısıyla bizim bu hadisten çıkardığımız mefhum, Kur’an ve Sünnetin; İslami ilimlerin her alanında temel kaynak oluşturduğu, dolayısıyla bunları temel kaynak göstermeden başka referanslara dayanarak hazırlanan bilgi ve belgelerin İslam Ümmetinin yanında hiç kıymeti olmadığı gerçeğidir.

     3. İslami İlimlerin Anlaşılmasında Kur’an ve Sünnet Birlikteliğinin Gerekliliği

     3.1. Mücmeli Beyan:

     Sünnetin en önemli vazifelerinden biri, Kur’an’daki mücmelleri açıklaması ve bu vesileyle Yüce Allah’n emir ve yasaklarının Müslümanların anlamasını sağlamasıdır. Çünkü mücmel, bir mânâya delâleti açık olmayan, maksadın kesin olarak anlaşılması için açıklanması gereken söze denir. Böylece ayetin mücmel olmasının birden çok sebebi olabilir. (3) Keza fıkıh usulü kitaplarında mücmelin hükmü ve çeşitleri hakkında detaylı bilgilere rastlamak mümkündür. (4) Bütün bu çalışmaların amacı, Kur’an’ın içindeki ayetlerin hangisinde mücmellik bulunduğu ve bu mücmel ayetlerin hangi sünnet ve hadisle açıklandığı hususunda gayet ciddi çalışmanın içine girerek İslam ümmetinin istifadesine sunmaktan ibaret olmuştur.

     Şüphesiz Bu mevzunun anlaşılması için verilebilecek en güzel örnek namazdır. Örneğin; Kur’an’ın namazla ilgili emirleri mücmeldir. Çünkü Kur’an, namazın nasıl kılınacağını, kaç vakit ve kaç rekât olduğu, farzlarının, vâciblerinin ne olduğunu, namazı bozan ve bozmayan şeyleri bize açıklamaz. Hz. Peygamber: “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız siz de öylece namaz kılınız” (5) buyurmak suretiyle, hem bizzat göstererek hem de gerekli açıklamaları yaparak namaz emrini beyân etmiştir.

     Ayrıca, sadece namazla ilgili değil İslam’ın diğer ibadetlerin açıklanmasında da Sünnete ihtiyaç duyulur. Peygamberin Sünneti olmadan ibadetlerin tam olarak yerine getirilmesi mümkün değildir. Mesela zekât ibadeti. Sünnet’e başvurmadan zekâtın bütün uygulamalarını yerine getirmek söz konusu olamaz. Zekâtın miktarı, hangi ürünlerden ne kadar verileceği gibi hususlar Sünnet ile anlaşılır.

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Malik b. Enes b. Malik, Muvatta, Kitâbu’l-Kader, 3. Beyrut, 1985.

2) İbn Abdi’l-Berr, Ebu Ömer Muhammed en-Nemerî, et-Temhîd lima fi’l-Muvatta, thk: Mustafa b. Ahmed el-Ulvî, Muhammed Abdulkebîr el-Bekrî, Vizâretu umûmi’l-evkâf ve’ş-şuûni’l İslâmiyye, Fas, ty. XXIV, 331.

3) Suyûtî, el-İtkân fî ulûmi’l-Kur an, el-Kâhira, t.y., II, 18-19.

4) Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuku İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, 1967, I, 79.

5) Buhârî, Muhammed b. İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh, Edeb 27, Çağrı Yayınları, 1992; Müslim, Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, Salâ 42, Dâru ihyai’t-türasi’l-Arabî, Beyrût, ty.

~~~ * ~~~

     Yine Hac ile alakalı bütün kaide ve kurallar sünnet ile bilinir. Nitekim Hz. Muhammed: “Haccınızın (menâsik) benden alınız” (1) “emriyle görevlilere öğretilmiş, hatta yazılı talimat haline getirilmiştir. Kur’an’da farz kılınmış olan oruç emrinin detaylarıyla ilgili bilgileri de yine Resûl-i Ekrem’in sünnetinden öğrenmekteyiz.” (2) Keza Kur’an’ın pek çok ayetini açıklayan bu yöndeki hadislere İslami kaynaklarda rastlamak mümkündür. (3)

     3.2. Ammı Tahsis:

     Kur’an’da bir takım lafızlar vardır ki genel hüküm ifade ederler. Mesela Allah, boğazlanmadan ölmüş hayvanların etlerini ve kanlarını haram kılmıştır. (4) Bu genel bir hükümdür. Sünnet amm olan bu hükmü tahsis ederek çekirgenin ve balığın ölüsünün helal olduğunu belirtmiştir. (5) Bu gibi örneklere İslami eserlerde bolca rastlamak mümkündür. (6)

     4. Hadis ve Sünneti İnkâr Eden Hareketler ve Onlara Reddiyeler.

     Hz Muhammed’den sonra, İslam Ümmetinin birlikteliğini parçalamak, aralarına nifak sokmak, yaşantı tarzlarını Resulullah (s.a.s.)’den uzaklaştırarak kendilerine benzetmek ve her alanda sömürmek v. b. gibi nedenlerden dolayı Sünneti Kur’an’dan ayırma çabaları hiç durmamış, Sahabeden günümüze kadar bu uğraşlar süregelmiştir.

     Ancak İslam düşmanları ve oryantalistler, asırlardan beri bu uğraşlarından hiç vazgeçmedikleri gibi zaman zaman da bazı sözde Müslüman yazarları saflarına almayı başarmışlardır. Özellikle günümüzde küresel güçler, böyle düşüncelerle Müslümanları kendi aralarında tartışmaya sürükleyerek, Müslüman ülkelerin yer altı ve yer üstü doğal zenginliklerini sömürdüler ve sömürmeye devam etmektedirler.

     Şimdi, bu düşünceleri ortaya koyan olayları, tarihsel kronolojiye göre özetini verecek olursak; Hz. Muhammed’den hemen sonra vuku bulan bu rivayet, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünü parçalama gayretlerinin ilk örneklerini oluşturmaktadır. “Bir gün bir adam sahabeden İmran b. Husayn’a (ö.52/672) gelerek bir mesele sordu. İmran b. Husayn o konuda bilgi verirken soran adam ona sadece Kur’an’dan bahsetmesini başka bir şeyden bahsetmemesini söyledi. Bunun üzerine İmran b. Husayn kızarak: “Sen ahmak bir adamsın! Öğle namazının dört rekât olduğunu ve onda kıraatın açıktan olmayacağını Kur’an’da buldun mu?” diyerek diğer namazları, zekâtı ve benzeri konuları saydı ve “Bütün bunları ayrıntılı olarak Kur’an’da bulabiliyor musun? Allah’ın kitabı hüküm koymuş, Sünnet de bunu tefsir etmiştir” dedi.” (7)

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî, Sünen, Menâsik, 220, Halep, 1986.

2) Küçük, Raşit “Kur’an Sünnet İlişkisi ve Birlikteliği” Sünnetin Dindeki Yeri, ed. İsmail Lütfi Çakan, Ensar Yayınları, İstanbul 1998, s. 121-162.

3) Geniş bilgi için Bkz. Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme 25; Zehebî, et-Tefsîr ve’l- Müfessirûn, I, 48-53.

4) el-Mâide, 5/ 3.

5) Ebû Dâvud, Taharet, 41; Tirmizî, Taharet, 52; İbn Mâce, Taharet, 38; İbn Mâce, Et’ime, 31.

6) en-Nûr, 24/ 2; Müslim, Hudûd, 13; Ebû Dâvud, Hudûd, 23; İbn Mâce, Hudûd, 7; Nisâ, 4/ 86; Ebû Dâvud, Harâc, 20; Şâfıî, er-Risâle, s. 64-73; Bilmen, a.g.e.,I, 69.

7) Hatîb el-Bağdâdî, Ebu Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, thk: Ebu Abdurrahman Adil b. Yusuf el-Ğarrâzi, Dâru ibni’l-Cevzî, Riyad, 2000, I, 237; Şâtıbî, , İshâk İbrâhîm İbn Mûsâ, elMuvâfakât fi usûli’l Ahkâm, thk. Abdullah Dırâz, Kahire, t.y. IV, 344.

     Tabiin döneminde buna benzer bir olay da şöyle vuku bulmuştur: Mutarrif b. Abdullah eş-Şıhhîr, kendisine, “Bize sadece Kur’an’dan haber ver” diyen kimseye, “Allah’a (c.c) yemin olsun ki biz Kur’an-ı Kerim’e bir alternatif getirme arzusunda değiliz. Biz sadece Kur’an’ı bizden daha iyi bilen birine müracaat etmeyi irade ediyoruz” şeklinde cevaplarken Kur’an’ı en iyi anlayan ve açıklayanın, Hz. Muhammed olduğuna işaret etmiştir. (1)

     Aynı şekilde İmam Şafii’nin ‘Cima’u’l-ilm’ adlı eserinde, sünnetin değerini yeterince kavrayamamış, Kur’an’ın her alanda kedisine yeterli geleceği kanaatini taşıyan bir kişi ile yaptığı tartışması mevcuttur. (2) Ancak hemen belirtelim ki, ilk zamanlarda günümüzde olduğu gibi sünnetin huccetini kökten inkâr eden onu reddeden sistemli bir oluşumun varlığında söz edemeyiz. Bunun bireysel bazda ya da küçük gruplar halinde olduğu bilinmektedir.

     Buna mukabil 19. ve 20. asırlardan itibaren sistemli bir biçimde Sünnetin dini bağlayıcılığı kökten reddedip, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünü inkâr hareketleri, modern dönemde İslam ülkelerinin bazılarında ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Batıda sanayi devriminin gerçekleşmesiyle, felsefi, siyasi ve sosyal alanlarda batı, daha çok Müslüman ülkelerle diyaloğa geçmiş her alanda İslam Ümmetini etkilemeyi başarmıştır. İşte tam da bu ortamda ortaya çıkan Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Ebû Reyye gibi şahıslar, hadislerin rivayetleri sağlam bir mesnede dayanmadığı için sünneti reddetme yoluna girmişlerdir. (3) Muhammed Abduh, Müslümanların bu asırda Kur’an’dan başka önderleri olmadığını söylemiş, (4) O’nu takip eden bazı talebeleri de Sünnet’in bağlayıcılığını sadece Peygamberin zamanına has olduğunu söylemişlerdir. (5)

     Diğer yandan bu hareketlerin çıkış zamanı, batı medeniyetinin diğer dünya ülkelerini sömürmeye başladığı döneme denk gelir. Özellikle sanayi devriminden sonra batılı ülkelerin Müslüman devletleri üzerinde siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda tahakküm kurmasından sonra İslam ümmetinin içinde böyle akımların zuhurunda, ister kültürel anlamda isterse politik anlamda olsun müsteşriklerin etkisinin olması kaçınılmaz bir gerçekliktir. Müslümanların içerisinde çıkıp sünneti reddeden akımlara kapı aralayan akımların temsilcilerine dönecek olursak, görüyoruz ki onlar; hadislerin isnadlarının sağlam olmadığından hüccet oluşturamayacağını çünkü Peygamber  zamanında hadislerin yazılmasının bizzat Hz. Muhammed tarafından yasaklandığını söylemektedirler.

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Şâtıbî, a.g.e, IV, 344.

2) Bkz. eş-Şâfiî, Cimâ’u’l-İlm, Dâru’l-Âsar, 2002, yy., 4-10.

3) Bağçivan, Kur’an Sünnet Bütünlüğünün Şer’i Delilleri, YÜİİFD, Yıl: 1, Sayı: 1, Temmuz- Aralık, 20015, 141.

4) Ebu Reyye, Muhammed, Edvau ele’s-Sünne, 6. Baskı, daru’l-Mearif, Mısır, ty. 78-79.

5) Soysaldı, H. Mehmet, Kur’an Sünnet İlişkisi, FÜİFD, 7 (2002) s. 15; Murat Şimşek, Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz. Peygamber’in Tasarruflarının Tasnifi, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2010, sy. 15, s. 332-333; Özafşar, Mehmet Emin, Mehmet Görmez, “Ebu Reyye ve Kitabı Üzerine”, İslami Araştırmalar, 1991, Cilt 5, sy. 1, s.64.

~~~ * ~~~

     Ancak Peygamberin hadis yazmaya izin verdiği hatta hadis yazmağa teşvik edici hadislerinden bahsetmemektedirler. Kaldı ki Hz. Muhammed’in hadislerin yazılmasını yasaklaması hususunu İslam âlimleri gayet güzel bir şekilde sebeplerini açıklamış ve bu yasağın herkese şumul olmadığını delilleriyle ispatlamışlardır. Örnek verecek olursak, hadislerin yasaklanması döneminde Abdullah b. Amr, hadisleri yazmaya devam ederken bazıları onu şikâyet edince Abdullah b. Amr bu işten vazgeçer ve durumu Hz. Muhammed’e bildirir. Bunun üzerine Hz Muhammed: “Yaz! Canımı gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz” buyurdu. (1) Bu rivayetten anlaşılıyor ki Hz. Muhammed, Kur’an ile hadisleri birbirinden ayırt edici özelliklere sahip tıpkı Abdullah b. Amr gibi sahabilere hadis yazmayı yasaklamamıştır. Keza İslami kaynakların konuya taalluk eden bahislerinde bu konu etraflıca ele alınmıştır. İsteyen herkes bu bilgilere rahatlıkla ulaşabilir.

     Yine Hz. Muhammed’in yazmaya izin verdiği hadislere, Ebu Hureyre’den rivayet olunur ki: “Mekke fethedildiği zaman Hz. Peygamber (s. a. v) kalktı ve bir hutbe irat buyurdu. Ebu Şah denen Yemenli bir adam ayağa kalkarak “Ya Resulallah! Bana (bu hutbeyi yazın)” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s. a. v) “Ebu Şah için bu hutbeyi yazın” buyurdu” (2)

     Başka bir hadis’e gelince: “Ensar’dan bir adam, Hz. Peygamber (s. a. v)’in mescidinde oturur, Hz. Peygamber (s. a. v)’den hadis dinler, (hadis dinlemek) hoşuna gider ama ezberleyemezdi. Hz. Peygamber (s. a. v)’e bu durumdan yakındı ve şöyle dedi: “Ya Resulallah! Ben sizden hadis dinliyorum, hoşuma gidiyor, fakat ezberleyemiyorum. ” Bunun üzerine Hz. Peygamber (s. a. v) “Elinin yardımına müracaat et” buyurdu ve eliyle yazıyı işaret etti. ” (3) Bu hadisten de anlıyoruz ki Hz. Muhammed bizzat kendisi, ashabını hadis yazmaya teşvik etmiştir.

     Ayrıca Kur’an ve sünnet bütünlüğüne karşı gelenlerin argümanlarından birisi de, yukarıda da bir cümle halinde geçtiği üzere hadisler, Peygamberin vefatından iki veya üç yüz sene sonra yazılmaya başlanmış, dolayısıyla hadislerin ekseriyetinin isnadlarında problem olduğu iddiasında bulunmalarıdır. Ancak böyle düşüncelere sahip insanların bu hususlarda derinlemesine araştırma yapmadan sathi düzeydeki bilgilere dayanarak bu gibi görüşleri ileri sürmektedirler. Ancak Muhammed Hamidullah, (4)

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, IX, 49; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, II, 162, 192; Ebû Dâvud, İlim, 3; İbn Abdilber, a.g.e., I, 299-300.

2) Buhari, ilim, 40; Muslim, Hacc, 82; Ebu Davud, Menasik, 90, Tirzimi, ilim,

3) Tirmizi, ilim, 12.

4) Muhammed Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam ibn Münebbih, Çev. Kemal Kuşçu, Beyan Yayınları, 2007, s. 71.

~~~ * ~~~

     Hemmam b. Münebbih’in Sahifesi (1) üzerinde derinlemesine bir inceleme yaparak bu iddiaların yanlış olduğunu ispatlamaktadır.

     Muhammed Hamidullah’ın, İbn Hacer’in Fethu’l-Bari’sini kaynak göstererek aldığı şu hadis, (2) meselenin anlaşılmasında önemli yer kapsadığı düşüncesindeyiz. Hadis şöyledir; “El-Hasan ibn. Ömer Ümeyye ed-Demri şöyle söylüyor: ‘ebu Hureyre’ye hadis tekrar ettim, onu bilmediğini söyledi. Şöyle dedim; ben bunu senden işittim. Şöyle cevap verdi; eğer onu benden işittin ise benim yazdıklarımın arasında olması lazımdır. Sonra kolumdan tuttu, evine götürdü. Orada bana çok sayıda hadis kitabı gösterdi.(Kütüben Kesiren) ve sözkonusu hadisin yazılısını buldu ve bana; eğer bu hadisi ben rivayet ettiysem, mutlaka benim yazdıklarımın arasında bulunması lazımdır, demedim mi sana? Dedi.” (3) Bu hadis, hadislerin Peygamberden 200 sene sonra yazılmaya başlandığı şeklindeki iddialarını tamamen çürütmektedir. Çünkü hadiste, Peygamberin en yakın sahabisi olan Ebu Hureyreye ait hadisleri cem eden kitapların varlığından haber vermektedir.

     Buna ilaveten burada üzerinde durulması gereken bir başka nokta da Peygamberin en yakınında bulunan meşhur Sahabi Ebu Hureyre’nin, Hemmam b. Münebbih için hadislerin içerisinde yüz kırk hadisi seçerek bir kitap haline getirip ona vermesidir. (4)

     Hemmam b. Münebbih’in sahifesi diye meşhur olan bu hadis kitabı, aslında Ebu Hureyre’nin kendisine ait bir kitaptır. Ancak Hemmam’ın bu eseri saklayıp gelecek nesillere aktarmasındaki gayretinden dolayı onun ismiyle meşhurlaşmıştır. Bize kadar eksiksiz bir şekilde gelen bu eser, Hadis kaynakları içerisinde en eskisidir. (5) Bu eseri ‘Kütübi Sitte’ sahipleri, eksiksiz bir şekilde bir harfini, bir noktasını bile değiştirmeden nakletmişlerdir. (6)

     ‘Hemmam b. Münebbih’in es-Sahifesi,’ tek başına bile,Kur’an ve Hadis bütünlüğüne karşı gelenlerin ileri sürdükleri delillerini çürütmektedir. Onlar, Hadislerin Peygamberden 200 sene sonra yazılmaya başlandığını söylüyorlar. Oysa eksiksiz şekilde, bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaşan bu kitap, Hz. Muhammed’in sürekli yakınında olan Ebu Hureyre’ye ait olduğundan İslam âlimleri hiç kuşku duymamışlardır. Dolayısıyla bu rivayete göre hadisleri yazma ve bir araya toplama işi, Sahabilerin zamanında yapılan bir iş olduğu anlaşılmaktadır.

~~~ * ~~~

     Yukarıdaki Bölümdeki Notlar:

1) Detaylı bilgi için Bkz. Muhammed Hamidullah, a.g.e..

2) İbn Abdi’l-Berr, a.g.e. , I, 4.

3) Hamidullah, a.g.e. , 70. Ayrıca yazar, Ebu Hureyre’nin hadis kitapları hakkında dört örnek daha vermektedir. Geniş bilgi için Bkz. Hamidullah, a.g.e. ,68-69.

4) Hamidullah, a.g.e. ,71.

5) Hamidullah, a.g.e. ,70.

6) Hamidullah, a.g.e. ,72.

  Sonuç

     ‘Çağımızda İslam Bütünlüğü Karşısında Kur’an ve Sünnet Birlikteliğinin Sona Erdirme Çabaları’ başlığı taşıyan bu bildiri, Kur’an’ı Kerim’e karşı şaibe oluşturmanın asla mümkün olmadığını bilen Oryantalistler ve onları takip eden ümmet’in içinden bir takım gruplar, Sünnet’in Kur’an’la birlikte kaynak oluşturmayacağını, çünkü hadis kaynaklarının güvenli olmadığına Müslümanları inandırmak için ileri sürdükleri delillere karşı, Kur’an ve sünnet ve İslam âlimlerinin görüşleri kaynak alınarak daha önce yapılan reddiyelerin tekrarı niteliğini taşımaktadır. Çünkü İslam âlimlerinin birçoğu, bu hususu, detaylı bir şekilde açıklamış ve İslam ümmetinin istifadesine sunmak için değerli eserlerine de almışlardır. Ancak İslam Ümmetinin içinde bulunduğu kötü durumu fırsat bilerek bu meselenin son zamanlarda çeşitli medya aracılığıyla tekrar gündeme getirilmesi, konunun tekrarının ve hatırlatılmasının zaruretini doğurmuştur.

     Bu itibarla bildiride sünnet karşıtlarının ileri sürdükleri delillerine karşı Kur’an ve Sünnetten, ayrıca İslam âlimlerinin görüşlerinden kısaca cevaplar verilmiştir. Böylece Oryantalislerin ve onları takip eden zümrelerin Sünnete dil uzatırken söylediklerinin hiçbir ilmi ve akli dayanaklarının olmadığı görülmüştür. Hal böyle iken bunların iddialarında ısrar etmelerinin pek çok sebepleri vardır. Kanaatimize göre bu sebeplerin arasında, İslam’a karşı duydukları kıskançlık psikolojisi yatmaktadır.

     Bir başka ifade ile başta Allah’ın vahyi ve Resulullah’ın sünneti olmak üzere İslam’ın sunduğu bütün bilgiler, sağlam belge ve delillere dayandığı halde ellerindeki dinlerinin yapısında böyle bir şeyin söz konusu olmadığı ilmi otorite sahipleri tarafından bilinen bir gerçektir. Bu iddiamıza destek olacak müsteşrik Rodinson’un sözünü burada aktarmak yerinde olacaktır. Şöyle diyor: “Bazı Oryantalistler, İslam’a karşı ileri sürdükleri eleştirileri kendi dinlerine yapsalardı, acaba ellerinde ne kalırdı.” Keza günümüzde ellerinde mevcut olan kitapları, hiçbir belgeye dayanmayan bilgilerden ibarettir.

     Buna mukabil bu bildiride de anlaşılmıştır ki, İslami kaynakların hepsi, sağlam belge ve bilgilere dayanmaktadır. Hal böyle olunca bu tür mesnedsiz iddialarda bulunanların amacı, ümmetin birlikteliğini parçalayarak, dikkatlerini başka yönlere çekip ilmi dayanaktan yoksun konularla onları meşgul ederken. Müslümanları madden sömürmek, manen de ahlaksızlığa sürüklemek ve kendi kültürlerinin etkisine almak gibi nedenler yatmaktadır.

     Netice olarak diyebiliriz ki, Resulullah’tan günümüze kadar İslam ümmeti, Kur’an ve Sünnet birlikteliğinden doğan prensipleri kabul etmiş, bunlara muhalif olan görüşlere asla itibar etmemiştir. Bunlara karşı söz söyleyenlere cevabımız Yüce Allah’ın kelamıyla olsun: “Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalanlamıyorlar, aksine zalimler, aslında Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.”(En’am, 6/33)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  * Abdulbâkî, Muhammed Fuâd, el-Mu’cemü’l-Müfehres, Dâr’ul-Hadîs, Kahire, 2001.
  * Bağçivan, Kur’an Sünnet Bütünlüğünün Şer’i Delilleri, YÜİİFD, Yıl: 1, Sayı: 1, Temmuz-Aralık, 2015.
  * Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuku İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, 1967.
  * el-Buhârî, Muhammed b. İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh, Edeb 27, Çağrı Yayınları, 1992.
  * Dârimî, Ebû Muhammed Abdullāh b. Abdirrahmân b. el-Fazl, Sünen, Riyad, 2000.
  * Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî, Sünen, elMektebetü’l-asriyye, Beyrût, ty.
  * Ebu Reyye, Muhammed, Edvau ele’s-Sünneti, 6. Baskı, daru’l-Mearif, Mısır, ty.
  * Habîbullah Muhtar, es-Sünnetü’n-nebeviyye ve mekânetuhâ fi dav’i’l-Kur’ani’lKerîm, Pakistan, 1986.
  * Hatîb el-Bağdâdî, Ebu Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, (thk: Ebu Abdurrahman Adil b. Yusuf el-Ğarrâzi), Dâru.
  * İbn Abdi’l-Berr, Ebu Ömer Muhammed en-Nemerî, et-Temhîd lima fi’l-Muvatta, (thk: Mustafa b. Ahmed el-Ulvî, Muhammed Abdulkebîr el-Bekrî), Vizâretu umûmi’levkâf ve’ş-şuûni’l İslâmiyye, Fas, ty.

  * İbni’l-Cevzî, (2. bs.), Riyad, 2000.

  * İbn Hacer, el-Askalânî, Şihabüddin Ahmed b. Muhammed Lisânü’l-Mîzân,(thk. Muhammed Abdurrahman el-Maraşî), Beyrut, 1416/1996.

  * el-Hâzin, Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm, Lübâbü’t-Te’vîl, Dâru’l-kütübü’l-ilmiyye, Beyrût, ty.

  * İbn Hallikan, Ebü’l-Abbas Şemsüddin Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr, Vefeyâtü’l-‘Ayân ve Enbâî’z-Zaman ,(thk. İhsan Abbas), Beyrut, 1994.
  * İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed el-Endülisî, el-İhkâm fi Usûli’lAhkâm, Dâru’l-âfâkı’l-cedîde, Beyrût ty.

  * İbn Mâce, Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvînî, Kahire, 1952.

  * el-Kâsimî, Muhammed Cemâlüddîn, Mehâsinu’t-te’vîl, el-Kâhira, 1957.

  * el-Kardavi, Yusuf, “Fıkhî MirasımızıYeniden Nasıl Gözden Geçirmeli ve Ele Almalıyız”(çev. Yusuf Işıcık) SÜİFD. sy. 2, Konya, 1986.

  * Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, Dâru’l kütübü’l-Mısrıyye, Kâhire 1964, I, 39.

  * Küçük, Raşit “Kur’an Sünnet İlişkisi ve Birlikteliği” Sünnetin Dindeki Yeri, (ed. İsmail Lütfi Çakan) Ensar Yayınları, İstanbul 1998.

  * Malik b. Enes b. Malik, Muvatta, Beyrut, 1985.

  * Muhammed Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam ibn Münebbih, Çev. Kemal Kuşçu, Beyan Yayınları, 2007.

  * Murat Şimşek, Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz. Peygamber’in Tasarruflarının Tasnifi, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2010.

  * Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, Dâru İhyai’tTürasi’l-Arabî, Beyrût. ty

  * en-Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî, Sünen, Halep, 1986.

  * Özafşar, Mehmet Emin, Mehmet Görmez, “Ebu Reyye ve Kitabı Üzerine”, İslami Araştırmalar, 1991.

  * Râgıb, el-Huseyn İbn Muhammed el-İsfehânî, el-Müfredât, Beyrut,1992.

  * Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’s-Sâbûnî, Kahire 1997, III, 331.

  * es-Sananî, Muhammed İbn İsmâîl, Sübülü’s-selâm, Beyrut, 1960.

  * Soysaldı, H. Mehmet, Kur’an Sünnet İlişkisi, FÜİFD, 7 (2002).

  * Suyûtî, Ebu’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebu Bekir, el-İtkân fi Ulûm’ilKur’an, el-Hey’etü’l-Mısrıyyeti’l-âmmeti li’l-Kitâb, 1974.

  * eş-Şâfiî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs, er-Risâle, (thk: Ahmed Şakir), Mektebetü’l-Halebî, Mısır, 1940.

  * Camiu’l-İlm, Daru’l-Asar, 2002, y. y.

  * eş-Şâtibî, Ebû İshâk İbrâhîm İbn Mûsâ, el-Muvâfakât fi usûli’l ahkâm, thk. Abdullah Dırâz, Kahire, t.y.

  * Şimşek, Murat, Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz. Peygamber’in Tasarruflarının Tasnifi, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2010.

  * Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân fi Te’vîli’l-Kur’an, (thk. Ahmed Muhammed Şâkir), Müessesetü’r-risâle, 2000.

  * Tirmizi, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre, Sünen, Mısır, 1975.

  * Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, sadeleştirenler: İsmail Karaçam ve arkadaşları, İstanbul, t.y

  * Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed, Tezkiratü’l-Huffâz, Haydarabat,1955.

  * Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, (thk. Şuayb el-Arnavût-Muhamed Naim el-Arkavsî), Beyrut,1996.

  * Zemahşerî, Ebu’l-Kasım, Cârullah Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf an hakâiki’tTenzil ve Uyûni’l-Ekâvîli fi Vücûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyye, Beyrût, 1987.
 
Abdul Mevla Murat.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41