Gönderen Konu: İMAN VE MÜMİN  (Okunma sayısı 482 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İMAN VE MÜMİN
« : Ekim 30, 2017, 08:29:24 ÖS »
İMAN VE MÜMİN

İman; E M N kökünden türemiştir. Emin olmak, sağlam ve güvenilir olmak, itimat etmek gibi manaları ifade eder. Dilimizde buna “inanmak” denilir. Fiil kalıplarından "if'al" vezninde geçişli bir kelime olarak değerlendirilince anlamını "güven vermek", "emin kılmak" demek olur. Güven veren, emin kılan anlamındaki "Mü’min" kelimesi hem Allah’ın güzel isimlerinden bir tanesi hem de Kur’an-ı Kerimde bizi de isimlendirdiği en belirleyici vasfımızdır.

Kavram olarak imanı;  "Amentü" diye ifade edilen imanın altı esası diye hadisi şerifte sayılan ana esaslar etrafında ele aldığımızda ("Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmaktır.") Allah’ın istediği ve Rasulünün tebliğ ettiği şeyleri tasdik etmektir diye özetleyebiliriz.

Mü’min kişi; ismini Allah’ın esmaül hüsnasındaki “EL MÜ’MİN” isminden alır. Onun imanı, kalbinden diline dilinden de azalarına dökülen güvenli bir yaşam tarzıdır. Allah adına insanlara, hayvanlara, bitkilere, dağlara, taşlara emniyeti, güveni ve imanı ulaştırır. O Allah adına nizamı âlem yapmaya çalışan bir vekildir. Mü’min; iman esaslarını tasdik ve itiraf eder gizlide de açıkta da bu inancını hep taze, diri ve zinde tutar. İmanını bazen içinde kalbinin ta derinliklerinde zikrullahı mırıldanarak, bazen bülbüller gibi tevhid şakıyarak bazen de aslanlar gibi tekbirler kükreyerek haykırır.

İman bir marifetin ve bir bilginin ilan ve ifşasından ibaret değildir. İman karşılıklı bir “EMAN” bir anlaşma ve bir sözleşmedir. İman bir kurallar ve sonuçlar manzumesidir. Halk içinde yaygın tanımı ile “ İman: Kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.” denilebilir. Bu durum belki kalpteki manevi tezyinatın, mücevheratın ve güzelliğin ilk çıkışındaki halidir. Ancak iman bir ömür kalbe ve dile hapsedilemez.

“…Allah'a hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir...” (Fatır:10)  Rabbimize İman etmenin şifre sözcükleri olan “Lailaheillallah” “Allah’tan başka tapılacak yoktur.” “Muhammedürrasulullah” “Muhammed Allah’ın Peygamberidir.” Kelime-i tayyibelerini söylemek kalbimizde yüce bir imanımızın olduğunun ifşasıdır. Bu ilanı sürekli söyleyerek tekrar eden kişinin de cümlelerini ancak salih amelleri Allahın manevi katına yükseltir. İbadetsiz, tâatsız ve salih amelsiz yapılan zikir Kelime-i Tevhid zikiri de olsa bu durum kendimize ya da çevremize kimlik gösterimi gibi tamamen bir riyadan yani gösterişten ibarettir. Kişiliksiz kimlikler bizi dünyada da ahirette de emniyete ve güvene ulaştırmaz. Bu halimiz her iki dünyada da sürekli sorgulama vesilesi olur.

Âdem a.s’dan itibaren imanın ve gereklerinin nasıl yerine getirilmesi gerektiğini öğretmenlerimiz olan Peygamberler anlatmış ve uygulamalı olarak gösterilmiştir. Efendimiz de bir yönü ile insanlığın iman ve gerekleri kitabı diyebileceğimiz Kur’an-ı Kerimi tebliğ etmiş, nasıl yaşanacağını kendinde göstererek öğretmiş, ümmetine nasihatler etmiş ve aramızdan ayrılmıştır. İman, çift taraflı bir güvencedir. “Allah, mü’minlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır… Ahdine, Allah’tan daha vefalı kim var?...”   (Tevbe, 111) ayetinde ifade edildiği gibi iman cennet karşılığında yapılan çift taraflı bir ahit ve akittir.

“İman edip iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?” (Nisa, 122) “Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.” (Ali İmran, 9)

İman ve sonuçları ilişkisi Kur’an-ı Kerim’in daha girişi diyebileceğimiz Bakara Suresi 40. ayetinde “ Ey İsrail oğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!” fermanı ile bizlere önceki nesillerden ve onların müminlerin den aldığı ahdi ve misakı hatırlatıyor. Allah’a inanmalarının gereğini yapmaları karşılığında onlara dünyada ve ahirette vereceği güven ve emniyetten bahsediyor. Rabbimizin İsrail oğullarından aldım dediği bu misak cennetin sözleşme belgesidir ve çift taraflıdır. İman ve itirafların gereği yerine getirilir, “verdiğiniz sözünüzde durursanız ben de ahdimi yerine getiririm”  size dünyada ve ahirette emniyet ve güven veririm buyuruluyor.

İbadetlerde yozlaşmayı da, sosyal bozuklukları da, ilâhî emirlere karşı duyarsızlığı da bu temelde algılamalıdır. İmanlar yeniden sorgulanmalıdır. İman çelişkiyi ve şüpheyi kabul etmez. Hangi ilâha inanıldığı netleştirilmeli, saflar belirlenmelidir.

“Kişi kendini nasıl ifade ediyorsa ondandır. Müslümanım diyorsa Müslüman, başka inançtanım diyorsa ondandır.” ifadesi kabul edilemez. Çoban, doktorum dedi diye doktor olmaz; öğretmen, marangozum dedi diye marangoz olmaz. Onun niteliklerini üzerinde taşıması, bilgi ve tecrübesine sahip olması gerekir. İnkârcı ya da müşrik birinin kendini Müslüman olarak tanımlaması onu mümin yapmaz. Hukuk ve sosyal kurallar kişinin beyanı esastır diyerek onu Müslüman sayabilir. Ancak Allah c.c ; “And olsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16) Buyurarak iman konusunu oyun ve eğlence konusu olmaktan çıkartıp temeli sadakat ve ihlâsa dayanan, dünyadan ahirete uzanan bir süreç olarak belirliyor.

 İslam inancı denildiği zaman imanın sosyal boyutları da gündeme gelir. Efendimiz (s.a.v): "Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eli ile düzeltsin, buna gücü yetmezse dili ile buna da gücü yetmezse kalbiyle (buğzetsin), bu da imanın en zayıfıdır".  Buyurarak imanın tezahürlerinin sosyal toplumda görülmesini istemektedir.

  İnkârcı görüntüsü sergileyip mü’min iddiasında bulunan ucube toplumun için Kur’an-ı Kerimde de Rabbimiz; “İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, ‘Doğrusu biz de sizinle beraberdik’ derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de, ikiyüzlüleri de bilir. ( Ankebut, 10-11) buyurur. İbret alalım.
[/b]

 


* BENZER KONULAR

Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]


İyi Anne Baba Mısınız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:34:11 ÖÖ]


Hasan Bitmez - Osmanlı Mehter Marşları 3 320 kbps + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 25, 2024, 11:34:58 ÖS]


Konuşma Ve Dinleme Adabı Gönderen: webtasarim
[Nisan 25, 2024, 11:26:55 ÖS]


Yüzünü Ahirete Ceviren Gönderen: webtasarim
[Nisan 25, 2024, 11:20:44 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41