Gönderen Konu: Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar  (Okunma sayısı 92 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1969
Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar
« : Temmuz 24, 2023, 11:24:01 ÖÖ »


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar

Son yıllarda bazı ilâhîyat profesörlerinin ve tufeylî aydınların; “Kaza ve kaderle ilgili olan hadisler sahih olmakla beraber, haber-i vahid vasfına haizdirler. Sahih olmaları, sadece zannî bir bilgiyi ortaya çıkarır. Zannî deliller ise, itikadî konularda delil olarak kullanılamaz” iddiasını ortaya attıkları malûmdur. Bu iddiaların ilmi bir değeri yoktur. Zira meşhûr ve mütevatir hadislerin delâlet ettiği mana, hükmü kesinlik ifade eden âyet-i kerimeler ile te’kid edilmiştir. Yeryüzündeki Her şeyin Allah’ın (cc) ezelde takdîr ve tayin ettiği kurallara ve ilâhî ölçüye uygun olarak yaratıldığına imân etmek farzdır. İslâmî literatürde bu keyfiyetin, “Kaza ve Kadere İman” şeklinde ifade edildiği malûmdur. Ehl-i Sünnet ulemâsına göre; Allah’a (cc) ve O’nun ilim, İrâde, kudret ve Tekvîn sıfatlarına imân etmek, “kaza ve kadere imânı” beraberinde getiren bir keyfiyete hâizdir. Kaza ve kaderi inkâr eden kimse müslüman olamaz.

SON yıllarda bazı ilâhîyat profesörlerinin ve tufeylî aydınların; “Kaza ve kaderle ilgili olan hadisler sahih olmakla beraber, haber-i vahid hükmündedirler. Sahih olmaları, sadece zannî bir bilgiyi ortaya çıkarır. Zannî deliller akâid ve imân konularında delil olarak kullanılamaz” iddiasını ortaya attıkları malûmdur. Bu iddiaların ilmi bir değeri var mıdır?

Kaza ve kadere imânın keyfiyeti üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Yeryüzündeki Her şeyin Allah’ın (cc) ezelde takdîr ve tayin ettiği kurallara ve ilâhî ölçüye uygun olarak yaratıldığına imân etmek farzdır. İslâmî literatürde bu keyfiyetin, “Kaza ve Kadere İman” şeklinde ifade edildiği malûmdur. Bu iki kelime, birbirinin mütemmim cüzü ve tamamlayıcısıdır. Bazı hadis-i şeriflerde, “Kadere İman, ” veya “Hayrı ile Şerri ile Kadere İman” şeklinde ifade edilmişse de çoğu zaman bir arada kullanılmıştır. Ehl-i Sünnet ulemâsına göre; Allah’a (cc) ve O’nun ilim, İrâde, kudret ve Tekvîn sıfatlarına imân etmek, “kaza ve kadere imânı” beraberinde getiren bir keyfiyete hâizdir. Çünkü lügat ve ıstılah manalarını açıklayınca anlaşılacağı gibi kader kavramı, Hak Teâlâ’nın (cc) “İlim” ve “İrâde” sıfatlarına, kaza ise “Kudret” ve “Tekvîn” sıfatlarına imânı zarûrî kılar. Yani bu sıfatlara inanmanın zarûrî neticesi budur. Bu kısa izâhtan sonra, kader ve kaza kelimelerinin lügat ve ıstılâhi anlamları üzerinde duralım.

Arapça “Ka-de-re” kökünden gelen kader; Lugâtta; “ölçü, belirlenen miktar, bir şeyi belirli bir düzene göre yapmak, onu takdîr ederek tayin ve tahsis etmek” gibi keyfiyetleri ifade eder. Lugât ûlemasından Rağıb el-İsfehanî ‘El Müfredât’ isimli eserinde, “kader ve takdîr” kavramlarının, bir şeyin miktarını ve sınırını belirlemek anlamında kullanıldığını belirtmiştir. Yani kader; herhangi bir şeyin mahiyetini gösteren ve sınırlayan bir ölçüdür. (1) Yeryüzünde bulunan her varlık, ilâhî bir ölçüye bağlı olarak ezelde takdîr ve tayin edilmiştir. Mesela: Buğday tohumu veya hurma çekirdeği kendilerine özgü öyle bir ölçü ve belirli özelliklerle takdîr ve tayin edilmiştir ki birincisinden yalnız buğday, diğerinden yalnız hurma ağacı yetişir, başka bir şey yetişmez. Her nebatın, her ağacın veya bütün hayvanların tohumu da öyledir. O halde kader; bu âlemin ve ondaki bütün varlıkların ilâhî hikmete göre yaratılmasında ve varlığının devamında esas olan, ilâhî bir kanundur. Kader kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de “masdar” ve “fiil” olarak kullanılmıştır. “Şüphesiz biz, her şeyi (n mahiyetini) belirli bir ölçüye (kadere, ilâhi takdîre) göre yarattık” (el-Kamer, 54/49) âyetinde mastar; “... (Allah) herşeyi yaratmış ve her birisine belirli bir nizâm vererek onun kaderini takdîr ve tayin etmiştir” (el-Furkan, 25/2) âyetinde de fiil olarak kullanılmıştır. Dolayısıylâ “yaratılacak şeylerin bütün özelliklerini, yerini ve zamanını hak veya bâtıl, hayır veya şer, sevap veya ikâb olacağını ezelde tayin ve tespit edilmesi” ilâhi takdîrle (kaderle) ilgilidir.

Kaza kelimesine gelince: “Bir şeyin sonunu tesbit etmek ve hükme bağlamak” manasını ifade eden kaza kelimesi, bir değil, birden fazla anlamı olan bir kelimedir. Bir şeyin sözle veya hareketle tamamlanmasına, fiillerin zamanında yaratılmasına kaza denilir. Kaza kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de “mastar” olarak değil, “fiil”, “fâil” ve “mef’ûl” olarak kullanılmıştır (Fussilet 41/ 2, Tâhâ, 20/72 Meryem, 19/21) Muhkem nasslarda yerine göre; “emir, hüküm, ilan, beyan” ve özellikle de “yaratma” manalarında kullanılmıştır. Meselâ: ‘Rabb’in, yalnız kendisine ibadet etmenizi kaza etti/emretti (öyle hükmetti). ” (El İsrâ Sûresi: 23) Kaza kelimesi “emir ve hüküm” manasınadır. Bir şeyin bütün unsurlarıyla tamamlanmasını ifade için de kullanılmıştır. “Bunun üzerine onları (Allah) yedi gök olmak üzere iki günde yarattı (kaza etti)” (Fussilet Sûresi: 12) âyetinde kaza, yaratmak (halk etmek) anlamına kullanılmıştır. Bu âyette geçen “Kadâhunne” kelimesi, Allahu Teâlâ’nın (cc) onları ezeli olan ilmi ve sonsuz hikmeti ile yaratmış olduğunu ifade etmektedir. Netice olarak kaza kelimesi; “herhangi bir şeyi yaratmak, sona erdirmek veya varlığını tamamlamak” anlamına ise de, bu mana, bağlamına göre değişebilmektedir. (2)

Kaza ve Kader kelimelerinin ıstılâhî manalarının, itikâdî keyfiyete haiz olduğu ‘İcma-i Ümmetle’ sabit olan bir hakikattir. Ehl-i Sünnet ulemâsına göre kader; “Allah Teâlâ’nın, ezelden ebede kadar olmuş veya olacak şeylerin zamanını, mekânını, sıfatlarını ve her türlü özelliklerini bilmesi, ezelde o şekilde takdîr ve tahdid etmesidir. ” Bu tarife göre kader, Hak Teâlâ’nın (cc) “İlim” ve “İrâde” sıfatlarına bağlı olup, bu ilâhî sıfatlara ve taalluklarına imân, kadere imânı da gerektirmektedir. Kaza ise; “Allah’ın (cc) ezelde İrâde ve takdîr etmiş olduğu şeyleri, zamanı gelince yaratmasıdır.” Dolayısıyla kader, kazadan daha genel olup, taalluk ettiği alan daha geniştir. Çünkü kader, bu kâinatı idare eden ilâhî kanun ve ilâhî ölçü, kaza ise, bu kanuna uygun olarak tenfizdir, yani aynen uygulamaktır. Allah (c. c) her şeyi bir sebebe ve hikmete mebni olarak takdîr etmiştir. Kadere böyle inanılması gerekir.

Allah (c. c) her şeyi meydana gelmeden önce ezelî ilmi ile bilip, onların vasıf ve özelliklerini, yerini ve zamanını takdîr ve tespit ederek ‘Levh-i Mahfûz’da bulunan kitaba yazmıştır. Bu hakikat, muhkem nasslarla haber verilmiştir: “(Gerek) yeryüzünde ve (gerek) kendi nefislerinizde herhangi bir musibet gelmemiştir ki, bu bizim onu yaratmamızdan önce kitapta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz ki bu Allah’a göre kolaydır” (El Hadid Sûresi/22). “De ki; Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey bize isabet etmez” (Et Tevbe Suresi: 51). Allah’ın kazası, “Levh-i Mahfûz” da yazılı olan kaderine uygun olarak tecelli eder. Kadere imânı inkâr etmek, Allah’ın (cc) sabit olan zâtî ve subûtî sıfatlarını inkâr etmeyi beraberinde getirir. Dolayısıyla kaza ve kadere imân, dinde inanılması zarûrî olan hükümlerden birisidir. İmam-ı Buhâri’nin ve İmam-ı Müslim’in” Es Sahih” adını verdikleri eserlerinde zikredilen (Bakınız ‘Kitâbu’l İman’ ve ‘Kitâbu’l-Kader’ babları) Hz. İbn-i Ömer’in (r. a) Peygamberimiz Efendimiz’den (s.a.s) naklettiği meşhur “Cibril Hadisi”nde, “Kadere imân” imân esaslarının zarûrî bir parçası olarak beyan edilmiştir. Rivâyete göre; bir gün Peygamber (s.a.s) ashabıyla mescidde otururken, insan suretinde gelen Cebrail (a. s), ‘İman, İslâm ve İhsan’ın manasını’ Hz. Peygamber’e (s.a.s) sormuş ve her sualin sonunda, “Sadakte” diyerek doğruluğunu tasdik etmiştir. “İman nedir?” sorusuna Rasulullah (s.a.s): “İman; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine ve Ahiret gününe inanmaktır, (ayrıca) hayrı ve şerri ile kadere imân etmektir” buyurmuşlardır.(3)

Halife Hz. Ali (ra)’den rivâyet edilen Hadis-i Şerif’te, inanılması zarûrî olan hükümler arasında kaza ve kadere imânın zikredildiği de malûmdur. Hadis-i şerif, meâlen şöyledir: “Kişi şu dört şeye inanmadığı müddetçe mü’min olamaz: Allah’dan başka ilâh olmadığına, Benim O’nun kulu ve Rasûlü olduğuma, bütün insanlara hakla gönderilmiş bulunduğuma şehadet etmek, ölüme ve (ölümden sonra) tekrar diriltileceğine inanmak, Kadere imân etmek”(4) Muhaddis Aliyyü’l Kârî hadis-i şerifin başında yer alan nefyin (lâ yû’minû) kemâle değil, asla râcî olduğunu belirtmektedir. Yani bu sayılanlardan herhangi birini reddeden kimse müm’in olamaz.(5) Bilindiği gibi meşhur ve mütevatir hadislerin delâlet ettiği mana, hükmü kesinlik ifade eden âyetlerle te’kid edilmiştir. Yukarıda meâlen zikrettiğimiz âyeti kerimelerde, her şeyin ilâhî takdîre tâbi olduğu ve Allah’ın kazası ile (emir, hüküm ve yaratma) meydana geldiğine işaret edildiğini inkâr etmek mümkün değildir.(6)

Peygamberimiz Efendimiz’in (s.a.s) tebliğ döneminin son yıllarında “kader” ile “hayır ve şer” gibi terimler etrafında bazı tartışmalar ortaya çıkmıştır. Peygamberimiz Efendimiz (sav) ashabına, kaza ve kader konusunda münâkaşa etmelerini yasaklamıştır. Hz. Ebû Hureyre’den (ra) rivâyet edilen şu hadis-i şerif, bunun delilidir: “Bir gün bazı arkadaşlarla kader meselesini tartışıyorduk. Hz. Peygamber yanımıza geldi ve bizim kader meselesini tartıştığımızı öğrendi. Öfkesinden yüzü ateş gibi kızardı ve bize; “Bununla mı emrolundunuz, yoksa ben size bunu emretmek için mi gönderildim? Sizden öncekiler dinde münâkaşa yüzünden helak oldular. Böyle münâkaşalar yapmaktan sizi menederim” buyurdu.(7) Peygamberimiz Efendimiz (sav) kadere, hayrın da, şerrin de Allahu Teâlâ’nın (cc) takdîri ve yaratması neticesinde ortaya çıktığına inanmanın, imân esaslarından olduğunu beyan etmiştir. Kaza ve kadere imân, tevatür derecesine ulaşan haberlerle sabittir. (8) Başta Hz. Abdullah b. Ömer (ra) olmak üzere, bazı fakih sahabelerin kaza ve kader konusunu izâha çalışmaları, inanılması zarûrî olan hükümleri hafife alan, değiştiren ve şahsi kanâatlerine göre yorumlayan bedevilerin itikadi hatalarını tashih etmekle sınırlı kalmıştır.

Kaza ve kader meselesi ile insanların ihtiyarî fiillerinin yaratılması (halkı ef âl-i ibâd) konusu, tarih boyunca tartışılmıştır. Tercih hürriyeti problemini karmaşık hâle getiren hususlardan birisi; aslında meydana gelmesi söz konusu olmayan, farazi sorulara cevap bulma arzusundan kaynaklanmıştır. Bunlardan en önemlisi şudur: “Allah bir şeyi İrâde buyururken, insan bunun aksini yapmayı arzu ederse durum ne olur?” Böyle bir soruya her müslüman, elbette “Allah’ın dilediği olur” cevabını verecektir. Ancak dikkat edilirse bu soruda; Allah (cc) ile insan, çekişen iki yarışmacı (rakip) konumunda mütalâa edilmiştir. Halbuki böyle bir faraziye, hakikatte hiçbir şeyin karşılığı değildir. Hâşâ Allah’ın (cc), yarattığı kuluyla yarışa girmesinin anlamı var mıdır? Bu konuda ileri sürülen bir diğer farazi soru da şudur: “İnsan daha önce belirlenmiş olan kaderinde yazılı olanın aksine bir şeyi yapmak isterse, bunu yapma yetkisi var mıdır?” Muhakkakki Allah’ın (cc) ilmi herşeyi kuşatıcıdır. Zamanla ve vasıtayla sınırlı olmayan mutlak bir ilim sözkonusudur. Muteber kaynaklarda; İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin, kulların fiilleri ile kader arasındaki meseleyi izâh ederken, şu tesbitlerde bulunduğu ifade edilmiştir: ‘Kâinatta meydana gelen her şey, ilâhî takdîre (kadere) ve kazaya göre cereyan eder. Allah (cc) vukû bulacak her şeyi ezelî ilmiyle bilmiş ve ilmine göre vasfederek Levh-i Mahfûz’a yazmıştır. Bununla beraber hiç kimseyi imâna veya küfre zorlamamış, her mükellefe fiillerini kendi İrâdeleriyle gerçekleştirme imkânını tanımıştır. Bundan dolayı kişi annesinin rahminden mü’min veya kâfir (saîd veya şakî) olarak doğmaz, sadece ortak ve malûm olan bir fıtrat üzere doğar. Mü’min iken kâfir, kâfir iken mümin olabilir. Kulların fiillerini yaratan Allah’tır, kul ise fiil yapmayı diler ve onu icrâ eder. Eğer kul fiiilerinin yaratıcısı olsaydı onları dilediği şekilde yapabilmesi ve her dilediğini gerçekleştirebilmesi gerekirdi. Fiillerini yapma gücü (istitâat) fiilden önce değil fiil anında kullara verilmiştir. Kul fiili yapma anından önce bu güce sahip olsaydı, Allah’a (cc) muhtaç olmazdı; hâlbuki Kur’ân-ı Kerim’de kulların her zaman Allah’a muhtaç oldukları bildirilmiştir (El Fâtır Sûresi: 15; Muhammed Suresi: 38). İstitâat, fiilini gerçekleştirmesinden sonra da kula verilmiş olamaz; zira bu takdîrde fiilin istitâatsız meydana gelmesi gerekir ki bu da muhâldir.’

-----------------------------------------------------------------------------

(1)   Ragıp El Isfahânî- El-Müfredat- İst: 1986, Sh: 403

(2)   Geniş bilgi için bakınız/ Abdülkerim El Hatib- El Kadâ ve’I-Kader, Kahire 1961, Sh: 147-151

(3)   Geniş Bilgi İçin Bk/ İbn Hacer Askalânî- Fethû’l Bârî - Bulak: 1300-1301, C: 1, Sh: 105 vd.

(4)   Sünen-i Tirmizi- İst: 1401 K. Kader: 10 (2146)

(5)   Aliyyü’l Kârî: Şerhû’ş Şifâ- İst: 1308, C: 2, Sh: 526

(6)   Geniş Bilgi İçin Bakınız/ Âlu İmrân, 3/47, en-Nisâ, 4/78, 143, el Mâide, 5/77, el-En’am, 6/86-88, et-Tevbe, 9/51, el-Hicr, 15/ 60, el-İsrâ, 17/29, Tâhâ, 20/72, Sebe, 34/18, Meryem, 19/21, Fussilet, 41/12, el-Kamer, 54/ 49, el-Hadid, 57/22)

(7)   İbn-i Arabi-Şerhû Sahihi’t Tirmizi-Kahire: 1350-1352, C: 2, Sh: 9. Ayrıca bu keyfeyeti haber veren Hadis-i Şerifler için-Bakınız: İmam-ı Mâlik- El Muvattâ- İst: 1401- K. Kader: 14; Sünen-i Tirmizi-K. Îmân: 4

(8)   Kâdi Abdülcebbâr- Şerhu Usûli’l-Hamse - Kahire 1965, Sh: 431. Ayrıca, Faruk Ahmed ed-Derühi: El-Kadâ ve’l-Kader Fi’l-İslâm, Beyrut 1986, C:3, Sh: 5-6

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Dinin Faydası Önce Dünyadadır Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:02:58 ÖÖ]


Hayatı Kul Olarak Yaşamak Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:53:03 ÖÖ]


Ahir Zaman Bilinci Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:43:18 ÖÖ]


Ölüm Gününüz Doğum Gününüz Olsun Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:37:24 ÖÖ]


Cemiyette Hayır Koymayan Günahlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:26:30 ÖÖ]


İman Ettik Demekle Kurtulacakmısınız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:43 ÖÖ]


Mutlu Evlilikler Nasıl Gerçekleşir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:50 ÖÖ]


Kaliteli Kulluğun Kriterleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:37:45 ÖÖ]


Mucize Bir Yeteneğimiz Konuşmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:30:58 ÖÖ]


Her Hastalığın İlâcı Vardır Yalnız Ölüme Çare Yoktur Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:17:54 ÖÖ]


Kuran'a Daha Sıkı Sarılmak Gerek Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:42:36 ÖS]


İnsanoğlunun Yükü Ağır Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:37:25 ÖS]


Ahir Zamanda Doğru Düşünebilmek Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:28:33 ÖS]


İtikadın Bozulması Amelleri Heba Eder Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:18:31 ÖS]


Allah İle Arama Kimse Giremez Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:08:08 ÖS]


Zekt Mali Bir İbadettir 1 Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:54:39 ÖÖ]


Zekt Mali Bir İbadettir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:45:27 ÖÖ]


Manevi Seyahat Hac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:38:59 ÖÖ]


Sabrın Sonu Selamettir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:31:56 ÖÖ]


2014 - Asfa Temiz Kalpler Korosu - Tertemiz 320 kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:21:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41