Gönderen Konu: Mükellefin Amellerini Heder Eden İtikâdi Hastalıklar  (Okunma sayısı 680 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2136
Mükellefin Amellerini Heder Eden İtikâdi Hastalıklar
« : Ağustos 21, 2017, 09:02:39 ÖÖ »
Mükellefin Amellerini Heder Eden İtikâdi Hastalıklar

İmtihan dünyasında hem Allah’a (cc) teslim olan mü’minlerin, hem de hevâlarını ilâh edinen gayr-i müslimlerin bir arada yaşamaları mukadderdir. Kıyamete kadar bu sünnetûllah hiç değişmeyecektir. Ayrıca Müslüman oldukları halde, değişik gerekçelerle kâfirlerle işbirliği yapan kimselere rastlanması da mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’de iman etmeyenlerin veya iman ettiği halde kâfirlerle işbirliği yapanların amelleri ile ilgili, muhkem nasslar mevcuttur. Kâfirlerin amelleri ile ilgili olarak; “Küfredip de, Allah yolundan yüz çevirenlerin bütün amellerini (Allah) boşa çıkarmıştır.” (Muhammed Sûresi: 1) hükmü beyan buyurulmuştur. Müslüman olduğu halde; İslâm’dan taviz veren ve bazı hükümlerini zanlarına (şahsi kanaatlerine) göre tevil ederek gayr-i müslimlerle işbirliği yapan kimselerin amelleri heder olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de; “Bunun sebebi şudur: Çünkü hakikaten onlar Allah’ın indirdiği hükümleri hoş görmeyenlere (gayr-i müslimlere), ‘Biz size bazı emirlerde itaat edeceğiz’ dediler” (Muhammed Sûresi: 26) hükmü beyan buyurulmuştur.

EHL-İ SÜNNET VE’L CEMAAT vasfına haiz olan İslâm âlimlerinin ‘ilâhi tekliflerin sebebi imtihandır’ hükmünde ittifak ettikleri malûmdur. Dünyada değer ifade eden her şeyin, mukaddes emaneti yüklenen insanoğlunun emrine verildiği de muhkem nassla haber verilmiştir:
“Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan o Allah’tır.” (El Bakara Sûresi: 29) Bu ayette geçen ‘sizin için’ hükmünün mahiyeti, Kehf Sûresi’nde beyan edilmiştir: “Yeryüzünde olan şeyleri (n tamamını) insanlar için, hangisi daha iyi amel edecek diye imtihan etmek için bir zinet olarak yarattık.” (El Kehf Sûresi: 7)

Yeryüzünde Allah’ın halifesi makamına lâyık görülen insanoğlu, ehliyet sahibi olan ve tercih etme kudreti bulunan bir varlıktır. Allahû Teâla (cc); Hz. Adem (as) ile Hz. Havva’yı yeryüzüne indirdiği zaman, şu taahhüdde bulunmuştur: ”Oradan (cennetten yeryüzüne) beraberce inin. Sonra size benden bir hüda gelir de, kim benim hüdama tabi olursa, artık onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun olacak da değildirler.”(El Bakara Sûresi: 38) Mükellef olan her insanın yeryüzünde, hidayeti veya dalâleti tercih etme imkânı vardır. Yaratılan fiillerden dilediğini seçmesi ve işlemesi mümkündür. Bu tercih imkânı; hem bazı vazifeleri, hem de önemli mes’uliyetleri beraberinde getirir. İmam-ı Taftezani; “İnsanların sevab ve mükâfât almaya, ceza ve azap görmeye esas teşkil eden ihtiyari fiilleri vardır”(1)

Diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Hesap gününde insanların, tercihlerine ve amellerine göre muameleye tabi tutulacakları muhkem nasslarla haber verilmiştir. Bu tercih imkânını dikkate alan İmam-ı Şehristani, itikadi tercihlerine göre insanları tasnif ederken şu tesbitte bulunmuştur:” İtikad yönünden insanlar; milel ve nihal olmak üzere, iki kısma ayrılırlar. Milel; vahye dayanan ve hak bir şeriatla amel eden ehl-i diyanete denilir. Nihâl ise, hevâsına göre yaşayan ehl-i ehvâya verilen isimdir.”(2)

Farklı inançlara sahip olan insanların dünya görüşleri ve velâyet (dostluk) anlayışları birbirinden farklıdır. Kur’ân-ı Kerim’de; “Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan (zûlûmattan) nura çıkarır. Küfredenlerin velisi ise tağuttur. O da kendilerini nurdan (ayırıp) zûlumata çıkarır. Onlar cehennemin arkadaşlarıdırlar. Onlar orada bir daha çıkmamak üzere ebedi kalıcıdırlar” (El Bakara Sûresi: 257) hükmünün beyan buyurulduğu sabittir. İmam Fahrüddin-i Râzî bütün müfessirlerin, “nûr ile zulumât kelimelerinden kasdın iman ve küfür olduğunda ittifak ettikleri”ni beyan etmiştir.(3)

Müfessir İbn-i Kesîr ise, önemli bir inceliğe işaret ederek şöyle demektedir: “Allahü Teala (cc) bu ayette nuru tekil, zulumâtı ise çoğul olarak zikretmiştir. Şüphesiz ki hak (nur) tektir. Küfrün çeşitleri ise çoktur. Hepsi de bâtıldır.(4)
 
AMELLERİ HEDER EDEN DAVRANIŞLAR

İmtihan dünyasında hem Allah’a (cc) teslim olan mü’minlerin, hem de hevâlarını ilâh edinen gayr-i müslimlerin bir arada yaşamaları mukadderdir. Kıyamete kadar bu sünnetûllah hiç değişmeyecektir. Ayrıca Müslüman oldukları halde, değişik gerekçelerle kâfirlerle işbirliği yapan kimselere rastlanması da mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’de iman etmeyenlerin veya iman ettiği halde kâfirlerle işbirliği yapanların amelleri ile ilgili, muhkem nasslar mevcuttur. Kâfirlerin amelleri ile ilgili olarak “Küfredip de, Allah yolundan yüz çevirenlerin bütün amellerini (Allah) boşa çıkarmıştır” (Muhammed Sûresi: 1) hükmü beyan buyurulmuştur. Gerek insanlığa faydalı olan hizmetleri yapmalarının, gerek fakir-fukaraya yardım etmelerinin, ahirette kendilerine faydası yoktur. İman etmedikleri için, bütün amelleri heder olmuştur.(5)

Bazı müfessirler, “Bu insanlar kendileri İslâm’a teslim olmadıkları gibi, başkalarının da iman etmesine mani olmak için çırpınırlar”(6)

Diyerek, meselenin bir başka boyutuna dikkati çekmişlerdir. Bu insanların amellerinin heder olmasının sebeblerini maddeler halinde izah etmekte fayda vardır.
Birincisi: Küfredenler, Allah’ın (cc) yeryüzündeki tasarruf hakkını reddetmiş ve hevâlarından çıkardıkları hükümlere tabi olmuşlardır. Bu keyfiyet, aynı sûrede şu şekilde beyan buyurulmuştur: “Bunun (amellerinin heder olmasının) sebebi şudur: Çünkü küfredenler batıla uymuşlardır.” (Muhammed Sûresi: 3) Batıla uymalarından maksad; hevâlarını ilâh edinmeleri ve şahsi kanaatlerine uygun yeni bir din anlayışını ortaya çıkarmalarıdır.

İkincisi: Küfredenler, kendi akıllarından kaynaklanan kanunları beğenirken, Allah’ın (cc) indirdiği hükümleri çirkin görmüşlerdir. Bu husus ayet-i kerimede şu şekilde beyan edilmiştir: “Çünkü onlar Allah’ın indirdiği hükümleri çirkin görmüşlerdir. Allah da onların amellerini heder etmiştir.” (Muhammed Sûresi: 9) Netice şudur: Allah’ın (cc) indirdiği hükümleri çirkin gören ve batıla uyan kimselerin işlediği ameller, heder olmaya mahkûmdur. Dünyada yapmış oldukları hiçbir iyiliğin, ahirette karşılığını göremezler. Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayet edilen bir hadis-i şerifte bu mahiyet açıkça beyan edilmiştir. Hadis-i şerif şudur: “Birgün Rasûl-i Ekrem (sav)‘e şu suali sordum. “Ya Rasûlallah!.. Cahiliye devrinde Abdullah b. Ced’an; müsafiri ağırlar, akrabayı ziyaret eder, köleleri kölelikten kurtarır, mazlumu korur ve komşularına iyilik ederdi. Bu yaptıklarının ahirette kendisine bir faidesi olur mu? Rasûl-i Ekrem (sav); “Hayır! Hiçbir faidesi olmaz. O iman etmedi ve hiçbir zaman ‘Allah’ım! Hesap gününde beni bağışla’ demedi” buyurdu. Muteber kaynaklarda zikredildiğine göre Abdullah bin Ced’an; “Hılfû’l Fudûl” isimli teşkilâtın kurulmasını sağlayan ve mazlumlara sahip çıkan bir kimsedir.

Üçüncüsü: Müslüman olduğu halde; İslâm’dan taviz veren ve bazı hükümlerini zanlarına (şahsi kanaatlerine) göre tevil eden kimselerin, amelleri heder olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de; “Bunun sebebi şudur: Çünkü hakikaten onlar Allah’ın indirdiği hükümleri hoş görmeyenlere (gayr-i müslimlere): ‘Biz size bazı emirlerde itaat edeceğiz’ dediler” (Muhammed Sûresi: 26) hükmü beyan buyurulmuştur. Medarikû‘l Tenzil’de; bu itaatkâr görünen insanların, mü’minleri cihad ibadetinden alıkoymak hususunda müşriklerle işbirliği yaptıkları zikredilmektedir.(7)

Gadı Beyzavi; “Bu insanlar Allah’ın (cc) rızasına vesile olacak cihaddan ve şer’i şerifin ahkâmına ittibadan yüz çevirmişlerdir. Bu yüz çevirmenin sebebi, kalplerinde taşıdıkları bir hastalıktır”(8) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir.

 Dördüncüsü: Bir müslümanın içinde bulunduğu şartları, kendi şahsi kanaatlerine göre tahlil etmesi ve ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ gibi keyfiyeti meçhul hükümlerle amel etmesi caiz değildir. İslâm’a küfreden zümrelerden herhangi birisi ile diğerlerine karşı işbirliği yapmak, umumi anlamda ‘maslahat-ı mürsele’ şeklinde ifade edilen delille ilgili bir hadisedir. Mü’minlerin emirinin, ümmetin maslahatı dikkate alması ve kâfirlerden herhangi bir grupla sulhe (barışa) karar vermesi mümkündür. Hatta bazı hallerde bu kaçınılmaz bir muamele olabilir.(9)

Bir müslümanın kendi şahsi kanaatine göre; İslâm düşmanlarından herhangi bir zümreyle işbirliği yapması, aynı zamanda velâyet hukukuna karşı işlenen bir cinayettir. Bu siyasi cinayet, amellerin heder olmasına sebeb olabilir. Zalim siyaset; halkın haklarına zıt olan siyasettir ki, şeriat bunu haram kılmıştır.(10)

İmam Fahrüddin-i Razi (rh.a), “Amellerinizi iptal etmeyin” âyetinin tefsirinde şöyle demektedir: “Bu âyet birkaç manâ ile tefsir edilebilir. Birincisi: Tevhid üzere yaptığınız ibadetlere devam edin ve hiçbir şeyi Allah’a (cc) ortak etmeyin ki, ibadetleriniz boşa çıkmasın. Çünkü Allahû Teâlâ (cc); “Andolsun ki sana da, senden evvelki (peygamber)lere de (şu) vahyolunmuştur: Eğer (bilfarz) Allah’a ortak tanırsan, celalim hakkı için amelin boşa gider ve muhakkak hüsrana düşenlerden olursun” (Ez-Zümer Sûresi: 65) buyurmuştur. Bir amelin salih olabilmesi için, mükellefin ihlâsla Allah’a (cc) teslim olması şarttır. Küfür, şirk ve irtidat; bütün amelleri mahveder ve hüsrana sebeb olur. İkincisi: Ehl-i kitap nasıl Peygamberlere itaatı terkederek, amellerini boşa çıkardılarsa, siz de Rasûl-i Ekrem’in (sav) emirlerine (sünnete) riayetsizlik ederek amellerinizi boşa çıkarmayın. Bu manâyı Allahû Teâlâ’ın (cc); “Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. O’na birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir” (El Hucûrat Sûresi: 2) âyeti de bu mahiyeti teyid etmektedir. Üçüncüsü: Amellerinizi minnet ve eziyet ile boşa çıkarmayın demektir. Nitekim Allahû Teâlâ (cc) “Onlar İslâma girdiklerini senin başına kakıyorlar. (Onlara) de ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana muvaffak ettiği için size Allah minnet eder” (El-Hucûrat Sûresi: 17) buyurmuştur. Allahû Teâlâ (cc) yalnız kendisi için (ihlâsla) yapılan ibadeti kabul eder.(11)

Amellerin iptaline vesile olan itikadi hastalıklara gelince: Sahabeden Hz. Abdullah İbn-i Abbas (ra) “Salih amelleri iptal eden hastalık, riya ve ibadeti halka duyurma arzusudur” demiştir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav), “Hardal tanesi kadar riyâ bulaşmış olan amelin kabul edilmeyeceğini” (12)

Hhaber verdiği malûmdur.
Riyâ ve ihlâsla ilgili olarak “Hayatû’l-Kûlûb” isimli eserde şöyle denilmektedir: “Riyânın hakikati; ibâdetlerle ve hayırlı işlerle, insanların kalplerinde mevki sahibi olmak istemektir. Riyâ kalp fiillerinin en çirkinlerindendir. Bu fiil, ibâdetlerde Allah (cc) ile alay etmek olur. Riyânın zıddı ise ihlâstır. İhlâs, her türlü gösterişten hâlî olarak Allah’ın rızasını kasdetmektir. Kim amelini Allah için halis kılmazsa, o kimse ameli sebebiyle günaha girmiş olur. Asla ecre ve sevaba nail olamaz.” Tasavvuf yolunun öncülerinden Cüneyd Bağdâdî,  “İhlâs,  kul ile Allah arasında bir sırdır. Melek onu bilmez ki sevap yazsın, Şeytan ona muttali olamaz ki ifsad etsin, hevâ onu fark edemez ki kendisine meylettirsin’(13)

Ddiyerek bir inceliğe işaret etmiştir. İmam-ı Kuşeyrî, ihlâsla ilgili birkaç tanım getirmiştir: Birisi, ihlâs, amelleri onlara ârız olan manevî kirlilikten arındırmaktır ki, bu manevî kirler amelden ‘sâlih’ vasfını kaldırır. Diğeri ise ibâdette sadece Allah’ın rızasının esas alınmasıdır ki kul taatıyla yalnızca Allah’a kurbeti diler, asla birisine yaranmak, insanların övgüsünü kazanmak gibi şeyler gayesi olmaz. Kısaca ihlâs ameli riyâdan arındırmaktır.

Bazı islâm âlimleri, mükellefin kalbini konu alan ilimleri “fıkh-ı bâtın” veya ‘fıkh-ı vicdanî’ gibi kavramlarla izah etmişlerdir. Bütün ibâdetler için zaruri olan ihlâs ve ihsanın merkezi insanoğlunun kalbidir. Bazı alimler; “İbadet ederken veya herhangi bir ameli edâ ederken Allah’ın (cc) murakabesini kalb gözüyle müşahede etmeye ihsan denilir”(14)

Tarifini esas almışlardır. İmam Fahrûdîn-i Râzî; “İnsanın sorumluluğu, önce kalbinin amelleriyle ilgilidir. İman ve küfür, kalbin amelidir. İnsan, kalbinde taşıdığı küfürden dolayı en büyük cezaya çarptırılır.(..) Ameller, niyetlere göre değer kazanır. Yapılan ibâdetler ve ameller, sahih bir niyete ve kalbte zuhur eden güzel duygulara bağlı değilse, onlara mükâfat verilmez”(15) diyerek, kalbin önemine işaret etmiştir. Mükellefin amelleri heder eden itikadi ve ameli hastalıklara karşı dikkatli olması zaruridir.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   İmam Sadrüddin Taftezani-Şerhû’l Akaid-İst: 1980 Sh:196

(2)   İmam-ı Şehristani- El Milel ve’n Nihal- Beyrut: 1392 C: 1 Sh: 4

(3)   İmam Fahrüddin-i Razi-El Mefatihû’l Gayb (Tefsir-i Kebir) İst: 1308 C: 2 Sh: 231 (Türkçe Nüsha/Ankara: 1989 Akçağ Yay. C: 5 Sh: 432)

(4)   İbn-i Kesir-Tefsirû’l Kur’an’il Aziym-Beyrut: 1969 C: 1 Sh: 312

(5)   Mehmed Vehbi Efendi- Hülâsatü’l Beyan -İst: 1969 C: 13 Sh: 5365 vd.

(6)   Mecmuatu’t Tefasir- İst: 1979 C: 5 Sh: 495. Ayrıca Tefsir-i Celâleyn- Kahire: 1306 C: 2 Sh: 1067

 (7)    Ebû’l Bereket Nesefi- Medarikû’l Tenzil-Beyrut: ty. C: 4 Sh: 154

(8)    Mecmuatu’t Tefasir-İst: 1979 C: 5 Sh: 5l2

(9)   Geniş Bilgi için/ İmam-ı Merginani- El Hidaye- Kahire: 1965C: 2 Sh: 138

(10)   İbn-i Abidin-Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’l Muhtar- İst: 1983 . C: 8 Sh: 186

(11)   İmam Fahrüddin-i Razi-Meftihû’l Gayb- İst: 1308 C: 7 Sh: 552

(12)   Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. İman 148, 149, Ayrıca Sünen-i Ebû Davud-İst: 1401 K. Libas 26

(13)   İmam-ı Kuşeyrî, er-Risale, 104; Yılmaz, H. Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s.169.

(14)   Seyyid Şerif Cürcani- Et Ta’rifat İst: ty Kaynak yay. Sh: 12

(15)   İmam Fahrüddin-i Razi- a.g.e. C: 2 Sh: 560 vd.

 


* BENZER KONULAR

Ahlakî Eğitimde Annenin Önemi Gönderen: melek
[Bugün, 07:33:28 ÖÖ]


Kurşun Döktürmek Neden Caiz Değildir Gönderen: melek
[Bugün, 07:28:41 ÖÖ]


Merhamete Dön Gönderen: melek
[Bugün, 07:23:29 ÖÖ]


Kaçarak Evlenmek Mutluluk Getirir mi Gönderen: melek
[Bugün, 07:18:11 ÖÖ]


Allah'ın Mağfiretine Koşun Gönderen: melek
[Bugün, 07:11:07 ÖÖ]


Kul Borcu Yüzünden Allah'a Kulluğu Unutmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:05:22 ÖÖ]


Mümin Ülfet Eder Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:01:45 ÖÖ]


Çocukların Kıyafet Adabı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:55 ÖÖ]


Allah, Kalplerin Özünü Bilir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:17:24 ÖÖ]


Göz Alerjisi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:04:42 ÖÖ]


Sünnetullah Ontoloji Kurallar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:57:29 ÖÖ]


Zekeriyya Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:43:56 ÖÖ]


Kulluk’tan Düşme Nedeni Heva Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:24:39 ÖÖ]


Yaratan Rabb'inin Adıyla Oku Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:18:20 ÖÖ]


Hasta Kalp Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:05:04 ÖÖ]


O’nun Rızası İçin Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:51:01 ÖÖ]


Akıl Eğitimi Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:44:10 ÖÖ]


Modern Hayatın Kölesi Olmaktan Kurtulalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:03:13 ÖÖ]


Kul Hakkına Riayet Etmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:54:32 ÖÖ]


Resulü Efendimiz (S.A.V.) Evin Camiye Yakın Olması Çok Faziletlidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:08 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42