Gönderen Konu: Salih Amel ve Kalbin Önemi  (Okunma sayısı 603 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2154
Salih Amel ve Kalbin Önemi
« : Ağustos 22, 2017, 08:59:28 ÖÖ »
Salih Amel ve Kalbin Önemi

Müslüman’ın kalbi, fıtrat hâlindeki temizliğini muhafaza ettiği müddetçe, selim olma vasfını kaybetmez. Selim kalp sahibi olan mükellef; iman, ihlâs, helal rızık ve doğruluk esaslarına riayetin zaruri olduğuna inanır. Her işinin ve amelinin Allah katında “Salih amel” olması için, bütün imkânlarını seferber eder. Bir iş ya kalple, ya dille veya diğer organlarla yapılır. Kalbimizle yaptığımız işler niyet ve düşüncelerimizdir. Dilimizle yaptıklarımız konuşmalarımızdır. Organlarımızla yaptığımız işler de eylem ve davranışlarımızdır. Şöyle de söylenebilir: İşin başlangıcında kalp vardır. Bir iş kalple düşünülür, tasarlanır, niyet edilir. Dil ile söylenir, organlarla da yapılarak tamamlanır.

Salih amelin oluşması için iman, ihlâs, helal rızık ve doğruluk şarttır. Bu şartların bulunduğu yer ise Müslüman’ın kalbidir. Müslüman’ın kalbi, yaratılıştaki temizliğini muhafaza eder, selim kalp olma niteliğini korursa; iman, ihlâs, helal rızık ve doğruluk esaslarına riayet eden bir Müslüman olarak yaşar, her işi ve ameli, Allah katında “Salih amel” muamelesi görür. Önce kalp nedir? görelim:

Tıp İlmine Göre Kalp

Tıp ilmine göre; kalp; göğüs kafesi içinde ve iki akciğer arasında bulunur. Vücudumuzdaki kanın damarlar içinde dolaşmasını sağlar. Kasılıp gevşeyerek vücudumuza kanı pompalar. Kalbin pompaladığı kanın vücudu dolaşarak tekrar kalbe gelmesine dolaşım denir. Dolaşım sistemi, vücut organları arasında madde iletişimini sağlayan çok önemli bir sistemdir. Kalp ve dolaşım durduğu zaman yaşama da durur.

Merhum M. Hamdi yazır kalp hakkında şunları yazar:

Kalp, iki manaya kullanılır.

Birisi, göğsün sol tarafında, sol memenin altına doğru konulmuş bir çeşit çam kozalağı şekline benzer bir durumda, hem sinir ve hem kas dokularının esaslarını toplayan belli bir et parçasıdır ki, atar ve toplar bütün damarların köküdür.

Bu kalp, beden ilimlerinden olan Tıp ilminin ve doktorların meşgul olduğu ve yeri belli olan kalptir. Buna biz dilimizde yürek tâbir ederiz. Nitekim mideye de kursak deriz, “kursak aşını, yastık başını” ister.

İkincisi, ruhanî, ilâhî bir lütuf olan ve bütün şuur, vicdan, duygu ve sezgilerimizin, düşünme kuvvetimizin kaynağı yani manevî âlemimizin merkezi bulunan, yeri belli olmayan kalptir ki, “insan ruhu” da denilir. İnsanın asıl gerçeği bu kalptir.

İnsanın anlayışlı, bilgin ve arif olan bölünmez kısmı; konuşulan, azarlanan talepte bulunan ve sorumlu olan özü budur. Bu sanki ruhumuzun bir gözüdür. Sezgi bunun bakışı, akıl bunun ruhu, irade bunun kuvvetidir. Bunu, ruhumuzun kendisi şeklinde anlayanlar da çoktur. Dilimizde buna yine ‘kalp’ deriz.

Kur’an ilimlerinde, din ilminde, ahlak ilminde, edebiyatta kalp denilince bu ikinci mana kastedilir. ‘Temiz kalpli adam,’ ‘kör kalpli adam,’ ‘kalbi bozuk,’ ‘kalpsiz’ gibi ifâdelerde kalpten ne anlıyorsak, burada kalpten de onu anlayacağız ki, gaybe imanda, Allah’ı bilmede bu kalbi sezmenin, tanımanın büyük önemi vardır.

Her şeyi bu kalp ile duyup da bundan, bunun varlığının şeklinden habersiz olanlar, bunu düşünmeyenler, din hususunda puta tapıcılıktan, göz önündeki cisimlere tapmaktan ileri geçemezler. Mühürlü kalpler işte onlardır.”(1)

“Kur’an-ı Kerim, kalb ile insanın idrâk unsurlarının hepsini kasdeder. Akıl denilen idrak gücüyle ilgili, gizli ilhamlarla alakalı bütün unsurları ‘kalb ve ‘fuad’ kelimeleriyle ifâde eder’. (2)

Şöyle söylenmiştir: Bir iş ya kalple, ya dille veya diğer organlarla yapılır. Kalbimizle yaptığımız işler niyet ve düşüncelerimizdir. Dilimizle yaptıklarımız konuşmalarımızdır. Organlarımızla yaptığımız işler de eylem ve davranışlarımızdır. (3)

Şöyle de söylenebilir: İşin başlangıcında kalp vardır. Bir iş kalple düşünülür, tasarlanır, niyet edilir. Dil ile söylenir, organlarla da yapılarak tamamlanır.

Düşüncenin ve Niyetin Yeri

Düşüncenin ve niyetin yeri kalptir. Kalp bilgi, niyet, iyi veya kötü düşüncenin ve kararın kaynağıdır.(4)

Bir Müslüman’ın yaptığı işin Allah katında değer bulması, kalbinin o işi niçin yapıldığına dâir verdiği karara bağlıdır. Bir insanın, öldürmek için diğer bir insanın karnını yarması kalbindeki kararın ve niyetin kötü olduğunu gösterir. Bir doktorun insan karnını sağlığına kavuşması için yarması ise, kalbindeki kararın ve niyetin iyiye alamet olduğunun delili olarak kabul edilir..

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: “Allah suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”(5)

İnsanlar genel olarak dış görünüşe değer verirler. Güzel ve yakışıklı olanlar, varlıklı kişiler, mevkii ve makam sahibi kimseler toplum içinde baş tacı olurlar.

Peygamberimiz (sav)’in buyurduğu hadis-i şerife göre; Allah, insanların ne mal varlığına, ne beden güzelliğine, ne de mevkii ve makam sahibi oluşuna bakar, kalplerinde, ki düşünceye , karar’a ve niyete ve bunlara göre yaptığı işlere ve amellere bakar.

Kalbindeki kararı ve niyeti kötü ise yaptığı iş görünüş bakımından iyi olsa bile, Allah katında kabul görmez ve kötülerden sayılır. O işe ve amele sevap vermez. O iş ve amel sahibi için bir günâh vasıtası olur. Bu sebeple kâfirlerin ve münâfıkların hiçbir işi Allah katında makbul değildir.

Allah buyurur: “Sizi yanımızda değerli kılacak ne mallarınız ne de evlatlarınızdır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanların durumu başkadır. Onlara yaptıklarının kat kat fazlasıyla mükafat verilecektir.” (Sebe:34/37

Kalbin İsimleri

Kur’an-ı Kerimde kalbin diğer bir adı Fuad’dır. Çoğulu “Ef’ide”dir.

Allah şöyle buyurur: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”(İsra:17/36)

“Kalp, gözün gördüğünü yalanlamadı.” (Necm:53/11)

Bu ayetlerde kalp yerine fuad kelimesi kullanılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de kalp yerine kalbin bulunduğu Sadr=göğüs kelimesi kullanılır.

Şüphesiz Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin içindekini bilendir.”(Fatır: 35/38

Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerinizdekine de bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.” (Yunus 11/57)

Allah, bir kısmına binesiniz, bir kısmını da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır.

Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız.” (Mü’min 40/79, 80) “Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. O göğüslerin özünü hakkıyla bilendir. (Hadid:57/6)

Bu ayetlerde kalp yerine “Sadr=Göğüs kelimesi kullanımıştır.

Türkçede kalp yerine “yürek,” Fuad yerine “gönül” kelimeleri de kullanılır.

Amcazadem şair Necati Solmaz yedi kıta yazdığı “Deli Gönül” adlı şiirinin ilk kıtasında şöyle der:

Bahar olur, kuzu meler, gül açar;

Deli gönül, senin yazın nerdedir?

Tomurcuklar, neşe ve koku saçar;

Deli gönül, senin yazın nerdedir?(6)

Yunus Emre de şöyle der:

Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur

Bir dem gelir şâdî olur bir dem gelir giryan olur.

Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi

Bir dem beşaretten doğar hoş bağ ile bostan olur.(7)

Şadî=Neşeli. Giryan: neşesiz, gözü yaşlı. Zemheri=Kışın en soğuk ayı Beşaretten=sevinçli demektir.

Tekrar edelim: Kalp ve yürek sol göğsümüz üzerinde bulunan maddi varlığı olan vücudun iç organlarından biridir. Fuad ve gönül ise mevcudiyetini maddi gözle göremediğimiz nazargâh-ı ilâhî olan kalptir.

Nazargâh-ı ilâhî olan kalp; inanç, düşünce, akıl erdirmenin merkezi olduğu gibi, hidayet, şefkat, rahmet temizlik, korku, katılık, nefret, hasret, öfke, takva, şek, şüphe, nifak ve inkârın da mahâllidir.

Kur’anda gerçeğin ve iyinin ne olduğunu anlayıp kavrama ve karar verme merkezi, manevî anlamdaki kalptir.(8)

Beyin bu kalp için bilgi sağlar. Allah, kalplerin en gizli bilgi ve duygularını bilir.

Allah buyurur: “De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da açıklasanız da Allah hepsini bilir.” (Al-i İmran:3/29) “Şüphesiz O, göğüslerin özünü hakkıyla bilendir.” (Şura:42/24)

Kalpler

Yaratılışta, insan temiz olduğu gibi, vücut organlarının hepsi de temizdir. İnsan büyür, aklını, iradesini ve vücut organlarını kötüye kullanırsa, Allah’ın yasak ettiği şeyleri yapar, günâh işlerse, bu günâhlarla başta kalbi olmaz üzere vücut organları kirlenir ve bu kirliliğin şekline göre kalbi ve yaşayışı şekillenir.

“Tertemiz, pırıl pırıl yaratılan insan zamanla çevrenin etkisiyle kirlenmeye başlıyor. Aynanın üzerindeki tozlar silinmeyince zamanla aynayı kapattığı gibi günâhlar da kalbi kapatıyor ve küfür ise kilitlenip mühürlenmesine sebep oluyor.”(9)

Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de bildirdiğine göre; insanların nazargâh-ı ilâhî olan kalpleri inançları ve işledikleri iyilik veya kötülüğe uygun olarak şu isimleri alır.

1- Mühürlü Kalpler

Kâfirlerin kalpleri mühürlü kalplerdir.

Hatem mühür demektir. Kâfirler, küfürle kalplerini, kulaklarını ve ağızlarını mühürlediklerinden dolayı; Hakkı, hakikatı anlamazlar, dinlemezler ve söylemezler. Allah’ın ayetlerini inkâr ederler. İnkârdada inat ve israr ederler.

Peygamberin çağrısına kalbimiz perdeli derler. Allah da mühürleri üzerine mühür basar.

Allah kâfirler hakkında şöyle buyurur:

“Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.” (Bakara. 2/6)

Mahmut Toptaş hoca ayetin açıklamasında şunları yazar: “Eğer tebliğin tesirsiz kalırsa tereddüt etme, şüpheye düşme! Hata senin tebliğ ettiğin nur gibi ayetlerde değil, o ayetlere gözlerini yumanlardadır.

Güneşli havada gözlerini yumarak giderken kanala veya çukura düşen kişi kabahati güneşe bulamaz. Gözlerini kapayan kişi için güneşin doğmasıyla batması aynıdır, fark etmez.

Senin bu korkutmalarına rağmen ateş çukuruna doğru koşuyorlarsa bu onların yaptıkları kötülükler nedeniyle Allah’ın onların akıllarını, kulaklarını, gözlerini kapatmasındandır.(10)

Allah kâfirlerin niçin inanmadıklarını da şöyle açıklar: “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için bir azap vardır.” (Bakara, 2/7)

Kalbi mühürlenmiş kâfirler; aslında hakkı sezip düşünmeye, dinleyip işitmeye, kabul etmeye yetenekleri kalmamıştır. Küfür, onların kalplerine yeni bir şekil vermiştir.

Kâfirlerin kalpleri, küfürden kendi istek ve arzularından, şahsi ve nefsi gayelerinden başka bir şey düşünmezler.

Küfür, kâfirlerde hâl değişikliği yapar. Küfür, kâfirlerin inançları, huyları, kazançları, yaratılışları olur. Onlar ne hakikati, ne de Kur’an gibi daima açık manevi ve aklî bir mücizeyi düşünürler ve hatta ne dinlerler ne dinlemek isterler, bilmek işlerine gelmez, bilseler de kabul etmezler.

Kâfirler, küfür yolunda çalışmaları ile yaratılışta Allah’ın kendilerine verdiği kalbi, kalp olmaktan çıkarırlar, küfür karargâhı hâline getirirler, küfür mührü ile perdelerler. Allah da küfür de inat ve israr ettiklerinden dolayı, ceza olarak perdelerini kapatır...(11)

Kâfirler içlerinde olan küfür zehri ile insanları zehirlerler.

Şair demiş ki: “ Akreb’in kimseye kini yoktur. Ancak onun sokması fıtratının gereğidir.”(12)

Müslüman için kâfirin yeme, içme, davranış şekilleri, huyu ve hayat anlayışı zehir hükmündedir.

2-Hastalıklı Kalpler

Münâfıkların kalpleri hastalıklıdır. Nifak, münâfıkların kalbindeki bir hastalıktır. Nifak, iki yüzlülüktür.

Allah münâfıklar hakkında şöyle buyurur: “İnsanlardan inanmadıkları hâlde, ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münâfıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.” (Bakara:2/8, 9, 10)

Merhum M. Hamdi Yazır onuncu âyetin açıklamasında şunları yazar: Maraz (hastalık) bedeni sağlam alışkanlığından döndürüp dengesini bozan ve görevini istenilen şekilde yapmamasına sebep olan bir aksama durumudur.

Maddi şeylerde kullanıldığı gibi manevi konularda da kullanılır. Sağlık esas, hastalık ikinci derecededir.

Manevi yönden ilk yaratılışta kalp sağlamdır. Fakat münâfıklar kalbin sağlığını korumaya bakmamışlar, kalplerinde büyük bir hastalığa müptela olmuşlardır. Bu bütün ahlâksızlığın başlangıcı olan bir hastalıktır. İdrak ve iradenin afeti olan bir hastalıktır.

İnançsızlık hastalığı, şek, şüphe, kuşku hastalığı, özetle şüphe ve nifak hastalığı... Bütün bunlar kötü niyetlerin başıdır. Bu hastalıklara yakalanan kimse hak tanımaz, Allah’tan şüphe eder, Allah’ın emrinden şüphe eder. Allah’ın peygamberinden şüphe eder. Allah’ın hâlis mü’min kullarından ve onların doğru olan fiil ve hareketlerinden şüphe eder.

Zevkine, keyfine, şehvetlerine o kadar tutkundur ki, onlardan hiç şüphe etmez. ”Acaba bunların aslı var mıdır, bunun sonu ne olacaktır?”demez. Hepsine atılır, sarılır. Onun için hak ve hayır hiç, zevk her şeydir ve her şey kendisidir. Onu, ilmî şüphe içinde benlik, kibir, mevki hırsı, baş olma sevdası sarmıştır.

Bunun için imansızken, kendini imanlıyım zanneder. Aldatmayı, hile yapmayı, entrika çevirmeyi üstünlük ve başarı sayar. Mü’minle mü’min, kâfirle kâfir görünür

Münâfıkların kalbi maddi yönden sağlam olsa da manevi yönden hastalıklı bir kalptir, İman ve salih amel tedavisine muhtaçtır.

Kalbin mânevî hastalıkları da bedensel hastalıklar gibi çeşitlidir. Kin, nefret, haset, cimrilik, hırs, korkaklık, şüphe ve nifak gibi aşırılıklar, kalpteki hastalıklardan bir kaçıdır.

Esbab-ı nüzûl kitabında şöyle anlatılır:

Münâfıkların kalplerinde müzmin bir hastalık vardır. Şek ve nifak hastalığı. Küfür ile iman arasında öyle çalkalanma, öyle bir kıvranma hastalığı ki, diğer bütün maddi ve bedeni hastalıklardan daha elim ve daha yıkıcı bir hastalıktır.

Tehlikeli bir hastalık, sağlam bir vücudu nasıl kemirir, nasıl eritir, nasıl çürütür ve hastayı ölüm kalım arasında çırpındırırsa; nifak hastalığı bundan bin kat daha kötüdür.

Kalplerinde şek ve nifak bulunan kimseler gece ve gündüz küfür ile iman arasında böylece sarsıntılar geçirirler, ne tarafa mal olacaklarını kestiremezler. Bu durum onları günden güne fenalaştırır, kötüleştirir. Bir an dahi huzur ve saadet bulamazlar, bir durumda karar kılamazlar

Allah hastalıklarını artırır. Kalplerindeki nifaklar günden güne fazlalaşır, ıztırapları artar, en sonunda bir hastanın ölüme mahkum olduğu gibi, münâfıklar da küfre mahkum olurlar, iman ümitleri söner ve küfür üzerine yıkılır giderler. Âhirette ise onlar için elem verici azaplar vardır. Allah’ını ve Rasulü’nü yalanlamaları sebebiyle münâfıkların azapları bütün kâfir guruplarının azaplarının en şiddetlisidir.(13)

Allah, kalbi nifak hastalığına müptela olanların sonları hakkında şöyle buyurur: “Kalplerinde hastalık olanların ise, pisliklerine pislik katmış (küfürlerini artırmış) böylece kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.” (Tevbe, 9/125, bakınız. 5/52, 8/49, 22/53, 24/50, 33/12, 32)

Mahmut Toptaş münâfıkların kalbinin hastalığı hakkında şunları yazar: Esrarkeşin, eroinmanın içtiği şeylerin kendisini ölüme götürdüğünü gördüğü ve bildiği hâlde yine aynı kötülüğe devam ettiği gibi, münâfık da küçücük dünyevi çıkarları için ileride başına gelebilecek büyük zararları görmezlikten geliyor

Bu bir hastalıktır. Tedavisi için Rasûlullah’a ve onun yolunda olanlara müracaat etmedikleri için Allah ‘onların hastalığını artırdı.’(14)

Münâfıklar, iki sürü arasında kalan şaşkın koyun gibidir. Ne iman edip müminlere katılırlar, ne de küfürlerini açıklayıp kâfir olduklarını söylerler.

3- Selim Kalpler

Selim, kusuru ve eksiği olmayan, sağlam ve doğru anlamındadır Selim kalpler: Tertemiz, lekesiz, Allah sevgisi ile dolu, Allah’a tamamen teslim olmuş kalplere denir. Diğer bir ifâde ile selim kalpler, iman, ibadet, iyilik, zikir gibi Allah’ın razı olduğu işlere merkezlik yapan kalplere denir

Selim kalpler, şüpheden, şirk ve küfürden uzak kalp demektir ki; bu kalp ancak mü’minde bulunur.

Kâfirin kalbi, şirk ve küfür doludur. Münâfıkın kalbi ise şüphe içindedir. Böyle kalpler, kalb-i selim olamazlar.

Bunun için Said bin Müseyyeb, kalb-i selim sihhatli “sağlam” olan kalptir. İşte o kalb mü’minin kalbidir. Çünkü kâfirin ve münâfıkın kalbleri hastadır. Birinde küfür, birinde şüphe hastalığı vardır, der.(16)

Selim kalp, ilâhî iman ve ilâhî korku ile dolu, daima Allah’a yönelmiş bir kalptir.

Bu kalbin sahibi cennet ehli bir Müslüman.(17)

Kur’an-ı Kerim’in Şuara suresinde İbrahim (as) duasının sonunda şöyle der: Kulların diriltilecekleri gün beni utandırma. O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar. Allah’a selim bir kalp ile gelenden başka...” (Şuara:26/87-89)

Kur’an-ı Kerim’in Sâffât suresi’nde İbrahim (as)dan şöyle bahsedilir: “Hani o Rabbine selim bir kalble gelmişti.” (Saffat:36/84)

“Tertemiz kalb, inkâr ve şirkten, kibir, gurur, kıskançlık, kin, öfke, riya cimrilik gibi hastalıklardan ve nefsani tutkulardan kurtulmuş, ruha yetkinlik kazandıran ve erdemli davranışların kaynağı, güzel hasletlerle bezenmiş olan manevi kişiliği ifâde eder.

Hz. İbrahim böyle bir kişiliğe sahip olduğundan, kendisine uyanlarla birlikte Müslümanlar için güzel bir örnek olarak gösterilmiştir.

İmam Râzi: Selim kalp, “cehâletten ve kötü huylardan arınmış kalptir” der

Selim Kalp: İnkâr ve şirkten, kibir, gurur, kıskançlık, kin, öfke, riya, cimrilik gibi ahlâki hastalıklardan ve nefsani tutkulardan kurtulmuş; ruha yetkinlik kazandıran ve erdemli davranışların kaynağı, güzel hasletlerle bezenmiş olan kalptir. İbrahim (a.s) böyle bir kalbe sahiptir.

Selim kalp konusunda, genç yaşta, en verimli çağında bir trafık kazasında Hakkın rahmetine kavuşan merhum Prof. Dr. Zeki Duman kardeşim şunları yazar:

Allah’ın huzuruna varacağına iman eden her mü’min için, öncelikle şek, küfür, şirk ve nifaktan arındırılmış, tasdik ve tevhid ile mamur hâle getirilmiş sağlıklı ve güçlü bir kalp. Çünkü selim kalpte aynı zamanda ihlâs vardır, takvâ bilinci vardır, dünya ve menfaatlerine karşı zühd ve takvâ olgusu vardır.

Hüküm günü mal ve çocuklar değil, ancak selim bir kalp, imanlı, isyan ve günâhtan arınmış bir kalp fayda verecektir. Çünkü, ancak kalp selim olursa, mal ve çocukların bir faydası olabilir. Mal, ancak kişi onu içten gelerek Allah yolunda harcarsa, faydalı olacaktır. Aksi hâlde bir milyoner, milyarder bile orada yoksuldur.

Yine, ancak iman ve salih amel üzerine eğitilmiş evlâtların yardımı olacaktır orada; aksi hâlde, oğul peygamber bile olsa, babası küfür üzere öldüyse-böyle bir babanın çocuklarının iyiliğinde payı olamayacağından-cezadan kurtulamayacaktır.(18)

17. asır divan şairlerinden Ruhi Bağdadî selim kalp hakkında şöyle der:

Sanma ey hâce! Senden zer u sim isterler

Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selim isterler.

Beyt’in açıklaması şöyledir:

Sanma ki, hesap gününde senden altın ve gümüş isterler

Mal ve evladın fayda vermediği o günde senden selim kalp isterler.

Osman Nuri Topbaş efendi; selim kalp hakkında şunları yazar: Selim kalp, dünya işlerine bağlılıktan arınmış ve parlak bir ayna gibi, Hakk’ın rahmet ve merhamet sıfatlarının tecelli ettiği kalptir. Hak Teâla, kulunun kalbinde rahmet ve merhamet sıfatlarınını tecelli ettiğini görünce onu sever ve ondan razı olur.

Rabbimizin cennet dâvetine ve ihsan edeceği sonsuz mükâfatlara lâyık olabilmek için dünyaya bağlılıktan uzaklaşıp kalben Hakk’a yönelmek şarttır. Zîrâ Rabbimiz, bizden ilâhî tecellîgâh olan bir gönül, yâni selim kalp istiyor. (Altınoluk, şubat 2005, sayı:228, sayfa:32)

Allah kendisine yönelmiş selim kalbin mükâfâtını şöyle bildirir: “İşte size vaat edilen cennet. Allah’a yönelen, emirlerine riayet eden, görmediği hâlde Rahman’dan korkan ve Allah’a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur. Oraya selâmetle girin. İşte bu; ebedî yaşamanın başladığı gündür. Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.” (Kaf:50/32-35)

Mühürlü kalpler, kâfirlerin, hastalıklı kalpler münâfıkların kalpleridir. Müslüman’a gerekli olan kalp, selim kalptir. Müslüman ancak selim bir kalple Müslüman olarak yaşar ve ancak selim kalple Allah’ın rızasına, cennetine kavuşur.

4-Paslı Kalpler

Allah, kâfirlerin, münafıkların ve günah işleyen Müslümanların yaptıkları kötülüklerin kalplerine tesirlerinin neticesini Mutaffifin suresinin 14. âyetinde şöyle bildirir: “Hayır, onların kazandıkları kalplerine küf bağlamış, köreltmiştir.”

Küfür, nifak ve günah kalpleri paslandırır, küflendirir, köreltir. İlahi sevgi ve ibadet mahalli olmaktan çıkarır.

Peygamberimiz (sav), kalbin paslanmasını şöyle açıklar: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tevbe ve istiğfar ettiği zaman kalbindeki siyah nokta gider. Günah’a devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar.”(20)

Mahmut Toptaş hoca, paslanan kalpler hakkında şunları yazar: “Yapmış oldukları kötülükler, üzerlerine almış oldukları pislikler nedeniyle kalplerine küf bağlamıştır.. Yoksa kalpler tertemiz, pırıl pırıldır. Her doğan çocuğun kalbi pırıl pırıldır. Ama üzerine Yahudilik pisliği atılıyor, Hıristiyanlık pisliği atılıyor, putperestlik pisliği atılıyor. Allah’ın yarattığı eller, Allah’a karşı gelmek üzere hazırlanıyor. Allah’ın yarattığı diller Allah’ı inkâra yöneltiliyor. Allah’ın yarattığı gönüllerde, Allah’ın yarattığı insanlara tapınma meyli öğretiliyor. Böylece o putlar onun gönlünde küf bağlamaya vesile oluyor. Kalbi küf bağlamış insanlar bunlar.”

Hakkı Yılmaz da kalbin paslanmasının diğer bir yönünü şöyle açıklar: “İyi veya kötü bir şeyin sürekli yapılması insanda bir alışkanlık, tutku hâline dönüşür. Kişi sürekli o işi yapmak ister. Hatta elinde olmadan yapar durur. İnsanda sürekli yaparsa bu durum alışkanlık haline gelir ve bu alışkanlığın tutsağı olur.”(21)

İnsan iyi alışkanlıklara sahip olmalı, kötü alışkanlıklardan sakınmalıdır. Ana, baba idareci eğitici başta olmak üzere herkes iyi alışkanlıkları topluma hakim kılmalıdır. Yoksa kötü alışkanlıklar salgın hastalık gibi yayılır, kalpleri paslandırır. Şeytanın ve nefsin oyuncağı hâline gelir, şeytan ve nefsin isteklerini yapar.

Allah böyle olanların durumunu şöyle bildirir: “Bütün âyetleri görseler de onlar iman etmezler.  Doğru yolu görseler bile onu yol edinmezler.  Azgınlık yolu görseler hemen onu yol edinirler.” (Araf: 7/146)

Abdest almak böyle adamların zoruna gider, ama eğlence yerlerinde, kumar masalarında, stadyumun beton, soğuk sandalyelerinde saatlerce vakit geçirir.

Bir sofu namaz kılmayan bektaşiye şöyle der: Kırk gün namaz kıl, bir daha bırakmazsın.  Bektaşi cevap verir: Sen de kırk gün namaz kılma, ne olursun?..  Sofuyu namaz ehli yapan iyi alışkanlıktır. Bektaşiyi de namazsız insan haline getiren yanlış inanç ve kötü alışkanlıktır.

Müslüman’ın niyeti, Allah rızası olunca iyi alışkanlıklar ibadete ve sevaba dönüşür.

Merhum Mehmed Akif Ersoyda paslı kalp hakkında şöyle der: Îmandır o cevher ki, ilâhî ne büyüktür.  İmansız olan paslı yürek sînede yüktür.

Kalplerin pas tutması konusunda tefsir kitaplarında yazılanlardan cümleler alalım:

Kalplerin pas tutması ve kararması insanın günah üzerine günah işlemesi sonucudur.(22)

Günah işlemekten kalpleri öyle paslanmıştır ki, gâyet makul ve açık delillere rağmen, ceza ve mükâfat gününü inkâr etmektedirler.(23)

İnanç konularında haddi aşmaları, durmadan günah işlemeleri, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bunlara eskilerin masalları demeleri kalplerini karartmıştır.

Böyle insanların duygu ve düşünceleri olumsuz etkilenir, hakikatleri kavramasına engel olur.(24)

Kalplerin pas tutması, kişinin, anlayıp idrak etmesine engel olur. Aklen ve zihnen gördüğü ve işittiği gerçekleri algılayamaz, hakikatleri kavrayamaz, vicdanı duyguları taşıyamaz duruma düşer.

Bir insanın bu hale gelmesi, ancak kötülüğü ve utanmazlığı alışkanlık haline getirmesiyle mümkündür. Böyle kimselere “Kalbi ve vicdanı körelmiş”denir.(25)

Kazandıkları masiyet ve günah sebebiyle kalpleri üzerinde bir perde teşekkül eder. Masiyete devam eden bir kalp neticede kararır ve paslanır.

Teşekkül eden bu kesif perde ise nurun nüfuzuna mani olur. Ve onu nurdan mahrum bırakır. Giderek hassasiyetini kaybeder, nihâyet katılaşır ve ölüme mahkum olur..(26)

Durmadan işledikleri ve kâr sandıkları günahlar kalplerinin üzerine pas bağlamıştır. O kalpler, o günahları alışkanlık haline getire getire, pas tutmuş aynalar gibi körlenmiş, kararmıştır da artık duymaz ve göstermez olmuştur. (27)

İnsanın zorbalaşması, kendini büyük görmesi ve gururlanması kalbini paslandırır ve mühürler

Her bozguncunun kalbi paslıdır. Öğüt almaz. Her öğüt ve uyarı, günah işlemesini ve kalbinin pasını daha da artırır.

Allah, bu tip insanlar hakkında şöyle buyurur: “İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri hoşuna gider. Bir de kalbindekine Allah’ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız olandır.”

“O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.”

“Ona ‘Allah’tan kork’ denildiği zaman gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır.” (Bakara:2/204-206)

“Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.” (Bakara:2/283)

Kâfirler ve münafıklar küfürleri ve nifakları ile kalplerini mühürlemişler ve işlemiş oldukları günahlarla da paslandırmışlardır.

Müslümanlardan da Allah’ın emirlerini yapmayanlar, yasaklarından sakınmayanlar, içki, kumar, madde bağımlısı, hırsızlık, dolandırıcılık rüşvet, zulüm, haksızlık gibi çeşitli günah işleyenler kalplerini paslandırırlar.

Paslanmış kalpten kurtulmak ve temiz, selim bir kalbe sahip olmanın yolu var mıdır?

Vardır. Doğru ve kuvvetli bir imana sahip olmak, tevbe edip salih amele sarılmaktır.

5-Katılaşmış Kalpler

Şeytan, nefis, kötü insanların doğru yoldan çıkarması başta olmak üzere mal, mülk, evlat, aile, makam ve mevki, şan, şöhret sahibi olmayı, gayr-i meşru olarak istemesi; Allah’ın emirlerinden uzak yaşaması, kalbin kirlenmesine, gerçeği görme ve hissetme yeteneğinin zayıflamasına, hatta katılaşmasına yol açar.(28)

Kur’an-ı Kerim’de geçmiş milletlerin başına gelen kalp katılaşmaları bildirilir. Katılaşmanın sebepleri de ibret için Ümmet-i Muhammed’e açıklanır. Kalbin katılaşmasını önleyen tedbirler anlatılır. Kur’an-ı Kerim’e göre; küfür, nifak, her türlü günah ve zulüm insanın kalbini karartır ve katılaştırır.

Kur’an-ı Kerim’de İsrail Oğulları’nın kalplerinin katılaştığı, taştan da daha katı hale geldiği bildirilir. Sebep olarak inkârları, isyanları, nifakları ve günahları gösterilir. Bu inkâr ve isyanlarından bir kaçını okuyucularımıza duyuralım:

1- İsrail Oğullar denizi geçip Filistin’e giderken puta tapan bir kavme rastladılar: “Ey Musa onların ilahı gibi bize de bir ilah yap” (Araf:7/138) dediler.  Peygamberden tapınmak için put istediler.

2- Musa (a.s) Mikat’a gidince; bir buzağı putu yaptılar, ona tapındılar. (Bkz. Taha, 20/88)

3- Mukaddes şehre girin emrine itaat etmediler, “Ey Musa, onlar orada kaldıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidiniz ve onlarla harp ediniz. Biz burada oturacağız. dediler.”  Musa (a.s) kavminin bu davranışı karşısında:  “Ey Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim. Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır, dedi.” (Maide:5/24-25)

4- “Ey Musa! Biz Allah’ı apaçık şekilde görmedikçe sana inanmayız dediler. (Bakara:2/55)  Musa (a.s) kavmine peygamber olduğunu hatırlattı, onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz, dedi.” (Saf:61/5)

Yine dinlemediler, isyanları, günahları kalplerini katılaştırdı.

Bu katılaşmayı Allah şöyle bildirir: “Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardırki içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki Allah korkusuyla(yerinden kopup)düşer. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara:2/74)

Taştan faydalanılır fakat taşlaşmış kalpten fayda beklenilemez. Taşlaşmış kalpler hiçbir şeyden müteessir olmaz. Küfür ve günahta ısrar ve inat etmeye devam ederler.

Yahudiler, Musa (as) ne teklif etmişse aksini yapmışlar, hep itiraz etmişlerdir. En son inek kurbanı hakkındaki itirazlarından sonra kalplerinin tam katılaştığı bildirilir.

Allah’ın emirlerini bir tarafa atıp heva ve heveslerine göre hareket edenlerin de kalpleri katılaşır.

Öğüt almayan, nasihat dinlemeyen insanlar katı kalpli insanlardır. Katı kalpli olanlar insanlığını yitirmiş, zalim, nefsinin isteklerini yerine getirmekten başka hak tanımayan, şeklen insan görünümünde olan yaratıklardır.(29)

Mahmut Toptaş Hoca âyetin açıklamasında şunları yazar:

“Allahü Teâlâ, kâfirin kalbini taşlarla mukayese etmiyor. Yani kâfirin kalbinin taşlardan daha katı olduğunu bildiriliyor. Çünkü taşlar yaratışları doğrultusunda hareket ediyorlar. Bir kısmından nehirler akıyor, bir kısmından pınarlar akıyor. Bir kısmı da yukarıdan aşağıya doğru taşın düşme ve yuvarlanma kanunu var ya ona riâyet ediyorlar. Yani Allah’ın tabiat kanununu taş icra ediyor. Böylelikle o da görevini yerine getiriyor. Ama kâfir bu kalbiyle yumuşak davranması gerekirken, Allah’a itaat ve ibadet edip, Halka yumuşak davranması gerekirken, Allah’a isyan ederek, inkâr ederek Allah’ın yarattıklarına da katı davranmaya başlıyor. Katı davranınca da taşlardan daha katı hâle geliveriyor.

Taş kendiliğinden bir şey yapmıyor. Ama o katı kalpli Yahudi eline taşı alıyor ve bütün dünyanın gözü önünde televizyonda gösterdiler. Oradaki Müslüman delikanlının kolunu vurarak kırıyor. Ve vuran adamın da yüreğinde ve yüzünde hiç merhamet izi görülmüyor.”(30)

“Kalpleri kaskatı olanlar, düşüncesiz, anlayışsız, bencil, duyarsız, hoyrat, isyankâr, zalim, hayırsız kişilerdir.” (31)

Kalpleri katı olanlara, ne Allah’ın emirleri, ne de peygamberin sözleri, hatta mucizeler bile tesir etmez, sadece nefsinin ve şeytanlaşmış insanların isteklerine uyar.”(32)

Bir adam peygamberimiz (sav)’e geldi: “Ey Allah’ın Rasulü! Kalbimin katılığından şikâyetçiyim” dedi..  Peygamberimiz (sav) “Öyleyse fakirin karnını doyur, yetimin başını okşa” buyurdu(33)

Allah, diğer bir âyette şöyle buyurur: “Verdikleri kesin sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini kaskatı yaptık.” (Maide:5/13)

Bu âyette Yahudiler hakkındadır. Yahudiler, Allah’a ve Rasulü Musa (a.s)’a verdikleri sözde durmadılar. Ahitlerini bozdular, emredilen ibadetleri yapmadılar. Dinin dışına çıkmaları, verilen öğütleri tutmamaları, uyarmaları dikkate almamaları ve keyfi arzularına göre davranmaları kalplerini katılaştırdı.(34)

Elmalılı merhum, kalbi kaskatı olanları “Ne söylense duymaz, hak ve adalet tanımaz, haksızlık ve zulümden kaçınmaz, Allahtan korkmaz” diye tanımlar. Kalpleri kalp para gibi bozuk. Allah’ın kelamını ve arzularına uymayan ilahî hükümleri bozar ve değiştirirler, der.(35)

Kur’ân yolu kitabından da birkaç cümle alalım: İsrail oğullarının büyük çoğunluğu da zaman içerisinde ihtiraslarına yenik düşerek ahitlerini bozdular. Allah’a verdikleri sözü yerine getirmediler. Bu yüzden Allah onları lânetledi. Rahmetinden uzaklaştırıp gazabına uğrattı. Yapıp ettikleri yüzünden kalpleri katılaştı. Artık yapılan nasihatler, verilen öğütler onlara tesir etmez oldu. Dünya tutkusu ruhlarını o derece sardı ki, Allah katındaki sorumluluklarını unuttular ve istediklerini yapabilmek için Allah’ın kelamını bozmaya, değiştirmeye ve keyiflerine yorumlamaya başladılar.(36)

Mahmut Toptaş Hoca, Yahudiler hakkında inen bu âyet açıklamasında şunları yazarlar: Geçmişte ve günümüzde insanların en katı kalplisi Yahudilerdir. İnsanları toplu halde canlı olarak büyük ateş çukurlarına atanlar onlardır. (Bak:Buruc suresi)

Günümüzde kadınları çocuklarıyla beraber Filistin’de hapse atıp, burada söylenmesi bile insanları rahatsız eden işkenceleri uygulamışlardır.  “Bütün bunlar katı kalplilikten kaynaklanır. Katı kalplilikte Allah’a verilen sözü bozmadan geçer. Allah’a verdiği sözden dönen Yahudi, insanlara verdiği sözü hiç önemsemez. Allah’ın kitabını tahrif eden Yahudi, dünyadaki olayları haber ajanslarıyla duyururken tam tersinden vermekten çekinmez.

Bütün Yahudiler hain midir?” sorusunun da cevabı var bu âyeti kerimede, “Onlardan çok azı hiyanet etmez” buyurur.(37)

Yahudiler hakkında başka Âyet-i Kerimeler de vardır. İki âyet meali vermekle yetiniyoruz.

Kalplerin katılaştığını bildiren bir Âyet-i Kerimenin meali şöyle’dir: “Kendilerine bu darlığımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ancak onların kalpleri katılaştı. Şeytan da onlara yaptıklarını güzel gösterdi.”(38) Allah, insanlara bir darlık, yokluk veya felaket verdiği zaman, insanların Allah’a yönelmesi, ondan yardım dilemesi gerekir. Allah bu âyette bunu bildiriyor.

Kalpleri katılaşanlar bu vazifeyi yapmazlar. Allah’ı düşünmezler, ona yönelmezler, başka sebeplere bağlanıp kalırlar. Şeytan da kasvetli kalp sahiplerinin yaptığı kötülükleri kendilerine süslü ve hoş gösterir.

Kalpleri iyice katılaşmış, şeytan da tuttukları kötü yolu kendilerine şirin gösterdiği için Allahın verdiği musibetler bile onlara kâr etmez, bulundukları kötü yolu bırakıp, Allah’a dönmezler.

Kalpleri katı olanlar şeytanın idaresinde olanlardır. Başlarına ne gelirse gelsin, ibret ve ders almazlar. Şeytanın telkinlerine uyanlar, şerri, hayır, günahı iyi görürler..

Bir Âyet-i Kerimenin meali de şöyledir: “Allah şeytanın karıştırdığını, kalplerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseleri sınamaya vesile kılar. Zalimler şüphesiz derin bir ayrılık içindedirler.” (Hac, 22/53)

Şeytanın karıştırdığı kalplerin sahipleri kuruntular, temenniler peşinde dolaşırlarken, şeytanın tuzağına düşerler. O zaman şeytan onların kalpleri üzerine oturur, inkâra, nifaka, günaha ait emirler verir. Kalplerini, küfür, nifak ve günahla kaskatı hâle getirir ve bu kalp sahiplerini bir uşak gibi kullanır.

Bir insan için en kötü şey; kalbinin katılaşmasıdır. Kalbi katı olanlar dünyada insanları sevmediği için, kendileri de etrafındaki birkaç kalbi kararmış dalkavuktan başka kimse sevmez. Bunlar da menfaatleri kesilince uzaklaşırlar. Katı kalpli ölenlerin âhirette durak yerleri ise cehennemdir. Paslı ve katı kalplilere uyulmaz. Onların gittikleri yoldan gidilmez.

Allah buyurur: “Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımıza, hevasına uyana ve işi hep aşırılık olana uyma.” (Kehf:18/28)

Müslüman memleketimizin ve İslâm aleminin kalp yönüne bakacak olursak; iç açıcı bir manzara görmemiz mümkün değildir. Terör yaptıranlar, terör yapanlar, nefsinin ve dünya menfaati için ocak söndürenler, şehirleri viraneye çevirenler, Allah’ın emirlerini kötüleyenler, yasaklarını topluma hakim kılmak için çalışanlar, din kardeşliğini bırakıp kavm ve kabile davasına kalkanların at oynattığı yerlerde, taşlaşmış kalplerin bulunması tabii bir neticedir

İş, selim kalp sahiplerine düşüyor. Gece gündüz Allah yolunda çalışarak insanların paslanmış ve taşlaşmış kalplerini iman, tevbe ve istiğfar suyu ile yıkayıp kurtulmalarına yardımcı olmaktır.

Paslı ve Katı Kalpliler İçin Kurtuluş Var mıdır?

Elbette vardır.  Âyet meallerini verelim:  “Muhakkak münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.” (Nisa:4/145)

Allah, münafıkların cehennemin en alt katında sonsuz olarak kalmaktan kurtulmanın yolunu da gösteriyor.  “Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar, dinlerini yalnız Allah’a halis kılanlar hariç. İşte bunlar mü’minlerle beraberdirler ve Allah yakında mü’minlere büyük mükafat verecektir.” (Nisa, 4/146)

“Kötülükler yapıp, sonra pişman olup iman edenlere gelince, şüphesiz senin Rabbin affedendir, merhamet edendir.” (Araf. 7/153)

“Haram aylar çıkınca anlaşmaya yanaşmayan ve savaş açan müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerlerine onlar için oturun. Eğer tevbe ederler, namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirlerse yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah gafur’dur, rahim’dir.” (Tevbe:9/5)

“Eğer pişman olurlar, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse dinde kardeşinizdirler.” (9/11)

“Sonra şüphesiz Rabbin, bilmeden kötülük yapan sonra da bunun ardından tevbe edip islah olanlara, şüphesiz Rabbin gafur’dur, rahim’dir.” (Nahl:16/119)

“İffetli kadınlara (zina iftirası) atıp, sonra da dört şahit getirmeyenlere seksen deynek vurun ve onların şahitliğini ebediyen kabul etmeyin. İşte onlar fasıkların ta kendileridir.

Ancak tevbe edip islah olanlar hariç, şüphesiz Allah gafur’dur, rahimdir.” (24/4, 5)

Paslı ve Taş Kalplerden Kurtulanlar

Örnekler verelim: Hz. Ömer taş gibi katı, merhametten yoksun, kaba İslâm düşmanı bir müşrikti. Cariyesinin Müslüman olduğunu öğrenci, kadıncağızı yoruluncaya kadar dövdü. “Bekle. Nefesimi alayım seni yine döveceğim” dedi. Hz. Ebubekir cariyeyi satın aldı da kadıncağız işkenceden kurtuldu.

Amir adında bir adam hanımına soruyor: Ömer’in İslâm’a girmesini arzu ediyor musunuz? Evet.

Amir: Eşeği Müslüman olur da bu Ömer Müslüman olmaz dedi. Azgın bir müşrik ve İslâm düşmanı iken. Müslüman olma şerefine erdi. Dünyanın en âdil ve merhametli idarecilerinden oldu.

İkrime, Ebu Cehil’in oğlu idi. Babası kadar İslâm’a düşmandı. Cesurdu, bütün savaşlar’a katıldı. İslâm’ı ve Müslümanları yok etmek için çalıştı. Halid bin Velid, Müslüman olunca arkadaşı İkrime’nin de Müslüman olmasını istedi. İkrime’den, “dünyada tek başıma kalsam yine de Müslüman olmam” cevabını aldı. Mekke’nin fethine tek başına karşı koydu. İki Müslüman’ı şehit etti. Kaçtı. Peygamberimiz (sav)’in affını duyunca geldi, Müslüman oldu.

“Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a yemin olsun ki, insanları Allah yolundan çevirmek için sarf ettiğim malın iki katını Allah yolunda sarf edeceğim.

İnsanları Allah yolundan çevirmek için yaptığım savaşların iki katını Allah yolunda yapacağım.” dedi.

Sözünde durdu. Yaşadığı müddetçe İslâm için savaştı, Yermuk savaşında şehit oldu.  Şimdi ona Allah, ‘razı olsun’ diyoruz.

Fudayl bin İyaz, yol kesen bir eşkıya idi. Sevdiği cariye ile buluşmak için bir evin duvarını tırmanırken bir hafızın okuduğu, “ İman edenler için, kalplerinin Allah’ın zikrine yumuşama zamanı gelmedi mi?(Hadid:57/16) mealindeki âyeti işitince; âyetin manası içine öyle işledi ki“Ey Rabbim o an geldi, ” dedi, geri döndü. Geceyi geçirmek için bir harabeye girdi. Orada bir gurup insan vardı. İçlerinden biri, “Kalkın yola devam edelim” dedi. Diğeri ise, “Hayır, burada kalalım; sabah olunca yola devam ederiz, şimdi yola çıkarsak, Fudayl yolumuzu keser, dedi. Fudayl bunu duyunca haline bir daha tevbe etti…Mekkeye gitti. Ölünceye kadar hüzünlü yaşadı. Veli kulların büyüklerinden sayıldı.(39)

Roger Garaudy, 1913 de Fransız Hıristiyan bir anadan babadan dünyaya geldi. Yıllarca Fransız komünist partisinin genel sekreterliğini yaptı. 1982 yılında 69 yaşında Müslüman oldu. Müslümanlıkla ilgili kitaplar yazdı. 2012 yılında 98 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin.  İslâm’ın kapısı bütün insanlara açıktır. Yeter ki, iman etsinler ve salih amel sahibi olsunlar...

Yazıyı Yürek ve Dil Olayı İle Tamamlayalım.

Bir gün Davud aleyhisselam, Lokman’dan, bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça getirmesini istemiş. Lokman da, ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş.

Birkaç gün geçince Davud aleyhisselam bu defa da hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş, 0, yine dilini ve yüreğini getirmiş.

Hz. Davud’un sebebini sorması üzerine Lokman şöyle demiş: “Bu ikisi iyi olursa bunlardan daha iyisi, kötü olursa, bunlardan daha kötüsü olmaz” demiş

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 1/193, 194, ZamanYayını, İst.

(2)   Seyyid Kutub, Fi zılalilkur’an, 8/223, Hikmet Yayınevi, İst.

(3)   Rızasussalihîn, 1/93, Erkam Yayını, İst.

(4)   İslâm Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayını, 24/230, İst.

(5)   Hadislere İslâm, 125, Diyanet Yayını, Ank.

(6)   Necati Solmaz, Bir Hoş Sadâ, 50, Kayseri

(7)   Yunus Emre, Güldeste, 74, Kültür Bakanlığı, Yayını, 1990, Ank.

8   K. Kerim Lugatı, 399, Timaş Yayını, 1986, İst. Kur’an Yolu, 5/57, Diyanet Yayını, Ank.

(9)   Mahmut, Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, 1/97, Gerçek Hayat Yayını, 2007, İst.

(10)   Adı Geçen Eser, 1/90, 91

(11)   Bakınız: Hak Dini Kur’an Dili, 1/195)

(12)   Şifa Tefsiri, 1/102

(13)   Hak Dini Kur’an Dili 1/206, 207, Zeki Duman, Beyanülhak, 1/16, Fecr yayını, Tahsin Emiroğlu, Esbab-ı Nüzûl:1/22, Konya.

(14)   Şifa Tefsiri, 1/100

(15)   Hadislerle İslâm, 125

(16)   Esbab-ı Nüzûl 8/303

(17)   Kur’an. Yolu, 4/158, Bakınız, Nahl:16/106, Kaf, 50/33, 34

(18)   Kur’an Yolu 4/541, 125, 158 Bakınız, Mevdudî, TefhimülKur’an, 5/25, 4/39, Beyanülhak 1/410

(20)   Hadislerle İslâm:125)

(21)   Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tesiri, :8/205, Gerçek Hayat Yayın, İst. Tebyinül-Kur’an, 8/548, İşaret Yayını, 2009, İst.

(22)   Nesefi Tefsiri: 4/340, Beyrut

(23)   Mevdudi, Tefhimülkur’an:7/67, Yeni Şafak yayını, İst.

(24)   Kur’an Yolu:5/576, Diyanet yayını, Ank.

(25)   Prof. Dr. Zeki Duman: Beyanülhak, 2/481, Fecr yayını, Ank.

(26)   Seyyid Kutub Fi zılalilkur’an:16/90, Hikmet yayını, İst.

(27)   M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili: 9/699, Zaman yayını, İst.

(28)   İnanç:2/524

(29)   Muhammed Sabunî, Saffetü’t- Tefasir: 1/120, Yeni Şafak yayın, İst.

(30)   Şifa:115, 156)

(31)   Kur’ân Yolu:1/144

(32)   Hak Dini Kur’an Dili: 1/324

(33)   Mecmeu-z- Zevaid 8/160 dan Şifa. 1/160

(34)   Beyanülhak:3/510

(35)   Hak Dini Kur’an Dili: 3/184

(36)   Kur’an Yolu: 2/233

(37)   Şifa:2/413

(38)   En’am:6/43

(38)   Mehmed Vehbi, Hullasatül beyan: 4/1417, Üçdal yayını, İst. , Kuran Yolu, 2/403, Saffetü’ t- Tefasir, 2/195

 (39)   Kuşeyri Risalesi, sh, 48, Semekand yayını, 2009, İst.

 


* BENZER KONULAR

Ahlakî Eğitimde Annenin Önemi Gönderen: melek
[Bugün, 07:33:28 ÖÖ]


Kurşun Döktürmek Neden Caiz Değildir Gönderen: melek
[Bugün, 07:28:41 ÖÖ]


Merhamete Dön Gönderen: melek
[Bugün, 07:23:29 ÖÖ]


Kaçarak Evlenmek Mutluluk Getirir mi Gönderen: melek
[Bugün, 07:18:11 ÖÖ]


Allah'ın Mağfiretine Koşun Gönderen: melek
[Bugün, 07:11:07 ÖÖ]


Kul Borcu Yüzünden Allah'a Kulluğu Unutmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:05:22 ÖÖ]


Mümin Ülfet Eder Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:01:45 ÖÖ]


Çocukların Kıyafet Adabı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:55 ÖÖ]


Allah, Kalplerin Özünü Bilir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:17:24 ÖÖ]


Göz Alerjisi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:04:42 ÖÖ]


Sünnetullah Ontoloji Kurallar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:57:29 ÖÖ]


Zekeriyya Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:43:56 ÖÖ]


Kulluk’tan Düşme Nedeni Heva Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:24:39 ÖÖ]


Yaratan Rabb'inin Adıyla Oku Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:18:20 ÖÖ]


Hasta Kalp Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:05:04 ÖÖ]


O’nun Rızası İçin Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:51:01 ÖÖ]


Akıl Eğitimi Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:44:10 ÖÖ]


Modern Hayatın Kölesi Olmaktan Kurtulalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:03:13 ÖÖ]


Kul Hakkına Riayet Etmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:54:32 ÖÖ]


Resulü Efendimiz (S.A.V.) Evin Camiye Yakın Olması Çok Faziletlidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:42:08 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42