Din ve Ahlâk Bilgisi
.
Efendimizin, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi İslam’ın özünü açıklaması açısından önemlidir. İslam eşittir ahlâk formülü bu ilişkiyi doğru bir zeminde değerlendirmemizi sağlar. Bu yüzden İslam’la ahlakı birbirinden ayrı düşünemeyiz. Daha doğru bir ifadeyle İslam’ı ahlaktan ayrı düşünemeyiz.
Bazı hadis kaynaklarında Efendimize Hz. Ömer’in rivayetiyle atfedilen şu hadisler meseleyi daha anlaşılır kıldığını düşünüyorum:
“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.”
“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.”
Bu hadisler ışığında ahlakı tüm ferdi ve toplumsal eylemlerin merkezinde aradığımızda onu doğru bir zemine yerleştirmiş oluruz. Yoksa kısır bir zemine ahlakı hapsedersek onu dinin özünden uzaklaştırdığımızı ve dindarlığı da bu özden mahrum bıraktığımızı söyleyebiliriz. Bu da dindarlığın şekli bir alanda değerlendirilmesi sonucuna bizi götürür.
Bu yüzden bir ferdin ya da toplumun ahlaki seviyesini anlamak için bu şekilde algılanan bir dindarlığın görünürlüğüne bakarsak aldanmış oluruz. Bizler ahlaki seviyeyi dindarlık ölçütlerinde değil, dindarlığın seviyesini ahlaki kıvamda aramalıyız. Ancak bu şekilde Efendimizin güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiği sözünün bir anlamı olacaktır.
Yoksa Mekke’nin önde gelenleri olsun, vasat halkı olsun gayet dindardılar. İnandıkları dinin ritüellerini samimiyetle yerine getiriyorlardı. Fakat ahlak ile dindarlıkları arasında merkezi bir ilişki söz konusu değildi. Bu yüzden Efendimizin hayatının risaletinden önceki dönemindeki en belirleyici özelliği ahlaki yanıdır.
Efendimize ilk inanalar sen ne kadar çok namaz kılıyorsun ya da sen kadar çok oruç tutuyorsun, bu yüzden sen gerçek bir peygambersin diyerek inanmadılar. Onun eminlik vasfına, konuştuğunda doğruyu konuşmasına, öksüz ve yetimleri gözetmesine inandılar.
Efendimiz ilk vahiy gelip korkarak eve gittiğinde Hz. Hatice’nin eşini nasıl teselli ettiğini siyer kitapları anlatır. Hatice annemiz, “Yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, doğru konuşursun, zayıfların elinden tutarsın, yoksulları kayırırsın, misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin” diyerek O’nun Peygamberliğini teyit etmiştir.
Görüldüğü üzere Peygamberimizin temel misyonu ahlakı hâkim kılmaktır. Tekrar yazımızın başında gündeme aldığımız hadise dönersek; bu hadisi günümüze nasıl taşımamız gerekiyor? İslam, Efendimizin risaletinin tamamlanmasıyla kemale erdiyse tamamlanmak istenen ahlaktan günümüz için ne anlamalıyız?
Bir şeyin tamamlanabilmesi için o şeyde eksikliğin olması gerekiyor. Hangi fertte hangi toplumda, hangi zamanda ve hangi coğrafyada ahlaki olarak eksik olan neyse İslam dolayısıyla Müslümanlar onu tamamlamakla mükelleftir.
Yani bu bağlamda kısaca şöyle söyleyebiliriz; açlığın olduğu yerde sömürüye karşı duracak olan Müslümanlardır. Haksızlığın karşısına ilk durması gereken yine Müslümanlar olmalıdır. Irkçılığın olduğu yerde eşitliğin, tefrikanın olduğu yerde kardeşliğin, zulmün olduğu yerde adaletin mücadelesini Müslümanlar vermelidir.