Gönderen Konu: Öfkenin İlacı İstiaze  (Okunma sayısı 1577 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Öfkenin İlacı İstiaze
« : Ocak 21, 2024, 08:03:58 ÖÖ »


Öfkenin İlacı İstiaze

İnsanlar; kendileri, aileleri, yakınları ve yaşadıkları toplumla hayat boyu devam eden duygu ve düşünceler üzerinde etkin rol oynayan kaçınılmaz bir ilişki içindedirler. Karşılaştığımız olayları algılama şeklimiz ve onlara gösterdiğimiz tepkiler duygu ve düşüncelerimizin bir taraftan neticesiyken diğer taraftan onları harekete geçiren, şekillendiren bir durumdur. Örneğin sevilmek, saygı duyulmak insana mutluluk hissi yaşatırken istediği bir şeyi yapamadığında ya da başarılı olamadığında kişi üzüntü, öfke, kızgınlık gibi duyguların içinde bulur kendini. Bu duygular yüce Allah’ın, insanlara fıtraten verdiği duygulardır. Doğamızda bulunan bu hissiyattan özellikle bir duygu vardır ki onunla baş etmekte zorluk çekeriz, onun iyi mi kötü mü olduğunu idrakte zorlanırız. Heyecanın da dâhil olduğu o his, öfke başka bir deyişle gazap duygusudur.

Tanım olarak öfke; engelleme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun bırakılma, kısıtlama vb. durumlarda hissedilen ve genellikle sebep olan şeye veya kişiye yönelik şu veya bu şekilde saldırgan davranışlara yol açan yoğun duygu halidir. (Suna Kaymak Özmen, “Aile İçinde Öfke ve Saldırganlığın Yansımaları”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 2004, c: 37, S: 2)

Öfke, basit bir sinirlilik hâlinden yoğun hiddet durumuna kadar değişen bir duygudur. Kimi zaman orta şiddette kısa süreli hatta kişiye faydalı olabilirken kimi zaman da uzun ve yoğun şiddette, tahrip edici olabilmektedir. Öfke duygusu aile içi şiddetten tutun da toplumsal çatışmalara kadar uzanan saldırganca tutumları tetiklemekte, olması gereken birlik ve beraberliği yok etmektedir. İnsanın itibar ve saygınlığını azaltırken Allah’ın rahmetinden uzaklaşmasına da sebep olmaktadır.

Genel anlamda öfke duygusunu açıkladıktan sonra şu üç sorunun cevaplarını arayarak hayata dokunan daha iyi sonuçlar almak/bulmak mümkün gözükmektedir: Biz insanlar neye öfkeleniriz? Bu duygunun kaynağı ne olabilir? Ve mensubu olduğumuz İslam ahlakı bize bu noktada nasıl çözümler getirir? Sıraladığımız sorular çerçevesinde konumuzu açalım. Öncelikle öfkelenmeye neden olan durumları tespit etmek amacıyla yapılan bir çalışmada, kişinin öfkelenmesine en çok sebep olan 10 faktör belirlenmiştir. Bunlar sırayla:

• Her zaman en iyiyi bildiğini düşünen, diğer kişilerin görüşlerini ciddiye almayan kendini beğenmiş kişiler,

• İftira atılması, zorbalık, yalan söylenmesi,

• Aşağılanma, küçük düşürülme gibi durumlar,

• Abes ve patavatsız davranışlar,

• Alay, sataşmalar,

• Birey tarafından engellenme,

• Çatışma, azarlanma, kusur bulunması,

• Fiziksel olarak taciz edilme, rahatsız edilme, saldırıya uğrama,

• Çevresel nedenli engellenme,

• Kişisel eşyaların çalınması, tahrip edilmesi. (B. Törestad, ‘‘What is Anger Provoking? A Psychophysical Study of Perceived Causes of Anger’’, Aggressive Behavior, 16, 1990, s. 9-26)

Yukarıda işaret edilen kızgınlık nedenlerine şöyle bir göz attığımızda bu tahrik edici davranışların Allah’tan derin ve samimiyetle korkan kulların imtina etmesi gereken ve Allah Resulü’nün yer yer biz Müslümanları uzak durmamız hususunda uyardığı kerih görülmüş hareketler olduğunu fark ederiz. Öfke gibi bir duyguyla karşılaşmak istemiyorsak öncelikle çirkin davranışlarda bulunmamayı kendimize huy edinmek daha uygun olacaktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki söz konusu fiiller yalnızca bu davranışlara maruz kalan bireyin değil Yüce Allah’ın da gazabına neden olmaktadır.

Öfke duygusunun kaynağına gelince bu noktada farklı yorumlar mevcuttur. Örneğin Gazali, öfkenin yerinin kalp olduğunu belirterek şu açıklamayı getirir: “Öfke, maksada erişilemediği anda kalpte meydana gelen bir hararet olup kalp atışlarını hızlandırır. Kanın yüze ve beyine hücum etmesine neden olur.” (Gazali, İhyâu Ulumiddin, (Terc. Ahmet Serdaroğlu), Bedir Yayınevi, İstanbul, 1989, c.III, s. 376)

Ebû Bekir el-Verrâk’a göre hevâ, öfkeyi tetikleyen önemli bir unsurdur. Hevâ galip geldiğinde kalp kararır, göğüs daralır ve ahlak kötüleşir. Kötü ahlak sonunda insanlar arasında öfke ve nefret açığa çıkar. Bu öfke ve nefret sebebiyle birbirlerine zulmederler. (Sülemi, Ebû Abdurrahman, Tabakâtu’s-Sûfiyye- İlk Zâhid ve Sûfiler, s.133 (Çev. Abdurrezzak Tek), Bursa Akademi, Bursa, 2018)

Kaynağı, ister kalp ister hevamız isterse nefsimizin bir kuvvesi olsun hiddet, teskin ve terbiye edilmediği takdirde hem dünya hayatımızı hem de ahiret hayatımızı kötü etkileyecektir. İki dünyanın da saadetine erişmek isteyenler öfkesini yenebilmelidir. “Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman öfkesini yenen adamdır.” (Buhari, Edeb 76) hadis-i şerifi bizlerin bu konuyla ilgili kıstası olmalıdır. İki ucu keskin bir bıçağa benzetirsek öfke, imandan kaynaklandığında hayrın, nefisten kaynaklandığında şerrin anahtarı olur. Zira nefsani öfkeler, aklı baştan gideren bir cinnet hâlidir ve ekseriyetle akıbeti felakettir. Bu duygunun aşırısına tehevvür denmiştir. Aynı şekilde hiç sinirlenmemek ise yine anormal bir durum olup âlimler, bu hâle “cebânet” yani korkaklık demişlerdir. İmam Gazali, cebâneti aşırı gerilik ve korkaklık, böyle duyguya sahip olan insanı da hamiyetsiz olarak nitelendirir. “Sinir ve kızgınlık hâlinin ortası var mıdır?” sorusunu şecaat kavramıyla açıklamamız mümkündür. Şecaat (cesaret), ihtiyaç görüldüğünde şiddet ve tehlikelere karşı korkmadan cesaretle karşı durabilmek ve mücadele edebilmektir. (Râgıb El-İsfehânî, İslâm’ın Ahlâk İlkeleri, (Çev. Abdi Keskinsoy), Kalem Yayınevi, İstanbul, 2003, s.312) Zira belli düzeydeki öfke duygusu insanın varlığını sürdürebilmesi için gereklidir. İslam düşünürleri ılımlı bir öfke duygusunu “şecaat” ve “hamiyet” şeklinde ifade ederek insanın onurunu, haklarını ve değerlerini korumak için bu iki duygunun gerekliliğini vurgulamışlar. Bu noktada denge ve huzur dini olan İslam’ın öfkeyi tamamen kötülemediğine şahit oluruz. Öfke azlığı veya çokluğu yanlış görülmüş ancak orta seviyedeki öfkenin yeri ve zamanında gösterilmesi de hoş karşılanmıştır. Dinimizin benimsediği öfke duygusu bireyin değerlerine, cana, mala, namusa ve şahsın izzetine yönelik yapılan saldırılara karşı duyulan hiddet duygusudur. Bilindiği üzere nefsî ve dünyevi menfaat duygularından kaynaklı kızgınlık ve hiddet hoş görülmemiş ve kontrol altına alınması bizzat Allah Resulü tarafından telkin ve tavsiye edilmiştir. Örneğin Peygamberimiz (s.a.s.), öfkeliyken karşıdaki insana cevap vermemeyi, susmayı tavsiye etmiştir. Bunun niçin gerekli olduğunu vurguladığı olay şöyle cereyan etmiştir: Kendisinin yanında Hz. Ebu Bekir’e sataşan bir kişiye, Hz. Ebu Bekir’in cevap vermeyişinden hoşlanmıştı. Ama daha sonra Hz. Ebu Bekir’in kendisine hakaret eden kişiye karşılık vermesinden pek memnun olmayarak oradan ayrılmak istemiştir. Bunun üzerine yaptığı davranışın doğru olup olmadığını kendisine soran Hz. Ebu Bekir’e: “Sen sessizken orada sadece bir melek vardı ve senin adına o kimseye cevap veriyordu. Ama sen de aynı şekilde cevap vermeye başlayınca melek gitti, şeytan geldi. Şeytanın geldiği bir yerde benim işim olmaz.” (Ebû Davud, Edeb, 49) diye karşılık vermiştir. Bu rivayette Allah Resulünün sus tavsiyesi haksızlık karşısında ezilmek anlamında değil aksine hiddetin yatışıp aklın ortaya çıkması içindir. Böylelikle karşılıklı olarak makul ölçülerde taraflar anlaşabilecektir.

Öfke şeytandan olduğu için onun tahriklerinden Allah’a sığınmak en uygun davranış biçimidir. Böylece sinirlenen birey öfkenin ani saldırısında istiâze çekerek sakinleşip kendini kontrol altına alabilir. İstiâze, her türlü kötülükten korunabilmek için sözle Allah’ın yardım ve himayesini istemeyi ifade eder ve bunun için “eûzü, maazallah” (Allah’a sığınırım), “neûzübillâh” (Allah’a sığınırız) ibareleri kullanılır. Kıraat imamlarının ve fakihlerin çoğuna göre istiâze cümlesi, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm”dir. (TDV İslam Ansiklopedisi, İstiâze mad.) Peygamberimiz (s.a.s.), öfkelenen kişiden Allah’a sığınmasını istemiştir. Rivayette olay şöyle geçer: “İki kişi Resûlullah’ın (s.a.s.) huzurunda küfürleştiler. Öyle ki öfke yüzlerinden okunuyordu. Efendimiz (s.a.s.), “Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa kendinde meydana gelen öfke giderdi. Bu kelime ‘Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm’dir.” (Buhari, Edeb, 44)

Hiddetlenen kişi Peygamberimizin tavsiyesi üzere bulunduğu pozisyonu değiştirmelidir. Oturuyorsa ayağa kalkabilir, ayakta ise oturabilir ya da bir yere yaslanabilir. (Ebu Davud, Edeb, 4) Böylelikle vücutta yukarı çıkan hiddeti söndürmek için kişinin zaman kazanması amaçlanmıştır.

Bunların yanı sıra abdest alıp suyla temasa geçmek (Ebu Dâvud, Edeb, 4), Rabb’imizden istiğfar dilemek öfke anında yapabileceğimiz Peygamberimizin (s.a.s.) tavsiyelerindendir. Sıraladığımız bu öğütlere uymak bizleri kendini bilen, daha derin ve sağlam bir karaktere sahip, sosyal ilişkiler açısından daha güvenilir kılar. Son olarak Yaradan’ın rızasına ermeyi amaçlayan kullar için Rabb’imizin takva sahibi kullarından bahsettiği şu ayet dikkat çekicidir. “Onlar (takva sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah, işini güzel yapanları sever.” (Âl-i İmrân, 3/134)

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41