Gönderen Konu: DÜNYEVİLEŞME  (Okunma sayısı 356 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
DÜNYEVİLEŞME
« : Temmuz 02, 2018, 06:14:32 ÖÖ »
DÜNYEVİLEŞME VE DÜNYEVİLEŞMEYE GÖTÜREN SEBEPLER

1. Ümmetin Hastalığı: Dünyevîleşme

Hamd, hangimizin daha güzel amel işleyeceğini sınamak üzere dünyayı bir imtihan alanı kılan Allah’u Teâla’ya, salatuselâm’da,“dünyadan sakının” ve “dünya müminin zindanıdır”şeklindeki ikazlarıyla müminleri irşad eden Rasulullah aleyhisselâm’ın üzerine olsun.

Dünyevileşme; Kimilerine göre: “Dinin toplumsal hayat ve bireysel bilinçten iradî veya gayri iradî olarak tecrit edilmesidir.” Kimilerine göre ise de; Toplumun dinden uzaklaşması, inanç ve eylemlerin ilâhî hedefler yerine dünyevî hedeflere yönelmesi olarak da tarif edilmektedir.

Dünyevileşme, dini meselelerin gündelik hayattan uzaklaştırılıp öneminin azaltılması, kişinin kendisini dünyanın cazibesine kaptırıp onun esiri olması manasını taşır.

Diğer bir ifade ile dinin, gündelik hayattaki tesirini ve yerini azaltma, sınırlama, yaşadığı hayat tarzına dini müdahale ettirmeme anlamına da gelir.

İnsanın ilgisini ve dikkatini yalnız ve yalnız dünyaya çevirmesi, zevk ve sefaya düşkünlük, rahatın peşinde koşmak da dünyevileşmenin belirtileridir.

Dünyevileşme, Sekülerleşme ve laikleşmenin başlangıç evresidir. Tedbir alınmadığı takdirde, daha ileri aşaması olan sekülerleşmeye ve daha da ileri aşaması olan laikleşmeye doğru yol alacaktır.

Müslümanın zihin dünyasında bir anlık dalgınlık ve gaflet hali olarak ortaya çıkan, Allah’ı ve ahiret gününü unutma ile mala mülke, makam ve mevkiye olan sevgisinin tutkuya doğru yönelmesi halidir.

Esas dünyevileşme, dünyanın ne için var olduğunu, gerçek mahiyetinin ne olduğunu kavrayamamadır. Çünkü dünyanın kaybedilmesi ahiretin de kaybedilmesi sonucunu meydana getirir.

Dinî-dünyevî diye bir ayrıma gidildiğinde iki yönde de bir aşırılık söz konusu olduğundan ya dünyadan yüz çevirme veya dünyaya yönelip ahireti terk etme durumu ortaya çıkar. İşte dünyevileşme denilen şey de budur ve bunun İslâm dininde asla yeri yoktur.

Müslüman, inandığı gibi yaşamaya çalışmayıp, yaşadığı gibi inanmaya devam ederse dünyevileşme süreci başlamış demektir.

2. Dünyevileşme Hastalığının En Önemli Sebebi İmanda Zayıflık ve Zafiyettir

Dini naslara kayıtsız kalma ve önemsememek veya lakayt davranmak, ibadetleri geçiştirmek, emir ve nehiylerde vurdumduymazlık, amelsizlik ve daha birçok husus dünyevileşmenin dışa yansıyan tezahürleridir.

Müslümanların dünya hayatının gelip geçici olduğunu hatırlarından çıkarmaları, ölümü unutmaları, ölümden sonra hesaba çekileceklerini, malları ve harcadıkları konusunda sorgulanacaklarını, yargılanacaklarını unutmaları kısacası imani eksiklikleri, müminler için en az kanser kadar tehlikeli olan dünyevileşme hastalığının en temel sebebidir.

3. Mal ve Makam Tutkusu

Makam ve mevki tutkusu ile mal-mülk ve servet tutkusu da dünyevileşme sebeblerinin en önemlilerindendir. Ensar ve Muhacirlerden oluşmuş Uhud Savaşındaki 40 okçunun, geçidin karşı tarafındaki 200 kişilik düşman süvari birliğini görmeyip beri taraftaki ganimetleri görmesi ve aslı görevini unutup bölgeyi terk etmesi mal fitnesinin dünyevileşmeye olan etkisini daha bir gözler önüne sermektedir.

Yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in “Dünyalık ve şöhret düşkünü kişinin, dinine verdiği zarar, bir sürüye musallat olan iki aç kurttan daha fazladır” hadisi de bu hususta önemli ikazlardan biridir.

Mal ve makam sevgisinin tutkuya, şehvete yönelmesi dünyevileşmeye götüren yoldur. Bu nedenle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetinin fitnesinin mal olduğunu, mal tutkusunun ümmeti birbirine düşman hale getirecek, helak edecek bir hastalık hali olduğunu ifade etmektedir:

“Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır.”(1)

Ve yine şöyle buyurmuştur:“Allah’a kasem olsun sizin için fakirlikten (darlıktan) korkmuyorum. Sizin için öncekilere genişleyip bollaştığı gibi size de dünyanın genişleyip bollaşmasından, onlar gibi sizin de dünyalık yarışına düşmenizden, dünyalığın onları helâk ettiği gibi, sizi de helâk etmesinden korkuyorum.”(2)

Bu hadislerde mal mülk sahibi olmak kınanmamakta ve tehlike olarak görülmemektedir.

Burada kınanan, mal mülk edinmek için birbiri ile hasedleşmek, birbirine karşı haddi aşmak ve bunun sonucu olarak toplumsal düzenin, dayanışmanın ve adalet sisteminin bozulmasıdır.

Bu nasıl bir hastalıktır ki: Şam’dan yola çıkan bir ticaret kervanı Medine’ye girdiğinde Medineliler âdetleri olduğu üzere kervanı defler ve zillerle karşıladılar. Peygamberimiz tam o esnada mescidde Cum’a hutbesi veriyordu. 12 erkek ve bir miktar kadın dışında bütün cemaat Rasulullah’ın hutbesini terkedip kervana koştular.

Peygamberimiz, bu duruma çok hiddetlendi ve buyurdu ki: “Eğer mescidde kimse kalmasaydı şu vadiyi ateş seli kaplardı” (Başka bir rivayette ‘Müslümanların üzerine taş yağardı’) Âyet de nazil oldu. (3)

“Onlar, bir ticaret ya da eğlence gördüklerinde dağılıp ona koşarak, seni yalnız bıraktılar. De ki:

Allah katında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”(4)

Bugün de insanların çoğu sınırsız büyümeye, sınırsız tüketime, spor turnuvalarına, müzik konserlerine, show programlarına vs. dalarak, dini yalnız bırakmışlardır. Stadyumlar dolarken, camiler boşalmıştır.

Bu nasıl bir hastalıktır ki: Hz. Ömer radıyallahuanh’e “Zorlukla ve kıtlıkla denendik, sabredebildik; bolluk ve refahla denendik, sabredemedik” dedirtebiliyor.

Yahya Bin Muaz’ın hitabını düşünelim. Ne diyordu:

“Ey İnsanlar! Görüyorum ki; evleriniz Rum Kayseri’nin evlerine, lükse hayranlığınız Kisra’nın tutumuna, servet peşinde koşmanız Karun’un anlayışına, saltanatınız Firavun saltanatına, nefisleriniz Ebu Cehil’in nefsine, gururunuz Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah için söyleyin bana, Ümmet-i Muhammed’den olanlar nerede?”

Emevî Emiri Muaviye’nin yaptırdığı sarayı nasıl bulduğu sorulan Ebu Zerr’in cevabı müthiştir, diyor ki,

-Bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan müsrifsin, beyt-ülmâl’in parasıyla yaptırdıysan hırsız!

Ebu Bekr-i Şibli, bir gün yolda giderken, buldukları bir ceviz için kavga eden iki çocuğa rastladı. Cevizi ellerinden alıp onlara: “Durun, size bu cevizi paylaştırayım da kavganız bitsin” dedi. Cevizi kırınca, içinin boş olduğu görüldü. “Bütün bu kavga, içi boş bir ceviz içinmiş meğer” buyurdu. Dünya işleri için hırsla, ihtirasla kavga edenlerin içi boş bir ceviz için kavga eden çocuktan ne farkları var?
Ebu Zer Gıfari Hazretleri anlatıyor:

“Peygamberimiz bana hayırdan bazı hasletleri vasiyet etti. Bu vasiyetler; benden daha zengin ve makam-mevki bakımından daha yüksek olanlara bakmayıp benden daha aşağı durumda olanlara bakmamı vasiyet etti. Miskinleri sevip onlara yakın olmayı tavsiye etti.

Akrabalarım bana eziyet yapmış olsalar bile akrabalık bağlarımı devam ettirmeyi vasiyet etti.

Allah hakkında kötüleyenlerin levminden korkmamayı vasiyet etti. Acı da olsa doğruyu söylememi vasiyet etti.”

Peygamberimizin şu hadisi bugünümüze ışık tutan bir mucize âdeta… Buyuruyorlar ki:

“İleride Ehl-i Kitap ve diğer milletler, tıpkı aç kimsenin sofranın başına koştuğu gibi sizin üzerinize üşüşeceklerdir;” Sahabi sorar: “O gün biz sayıca çok mu az olacağız ki onlar bize bunu yapacaklar YâRasûlallah!?” Allah Rasûlü, “Hayır; bilakis siz o gün fevkalâde çok olacaksınız; ama Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı olan mehabeti çıkaracak; (yani hasımlarınız nazarında saygısız hale gelecek, emniyet telkin edemeyecek ve ağırlığınızı hissettiremeyeceksiniz.) Aynı zamanda Allah sizin kalbinize ‘vehn’ koyacak.” buyurur. Sahabi yine sorar: “Vehn nedir YâRasûlallah?”

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; “Vehn, (gelip-geçici yanları itibarıyla) dünya sevgisi, dünyayı birinci plânda ele alma ve ölümden ürkmektir.” buyururlar.

“Sizin için bundan böyle yoksulluktan korkmuyorum. Fakat (beni asıl korkutan) sizin, tıpkı sizden öncekiler gibi dünyaya kapanmanızdan, onların mal yarıştırdığı gibi sizin de mal yarıştırmanızdan, onların dünyaya düşkün olduğu gibi sizin de dünyaya düşkünleşmenizden korkuyorum.” “…Size beş haslet vasiyet ediyorum ki Allah onlarla sizin için hayır hasletleri kemâle erdirsin: Yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamayınız; İçlerinde oturamayacağınız binalar yapmayınız.

Yarın bırakıp gideceğiniz şeylerde başkalarıyla çekişmeyiniz. O’na kavuşup huzurunda toplanacağınız Allah’tan korkunuz. Varacağınız ve orada ebedî kalacağınız yer için hazırlıkta bulununuz.”

Görünen o ki bolluk çağı ruhun açlığını gidermiyor. Çünkü bolluk “bereket” değil. Tatmin de “şükür” değil. Almak da “kanaat” değil. Sabrın, şükrün, bereketin, kanaatin olmadığı yerde huzur olur mu?

4. Olaylara İslami Bir Bakış İle Bakmamak

Öncelikle zihinlerimiz dünyevileşmiştir. Olaylara bakış açımız çeşitli illetlerle malül durumdadır. İslam’ın bakış açısını neredeyse kaybetmiş durumdayız. Olaylara öncelikle fayda/zarar düşüncesiyle bakıyoruz. “Eğer bunu yaparsam uhrevi olarak ne kazanır/ne kaybederim” den önce “dünyevi olarak ne kazanır/ ne kaybederim” hesabını yapmaktayız. Maalesef İslami çalışmalarda bile bu söz konusudur. İslam için yapıldığı iddia edilen bir çalışmada bir bakıyorsunuz ki, pek çok gayri İslami unsur var. Niye böyle olduğunu sorduğunuzda, “İslam için, Allah rızası için” olduğunu öğreniyorsunuz. Hâlbuki bilindiği üzere İslam’da amacın meşruluğu kadar aracın meşruluğu da önemlidir. Meşru bir amaca gayri meşru araçlarla ulaşılmaz. Makyavelist düşünce dediğimiz, “Amaç için her araç meşrudur” fikri İslam’da mevcut değildir. Her Müslüman, amacına ulaşmak için yine İslam’ın belirlediği veya İslam’ın yasaklamadığı yöntemleri kullanmak zorundadır. Her Müslümanın amacı sonuçta Allah’ın rızasına ulaşmaksa -ki öyledir- o zaman Allah’ın emirlerine ters yol ve yöntemlerle O’nun rızasına ulaşılamayacağı bilinmelidir.

5. Ailevi ve Ferdi Yaşantımızda Kapitalistçe Bir Hayat Sürmek.

Bugün maalesef Müslümanlar olarak yaşamımız,giyim-kuşamımız, yememiz, içmemiz,hayatımızı düzenlememiz İslami esaslara dayanmamakta. Fazlaca israf ediyoruz. İhtiyaç tanımını kendimize göre değiştiriyoruz. Nefsimizin arzuladığı şeyi ihtiyaçlaştırıyoruz. Aile hayatımız da ferdi hayatımızın bir benzeri.

Evlerimiz kanaatkârbir mü’minin evine değil de, en hafif tabirle zevk ve safa içinde yaşayan bir gafilin evine benziyor. Lüks ve gereksiz eşyalar evimizi doldurmakta, moda takip edilerek, bu eşyalar eskimeden değiştirilmektedir.

6. Sebep-Sonuç İlişkisine Fazlaca Önem Verip Allah’ın Vaadine Güvenmemek.

Dünyevileşme süreciyle birlikte Biz Müslümanlar sebep-sonuç ilişkisine çok fazla önem atfetmeye başladık. Yeryüzünde işler sebep-sonuca göre cereyan eder. Bu doğrudur. Ancak yeryüzünde olan-biten her şey Allahu Teâlâ’nın izniyledir.

Hiçbir şey Allahu Teâlâ’nın kudreti haricinde değildir. Bizler, sanki Allahu Teâlâ’nın vaadine fazlaca güvenmiyor gibiyiz. Allahu Teâlâ rızkı garanti ediyor ama biz rızık korkusu ile İslam’dan, yaşantımızdan taviz veriyoruz. Allahu Teâlâ” Dilediğini yükseltip (aziz edip) dilediğini alçaltacağını (zelil edeceğini)”(5)

Söylüyor; biz makam mevki korkusuyla kendi elimizi, kolumuzu bağlıyoruz. Allahu Teâlâ”Eğer dinine yardım edecek olursakbize yardım edeceğinive dini üzere sabit kılacağını “(6)

Bildiriyor; biz zafere ulaşmanın yolunun tavizden geçeceğini iddia ediyor, Allahu Teâlâ’nın emirlerine rağmen O’nun dinine yardım edebileceğimizi zannediyoruz. Tedbir ile korkaklığı birbirine karıştırır olduk. Tedbir nerede olur, tevekkül nasıldır? Tam manasıyla bilmiyoruz. Belki de biliyoruz ama işimize gelmiyor. Çünkü çok fazla dünyevileştik. Rahatımızdan en ufak taviz vermek istemiyoruz. Makamımız, mevkiimiz, malımız, mülkümüz rahatımız hep yerinde olsun dersek, en ufak bir sıkıntıda o sıkıntıya sebep olan şey ne ise onu izale etmeye çalışırız. Bu dönemde de izale edilmesi gereken şeyler ekseriya Allahu Teâlâ’nın emirleri oluyor. O zaman biz de emirleri, çeşitli tevillerle, yerine getirmiyor veya yerine getirir gibi yapıyoruz.

7. Müslümanların Dünyayı Hayatlarının ve Hedeflerinin Merkezine Koymaları.

Dünyayı gaye edinen, hadisteki tabiriyle dinlenmek ve gölgelenmek maksadıyla konaklamakta olduğu ağacı vatan edinip gideceği asıl yurdunu unutan insan, Allah ile bağını kopardı ve kendini bulunduğu yerin güzelliğine kaptırdı. Gideceği yurdun bulunduğu mevkiden daha güzel olduğunu hatırından çıkardı. Bencil, kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, özgürlük adı altında her arzu ve isteğini yerine getirmeye çalışan bir anlayışa sahip oldu. Bu anlayışta, sabır-kanaat-şükür-bereket diye bir kavrama yer yoktu. Kendisi için biçilen, şekillendirilen hayat tarzı; lüks, israf, gösteriş üzerine kurulur oldu.Zaruri olmayan ihtiyaçları temin etmek için her türlü değeri yok sayabilecek hale getirildi. Sonuçta “Dünya hayatını ahiretten daha çok sevenler”(7)

 Ayetinin işaret ettiği kimseler durumuna düştüler. Dinini yaşamaya çalışan insan, dış dünyanın çekiciliği ile iç dünyasının hakikatleri arasında sıkışıp kaldı.

8. Karşı Cinsle İlişkilerde Sınırları Aşan Fahşa-CinsellikTutkusu.

Dünyevileşmeye götüren bu hal; insanı daha çok zevk, daha çok maddi haz peşinde koşmaya sürükledi ve tutkulara yönlendirdi. Çünkü dünyevîleşmenin böyle bir çekiciliği vardı. Bu da maalesef insanı naslara karşı körlüğe veya önemsememeye sevk etti. Şehveti naslara ağır basan insan, neticede tercihini şeytanın telkinleri doğrultusunda bu yönde kullandı.

İbn Haldun, toplumların yıkılışını fetih, ganimet, konforizm, rehavet ve çöküş olarak açıklar.

Bugünkü çöküşe giden toplumlar da yokluktan değil, varlıktan, refahtan, israftan, taklitten bu tür sapmaya yönelir hale geldiler. Bu hususta Lût kavminin durumu azgınlığın ve şehvetin ileriki boyutlarını gayet net bir şekilde gözler önüne sermektedir.

9. Helal ve Haram Duyarlılıklarının Oldukça Zayıflaması.

Tüketim kültürünü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir anlayış oluştu. Sınıf atlayan yeni bir Müslüman kesim türedi. Bu sosyal değişim, inandığı gibi yaşayan değil, yaşadığı gibi inanan bir Müslüman tipi ortaya çıktı. Dindarlıkları yumuşattı, dönüştürücü etkiler ortaya çıkardı.

Tatil anlayışlarından, site hayatına geçişten, tüketim alışkanlıklarına bağlı olarak, marka düşkünlüklerine, tesettür defilelerinden pop müziğe ve flörte varıncaya kadar her tarafı sardı. Henüz dini hassasiyetlerini kaybetmeyenler, mukavemet gücünü yok edercesine bu dünyevileşme seli’nin önünde, dinini yaşama mücadelesi verip imanını kurtarma derdine düştü. Tıpkı hadiste zikredilen “imanı muhafaza, elde kor (ateş) taşımak gibi olacak” hali üzere mücadele devam ediyor.

Dünyevîleşme’nin en kötü olanı İslam’ın değişmezlerini değiştiren, imanda, fikirde, anlayışta meydana gelen “dünyevîleşme”dir. Kötü olmada bunu takip edeni ise “önce bazı alanlarda uygulama bakımından İslam’ı terk etme, sonra da bunu bir şekilde meşrulaştırma”dır.

10. İmkânsızlık, Zorluk, Yani Zaruretler Sebebiyle İslam’ın Eksik Uygulanmasının Zaman Geçtikçe Tabiileşmesi, Normalleşmesi ve Böylece Kıblenin Şaşırılmasıdır.

Dini, müminlerin hayatında kâmil manada gerçekleştirmek ve korumak isteyen Müslümanlar, bir yandan zaruretleri görmek ve buna göre geçici çözümler üretmek, diğer yandan da her türlü olumsuzluğa rağmen mazeretlere sığınmadan her hal ve şartta yaşanan bir dini olduğunu unutmadan “örnek Müslüman” hali içinde hareket etmeliler.

Belli bir geçim standardının üstüne çıkan her insan sahip olduğu hayat standartlarını korumanın mücadelesi içine giriyor. O konumunu kaybetmemek için veremeyeceği taviz, kaybetmeyeceği değer yok artık onun hayatında.

Yeter ki hayat standardını kaybetmesin! Hangi toplumda, hangi kültürde, hangi kimlikte olursa olsun bu böyle… Bütün yaş gruplarında da böyle…

Sonradan edindiklerimizle doğmuşuz sanki. Ne çabuk benimsedik, ne çabuk uyum sağladık, bu ne hasret, bu ne ihtirasmış, bu ne sahiplenmeymiş pes doğrusu!

Bugün sadece internet bağlantıları, cep telefonu ya da televizyon yayınları bir anda hayattan çekilip alınsa, hayatla bütün irtibatını yitirecek, bunalımdan bunalıma sürüklenecek. Sokaklarda insanlara baktığımızda hayatlarının tamamen sanal olduğunu yaşantılarının büyük bir bölümünü internet ve cep telefonları ile geçirdiklerini, bazen kendilerini kaptırarak bulundukları yeri unuttuklarını, çevrelerindeki insanların garip bakışları arasında dahi farketmeksizin, at gözüyle bakmış oldukları garip! Dünyalarınıniçinde kaybolduklarını müşahede ederiz. Bir gün Hotmail, facebook veyatwitter kullanılmayacak olsa sanki kıyamet kopmuştur, yaşantı durmuştur, bütün güzellikler bir anda yok olmuştur. Uyuşturucu bağımlısı halinde sanki insanlarımız. Hayata herhangi bir ekrandan, monitörden ya da tabletten bakan, sadece kulaklığındaki müziğe kulak veren, sadece futbola ya da basketbola ilgi duyan, hayata ve insana kapalı koca bir kalabalık…

Bağımlısı olduğumuz bütün bu yeni alışkanlıkların bedeli, bize emanet olarak bahşedilmiş mukaddeslerimizi yok edip, değer ve kutsal tanımayan bir dünyada yaşamaya mecbur hale getirmeye çalışıyor.

11. Hayânın Ortadan Kalması – Emanetin Gitmesi

Diğer taraftan, medya, sosyal medya, internet ortamında, reklamlarda, dizilerde, filmlerde, oyunlarda, eğlence kültüründe, müzikte ve konuşmalarda, TV programlarında, sokakta, otobüste, park ve bahçelerde edebin ve hayânın gittikçe kalktığını ve yığınla çirkin hayâsızlığın işlendiğini; buna karşılık vurdumduymazlığın gittikçe yaygınlaştığını söylersek abartı yapmış olmayız.

Bir ülkede edep ve hayâ gittikçe ortadan kalkıyor, hayâsızlık doğallaşıyorsa; bunun, Allah indinde bir hükmü yok mudur? Hz. Peygamber, hayânın ortadan kalkışı ile helak olma arasında doğrudan bir bağıntının var olduğunu bize söylemektedir:

“Rasûlullahaleyhissalâtu vesselâm: “Aziz ve Celil olan Allah, bir insan helak etmek istedi mi, ondan önce hayâyı çeker alır. Hayâsıbir kere gitti mi sen ona artık herkesin nefretini kazanmış bir kimse olarak rastlarsın. Herkesin nefretini kazanmış olarak rastladığın kimseden emanet çekilip alınır (artık o, güvenilmeyen, kuşkulu kişidir). Kişiden emanet (güven) çekilip alınınca ona artık hep hain ve herkesçe hain bilinen biri olarak rastlarsın. Ona hep hain ve hıyanetle bilinen biri olarak rastladın mı, sıra ondan merhametin çekip çıkarılmasına gelmiştir. Ondan rahmetin çıkarıldığıvakit artık ona (Allah’ın rahmetinden) kovulmuş, lânetlenmiş olarak rastlarsın. Ona sen kovulmuş, lânetlenmiş olarak rastlayınca ondan İslâmiyet bağı çözülüp atılır.”(8)

12. Mülk Edinme – Büyüme Tutkusu ve Neticesi: Zulüm ve Cedelleşme

Bu kontrolsüz, ilkesiz mülk edinme ve büyüme tutkusu, kendi öz kardeşinin, din kardeşinin malına mülküne göz dikmeye, onun elindekilerini de bir şekilde almaya neden olacak bir psikolojinin doğmasına sebebiyet vermektedir. Hz. Davud aleyhisselâm’ın huzurundaki davalaşaniki kardeşin durumu, bunun en güzel örneklerinden biridir. 99 koyunu olan, bir koyunu olan kardeşinin malına göz dikmiş onu da kendi koyunlarına katmak istemiştir.(9)

Hz. Davud aleyhisselâm’ın, bu durumu zülüm olarak nitelendirmesi konunun can damarıdır.

Zülüm, her türlü kötülüğün, pisliğin ve gerilimin kaynağıdır. Bereketi ortadan kaldırır, dayanışmayı yıkar, kardeşliği, akrabalığı, komşuluğu yok eder ve kişileri, müstağnileştirerek azdırır. Zulmün olduğu yerde adalet olmaz, adaletin olmadığı yerde de barış olmaz. Bugün yaşanan sıkıntı, adaletsizliğin dışavurumundan başka bir şey değildir.

13. Çirkin Hayâsızlıklar Karşısında Duyarsızlaşma
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem çirkin hayâsızlıkların, kötülüklerin yaygınlaştığı toplumların durumunu, bir gemide seyahat eden bir topluluğun durumuna benzeterek açıklamaktadır:

“Allah’ın menettiği hududu koruyan ile korumayan kimsenin misali, bir gemide kur’a ile yerlerini belirleyen kimselerin misali gibidir. Buna göre, bazıları geminin üst katına, bazıları ise, geminin alt katına yerleşirler. Geminin alt katında olanlar, susadıkları zaman üst kattakilere uğrayarak, “kendi bulunduğumuz kattan bir delik açsak ve üst kattakilere zarar vermesek” derler. Bu durumda, eğer üst kattakiler, onları bu istekleriyle baş başa bırakırlarsa, hepsi birlikte batmaya mahkûmdur. Eğer onlara engel olurlarsa, hem onlar hem de kendileri kurtulur.”(10)

Bunun en güzel örneklerinden biri de, Kur’an-ı Kerim’de Araf süresi 163-166. Ayetlerde anlatılan, Allah tarafından imtihana tabi tutulan, cumartesi balık avlama yasağı ile cezalandırılan İsrail oğullarının yaşadığı bir sahil kasabasındakilerin başına gelenlerdir. Orada kötülüğe mani olanlar kurtarılmış; kötülüğü bizzat icra edenlerle, nemelazımcılar zalim olarak nitelendirilip cezalandırılmışlardır.

Bunun benzeri bir başka olay, Hz. Peygamber’in bir başka hadisinde anlatılmaktadır:

“Rasûlullahaleyhisselâm: “İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:

Bir adam bir başka adama rastlar ve: Bana baksana! Allah’dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terk et. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi.

Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalblerini birbirine benzetti.
Sonra Resûl–i Ekrem şu âyeti okudu:

“İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud’un ve Meryem oğluİsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, başkaldırmaları ve aşırıgitmeleriydi.

Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi!

Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah’a Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.”(11)

Hz. Peygamber bu ayetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:

“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”(12)

– Dinin, hayatımızdan uzaklaştırılmasının dünyevileşmeye götürdüğünü, bunun için akl-ı selim ile dine dönmek, Kur’an’dan uzak kalmamak, dini iyi ve doğru anlamak gerektiğini söyleyebiliriz.

14. Dünya Metaına Bağlanmış Kötü Alimler

Sahip oldukları ilmi yerinde kullanmayan onu süflî emellerine âlet eden, zilleti tercih eden, dünya metaına bağlanmış ulema-i su, fakir de zengin de olsalar dünyaya doymazlar. Onlara nasihatin fayda etmediği, dünyaya olan bağlılıklarından vazgeçmeyen âlimler,ulemâ-i sui (kötü âlim, yahut dünyevîleşen âlim) olarak bilinirler. Geçmişteki ilmiyle amil ulemâ, bu kötü âlimlerin Müslümanların bünyesindeki tahribatına dikkat çekmekte, onları teyakkuza çağırmaktadırlar. Âlim, ilmiyle amel eden bir davetçi olduğu için, telif ve ilmî çalışmaları bahane edip, tebliğ/irşad ve davetten geri kalamazlar. Bu üzerlerindeki ağır ‘sorumluluk yükü’ nün farkında olmayıp gaflet içindeki âlimler, bilgileriyle geçinmekten başka bir hedefleri olmayan, ‘İlim Tâcirleri’dirler. İlimlerini dünya için satan (pazarlayan) kişilerdir.

Hâlbuki ilmi korumanın en güzel yolu, onu hayata geçirmektir. Peygamber varisi olan âlimler, Peygamberimizin ‘hayatın içinde bir Peygamber’ olduğunu unutmasınlar. Kur’anı ezberleyen kişi, devesini bağlayıp kontrol altına alana benzer. Deve bırakıldığında kaybolduğu gibi, ilim sahibi de ilmine itina göstermediğinde ve ilmiyle amel etmediğinde ilmi unutulup gider. İlim dışa yansıyan ve amel ile açığa çıkan sağlam bir akide haline geldiği zaman sahibini korur. Ulema, dünyevîleşirse (asıl görevinden uzaklaşır, menfaat, makam, mevki elde etmek için de siyasilerin, idarecilerin peşinde koşar hale gelirse) ilmin gereğini her hal ve şartta hayata geçirmez ise, Peygamberimizin ‘onlardan sakınınız!’ dediği sınıfa dahil olurlar.

Yine Peygamberimizden, Miraç gecesinde, dudakları ateşten makaslarla kesilen sınıfın, ‘dünyalık ve fitne uleması’ olduğunu öğreniyoruz.

Hz. Ali de ‘Kıyamete yakın bazı fitneler baş gösterecektir. Bu da Dini Allah rızası dışında öğrenilip, din ile dünyalık elde edilince olacaktır.’

Mus’ab bin Umeyr’in talebesi sahabe-i kiramdan Muhammed b. Meslemeradıyallahuanh ‘Pisliğe konan sinek, umeranın kapısına gidip, kendilerinden menfaat talep eden âlimden daha iyidir’ buyurarak dünyevîleşen âlimin halini ortaya koymaktadır.

Konunun önemine dikkat çeken İmam-ı Gazali de, dinin zaafa düşmesinin önemli sebepleri arasında, ulemanın bozulmasını gösterir. “Dinin zaafa uğramasının önemli bir sebebi, gönül hekimleri ulemanın sapmasıdır. Zira ulema hekimler konumundadır” der.

Çağımızdaki ulema da, müzmin bir hastalığa yakalanmıştır: Dünyevileşme hastalığı! Öyle bir hastalık ki âlimleri menfaat uğrunda zalim ve gaddar kişileri dost edindirir, onları alkışlamaya götürür. İslâmi ahkâmı lağvedenleri kutlamaktan, haram işlerine bile meşruiyet kılıfı bulmaktan kendilerini kurtaramaz hale düşürür. Bu öyle bir hastalık ki, geçmişte Hz. Hüseyin’in şahadetine göz yumdurur, sinek kanının necasetini gündemde tutturur. Âlimlerin dünyevileşme hastalığı öyle bir hastalık ki, İslâmi bir endişe taşımazlar, hedefledikleri makamlara ulaşınca da İslâm’ı yaşamaktan uzaklaşırlar. Gerektiğinde de İslâm muhalifleriyle de işbirliği yapmaktan geri kalmazlar. “Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğuyla (onur) duyanlar, şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar? İyi bilin ki şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.”(13)

Ayetini unutacak hale gelirler. Bunlar başta Allah ve Rasulüne, ilim ve ilmin itibarına ihanet ederler. Allah’ın dinini bildikleri halde, bazı kesimleri memnun etmek için, âyet ve nassları tahrif etmekten ve onların hesabına fetva vermekten de kaçınmazlar. Allah’ın ahkâmının yüceliğini belirli kesimler için ketmederler.

İmam-ı Şafii, hazretleri kötü âlimleri, Allah’ın nimetlerini yanlışta kullanan putperestlerin durumuna düştüğüne dikkat çekmekte, insanların sapmasına vesile olan bu kötü âlimlerin yaptıklarını Allah’a ortak koşan müşriklere benzetmiştir. Bu hususun izahında da, iki kesim de nimeti inkâr ve insanları sapıtma söz konusudur. Hatta insanları saptırmanın müşriklerden daha zararlı olduğunu beyan etmekte, başkasını saptırmanın geçişli ve etkili olduğuna dikkat çekmektedir

Bize düşen, hayatın her safhasında vahiyden ve sünnetten beslenerek her seviyeye hitab eden yeni bir yüz ve söylemle; tekebbür ve istiğnaya karşı tevazu ve haddini bilme, sömürü ve zulme karşı, adalet ve dayanışma, sınırsız büyüme ve sınırsız tüketime (israf) karşı, tutumlu olma ve paylaşım (infak) cinsel aşırılığa ve sapkınlığa karşı, aile ve sadakat, her türlü çözülmeye karşı ahlakın ikamesi vs. Evrensel dinin (İslâm’ın) ölümsüz değerlerini insanlığa sunmamız gerekmektedir.

“Rabbim! Bize doğru bir muhakeme yeteneği bahşet. Bizi iyilerin arasına kat. Bizi herkesin diriltilip kaldırılacağı o gün mahcup eyleme! Ahlaki çürümeye yol açan şu topluma karşı bize yardım et! Ey Rabbimiz! Bizi zalimlerle (Cehenneme giren kimselerle) birlikte olmaktan muhafaza buyur. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı affedip bağışla. Hak yolunda ayaklarımızı sabit kıl. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

Amin.

---------------------------------------------------------------

1 Kütübü Sitte Hadis No: (395)

2 Buhari, 6365; Buhari, 6366.

3 Buhari, Müslim

4 Cuma, 62/11

5 Bkz. Al’i İmran 3/26

6 Bkz. Muhammed 47/7

7 İbrahim 14/3

8 Kütübü Sitte, Hadis No: (1237). (4054), (7224).

9 Sad 38/ 21-24.

10 Buharî, Şerike, 6

11 Mâide: 5/77–81.

12 EbûDâvûd: 198 (Bu hadisin Tirmizî’deki metni biraz daha farklılık göstermektedir.)

13 Nisâ 4/139.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41