Gönderen Konu: Hayatı Yaşamalıyız  (Okunma sayısı 326 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1964
Hayatı Yaşamalıyız
« : Şubat 09, 2024, 09:06:22 ÖÖ »


Hayatı Yaşamalıyız

Her şeye rağmen yaşıyoruz, yaşamayı seviyoruz. Hayatımızda meydana gelen ve dayanılmaz zannettiğimiz birçok olaya rağmen yaşıyoruz. Ömür, takdir edilmiş bir zaman dilimi. Bu zaman dilimini de insanlar bedendeki ve zihindeki gelişmelere göre yeni dilimlere ayırmışlar: Cenin, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık ve ölüm. Her dilimin içinden gelip geçen insan en son ölümü istiyor. Derler ki insanoğlunun ölürken göz ve ellerinin açık gitmesi yaşama arzusu, dünyaya doyamama, isteklerini yerine getirememenin bir göstergesidir.

Babam rahmetli anlatırdı. Eski zamanlarda, ulaşımın yaya olduğu dönemlerde adamın biri almış azığını düşmüş yola, dostlarımı ziyaret edeyim diye. Köyün girişinde mezarlığın duvarına sırtını vermiş ve azığını açmış yemek için. Bohçayı yaymış, ekmeğini katığını üstüne itina ile yerleştirmiş. Tam o sırada bir adam selamsız sabahsız önünden telaşla gitmiş ve hemen aynı telaşla dönmüş. Yolcu iki lokma almadan aynı şahıs yine aynı telaşla giderken yolcu olan durdurmuş adamı.

-Hayrola bu telaşın sebebi ne? Sana selamı sakinliği unutturan ne, hele otur şuraya iki lokma ye.

-Olmaz demiş adam telaşla, işim var, acele bitirmeliyim. Koşturarak uzaklaşmış. Tekrar dönüşünde yolcu, adamı kolundan yakalamış. “Otur şuraya hele” demiş. Adam zor bela oturmuş. Ama hala “İşim var, bitmedi” diye söyleniyormuş. Yolcu, “Ne işin var?” diye sormamış ve şuradan bir lokma al diye ekledikten sonra adama demiş ki;

-Hemşerim (hemşehrinin bozulmuş hali, aynı şehirli demek, bir dostluk ifadesi olarak kullanılır), şu duvarına yaslandığım kabristana yüksek sesle sor. Ey kabir ehli (mezarlık sakinleri), içinizde işini bitirip de gelen var mı? Eğer biri ‘evet’ derse hadi işini bitirmeye koş demiş.

Adam düşünmüş ki doğru. Ama yine de bir iki lokmadan sonra işim var, acele demiş ve koşturmaya devam etmiş.

Şimdi bu hikayenin söylediği şu: Ömür biter ama yol da iş de bitmez. İşin büyüğü küçüğü, kolayı zoru… olmaz. Her insan iş peşinden koşturur. Hedefler belirler, hayaller kurar, onları gerçekleştirmek için de koşturur. Şimdi bu insanların hayatında dinin, İslam’ın yeri ne kadar?  İslâmî hassasiyeti olanlar, Müslümanca yaşama kaygısı olanlar kendi dışındaki İnsanlara 24 saatlik bir din anlatıyorlar. Karşılaştıkları, konuştukları, ziyarete gittikleri, muhabbet ettikleri… kişilere dini anlatıyorlar, anlatıyoruz. Ama yaşadığımız hayatın çok büyük bir bölümü sosyal konum ve durumuzun gerektirdikleri.

Hiç kimsenin niyetini sorgulayamayız. Ama zahiri görüntüye ve hayata baktığımız zaman dışarıda memuriyetimiz, ticaretimiz, zanaatımız, emeğimiz, işçiliğimiz; içeride babalığımız, anneliğimiz, evlatlığımız; yan tarafa baktığımızda komşuluğumuz, akrabalığımız, düğünümüz, derneğimiz; kişisel takılınca hastalığımız, hobilerimiz, sporumuz, fobimiz, takıntılarımız vs. var.

Böyle bir dünyanın içindeyiz. Kişisel hayatımız da benzer durumda. Yani namaz, tesbih, zikir, Kur’an okuma, sohbetlere katılma… gibi rutin, daimî hayatımızın dışında bir hayatımız da var. Bu hayat uykuyu hariç tutarsak en fazla günlük hayatımızın 8’de 6’sı demektir. Yani uyku dışında 16 saatimiz kalıyorsa bunun en fazla 2 saatini dini hayatımıza veriyoruz. Onun dışında bir üst paragrafta sıraladığımız ilişkiler 14 saatimizi kapsıyor. Şimdi düşünelim:

İslâmî hassasiyeti olan bir kişi böyleyken dış ilişkilerin tamamında dini yaklaşım ve paylaşımlarda bulunuyor. Dolayısıyla bu Müslüman, dış hayatında dindar bir kimlikle bilinmektedir. Bu da insanlarla ilişkilerimizi olumsuz etkilemektedir. Başka hayatı olmayan bir kimlikle tanınıyoruz. “Geyik yapma, geyik laflama” gibi boş ama hoş konuşmaları içeren bir ilişki vardır insanlar arasında. Bu onlar arasında muhabbeti artıran bir husustur.

Resmiyetin dışına çıkan konu komşu ahbap arkadaşlarla daha yakın olmanın yollarını açan bu “geyikler” itikada, amele aykırı olmadığı zaman insanların kaynaşmasına sebep olabiliyor. Bu da beraber yaşamanın bir gereğidir. Bu anlayışı karşımıza almamız gerekiyor. Oturulan bu tür meclislerde biri hep din konuşursa veya konuşmak isterse diğerleri susmak durumunda kalıyor ve meclisi terk edenler oluyor. Meclis dağılıyor. Esas olan o meclisle ilişkiyi koparmamaktır. Aksi takdirde soyutlanıyoruz. Yanından kaçılan kişiler oluyoruz. Bu da aynı anlayıştaki insanların “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” atasözüne uygun, aynı bilgi ya da tespitlerle tatmin olduğu bir durumu ortaya koyuyor. Yani rahatlıyoruz, bugün de din konuştuk diye.

Bir tespit yapayım. İdareci olarak çalıştığım zaman bir diğer idareci arkadaşımızla iyi bir insan olmasına rağmen yeterli ilişkiyi kuramadım. Cuma namazına gitmesini bile sağlayamadım. Ama idareden başka bir arkadaşla sigara arkadaşlığı vardı. Dışarı çıkar, hem tüttürür hem de muhabbet ederlerdi. Sonra baktım ki Cuma’da zorlanan kişi vakit namazlarına bile başladı. Bu sigara ve “geyik” sohbetinin bir sonucuydu. Sigara ise muhabbete bir sebepti.

İçki meclislerine “muhabbet meclisleri” derler. Bir kısmı kavgayla sonuçlansa da içki arkadaşları birbirini çok severlermiş. Rabbim ıslah etsin. Sigara tiryakisi sigara bulamayınca can düşmanından sigara ister ve o da hemen verir. Bu böyle bir bağımlılıktır. Bunların arkadaşlığı ve muhabbetleri de öyledir. Kastım bu meretleri övmek değil. Kullananların kurtulması duamızdır. Ancak sigara, içki arkadaşlığı ve “geyik muhabbetleri” insanları bir arada tutar ve onları birbirine bağlarken biz Müslümanların bu muhabbeti onlarla veya kendi arasında oluşturamamasının, her yer ve zamanda din konuşmamız veya konuşma eğiliminde bulunmamızdan kaynaklandığı kanaatindeyim.

Midemizle beraber dini hayat ve anlayışımızı genişletemedik. Daha geniş kitlelere ulaşamadık. Taviz yok ama tavizsiz yaşayacağım diye de etraftan, devam ede gelen hayattan da kopmamak gerekir. Gençler sosyal medyada veya bir araya gelince “geyik” yapıyorlar. Biz o dili anlayabiliyor muyuz? Öyleyse…

Selam ve dua ile kalın sağlıcakla…

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Nisan 26, 2024, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41