Gönderen Konu: Öfkem ve Ben  (Okunma sayısı 59 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Öfkem ve Ben
« : Kasım 09, 2023, 07:46:27 ÖÖ »
Öfkem ve Ben

İmam Gazali, İhyâü Ulûmi’d-din’de öfke duygusunun insanın kendisini dış tehlikelere karşı harekete geçirecek bir iç savunma gücünden kaynaklandığını belirtir. Allah’ın bunun için öfke eğilimini yarattığını, onu insan tabiatının doğal bir parçası yapıp insanın karakterini onunla yoğurduğunu söyler.

Sıra dışı olayları sıradan enerjimizle karşılayamayız. Dolayısıyla bizi tehdit eden durumlar karşısında öfke gibi enerjisi yoğun bir duygu kendimizi müdafaa edecek gücü bize sağlar. Gazali’nin de belirttiği üzere öfke; saldırı, ihmal gibi insanın varlığını tehdit eden durumlara karşı varoluşumuzu ve bütünlüğümüzü korumamız için Allah’ın bize sunduğu her bir duygu gibi oldukça işlevseldir. Peki, ne oluyor da bu denli adaptif bir duygu hayatımızı zorlaştıran bir deneyime dönüşüyor?

Öncelikle öfkeyi deneyimlemenin pek çok farklı yolu olduğunu hatırlatmak isterim. Saldırgan davranışlar göstermek, küsmek, geri çekilmek, ağlamak, sesi yükseltmek bu yollardan bazıları. Bunların her biri öfkenin varlığını hissettiren tepkiler. Fakat bazı yanıtlar var ki öfkenin varlığını öfkenin sahibi bile fark edemez hâle gelebilir. Öfke geldiğinde onu inkâr etmek ya da bastırmayı tercih etmek bu yollardan ikisi. İnkâr edilen veya bastırılan öfke bir balonun havayı tutması gibi kişinin bedeninde gün geçtikçe genişleyerek yer tutar. Ve görmezden gelinen öfke umulmadık bir yerde kişinin saldırgan tutumlar göstermesi ile varlığını nihayete erdirir. Peşi sıra suçluluk duyguları ve pişmanlık gelir. Oysa öfke görmezden gelinmek yerine belki de kişi tarafından vakitlice duyulabilseydi olması gereken yerde “dur” ihtarı işlevi görecekti. Kişi öfkesiyle birlikte muhatabını uyaracak, öfkesini ifade edecek ve sorununu çözmek için bir adım atmış olacaktı. Bu durumu bir örnek üzerinden anlatmak yerinde olacaktır. 35 yaşında iki çocuk annesi Eylül Hanım sıklıkla annesinin eleştirileri, eşinin ihmali ve arkadaşlarının talepleri arasında sıkışıp kalmıştı. Annesi onu her eleştirdiğinde çok öfkeleniyordu fakat ona saygısızlık etme kaygısıyla çeşitli manevi telkinlerle duygusunu bastırıyordu. Farklı türden bir öfkeyi eşine karşı da hissediyordu fakat zaten iş yerinde çok yoruluyor diye düşünüp empati kurarak öfkesini şımarıklık olarak nitelendirip göz ardı ediyordu. Hayır diyemediği için arkadaşlarının taleplerine koşturmaktan da çok yorulmuştu. Tüm bu yutkunduğu öfkeler küçücük çocuklarının ufacık aşırılıkları karşısında bir anda açığa çıkıyordu. Onlara karşı saldırganca ve reddedici şekilde davranıyordu. Sonrasında ise derin bir pişmanlıkla öfkesinden dolayı kendini kötü bir anne olmakla suçluyordu. Ona göre ihtiyacı olan tek şey vardı “öfkesini kontrol etmek”. Oysa asıl sorunu çözüm zannettiği şeydi; yani öfkesini sürekli kontrol etmek. Zira Eylül Hanım annesi, eşi ya da arkadaşları karşısında gelen işlevsel öfkesini bastırarak kontrol altına almak yerine duyabilseydi ve sorunlarını çözmeyi seçseydi zaten kendisini evlatlarına karşı saldırganca tutumlar içinde de bulmayacaktı. İşte bu yüzden öfkenizi kontrol edememekle ilgili bir şikâyetiniz varsa bakmanızın iyi olacağı ilk yer “yaşam üslubunuz”. İlişkileri nasıl yaşıyorum, kendime nasıl yaklaşıyorum, problemlerimi nasıl çözüyorum, duygularımın ve düşüncelerimin ne kadar farkındayım, seçimlerim olmak istediğim kişi olmama ne derece hizmet ediyor? Sorular çoğaltılabilir. Hayatı nasıl yaşadığımız öfkemizin akıbetini ve yönünü istemesek de fazlasıyla belirliyor. Vaktinde verilmeyen tepkiler birikip kalbimizle aramıza duvarlar örebiliyor.

Kontrolü yitirdiğimizi hissettiğimiz türden bir öfkenin daha uzun tarihle hikâyesine baktığımızda kök ailemizle deneyimlerimiz karşımıza çıkıyor. Eğer büyüdüğümüz ailede öfke duygusu saldırgan yollarla ifade ediliyorsa ve saldırganlık öyle ya da böyle sorunları çözüyorsa bu davranış pekişecektir. Kişi hayatının yetişkin yıllarında yine her sorununu öfkeyle çözmeye yönelecek, diğer duygularının varlığından haberdar bile olmayacaktır. Fakat bu defa kök ailesindeki gibi öfkesinin çözücü etkisinden ziyade yıkıcı etkisiyle tanışacaktır. Bu etki bazen büyük bedelleri hayatına taşıyacaktır. Kişi, öfkesinin yoğun enerjisinden kurtulmak için agresif ve işlevsiz davranışlara yöneldikçe kişiler arası ilişkileri yıpranacak, aile ilişkileri zedelenecek, tüm bu bedellerin de eklenmesiyle sağlık problemleri artacaktır.

Bazı evlerde öfke ve korku dışında hiçbir duygu yokmuş gibidir. Mutluluk dile getirilmez, sevgi konuşulmaz, hayal kırıklığı kelimesi o evlere hiç uğramamıştır. Sadece korku ve öfke görünür düzeydedir. Böyle evlerde büyüyen çocuklar hayatı bu iki duygudan ibaret beller. Böylesi evlerde büyüyen çocuklar yetişkin çağlarında savaş yorgunu gibi tükenmiş ve hayat enerjileri bitmiş gibi hissederler. Nitekim her iki duygu da hayatı tehdit gibi algılamak anlamına gelir. Kişi diğer duyguları hissetse de bunları tanımayı ve ifade etmeyi bilmez. Bu yüzden fark edemediği ve tanımlayamadığı olumsuz duygularını öfkeyle ifade etmeyi seçer. Öfke, bu gibi durumlarda ikincil bir duygudur. Ardında ifade edilmemiş hayal kırıklığı, kırgınlık, hüzün gibi duyguları taşır. Kişinin tanımadığı ve ifade edemediği duygular tehdit hâli yaratır ve kişi, tehdit durumuna en uygun duygu olan öfkeyi hissetmeye başlar. Dolayısıyla öfkeyi içinde pek çok duyguyu taşıyan bir duygu çantası gibi görmeliyiz.

Öfke duygusu okyanusun dalgaları gibi birikerek gelir. O birikme esnasında zihnimiz bazı cümleler ve hikâyeler anlatır bize. Bu hikâyelere kapıldıkça öfkemiz daha da artar. Esasen bu hikâyeler hepimizde benzer temaları taşır. “İnsanlar ihtiyaçlarımı görmezden geliyor.”, “Beni görmüyor ve anlamıyor.”, “O çok düşüncesiz ve bencil.”, ”Beni kullandı.”, “Bunu hak etmedim.”, “Ben olsam böyle yapmazdım.” gibi temalar üzerinden zihnimize kapılırız. Bu düşünceler yanlış ya da haksız cümlelerdir diyemem ama bizi sorunumuzu çözmeye yöneltmiyorsa bilakis pişman olacağımız davranışlara yönlendiriyorsa faydasız olduğunu söyleyebilirim.

Bütün bu yazılanlar zihninizde şunu netleştirsin isterim: Öfke düşmanımız değil, her duygu gibi bir haberci. Biriktirdiklerinizin, çözmediklerinizin, öğrenme hikâyelerinizin, dünyaya nasıl baktığınızın habercisi. Dolayısıyla öfke duygunuzu düşman olarak görmek yerine onun varlığı vesilesi ile kendinizi ve hayatınızı daha yakından tanıyabilirsiniz. Zaten çözümün ilk aşaması da bu. Evvela iç dünyanızı fark etmeye yönelin. Öfkenizi tetikleyen düşünceleri ve hikâyeleri keşfedin. Zihniniz sizi hangi yargılarla, tahminlerle, cümlelerle, inançlarla kıskıvrak yakalıyor? Ortak temayı keşfedin. Bu tema, hikâyenizde yara aldığınız yerlere de işaret edecek. Öfkenin içindeki duygulara bakmak da bir diğer adım. Öfkenin ardında kalan, toz bulutunun ardındaki acı verici duyguları keşfedin. Öfkeniz hangi ifade edilmemiş duygularınızı maskeliyor olabilir?

İç dünyamıza bakmakla birlikte günlük hayatımızı da gözden geçirmeliyiz. Küçük köpükler birikip dalgaya dönüşüyor. Sizi köpürten günlük hayattaki küçük olayları, ihtiyaçları, çaresizmiş gibi hissettiğiniz ve yardımsız kaldığınız anları fark edin. Bu anlarla ilgili kendinize destek olmakla ilgili neler yapabileceğinize odaklanın. Ve neye ihtiyacınız olduğunu keşfedin. Problemleri biriktirmeyin ve çözümü ertelemeyin. Gerektiği zamanlarda yeni beceriler geliştirin. Öfkeli ve agresif davranışlar yerine problemlerinize daha çözüm odaklı yanıtlar geliştirebilirsiniz. Tüm bu süreçler boyunca kendinize şefkatli davranmayı ihmal etmeyin.

Esra Oras.

Uzman Psikolog.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41