Gönderen Konu: YARADILANA ADALETLİ DAVRANIRIZ YARADANDAN ÖTÜRÜ  (Okunma sayısı 338 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
YARADILANA ADALETLİ DAVRANIRIZ YARADANDAN ÖTÜRÜ
« : Temmuz 12, 2018, 07:54:44 ÖÖ »
YARADILANA ADALETLİ DAVRANIRIZ YARADANDAN ÖTÜRÜ. - MÜSLÜMANLARI SEVERİZ İMANIMIZDAN ÖTÜRÜ

أوثَقُ عُرَى الإِيمانِ الحُبُّ فِي اللهَ وَ البُغضُ فِي اللهِ
أفضَلُ الأَعمالِ الحُبُّ فِي اللهِ وَ البُغضُ فِي اللهِ

Ebu Zerr radıyallah’u anhu’nun aktardığına göre Rasûlullah sallallah’u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için nefret etmek (kin) tutmaktır.” (1)

Cennette her türlü nimet ile mükerrem olan insanoğlu, ilahi bilgi ve hikmet doğrultusunda dünyaya gönderilmiş ve artık kendisi için yeni bir süreç başlamıştır. Cennete kıyasla zahmet, zorluk, darlık, yokluk ve sıkıntılarla dolu bir âleme yani dünyaya gelmişti artık Âdemoğlu.

Mahza nimetlerin yerini, kimi zaman tâkat sınırlarını zorlayan meşakkat ve ıstıraplar almıştı. Dilediği gibi istifade edebileceği cennet nimetlerinin yerini dilese bile belki elde edemeyeceği geçici dünya lezzetleri aldı.

Merhametin kaynağı ve merhametlilerin en merhametlisi, Rahman ve Rahim olan âlemlerin Rabbi, “Mükerrem kıldım, ruhumdan üfürerek yarattım, en güzel surette var ettim” buyurduğu insanoğluna zulmedecek değildi elbette. Zira O, kullarına asla zulmetmeyendi. Adaletin kaynağı olan ve mutlak adil olan Rabbimiz, bir tavrı neticesinde çıkarmıştı insanoğlunu cennetten.

Bu tavır aynı zamanda insanın ilk hatasıydı, cennetlerden çıkarıp dünyaya indirilmesine sebep olan ilk hata. İnsan, düşmanını dost zannetmesiyle işlemişti ilk hatasını ve bunun ardından geldi yaklaşmaması gereken ağaca yaklaşma kabahati. İş olup bittikten ve pişmanlık izhar ettikten sonra cennet yapraklarıyla kabahati örtme çabası fayda vermemişti. Düşmanını tanımamanın ve ona kanmanın cezası, cennetten çıkarılma ile sonuçlanmıştı. Kendisine nasihat eden bir dost suretinde gelmişti şeytân ilk olarak ve “sizin iyiliğinizi düşünüyorum ben” (2)

 Diye aldatmıştı insanoğlunu. Ve ilahi ferman “İnin dünyaya” şeklinde değil “Birbirinize düşman olarak inin” (3)

Eklinde olmuştu. Ve insan öğrenecekti artık her şeyi ve herkesi sevmeyeceğini. Kendisinin düşmanı ve bu düşmana yardım eden gönüllü uşaklar vardı. Dost kılığına girip düşmanlık yapma ikiyüzlülüğünü marifet sayan aldatıcı bir düşman…

İnsan hep ilk kaybettiği cephede kaybetti savaşı, kulağına dost gibi fısıldayan düşmana kulak verdiği için Kabil kardeşi Habil’e kıydı. (4)

Hz. Nuh zamanında iyi niyet gösterisinin yada ilk insanda olduğu gibi “Ben size nasihat ediyorum” diyen düşmanın kandırmalarına kulak verildiği için putla tanıştı dünya. (5)

 Sodom ve Gomorra dünyaya indirilmekten başka yerin dibine geçirilerek tattı düşmanı dost bilmenin cezasını. (6)

 Dostuna düşman-düşmanına dost kesildiği için ibret-i alem oldu Karun. (7)

“Ben size kendi görüşümü belirtiyorum, sizin iyiliğinizi düşünüyor ve Musa’nın teröristlik yapmasından korkuyorum” 8

 Diyen Firavun’un fetva makamı olduğu için çomarlarla birlikte anıldı Bel’am. (9)

Dost ve düşmanı ayırt etmede ölçü, hakkaniyet değil de kişisel çıkar ve bakış açıları olduğu için zillete duçar oldu Müslümanlar. O hale geldi ki gariban yığınlar, birlik ve beraberliklerinin temsil makamını tarumar edenleri dost bilip rahmetle anar oldular. Dost kılıklı sinsi düşmanlara kıyam edenler ise isyancı olarak telakki edilip itibar cinayetine uğratıldılar. Müslümanların mukaddesatını gavurlara peşkeş çekenler “Milli kahraman” olurken bu uğurda fedakarlık gösterenler “Kızıl sultan” kabul edildiler. Yani yine savaş kaybedildi, düşmanını dost bildi Müslümanlar ve neticesinde bu gün olduğu gibi zilletin amansız girdaplarında yalpalayıp durdular.

Hz. Adem’in dünyaya gönderilişinde uyarıldığı tek bir konu vardır yüce Kitabımızda, düşmanını tanımak ve onun sinsi tuzaklarına karşı uyanık olmak. Dünün ve bugünün problemlerinin kaynağı görebildiğimiz kadarıyla, uyarıldığımız konuda dikkatli olmamamızdır. Dostu takdir edememe ve düşmanı bilememe yanılgısından kurtulmadığımız sürece medeniyetin yegane temsilcisi Medine’nin huzur ve refah standartlarına ulaşmamız asla söz konusu olmayacaktır. Dinlerini müdafaa edenler, yer yüzünü kan gölüne çeviren medeniyet simsarlarının gözünde elbette bozguncu olarak telakki edilecektir. Zulmü sadece insanlara değil bütün mevcudata sirayet etmiş düşüklüğün ve seviyesizliğin markası batı alemi tarafından Firavun’un Hz. Musa’ya karşı sloganı olan “terörist” damgası, pekala Müslümanlara kullanılabilir. Sorun, Müslüman olduğunu söylediği halde Müslümanlara düşman kimselerle aynı söylem ve eylem içersinde olanlardır. Onca zalim ve İslâm düşmanı varken Müslümanlardan birisi için “Yeryüzünde en nefret ettiğim insan” bildirisinde bulunan hoşgörü maskeli katran vicdanlılardır asıl problem. İslâm dünyasını yakıp yıkan gavurları dost telakki edip sorunun kaynağını çözüm gibi sunmaktır. Anadolu ifadesi ile “Hınzırdan post gavurdan dost olmayacağı” gerçeği Müslümanların pratik hayatlarında karşılığını bulmadığı sürece “Müslüman, Müslüman kardeşini kafire teslim etmez” nebevi buyruğunun Guantanamo, Ebu Gureyb, Bosna, Keşmir, Çeçenya, Hama, Halepçe, Banyas, Tedmür, Adra, Gazze, Arakan, Orta Afrika, Banyas, Tora Bora ve diğer başka zulümhanelerde tutsak edildiğini görmeye devam edeceğiz. Zira kafirlerin bu diyarlardaki Müslümanlara zulmetmelerinin sebebi dost ve düşmanını ayırt edemeyen Müslümanlardır.

Kalbin yaratıcısı olan Allah’tır ve kalpte bir takım duyguları vareden de O’dur. Sevgi ve nefret, dostluk ve düşmanlık bu duygular cümlesindendir. Bütün davranışlarımızı buyruklarına göre şekillendirmek mecburiyetinde olduğumuz Allah azze ve celle, kime sevgi besleyip kimi düşman kabul etmemiz gerektiğini bizlere beyan etmiştir. Bu buyruklar arasında yaratılan herkesi seveceğimize dair bir buyruk bulunmamak da dahası bizzat Allah celle celaluhu kendisinin de bir takım kimseleri sevmediğini yüce kitabında belirtmektedir. (10)

Bu cümleden olarak, Müslümanın seveceği ve nefret edeceği kimseleri Rabbi belirlemelidir. Kişisel hisler ile değil inancının gereği olarak sever yada nefret eder Müslüman. Bu konudaki ölçü “Allah için” olduktan sonra sevgi ve nefretinden dolayı sevap kazanmayı ümit eder Müslüman kimse.

Sevmediği insanlara dünyayı dar eden doymak bilmez arzu ve emellerin sahibi İslâm düşmanı emperyalist batı zihniyetinin Müslümanları kaba, sevgi bilmez, şefkatten anlamaz olarak lanse etmesine sadece onlar gibi düşünen karakteri mutasyona uğramış kimseler iltifat edebilir. Zira biz, hoşgörü elçisi kesilen bu canavarların barbarlıklarını işgal ettikleri ülkelerdeki çocukların gözlerinde, anaların takatten kesilmiş dizlerinde gördük. İnsanı cennetten aşağılara düşüren şeytânın yolundan giden bir zihniyetin insanı yüceltmesini beklemek kadar düşüklük olabilir mi? Onlar da yaratılmış, bu sebeple onları da sevmeliyiz diyen biri, İslâm’ı temsil etmekten çok batının kendi zulümlerini maskelemek için ürettiği laf kalabalığından başka bir şey ifade etmeyen hümanizmi temsil etmektedir.

Biz herkesi sevmek zorunda değiliz. İlahi buyruklara karşı cinayet işlediği için Rahman’ın rahmet nazarı ile bakmayıp “sevmiyorum” dediği kimseyi nasıl sevebilir Müslüman? Tâbi olduğu peygamberi kendisine bu konuda yüce bir ufuk çizmişken görmezden gelmek yaraşır mı Müslümana? Bizleri cennete götüreceğine inandığımız imanımızın en güçlü kulpu “Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek” olarak açıklanmıştır alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa aleyhisselam tarafından. Namaz, zekat, oruç, hac ve cihaddan sorulduğu halde imanın en sağlam kulpu ve tutacağı olarak sevgi ve nefretin gösterilmesi, “Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek” kaidesinin Hz. Peygamber sallallah’u aleyhi ve sellem tarafından ne kadar önemsendiğini göstermektedir. (11)

İmanın tam manasıyla tahakkuk etmesinin yolu da “Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek”ten geçmektedir. (12)

Allah’ın sevmediği kişilere nefret beslemek onlara zulmetmek manasına gelmemektedir. Zira Müslüman Rabbinin fermanı gereği bir topluluğa olan kin ve nefretinden dolayı asla adaletsizlik etmeyen kimsedir. (13)

En yakın akrabalar bile olsa Allah ve Resulüne muhalefet eden kimselere muhabbet beslemememiz gerektiği Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde ifade edilmektedir. “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin.” (14)

Allah’a ve O’nun dinine düşmanlık edenler olduğunu belirten Rabbimiz, bu düşmanları dost edinmememiz gerektiğini açık bir şekilde emretmekte ve Allah düşmanlarına muhabbet besleyenlerin doğru yoldan saptığını haber vermektedir.

“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin… Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.” (15)

Yahudiler, Hıristiyanlar ve başkaları Hz. İbrahim’e muhabbet beslediklerini iddia etseler bile Hz. İbrahim’i takdir edilen yüce makama çıkaran sapkın zihniyetlerden, kişilerden, düzenlerden, rejimlerden, dinlerden teberri etmesidir. İbrahim aleyhisselam’a en yakın ve onun dininden olmaya en layık olan ümmet-i Muhammed’in de muvaffakiyeti, Allah’a rağmen O’nun buyruklarını görmezden gelen bütün kişi, parti, toplum, grup, sistem, ideoloji, din, felsefe ve rejimlerden teberri etmesi ile mümkündür.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 Ebu Davud, Sünne 2.

2 A’raf Sûresi 21.

3 A’raf Sûresi 24.

4 Maide Sûresi 30.

5 Nuh Sûresi 23.

6 Hud Sûresi 82-83.

7 Kasas Sûresi 81.

8 Mü’min Sûresi 26 ve 29.

9 A’raf Sûresi 175-176.

10 Örnek olarak bkz. Enfal Sûresi 58.

11 Müsned 18524.

12 Müsned, 15549.

13 Maide Sûresi 8.

14 Mücadele Sûresi 22.

15 Mümtehine Sûresi 1.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41