Gönderen Konu: Adaletli Olmak ve Zulme Karşı Koymak  (Okunma sayısı 98 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2144
Adaletli Olmak ve Zulme Karşı Koymak
« : Eylül 06, 2023, 05:19:32 ÖS »


Adaletli Olmak ve Zulme Karşı Koymak

 “De ki: Rabbim adaleti emretti...” (A´raf, 7/29)

“Ey iman edenler! Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. Adaletli olun...” (Mâide, 5/8)

Kâinattaki ahengin üzerine oturtulduğu sırlı kural; adâlet.  Her şeyi, bütün ahengi bozan, yerle bir eden dengesiz davranış; zulüm. Fıtratla uyumun adı; adalet. Uyumsuzluğun adı zulüm.

Yüce Allah, ilk insan Âdem´i yarattığında ona hitap ettiği emirlerin muhtevasında yer alan ilk ahlaki kavram ve değer yargısı zulümdür. Muhtemelen bu ilk emirle yüce Allah, insanoğlunun zulümden yana eğilimlerine ve kâinatın üzerine oturtulduğu adalet ölçüsüne dikkat çekmiştir.

Hz. Peygambere vahy edilen emirlerden ve ahlaki kurallardan biri de onun adalet ölçülerine uyması, etnik kökeni ve inancı ne olursa olsun herkese ve her şeye adaletle davranması ve kesinlikle zulümden uzak durmasıdır. Karşılaştığı pek çok haksızlık ve uğradığı zulme rağmen O´nun, hiç kimseye zulmetmemiş olması ve hislerine kapılarak intikam duyguları beslememiş olması, yüce Allah´ın ona öğrettiği ve sıkı sıkıya tembihlediği bu emirlerinden kaynaklanmaktadır.

Zayıf olduğunda zulmü kınamak ve adaletli olmak kolaydır. Esas olan güçlü iken zulümden uzak durabilmek ve adil olabilmektir. Asıl erdem güçlüyken adaletli olabilmektir. İlahi solukla nefeslenen insanoğlunu zulümden prangalarla zapt etmek ne mümkün!

Zira insan ilahi bir soluktur. Bu bilinçle soludukça;

İnsanları yaşarsın,

İnsanlarla yaşarsın,

İnsanlarda yaşarsın!

Zulüm, Allah´ın nefretini kazanmaktır. Allah´ın sevgisi olmadan sevilmeyi başarmak imkânsızdır.

Adaletin olmadığı yerde zulüm ve işkence vardır. Zulüm ve işkencenin olduğu yerde korku, güvensizlik, ferdi ve sosyal paronaya vardır. Böyle bir olgunun sonucunda bireysel ve toplumsal psikolojik travma geçiren toplum, saldırgan ve bencil bir hale gelir. Hak ve adaletin önemini kaybettiği, salt gücün esas alındığı bir dünya hiç kimseye yar olmaz ve mutluluk sağlamaz.

İnsanlık tarihi böyle bir sonucu görmek için yeni tecrübelerin yaşanmasına gerek bırakmayacak kadar veri taşımaktadır. Dünya ne zalimler tanıdı, ama şimdi onların en şanslı olanları bile ancak bir arkeoloji müzesinde araştırmacılar için iyi bir kadavra teşkil etmektedir. Adalet mekanizması hem nazariye hem uygulama olarak fonksiyonel hale getirilmedikçe ferdi hayattan sosyal hayata toplumun bütün katmanlarını içten içe habis bir ur gibi kemiren işkence büyük bir problem olmaya devam edecektir. Zira “adalet, bir arada yaşama sözleşmesidir”, “beraber olabilme andırır”, “toplumun ortak paydasıdır.”

Adalet herkesi kuşatır. İnsanlara olan mesafesinin ölçütü ve gerekçesi hak ve haklılıktır.

Güçlülere af, zayıflara kanun ve ceza,_ adalet değil, rezalettir. Bu sosyal erozyona dikkat çeken Hz. Peygamber adaletteki yozlaşmayı toplumların çöküş sebebi olarak görmüş ve şiddetle karşı çıkmıştır. Kadim toplumların çöküş sebeplerinin başında gelen bu kayırmacılığı; “Sizden önceki toplumlarda, aristokrat ve hatırı sayılır kişiler, hırsızlık ve cezayı gerektirecek herhangi bir suç işlediklerinde af edilir, zayıf ve güçsüzler suç işlediklerinde yasalar uygulanırdı. Bu onların helak sebebi olmuştur.” sözleriyle tespit etmek suretiyle reddetmiştir. İslâm zulme karşı direnci de aynı ölçüde önemsemiş; “Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.” (Şura, 41) aksi halde sonuçlarının herkesi kuşatacak bir felakete dönüşmesinin;

Bir de; “Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, umuma sirayetle hepsini perişan eder. Biliniz ki, Allah´ın azabı şiddetlidir.” (Enfâl, 25) ifadesiyle bir kural olduğunu dile getirmiştir.

Medeni bir varlık ve olgun bir insan olma erdemini en belirgin ölçekte gösteren davranış özelliğini yansıtan adalet; insanı, insanlığından utandıran ve gerekçesi ne olursa olsun, onu bu özellik ve güzelliğinden en çok uzaklaştıran zulüm ile ilgili olarak Kur´an-ı Kerim´de, örnek şahsiyet Hz. Peygamber´e,

* Yüce Allah´ın her şeyden önce ve öncelikle adaleti emrettiğini ilanen açıklaması,

* Allah´ın yasakladığı davranışların hepsini özellikle; haksız yere cana kıymamayı, yetim malına el uzatmamayı,

* Sadece davranışlarda değil konuşurken de yakınlarınızın aleyhine de olsa adaletli olmayı herkese duyurması,

* Kendisinin de insanlar arasında mevcut adaletsizliği gidermek ve adaleti tesis etmek ve gerçekleştirmekle görevlendirilmiş olması,

* Suçun şahitliği prensibine vurguyla hiç kimsenin başkasının işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulmaması.

* Hiçbir gerekçesi olmadan sadece aristokratlar, siyasi, sosyal ve ekonomik baskı gurupları ve nüfus sahipleri istedi diye çevresinde bulunan erdem sahibi insanları uzaklaştırıp onlara zulüm ve haksızlık yapmaması,

* İnsanlar arasında adaletle hükmetmek üzere indirilmiş olan kitaba uyması ve hainlerden taraf olmaması ve onları savunmaması,

Bütün münasebetlerini menfaat ve faydacılık temeline oturtan ve hep yalana kulak veren, durmadan haram yiyen yahudilerin durumuna üzülmemesi -zira Allah onları dünyada rezil edeceği gibi ahirette de büyük bir azaba maruz bırakacaktır-, onlar hakkında da adaletle davranması,

* Davranış ve sözlerde olduğu kadar inançlarıyla da zulüm ve haksızlık içinde olanlardan uzak durması ve onlarla dost olmaması,

* Onların başına gelecek azap anında aralarında bulunmamak için Allah´a dua etmesi,

* Allah´tan başkasına kulluk etmenin de bir zulüm olduğunu bilmesi,

* Tebliğ görevinde umutsuzluğa düşmek sebebiyle öfkelenip insanları bırakıp çekip gitmesi durumunda Hz. Yunus´un başına gelen sıkıntıyı hatırlaması ve asla savsaklama yapmaması,

* Allah adına, kutsal adına, haksız ve yalan yere haram ve yasak koymaktan daha zalimce bir davranış olabilir mi? Böyle zalimce yasaklar koyanların doğru yolu ve huzuru bulamayacaklarının bilinmesi.

* Geçmiş ümmetlerin de benzeri davranış, söz ve inançlarıyla ilgili zulüm ve haksızlıklar yaptığının unutulmaması,

* Zalimlerin ve zalim toplumların asla rahat ve huzur yüzü görmeyeceği,

* Zalim toplumların mutlaka yıkılıp yok olacağı

* Allah´ın zalimleri gözetleyip bildiği,

* Zalimler cezalarını bulurken korkudan tir tir titreyecekleri ve onları çepeçevre kuşatan cehennemin ne korkunç bir yer olduğunu hatırlatması emir ve tavsiye edilmektedir.

Seçkin ve övülmüş bir insani erdem olan adalet, yerilmiş ve reddedilmiş bir davranış olan zulüm ile ilgili özelde Hz. Peygamber´e genelde herkese davranış ve ifade yükümlüğü getiren bazı ayetlerin meallerini okuyucuların dikkat ve anlayışına sunuyorum;

“De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerininiz ona çevirin. Dini yalnız Allah´a has kılarak, O´na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine ona döneceksiniz.” (A´raf, 7/29)

“De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorumlu değiliz.” (Sebe, 34/25)

“Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O´na yalvaranları huzurundan kovma. Herkesin sorumluğu kendine aittir. Onları kovup zalimlerden olma!” (En´âm, 6/52)

“Resûlüm! Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!” (Muhammed, l9)

Varlığın hazzını, yokluğun, yoksulluğun, kimsesiz ve yetim olmanın acılarını ve hüzünlerini ed-Dulıâ süresinde de zikredildiği üzere yaşayarak öğrenen Hz. Peygamber, ilâhi vahyin anlatımıyla “ümmetine çok düşkün, onların üzülmesi kendisine çok ağır gelen” bir şahsiyetti. Bir başka ifadeyle “Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır.” (Ahzâb, 6)

Kendi dilinden “Ben müminlere kendi canlarından daha yakınım. Kim mal, mülk bırakırsa varislerinindir. Kim de yetim, kimsesiz ve karşılıksız borç bırakırsa ödemek bize düşer“ ifadeleriyle kimsesiz, düşkün ve yoksulları himaye sorumluluğunda olduğunu açıkça ilan etmektedir.

Onları gözü gibi sakınırdı. İnsanları kötü sonuç ve akıbetten koruma heyecanını ifadelendirdiği bir anlatımında O, kendi ruh halini, insanları ateşin etrafına üşüşen pervaneler misali, yanmasın mahvolmasınlar diye oradan uzaklaştırmaya çalışan birisine benzetir ve “Sizi ateşe düşmekten alıkoymak için ben eteklerinize sarılıyorum, siz ise pervaneler gibi ateşe doğru hücum ediyorsunuz.”

Sadece bu kadar mı? O, insanların dertlerini dinler, onlar için çözüm arar ve daima onları kendisine tercih ederdi. Derdini söylemek için kulağına eğilen birisini arzusu tamamlanıncaya ve sırrını paylaşıncaya kadar ondan uzaklaşmazdı. Arkadaşlarının zihinlerini meşgul eden dert ve sıkıntılarını onlarla paylaşır, sırdaş ve dert ortağı olurdu. Hem sırrına sahip olur, hem de derdine çare olurdu. Sırlara sahip olmayı bir emanet bilinciyle değerlendirir ve şöyle derdi: “Birisi size bir şey söylemek isteyip de sağa sola göz gezdirirse bilin ki o, sır ve emanettir.”

Benzer bir hadise de bir dostu ile dertleşirken gerçekleşti. Arkadaşlarının da bulunduğu bir ortamda bir dostuyla dertleşiyordu. O kadar dalmışlardı ki her şey Hz. Peygamber’in göz pınarlarından süzülen ve ardı arkası kesilmeyen gözyaşları sebebiyle orada bulunanların sükûneti bozmasıyla ortaya çıktı. Bu dostu ona geçmişte; câhiliyye dönemi ismiyle anılan kötü zamanlarında yaptığı ve gönlünün derinliklerinde onulmaz yaralar bırakan ve halen izlerini taşıdığı bir olayı anlatıyor ve bundan dolayı Allah’tan bağışlanmasını niyaz ediyordu. Hz. Peygamber de anlatanın gözyaşlarına boğulmasına eşlik edercesine onun üzüntüsüne iştirak ediyordu. Gözyaşları bundandı. Yanlarında bulunan sahabenin müdahaleleri ve Peygamberi üzen bu şahsa homurdanmalarıyla ara verilen hüzün hali, bir cümleyle yeniden başladı. “Değmeyin! Arkadaşınızın gönlünü yıkıp yakan bir hüznü vardır. Bırakın anlatsın!” dedi. Ve ona dönüp: “Bir daha anlat bakayım şu derdini” diye ekledi. Yeniden başladı aynı enstantane... Bu zât Hz. Ömer’di ve câhiliyye döneminde geleneklere uyarak diri diri toprağa gömdüğü yavrusunun acısını, gönlünü yakıp kavuran ve her gün tazeleyerek yeniden yaşadığı biricik kızının acısını paylaşacak birisini arıyor ve o hadiseyi anlatıyordu. Dert ortağı yine Hz. Peygamber’di...

O, Kur’ân’ın “Sizin dostunuz/veliniz ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir.” (Mâide, 55) ifadesiyle tanımladığı gibi herkesin dostu olmaya çalışıyor ve herkesi himaye etmek istiyordu. Çünkü o, rahmet insanı, sevgi insanı ve bütün erdemlerin odaklaştığı, sembol ve âbide şahsiyetti.

İnsanî erdemlerin abidevî ölçekte örneğini temsil eden Hz. Peygamber’e, hamiyetperver olmakla ilgili Kur’ân-ı Kerim’de;

* Muhatap olduğu insanlara nazik ve zarif davranması sebebiyle onların çevresinde bulunmaya devam etmesi ve etrafından dağılıp gitmedikleri, bu sebeple onları korumaya, himaye etmeye, onlara dua etmeye ve fikirlerine ve istişarelerine başvurmaya ve affedilmeleri için niyazda bulunmaya devam etmesi,

* Hem kendisi, hem mü’min erkekler hem de mü’min kadınların günahlarının bağışlanması için af dilemesi,

* Kendisini çeşitli söylentilerle üzenlere her şeyi duyup söyleyen bir kulak değil iyi şeylerin bilgisini yücelerden öğrenip size aktaran “hayır kulağı” olduğunu bildirmesi,

* Mü’minler için sükûnet olan duasını onlardan esirgememesi ve onlar için dua etmesi,

* Toplumun muhtaç olan katmanlarını teşkil eden ana- baba, akraba ve yakınlar, yetimler, fakirler, yolda-izde kalmış olanlara haklarının verilmesi ve mali harcama yapılması,

* Mali harcamalarda israftan sakınılıp savurganlık yapılmaması,

* Kendisinin de geçmişte yetim, yoksul, garip ve kimsesiz olduğunu unutmaması ve yetim ve kimsesizleri ezmemesi,

* Yetim kadınlar, çaresiz ve yetim çocukların hak ve hukukuna riayet edip onlara karşı adaletle ve şefkatle davranması,

* Kendi himayelerinde bulunan yetimlerin malına karşı en iyi tutumla yaklaşması,

* Ayrıca yetimlerin iyi yetiştirilmesi ve onların yüz üstü terk edilmemesi gerektiği emir ve tavsiye edilmektedir.

Seçkin ve övülmüş bir insani erdem olan hamiyetperver olmakla ilgili özelde Hz. Peygamber’e, genelde herkese davranış ve ifade yükümlülüğü getiren ayetlerin meallerini okuyucuların dikkat ve anlayışına sunuyorum.

a. Mü’minleri Himaye Etmek

Hz. Peygamberin mü’minleri kollama ve himâye etmesi ve onların dünya ve ahiret saadetini sağlamasına ilişkin ayetler onun bu yönünü şöyle tanımlamaktadır;

* Allah’ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın!

* Şayet kaba, katı yürekli olsaydın,

* Hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi,

* Şu halde onları affet! Bağışlanmaları için dua et! Onlara danış!

* Karar verdiğin zaman da,

* Allah’a dayanıp güven! Allah, kendisine güvenenleri sever. (Âl-i İmrân, 159)

* Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur!

* Hem kendinin, Hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! (Muhammed, 19)

* Yine o münafıklardan;

* “Peygamber, her söyleneni dinleyen bir kulaktır”, diyerek

* Peygamberi incitenler de vardır. Onlara de ki:

* O, sizin için bir hayır kulağıdır.

* Çünkü o Allah’a inanır, Müminlere güvenir ve

* O, sizden iman edenler için de bir rahmettir.

* Allah’ın Resûlü’ne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır. (Tevbe, 61)

 * Onların mallarından sadaka al! Bununla onları günahlardan temizlersin,

* Onları arıtıp yüceltirsin ve onlar için dua et!

* Çünkü senin duan onlar için sükûnettir. (Tevbe, 103)

* Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soranlara de ki:

* Maldan harcadığınız şey,

* Ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır.

* Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir. (Bakara, 215)

b. Zayıf ve Güçsüzleri Himaye Etmek

Hz. Peygamberin zayıf ve güçsüzleri kollama ve himaye etmesi ve onların dünya ve ahiret saadetini sağlamasına ilişkin ayetler onun bu yönünü şöyle tanımlamaktadır;

* Akrabaya, yoksula hakkını ver!

* Gereksiz yere de saçıp savurma! (İsrâ, 26)

* Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soranlara de ki:

* Maldan harcadığınız şey,

* Ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır.

* Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir. (Bakara, 215)

c. Muhtaçları Himâye Etmek

Hz. Peygamber’in muhtaçları kollama ve himâye etmesi ve onların dünya ve ahiret saadetini sağlamasına ilişkin ayetler onun bu yönünü şöyle tanımlamaktadır;

* Muhtaç olanı, el açıp isteyeni

* Sakın azarlama! (Duhâ, 10)

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41