Gönderen Konu: İç Kale Aile  (Okunma sayısı 59 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
İç Kale Aile
« : Temmuz 27, 2023, 08:32:18 ÖÖ »


İç Kale Aile

Aile, bir tohumun kök salmak için hayata tutunma azmini uyandırır bende. Evliliğe adımla başlayan yuva, evlatlarla büyür, serpilir. Aile, karşılıklı sadakatle örülen ve en önemlisi de eşlerin birbirinde sükûn bulduğu dünyadır. Ne olursa olsun huzuru birlikte yaşayabilme, birbirine dayanabilmedir.

İki insan bir yürüyüşe başlayınca birlikte kurdukları bir dünyanın inşası da başlar. Aile, dışarıyla bağlantısı olmakla birlikte dışarıdan ayrı kurulan, maddi ve manevi emeklerle inşa edilen ve kendine has bir dokusu olan dünyadır. Her ailenin yapısı, benimsedikleri, kültürü ve görgüsü kendine münhasırdır. İnsan; karakterini, ahlakını, şahsiyet gelişimini, bilgi ve anlayışını aile görgüsüyle şekillendirir.

İnsanın hayat yolculuğu bir dokuma ustasının hâline benzer. Dokuma ustası renk renk iplikleri birbirine dolayarak, karıştırarak ve aynı zamanda kendine özgü bir nizam kurarak desenler ortaya çıkarır. İnsan da ailede dokunur. Hayatla mücadeleyi, mutlu olmayı, acıyla başa çıkmayı, tavır ve duruş sahibi olmayı ailede öğrenir.

Aile insanı hayatın zorluklarına, acılarına karşı dirençli kılar. Dışarıda kırılan güven evde onarılır. Hayatta cesur adımlar atabilmek için insanın risk alması gerekir. Acı da sıkıntılar da hayatın kaçınılmaz gerçekleridir. İnsan kendini ne kadar güvenceye alırsa alsın bir yerlerde onu bekleyen acılar, meşakkatler, güçlükler mutlaka vardır. Aile bağları, insanı bu acılara karşı metanetli kılar.

Aile olmanın ilk adımı, iki gönlün birbirini seçmesidir. İki gönlün bir olması, kavlen söylenip geçilen derme çatma bir birliktelik değil, fiilen de yaşanan ve hissedilen bir sevgi mertebesidir, ferah günlere birlikte çıkma inancıdır. Hayat görüşü, yaşam tarzı, aynı yöne bakmak ve ruhsal denklik gibi unsurların yakalanmış olmasıdır. İletişim kuramayan, birbirinin hâline aşina olamayan, birbirinin bakışı ve sözüyle rahata eremeyen insanlar yuva kurmada zorlanır. Bazen insan kelimelerle varamaz birbirine. İşte o zaman bir bakış, bir tebessüm veya birlikte susmanın eşlik ettiği bir sessizlik yetmeli, yoksa evin içinde yalnızca huzursuzluğun sesi duyulur.

Tolstoy, Anna Karenina romanına “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer; mutsuz ailelerin mutsuzluğuysa hep kendine özgüdür.” cümlesiyle başlar. Sanırım bu cümlenin tam tersi daha doğrudur. Aksine mutsuz aileler birbirine daha çok benzer, mutlu ailelerin mutlu olma biçimleriyse kendine özgüdür. Çünkü mutlu olma yetisi, hayata karşı bir bakış açısı kazanmayla ilgilidir. Mutlu olabilen insanların genellikle bir derinliği, tutkusu, hayata baktığı bir pencere vardır. Mutsuz insanlarsa genellikle aynı dertlerden, şikâyetlerden, yakınmalardan muzdariptir. İnsanın mutsuz hissetmesi çok daha kolayken, mutluluğu yakalamak, hayatını mutlu bir bakış açısıyla sürdürmek zor bir yürüyüştür.

Bazen de güvenimiz aile içinde sarsılır. Ailemiz, acılarımızın kaynağı olur. Hayatta başa gelebilecek en zor şeylerden biridir bu. Çünkü aile bağları, dışarıdaki en güçlü bağdan bile daha güçlüdür. Dışarıda kurulan bir bağı söküp atmak ne derece zorsa aile bağını koparmak ondan katbekat daha zordur. Dışarıda incindiğimiz bir insanı dışarıda bırakabiliriz ama aile içindeki bir incinmeyi ömür boyu içimizde taşırız. Ailenin yol açtığı bir travmayı aşmak için türlü çarelere başvurulsa da ömür boyu arada nükseden bir hastalık gibi çıkıp gelir, başkalarıyla kurulan ilişkileri etkiler, kaygıyı tırmandırır, güven duygusunu zedeler ve insanı kendilik aynasında utanç duygusuyla baş başa bırakır. Bu sebepledir ki çocukluk dönemi bazıları için mutluluk zamanları değil, can yakıcı bir dönemdir.

Ailenin sebep olduğu travma, insanın olgunlaşma, büyüme ve yol alma hikâyesini ele geçirir. İnsanın kişiliğini yaralayan bir aile, onun bütün bir hayatı boyunca alacağı kararları olumsuz etkiler. Ev içinde kırılan, parçalanan bir kişilik kendisiyle barışamaz, kendinden memnuniyet duyamaz, kendini sürekli olarak aşılması zor bir çatışmanın içinde huzursuz ve mutsuz hisseder.

Aile içerisinde birbirinin kararına saygı duymamak, birbirini yok saymak ve aile fertlerinin birey olmasına izin vermemek saygıyı aşındırır. Saygı her şeyin özüdür, tüm insani bağların temelini sağlam tutan yegâne kuvvettir. Saygı her şeyden önce çok derin bir kişilik meselesidir. Sevgi bazen yüzeysel kalabilir. Çünkü insan, günübirlik ilgilerle de bir şeye geçici bir sevgi duyabilir veya sevgisini sorunları aşmada bir tür geçiştirme aracı olarak kullanabilir. Saygıysa derin bir kişilikten ve güven duygusundan kaynaklanır. Her seven aile kuramaz. Sevgisini saygıyla taçlandıran, muhabbetlerini saygıyla koruyan insanlar gerçek bir aile olur. Saygı, yüz göz olmayı önler, birbirinin yüzüne bakacak kapıyı açık bırakır, yaşanmışlıkların hatırını korur. Bir meselede haklı olduğunuz hâlde yüzleşemediğiniz, hakkınızı soramadığınız insanlar vardır. Saygısı olmayanla ne yol yürünür ne hesaplaşılır ne de bir hatıra saklanır. Aile kurulacak, yoldaş olunacak insan yolu yürüme biçiminden, üslubundan, saygısından anlaşılır.

Evin asıl gerçeği yuvadır; yuvanın asıl gerçeği de aile. Yuva en güzel eşyalarla kurulmaz. Sadakat, bağlılık, sevgi, saygı gibi sahih duygularla ve birbirine yeten bir iletişimle kurulur. Evin içini, eş ve çocukların en mahrem hâllerini dışarıya açmak evin haysiyetini zedeler ve yuvayı yuva olmaktan çıkarır. Evin mahremiyetini korumak ailenin ve bireyin iç huzurunu korumaktır.

Ali Şeriati, Anne Baba Biz Suçluyuz kitabında çocuklar için düşünsel gıdalardan söz eder. Her anne baba evladı için düşünsel gıdalar hazırlamak, bunları uygun bir dil ve üslupla çocuğuna aktarmak zorundadır. Çocuğun ruhu ihmale gelmez. Söz gelimi çocuğu için en güzel giysileri seçen bir ebeveyn, o giysilerden daha çok çocuğun ruhunu güzelleştirmeye gayret etmelidir. Mesela en anlamlı, en güzel kelimeleri seçerek çocuğu ve eşiyle konuşmaya özen göstermelidir. Şefkat, merhamet, sorumluluk gibi hayat boyu çocuğa eşlik edecek duygular, küçük yaşta çocuğun dünyasında yer etmelidir. Immanuel Kant, çocuklara başkasına acıma duygusunu öğretmekle kalmayıp acıma duygusuyla beraber yardım etme bilincinin de uyandırılması gerektiğini söyler. Çocuğundaki cevheri keşfeden anne-baba, çocuğunu bu yönde eğitir ve çocukken yatkınlığının neye yönelik olduğu keşfedilen çocuklar kendileriyle barışık ve kendilerinden emin bir şekilde yol alır.

Bazı ebeveynler, çocuklarında olmayan hasletleri onlara zorla giydirmeye çalışır. Çocuğu yeteneği olmayan bir alanda zorlar. Oysa hiçbir çiçek zorlamayla açmaz. Her çiçek kendine uygun bir vaziyette açar. İnsanın potansiyeli, kendi gerçekliği, yapabilecekleri içinde saklıdır. Zamanı gelince gün yüzüne çıkar. Çocuklar, doğru bir yönlendirmeyle kendiliğinden kabiliyetlerini keşfeder ve geliştirir. Büyümek ve olgunlaşmak bir anda olmaz. Uzun süren, çok sabır isteyen bir süreçtir. Evdeki bağlar sayesinde nasıl bir insan olacağımızı seçer, kendimizi ona göre yetiştiririz. Ev, karakterin oluştuğu ilk mekândır.

Bugün şiirlerindeki ince manaya tutularak okuduğumuz Rainer Maria Rilke, çok zor bir çocukluk geçirmiştir. Anne ve babasının çatışmaları arasında kalmasının ve okulda dışlanan bir çocuk olmasının sonucu olarak incinmişliğiyle bir köşeye çekilmemiş, incinmek ve yaralanmak onun duygusal ve düşünsel dünyasının besleyici bir kaynağı olmuştur. Her insan incinir, gücenir, zayıf düşer. Bazıları bütün bu olumsuzluklardan sağlam bir karakter inşa eder, nasıl bir insan olması veya olmaması gerektiğini öğrenir. İyi karakterli çocuklar ailenin huzuru, ailenin huzuru da toplumun huzuru demektir.

İnsanın sabrı en çok aile ortamında sınanır. Her gün birbirini görmek, aile fertleri arasında incelikli bir dilin oluşmasına mani olabilir. Her gün birbirine uyanmak esasında bir şükür sebebiyken gündelik hayatın telaşı içinde sıradan bir şeymiş gibi algılanır. Aile içinde herkesin birbirine olan tahammül haddini azaltır. Bazı badireler atlatıldığında, bir hastalık geçirildiğinde, birtakım istenmeyen hâller yaşandığında aile fertleri birbirine ne kadar muhtaç olduğunu kavrar. Aile olmak en çok da zor zamanlarda kenetlenebilmeyi öğretir.

Aile, anne ve babanın evlatla evlatların da anne ve babalarıyla imtihan olmasıdır. İnsanlık tarihi bunun sayısız örneğiyle doludur. Keza peygamberler tarihi de aile ile imtihanın çetinliğini anlatır. Aynı zamanda peygamberlerin aileleriyle imtihan olurken kullandıkları dil, bize çok şey söyler. Hz. İbrahim, put yapan babasını tevhide davet eder ve her defasında kaba bir üslupla karşılaşır. Buna karşılık Hz. İbrahim babasına hürmette kusur etmez. Hz. Nuh, oğlu iman etsin ya da etmesin tufan geldiğinde oğlunu gemiye davet eder. Ancak oğlu babasının çağrısına kibirle karşılık verir. Bu hayat hikâyelerinde gördüğümüz üzere aile fertleri arasında anlaşmazlık, uyuşmazlık, aykırılık olabilir. Olgun karakterli olana düşen ise bu aykırılıklara güzelce karşılık verip yoluna devam etmesidir.

Hz. Peygamber, kızı Fatıma’ya sık sık “Peygamber kızı bile olsan…” uyarısında bulunur. Çünkü insana kendi kalbinin emeğiyle yaptıklarının karşılığı vardır. Buradan çıkarmamız gereken en önemli sonuç şudur: Bir Müslüman asla başkasının aile hayatını sorgulamamalı ve kınayıcı çıkarımlarda bulunmamalıdır. “Kendi evladına sözü geçmiyor.” diye küçümseme ve aşağılama hadsizliğinde olmamalıdır. Aile, bütün fertleriyle bir bütündür ama her ferdin ayrı bir kişiliği, mizacı ve karakteri vardır.

Aile, insanın alın yazısıdır. İnsanın kaderiyse çabasına bağlıdır (İsrâ, 17/13). Anne ve babamızın kalıtsal özelliklerini, huylarını, davranış biçimlerini taşıyabiliriz. Artık bir yetişkin olduktan sonra kendi şahsiyetimizi örebilir, kendi dünyamızı inşa edebiliriz. İnsan hayatta her zorluğa rağmen yürümek ve yolda olmak zorundadır.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41