Çocuklarda Özgüven
Hep söylediğimiz bir söz vardır, 'Bugünün çocukları, yarının büyükleridir.' diye. Peki geleceği şekillendireceğini düşündüğümüz çocuklarımızı yetiştirirken biz anne-babalar onlara nasıl bir nefes üflemeliyiz, ki onlar bizim gelecekteki sesimiz, soluğumuz olsunlar? Gözümüzü arkada bırakmayacak emânet ehli bir nesil için, bugünün büyükleri olarak acabâ bizler neler yapabiliriz? Biliyoruz ki, çocuklukta alınan duygusal, zihinsel ve psikolojik besinler yetişkinlikteki hayâtı etkiliyor. Kişinin kim ve ne olduğuna dair sorulan soruların cevabı ise, genelde çocuklukta ailesi ile kurduğu ilişkilerde yatıyor. Bu yazımızda, çocuklarımızın hayâta karşı sağlam durabilmelerinde etkili olan 'özgüven' konusunu işleyeceğiz.
Biz anne-babalar, çocuklarımızın gözüne baktığımızda orada güzellik üzerine bir gelecek hayâli kurarız. Evlâdımızın ruhsal olarak sağlıklı olmasında, başarılı ve mutlu bir yaşam sürmesinde ise onda oluşan özgüven duygusunun önemi büyüktür. Çünkü özgüvenli çocuk; kendiyle ilgili kararlar alan, insan olma makâmında kendi değerinin farkına varan, kendisini seven ve kendisine saygı duyan, yeterliliklerini bilerek ilkeli bir duruş sergileyen, aynı zamanda problem çözme becerisi gelişmiş bir bireydir.
Özgüveni basitçe tanımlamak gerekirse; insanın kendi kendine yapabileceklerine duyduğu güven ve kendisinden memnun olma hâli diyebiliriz. Bir başka tanımla: Bireyin toplum ve yaşamla olan ilişkilerini değerlendirirken, kendini değerli ve yeterli bulması da denilebilir.
Özgüven; değişen, gelişen ve inşâ edilebilen bir durumdur. Bu konuda âileler olarak ne yapabiliriz sorusuna cevap ararken, çocukların bebeklik dönemine kadar gidebiliriz. Zîrâ özgüvenin temeli erken bebeklik döneminde atılmaktadır. İnsanın en çok ihtiyaç duyduğu duygu, güven duygusudur. Çocuk ilk olarak güven duygusunu, bebeklik döneminde kendisine bakım vereninin onunla kurduğu ilişkide öğrenir. İlk bebeklik (0-2 yaş) döneminde ihtiyaçları yeterince ve zamânında karşılanan çocuk, kendisini değerli biri olarak algılamaya başlar. Bu da onun olumlu benlik geliştirmesine büyük katkı sağlar. Benlik dediğimiz şey; kişinin kendisi hakkında söyleyebileceği her şeyin toplamıdır. Kendisi hakkında olumlu şeyler söyleyen kişi, kendisi dışındaki dünyâyı da bu algı ile okumaya başlayacaktır.
Çocuklarda özgüven duygusunun gelişmesi için çocuğa karşı takınılan anne-baba tutumları çok etkilidir. Aşırı korumacı bir şekilde büyütülen çocuklar, kendi bilgi ve becerilerini deneyimleyemediklerinden kendilerini yetersiz hissedeceklerdir. Bu tutumla yetiştirilen çocuklar sosyal hayatta hep dayanacakları bir kol değneği ararlar. Unutmayalım ki bizler ne ekersek onu biçeceğiz. Kendimize bağımlı bir şekilde yetiştireceğimiz çocuklarımız, dışarıdaki sosyal hayatta da sığınacak bir liman arayışında olacaklardır. Evde konuşmasına müsâade edilmeyen, sorumluluk verilmeyen çocukların dışarıda hakkını savunan ve girişimci insanlar olmasını beklemek, çelişkili bir beklentidir. 'Değerlisin ama yeterli değilsin' tarzı tavırlar aşırı korumacı âilelerin çocuklarına aktardıkları olumsuz tutum ve davranışlardandır. Çocuğun 'özdeğerlilik' duygusu kadar 'özyeterlilik' duygusuna da ihtiyâcı vardır. Bu iki duygunun doyurulması özgüvenli çocukların yetişmesini sağlayacaktır. Çocukların kendi yeterliliklerini görebilmeleri içinse onlara yaş ve gelişimlerine uygun sorumluluklar verilmesi gerekmektedir. Çocuk, aldığı sorumlulukla birlikte bir şeyler yapabilme becerisini hissettikçe, kendine güven duyacaktır. Başarılmış her bir eylem, çocuğu yeni başarı denemeleri için motive eder. Bir de çocuğumuzun her girişimi istenilen şekilde olmayabilir. Burada sonuçtan ziyâde süreci görüp takdîr etmek ve yapılan hatâlardan ders çıkarabilmesine izin vermek önemli duruyor. Çocuk demek, merak demektir. Çocuk içinde varolan merak duygusunun etkisi ile hep bir keşif yolculuğundadır. Özellikle 3-4 yaş döneminde etrâfı meraklı gözlerle inceleyen bir çocuk, sürekli engellenir, cezâlandırılır ve korkutulursa çocuğun girişimcilik rûhu körelir. Bu, her davranışını serbest bırakalım anlamına gelmiyor. Mutlaka sınırları olmalı ama yapabileceği bir konuda gereksiz bir 'hayır' cümlesi ile onu engellemek, çocuğun 'Ben bunu yapabilirim.' şeklinde düşünmesini engelleyecektir. Ancak kendisine güvenilen çocuk kendine güvenecektir. Çocuğun hayâtı yaşına göre öğrenmesine müsâade etmeliyiz ki, en ufak bir sürçmede ‘ben yapamam’ duygusunu yaşamasın. 'Sen bilmezsin, kırarsın, yapamazsın, beceremezsin.' şeklinde kurulan her bir cümle çocuğun kendisine karşı güvenini zedeleyen, kendisi hakkında olumsuz bir inanç geliştirmesine sebep olan konuşmalardır.
Çocukların özgüven gelişimini engelleyen bir diğer etken ise, mükemmeliyetçi anne-baba tutumudur. Özgüvenli olmak demek, her konuda mükemmel olmak demek değildir. Her çocuğun iyi olduğu bir alan vardır. Önemli olan çocuğumuzun bu dünyâya hangi kabiliyet tohumu ile gönderildiğini bulup onun o yönünün gelişmesine yardımcı olmaktır. Çocuğun yapabileceğinin üzerindeki yüksek beklenti, onun kendine olan güvenini olumsuz etkileyecektir. Olması gerekeni zorlamaktan ziyâde olanı geliştirmek, çocukta bulunan gizli yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlar. Bu konuda çocuğumuzun bireysel farklılıklarına saygı duyup onu bir başkasıyla kıyaslamamalıyız. Kıyas, insana yapılabilecek en büyük zulümdür. Ve çocuğun kendine olan güvenini zedeler.
Birey olmasına müsâade edilen çocuklar ancak, başkalarından bağımsız karar alabilirler. Bunun için çok erken yaşlardan îtibâren çocuklarımızın fikirlerini alarak onların belirli alanlarda karar almalarına fırsat vermeliyiz. Onlar bizden ayrı birer birey olarak saygıyı hakeden en özel kişiler ve evimizin en kudsî misâfirleridir. Çocuklarımızın fikirlerine ve özel eşyâlarına saygı duymak, onların kendilerine olan saygılarını artıracaktır. Konuşurlarken yüzlerine, gözlerine bakarak onları dikkatli bir şekilde dinlemek, 'Ben dinlenilmeye değer biriyim.' şeklinde düşünmelerini sağlayacaktır. Söyledikleri dinlenilmeyen ya da sürekli eleştirilerek susturulan çocuklar, 'Ben önemsenilecek şeyler konuşmuyorum.' şeklinde düşünerek kendilerini ifâde etmekte zorlanacaklardır.
Çocuklarımızın özgüven gelişimlerine katkı sunacak önemli bir diğer husus ise, onlara karşı göstereceğimiz koşulsuz sevgimizdir. Çocuğumuz, bizim evlâdımız olduğundan duyduğumuz memnûniyeti ve mutluluğu hissetmeli ve onu her şartta kabûl ettiğimizi bilmelidir. Bu durum hatâlı veya olumsuz davranışlarını kabûl etmek, onaylamak olarak anlaşılmamalı. Olumsuz bir davranışla karşılaştığımızda onun kişiliğine değil davranışlarına yönelik yapacağımız konuşma onu kabûl ettiğimizi gösterecektir.
Bir de özgüven konusunu işlerken değinmeden geçemeyeceğimiz bir husus var. Son dönemlerde özgüvenli çocuk yetiştirmek istenilirken; her istediği onaylanan, kural ve sınır çizilmeyen, 'hep sen önemlisin' denilerek egosu şişirilen, şımartılan, 'utanmak pısırıklıktır' algısı ile hayâ perdesi yırtılan, kibirli ve kendini beğenmiş bir dili kendisini ifâde etmek zanneden, kendisini herkesten ve her şeyden alacaklı gören bir grup oluşturuldu. Çocuğun sağlıklı bir kişilik geliştirmesinde kural ve sınırları öğrenmesi çok önemli bir ihtiyaçtır. Her şeye 'hayır' demek çocuğu ne kadar geliştirmezse her şeye 'evet' demek de onu geliştirmeyecektir. İnsanın kemâle ermesinde kendisine koyulan sınırların önemi büyüktür. 'Bütün engelleri kaldır', 'Başarıyı yakala' ya da 'Sen her şeyi hak ediyorsun' şeklindeki telkinler çocuğa başarı için her şeyin meşrû olacağını, tamahkârlığı, hırsı aşılayacaktır. İnsan yaratılış îtibâriyle en şerefli bir varlık olsa da davranışları ile mükemmel olamaz, kusurları vardır. Önemli olan kusurlu yönlerini görerek onlarla mücâdele etmesi, kendi özünü verene (cc) teslîm olup kendinden râzı bir şekilde tekâmül sürecindeki seyrine devâm edebilmesidir.
İnanç, bilgi, ahlâk ve erdemiyle kendi özüne güvenen, aynı zamanda bu öze inanan bir nesil yetiştirebilmek duâsıyla...
Asuman Düzgün.