Gönderen Konu: İSTİKAMET ÜZERE OLMAK  (Okunma sayısı 629 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İSTİKAMET ÜZERE OLMAK
« : Aralık 07, 2016, 10:34:18 ÖS »
İstikamet Üzere Olmak

Dini terim olarak istikamet; hakka tabi olmak, adaleti yerine getirmek, doğru yola girmek, itaat olan şeyleri yapıp isyan olan şeylerden sakınmak, verdiği sözü tutmak ve haktan meyletmemek demektir. Bu kimseye ve hiçbir yerinde meyil ve eğrilik bulunmayan dümdüz ve dosdoğru şeye müstakim denir.(1)

Müstakim kelimesi, kur’anda tartının, Allah yolunun ve Allah yoluna giren insanın sıfatı olarak kullanılmıştır. İbni Abbas’ın beyanına göre İslam dinide “sıratı müstakim” olarak nitelendirilmiştir.

Sırat-ı müstakim dediğimiz, dosdoğru yol diye tarif ettiğimiz yol elbette ki Allah’ın razı olduğu, İslam, diye nitelendirdiği, bütün hayatın düzen ve nizamını sağlayan, hem dünya hem de ahiret saadetini temin eden İslam dinidir. İstikamet bütün davranışlar da  hatta ibadet ve itaatlerde dahi uyulması gereken ölçüdür.  İmanın, amelin ve ahlakın kendisiyle mükemmelleştiği, değer kazandığı, insana fayda sağladığı kural ve kanunların bütünüdür. Ne ifrat ne de tefritin aşırılıklarına kapılmadan mutedil olmanın adıdır.  Dünyadan soyutlanmadan, ahiret hayatını unutmadan her şeyi yaratılış gayesi doğrultusunda anlamlandırmaktır. Evde, işte, çarşıda, pazarda, hazarda, seferde, aile de ve toplumda  hayatın her alanında ölçülü ve dengeli olmaktır. İnsan hayatındaki denge, dolayısıyla fıtratı zedelemeden, onun kodlarını tahrip etmeden benimsenen  bir yaşam tarzı, hayatı anlamlı kıldığı gibi o anlam içerisindeki insanı da huzurlu ve mutlu eder.

Bugün toplumlarda ki huzursuzlukların nedeni olarak, insanların istikamet üzere olamayışı; ilişkilerde hak- hukuk kurallarına özen gösterilmemesi, “ben” merkezli bir hayattan “biz” merkezli hayata geçişteki problemlerin bir türlü çözülememesi, dünyevi menfaatlerin öncelikli bir hayat tarzı olarak benimsenmesi, uhrevi hayatın unutulması yatmaktadır.  İnsanlığın her zamankinden daha muhtaç olduğu doğruluk ancak Halik-ı Zülcelal’in koyduğu kanunlarla sağlanabilir.

Her gün Dua ediyoruz Onun için…

 Her gün beş vakit namazın her rekatında okuduğumuz Fatiha suresinde  “ihdinessaradal müstakim” (Bizi dosdoğru yola ilet)(2) Diye Rabbimize dua ve niyazda bulunuyoruz. Bu yol; “Allah’ın nimete erdirdiklerinin yolu,  gazaba uğramışların, doğrudan sapmışların yolu değildir.”(3)

Namazdaki gayede istikamet üzere olması hususunda insanı uyanık tutmak, dosdoğru bir hayat sürmesini sağlamaktır. Her gün en az kırk defa İlgili ayettin namazlarda  okunması, istikamet üzere bir hayat sürebilmen  Allah’ın izniyle olacağına dair, bir tembih ve hatırlatmadır. Allah’tan sabırla ve namazla dünyevi ve uhrevi her işimiz için yardım dilemeli, O’nun emirlerine sımsıkı sarılmalıyız. O’nun yardımı olmadan ne yol almak nede yol bulmak mümkündür. Bize düşen; Yüce yaratıcının irşat ve uyarılarını dikkate alıp, kendi kabiliyet ve aklımızı da kullanarak doğru yol üzere olma hususunda asla gevşeklik göstermemektir.

İstikamet Üzere Olmak Mücadele Gerektirir

İstikamette yol almak çok meşakkatli ve zor bir iştir. Şeytan yolumuzun üzerinde durmuş bizi kötülüklere ve günahlara her an davet etmekte, önümüzden, arkamızdan, sağımız ve solumuzdan yanaşıp bizi istikametten alıkoymakta.

Maalesef çoğu zaman nefsimizin dizginlerini tutamıyor istek ve önceliklerimizi kontrol altına alamıyoruz.  Şekilden manaya, bedenden ruha, alışageldiklerimizden sıyrılıp istikamete varamıyoruz.   Ümmetin fesada uğradığı bir zamanı yaşıyoruz.  Dikenli bir yolda yürümenin zorluğundan daha zor, Allah’ın emirlerini uygulamak. Fakat şunu iyi biliyor ve inanıyoruz ki;  çilesiz ve meşakkatsiz, gayretsiz ve mücadelesiz  rahmete ulaşılmaz. Bu dünya imtihan dünyası…  Hiçbir şey boşuna değil. Her şeyin hesabı var ve hızlı bir şekilde hesap vermeye gidiyoruz. İşin sonunda gazaba uğramakta, mükâfata nail olmakta var. Ancak biz Allah’ın rızasına talip olmalıyız.

Allah’ın sevdiği bir kul olmak için onun sevdiklerini sevmeli,  günlük hayatımızda sıradanlaşan günahlarımıza ve alışkanlıklarımıza dur demeli, zikzaklar çizmeden, yalana sarılmadan, sahte kanun ve nizamlara kulak kabartmadan, sahip olduklarımızı kendimizden bilmeden, makam mevkiinin sarhoşluğuna kapılmadan, ihlası kuşanıp niyetlerimizi doğrultup,  her şeyi Rabbimizin emrine uygun hale getirmeliyiz.  Kalp ve sözlerimizle, içimiz ve dışımızla amel ve ahlakımızla Allah ve Resulüne itaat etmeliyiz.  İstikamet üzere olmanın tek yolu da bundan başkası değildir. “Kim Allah ve peygamberine itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendisine nimet verdiği peygamberlerle Sıddıklarla, şehitlerle, Salihlerle, beraberdir. Onlar ne güzel arkadaşlardır.”(4) buyuruyor Rabbimiz.

Sırat-i müstakim, en fazla bela ve musibete muhatap olan, imtihanlarla en fazla denenen peygamberlerin, Salihlerin, sadıkların yoludur. Onlar çok çektiler, asla taviz vermediler, sebat ettiler Allah’ın vaadinin hak olduğundan şüphe duymadılar. Karanlık çökmeden, ömür bitmeden yolda heba olmamak için bir an olsun gafil davranmadılar. Amellerine de güvenmediler, makam mevkilerine itibar etmediler.  “Ayı bir elime güneşi de öteki elime alsam yine de bu davamdan vazgeçmem” diye işkenceye ve zulme razı oldular. Ölümü şerbet gibi iştahla yudumladılar. Evlatla imtihan edildiler, malla mülkle imtihan edildiler ateşle sınandılar düşmanla denendiler işkenceyle yoklandılar. Geri dönmeyi akıllarından geçirmediler. İşte nimete eren peygamberlerin,  Salihlerin ve Sıddıkların takip ettiği yol…

Dosdoğru yolu bir hadis de yer alan örnekle de açıklayacak olursak;  yolun iki tarafında iki duvar, duvarlarda açılmış perdeli kapılar ve yolun başında da bir çağrıcı var. Ve o: “Ey insanlar!  Hepiniz doğru yola giriniz, dağılıp parçalanmayınız” diye sesleniyor, birisi perdeli kapılardan birine girmek istediğinde yukarıdan başka bir çağrıcı sesleniyor, “Sakın o perdeyi kaldırma! Kaldırırsan girer gidersin!“(5)

Evet, o yol İslam’dır. Duvarlar Allah’ın koyduğu sınırlardır.  Kapılar haramlardır.  Yolun başındaki çağrıcı Allah’ın kitabıdır. Yukarıdaki çağrıcı ve uyarıcı her müminin kalbindeki ilahi öğütçüdür. Böylece İslam da vahiy, vicdan ve akıl birlikte işletilerek doğru yol bulunmaktadır.(6)

İhtiyarlatan Emir

Yüce Allah bir ayetinde buyuruyor ki:

“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol,  beraberindeki tövbe edenlerde dosdoğru olsunlar,  hak ve adalet ölçülerini aşmayın,  şüphesiz o yaptıklarınızı mutlaka görür.”(7) Bu ayeti kerime peygamberimizin şahsında bütün insanlığa uyarı mahiyetindedir. Allah’ın özel övgüsüne mazhar olan, dosdoğru yolda olduğu ayetle sabit olan, ahlakı en güzel, diye övülen peygamber bu ayet indiğinde onun ağırlığından adeta ezilmiş ve dehşete kapılmıştı, bir günde saçlarına ağlar düşmüştü. “Beni Hud süresi ihtiyarlattı” buyurmuştu.” Aslında kaygısı ümmetinin bu yol üzerinde olma hususundaki zaafiyetleri ve tereddütleridir. Bu yol üzerinde olmanın çok gayret ve mücadele gerektireceğidir. Herkes de bunu başaramaz ancak biz vasat bir çizgide hayatımızı Allah’ın emrine göre yaşamaya gayret edip, işlediğimiz günahlar nedeniyle de hemen tövbeyle rabbimize sığınmalıyız.

Ebu Ali eş-Şebevi şöyle anlatmıştır:

Rüyamda Hz. Peygamberi gördüm: “Ey Allah’ın peygamberi, Hud süresi  saçlarımı ağarttı, sözü gerçekten size mi aittir.  Doğru ise Hud süresinin hangi bölümü saçlarınızı ağartmıştır?  O süredeki peygamber kıssalarımı, yoksa geçmiş milletlerin  helak olmalarına dair haberleri mi?” Diye sordum. O’da bana şöyle dedi: Hayır benim saçlarımı ağartan şey,  Rabbimin, emrolunduğun gibi dosdoğru ol, sözüdür.” buyurdu.

Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Tam olarak güç yetiremezseniz de,  yine de istikamet üzere olunuz ve biliniz ki,  dini hükümlerin en hayırlısı namazdır ve mümin olandan başkası abdestti muhafaza edemez.”(8)

İstikamet üzere olmanın, kuvvetle irtibatlandırılarak, namaza ve abdeste bağlanmış olması ne kadarda manidardır. 

Ancak dosdoğru bir namaz insanı fuhşiyattan ve münkerattan alıkoyar. Buda gösteriyor ki namaz başta olmak üzere ibadetlerimizde dosdoğru olmalı, niyetlerimizi halis tutmalıyız. Hayata hazırlayan ibadetler bizlere istikamet üzere bir yaşam vaat etmektedir. İbadetlerde dosdoğru olamayan insanlar başka zamanlarda nefislerinin ve şehvetlerinin karşısında daha güçsüz, günahlara daha açık bir vaziyettedirler şüphesiz.

İmam Kuşeyri derki:  İstikamet her işin kemalinin husule geldiği,  dini bir derecedir. Her türlü hayırlı şeyin ortaya çıkması, ancak istikamet ile mümkündür. Ahvalinde istikamet üzere olmayan kişinin çabaları boşa gider, yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“İpliği, güzel bir şekilde eğirdikten sonra tekrar bozan kadın gibi olmayınız.”(9)

Her bulunduğun derece ve makamın kendi şartları içerisinde uyulması gereken kuralları ve kanunları vardır. İstikamet her şeyi bazen yerli yerine koymak şeklinde karşınıza çıkarken bazen ahde vefa diye kendini gösterir. Adaletle hükmetmek şeklinde imtihanın olur. İstikamet, Yokluk zamanında isyana düşmemek varlık zamanında infak etmek; hastalık zamanında sabretmek sıhhat zamanında şükretmektir; insanlar içerisine günah işlemediğin gibi yalnız olduğun zamanlarda da günaha düşmemektir. Niyetlerinde samimi ibadetlerinde ihlaslı, davranışlarında isabetli olmaktır istikamet. Bazen de istikamet, doğru bir hedefe tereddütsüz, şüphesiz bir şekilde kararlı ve donanımlı yürümek şeklinde özlü bir çehresiyle çıkar karşınıza.  İsyanlardan günahlardan ateşe atılmaktan korktuğun gibi korkmaktır bazen, İki şey arasında tercih yapmak mecburiyetinde kaldığında hakkın tercihinden taraf olmaktır, sabır ve sebat etmektir.

Hz Ebu Bekir(r.a.), istikameti, “Allah’a şirk koşmamak” diye tarif etmiştir. Çünkü inanmak istikametin başlangıcıdır. Bu iman, şirkten, nifaktan, tereddütten uzak, bir bütünü ifade eden, tevhit üzere olan imandır. Tevhidi bir imanın sahibi olmayan, riya ve gösterişten, başkalarının iltifatını beklemekten kendisini koruyabilir mi?  Tevhit üzere imanı kalbimize yerleştirmeliyiz ki amellerimizde de istikamet üzere olabilelim. 

Hz. Ömer, istikameti “tilki gibi eğri büğrü hareket etmemek ve dosdoğru olmak” şeklinde tarif etmemiştir. Müslüman zamana ve mekâna göre şekil almaz, adamına göre konuşmaz.  Allah’ın boyasıyla boyanan Müslüman, bulunduğu ortamın şartlar ve kurallarına göre değişmez. Kimsenin iltifatına kavuşmak için şerefini, haysiyetini ayaklar altında çiğnetmez. Kendi öz değerlerini, dinini gizlemez.  Allah’ın emrini yapmaktan utanmaz. Kimsenin memnuniyetine göre davranışlarında sapma meydana getirmez. Allahtan korkar,  Allah için yaşar, O’nun rızasında başka bir şey düşünmez. Diyor ki: müstakim dağ gibi olmalı çünkü dağ sıcaktan erimez, soğuktan donmaz,  rüzgârdan devrilmez sele kapılıp gitmez.

İstikamet Üzere Olmanın  Mükâfatı

İstikamet üzere olanları, ne nefsin sınırsız istekleri ne şehvetin doyumsuz arzuları ne de dünyanın aldatıcı özellikleri yolundan alıkoyabilir. Böylelerine ne dünyada ne kabirde nede mahşerde korku vardır. Onların işlerini Allah melekler vasıtasıyla kolaylaştırır. Allah, istikamet sahibi olanlara elbette yollarını gösterecek yardımını esirgemeyecektir. Bunlar ahirette cennetle mükâfata nail olacaklardır hem de peygambere şehitlere ve Salihlere komşu olarak. Allah böyleleri için müjde veriyor şu ayeti kerimeyle:

“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır, deyip de sonra dosdoğru olanlar var ya,  onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki:  korkmayın, üzülmeyin,  size (dünyada iken) vaat edilmekte olan cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da,  ahirette de sizin dostlarınız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allahtan bir ağırlama olarak,  orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizler için.”(10)

Bana Öyle Bir Şey Söyle ki…

 Süfyan ibni es- Sakafi bir gün peygamberimiz(s.a.v.)’e:

“Ya Resulüllah bana Müslümanlığı öyle tarif etki başkasına sorma ihtiyacı hissetmeyeyim” Peygamber(s.a.v.) bu sorunun cevabını verirken İslamiyeti iki önemli hususla özetlemiş oluyor:

“Allaha inandım de ve dosdoğru ol.”

Evet, iman istikamet üzere olmanın temeli, amel ise üstüne bina edilen yapısıdır. İnsan kalbine imanı yerleştirdikten sonra onun gereğini yapmalı. Sözüyle özü bir olmalı. Müslüman, güvenilir ve dürüstlüğü en büyük veli nimet bilmeli, doğrulukta tehlike görse bile asla ondan vazgeçmemeli. İşinde, alış verişinde, insanlarla muamelesinde doğru olmalı, kimseyi aldatmamalı, kimseye zulmetmemeli, kul hakkına riayet etmeli, eline diline ve beline hâkim olmalı, kalbini her an kontrol altında bulundurmalı.

Üç Önemli Azanın İstikamet Üzere Olması

Şöyle denilmiştir: “Sözdeki istikamet, gıybeti terk etmek. Fiillerdeki istikamet, bidatleri terk etmek.  Amellerdeki istikamet,  gevşekliği terk etmek.  Ahvaldeki istikamet ise hakka perde olan şeylerin kaldırılmasıdır.” 

Dosdoğru bir yolda olmak için kalbin, dilin ve gözün önemi çok büyüktür. Kalp doğru olursa azalar ona tabi olur. Bu nedenle ilk önce kalbimizde ki muhalefetin ve zıtlıkların izalesinden başlamalıyız.  Kalbinde inhiraflar yaşayan, itminandan uzak, sıkıntı ve tereddütlerin girdabında bocalayan bir insanın hayatında zıtlıklar yaşayacağı muhakkaktır.

Kalp temizliği ancak azaların istikamet üzere olmasıyla ispat edilebilir, yoksa günahlarla hayatını geçiren bir insanın kalbinin temizliğinden söz etmek mümkün olmaz. Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ya:

“Dikkat edin muhakkak ki vücutta  bir et parçası var ki o iyi olursa azalarda istikamet üzere olur. O kötü olursa azalarda kötü olur. Dikkat edin! O, kalptir.”(11)

Ancak bazen kalbin safiyetini bozan, kalpte ki tevhit ve istikameti etkileyen, oradaki duruluğu bulandıran davranışlarda yok değildir. Salih ameller kalpteki imanı takviye ederken, işlenen günahlarda aynı oranda belki daha fazla kalbe olumsuz yönde etki eder. Yine Kâinatın Efendisi bu hususta buyuruyorlar ki:

“Bir kimse günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hâsıl olur. Tövbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalp, kapkara olur.”(12)

Kalbin tercümanı olarak kabul edilen kalpteki olanların aşikâra çıkmasına vesile olan dilin, yalan, gıybet, iftira, kötü söz gibi günahlarla istikametten sapması, eğrilip bükülmesi kalbe, hatta diğer azalara da etki eder.

Peygamberimiz(s.a.v.): “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz, dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.”(13) buyurmuştur.

Bakın! burada dilin doğruluğu nasılda imanla ilişkilendirilmiştir. Çünkü iman kalp işidir. Kalp tasdik yeridir ancak dildeki bir sapma kalpteki imana ok gibi saplanıp dengenin kayıp olmasına sebep olur.

Ayrıca gözde, kalbin istikametten şaşmasına sebep olur. Zira göz, harama nazar ettiğinde doğrudan kalpte yankı bulur. Kalp nazar edilen şeye meyleder, şehvet ve nefisin devreye girmesiyle de kalp kendisini savunamaz duruma gelir.

Günaha götüren her şeyde bunun için günahtır.  Gözün istikamet üzere olmasının en önemli ve en etkili yolu Allah korkusudur.  Allah korkusu yaydan çıkan oku bile geri döndürürken haram niyetiyle açılan gözleri niye kapatamasın.

Peygamberimiz(s.a.v.) bir hadisi şerifinde buyuruyor ki: “Bakış şeytanın zehirli oklarından bir oktur.   Bu sebeple, Allah’tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki onu kalbinde hisseder.”(14)

Dil diğer azalarla da irtibatlıdır. Zira dil bütün azaları kendine esir hale getiren bir organdır. Dil diğer azaları adeta peşinde sürükleyen bir organdır. Dilini muhafaza edemeyen dinini de muhafaza edemez. Dil kolay bir şekilde günaha meylettiği halde tahribatları ve yıkımları ağır ve telafisi çok zordur.  Peygamberimiz(s.a.v.) bu hususta diğer azaların dile tembihlerini şöyle anlatır.

“Her sabah bütün organlar dile bizim hakkımız  da Allahtan kork.  Biz sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz.  Sen eğri olursan bizde eğriliriz, derler”(15)

Allah bizleri istikametten ayırmasın. (amin)

Selam ve dua ile.

-----------------------------------------------------------

Kaynakça

1- Dini kavramlar-D.Y.

2- Fatiha,6

3- Bkz. Fatiha, 7

4- Nisa,69

5- Müsned                                                 

6- Kuran Yolu Tefsiri, D.Y.                             

7- Hud,112

8- İbni Mace, Taharet, 4

9- Nahl, 9

10- Fussilet,30-32

11- Buhari

12- İbni Mace,Züht:29

13- Müsned

14- Hakim

15- Tirmizi, Züht,61

Abdullatif Acar.

 


* BENZER KONULAR

Keşke Bilmiş Olsalardı Gönderen: anadolu
[Bugün, 09:02:12 ÖÖ]


Temiz ve Murdar Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:57:55 ÖÖ]


Ahmaktan Kaç Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:51:12 ÖÖ]


Müslümanın 24 Saati Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:37:18 ÖÖ]


40 Ayette Merhamet Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:23:17 ÖÖ]


İmanla Yücelmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:43:19 ÖÖ]


Amellerin En Faziletlisi Allah İçin Sevmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:58 ÖÖ]


Hayat Bizden Ne İster Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:50 ÖÖ]


Kibirden Mahrûmiyet Hâsıl Olur Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:14:51 ÖÖ]


Her Gün Tekâmül Etmelidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:02:25 ÖÖ]


Güzel Geçimin Sırları. Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:42:25 ÖÖ]


Yol Azığı Sabır ve Namaz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:37:45 ÖÖ]


Yardımlaşma Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:26:22 ÖÖ]


Kur'an'da İnkarcıların Sıfatları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:11:43 ÖÖ]


Kur'an Psikolojik Hastalıklara Şifadır Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:07:51 ÖÖ]


Hayat Bizden Ne İster Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:40:51 ÖÖ]


Zamanın Nabzını Tutmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:34:18 ÖÖ]


Emanet Ahlakı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:25:04 ÖÖ]


Annenin Gözünde Çocuk Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:11:50 ÖÖ]


Ömür Hak Yolunda Tüketilmeli Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:05:21 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42