Gönderen Konu: Boşanma Talak Muamelesinin Keyfiyeti Üzerine  (Okunma sayısı 69 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 631
    • www.fanidunya.net
Boşanma Talak Muamelesinin Keyfiyeti Üzerine
« : Nisan 22, 2023, 12:16:39 ÖS »


Boşanma Talak Muamelesinin Keyfiyeti Üzerine

İSLÂM’da aile hayatının temel hedefi; hayırlı evlatlar yetiştirmek, insanlara iyilikleri emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan muallimleri hazırlamak, Allah (cc) yolunda (fi sebilillah) cihada çıkan kahramanların yetişmesine vesile olmaktır. Bunun için Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) “Ailesini seven ve çocuk doğuran kadınla evlenin. Ben (kıyamet günü) sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim”(1) buyurduğu malûmdur. Evlenen insanların, mü’minlerin velâyeti ve fütüvveti noktasında titizlik göstermeleri zaruridir. Birbirlerinde hoşlanmadıkları bir hal ortaya çıkarsa, Allah’ın (cc) rızasını kazanmak niyetiyle sabretmeleri ve güzel yönlerini görmeye çalışmaları gerekir.

Zira Kur’an-ı Kerim’de, aile reislerine hitaben; ”Onlarla (hanımlarınızla) maruf vech ile muaşeret ediniz. Eğer kendilerinden hoşlanmadınız ise; olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de, Allah onda birçok hayır takdir etmiştir” (En Nisa Suresi: 19) hakikati beyan edilmiştir. Buradaki “Onlarla (hanımlarınızla) maruf vech ile muaşeret ediniz’den maksad; “nafaka hususunda insaflı ve cömert olmayı, hiçbir iyiliği başa kakmamayı, söz ve sohbette güler yüzlü olmayı ve hukuka titizlikle riayeti” bir vecibe bilmektir. Müfessirler, “Olabilir ki, birşey sizin hoşunuza gitmez de, Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur” hükmünü izah ederken, şu tesbitte bulunmuşlardır: “O kadından salih bir çocuk vermek suretiyle sizi rızıklandırır veya hoşunuza giden bazı vasıflar ihsan eder. Bu hususları dikkate alarak, meşrû hududları tahrip etmeyiniz. Affedilmesi mümkün olan kusurları görmemezlikten geliniz”(2)

Nikâh sebebiyle ortaya çıkan dünyevi ve uhrevi maslahatlar ortadan kalkar; eşler İslâmî hükümleri edâ edemez hale gelirlerse, önce “niçin bu noktaya gelindiğini” araştırmalarında fayda vardır. Bu araştırma esnasında; birbirlerini suçlamak yerine, “nerede hata ediyoruz?” sualine cevap ararlarsa, hikmete uygun davranmış olurlar. Zira Peygamberimiz Efendimiz’in (sav); “Allah’ın (cc) katında mübahların en sevimsizi talâktır”(3) buyurduğu malûmdur. Bu girişten sonra, talak muamelesi ile ilgili hükümleri maddeler halinde izah edelim.

I. Talak Nedir ve Nasıl Meydana Gelir?

Talâk, Arapça’da “bağlı bir şeyin bağını çözmek” manasına gelir. İslâm hukukuna göre bu kelime “tatlik” manasında isimdir. Tatlik de, “nikah bağını çözüp salıvermek” yani “boşanmak” anlamındadır.(4) Fıkıhta ise bu kelime nikah bağının çözülmesi veya boşamaya delalet eden lafızlarla nikah akdinin bozulmasını ifade eden bir ıstılâhtır. Boşama kendine mahsus lafızlarla ya derhal veya ileride nikah bağını kaldırmak şeklinde gerçekleşir.(5) Bu noktada talâkın hak mı, yoksa ruhsat mı olduğunu izah etmekte fayda vardır. Nikahı/Evlenmeyi teşvik eden dinimiz zaruret zamanında talâkı “mahlas-ı hukuki” (hukuki kurtuluş çaresi) olarak kabul etmiş ve bu hakkı da öncelikle kocaya vermiştir. Dolayısıyla dinimizde talâk mübahtır, helaldir, fakat hoş karşılanmayan bir ruhsattır.(6) Peygamberimiz Efendimiz (sav) “Allah’ın en ziyade buğz ettiği mübah talâkdır”(7) buyurarak bunun hoş olmayan bir ruhsat olduğunu ifade etmiştir. Peygamberimiz’den bu konuda pek çok sakındırma vârid olmuştur. Meselâ; Hz. Ali’den (r.a) rivayet edilen “Nikahlanıp evleniniz, fakat kurduğunuz bu aile yuvasını talâk ile yıkmayınız! O yıkımın gümbürtüsünden arş-ı ilahi titrer.‘’ 8  Hz. Ubade b. Sâmit (r.a) dan gelen rivayette de “Sık sık kadın boşayan çeşnici erkekler ile sık sık koca değiştiren çeşnici kadınları Allah sevmez.’’(9) Bu keyfiyeti ifade eden hadis-i şeriflerde talâka yalnız ihtiyaç ve zaruret anında müsâade olunmuştur. Bu durumda boşama yetkisini elinde bulunduran kişi bu yetkiyi ancak meşrû hallerde ve şuurlu bir şekilde kullanmalıdır.

2. Talâk Kullanma Yetkisi Yalnız Erkekte midir?

Kur’an-ı Kerîm’de yer alan hitaplar ve Sünnet’teki uygulamalar, bu yetkinin erkeğe verildiğini ifade etmektedir. Çünkü muhkem nasslarda yer alan hitaplar erkekleredir. Meselâ “Kadınları boşamak istediğiniz takdirde... ’’(Et Talak Sûresi: 1) ayet-i kerimesi, boşamanın yalnız erkeklere ait ve onların iradelerinde bulunan bir iş olduğunu gösterir.(11) Koca, karısını boşayınca boşama, şer’i bir netice olarak sabit olur. Hadislerde de bu yetki: “Boşanma, talak hakkı alan kimseye aittir” şeklindedir.(12) O halde kadının bunda doğrudan doğruya bir tercih hakkı yoktur. Meğer ki koca nikah kıyılırken veya sonra kendisine bir hak tanımış olsun. Peki erkek geçimsiz ise veya namus konusunda yeterince hassas davranmıyorsa boşama hakkı olmayan kadın ne yapacaktır? İslâm hukukunun temel kaynaklarına baktığımızda bu soruya da cevap verildiğini görürüz. Buna göre kadın erkeğin kölesi değil, bilakis yardımcısı ve tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla kadın, nikah esnasında “tefviz-i talâk” (boşama yetkisini verme) dediğimiz usûlle üç boşama yetkisinden birini alabilir. Bu arada “muhâlaa” yani kadının isteğine binâen, alacağı mehirden vazgeçmesi veya başka bir ödemede bulunması suretiyle kocasından ayrılması da mümkündür.(13) Demek ki haklarını bildiği zaman kadının mağdur olması söz konusu değildir. Bununla birlikte talâk yetkisinin öncelikle erkekte olmasının bir değil, birden fazla hikmeti vardır. Genel olarak da erkekler kadınlara nazaran daha metindirler ve çoğu zaman hissi hareket etmezler. Erkek mehri veren, evin ve hanımın nafakasını temin eden kişi olduğu için umumiyetle neticeyi daha iyi takdir eder. Büyük zararlara yol açacak keyfi tasarruflardan daha fazla kaçınır. Oysa kadınlar genellikle erkeklerden daha duygusaldır. Olabilir ki, basit sebeplerden dolayı bu hakkı kullanıverirler. Mehir ve nafaka yani mali yükler erkeğin sorumluluğunda olduğu için kadın, boşanmasından dolayı maddi zarar görmez. Dolayısıyla kadının çabuk etkilenmesi ve sinirlenmesi sebebiyle talâk yetkisini hemen kullanabilmesi daha çok ihtimal dahilindedir. Boşama hakkının öncelikle erkeğe verilmesinin bir diğer hikmeti de, kadının serîü’l-infiâl (çabuk etkilenen) bir yapıda olması, gebelik ve muayyen günlerinde bu infial ve teessürünün daha ziyadeleşmesidir. İşte bu sebepten hissi hareket ederek boşama yetkisini ölçüp tartmadan kullanabilir. İslâm fıkhında Talâk ile Fesh-i Nikah birbirinden farklı muamelelerdir. Çünkü talâkta aile kurumunun teenni ile ve karı-kocanın kendi elleriyle düzeltilmesi mümkündür. Mahkemeye (Kadı’ya) başvurma (fesh-i nikah) ise dost düşman karşısında aile sırlarının ifşa edilip ortaya konduğu kesin bir ayrılık şeklidir. İlgili ayet-i kerimelere baktığımız zaman talâkın ricatla beraber zikredilmesi de dikkat çekicidir. Bu demektir ki talâkın meşrûiyyeti kocanın iddet esnasında karısına müracaat etmesine bağlıdır. Bu aile müessesesinin devamı adına çok önemli bir işarettir. Böylece talâk, geçimsiz bir kadına karşı ihtar mahiyetinde olup, evliliği tamamen sona erdirme olayı değildir. Geçimsizlik şiddetlenip de ayrılık bir zaruret halini almadıkça bir kadının kocasından boşanmak istemesi kadın için cennet kokusundan mahrum kalmak demektir.(14) Erkek bir olumsuzluk karşısında hemen talâk muamelesini ön plâna çıkarmamalıdır. Ailenin devamı için bütün imkânları seferber etmesi gerekir.

3. Boşanmaya Vesile Olan Temel Sebebler

Aile kurumu hayırlı maksat ve gayeler gözetilmeyerek yalnız telezzüz ve teskin-i şehvet arzusu üzerine kurulacak olursa, bu müessese su üzerine yapılmış binaya benzer ki, az bir rüzgârla yıkılmaya mahkûmdur. Bunun için İslâm aile hukukuna göre sırf cinsî bir iştiha kastiyle yapılan nikâh kazâen caiz ise de diyaneten doğru değildir. Bunun için müt’a nikahını (kadını muayyen bir zaman için muayyen bir meblağ mukabilinde nikahlamak) dinimiz tecviz etmez. İslâm toplumu içinde talâk olaylarının çoğalması en büyük sosyal âfetlerdendir. Hatta günümüzde mahkemedeki boşanmaların çoğaldığı ve ilk müraacat edenlerin genelde kadın olduğu görülmektedir. Dinî nikâhla evlenip sonra da bırakılan kadınların oldukça çok olduğunu da söylemek mümkündür. Toplumlar ailelerden oluştuğuna göre, toplumun sağlamlığı ve metaneti aile kurumlarının sağlam, devamlı ve dayanıklı olmalarına bağlıdır. Bir toplum içindeki aile kurumları zamanın şiddetli fırtınalarına karşı ne kadar dayanıklı bulunursa, ictimaî hayat da o derece sağlam ve güçlü olur. Ailenin saâdeti, tarafların sevgi ve merhamet noktasında hassasiyet göstermelerine bağlıdır. Kur’an-ı Kerim’de, “Kendi cinsinizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi O’nun delillerindendir” (Er Rûm Sûseri: 21) hükmü beyan buyurulmuştur. Aile içindeki sevgi ve saygının, güzel geçimin ve namus anlayışının, Allah’ın ihsan ettiği en büyük nimet olduğunu, bu muhkem nass beyan etmektedir. Dolayısıyla bu değerleri koruyan aileler refah ve mutluluğu yakalayabilir.

Kur’an-ı Kerîm’de “saliha kadınlar itaatkardır...” (En Nisâ Sûresi: 34) buyurulmuş ve aile kadınının özelliklerine de işaret edilmiştir. O halde bu ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre en iyi aile kadınları; “Allah’a teslim olan, kocalarına itaat ve muhabbet eden, kocasının gıyabında onun malını, canını, namusunu muhafaza eden kadınlardır.”(15) Bir Hadis-i Şerif’de; “kadınların hayırlısı yüzüne baktığın zaman seni mesrur eden, bir istekte bulununca onu kabul eden ve sana yardım eden, bir de senin gıyabında malını canını, namusunu muhafaza eden kadınlardır’’(16) buyrulmuş, böylece kadının aile yuvasını yürütmede önemli rolü olduğu ifade edilmiştir. Kadın açısından aile geçiminin dayandığı iki önemli unsur vardır: Birincisi; Allah’a(cc) ihlâsla teslimiyet ve kocaya itaat. İkincisi; gıyabında kocasının haysiyetini, malını ve namusunu muhafaza. Bugün toplumda gördüğümüz aile fâciâlarına sebep olan bu iki maddi ve manevi unsura riâyet etmeme boşanmaların en önemli sebebidir.

4. Ailenin Muhafazası için Başvurulması Gereken Tedbirler

Kur’an-ı Kerim’de aile yuvasının hemen yıkılmaması için itaatsiz kadınlara karşı nasıl hareket edileceği şöyle belirlenmiştir: “Ey erkekler! Kadınlarınızın itaatsizliklerinden, hırçınlıklarından endişelendiğiniz zaman (ilk önce) onlara güzel öğüt verin. (Sonra) yataklarınızda yalnız bırakın. (Yine anlamazsa daha sonra hafifçe) dövünüz. ”(En Nisâ Sûresi: 34) Sonra da kocasından şikayetçi olan kadınlara hitaben: “Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, çiftlere aralarını bir sulh ile düzeltmelerinden dolayı günah yoktur. Herhalde sulh (geçimsizlikten ve ayrılmaktan) hayırlıdır. ”(En Nisâ Sûresi: 128) buyurulmaktadır. Yine Kur’an-ı Kerim’de aile geçimsizliğinde talâktan önce hakeme müracaat edilmesi de tavsiye edilmektedir:

“Ey mü’minler! Karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin akrabasına bir hakem kadının akrabasından da bir hakem seçip gönderiniz. Eğer bu iki hakem (karı- kocanın) aralarını düzeltmek isterse, Allah iki tarafın aralarını te’lif eder.” (En Nisâ Sûresi: 35) Görüldüğü üzere aile yuvasının yıkılmaması için bütün tedbirlere ve çarelere başvurulması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Aynı zamanda dinimiz kocaları sabretme ve hanımın huylarına tahammül etme yönünde de teşvik etmiştir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav); “Mü’min koca, mü’mine hanımına buğz etmesin. Onun bir huyundan hoşlanmazsa diğer huyundan hoşlanır”(17) buyurarak, kocaların küçük bir hatadan dolayı hanımlarına kızmamaları veciz bir uslûpla dile getirilmiştir. Bu usulleri kısaca özetleyecek olursak; nasihat etmek, irşad etmek, yatağını ayırıp dargın gibi durmak, yine netice alınmazsa eşlere iki taraftan iki hakem gönderilmesidir.

Kur’an-ı Kerîm ve Hadislerde talâk ile alakalı birçok hüküm ve uygulamalar bulunmaktadır. Bunlardan belli başlı hükümleri şöyle özetleyebiliriz: “Ey Peygamber!

Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddetleri de sayın.

Rabbiniz Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar... İddetlerini doldurduklarında onları ya güzelce tutun veya onlardan uygun bir şekilde ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın.” (Et Talak Sûresi: 1-3) “Boşama iki defadır.

Bunlar, ya iyilikle tutmak (geri almak), ya da güzel ve adaletli bir biçimde salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz...” (El Bakara Sûresi: 229) Bu ayet-i kerimelerin mefhum-u muvafakatına göre talâk, kadının muayyen günlerinde (adet halinde) değil, temizlik halinde cinsel ilişkide bulunmadan yapılmalıdır. Çünkü hayızlı iken boşamalara “bid-î talâk” denmiş ve büyük günahlardan sayılmıştır.(18) Adet günleri kadın rahatsızdır, en bakımsız en düşkün ve kocasını memnun etmede en yetersiz zamanıdır. Talâk ise, dirliksiz bir ailenin bir ihtar ile geçimsizliğini gidermek ve aile durumunu düzenlemek maksadıyla teşri kılınmıştır. Adet halinde hasta ve düşkün bir kadını boşamak aile geçimini desteklemek gayesiyle değil, olsa olsa egoist bir hırstan olabilir. Böyle bir durumda kadını terk etmek çirkin bir davranıştır. Bunun için caiz değildir. Kadın temizken cinsel ilişkiden hemen sonra boşamanın haramlığına gelince, artık erkek şehevî ihtiyaçlarını tatmin ettikten sonra onu bir meta gibi kabul edip sonra atmasına benzemektedir ki, bu da doğru olmayan davranışlardan birisidir.

Asr-ı saadette yaşanan bazı hadiseler, bu davranışların Peygamberimiz Efendimiz (sav) tarafından tasvip edilmediğinin delilidir. Meselâ: Hz. Abdullah b. Ömer (ra) karısı Âmine b. Gıfar’ı adetli iken boşamıştı. Babası Hz. Ömer b. Hattab (ra) oğlunun bu hareketinin hükmünü Hz. Peygamber’e sordu O da şöyle buyurdu: “Oğlun Abdullah’a söyle, karısına geri dönsün, sonra kadın temizlenip tekrar âdet görüp sonra tekrar temizleninceye kadar onunla birlikte yaşasın. İkinci âdetinden temizlendikten sonra, âile hayatı devam etsin ve dilerse cinsel ilişkide bulunmadan boşasın. İşte kadının bu iki kirlenmesi ve temizlenmesi zamanı, erkeklerin kadınları tatlik etmeleri için Allah ‘ın emrettiği iddet müddetidir.’’(19) Böylece sünni talâkın nasıl olması gerektiği de Hz. Peygamber tarafından öğretilmiştir.

İbn Abbas’ın rivayetine göre Rükane b. Abdi Zeyd bir mecliste karısını üç talâk ile boşamıştı. Sonra da bu yaptığı hareketinden son derece pişman olup Hz. Peygamber’e durumu arz etti. Peygamberimiz “nasıl boşadın?”diye sordu. O da “üç talâk” ile dedi. Hz. Peygamber “bir mecliste mi boşadın?”diye sordu. O da “evet bir mecliste” diye tasdik etti. Bunun üzerine Peygamberimiz “bu bir rici talâktır, istersen karına dönebilirsin”dedi. Bu izin üzerine Rükane de karısına döndü.”(20) Bu hadis bir mecliste üç talâk verenlerin talâkının, bir talâk olacağına delil olarak gösterilmektedir. Fakat Hz. Aişe (r.a.) validemizden gelen bir rivayette de Kurazî Rifâa’nın karısı Temime Hz. Peygamber’e gelerek “kocam beni kesin olarak (üç talâk ile) boşamıştı. Ben de Kurazî Abdurrahman b. Zübeyr ile evlenmiştim. Fakat Abdurrahman erkeklik vazifesi göremiyor” deyince Hz. Peygamber: “Sanırım sen eski kocan Rifâa’ya varmak istiyorsun. Ama Abdurrahman senin balcağızından, sen de onun balcağızından tatmadıkca bu iş olmaz (varamazsın)”buyurdular.(21) Bu hadis de üç talâkı bir defada kullanmayı caiz görenlerin delilidir. Yine İbn Abbas’dan gelen bir diğer rivayete göre Hz. Peygamber’in nübüvvet zamanı ile Ebu Bekir’in hilafeti ve Ömer’in ilk iki yıllık döneminde ‘üç talâk” bir talâk sayılırdı. Sonra Hz. Ömer; “İnsanlar, zevcin müracaatını beklemek için henüz faydalanma müddeti bulunan ve teenni ile hareket edip şeriatın müsâadesinden istifade icab eden bu mühim talâk içinde bilakis acele edip su-i istimal ederek üç talâk vermeye başladılar. Artık bunların aleyhlerinde üç talâkı “üç talâk” olarak kabul etme zamanı gelince biz de aleyhlerinde bir ceza olmak üzere imza ve tasdik ettik” dedi.(22) Bu rivayet ise aynı anda verilen üç talâk’ın sıhhatine vesile olan illeti göstermektedir.

5. Kadının Iddeti Kaç Gündür?

İddet: “Adet” kelimesinden türemiş olup “sayma” anlamındadır. Istılahta ise; “nikahın zevali veya şüphesi halinde kadının beklemek zorunda olduğu süredir.”(23) Bu süre katî ve sabit olmayıp kadının durumuna göre değişmektedir. Şöyle ki: Sahih evlilikteki boşamada kadın üç iddet yani üç hayız görme süresi bekler. (Bakara, 228). Kocası ölen kadın dört ay on gün iddet bekler (Bakara, 204). Âyise yani ay halinden kesilmiş ve hayız görmeyen kadınlar için iddet süresi üç aydır. (Talâk, 4) Hamile olan kadınların iddeti de doğumları ile biter (Talâk, 4). İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre hayızla iddetin biteceği müddetin en azı altmış gündür. Çünkü her hayız en çok on gün sürer. İddet üç hayızdır o da otuz gün eder. Üç hayız esnasında temizlik en az on beş gündür. Böylece toplam altmış gün eder.

6. Talâk Lafızları ve Çeşitleri

Hz. Peygamber “Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir. Nikah, talâk ve ric‘at’’(24) buyurmaktadır. Onun için bu lafızlara çok dikkat etmemiz gerekir. Talâka delalet eden sarih lafız; âkil, baliğ bir insanın dilinden çıkacak olursa bundan sorumlu tutulur. Onun “Ben şaka yapıyordum;” “laf olsun diye söylemiştim;” “boşamaya niyet etmemiştim” gibi mazeretler ileri sürmesinin bir değeri yoktur. Bu üç hususun özellikle belirtilmesi kadının namus, haysiyet ve şerefinin İslâm dininde ne kadar önemli olduğunu gösterir. Kısaca talâk lafızları ve çeşitleri şunlardır:

A. Sarih Talâk: Maksadı açıkça ifade eden ve örfen çoğunlukla talâk için kullanılan sözle verilen talâktır. Meselâ: “Sen boşsun” gibi “boşamak” kelimesinden türeyen bütün sözler bu cümledendir. “Sen bana haramsın” gibi kinayeli sözler de halk arasında ekseriyetle talâk için kullanıldığından bunlar sarih lafız gibi mütâlaa edilir.(25)

B. Kinayeli Talâk: Talâka da başka şeye de yorumlanması mümkün olup örfte talâk manasında kullanılmayan ifadelerdir. Meselâ kocanın hanımına “babanın evine git!, uzak ol! Çık!” gibi ifadeler kullanması. Bunlar da ancak niyet ve karine ile bilinebilinen sözlerdir. Niyeti boşama ise “baîn talâk” kabul edilir, değilse kinayeli sözler talâk kabul edilmez.(26)

C. Elçi ve Yazı ile Talâk: Kocanın uzakta bulunan hanımına birisini göndererek kendisini boşadığını iletmesi de sarih lafızla yapılan talâk hükmüne girer. Mektupla gönderilen “sen boşsun” gibi yazılar da “sarih lafız” hükmündedir.(27)

D. Talâkın Sayısı: Talâk ya “bir” olur, ya “iki” olur, veya “üç” olur. Talâk mutlak söylenirse yani sayı verilmezse meselâ koca “seni boşadım” veya “boşsun” demişse “bir talâk” vaki olur.(28) Talâkın “üç” sözü ile beraber söylenmesi ise; cumhur ulemâya göre “üç talâk” şeklinde vaki olur, Başta İbn Teymiyye (v. 728/1327) olmak üzere bazı alimler, “böyle sözlerle “bir talâk” vaki olur “üç” sözünün tesiri yoktur” demişlerdir. Delil olarak da ‘’Talâk iki defadır...” (Bakara, 229) ayetini göstermişlerdir. Rukâne hadisini de Sünnetten delil getirdikten sonra aklî izahlarını da şöyle yapmışlardır: “Mulâane (iddiasını ispat edemeyen karı ve kocanın birbirleriyle hakimin huzurunda yeminleşmesi) esnasında lian şehâdetinin dördünü aynı anda bir kelime ile getiren kimsenin bu toplu şehadeti dört şehadet sayılmayıp icmaen bir şehadet sayılır. Yine menasik-i hacc ifa edilirken Cemre’de yedi taşı bir defada atılsa bu da icmaen bir kabul edilip toptan atılması tecviz edilmemiştir” şeklindedir. Cumhur ulemâ onların bu delillerine şöyle cevap verir: “Mezkûr ayet-i kerimenin esbab-ı nüzulüne bakılması gerekir. O zaman ayetin maksada delaleti daha iyi anlaşılabilir. Cahiliye zamanında talâkın sayısı yoktu. İlk dönemlerde kocasının devamlı boşayıp sonradan döndüğü bir kadının şikayeti üzerine bu hüküm inmiştir.

Buhâri’de geçen ve üç talâka delalet eden Rifâa hadisi, Rukâne hadisinden daha kuvvetlidir. Kıyas delillerine gelince: Kitap ve sünnete müstenid olan sarih hükümlerde, kıyas ve ictihad konusu değildir. Kaldı ki bu kıyaslar, farklı keyfiyete haiz olan meselelerin birbirleriyle kıyasını beraberinde getirir. Zira liânda bir ailenin namusu mevzuu bahis olduğundan kocanın zina isnadından dönmesi ümidiyle dört şehadetin ayrı ayrı söylenmesi teşri kılınmıştır. Şeytana taş atma meselesine gelince bunun yedi olması taabbüdi bir emirdir.”(29)

7. Meşru Boşanma Gerekçeleri ve Boşanmanın Sıhhati

Aceleye ve ihmâle mani olmak, aile bağlarını muhafaza etmek için İslâm, bir takım şartlar koyarak talâkı kayıt altına almıştır. Çünkü bu bağ hayati öneme hâizdir, hemen koparılmamalıdır. Şu halde meşru boşanma olabilmesi için şu hususlara riayet edilmelidir:

A. Talâkın “şer’an ve örfen kabul edilebilir bir ihtiyaçtan” dolayı olması:

Talâkta ülfet ve muhabbeti kesme, bir arada bulunma âdetini yıkma ve fesada maruz kalma vardır. Evla olan bu hakkın, hanımın kötü ahlaklı olması gibi bir ihtiyaç halinde kullanılmasıdır. Zira Kur’an-ı Kerîm’de; “Eğer hanımlarınız size itaat ederlerse artık onların aleyhlerine başka bir yol aramayın”(En Nisa Sûresi: 34) buyrulmaktadır. Ortada ciddi bir sebep yokken aile külfetinden kurtulmak için boşanmalar kadına ve çocuklara işkenceden başka bir şey değildir. Onun için zaruret olmadan bu lafızlar kullanılmamalıdır. Hassaten yeni evli çiftler birbirlerini tam tanımadan talâk yoluna başvurmamalıdırlar. Zira zamanla aile hayatına alıştıklarında, erkek kadını, kadın da erkeği tanıdığında sorunların daha kolay çözüleceği bir gerçektir.

B. Talâkın “kadının temiz halinde ve münasebette bulunmadan” olması:

Bu mesele fakihler arasında ittifak edilmiş bir şarttır. Buna göre koca hanımını hayız veya nifas halinde iken veya temiz fakat münasebette bulunduktan sonra boşarsa cumhura göre bu caiz değildir. Hanefi alimlerine göre ise tahrimen mekruhtur. Buna “bidî=bidat talâk” denir. Böyle olmakla birlikte talâk hukuki açıdan geçerlidir. Bu talâk, Cuma günü ezan vaktinde yapılan alış-verişe ve gasbedilen arsa üzerinde kılınan namaza benzer. Alış-veriş ve namaz sahih, fakat başka sebebten dolayı mekruhtur.(30)

C. Talâk “ayrı ayrı, teker teker” olmalıdır:

Alimler sünnete uygun talâkın teker teker olması hususunda ittifak etmişlerdir. Hatta Buhârî, sünnî talâkı tarif ederken “Temizlik anında ve birleşme olmaksızın iki şâhid yanında verilen talâktır” hükmünü zikretmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de talâk konusunda dikkat çeken bir husus da; “Hem içinizden adalet sahibi iki erkeği şahit getirin”(Et Talak Sûresi: 2) emridir. Fakat cumhur ulemâ bu emrin muktezasının mendubiyet olduğunu ifade etmiştir. Zira kadının nesil mahalli olması itibarıyla kıymetli bulunduğunu bunun için nikahta şâhit, mehir hatta velisinin iznine bile ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir. Boşanmada ise bunlara ihtiyaç yoktur. Çünkü Sünnette böyle bir uygulama yoktur. Ayrıca karı-kocanın ayrılığına sebeb olan sırların şâyi olmaması veya tekrar birleşme olursa aile için kamuoyunda su-i zan meydana gelmemesi için, şahit şartı aranmamıştır.

İslâm dini üç talâkı üç temizlik halinde ve her temizlikte bir talâk olacak şekilde vermeyi tavsiye eder. Buna “hasen talâk” denir. Bir de “ahsen talâk” vardır ki iddeti bitinceye kadar ikinci bir talâk vermeden beklemedir. Koca tek veya iki talâkla boşadığı hanımına iddeti içerisinde tekrar dönmek isterse döndüğünde buna “ric’i talâk” denir. Dönmezse iddet bitince “bain talâk” olur. Bundan sonra hanımını almak isterse yeni bir nikahla ve mehirle alabilir ki buna “beynûnet-i suğra” denir. “Beynûnet-i kübra” ise üç talâkla meydana gelen boşanmadır, artık dönmesi ve alması mümkün değildir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Nikah esnasında “talâk” konusunda erkek ve kadının bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Boşama bir zaruret halini alırsa ikaz ve te’dîb maksadıyla teker teker kullanılmalıdır, yoksa şehevî hislere göre hareket edip ani karar vererek böyle değerli bir müessese yıkılmamalıdır. Özellikle bu yetkiyi elinde bulunduran kocalar hissi davranmamalıdır. Nikah esnasında kadın “bir talâk” yetkisini alabilmelidir. Böylece kadın da ailede söz sahibi olduğunu ve manen sorumlu bulunduğunu hissedebilir. Talâkdan önce kadın veya koca mutlaka irşad, tenbih, ikaz, kınama ve azarlamadan sonra arabuluculara müracaat ederek yuvayı ayakta tutmalıdırlar. Buna rağmen hâlâ sonuç alınmazsa “bir talâk” ile normal kadınların iddeti olan üç temizlik müddetini beklemeli, gerekiyorsa ondan sonra ayrılmalıdır. Yani koca üç talak vermeden ayrılmalıdır. Çünkü üç talaktan sonra dönmek mümkün değildir.

---------------------------------------------------------------------------------

(1)   İmam Mansur Ali Nasıf- Et Tâc- Beyrut: ty C: 2 Sh: 283

(2)   Geniş bilgi için/ Mecmuatu’t Tefasir İst: 1979 C: 2 Sh: 38-39.

(3)   Sünen-i İbn-i Mace- İst: 1401 C: 1 Sh: 650 Had. N0: 2018 K. Talak: 1.

(4)   Bkz. Ibn Manzur- Lisânû’l-Arab-Beyrut: 1955 C: 10 Sh: 225.

(5)   Geniş bilgi için bkz. İbnü’l-Hümâm- Fethu’l-Kadîr-Beyrut: 1316 C: 3 Sh: 325-329.

(6)   İmam-ı Serahsî, ruhsatı hakiki ve mecazi şeklinde ikiye ayırdıktan sonra, bunların da kendi arasında iki kısımda mütâlâa edildiğini misalleriyle açıklamıştır. Bkz. Usûlu’s-Serahsî, I, 117-121.

(7)   Sünen-i Ebû Dâvûd-İst: 1401 K. Talâk, 3.

8   İmam-1 Suyuti- Fethu’l-Kebir-Beyrut: ty C: 2 Sh: 28

(9)   İmam-ı Suyuti- A. g. e. C: 1 Sh: 350

(10)   İmam-ı Suyuti, A. g. e. C: 3 Sh: 329.

(11)   İmam Fahreddin er-Râzî- Mefâtihu’l-G’ayb-İst: 1308 C: 8 Sh: 222

(12)   Sünen-i Ibn-i Mâce-İst: 1401 K. Talâk: 31.

(13)   Ibnü’l-Hümâm, A. g. e. C: 3 Sh: 410-412.

(14)   Bkz. Sünen-i Ibni Mâce, Talâk, 21.

(15)   Fahreddin er-Râzî, A. g. e. C: 3 Sh: 316-317.

(16)   İmam-ı Suyuti- A. g. e. C: 2 Sh: 99

(17)   Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. Radâ: 63.

(18)   Ibnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, III, 329.

(19)   Sahih-i Buhârî-İst: 1401 K. Talâk: 1.

(20)   İmam Ahmed b. Hanbel-El Müsned-İst: 1401 C: 1 Sh: 265

(21)   Sahih-i Buhârî-İst: 1401 K. Talâk: 4.

(22)   Sahih-i Müslim- İst: 1401 K. Talâk;15

(23)   Abdurrahman El-Ceziri- Kitâbü’l-Fıkhı alâ Mezâhibi’l-Erbaa-C: 4 Sh: 518-519.

(24)   Sünen-i Ebu Davud-İst: 1401K. Talâk, 9.

(25)   Şeyh Nizamüddin ve Heyet- El Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400 C: I, S: 354.

(26)   Abdurrahman El-Ceziri- A. g. e. C: 4 Sh: 321.

(27)   Geniş bilgi için el-Ceziri, Kitâbü’l-Fıkhı alâ Mezahibi’l-Erbaa, IV, 289; Ibnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadir, III, 348.

(28)   Şeyh Nizamüddin ve Heyet- A. g. e. C: 1 Sh: 354,

(29)   Geniş Bilgi için/ İmam Bedrüddin el-Aynî- Umdetü’l-Kâri-İst: 1308 C: 9 Sh: 557, Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, C: 9 Sh: 318.

(30)   Ibnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadir, III, 329.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41