Gönderen Konu: SEVGİLERİMİZ DİNİMİZDİR  (Okunma sayısı 290 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
SEVGİLERİMİZ DİNİMİZDİR
« : Mart 18, 2019, 11:36:07 ÖÖ »
SEVGİLERİMİZ DİNİMİZDİR

Hiçbir tercihimiz, hiçbir duruşumuz, hiçbir ifademiz, hiçbir tutumumuz … tesadüfî, boş ve anlamsız değildir. Görünen/görünmeyen her durumumuzun bir anlamı ve bir mesajı vardır. Ve yine görünen/görünmeyen her durumumuz bir ana kaynağa, bir temel sebebe bağlıdır.

Günlük yaşamımızda sergilediğimiz/sergilemediğimiz her şey, iç dünyamızın derinliklerinden gelen etkilerin sonucudur. Bu yüzden bunların her biri öncelikle kendimiz için çok önemli birer ikaz ve bilgi kaynağıdır. Nasıl bir insan olduğumuzu, neyin peşinde olduğumuzu, önceliklerimizin neler olduğunu, inancımızın temellerinde nelerin bulunduğunu, sergilediğimiz/sergilemediğimiz tercihlerimizden, duruşlarımızdan, ifadelerimizden, tutumlarımızdan izlememiz mümkündür.

Bu arada ifade edilmelidir ki, bir insanın izlemesi gereken ilk kişi başkaları değil, kendisidir. Başkalarını izlememiz, kendimizi kurtulmuş görmemizin sonucu ortaya çıkan bir sapmadır. Kendimizi kurtulmuş görmemiz ise sapkınlık olarak bize yeter de artar bile…

Kendimizi her an ve her durumda izlememiz, son nefesimizi verirken kurtulmamız için şart olan en önemli ve tek eylemdir. Yaşamımız boyunca her ânımızda, sonrası hak veya batıl olan bir yol ayrımı karşımıza çıkar. Her daim, karşımıza çıkan bu ikisinden birini tercih ederiz. Bu tercihleri yaparken kendimize göre gerekçeler kurarız. Bu gerekçeleri Kur’an veya Sünnetten bir referansa bağlamaya da çalışırız. Ancak kurduğumuz bu bağın ve oluşturduğumuz gerekçenin Rabbimizin nezdindeki geçerliliği ile pek ilgilenmeyiz. Haklı olduğumuz kanaatini yeterli görürüz. Halbuki durum böyle değildir. Bizim kendimizi haklı görmemizin, gerekçelerimizin bize göre geçerli olmasının hiçbir kıymeti ve bağlayıcılığı yoktur. Çünkü ortaya koyduğumuz gerekçeyi Rabbimizin onaylayıp onaylamayacağını bilemiyoruz. Bağladığımız sebep ve ortaya koyduğumuz gerekçenin bize haklı ve isabetli görünmesi, Rabbimizin nazarındaki haklılığını ve isabetliliğini sağlamaz, onun garantisi olamaz. Bu yüzden yaşamımızla ilgili her tercihimizi yaparken “Acaba hidayet yolu bu mu? Acaba Rabbimin girmemi irade buyurduğu yol bu mu? Acaba bu tercihimin gerekçesi olarak gördüğüm şey Rabbimin nazarında da geçerli ve isabetli olan gerekçe mi?” diyerek kendimizi hesaba çekmeliyiz. Allah’tan çekinmek, Allah’a göre kendimizi kontrol etmek anlamlarına gelen “TAKVA”nın bizden istediği budur.

Kurtuluşumuzun tek yolunun, Göklerin ve yerin nuru olan Rabbimizin yolu olduğunu biliriz. Ama bu yolun, olan biten her şeye Rabbimizin bakış açısından bakmamız gerektiği sorumluluğunu bize yüklediğini pek düşünmeyiz. En basit günlük yaşantımızdan en ciddi siyasi ve ekonomik tercihlerimize kadar her şeye Rabbimizin bir bakış açısı vardır. Bizim için hidayet üzere olmak, tam da Rabbimizin o bakış açısını yakalayabilmekten ibarettir. Yakalamışsak hidayet üzere devam etmiş oluruz. Yakalayamamışsak hidayetten saptık demektir. Ancak ne yazık ki günlük yaşamımız içinde bu acı ve yakıcı gerçeğin pek farkında değilizdir.

Dinimiz/imanımız hakkında en gerçekçi veri kaynağı hiç şüphesiz iç dünyamızda doğup büyüyen sevgilerimizdir. Sevgilerimizin istisnasız tamamı inancımızın eseridir. Dolayısıyla büyük bir dikkatle izlememiz gereken yönümüzdür sevgilerimiz. Sevgilerimiz adeta, ucu inanç merkezimizin en derin noktasında bulunan müşir/gösterge durumundadır. Oradaki durum hakkında en doğru ikazları taşıyan/veren sevgilerimiz bu yüzden en büyük dikkat, hassasiyet ve korkuyla izlememiz gereken yönümüzdür.

Bütün her şeyimizde olduğu gibi sevgilerimizde de bağlı olmak zorunda olduğumuz tek kriter, “Rabbimize Görelik” kriteridir.

 “Allah İçin Sevmek, Allah İçin Buğz Etmek” şeklinde formülleştirilmiş olan bu kriter, bizim için ölüm-kalım meselesi durumundadır. Bunun için hidayet güneşi olan Resûl-i Ekrem (s.a)v “İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.” (Ahmet b. Hanbel) buyurmaktadır. Ve yine bunun için “Allah’ım! Fâcir kimsenin nimetini bana nasip etme ki o facir sevgime mazhar olmasın” diye yakarmaktadır. Bu kaynaktan beslenen Ashâb-ı Kiram ve İslam büyükleri de aynı hassasiyeti göstermektedirler. Bu konunun çok ileri düzeyde farkında olan Abdullah ibn Ömer (r.a): “Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem, malımı parçalar, bölükler halinde Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi ve isyan edenlere karşı bir nefret duygusu olmasa, bütün o yaptıklarımdan bir fayda göremem” demiştir. (İhya) Aynı şekilde Abdullah ibn Mes’ud (r.a) da “Kişi, Kâbe’de rükün ile makam arasında yetmiş sene ibadet etse de yine sevdikleri ile haşr olacaktır.” demektedir.

Sevgiler yalnız sevgilide kalmaz, onun etrafına da sirayet eder. Bir insana aşık olan, sevgilisine ait her şeyi sevmeye başlar. Sevgilisine ait eşyaları, onun memleketini, yakınlarını da sevgisi oranında sever.

Bir kimseyi seven, onun sanatını, yazısını, eserlerini ve bütün işlerini de sever. Bu yüzden Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimize turfanda bir meyve takdim edildiğinde o meyveyi sever, yüzüne gözüne sürer ve “Rabbimin yeni bir yaratışıdır” buyururdu. Bu yüzden sevgilerimizin hangi merkezler etrafında toplandığına dikkat etmeliyiz. Bütün sevgilerimizi gözden geçirdiğimizde temel sevgimizin ne olduğu ortaya çıkar. Yüce Mevlâ’mızın irade buyurduğu şeyleri O’nun emrettiği şekil ve ölçülerde seviyorsak “Allah Sevgisi” iddiamızda samimiyiz demektir. Sevgilerimiz öyle değil de dünyalıklar etrafında çoğalmışsa bu takdirde “Allah’ı seviyoruz” iddiamızda problem var demektir. Bu konuda kendimizi ve çevremizdekileri aldata biliriz ama bu aldatma sonucu hiçbir şey kazanamayız.

“Kişi sevdiği ile beraberdir/haşr olacaktır.” mealindeki hadisler, sevgilerimizin ne derece belirleyici olduğunu ifade eden en çarpıcı uyarılardır. Müslümanlar arasında bilinmekte olan bu hadislerle karşılaştığında Müslümanlık iddiası üzerinde bulunan her kes “Tabii ki ben sevdiğimi Allah için seviyorum, Allah için buğz ediyorum. Allah’ın sevgilisi olan Hz. Peygamberi, Ashab-ı Kiram’ı ve diğer İslam büyüklerini seviyorum” tavrını sergiler. İşte bu noktada sorgulanması gereken, iddia ettiğimiz sevgilerimizin ne kadar gerçekçi olduğu hususudur. Var olduğunu iddia ettiğimiz sevgilerimizin gerçeklik düzeyleri bizim için esas bağlayıcı unsurlardır. Bu noktada tasavvuf büyüklerinin verdiği ölçüler, sevgimizin varlığını ve boyutunu ölçmemize yarayacaktır. O büyüklerden Hasan-ı Basrî  şu ayrıntıya dikkat çeker: “Ey Âdemoğlu! “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisi seni aldatmasın. İyilerin amelini işlemedikçe iyilerden olamazsın. Zira Yahudi ve Hıristiyanlar kendilerince peygamberlerini severler. Fakat bu sevgileri, onları peygamberleri ile birlikte olmaya yetmez.” Aynı şekilde Fudayl b. Iyaz da şu sorgulamayı yapmamızı ister: “Firdevs cennetinde Peygamber ve Sıddıklarla birlikte olmayı istiyorsun ama buna karşılık hangi ameli işledin? Hangi şehevi arzunu kırdın, hangi hiddetini yendin, sana gelmeyen hangi akrabana gittin, kardeşinin hangi kusurunu bağışladın, Allah için hangi yakınından uzaklaştın ve hangi uzağına yaklaştın?”. Sevginin ölçüsü, sevgi uğruna ortaya konan fedakârlıklar ve sevgimizin yaşamımızı düzenlemedeki etkisidir. Hiçbir etkisi olmayan, uğruna hiçbir fedakârlık yapılmayan sevgiler, sadece laftan ve kuru bir iddiadan ibaret olan sevgilerdir. Laftan ve kuru bir iddiadan ibaret olan sevgilerin de Allah nazarında hiçbir kıymetinin olmayacağı açık bir gerçektir.

Yazımızı bir kutlu Nebevî dua ile bitirelim:

“Allah’ım! Bana sevgini, seni sevenin sevgisini, sevgine beni yaklaştıracak şeyin sevgisini nasip et. Senin sevgini bana, soğuk sudan daha sevimli kıl.”

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41