Gönderen Konu: Başa Gelen Bela ve Musibetlerin Sebepleri  (Okunma sayısı 295 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 631
    • www.fanidunya.net
Başa Gelen Bela ve Musibetlerin Sebepleri
« : Şubat 13, 2024, 08:42:20 ÖS »




Başa Gelen Bela ve Musibetlerin Sebepleri

Yüce Allah, Şûrâ sûresi 30. âyette şöyle buyurmaktadır:

وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”

Bu âyette ifade edildiği gibi insanların başına gelen bela ve musibetler daha önce işlenen hata ve günahlar sebebiyle olabilir. Dolayısıyla insan, başına bir bela ve musibet geldiği zaman hemen kendisini muhasebe etmeli, hata ve eksikliklerini düşünüp onları telafi etmeye çalışmalıdır.

Bu dünyada doğum, ölüm, tabiî afetler gibi iyi kötü bütün her şey Allah’ın izni ve iradesiyle meydana gelmektedir. Dolayısıyla insana maddî ve manevî zarar veren bütün bela ve musibetler de Yüce Allah’ın izni ve iradesi dâhilinde gerçekleşmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikati ifade eden birçok âyet-i kerime mevcuttur. Örneğin Yüce Allah, “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”[1]

buyurmaktadır. Yine başka bir âyette, “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.”[2] buyrulmaktadır.

“Müslümanı üzen her şey musibettir.”[3]

âinatta rastgele hiçbir şey meydana gelmemektedir. Yani asla bir başıboşluk ve düzensizlik yoktur. “…Allah’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir şey zarar veremez…”[4],

“Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey bir ölçü iledir.”[5]

Ölüm dahi Allah’ın izni ile gerçekleşmektedir. “Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), Belli bir süreye göre yazılmıştır...”[6],

“Allah, eceli geldiği zaman hiç kimseyi (ölümünü) asla ertelemez…”[7]

Bütün bunlara rağmen insanın; canını, malını her türlü tehlikeden sakınması ve gerekli tedbirleri alarak koruması gerekir. Gerekli tedbirleri almasına rağmen insanın başına bir bela ve musibet gelirse onun da Allah’tan bir imtihan olduğunu bilip ona göre hareket etmesi gerekir.

İnsanın başına gelen bela ve musibetlerin başlıca iki sebebi olabilir. Bunlar;

1. Bela ve musibetler daha önce işlenilen bir günah sebebiyle olabilir: Şurâ sûresi 30. âyette buna işaret edilmektedir. Yani insanın başına gelen bela ve musibetler önceden işlediği hata ve günahlar sebebiyledir. Yüce Allah, insanın yaptığı hataların çoğunu da affetmektedir. Allah Teâlâ, insanın yaptığı günah sebebiyle ona ceza olarak bela ve musibet verir ki, insan ibret alsın; hatasını, günahını anlayarak ondan vazgeçsin ve Allah’a tövbe ile rücu’ etsin.

Hz. Peygamber aleyhisselam da bir hadis-i şeriflerinde; “Bir kula isabet eden az veya çok felâketler ancak günahları sebebiyledir. Allah ise günahların çoğunu bağışlıyor.” buyurmuş ve Şurâ sûresi 30. âyeti okumuştur.[8]

Yüce Allah, Nisâ sûresi 123. âyette de “Kim kötü bir amel işlerse, onunla cezalandırılır.”[9] buyurmaktadır.

Nitekim insanlık tarihi boyunca çeşitli kavimler, işledikleri günahlar ve yaptıkları zulümler sebebiyle cezalandırılmış ve helak edilmişlerdir. Nuh, Salih, Lut, İbrahim, Şuayb ve Musa aleyhimüsselam’ın gönderildikleri kavimler helak olan kavimlerden bazılarıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kavimlerin başına gelen felaketler anlatıldıktan sonra “Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.” buyrulmaktadır.[10]

Çünkü onlar, Allah’ı, âyetlerini ve gönderdiği peygamberleri inkâr etmekte, Allah’a ortak koşmakta, Allah ve peygamberin emirlerine karşı gelmekte ve insanlara zulmetmekte idiler. Dolayısıyla o kavimler, işledikleri suçlar sebebiyle helak olmuşlardır.

2. Bela ve musibetler imtihan için olabilir: Yukarıda ifade ettiğimiz gibi bela ve musibetler, insanların başına işledikleri günahlar ve yaptıkları kötülükler sebebiyle gelebildiği gibi imtihan için de gelebilir. Nitekim Yüce Allah, Bakara sûresi 155. âyette “And olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” buyurmaktadır. Demek ki Yüce Allah, insanları imtihan etmek için de bir takım bela ve musibetler verebilmektedir.

Ayrıca kulun başına gelen bela ve musibetler günahlarına kefaret veya derecesinin yükselmesine vesile olmaktadır. En’âm sûresi 132. âyette bu hakikat şöyle dile getirilmektedir: “İnsanların yaptığı amellere göre (Allah katında) dereceleri vardır.” Mümin bir kul bu dereceye yaptığı ibadetler ve salih amellerle ulaşamazsa Allah Teâlâ ona bir musibet verir, kul da sabreder ve Allah’a kulluğa devam ederse hem günahları bağışlanır hem de Allah katında derecesi yükselir. Bu hususun Hz. Peygamber’in hadisinde şöyle ifade edildiğini görmekteyiz: “Kul, Allah’ın kendisi için takdir ettiği dereceye ameli ile ulaşamazsa, Allah onun canına, malına veya çocuğuna bir musibet verir. Sonra da ona sabretme gücü ihsan eder. Böylece onu, kendisi için takdir ettiği mertebeye ulaştırır.”[11]

Bilindiği gibi peygamberler masumdurlar. Buna rağmen musibetlere en çok maruz kalanlar peygamberler ve salih kullar olmuştur. “İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir.”[12]

Örneğin son peygamber Hz. Muhammed aleyhisselam, Mekke’de müşriklerin çeşitli eza ve cefalarına maruz kalmıştır. Taif’te taşlanmış, Uhud savaşında dişi kırılıp yüzü yaralanmıştır.

İnsanın başına gelen her bela ve musibetin arkasında bir günah ve kusur aramak doğru değildir. Günahsız olan peygamberlerin bela ve musibetlere maruz kalmaları diğer insanlara örnek ve rehber olmaları içindir. Peygamberler musibetlere sabırla tahammül ederek insanlara güzel örnek olmuşlardır.

Müminler de başlarına gelen bela ve musibetlere sabrederlerse onlar için hayırlı olur. Böylece günahları affedilir ve ahiretteki makam ve dereceleri yükselmiş olur. Nitekim birçok hadiste bu konu şöyle dile getirilmiş ve sabreden müminler müjdelenmiştir:

“Meyveleri olgunlaşmış bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.”[13], “Ateşin altın ve gümüşün paslarını giderdiği gibi bir Müslümanın hastalığı da onun günahlarını giderir.”[14]

Şu husus asla unutulmamalıdır ki, bela ve musibetler ilâhî takdirin bir sonucudur. Nitekim Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır: “(Ey Peygamberim! İnsanlara) De ki: Bize ancak Allah’ın yazdığı (takdir ettiği) şey isabet eder.”[15],

“Hiçbir ülke yoktur ki biz, kıyamet gününden önce onu yok edecek yahut ona şiddetli bir şekilde azap edecek olmayalım. Bu, kitapta yazılmıştır.”[16], “

Ne yeryüzünde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazmış olmayalım. Doğrusu bu, Allah’a kolaydır.”[17]

Bu âyetlerde ifade edildiği gibi gerek insanların canlarına ve mallarına isabet eden gerekse yeryüzünde meydana gelen felaket ve musibetler, Allah tarafından takdir edilerek Levh-i Mahfuz’da kaydedilmiştir. Zira Allah Teâlâ’nın ilmi, geçmişi ve geleceği kuşatmaktadır. Her şeyin önceden Levh-i Mahfuzda yazılı olmasının sebep ve hikmetini ise yüce Allah şöyle belirtmektedir: “Elinizden çıkana, kaybettiğiniz şeylere üzülmeyesiniz ve Allah’ın verdiği şeyler ile sevinip şımarmayasınız.”[18]

Yani Yüce Allah, musibetler karşısında insanın üzülmemesini, “niçin bunlar benim başıma geldi” deyip feryat ederek şikâyette bulunmamasını istemektedir. Çünkü her şey Allah’ın izni ve takdiri neticesinde meydana gelmektedir. O halde kula düşen, felaket, bela ve musibetlere karşı tedbirli olmak, bu türlü olaylar sonucunda da sabretmek ve gereken dersi çıkararak önüne bakmaktır. Allah Teâlâ kullarına çok merhametlidir[19]ve onlara asla zulmetmez.[20]

Şu hususu da yeri gelmişken burada ifade edelim ki, gerçek musibet dinî musibetlerdir. Dinî olmayan musibetler gerçek musibet olarak görülmemelidir. Onların bir kısmı ilâhî ikaz ve uyarıdır. Bir kısmı ise günahlara kefaret ve insanın yüksek derecelere nail olmasına bir vesiledir.[21]

İnsan, daima bilerek ve bilmeyerek işlediği günahlar için Allah’a tövbe ve istiğfar etmelidir.

Şayet günahlardan dolayı ihlas ve samimiyetle tövbe ve istiğfar edilirse Allah Teâlâ gafur ve rahimdir. Kulunun yaptığı tövbe ve istiğfarı kabul edecek ve onu hata ve günahlardan arındıracaktır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibi olur.”[22] buyurmuştur.

Rivayet edildiğine göre, bir kişi, Tâbiûn âlimlerinden, Allah dostu Hasan-ı Basrî’ye gelir ve kuraklıktan şikâyet eder. Hasan-ı Basrî hazretleri ona; “Allah’a istiğfar edip mağfiret dilemesini” tavsiye eder. Bir başka insan da gelir, fakirlikten şikâyet eder. Hasan-ı Basrî hazretleri ona da “Allah’a istiğfar edip mağfiret dilemesini” tavsiyede bulunur. Bir başka kişi gelir o da Hasan-ı Basrî hazretlerinden bir erkek evladı olması için Allah’a dua etmesini rica eder. Hasan-ı Basrî hazretleri ona da “Allah’a istiğfar edip mağfiret dilemesini” tavsiye eder. Bir başkası da bahçesindeki kuraklıktan şikâyet ettiği zaman ona da “Allah’a istiğfar edip mağfiret dilemesini” tavsiye eder. Hasan-ı Basrî hazretlerine niçin herkese Allah’a istiğfar edip mağfiret dilemesini tavsiye ettiği sorulduğu zaman şöyle cevap verir: Ben kendiliğimden bir şey söylemiyorum. Çünkü Hz. Nuh aleyhisselam kavmine başlarına gelen belâ ve musibetlerden kurtulmaları için “Allah’a istiğfar edip mağfiret dilemesini” tavsiye ediyor ve şöyle diyordu:

فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا (10) يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا (11) وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا (12)

“Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O, çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki,) Böylece O, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bağlar, bahçeler ihsan etsin, sizin için nehirler akıtsın.” diye buyurmaktadır.[23]

Demek ki, insanoğlunun bol bol Allah’a istiğfarda bulunması gerekir. Nitekim günah işlemekten masum olan Hz. Peygamber, bir hadis-i şeriflerinde; “Ben, günde yüz defa Allah’a tövbe ve istiğfarda bulunuyorum.”[24] buyurmuştur.

O halde istiğfarın nasıl ve ne şekilde yapılması gerekir? İstiğfar, günahlardan vazgeçmek suretiyle ihlas ve samimiyetle yapılmalıdır.[25]

Netice olarak diyebiliriz ki, insana zarar veren bütün bela ve musibetler Allah’ın izni ve takdiriyle olmaktadır. Zaman zaman bu musibetlerin meydana gelmesinde insanların daha önce işledikleri günahlar ve yaptıkları hatalar da etkili olmaktadır. Bazen de musibetler imtihan için başa gelebilir. İnsan, başına gelen bela ve musibetlere sabretmelidir. Eğer sabreder ve Allah’a kulluğa devam ederse, başa gelen bela ve musibetler, ya günahlarına kefaret olur ya da ahirette kulun derecesinin yükselmesine vesile olur.

-----------------------------------------------------------------------

[1]     En’âm 6/59.

[2]     Tegâbün 64/11.

[3]     Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut: Dâru ihyai’t-türasi’l-Arabî, 1985, 2/175.

[4]     Mücadele 58/10.

[5]     Ra’d 13/8.

[6]     Âl-i İmrân 3/145.

[7]     Münafikûn 63/11.

[8]     Tirmizî, “Tefsir”, 44, 378.

[9]     Nisâ 4/123.

[10]    Bk., Tevbe9/70; Hud11/101; Nahl 16/33, 118; Ankebut 29/40.

[11]    Ebû Dâvud, “Cenâiz”, 1; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/272.

[12]    Tirmizî, “Zühd”, 57; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/172, 174.

[13]    Buharî, “Merdâ”, 3, 13, 16; Müslim, “Birr”, 45.

[14]    İbn Mâce, “Tıb”, 18.

[15]    Tevbe 9/51.

[16]    İsrâ 17/58.

[17]    Hadîd 57/22.

[18]    Hadîd, 57/23.

[19]    Fatiha 1/2.

[20]    Nisâ 4/40.

[21]    Bk., Buhâri, “Îman”, 39; Müslim, “Birr”, 52.

[22]    İbn Mace, “Zühd”, 30.

[23]    Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, 18/302.

[24]    Müslim, “Zikir”,41, 42.

[25]    Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, 18/303.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41