Gönderen Konu: Komşu Aynadır Eksik Olmasın  (Okunma sayısı 87 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1974
Komşu Aynadır Eksik Olmasın
« : Nisan 17, 2022, 02:21:29 ÖS »
Komşu Aynadır Eksik Olmasın

Komşuluğun sınırları ve tanımı, zamana ve mekâna bağlı olarak değişim gösterir. Bugün komşuluğun sınırları genişlediği gibi komşuluk bahsinin mahiyeti de değişmiştir. Komşuluk ne yalnız fiziki şartlardan ibaret ne de tümüyle soyut zeminde konuşulacak bir kavramdır. Komşu hem bir yabancıdır hem en yakınımızdır. Hem muhtaç hem mecbur olduğumuzdur. Bazen sadece tahammül edilen, bazen de varlığı güven verendir. Bazen maruz kalınan bazen iştiyakla kapısı çalınandır. Bazen kendisinde ferahlık bulduğumuz bazen de kendisinden kaçtığımızdır.

Bugünkü şehir ve mimari, komşuluğun tanımını ve mahiyetini tümden değiştirdi. Artık dört başı mamur bir komşuluktan ne derece söz edilebilir? Doğrusu üzerine hem düşünülesi bir bahis hem de anlatılması zor bir konudur. Komşuluğu neredeyse tedavülden kaldıran dikey mimarinin şehirleri rehin aldığı bir zamandayız. Eski tanımıyla komşuluğu mümkün kılacak yatay mimari ise şimdi şehrin dışında ve zengin hayatların tekelinde. Onlar her şeyi satın alarak kendilerine yeteceklerini düşünüyorlar. Ne birbirlerinin külüne muhtaçlar ne de ev alma komşu al öğüdü onlara bir şey söylüyor.

Héléne L’Heuillet, komşuluk bağının yatay bir bağ olduğunu söyler (H. L’Heuillet, Komşuluk/İnsanın Birlikte Varoluşu Üzerine Düşünceler, Çev.: Adem Beyaz, YKY, 2019, İstanbul, s. 19). Yatay bağda dostluk ilişkileri korunur, birliktelik devam eder, hiyerarşiye ise yer yoktur. Dikey bağda komşuların gelir durumları, statüleri, ideolojileri, giyim kuşam ve hayat tarzları komşuluk ilişkilerinin kurulmasında önceliklidir. Dikey bağın benimsediği hayat tarzında yardım, paylaşma, dertleşme gibi insani konularda bile kişi kendi klasmanına göre hareket eder. Söz gelimi kendi hayat standartlarına uygun olan komşusuna yardım ederken yardıma muhtaç komşusuna yalnızca merhamet eder.

Kişi, merhamet ettiği komşusu için harekete geçmez. Merhamet burada kendini üstün ve farklı görmeye tekabül eden, kendini yukarıda konumlayan bir duygu hâlidir. Merhamet edilen komşuyla yakın ilişkiler veya insani bir bağ kurulamamışsa onunla bir dayanışmaya girilmez. Dikey mimari, birtakım insanların başka insanlara yukarıdan baktığı, kendini üstün başkasını ise kendinden aşağıda gördüğü bir bakış açısını da beraberinde inşa eder. Bu nedenle dikey mimari toplumunda merhamet, insanı uyuşturan, harekete geçirmeyen, başkasına üstünlük kurmaya dönüşen bir duygu durumudur.

Dikey mimari, çok komşusu olan ama aslında hiç komşusu olmayan kitleleri var eder. Bu komşuluk biçiminde fiziksel olarak yakınlık olsa da sevgi, acı, sevinç, kardeşlik, yârenlik, dayanışma, maddi veya manevi ihtiyaçlarını paylaşma gibi yakınlıklar söz konusu değildir. Mekânlar arası fiziki yakınlık vardır ama insanlar arası gözeten, koruyan bir hukuk inşa edilmemiştir. İnsanlar birbirleriyle yan yana duracak, birbirine değecek, birbirini görecek kadar yakındır ama ruhen birbirinden uzaktır. Hem de fersah fersah. Kimsenin kendini başkasından sorumlu tutmadığı yerde komşuluğun mahiyetine uygun olarak gelişmesi ve anlamlı bir hâle bürünmesi mümkün olmaz. Sorumluluk duygusu yer etmediğinde toplum yalnızca kendi hayatını önemseyen, başkasını fark etmeyen narsist bireylerle kuşanır.

İnsanlığımız kendimize ve başkasına duyduğumuz sorumluluk duygusunda belli olur. Bir hayat ne kadar sorumsuzca yaşanıyorsa o hayatın içinde o kadar az güzellik, az imkân ve renk vardır. İnsan zorluktan kaçmadığı, onu yüklendiği nispette güzelliğe kavuşur. Dünyanın gam ve kederinden pay alan ruh hem olgunlaşır hem güzelleşir. Ruhu güzel olmayanın hayatı hem anlamsız hem kaskatıdır. Başına bir şey gelmemesini, hiç derdi olmamasını kâr sayar ama işin aslı ziyanda olduğudur. Komşuluk hukukuna riayet edenler için komşuluğun külfeti aralarındaki ülfete mani değildir. İnsanları birbirine yakınlaştıran, ısındıran birlikte yaşadıkları tecrübelerdir.

Komşu aynadır; başkasını görmeyi sağladığı gibi başkasında kendimizi görmeyi kolaylaştırır. Komşu kavramını, felsefenin temel konularından biri hâline getiren Emmanuel Levinas’a göre ise komşu başkasıdır (Emmanuel Levinas, Zaman ve Başka, Çev.: Özkan Gözel, Fol Kitap, 2021, Ankara). Komşu bize yakınlık içindeki uzaklığı ve uzaklık içindeki yakınlığı duyurur. Farklılıktaki aynılığı, benzerlikteki ayrılığı gösterir. Dikey mimaride bir aradayız fakat birbirimizden yalıtılmış bir şekilde yaşamaktayız. Birbirimizi görürken aslında hiç görmemekteyiz. Birbirimizin sesini duysak da artık seslerimiz bize yabancıdır. Kendi sesimizin de ücrasındayız, kendi sesimiz bize yabancı, cansız, sönük ve yankısızdır.

İnsanın dilemması çok trajiktir. İnsan, başkalarından kaçarken yine başkalarına sığınır. Yalnızlığa methiyeler dizer ama yalnızlığını paylaşmak için de birilerini arar. Bundandır ki insan insana, komşu komşuya muhtaçtır. Kültürümüzde muhannete muhtaç olmaktan fena hâlde korkulur, sakınılır ve bu durum yerilir. Muhannet asla hatır gönül bilmeyendir. İyilerin birbirine ihtiyacı ve aralarındaki dayanışma ise daima teşvik edilir, daima yüceltilir. İyilerin, iyilik hâllerini koruması bir arada yaşamanın adabını öğrenmelerine ve birbirlerini gözetmelerine, kollamalarına bağlıdır.

Güzellikler birbiriyle kaynaşınca iyilik büyür, güzellik çoğalır. Güzel olan her zaman zahmet gerektirir. Bu dünyadan bir güzellik alacaksak onun meşakkatini taşımaya baştan hazır olmamız gerekir. İnsan, sorunsuz ve sıkıntısız bir hayat için değil, sorun ve sıkıntılarla birlikte yaşayabileceği bir hayat için bakış açısını geliştirmek zorundadır. Hayat, hiçbir zaman uzun bir rahatlığa erdirmez insanı. Tam rahatlamışken beklenmedik bir zorluk çıkagelir. Komşu zorluk içindeyken de varlık içindeyken de yüz yüze baktığımız, yan yana durduğumuz, birlikte yürüdüğümüzdür. Zorluk içindeyken bir parça ekmeğe hürmette kusur etmeyen insanla varlığa kavuştuğunda fazladan bir lokmaya tamah eden insan arasında derin bir uçurum vardır. İhtiyacı varken de elindekini paylaşmayı bilen ile kendine fazla geleni, ihtiyacından fazlasını sakınan kimse asla insanlık bakımından denk olamaz. Komşu, elimizdekini paylaştığımızdır.

Şehir hayatı bugün insani sorunların giderek insanı görünmez kıldığı bir kaos ortamıdır. Kimsenin kimseye sabrının kalmadığı şehir/apartman/site hayatında bir hayat tarzının, kültürel aktarımın, hayatın pratikleri ve inceliklerinin aktarılması pek de mümkün değildir. Bir tasaya ve kedere ortak olma, darda kalana yetişme gibi insani tepkilerimiz çirkinlik abidesi modern şehirlerde kurumaya yüz tutmuştur. Akif Emre, şehrin ruhunu yaralayan site hayatını “steril hayatlar” olarak isimlendirir. Steril hayatlarımızı yıktıkça anlamsız şehir hayatından da kurtulur, şehri şehir gibi imar ederiz.

Modern hayatın şehirde/metropolde dayattığı yaşama biçiminde sarsıntıya uğrayan yalnızca komşuluk bağları değil elbette. Ev içlerinde birbirinden uzaklaşan hayatlar, odadan odaya açılan mesafeler, iletişim cihazlarının iletişimi yok ederek açtığı kapanmaz boşluklarla nasıl baş edilecek? Sevgi, şefkat, öfke, gerilim gibi duygusal hâller ev içinde yeterince tecrübe edilmediğinde insan dışarıdaki katı dünya ile baş edemez. Beklenmedik bir karakter, olay veya durum karşısında bir davranış geliştiremez. Evde öğrenilen söz, davranış ve hayat bilgisi insanı hayatın acemisi olmaktan kurtarır. “Dil varlığın evi” ise ev de varlığımızın yurdudur. Evin şahsiyeti kalmayınca hayatın, komşulukların, yuvanın, dostlukların, evliliklerin de bir şahsiyeti kalmaz. Evin insan için ontolojik varlığının/anlamının görmezden gelinmesi, insani bağı da yok saymak, görmezden gelmek demektir.

Bir insanın yaşadığı acı ve sıkıntıya içtenlikle iştirak etmek, ona hissedar olmak bizi olgunlaştırır. Bu anlamda komşuluk evin dışında değil, evin içinde yaşanan bir hâldir. Komşuluk en yakınından başlama bilincini diri tutar. Komşu uzakta olana feda edilemez ama insan elinin erdiği, sözünün değdiği yere ulaşmak zorundadır. Başkalarıyla ilişkilerimiz, onlarla kurduğumuz ve geliştirdiğimiz her bağ, yardımlaşmamız, hasbihâlimiz o anlık, o günlük değildir, devamlıdır, kalıcıdır. İnsan dünya yurdundan gittiğinde onunla birlikte gelecek olandır.

Bir kimsenin dünyasına nüfuz edebilmek onunla kurulan bir ilişkiyi zorunlu kılar. Bir duygu paylaşımı, bir bahiste ortaklık olmaksızın birinin dünyasına girilemez. Başkasıyla birlikte ruh dünyamız genişler, güzelleşir. Güzel, kendinden başka bir güzeli tanımaya meyyal değilse dünyası sığdır. Kendinden başkasını güzel bulmayan narsizmin girdabına düşer ve her şeyi kendine hak görerek ruhunu sakatlar. Oysa komşusunu koruyan kendi güvenliğini de sağlamış olur. Komşuluk, kendimiz dışındaki insanların varlığını dışardan bir gözle değil, içerden bir gözle kavramaktır. Nuri Pakdil, sabahları çekiç sesiyle rahatsızlık veren komşusundan muzdariptir. Belki incinebilir endişesiyle komşusunun yüzüne rahatsızlık verdiğini söylemekten çekinir ve bir not yazıp mektup kutusuna bırakmaya karar verir: “Saygıdeğer bayım. – Bu adamın hâlinde öyle bir hava var.- Belki incinebilirsiniz korkusuyla gelip söyleyemiyorum. Zaman zaman, -cumartesi, pazarları- bu çekiç sesleriniz, çok tâciz edici biçimde aşağıya geliyor. Durumu dikkatinize ve hoşgörünüze sunarım. İçtenlikli selamlarımla. (İmza): Bıraktım mektup kutusuna, yazı makinesiyle yazdığım kâğıdı zarfla.” (Nuri Pakdil, Edebiyat Kulesi, s. 34) notunu komşusuna iletir. Böylece komşusuyla yüz göz olmayacaktır. Bu incelikli davranış başkasıyla karşı karşıya gelmenin adabını, komşuluk hukukunu ve komşuyla muhataplığın gerektirdiği üsluba muhteşem bir örneklik teşkil eder. Komşuluk etmek, kendine özgü insani bir dili yakalamayı zorunlu kılar. Hepimiz tecrübeyle biliriz ki komşulardan birinin üslup ve tavrına dikkat etmesi, diğerinin son derece özensiz ve üslupsuz olması komşuluğu çekilmez hâle getirir.

Komşuluk kavramı, zamana ve mekâna göre yeni formlar/biçimler/anlamlar kazanır. İş yerinde birlikte çalıştığımız insanlar yahut yan veya karşı odadakiler komşularımızdır. Okuduğumuz bir roman, aynı duyguları paylaştığımız ya da düşüncelerine karşı çıktığımız bir yazar bir süreliğine bize komşu olur. Bazen bizi anlayan uzağımızdaki biri, bize en yakın komşu olur. İnsan, bazen tepeden tırnağa gitme arzusuyla dolar. Hiçbir mekâna sığamaz, kendini hiçbir yere ait hissetmez. Yalnızca gitmek, nihayetinde bir yere dayanmak, soluklanmak ister. Böyle zamanlarda muhayyel komşuları olur insanın. Muhayyel komşularla vakit geçirmek insanı yalnızlığa sevk eder. Bu yalnızlık, kimseyle diyalog kurmayan, kendini herkese ve her şeye kapatan bir yalnızlık hâli değildir. İnsanın kendi içinde yürüyüşe çıkmasıdır. Bu yalnızlıktan dönen eskisi gibi olamaz. Bakışı eskisinden daha hassas, daha insancadır.

Yaşar Kemal, Kuşlar da Gitti romanında insan sesi ve yüzünün manevi derinliğinin kayboluşundan, insanlığın unutuluşundan şikâyet eder. İnsanın manevi derinliğine/özüne onu kazıyarak ulaşabiliriz. Ne ki hiçbirimizin bir başkasının içsel derinliğini çözmeye, anlamaya vakti yok artık. Bütün vakitler kendimize ayarlı, bütün saatler kendi işlerimize göre kurulu. Böyle yaşanan bir hayatta kendimize ve başkasına yer var mıdır? Komşuluk bu hayatın neresindedir?

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1974
Ynt: Komşuna İyi Davranın
« Yanıtla #1 : Nisan 17, 2022, 02:23:37 ÖS »
Komşuna İyi Davranın

Fıtratı itibarıyla sosyal ilişkiler ağına sahip olan insanın bu ilişkiler ağı içerisinde mekânsal yakınlık sebebiyle en yoğun etkileşimde bulunduğu grup kuşkusuz komşularıdır. Birçok hususta olduğu üzere insani ilişkiler noktasında da prensipler ortaya koyan İslam dini, komşuluk ilişkilerine de bir düzenleme getirmiş ve bu hususta çeşitli hak ile sorumlulukların terettüp ettiği bir anlayış oluşturmuştur. Bu anlayışın temelini de komşuluk hukuku oluşturmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de komşuluk hukukuna dair açık ifadeler barındıran ve teknik anlamda komşu kelimesinin Arapça karşılığı olarak “câr” kelimesinin kullanıldığı Nisâ suresi 36. ayet, yakın ve uzak komşuyu da kapsayacak şekilde şöyledir: “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.”

Ayet-i kerime bağlamında ihsanda bulunulması istenen gruplardan biri de komşulardır. Peki, “yakın komşu” ve “uzak komşu” ifadeleriyle ne kastedilmektedir? Bu kavramların, tefsir kaynaklarında bazen dar, bazen de oldukça geniş çerçevede yorumlandığı görülmektedir. Kapsamı oldukça dar tutan İbn Kesîr, “yakın komşu” ifadesiyle aralarında akrabalık bağı bulunan komşuların, “uzak komşu” ifadeleriyle ise akrabalık bağının olmadığı komşuların kastedildiğini belirtmektedir (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, I/495). Bununla birlikte Muhammed Abduh, az bir süreliğine de olsa yol arkadaşlığı yapılmış kimsenin bile komşuluk tanımı altına girdiğini ifade ederek, komşu kavramını geniş çerçevede yorumlamıştır (Muhammed Reşid Rıza, Tefsîru’l-menâr, 5/93).

Kurtubî, “yakın komşu” ifadesiyle akraba olan komşunun, “uzak komşu” ifadesiyle ise akraba olmayan komşunun kastedildiğini ifade etmektedir. Ayrıca müellif, din kardeşliği ekseninde yorum yapan ve bu yönüyle İslam kardeşliğini âdeta akrabalık yerine koyarak “yakın komşu” ifadesinin Müslüman komşuları, “uzak komşu” ifadesinin ise gayrimüslim komşuları kapsadığını belirten âlimlerin görüşlerini de aktarmaktadır. Kurtubî, bu görüşe katıldığını belirterek gerek Müslüman ve gerekse gayrimüslim komşunun kendisine ihsanda bulunulması gerekenler kapsamında bulunduğunu ifade etmiştir (Kurtubî, el-Câmi’, 6/ 303, 304).

Konuya sosyolojik açıdan bakan Vehbe Zuhaylî, “zi’l-kurbâ” kelimesinin; mekân, nesep veya din açısından yakınlık ifade ettiğini belirterek komşuya ihsanda bulunmanın yardımlaşma, sevgi ve mutluluk hissinin temelini oluşturduğunu vurgulamıştır. Müellife göre “uzak komşu” ifadesi ile de mekân açısından uzak olan veya akraba olmayan komşu kastedilmiştir (Vehbe Zuhaylî, Tefsîru’l-münîr, 5/67).

Günümüz şartlarında düşünüldüğünde komşu kavramının, geçmişte algılanandan daha farklı bir boyut kazandığı söylenebilir. Nitekim Vehbe Zuhaylî’nin de komşu kavramının belirlenmesi ameliyesinin örfe havale edildiğini belirtmesi, konu hakkında daha rahat yorum yapma imkânı sağlamaktadır (Vehbe Zuhaylî, Tefsîru’l-münîr, 5/67). Öyleyse günümüzde komşuluk kavramının akrabalık, nesep, din veya ideoloji fark etmeksizin mekân birliğini ifade ettiği ve “yakın komşu” ile “uzak komşu” kavramlarının mekânsal açıdan uzaklık ve yakınlığa delalet ettiğini söylemek daha uygun olmaktadır.

Ayet-i kerimede zikredilen “ihsan” kelimesi, birçok anlama sahip olup komşuyu teselli etme, onunla güzel geçinme, komşuya eza vermeme ve yokluğunda komşuyu savunmayı kapsamaktadır (Kurtubî, el-Câmi’, 6/304).

İslam dini gayrimüslim de olsa komşuluk muamelelerinde ihsanda bulunmaya teşvik etmiştir. Fiili öğretileriyle insanlığa rehber ve model olan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) uygulamalarındaki komşuluk hukukuna baktığımızda onun gerek söz ve gerekse davranışlarının Müslümanlar için bağlayıcılık arz ettiği görülmektedir. Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadiste Allah Resulü (s.a.s.), “Cebrail bana komşu hakkından o kadar bahsetti ki komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” (Buhârî, Edeb, 28) buyurmuştur. Yine şu hadis-i şerifler de komşuluk hukukunun imani meseleler arasında değerlendirildiğini bizlere göstermektedir: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusuna eziyet etmesin.” (Buhârî, Rikak, 23) Ebû Şureyh’den rivayet edilen bir hadiste Resulüllah (s.a.s.), “Allah’a ant olsun iman etmemiştir, Allah’a ant olsun iman etmemiştir, Allah’a ant olsun iman etmemiştir.” buyurmuştur. Kim ya Resulallah! diye sorulunca, “Zararından komşusunun emin olmadığı kimse.” (Müslim, Îmân, 18) şeklinde cevap vermiştir. Resulüllah’ın (s.a.s.) bu ifadelerinde komşu kelimesinin mutlak anlamda kullanıldığı, Müslüman ya da gayrimüslim olsun, yakın ya da uzak olsun, akraba ya da yabancı olsun tüm komşuları kapsadığı görülmektedir. Allah Resulü (s.a.s.), kullandığı ifadeyi üç defa tekrarlayarak komşusuna eza eden kişinin kâmil anlamda iman etmediğini vurgulamaktadır. Öyleyse hakiki manada iman etmiş kişinin, komşusuna eza etmekten uzak durması, Allah ve Resulü’nün (s.a.s.) nehyettiklerinden sakınması ve onları razı edecek davranışlara yönelmesi gerekir.

 


* BENZER KONULAR

Mutsuzluk Kilo Aldırıyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:26:02 ÖÖ]


İslâm Ahlâkı-Ahlâkı Güzelleştirmenin Yolu Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:16:18 ÖÖ]


Çocuklarda Çalma Davranışı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:15 ÖÖ]


Ayrılığın Acısı ve Tatlısı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:03:45 ÖÖ]


Son Peygamber Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:38:32 ÖÖ]


Abdullah Akbulak - Kutlu Doğum 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:30:08 ÖÖ]


Sana sığınırız Ya Rabbi! Gönderen: melek
[Dün, 06:33:30 ÖS]


Kabirdeki Kişi Tekrar Dünyaya Gelse Sizce Ne İle Uğraşır Ne Yapardı Gönderen: melek
[Dün, 06:19:41 ÖS]


Fitne Adam Öldürmekten Daha Kötüdür Gönderen: melek
[Dün, 06:14:32 ÖS]


En Kötü Körlük İdrak Körlüğüdür Gönderen: melek
[Dün, 06:10:00 ÖS]


Kıyametten Sonra Mezarından İlk Diriltilecek Olanlar Gönderen: melek
[Dün, 06:05:30 ÖS]


Abdullah Akbulak - Dertli Yol 320 kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 05:45:18 ÖS]


Cemaat Anlayışımızı Mümin Sorumluluklarımızı Gözden Geçirelim Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:44:31 ÖÖ]


Müslüman Gençlere Zikir Bildirisi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:27:36 ÖÖ]


Kıskanmak ve Muş Gibi Yapmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:20:23 ÖÖ]


Dinine Tarihine Kültürüne Bağlı Gençler Yetiştirmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:13:57 ÖÖ]


Meyyit – Ölü - Ziyârete Gelenleri Tanır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:07:16 ÖÖ]


Abdullah Akbulak - Zakirin Gözyaşı 2001 - 320 Kbps - Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:37:43 ÖÖ]


Abdullah Akbulak - Sensiz Ağlar 2003 - 320 Kbps - WaV Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:13 ÖÖ]


Rabbin Gazabını söndüren kulunu Rabbine Sevdiren Gönderen: türkiyem
[Mayıs 04, 2024, 09:20:31 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42