Gönderen Konu: AF VE HOŞGÖRÜ  (Okunma sayısı 522 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
AF VE HOŞGÖRÜ
« : Kasım 11, 2017, 11:30:39 ÖÖ »
AF VE HOŞGÖRÜ

Terim olarak “Af” suçu bağışlamak, cezalandırmaktan vazgeçmektir. “Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.” (Â’raf/ 95) ayetinde eski ulusların, Allah’ın fırsat vermesiyle şımarıp taşkınlık ettikleri anlatılmaktadır. Burada Af: artmak, taşkınlık etmek anlamında kullanılmıştır. Af: kolaylık göstermek anlamına da gelir. Hakkın bağışlamak, ihtiyacından fazlasını vermek de kolaylık göstermek demektir.

Allah (cc) Müzemmil suresinin 20. ayetinde “…Allah’tan mağfiret dileyin, çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” buyurularak Allah’tan mağfiret dileme emir edilmiş, Allah’ın ğafur (bağışlayan) rahim (esirgeyen) sıfatları vurgulamıştır.

Örtme, koruma anlamına gelen mağfiret, burada hoşgörü ve günahları bağışlayan anlamında kullanılmıştır. Herhalde bu kelime, Arap dilinde Kur’an’dan önce bu anlamı kazanmamıştı.

İnsan hata eder, fakat hatasında ısrar etmemeli, Rabbinden af ve mağfiret dilemelidir. Bağışlayan ve esirgeyen yüce Allah, kendisinden af ve Mağfiret dileyeni bağışlar affeder. Enam suresinde Allah (cc) Elçisine Allah’ın rahmetinin bolluğu, hatalarından dönüp uslanan kimseleri bağışlayacağını Müminlere bildirilmesi emredilmiştir.

“Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am/54)

Bu ayette Hz. Peygamber’e (sav) inanan kimselerin yanına geldikleri zaman onlara selam vermesini (sağlık ve esenlik dilemesi), kullarına acımayı üstlenen Allah’ın cahillikle (kaprislerine kapılarak) bir kötülük yapar da sonra tövbe ederek uslananları af edeceğini söylemesini emretmiştir.

Bu ayette geçen cahil kelimesi, basitçe anlamına değil, nefsinin eylemlerine kapılan, içgüdüsüyle hareket eden düşüncesiz insan anlamınadır. Nefsinin düsturuna kapılan kimse yanlış hareket eder, günah işler. Çünkü hareketleri, aklının kontrolünden çıkmıştır. İşte kim ki nefsinin düsturuna kapılarak günah işlerde sonra bundan dönüp Allah’a yönelirse Allah onu bağışlar. Çünkü Allah kendisine rahmeti yazmıştır. Rahmeti gazabından affı cezasından çoktur. Allah’ın (cc) Elçisi, Rabb’in rahmetini şöyle anlatmıştır. “Allah yaratıkları yaratıp bitirdikten sonra katında, arşın üstünde olan kitaba şu hükmü yazdı.” (Buhari, Müslim.)

Allah (cc) “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyurmuşlar. (Zumer /53)

Ve Şura suresinin 25, 26 ayetlerinde şöyle buyururlar.

“O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kâfirler için ise çetin bir azap vardır.” (Şûrâ/25-26)

Ayetlerde Allah’ın (cc) kullarının tövbesini kabul buyurup günahlarını af edeceği vurgulanmak suretiyle ümit aşılanan insanlar, tövbeye yönelmektedirler. Hiçbir işin Allah’tan gizli kalmadığı buyurularak, insanlar kötü işler yapmaktan kaçındırılmakta; Allah’ın inanıp iyi işler yapanların dua ve dileklerini kabul buyuracağı, lütuf ve keremiyle onlara, istediklerinden fazlasını da vereceği, ama kâfirleri de şiddetle cezalandıracağı belirtilmektedir. Böylece insanlara bir yandan umut aşılanırken, bir yanda da suça eğilim duyanlar uyarılmaktadır.

Öyle ise Allah’ın lütfuna ermek isteyenler O’na inanmalı ve güzel işler yapmalıdırlar. Allah (cc) kendisine yönelen her kulunu kabul eder. O’nun rahmet kapısı herkese açıktır. Hiç kimse umutsuzluğa düşmesin, herkes hemen zamanı kaçırmadan ömür tükenmeden tövbe etsin. Allah (cc) öyle kerimdir ki her tövbe edenin tövbesini kabul edip günahlarını bağışlar. Allah (cc) ancak inanan ve iyi işler yapanların duasını kabul eder. Onlara istediklerinden fazlasını verir. Fakat kâfirlere şiddetli bir cezaya tabi tutulacağı bildirmektedir. Peygamber (sav) de birçok hadislerinde insanları tövbeye teşvik etmişlerdir.

Bir hadislerinde (Vallahi ben Allah’a günde yetmişten fazla istiğfar ve O’na tövbe ederim.) buyurmuşlar. (Buhari, Müslim, Tirmizi.)

Allah kerim ve rahimdir. Kullarının tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmalarını ve ibadetle yükselmelerini ister: “Ben kulumun, benim hakkımdaki zannı üzereyim. Kulum beni nerede anarsa ben oradayım. Bana bir kulaç yaklaşana ben iki kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim.” buyurmuşlar. (Müslim)

Mealindeki kudsi hadis, Allah’ın (cc) kullarına ne kadar merhametli ve kullarının kendisine yönelmelerinden ne kadar memnun olduğunu gösterir. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur.

“Allah (cc) kulunun tövbe etmesinden ötürü şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir. Bir adam düşünün ki azığını, kırbasını devesine yükledi, yürüdü, çöl çorak bir yere geldi, uyku bastığı için hayvanından inerek bir ağacın altına uzandı. Uyku bastırıp gözleri yumulunca, deve yavaşça salınıp gitti. Adam uyandığında (Deveyi görmeyince) hemen bir tümseğe çıktı, yine bir şey göremedi. Bulunduğu yere geldi uzandı. Orada (Umutsuz, üzgün) otururken devesi çıka geldi. Yularını adamın eline koydu. İşte Allah kulunun tövbesine, devesini bulan bu adamın sevinmesinden daha çok sevinir” (Müslim.)

Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.”(Teğâbun/14-15) Rivayet edildiğine göre, Mekke’den hicret arzusunda olan bazı Müslümanların eş ve çocukları, kendilerinin perişan duruma düşeceklerini öne sürerek, babalarını hicretten alı koymak istediler. Fakat hicrette kazanılan yüksek mertebeleri öğrenen Müslümanlar, eş ve çocuklarını cezalandırmak isteyince bu ayet inerek, onların af edilmesini ve kusurlarından geçilmesini emretti. Buna rağmen, mal ve çocukların beklenmedik yer ve durumlarda kişiyi günaha sokup, ahiret hazırlığından alıkoyabileceğine işaret edilmiştir.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: AF VE HOŞGÖRÜ 2
« Yanıtla #1 : Kasım 11, 2017, 05:01:27 ÖS »
İslâm’da Sevgi ve Hoşgörü  2

Örnek insan; hayatı boyunca gönül incitmemiş, kalp kırmamıştı. En çok hoşgörüyü insanlık O’nda görmüştü, zira O’nu Allah (cc) terbiye etmişti. Bu kadar eza ve cefaya rağmen bir gün dâhi halinden Mevlâ’sına şikayette bulunmamış, en ağır belalar anında “Rabbim sen razıyım de yeter.” buyurmuştur. Dişini kıranlara bedduâ  etmesini isteyenlere, “Allah’ım! sen benim kavmimdekilere hidayet ver, onlar bilmiyorlar.” der ve ilave ederdi, “Ben lanet eden bir nebi değil, rahmet olarak gönderilen bir Peygamberim.”

Kendisine en ağır hakaretlerde bulunan Mekke müşrikleri, Mekke’nin fethi günü kaçacak delik ararken, Efendimiz:”Sizler bugün Allah’ın azadlarısınız, hepinizi bağışladım.” buyurdular. Ulu rehberimiz hayatı boyunca kendisine hizmet edenlerden birini herhangi bir şekilde azarlayıp ağır söylememiş, hizmet için gönderdiği cariyesi oyuna dalıp, çok geç gelince elindeki misvağı göstererek, “Eğer kıyamet gününde kısas olmasaydı seni bununla te’dip ederdim.” buyurarak hoşgörülük derecesini göstermişlerdir.[1]

Onun yolunda giden büyüklerden Ebu Osman’ı adamın biri denemek için 4 defa yanına çağırıp, her defasında gelince, sana ihtiyaç kalmadı git diye göndermiş, Ebu Osman yüzünü dahi buruşturmamış, ne güzel huyunuz var dediklerinde:”Ben de gördüğünüz huy köpeklerin huyudur. Çağırırsan gelir, kovarsan gider.” diye cevap vermişlerdir.

Yusuf bin Esad dedi ki: “İyi ahlakın alameti ondur: Yalan söylememek, varlıklara karşı insaflı davranmak, başkasının düşmesini istememek, kendisine karşı yapılan fenalıkları hoş görmek, mazeret kabul etmek, eziyetlere tahammül etmek, nefsin melanetini terketmek, kendi şahsi kusurlarını görüp, başkalarının ayıplarını araştırmak, kendisinden küçük ve büyüklere karşı güzel söz söylemek.” [2]

Hz. Ali bir sokakta giderken üzerine bulaşık suyu döken kölenin “Cennet, kinini yenen ve insanların hatalarını bağışlayanlar için hazırlanmıştır.” mealindeki Âli İmran suresindeki Ayet-i Kerime’yi okuduğunu duyunca köleyi satın almış ve azad etmiştir. [3]

Ayrıca Hz. Ali (ra)’nın oğlu Hz. Hasan (ra), bir gün misafirleriyle sofrada iken hizmetçinin elindeki sıcak ve sulu yemek Hz. Hasan (ra)’ın üzerine döküldü. Bunun üzerine hizmetçi biraz önceki Ayet-i Kerime’yi okuyunca Hz. Hasan (ra):”Seni affettik.” dedi. Hizmetçi, ayetin devamındaki “Allah (cc), iyilik edenleri sever.” ibaresini okuyunca tekrar Hz. Hasan (ra):”Sen Allah rızası için hürsün, seni, filan kadınla evlendirdim.” diye karşılık vermiştir. [4]

Furkan Suresi’nde salih kullarının özelliklerini sayan Rabbimiz, bu özelliklerden birini de cahil, kendini bilmez insanlar onlara sataştıklarında hoşgörüyle muamele olduğunu beyan etmektedir. [5]

Cenab- Hakk yine Kur’ân-ı Kerim’de, dostu Hz. İbrahim (as)’i hoşgörülü bir insan olması dolayısıyla övmekte, bu sebeple de kendisine hoşgörülü bir evlat vermeyi müjdelediğini anlatmaktadır. [6 ]

Hatemül Enbiya (sav) da bir Hadis-i Şeriflerinde:”Yumuşaklık ve hoşgörü, hikmetin başıdır, bereket getirir. Bir ev halkı için Cenab-ı Hakk, hayır murad ederse, onlara yumuşaklık ve hoşgörü kapısını açar.” buyurmaktadır. [7]

Hz. Ali (ra) de veciz bir sözlerinde “İyilik ve hayır, mal ve evlat çokluğu ile değildir. Lâkin hakiki hayır ve iyilik ilminin çok olmasında ve büyük bir hoşgörüye sahip olmandadır.” [8] demektedir.

Ahnef bin Kays’a:”Sen hoşgörüyü kimden öğrendin?” diye sorduklarında, Kays bin Asım’dan öğrendiğini söylemiş, onun hoşgörüsü nasıldı? demeleri üzerine de şöyle demiştir:”Kays evinde oturuyordu. Kölesi şişte pişirdiği kebabı getirirken şişi Asım’ın çocuğunun üzerine düşürdü ve çocuk hemen öldü. Köle dehşetle korkmaya başladı. Kays ise köleye “Korkulacak bir şey yok. Onu veren Mevla senin sebebinle geriye aldı, aynı şey benim de başıma gelebilirdi.” diye cevap verdi. [9]

Yahudiler, Rasul-i Ekrem (sav)’e, “Selamünaleyküm” yerine, “kahrolasınız” demek olan “Samün aleyküm” derlerdi. Bir defasında Hz. Aişe (ra), Yahudilere müteessir olarak onlara mukabelede bulunmuş, Hz. Peygamber (sav) ise Hz. Aişe (ra)’yi teskin ederek ona hitaben, “Ya Aişe! Geniş ol. Çünkü Cenab-ı Hakk geniş olmayı sever.” buyurmuşlardır. [10]

Büyük hikmet sahiplerinden, hatta Peygamber olup-olmadığı tartışılan Hz. Lokman (as) oğluna, yapmış olduğu meşhur nasihatlerinden birinde:”Yavrum! Kinini, gayzını ve gazabını yenerek hoşgörülü ol ki senin gizli sırların mahcup olacağın kabahatlerin ortaya çıkmasın.” demekle hoşgörünün insan hatalarını setreden bir örtü durumunda olduğunu açıklamıştır. [11]

Büyük Tasavvufçulardan İbrahim En-Nehai (ks) de “Dostunu sakın işlediği günahtan, hatadan dolayı terk etme, hoşgörülü ol. Çünkü arkadaşın bugün o hatayı işler, yarın da terk eder.” diyerek, bilhassa yakınlarımızı, arkadaşlarımızı daha çok hoşgörüyle karşılamamız gerektiği hususunu açıklamıştır. [12]

Peygamber Efendimiz (sav)’in hoşgörülü olmanın ötesinde hoşgörülü insanlara yapacağımız muameleyi belirten şu Hadis-i Şerif’i de bu konuda kayda değerdir:”Müsamahakar, hoşgörülü, iyiliksever kişilerin hatalarını bağışlayınız.” [13]

İslam büyüklerinden Hatem’in yanına soru sormak için bir kadın gelir. Edep ve hayasından hiçbir erkeğin karşısına çıkmayan kadın soru sorarken hiç farkında olmadan yellenir. Utancından korkar, kızarır, bozarır, kaybolacak delik arar. Fakat hoşgörü timsali basiretli insan “Kızım, benim kulağım sağırdır, kulağıma yaklaş da bağırarak konuş.” deyince, kadıncağız sevincinden uçacak gibi olur. Halbuki Hatem’in kulağında sağırlık olmadığı halde kadın duyar da mahcup olur düşüncesiyle kadın vefat edinceye kadar sağır geçinmiştir. Hâlâ da kendisine “Hatem-i Esam” yani “Sağır Hatem” denmektedir. [14]

Rivayete göre Ömer bin Abdülaziz (ks), bir sarhoşu yakalayıp cezalandırmak isteyince sarhoş ona sövdü. O da cezalandırmaktan vazgeçti. Sebebini soranlara:”Eğer onu cezalandırsaydım kendi öfkem için olurdu. Nefsim için bir Müslümanı dövmek istemem” demiştir. [15]

“Kişi müslüman kardeşini hakir, küçük görürse şerli insanlardan sayılır.” Hadis-i Şerif’ini kaydeden İmam Şa’râni şöyle bir hâdise nakletmektedir:” İçki için bir ayyaş Rasulullah (sav)’ın huzurunda defalarca haddedilmesine rağmen içki içmeye devam ediyordu. Ashabdan biri:”Allah (cc) ona lanet etsin, kaç defa haddedildiği halde içmeye devam ediyor.” deyince Allah (cc)’ın sevgili Habibi (sav), “Kardeşine karşı şeytana yardımcı olma.” buyurmuşlardır.” [16].

Uhud Savaşı’nda Abdullah bin Ubey harbden çekilmiş, Ona münafıklardan üç yüz kişi ilhak etmişti. Buna rağmen Efendimiz (sav) onu affetmiş, öldüğü zaman gömleğini göndermişti. O öyle büyük bir hoşgörü sahibi idi ki, hicret günü evini muhasara edenleri bağışlamış, kendisini öldürmek isteyen Süreka bin Malik’i affetmiş, yine kendisine katil gönderen Safvan’ı ve kiralık katil Uzeyr bin Vehbi bağışlamıştı. Hatta Hayber’de Peygamberimizi bir hile ile zehirleyerek öldürmek isteyenin suçunu da itiraf eden Yahudi kadını affetmişti. Halbuki o zehirin hayatı boyunca sancısını çekmiş ve bu zehir münasebetiyle şehiden vefat etmişti. Suikastçı kadın ise ashabdan birinin zehirlenerek şehadetinden dolayı kısasen idama mahkum edilmişti. [17]

Bütün bunlar gösteriyor ki sevginin de hoşgörünün de bizzat kaynağı Cenab-ı Hakk’tır. Allah’ın terbiyesiyle yetişen sevgili Peygamberimiz (sav) ve O’nun güzide ashabı bu hususta dünya durdukça bütün insanlığa örnek bir hayat tarzı sergilemişlerdir.

Beşikteki bebeğe bile sevgi dolu gözle bakar gülerseniz, o da size güler. İnsan sevmeli ve sevilmelidir. Yalnız hepsi Allah (cc) için olmalı. Sahabeyi Kiram kendilerine Rasulullah’ın sevgisini anlatırlarken:”O her birimize karşı öyle sevgi ile ilgi gösterirdi ki her birimiz ayrı ayrı Peygamberimizin bu dünyada en çok sevdiği kimse benim diyebilirdi.” demektedirler. Prof. Dr. Ayhan Songar da bu konuda:”Başkalarını sevdiğimiz nisbette sevilmeye layık oluruz. Saadetin başı kendinden başkasını sevebilme kabiliyetidir.” demektedir. “Bir kimse bir din kardeşine sevgi dolu bir bakışla bakarsa Allah (cc) onun günahlarını bağışlar.” bizim için büyük müjdedir. [18]

Diyanet İşleri eski başkanlarından merhum Ahmet Hamdi Akseki de konumuza ışık tutan bir sözünde “Cahile hoşgörüyle, intikam almaya mecbur olduğun düşmana afv ile muamele İslam esasının gereklerindendir.” demektedir. [19]

Konumuzun başından beri açıklamaya çalıştığımız Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerle, gerek sahabeyi kiram gerekse de İslam büyüklerinden vermiş olduğumuz örnekler gösteriyor ki sevgi ve hoşgörü dinimizin Cihanşümul özelliklerinden olup bir müslümanın ahlakı ve yaşayışı konusunda değer ölçüsü durumundadır. Son sözü Allah’ın Rasulü Hz. Muhammed (sav)’e bırakıyor, gerek sevgi ve gerekse hoşgörüyü birlikte içerisine alan Hakim ve İsfahani’nin güvenilir ravilerden rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifle sözümü bitiriyorum:

“Aişe Radıyallahu Anha’dan rivayete göre, ben Rasulullah (sav)’ı  şöyle derken işittim demiştir:”Allah (cc)’ın sevgisi ancak kızgınlık anında hoşgörüyle muamele edenlerin üzerinedir.” [20]

Ya Rabbi! Bizi sevdiğin kullarının zümresine ilhak buyur, bizi sevdiğin gibi sevdiğin kullarına da sevdir. Sen’i seven ve Sen’in sevdiğin kullarının sevgisini gönlümüze nakşeyle, ebedi alemde de bizi onlardan ayırma.

Amin.
---------------------------------------------------------------------
 
[1] Peygamber Efendimiz, T. Büyükkörükçü, 3. baskı, İst. 1976 s:27

[2] İslam Ahlakı, İmam Gazali, Müt, Akif Nuri, İst, 1975, 2. baskı, s. 26

[3] Âli İmran / 134

[4] Ruhul-Beyan Tefsiri, C. 2, s. 95

[5] Furkan / 63

[6] Hud / 75 – Saffat / 101

[7] Et-Terğib-Vetterhip, El-Münzili, Beyrut, 1968 C. 3. S. 421

[8] Keşful Hafa, C. 1, s. 434, Hadis No: 1395-1396

[9] İslam Ahlakı, İmam-ı Gazali, s. 26

[10] Asrı Saadet, M. Şibli, C. 2, s. 117

[11] Tasavvufi Ahlak, M. Z. K., Bahar Yay, İst, Tarihsiz, C. 1, s. 148

[12] İslam’da Kardeşlik, Huk. Esasları, İmam-ı Şarani, s. 295

[13] Ahlak Hadislerii İmam-ı Buhari Cilt 1 s. 447

[14] Sohbetler Hatıralar, Ahmet Coşkun, İst. 1982, s.  290

[15] Tenbihül Ğafili, Ebul Leys Sermer Kandi, Müt. A. Akçiçek, İst. 1977 s. 2

[16] İslam’da Kardeşlik Hukukunun Esasları, İ. Şarani, s. 234-312

[17] Asrı Saadet, Mevlana Şibli, C. 2, s. 117-121

[18] Sohbetler, Hatıralar, Ahmet Coşkun, s. 46-47

[19] Ahlak Dersleri, Ahmet Akseki, 2. Baskı, İst. 1968, s. 166

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: AF VE HOŞGÖRÜ 3
« Yanıtla #2 : Kasım 11, 2017, 05:06:45 ÖS »
İslâm’da Sevgi ve Hoşgörü   3

Dinimizin temeli sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuştur. Hz. Ali (k.v)’den rivayet edildiğine göre şöyle denmiştir:” Ben Rasul-i Ekrem (sav)’e sünnetinden sordum. O da marifet sermayen, akıl dinimin aslı, sevgi ise benim esasım ve temelim” buyurdu.”[1]

Türkçe’de insanı yüksek makama ulaştıran ilgi duygusu [2] şeklinde tarif edilen sevgi kelimesinin Arapçadaki aslı Farsçadan gelen “Hubb” kelimesidir ki güzel görmek, tercih etmek ve seçmek gibi sözlük anlamları vardır.[3]. Terim olarak anlamı ise Allah (cc)’ın rızasını kazanmak için ibadet niyetiyle şerefli yaratık olan insanlara hatta hayvanlara ilgi ve alaka göstermek, her birinde güzel bir meziyet bularak değer vermektir.

Her şeyi anlayışla karşılayarak, olabildiğince geniş davranmak[4], cömert olmak ve kolaylık göstermek gibi anlamları [5] olan hoşgörü kelimesini ise “başkaları tarafından hataları, yanlış hareketleri ve haksız amelleri affetmekle karşılık vermek” anlamında kullanacağız.

İslam, sevgiyi bize emrettiği gibi onun sınırlarını da çizmiştir. Evvelâ üzerimizde en çok hakkı olan Cenab-ı Hakk’ı seveceğiz. Zira Kur’ân- Kerim’de:[6] “İman edenler en çok Allah (cc)’ı severler.” buyurulmaktadır. Cenab-ı Hakk’tan sonra en çok Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i sevmek durumundayız. Zira Kurân- Kerim’in neresinde “Allah Teala kendisine itaatı emrettiyse aynı yerde Peygamberimize itaatı da emrettiği gibi Cenab-ı Peygamber (sav) de şöyle buyurmuştur.

Enes (ra)’den rivayete göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:”Canımı elinde bulunduran Allah (cc)’a yemin ederim ki sizden biriniz ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz. [7]

Cenab-ı Hakk’ı sevmek demek O’nun emirlerini yerine getirmek, O’na ibadet etmek, farzları yerine getirip haramlardan kaçınmak, şeklinde açıklandığı gibi, Peygamberimizi sevmek de O’nun sünnetine uymak, O’nu çok hatırlamak ve O’nun yolundan gidenlerle beraber olmak şeklinde izah edilmiştir. Çünkü insan daima sevdiği kişilerin tesirinde kalır, zamanla birlikte olduğu kimseler gibi hareket etmeye başlar. Bu gerçeği Rasul-i Ekrem (sav):” Kişi sevdiği ile beraberdir.” [8] Hadis-i Şerif’i ile beyan etmiştir. Hadisi izah eden Ahmet el-Rufai “Bir kimse bu Hadis-i Şerif’in derin manasını düşünürse Allah (cc) sevgisine koşar, Allah’ın sevdiği kullarını arar, onlarla olur.” demektedir. [9]

Beyzavi Tefsiri Zuhruf Suresi’nin “Kıyamet günü muttakilerin dışında bütün dostlar birbirine düşman olacaktır.” mealindeki 67. Ayet-i Kerimesi’ndeki “Müttaki” tabirini “Allah (cc) için birbirini sevenler.” diye tefsir etmiştir. [10]

Serveri Kainat (sav): “imandan sonra aklın başı insanları sevmektir.” buyururken [11], zamanımız alimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen de İslamın sevgi anlayışını “İslamdaki sevgi, insanın parayı sevdiği gibi geçici bir garaz ve menfaat için değil, bir temele bağlı devamlı artan bir sevgidir.” sözleriyle ne kadar güzel ifade etmiştir. [12].

Aşıkların piri Mevlana (ks) da:”Acılar muhabbetten tatlılaşır, bakırlar muhabbetten altınlaşır. Aşkın şerhini devamlı olarak söylesem yüzlerce kıyamet kopar da o şerh yine tamam olmaz. Bizim Peygamberimizin (Sav) tarikatı, yolu aşk yoludur, biz de aşkzadeyiz, anamız aşkdır” sözleriyle konumuza ışık tutmuştur. [13]

Server-i Kainat’ın şu Hadis-i Şerif’i de imanın kemalini sevgiye bağlamıştır. Ebu Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur:”İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.” [14]

Sevgi önemli bir gayeye bağlı bulunduğundan sevilecek kişide bir kısım özelliklerin bulunması tabiidir. Sevilmeye layık kişiler sevilmelidir. Cenab-ı Hakk’a olan sevgisini dile getirirken Hakk aşıklarından Rabia-yı Adevviye de:”Seni iki sevgi ile seviyorum, biri sana olan aşkım, diğeri de senin bu sevgiye layık olmandır.” demektedir.”[15]

Cenab-ı Allah da bu hususu Kur’ân-ı Kerim’de ne güzel ifade etmiştir:”Allah’a, Ahiret Günü’ne, imanda sebat eden hiçbir kavmin Allah’a ve Rasulüne muhalefet eden kimselerle -velevki onlar bunların babaları, ya oğulları ya biraderleri yahut soy sopları olsunlar- sevişeceklerini, dolaşacaklarını görmezsin.[16] Ayet-i Kerime’nin bu hükmü Asr-ı Saadette bilfiil uygulanmıştır. Ebu Ubeyde Bin Cerrah (ra) Uhud’da babası Cerrahı öldürdü. Mus’ab Bin Umeyr (ra), kardeşi Ubeyd b. Umeyri öldürdü. Ömer b. Hattab (ra) da Bedir’de dayısı As bin Hişam bin Muğıreyi öldürdü. Ali bin Ebi Talib, Hamza, Ebu Ubeyd de yine Bedir’de amcazadeleri Utbe, Şibe ve Velid bin Utbe’yi öldürdüler. [17]

Adamın biri Peygamber Efendimiz (sav)’e gelerek:” Ya Rasulullah, ben seni kendimden de çocuklarımdan da daha fazla severim. Hatta evde olduğum zaman seni hatırlayıp ve sensiz dayanamam. yanına gelmeden rahat edemem. Bu durum karşısında benim üzüldüğüm bir nokta vardık ki o da şudur: Biz öldükten sonra sizin dereceniz yüksek olduğu için siz cennette peygamberlerle beraber bulunacaksınız. Benim ise cennete girmem kuşkulu. Şayet cennete girsem bile korkarım ki seni görmem dedi. Peygamber (sav) sükut edip bir cevap vermedi. Fakat daha orada iken Cebrail (as) şu Ayet-i Kerime’yi indirdi:

“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah (cc)’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve iyi insanlarla beraberdirler.” [18]

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz bu Ayet-i Kerime’yi o adama okudu, adam da gitti [19].

Ömer (ra), Rasul-i Ekrem Efendimiz (sav)’e :”Ya Rasulullah! Muhakkak Sen bana bedenimdeki canım müstesna her şeyden daha sevgilisin.” dedi. Efendimiz:”Olmadı ya Ömer, sizden biriniz imanda kemale eremez, ta ki ben ona nefsinden daha sevgili olmadıkça.” buyurdu. Faruk-ı Azam cevaben: “Üzerine Kur’ân’ı indiren Allah’a yemin ederim ki ya Rasulullah, seni canımdan da daha çok seviyorum.” dedi. Efendimiz (Sav):”Şimdi oldu ya Ömer.” diye cevap verdiler. [20]

Bu hususta şu Ayet-i Kerime de gerçekten ibrete şayandır: “Rasulum söyle: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, yakınlarınız, kazandığınız mallar, kesatından korktuğunuz ticaretiniz, beğendiğiniz evler size Allah ve Rasulünden daha sevgili ise Allah’ın emrinin gelmesini bekleyin.” [21]

Kafirlerin kumandanı iken Ebu Süfyan bin Harb, ilk müslümanlardan Zeyd bin Desene’ye işkence ediyor ve diyordu ki:”Seni bıraksak da senin yerine Muhammed’i katlatsak ve sen ehlinin arasına kalsan razı olur musun?” Cenab-ı Zeyd’in cevabı:”Vallahi ben ehlim içinde bulunduğum halde Rasulullahın ayağına diken batmasına bile razı olmam, O’nun yerine ölürüm. Bunun üzerine Ebu Süfyan: “Ben hayatımda Muhammed’in ashabının O’nu sevdiği kadar bir kimsenin bir başkasını sevdiğini görmedim.” der.  [22]

Görülüyor ki Sahabeyi Kiram Peygamberimizin yolunda canlarını bile fedaya hazırlardı. Biz de onların yolunda giderek, onlara uyarak ebedi hayatımızı kazanmalıyız. Büyük velilerden Sehl bin Amdüllahi Tüsteri der ki:”Allah sevgisinin alameti Kur’ân’ı sevmek, Kur’ân sevgisinin alameti Rasulullahı sevmek, O’nu sevmenin alameti sünnetini sevmek, sünnet sevgisinin alameti ahireti sevmek ve dünya sevgisini kalbe sokmamak, bunun alameti ise ebedi hayata hazırlanmaktır.” [23]

“Allah’a imandan sonra amellerin en üstünü iyi insanları sevmek ve onlarla dostluk kurmaktır.”[24]. Diğer bir Hadis-i Şerif’te ise:”Amellerin en üstünü mü’min kardeşine sevgi duymandır.”[25] buyurulmuştur. İnsanları sevindirmenin yolu ise güzel huydan geçer. Bu gerçeği de Efendimiz:”Siz halkı malınızla değil, ancak güleryüz ve ahlakınızla sevindirirsiniz.”[26] sözleriyle ifade etmişlerdir. İnsanları birbirine sevdiren faktörler ise bir kısım Hadis-i Şerif’lerde de beyan edildiği gibi karşılıklı hediyeleşmek, birbirlerine sıkça selam vermek, hal hatır sormak, sevinçli günlerinde gözün aydına gitmek, felâket anlarında geçmiş olsun demek, dertli anlarında dertlerine hemdert olup, borç istediklerinde vermek, tek kelimeyle kendisi için isteyip arzu ettiği şeyi kardeşi için de isteyip arzu etmek gibi hususlardır.

Sevginin dinimizdeki yeri biraz yukarıda Hz. Mevlana’nın da ifade ettiği gibi böyle kısa bir zamanda birkaç satırla ifade edilmesi mümkün değildir. İki şıktan oluşan konumuzun sevgi bölümünü, sevgi konusunda itidali tavsiye eden bir Hadis-i Şerif’le bitirmek istiyorum. Tirmizi, Beyhaki ve Taberani’nin rivayet ettiği söz konusu Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav), şöyle buyurmuştur:”Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, sevgide aşırı gitme, olur ki bir gün düşmanın olabilir.”[27]

Her konuda bizi orta yollu, ölçülü olmaya çağıran dinimizin namazımızın her rekatında, Fatiha-yı Şerif’deki dua ile bu hususun önemini bizlere hissettirmiştir.

Sevginin gereklerinden olan, onun beraberinde getirdiği mümtaz hasletlerden biri de konumuzun başında kısaca temas ettiğimiz hoşgörüdür. Affetmenin ve bağışlamanın biraz daha geneli şeklinde özetleyeceğimiz bu güzel huyu en güzel ifade eden Cenab-ı Hakk’ın şu emridir: “Affı tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” Süfyan bin Uyeyne’nin Şa’biden rivayetine göre bu Ayet-i Kerime nazil olunca Peygamberimiz (sav), Cebrail (as)’e:” bununla Rabbim bana ne emrediyor diye sorar.” O da:”Bilmiyorum, Rabbime sorayım.” der ve gidip bir müddet sonra geri döner ve “Allah Teala sana haksızlık edeni bağışlamanı, sana vermeyene vermeni, sana gelmeyene gitmeni emrediyor.” diye cevap verir. [28-29]

İsmail Hakkı Bursevi Ayet-i Kerime’nin sonundaki “cahillerden yüz çevir!” cümlesinin, “Onların eza, cefa ve alay etmelerini, gülmelerini hoşgörüyle karşıla!” şeklinde açıklamıştır. [30]

Hoşgörünün Cenab-ı Hakk’ın ahlakından olduğunu da şu Hadis-i Şerif açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

“Ebu Saidil-Hudri (ra)’dan rivayete göre Peygamber (sav), sende iki huy vardır ki, Allah (cc), onları sever: biri müsamahakarlık, hoşgörü, diğer de teenidir.” buyurdular. [31]

Diğer bir Ayet-i Kerime’de de Cenab-ı Hakk, Peygamberimizin bu güzel huyunu beyan ederek:”Allah’ın lütfu sayesinde Sen, insanlara yumuşak ve hoşgörülü davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar, etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi bile. Artık onları bağışla.” buyurmuştur. [32]

Bu ilahi emirlere muhatab olan sevgili Peygamberimiz (sav)’in hayatı ile ilgili Asrı Saadetten bir sayfa açalım:

Rasul-i Ekrem, hiçbir vakit kimseden intikam almamıştır. Taif eşrafının kendisine reva gördükleri Uhud Savaşı’nın teessürünü geride bırakan hüznüne rağmen Taif’in muhasarası esnasında “Ya Rabbi! Taif’i irşad ve Müslümanlığa irşad et, ilhak et.” diye dua etmiştir. Acaba dünyada hoşgörülüğün bundan daha yüksek bir numunesine tesadüf olunabilir mi? Neticede Taif’in ileri gelenleri Müslüman olup bir heyet halinde ziyarete geldiklerinde Efendimiz (sav), onları camide misafir etmiş ve kendilerine hürmet göstermiştir.

Kureyş, Rasul-i Ekrem’e her türlü hakarette bulunmuş, O’nunla alay etmiş, O’nu ölümle tehdit etmiş, O’nun üzerine pislikler atmış, O’nun boynuna kement atarak sürüklemiş, O’na sihirbaz demiş, O’na kahin ve şair demiş. Fakat Efendimiz (Sav) onlara kızmamıştı bile. Huneyn Gazası’ndan sonra ganimet taksimi esnasında Ensar’dan bir zâtın “Bu taksim Allah (cc) rızası için yapılmıyor.” sözünü duyunca “Cenab-ı Hakk Hz. Musa’ya rahmet etsin, o daha fazla incitilmişti.” buyurdu. [33]

-----------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] İhyau ulumiddin, İ. Gazali, Müt. A. Serdaroğlu, İst. 1975, s.648

[2] Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu YAy. Ank. 1969, 5, Baskı, S. 654

[3] Ahteri Kemir, Yusuf Ziya, İst. 1319, s. 250

[4] Türkçe Sözlük s. 348

[5] Ahteri Kebir s. 516

[6] Bakara / 165

[7] S. Buhari T. Serin Terc. A. Naim D.İ.B Yay. Ank. 1970 3. Baskı C, 1, a. 32

[8] Keşfül Baha Beyrut 3. Baskı

[9] Onların Alemi A. Akçiçek 3. Baskı İst. 1972…282

[10] Mecmaut-Tefasir, Beyrut, Tarihsiz, Cilt 5, s.441

[11] Kur’ân-ı Kerim’den Dersler ve Öğütler, Ö. N. Bilmen, İst. Tarihsiz

[12] Mevlana ve Mesnevi T. Büyükkörükçü, İst. 1972 3. Baskı, s. 210-207

[13] Riyazüssalihin, İmam Nebevi, Beyrut, Tarihsiz s. 356 H. No:845

[14] İhyau Ulumiddin, Cilt, 4 s. 560

[15] Kur’ân-ı Kerim, Tevbe Suresi, Ayet: 22

[16] K. Hakim ve Meali Kerim, H.B. Çantay, İst. 3. Cilt s. 1020

[17] Nisa / 69

[18] Hayatüssahabe, M. Yusuf Kandehlevi, A. Mevlana ist. 1980 s. 472

[19] Tecridi Sarih Tercemesi, Cilt 2, s. 32

[20] Tevbe / 24

[21] Hz. Muhammed ve İslamiyet, M, A, Köksal, İst. 1972 M, Devri, C. 4, s. 2

[22] Peygamber Efendimiz, T. Büyükkörükçü, İst. 1976 s. 40

[23] Keşfül-Haf Cilt 1, s. 152, Hadis No:450

[24] Aynı Yer Hadis No: 451

[25] İslamda Kardeşlik Huk. Esasları, İ. Şarani, Müt. H. Eker, İst. 1975, s. 28

[26] Tao Tercemesi M. A. Nasıf, Müt. B. Sadak, İst. 1975, s. 102

[27] Ar’af / 199

[28] KI-Cani Li-Ahkamil-Kur’ân, Kurtubi, Beyru 1965 Cilt 7, s. 345

[29] Ruhul-Beyan, İ.H. Bursevi, İst. 1389 H., Ci.t 3, s. 298

[30] Kurtubi, Cilt 7, s. 345

[31] Ahlak Hadisleri, İmam Buhari, Müt. A. F. Yavuz, İst. 1974, s. 590

[32] Ali İmran / 159

[33] Asr-ı Saadet, M. Şibli, Müt. Ö. R. Doğrul, İst. 1974, s. 107, Cilt:2

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41