Gönderen Konu: CAMİ VE CEMAATİN ÖNEMİ  (Okunma sayısı 101 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
CAMİ VE CEMAATİN ÖNEMİ
« : Eylül 14, 2020, 06:11:00 ÖÖ »
CAMİ VE CEMAATİN ÖNEMİ

مَا كَانَ لِلْمُشْرِكينَ اَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللّهِ شَاهِدينَ عَلى اَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِ اُولئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ وَفِى النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ , اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ امَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ وَاَقَامَ الصَّلوةَ وَاتَى الزَّكوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّهَ فَعَسى اُولئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدينَ                                                                                                                 

“Allah'a eş koşanların, kendi küfürlerine bizzat kendileri şahit iken, Allah'ın mescitlerini imar etmelerine (ehliyetleri) yoktur. Onların (hayır namına) bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateşte ebedî kalıcıdırlar.Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. (Tevbe  9/17,18.)”

 Camii(mescit)nin Anlamı: Allah’a saygı ve tâ’zim etmek amacıyla kurulan ve ibâdet yapılan yer anlamındadır.

Camii’lerin kuruluş sebepleri:

Allah’a İbadet ve Tâ’zim

İnsanlar, tarih boyunca fıtratın gereği olarak Allah’a inanma ihtiyacını duymuşlardır. Bu vesile inanç mensupları, inançlarının gereği olarak, kendilerine uygun olan ibâdet şekillerini, münasip buldukları zaman ve mekanlarda yerine getirmişlerdir.( Hamidullah, a.g.e., 40-41.) Belirtilen bu inanışların aksine, Hz. Adem (a.s.)’le başlayan İslâm Dini, Yüce “Allah” inancını getirmiş ve Allah (c.c.)’ın cisimden münezzeh, mutlak bir irâdeye sahip, ekmel bir varlık olduğunu ve aciz insanların onu idrâk edebilecek bir güç ve kapasitede olmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla tâzim ve ibâdet amacıyla Yüce Allah (c.c), “Mescidü’l-Haram” diğer bir ifade ile “Beytullah” (Allah’ın Evi) ile anılmak istenmiştir. Burada kulluk görevleri ifâ edilmek üzere Yüce Allah (c.c)’ın evi ziyaret edilerek ibâdet ve tâzimlerin kabulü düşünülmüştür. (Hamidullah, a.g.e., s.45-46.) Zira Yüce Allah (c.c), Kur’an-ı Kerim’de: وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ  “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 51/56) ayeti ile kullarını ibâdeti ile yükümlü kılarken, Hz. Peygamber (s.a.v) de şöyle buyurmaktadır:

عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ؛ قَالَ: مَا تَوَطَّنَ رَجُلٌ مُسْلِمٌ الْمَسَاجِدَ لِلصََّلاةِ وَالذِّكْرِ، إَّلا تَبَشْبَشَ اللّهُ لَهُ كَمَا يَتَبَشْبَشُ أهْلُ الْغَائِبِ بِغَائِبِهِمْ، إذَا قَدِمَ عَلَيْهِمْ.                           

“Müslüman bir kimse, namaz ve zikir için mescidi vatan edindiği (çok gitmeyi alışkanlık haline getirdiği) zaman Allah’ın onun bu halinden duyduğu sevinç, tıpkı gurbette adamı olan kimselerin, onun yanlarına dönmesiyle  (ona kavuşmaktan) duydukları sevinç gibidir”.( İbn Mâce, Mesâcid, 19.)

İşte yukarıda belirtilen ibâdet yükümlülüğü ve bu yükümlülüğün yerine getirilmesi için mescide bağlılığın Yüce Allah’ı sevindirmesi müjdesi, mescidlerin önemini ortaya koymuştur. Bu sebepledir ki Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s)’in yaptığı ve İslâm’ın doğuşu sırasında Arap yarımadasının dört bir tarafından gelen insanların, ibâdetgahları olan ve ziyaret ettikleri Beytü’l-Haram, Müslümanlar tarafından da ibâdetgah olarak kullanılmıştır.

Siyasal Sebepler:

İslâmiyet’i kabul eden insanlar, ibâdet için Kabe’ye gider ve onu tavaf ederlerdi. Ancak daha önce Mekke’li müşrikler ile Müslümanların müdahalesiz ibâdet yaptıkları yegane ibâdetgahları olan Kabe, siyasi sebeplerden ve ictimai baskılardan dolayı, Müslümanların burada ibâdet yapmaları engellenmiştir. Bu nedenle İslâm’da mescitlerin inşâsına başlanmıştır.

Psikolojik Sebepler

Müslümanların , gönüllerince ibâdet ile tâlim ve terbiye faaliyetlerini, şahıs evlerinde (Erkam’ın evi gibi) yerine getirememelerinden doğan psikolojik baskı, mescidlerin inşâsını hızlandırmıştır. Zira şahıs evleri dar oldukları gibi buralarda rahat davranma ve konuşma hürriyetleri de mevcut değildi. Dolayısıyla mescidler inşâ edilerek buralara

“Beytullah” (Allah’ın evi) adı verilmiştir. Böylece buralara gidip gelenlerin , herhangi bir psikolojik baskı olmadan, ibâdet, eğitim ve öğretim ile siyasal, sosyal ve kültürel faaliyetlerine devam etmeleri sağlanmıştır. Ayrıca mescidlerin yapılması, buralarda yapılan ibâdetlerin, hataları örtüp sevapları artırdığı için psikolojik bir rahatlama meydana getirmiştir.

Zira Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أنَّ رسولَ اللّهِ  قالَ: أَلا أدُلُّكُمْ عَلى مَا يَمْحُو اللّهُ بِهِ الخَطَايَا، وَيَرْفَعُ بِهِ الدَّرَجَاتِ؟ قالُوا: بَلى يَا رَسولَ اللّهِ. قالَ: إسْبَاغُ الوُضُوءِ عَلى المَكَارِهِ، وَكَثْرَةُ الخُطَا إلى المَسَاجِدِ، وَانْتِظَارُ الصََّلاةِ بَعْدَ الصََّلاةِ، فذلكُمُ الرِّبَاط، فذلِكُمُ الرِّبَاطُ، فذلِكُمْ الرِّبَاطُ                                 

 “Allah’ın kendisiyle hataları örtüp, sevapları artırdığı şeyi size göstereyim mi?” Ashab: “Evet söyleyin ey Allah’ın Rasulü”. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): “O şey, zahmetli durumlarda bile abdesti tam almak, mescidlere çok adım atmak, namazdan sonra müteakip namazı beklemektir” buyurdular. (İbn Mâce, Mesâcid 19.)

D. Fiziki Şartlar

Müslümanlar için özel ve zorunlu bir mahal yoktur.Temiz olan her yerde namaz ibâdeti yerine getirme imkanı mevcuttur. Bununla birlikte , her defasında namaz ibâdeti için uygun bir yer aramanın meşakkatinden kurtulma düşüncesi, herkes tarafından bilinen belirli bir yerde toplanabilmenin kolaylığı ,tabiat ve iklim şartlarından etkilenmeden özel olarak hazırlanmış güvenli, sağlıklı bir mekanda ibâdet edebilmenin rahatlığı mescidlerin kurulmasını hazırlayan şartlardır.

E. İslâm’ın Yayılışı

Medineli Müslümanlar, İslâmiyeti kabul etmekle onu Mekke’nin dışına taşımışlardır

MESCİDLERİN  FONKSİYONLARI

A. İbadet Yeri Olarak Mescid

Mescidlerin ilk fonksiyonu; namaz ve ibâdet ihtiyacını karşılamaktır. Zira yeryüzü ümmet-i Muhammed (s.a.v)’e mescid ve temiz kılınmış olmasına rağmen, ibâdetlerin huşû ve huzur içinde eda edilmesinde Rabbâni münasebetlerin oluşmasında ve manevi bir havanın teneffüsünde mescidin icrâ etmiş olduğu fonksiyon çok büyüktür.

وعن ابن عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: صَلاَةُ الْجَمَاعَةِ أفْضَلُ مِنْ صَلاَةِ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرينَ دَرَجَةً       

“Cemaatle kılınan namaz ferdi olarak kılınan namazdan 25 veya 27 derece daha üstündür” (Buhari, Ezân 30; Müslim , Salat 272.) buyurmuşlardır.

 Hz. Peygamber (s.a.v), mescidlerin manevi havalarının ve temizliğinin temini  için şöyle buyurmuşlardır:

عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ ، مَنْ أكَلَ ثُوماً أوْ بصَلاً فَلْيَعْتَزِلْنَا أوْ لِيَعتَزِلْ مَسْجِدَنَا، وَلْيَقْعُدْ فِى بَيْتِهِ، وَإنَّهُ أُتِىَ بِقدْرٍ فِيه خَضِرَاتٌ مِنْ بُقُولٍ، فَوَجَدَ لَهَا رِيحاً فَسَألَ، فأُخْبِرَ بِمَا فِيهَا مِنَ البُقُولِ، فقَالَ: قَرِّبُوهَا إلى بَعْضِ أصْحَابِهِ كَانَ مَعَهُ، فَلَمَّا رَآهُ كَرِهَ أكْلَهَا. قَالَ: كُلْ فَإنِّى اُنَاجِى مَنْ َ تُنَاجِى

Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sarımsak veya soğan yerse bizden uzak dursun -veya mescidimizden uzak dursun- evinde otursun."Bazan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a içerisinde yeşil sebzeler bulunan tencere getirildi de onda koku bulur ve) sorardı.

Kendisine sebze nevinden ne olduğu haber verilince, tencereyi, beraberindeki arkadaşlarından birini göstererek ona vermelerini söylerdi.  Aleyhissalâtu vesselâm, onun yemekten çekindiğini görünce:"Sen bana bakma, ye! Zira ben senin gibi değilim, senin konuşmadığın (meleklere) konuşuyorum" derdi." Buhârî, Et'ime 49, Salât 160, İ'tisâm 24; Müslim, Mesâcid 73, (564); Ebû Dâvud, Et'ime 41, (3822);  Tirmizî, Et'ime 13, (1807); Nesâî, Mesâcid 16 (2, 43).]

İşte Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde mescidde sürdürülen “ibadet fonksiyonu”, Dört Halife Dönemi’nde de devam ederek günümüze kadar gelmiştir.

B.  Eğitim ve Öğretim Yeri Olarak Mescid

İslâm’da ilk mektep ve eğitim- öğretim yeri, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye hemen bitişik olan Suffa’dır. Burada alemlere rahmet olarak gönderilen ve gönderiliş amaçlarından biri de muallimlik olan Hz. Muhammed (s.a.v.) , eğitim ve öğretim faaliyetlerine büyük önem vermiştir. Bu faaliyetlerin sürdürülmesinde Mescid, büyük bir ilim merkezi görünümünü arz etmiş ve ilk İslâm üniversitesi olma özelliğini tanımıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ile başlayan ve mescidde sürdürülen eğitim ve öğretim faaliyetlerini üç ana bölümde inceleyebiliriz.

1- Planlı-Programlı Eğitim ve Öğretim

Bu program, Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde muhacirlerden oluşan Suffa ashabına uygulanıyordu. Çünkü bunlar, Allah’ın buyruklarına vakfedilmiş geceli gündüzlü talebelerdi. Bunlar için Mescid-i Nebevi, okul; Suffa; yatakhane, istirahat ve ders çalışma yeri idi. Hz. Peygamber (s.a.v.) veya onun görevlendirdiği zevat burada öğretmenlik yapıyordu

 (Abdullah b. Mesud, Ubey b. Kâb, Muaz b. Cebel, Ebû’d-Derda vb.) burada yapılan eğitim, müslümanlar halka şeklinde oturduklarından “ders halkası” diye adlandırıldı. Hz. Peygamber (s.a.v.) veya görevlendirdiği kişiler ise, bunları aydınlatır ve bunlar da öğrendiklerini üç defa tekrar ederek ezberlerlerdi. Bu programa katılan geceli-gündüzlü öğrencilerin yanında gündüzlü öğrenciler de vardı. Bu sıralarda öğrenci sayısı dörtyüze ulaşır. Burada öğrenilenler ise, hayata yönelik ve tatbiki bilgilerdir. Algül, Hüseyin, İslam Tarihi, İst., 1986, II,190 Hz. Ömer (r.a.),

2 - Belirli Bir Plan ve Programa Dayanmayan Eğitim ve Öğretim (Yaygın Eğitim)

Bu tür eğitime tabi olanlar Suffa ashabı dahil birçok Ensar idi. Bunlar, Suffa’da yatmıyor, öğretim için gündüz mescide gelip geceleyin evlerine dönüyorlardı. Bunlar, eğitimlerinde mescide bağımlı değillerdi. Bunlar için her yer okul ve sınıf, öğretmen ise Hz. Peygamber (s.a.v.) ve onun yetiştirdiği ileri gelenlerdir (Abdullah b. Mesud, Ubey b. Kâ’b, Muâz b. Cebel, Ebû Derda (r.a.) vb.), bütün sahabiler ise öğrenciydiler. Bunlar her şeyi anında direk veya dolaylı olarak Hz. Peygamber (s.a.v.) ’den öğrenmeye çalışıyorlardı. Bu tür eğitimin zamanı, günün her saati idi. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) ’nin serinlediği bir kuyu başı, bir hurma ağacının gölgesi, bir yemek sofrası, bir cami avlusu veya  yürümekte olduğu yol boyu, bir yolculuk ânı ve çarşı-pazar bunlar için anında sınıf olabilmekteydi. Bununla birlikte bunlar için ilim alışverişinin odak noktasında Mescid-i Nebevi bulunmaktadır.

3- Taşraya Yönelik Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri

Özellikle Hudeybiye antlaşmasından sonra kırsal kesimden bazı kabile reisleri ve temsilcileri kafileler halinde Medine’ye gelirlerdi. Kabile reislerinin burada ağrılanma süreleri on günden iki aya kadar değişebilirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise gelen bu heyetleri mescidde ağırlar ve onlara ilmihal babından bilgiler verdikten sonra kabilelerine gönderirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) , bunları gönderirken içlerinden birini imam tayin ederdi. Onlara şu talimatta bulunurdu: “Kabilenize dönünüz ve öğrendiklerinizi onlara da öğretiniz.”.

Mescidler, Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde olduğu gibi Dört Halife Dönemi’nde de yetişkinler için eğitim ve öğretim yeri olmaya devam etmiştir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.),

Arapların İslâm’ı kabul ettikleri her yere Kur’an-ı Kerim öğretmenleri göndermiştir. Bu öğretmenler gittikleri bölgelerde ibâdet yerlerini, dini bilgileri halka aktarmak için istihdam edilmişlerdir.

Mescitlerde yapılması gereken işlerin yapılıp yapılmadığı Dört Büyük Halife tarafından sıkı bir şekilde takip edilmiştir. Örneğin: Ebû Muaviye el-Kendi (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Şam’dan Hz. Ömer (r.a.) ’in yanına vardım, bana halkın durumunu sorarak şöyle dedi: “Herhalde adam, ürkmüş deve gibi mescide giriyor, kendi kavminin meclisini ve kendisini tanıyan birini görürse yanına oturuyor.” Ben de : “Hayır, çeşitli ilim meclisleri oluşturup oturuyorlar” karşılığını verdim. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) : “Böyle olduğunuz sürece hayır üzere olmaya devam edersiniz” dedi.

D) Edebi Yarışmaların Yapıldığı Yer Olarak Mescid

Başlangıçta mescid, bir İslâm kültür merkezi vazifesini de görmüştür. Orada edebi konuşma ve yarışmaların yapıldığı herkes tarafından bilinmekteydi. Mesela: Benu Temim kabilesinden 80-90 kişilik bir grup, Hz. Peygamber (s.a.v)’le görüşmek üzere Medine’ye gelmişti. Onlar hatiplerinin hitabetine ve şâirlerinin ifade gücüne fazlasıyla güveniyorlardı. Öğle namazını müteakip, önceden hazırlıklı olan Peygamber (s.a.v),  Sabit b. Kays’a “Buna cevap ver!” buyurdular. Sabit bir güzel konuşma yaptı. Sonra Benu Temim şâiri kalktı ve bir şiir inşâd etti. Bu defa Peygamberimiz (s.a.v), şair Hasan b. Sabit’e yönelerek: “Cevap ver buna!”buyurdular. Hasan’ın şiirinden sonra Temim heyeti, mescidin bir köşesinde bir araya geldiler ve “Müslümanların hatibi bizimkinden daha fasih, şairleri de bizimkinden daha güçlü” diyerek hakikatı izah etmişlerdir.

Öte yandan Ka’b b. Züheyr b. Ebi Sülma’nın, kendisini Rasulullah’ın “Bürde”sine nail kılacak meşhur kasidesini gelip mescidde okuduğu da bilinmektedir. Mescitteki  bu kültürel faaliyetler, Dört Halife Dönemi’nde de devam etmiştir.

H) Sosyal Bütünlüğü Sağlama Yeri Olarak Mescit

Hz. Peygamber (s.a.v) ve onun ashabını namaz kılmak için bir araya getiren mescit, insanların birlik ve beraberliğini sağlamada, birbirlerinin durumlarından haberdar olmalarında mühim bir görevi icra ediyor  ve bu yönüyle de sosyal dayanışma müessesesi olma özelliğini arz ediyordu.

Nitekim Asr-ı Saadet’te Mescid-i Nebevi’yi devamlı olarak süpüren zenci bir kadın vardı. Bir ara Rasulullah (s.a.v) onu görmedi. Merak ederek sordu. Sahabiler “öldü” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v); “Bana haber vermeniz gerekmez miydi?” diye buyurdular. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bu durumdan hoşlanmadı ve “Bana kabrini gösterin” diye buyurdular. Sahabe O’na kadının kabrini gösterdi ve kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı ve dua etti. Buhari , Salat, 72, Cenaiz, 66; Müslim, Cenaiz, 23. Gerek Hz. Peygamber  ve gerekse Dört Halife Dönemi’nde mescid ve ibâdet sayesinde insanlar, günde beş vakit birbirleriyle bir araya gelme fırsatı yakalayabilirlerdi. Dolayısıyla  ibâdetin yanında insanların bütünleşmesi ve kaynaşması bir bütünlük arz ettiğini göstermektedir.

Bütün bunların dışında mescid, çeşitli bayram eğlencelerinin yapıldığı yer haline gelmiş, bazen üzüntülü ve sıkıntılı olanların yegane sığınakları  olmuştur.

Gerek Hz.Peygamber (s.a.v) ve gerekse Dört Halife Dönemi’nde mescidler, ihtiyaca binaen, lüzum görülen her konu ve durum için kullanılmıştır. Fakat bu kullanım, ibâdet hariç mecburi değil, belki ihtiyaca binaendir. Bu ihtiyaç ise, birtakım müesseselerin kurulması ve özel yerlerin tahsisiyle giderilebildiği takdirde mescidin ibâdet dışı herhangi bir işlev için kullanılmasına gerek kalmaz.

Ancak mescidin çok yönlü kullanılmasına rağmen  amacına ters düşen, düzen ve huzurunu bozan durumlar için kullanılmasına kesinlikle müsaade edilmemiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v) kayıp eşyasını arayan birisini işittiğinde ona; “Hey bulamaz ol, mescid bu tür şeyler için bina edilmedi” denilmesini  emretmiştir. Müslim, Mesacid, 568-569.   Yine küfür ehli, mü’minlerin aralarını açmak niyetiyle , Kuba Mescidi’nin yanında “Dırâr Mescidi” ni kurmuşlardır. Bu mescid, aşağıdaki ayetin nüzûlüyle Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından yıktırılmıştır:

وَالَّذينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْريقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنينَ وَاِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَا اِلَّا الْحُسْنى وَاللّهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ , لَا تَقُمْ فيهِ اَبَدًا لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فيهِ فيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرينَ             

“Bir de (müslümanlara) zarar vermek için, küfür için, müminlerin arasına ayrılık sokmak için ve daha evvel Allah ve Resûlü ile harp eden (in gelmesini iştiyakla) beklemek ve gözetmek için bir (bina yapıp onu) mescid edinenler ve: "(Bununla) iyilikten başka bir şey kastetmedik" diye muhakkak yemin edecek olanlar vardır. Allah, şahitlik eder ki onlar şeksiz, şüphesiz yalancıdırlar. (Habibim) onun içerisinde hiçbir vakit (namaza durma). Tâ ilk gününde temeli takva üzerine tesis edilen mescid, senin, içinde kıyamına [namaza durmana] elbet daha lâyıktır. Orada tertemiz olmalarını arzu etmekte olan ricâl [insanlar] vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.”Tevbe  9/107-108.

Mescit inşa etmenin fazileti:

عن عثمان رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: مَنْ بَنَى مَسْجِداً يَبْتَغِى بهِ وَجْهَ اللّهِ بَنَى اللّهُ تَعالى لَهُ بَيْتاً في الْجَنَّةِ

Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Kim Allah'ın rızasını talep ederek bir mescid inşa ederse, Allah ona cennette bir ev inşa eder.. [Buhârî, Salat 65; Müslim, Mesacid 25, (533); Tirmizî, Salat 237, (318).] Şurası   hiçbir   zaman   unutulmamalıdır   ki, Al lah’ın  mescitlerinin  imârı  ve  bakımı,  mükemmel olarak  oraya  devam  etmek  ve  cemaatinin sayısınıçoğaltmak  suretiyle  mümkün  olacaktır.

 İçerisi  ne kadar temiz olursa olsun, büyüklüğü ve ihtişâmı ne kadar çok olursa olsun, cemaati bulunmayan cami ma’mur bir mâ’bet özelliğini taşımayacaktır.

CEMAATLE NAMAZININ FAZİLETİ

Cemaate çok ehemmiyet vermiş ve müslümanların cemaat ve birlik olmalarını teşvik etmiştir. Ümmetî birliğe ulaşmada en müessir vasıta namazdır.

Günde beş vakit câmide birleşen müslümanlar, aralarında mevcut olan çeşitli farklılıkların ortaya çıkaracağı  tefrikayı ortadan kaldırabileceklerdir. Tefrikaya götürecek farklıklar

1-Dil farkı  2- Renk farkı  3-İktisâdî farklılık             4-Mevki makam farkı 5-Siyâsi görüş farkı .vs.Günde beş vakit câmi çatısında birleşen, cemaatleşen mü'minler,

Resûllerinin başkanlığı altında kaynaşacaklardır. Her mescide geliş, kimisi fıtrî, kimisi sunî olan ve fakat başıboş bırakıldığı takdirde her biri tefrikaya, fitneye götürebilecek bu farklılıkları bir törpüleme ameliyesi bir kaynaşma temrîni (antrenman) ve bütünleşme cehdidir.Bu sebeple Resûlullah pek çok hadislerinde namazların cemaatle kılınmasını emretmiş, münferid kılmak için ruhsat isteyenlere sıkı şartlar altında  ruhsat vermiştir. Sözgelimi iki gözü de kör olan âmâ Abdullah İbnu Ümmi Mektûm evinde kılma  ruhsatı isteyince önce vermiş, sonra geri çağırıp ezanı işitip işitmediğini sormuş, işittiğini öğrenince ruhsatı kaldırmıştır. Ebû Dâvud'un bir  rivâyetinde: "Üç kişinin bulunduğu bir köy veya kırda namaz cemaatle kılınmazsa şeytan onlara mutlaka galebe çalmıştır. Cemaate iyi tutun. Zîra kurt, sürüden ayrılanı kapar" buyrulmuştur.

Bu ve benzeri bazı nasslardan hareket eden bir kısım âlimler cemaate katılmanın farz-ı ayn olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Ebû Sevr, âyetten de delil çıkarıp: "Allah, Resulüne "korku namazı"nda bile cemaati emretmektedir, öylesi ağır şartlar altında bile terki için özür tanımazsa,  emniyet halinde daha şiddetli bir vâcib olduğu  anlaşılır" der. Atâ İbnu Ebî Rebâh: Hazerde ve köyde, ezanı işiten hiçbir mahlûka namazı cemaatle kılmayı terketmeye ruhsat yoktur!"

عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ: صَلاَةُ الرَّجُلِ في جَمَاعَةٍ تُضَعَّفُ عَلى صَلاَتِهِ في بَيْتِهِ وَسُوقِهِ خَمْساً وَعِشْرِينَ ضِعْفاً، وذَلِكَ أنَّهُ إذَا تَوَضّأَ فَأحْسَنَ الوَضُوءَ، ثُمَّ خَرَجَ إلى المَسْجِدِ َ تُخْرِجُهُ إلاَّ الصَّلاَةُ لَمْ يَخْطُ خُطْوَةً إلاَّ رُفِعَتْ لَهُ بِهَا دَرَجَةٌ، وَحُطَّتْ عَنْهُ بِهَا خَطِيئَةٌ، فإذَا صَلَّى لَمْ تَزَلِ الملاََئِكَةُ تُصَلِّى عَلَيْهِ مَا دَامَ في مُصَلاَّهُ: اللَّهُمَّ صَلِّ، اللَّهُمَّ ارْحَمْهُ. وََ يَزَالُ أحَدُكُمْ. في صلاََةٍ مَا انْتَظَرَ الصَّلاَةَ           

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişinin cemaatle kıldığı namazın  sevabı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmibeş kat fazladır. Şöyle ki, abdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gâyesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldı mı, namazgâhında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler:"Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur."Sizden herkes, namazı  beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir." [Buhârî, Ezân 30, Cuma 2; Müslim, Salât 272 (649); Ebû Dâvud, Salât 49, (559); Tirmizî, Salât 245, (330); İbnu Mâce, Mesâcid 16, (788).]


 


* BENZER KONULAR

2024 - Ammar Acarlıoğlu - İlahi Ninniler 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:32:56 ÖS]


İbrahim Sadri - Dil-i Yunus 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:27:46 ÖS]


2024 - Hikmet Ayyıldızlı - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:14:11 ÖS]


İslam ve İnsan Hakları Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:37:24 ÖÖ]


İnsanlık Efendimiz'e (SAV) Şükran Borçludur Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:33:23 ÖÖ]


Kur'an ve İnsan Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:26:11 ÖÖ]


Mü’minler Ancak Kardeştirler Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:19:10 ÖÖ]


İslamda Tevekkül Ve Önemi Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:13:30 ÖÖ]


İtikadımızı ve Zihniyetimizi Gözden Geçirelim Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Lüks ve İsraf Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:41:08 ÖÖ]


Allah’ım, Duyduğum ve Sakındığım Ağrıdan Sana Sığınırım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:30:03 ÖÖ]


İslâm Dininin Ana Kaynakları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:21:33 ÖÖ]


İnsan ve İman 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:10:43 ÖÖ]


Büyük Cihangir Sultan Mehmed Han Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:57:02 ÖÖ]


Hz Peygamber Ve Samimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 03:50:17 ÖS]


Hz Peygamber Ve İnsan Onuru Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 03:45:36 ÖS]


İslamda Paylaşım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 03:40:40 ÖS]


Kimsesizlerin Kimsesi Olmak Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 03:35:29 ÖS]


Allah Ve Peygamber Sevgisi Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 03:26:03 ÖS]


2024 - İsmail Metin - Yunus Emre İlahileri - Ney Solo Albüm 192 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 03:17:11 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41