Gönderen Konu: GAYEMİZ KULLUK  (Okunma sayısı 403 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
GAYEMİZ KULLUK
« : Mayıs 26, 2018, 09:17:37 ÖS »
GAYEMİZ KULLUK

“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum, Beni beslemelerini de istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır. (cc)” (Zariyat, 56–57–58)

 Yaratan, ölümden sonra hayat veren, kullarına İslam’ı nasip ettikten sonra onları Seçkin Kulu ve Rasulü Muhammed-ül Mustafa (sav)’in yolunda yürümeye muvaffak kılan, zatında ve fiillerinde sıfatların en iyileriyle kullarına tecelli eden Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri; insanoğlunu oyun ve başıboş şeylerle uğraşması, hevayı hevesine müptela olması için basit bir şekilde yaratmadı. Bilakis Rabb’imiz; bedeni topraktan olup sufli ise de ruhunun hakikati ulvi ve Rabbani olan, başlangıçta cevheri: hayvan, yırtıcı hayvan ve şeytan sıfatları ile karışmış ise de günah işlememe kabında bu karışıklık ve bulanıklıktan arınarak Hazret-i Rububiyyet’e layık olan, esfel-i sefilinde iken şehvet ve gazabına hükmedince âlâyı illiyine ulaşabilen insanı; bütün saymış olduklarımızı tahsis edecek bir gayeye, bir maksada binaen yaratmıştır. İnsanın yaratılış gayesi, var olma sebebi ve maksadı; “Ben insanları ve cinleri, ancak (sadece) Bana kulluk etmeleri için yarattım” (Zariyat/56) ayetiyle sabit olduğu üzere ancak ve ancak KULLUKtur. İnsanın vazifesi, sorumluluğu, gayesi kulluktur. Rabb’imiz, insanlara bu vazifeyi bildirmek ve hakiki manada kulluğun nasıl olması gerektiğini göstermek amacıyla bütün insanlığa peygamberler göndermiş ve bunu;

“Yemin ederim ki Biz, her topluluğa, ‘Allah'a itaatle kulluk edin, O'ndan başkasına itaatle kulluk etmeyin!’ diye ikaz eden nebi ve rasul göndermişizdir” (Nahl/36) buyurarak beyan etmiştir. Peki, Cenab-ı Hakk’ın bütün insanlığa vermiş olduğu ömürde kati surette emrettiği, bütün peygamberlerin uğruna gönderilip bu gaye etrafında türlü zulüm ve sıkıntılara maruz kaldığı, insanın şeref ve izzetinin yahut zilletinin bağlı olduğu, cehennemden kurtuluş ile cennetin ve en önemlisi Cemalullah’ın bu vesileyle elde edildiği kulluk nedir?

Kulluk, Cenab-ı Hakk’ın bütün yarattıklarına izafe ettiği bir ifadedir. Bu Allah’ın Rububiyet sıfatının bir tecellisidir. Bunun içerisine kâfir, mü’min, münafık, fasık… hepsi girer ki bu, mana itibariyle “Genel Kulluk” olarak adlandırılır. Ancak bunun yanında bir de “Özel Kulluk” vardır. Bu da kulun Allah’a iman etmesi ve İslam nuruyla müzeyyen olmasıyla elde edilir. Burada sözünü ettiğimiz kulluk; Allah ve Rasulü’nün emrine son derece bağlı olmak ve yasaklarından alabildiğine kaçmaktır. Allah’a karşı kendini muhtaç görmek, O'na sığınmak, O'na tevekkül etmek ve O'nun sevgisiyle kalbini doldurmaktır. Allah’ın zikrinden, fikrinden bir an gafil olmamaktır. Kader başa geldiği zaman susmayı adet edinmektir. Bir sıkıntı başa geldiği zaman hamd etmek ve Allah’a sığınmaktır. Bir hayra ulaşıldığı zaman şükredip bunu Allah’ın bir lütfu olarak görmektir. Hakk’ın tecelli yeri olan kalbine dünyayı koymamaktır. Daima Allah’ı anmaktır. Her iş de Allah’ı vekil bilmektir. Allah’dan gayrisini istememektir. Allah için çalışmak, hizmet etmek, mutlu olup hüzünlenmektir. Allah’ın dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmektir. Her an Allah’a dost olabilmek, O’nu memnun edebilmek için malıyla canıyla mücadele etmektir. Ve Allah’ın kendisine emrettiği şeylerin ihyasına son derece özen göstererek, onları büyük bir sadakat ve teslimiyetle yerine getirmektir… Burada söylemiş olduğumuz her bir söz, tam bir bütünlük içerisinde bir insanda bulunduğu zaman, o kişi hakiki manada kulluğa ermiş demektir. Zira kulluk bir bütündür. Açacak olursak insanın, kulluğunun gereklerini tam manasıyla yerine getirmesidir. Bunlardan birinin dahi eksik olması durumunda kulluk tamam olmaz. Nitekim insanın yaratılış sebebi ve aksal gayesi kulluk olduğuna göre, insanın ulaşması gereken ve ulaşabileceği en büyük makam kulluk makamıdır. Kulluk öyle büyük bir makamdır ki Rabb’imiz; bütün peygamberleri ve yaratılmışların en şereflisi ve en kıymetlisi Cenab-ı Peygamber Aleyhissalatü Vesselam Efendimizi dahi kullukla nitelemiş, kulluğu makamların en şereflisi olarak saymıştır. Ayrıca Cenab-ı Hakk bunu Kur’an-ı Kerim’de defalarca zikretmiş ve ayetleriyle kulluk makamının yüceliğini bizlere haber vermiştir. Rasulullah (sav) Efendimiz kulluğuyla anılmayı istemiş ve “Bana Allah’ın kulu ve Rasulü deyiniz” (Buhari) buyurmuştur. Başka bir hadiste de Efendimiz (sav); “Ben bir kulum, kul gibi yer, içer otururum” (Heysemi, IX,19) diyerek kulluğunu ifade etmişlerdir. Dolayısıyla bir insanın ulaşabileceği en büyük ve yüksek makam kulluk makamıdır. Bu makama ulaşmadan insan tabiri caizse ham kuldur. Burada bir hakikat ortaya çıkmaktadır. İnsanın aksal gayesinin kulluk olduğu ve insanın imtihan vesilesiyle dünyada bulunduğu göz önüne alınırsa, kişinin maruz kaldığı bütün imtihanlar, özünde insanı kulluk makamına ulaştırmak cihetinden kişiye ulaşmaktadır. Zira insan; yaratılış sebebi kulluk olduğunu için, kulluğun vasıflarını bütünüyle üzerinde barındırmaktadır. İşte burada çok ince ve keskin bir yol karşımıza çıkmaktadır. Bunu genişletecek olursak “kul” kelimesi lügatta; kişinin bir kimseye isyan etmeden, ondan yüz çevirmeksizin, itaati ve boyun eğmesi manasına gelmektedir. Dolayısıyla insan kalbini neye rabt ederse haiz olduğu kulluk vasıfları o yönde kişide tecelli edecektir. Eğer insan Allah ve Rasulü’ne gönlünü rabt ederde bu istikamette ilerleyecek olursa, hakiki manada kulluğa erecektir. Şayet Allah ve Rasulü’den yüz çevirecek olursa, Onların yerine neyi tercih etmişse, kalbini neye rabt etmişse onun kulu olacaktır. Abdullah Dehlevi Hazretleri bunu; "Nefsinin arzularına tâbi olan, Allahü Teâlâ’ya nasıl kul olur? Ey insan! Kime tâbi isen onun kulu olursun” buyurarak ifade etmektedir. İmam-ı Rabbani Hazretleri de; “Bir kimsenin Allah-ü Teala’ya kul olması için, O’ndan başka şeylere kul olmaktan ve bağlanmaktan kurtulması lazımdır.”, diyerek bu gerçeği dile getirmektedir. Rabb’imiz de kullarını buna karşı uyarmakta ve Kur’an-ı Kerim’de; “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” (Yasin/60–61) buyurarak kullarını ikaz etmektedir. Ancak insanoğlu üzerindeki gaflet toprağıyla o kadar boyanmış ki içerisine düşmüş olduğu zilletti terk etmediği gibi ne halde olduğunun farkına dahi varmaktan aciz kalmıştır. Allah’ı ve Rasulü’nü unutmuş; nefsine, şeytana, hevayı hevesine kulluğu kendine vazife edinmiştir. İşte Allah’ın hakiki kullarından olan Gavsül Azam Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri bu konu hakkında bakın ne buyurmaktadır:

Ey dünyaya kulluk edenler! Ey ahirete kulluk edenler! Siz, Allah’ı da, dünyayı da, ahireti de bilmiyorsunuz. Kiminizin putu dünya, kiminizinki ahiret. Kiminizinki insanlar; kiminizinki zevkler, nefsanî arzular. Kiminizinki övülme, halktan tasvip görme, alkış toplama…

Allah dışında her şey, bir puttur. Kişi Allah’tan gayrı neye bağlandı ve neye gönül verdiyse, o onun putudur. Senin bütün umudun insanlar.  Her şeyi onlardan bekliyor, onlardan umuyorsun. Korkun da onlardan. Hep onlardan korkuyorsun. Bu hal, Rabb’ine şirk koşmaktır, ortak tanımaktır.

Bu zaman, ahir zamandır. Bu zamanda çoğu insanların mabudu paradan ibarettir. Bu zaman insanlarının çoğu, Musa Aleyhisselamın kavmine benzedi. Yahudilere benzedi. Onlar, altın buzağıyı kendilerine mabud edinmişlerdi. Bu zamanın insanının altın buzağısı da paradır. Parayı kendine mabud edinmişsin, Rabb edinmişsin. Paraya tapıyorsun. Senin Allah’ın para…

Tehlikede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah’a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakiki manada O’na kulluk etseydin, O’nda yok olurdun. O’nun varlığında erir, kaybolurdun…

Bizlerde Gavsül Azam Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Hazretlerinin yukarıdaki sözlerini dikkate alarak kendimizi sıgaya çektikten sonra, kalbimizde meydana gelmiş olan manevi tahribatın sıhhatli bir şekilde tamirini derhal sağlamamız gerekiyor. Eğer ruhumuzdaki manevi yıkımın önüne bir set çekip, Allah’ın gayrına kulluk yapmaktan vazgeçmeyecek olursak; “Heva ve hevesini ilâh edinen kimseyi gördün mü?" (Câsiye, 45/23) ayetinde işaret olunan zümreye dâhil oluruz ve Rabb’imizin; “Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.” (Enbiya/98) ayetinde buyurduğu üzere göreceğimiz yer (Allah muhafaza) cehennem olur. Bu yüzden Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerine kulluk yapabilmek, O’nun gayrısından yüz çevirebilmek için öncelikle kulluğun hakikatini bilmemiz ve bu ölçüyü hayatımızda tatbik etmemiz gerekmektedir.

İmam-ı Cafer-i Sadık (ra) Hazretlerine kulluğun hakikati sorulunca, O mübarek şöyle cevap vermiştir:

“Kulluğun hakikati üç şeydedir: Birincisi; kul, kendisini Allah'ın (cc) kendisine verdiği şeylerin maliki bilmemeli. Zira kullar, bir şeye malik olmazlar. Malı Allah'ın (cc) malı bilirler ve O’nun (cc) buyurduğu yolda harcarlar. İkincisi; kul, işlerin tedbirinde (düzenlenmesinde) kendini güçsüz ve aciz bilmelidir. Üçüncüsü; kendini Allah'ın (cc) emir ve yasaklarını yerine getirmekle meşgul etmelidir. O halde kul kendini malların maliki bilmezse, malları Allah (cc) yolunda harcamak onun için kolay olur.  İşlerinin tedbirini, müdebbir olan Allah'a (cc) bırakırsa, dünya musibetlerine tahammül etmek onun için kolaylaşır. Allah'ın (cc) emir ve yasaklarını yerine getirmekle meşgul olursa, değerli vakitlerini kavga ve övünmeyle zayi etmez.”

Eğer bir insan İmam-ı Cafer-i Sadık Hazretlerinin ifade buyurmuş olduğu kulluğun hakikatlerini hayatında tatbik edecek olursa, Allah’a kullukta inkişaf eder ve gerçek gücünü elde eder. Böylece Allah’a karşı ünsiyet peyda eder ve sürekli Allah’a kurbiyyet sağlamak için mücadele içerisine girer. Bu istikamette devam ettikçe basireti ve feraseti açılmaya başlar. Maddenin ötesindeki manaya geçmeye başlar. Yaradılış hikmetlerini düşünür ve yaratılmışlardan bir şey istemez hale gelir. Ancak Allah’tan ister. Ve artık dilinden kötü sözler çıkmadığı gibi “Falanın sayesinde şu işimizi hallettik” gibi ifadeleri de kullanmaz. “Allah dilediği için böyle oldu” der. Böyle devam ettikçe, kalbindeki masiva kirecin suda çözüldüğü gibi çözülür ve artık kul teslimiyet ve sadakat ile büyük bir iştiyakla; “İyyâke n'abudu ve iyyake nesta'în”, “Allah’ım! Yanlız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileniriz” ayeti celilesinin sırrına ermeye başlar. İhsan, ihlâs ve aşk ateşiyle yanarak daima Allah’a kurbiyyeti arzular. Bu, insanın kendini, kendi uzaklığını aşmaya matuf bir kurbiyyet talebidir. Yardım O'ndan olduktan sonra, Cenâb-ı Hakk hiç umulmadık şekilde öyle yakınlıklar ihsan eder, öyle kurbiyyet cilvelerine mazhar kılar ki; belki hiç düşünmediğimiz, aklımızın köşesinden hiç geçmeyen, hiç tasavvur etmediğimiz, hayalimize de hiç gelmemiş olan yakınlıklara ulaştırılırız. Bu kurbiyyet tamamen gerçekleşince vuslat tamam olur ve artık o kalpte Allah’tan başkasına yer kalmaz. İşte hakiki manada kulluk böylece elde edilmiş olur. Âşıklar Sultanı Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks) Hazretleri kulluk makamına ulaşınca bu makamın keyfiyetini:

“Kul oldum! Kul oldum! Kul oldum! Her köle azad edilince sevinir. Ya Rabbi! Ben Sana kul olduğum için seviniyorum.”, buyurarak dile getirmiştir.

Bu makama eren bir başka Zatta şöyle demiştir: “İstek Benim neme? Ben O’nun kölesiyim. Bir köle için, efendisine arzusu ne olabilir ki?”

Adamın biri bir köle aldı. O köle din ehli ve salih bir kişi idi. Adam kölesini eve götürünce aralarında şu konuşmalar geçti:

Efendi, “Hangi yemekleri istersin?”, diye sordu. Köle, “Hangisini yedirmek istersen!”, dedi. Efendi, “Hangi elbiseleri giymek istersin?”, diye sordu. Köle, “Hangisini giydirmeyi arzu edersen!” dedi. Efendi, “Evimin neresinde kalmayı arzularsın?”, diye sordu. Köle, “Nerede oturmamı uygun bulursan!”, dedi. Efendi, “Ne gibi işleri görmeyi arzu edersin?”, dedi. Köle, “Neyi yapmamı dilersen!”, dedi. Efendi ağlamaya başlayarak; “Ben de Efendim’e, Rabb’ıma karşı senin gibi olsaydım, saadeti bulurdum”, dedi. Bunun üzerine köle dedi ki:

Efendim bir kula, sahibinin emri dışında bir istek ve talepte bulunmak yakışır mı?

Bu hikâye aslında her şeyi ne kadarda güzel özetliyor. Şöyle bir kendimize baktığımız zaman bir düşünelim bakalım. Bizde bu kölenin efendisine tabiyet ve teslimiyeti gibi Rabb’imize teslim olmuş muyuz? Şayet bu soruları Cenab-ı Hakk bize yöneltse, bizde aynı cevapları verebilecek miyiz? Ne yazık ki hayır! (Çok azımız müstesna) Bizler öyle bir uzun emele kapılmışız ve hevayı hevesimize öyle kul olmuşuz ki bu teslimiyet ve tabiiyetten ne kadar da uzağız. Şayet biz o kölenin söylediklerini söyleyecek olsak; rızık endişesine kapılıp da gayri meşru yollardan kazanç elde etmeye kalkmaz, harama el uzatmazdık. Başkalarının malına mülküne özenip de bundan dolayı elem duymaz, öyle olabilmek için kendimizi paralamazdık. Allah’tan başkasına bel bağlamazdık…  Bunların geçici dünya hayatında bizi hakiki manada kulluğa ulaştıracak vesileler olduğunu idrak eder, bu şekilde isyanlara kapılarak Allah’ın verdiğine rıza göstermemezlik etmezdik. Allah dostları bakın ne buyuruyor:

“Seni yaratılışına sebep olan gayeden ne alıkoydu? Emredileni yapmaktan seni ne çevirdi? Seni uzun emelli olmak Hakk’ı düşünmekten aldı. Şahsi arzularına dalarak Mevla’na asi olma!”

Kula gereken yarın neden sorguya çekilecekse onunla meşgul olmaktır. Zira bir gönül sahibi için sevgilisinden başkasına koşmak yakışmaz. Kulun kalbi Allah’tan başkasına bağlı oldukça huzur kapısı ona kapalı olur. Kulun yapması gereken başına gelen her şeyin Aziz ve Kahhar olan Allah’ın dilemesi ve müsadesiyle geldiğini bilerek başına gelen hayra da şerre de rıza göstermektir. Bu rıza kulun en büyük kılavuzu ve rehberidir. Onu maksada ulaştıracak en büyük amildir. Böylece kul daima Allah’tan razı olmanın gayretiyle yaşayacak ve bu gayret Allah’ın kulundan razı olmasına vesile olacaktır. Nitekim kulun Allah’tan, Allah’ın da kulundan razı olma hali, kulluğun doruk noktasıdır. Bu makamda, hayır da müsavidir, şer de. Her şeyin faili Allah olduğu için artık kuldan itiraz kalkmıştır. Her hali ile Allah’a itaat etmiştir. Nitekim İbrahim Hakkı Hazretleri rıza makamına ulaşınca: “Hoştur Bana Senden gelen/ Ya hıl’at u yahut kefen/ Ya gonca gül yahut diken/ Lütfun da hoş, kahrın da hoş” demiştir.

Bu hakikate eren Allah erleri iyi kulları anlatırken şöyle demişlerdir:

“Allah’ın kulları tam kul oldukları için Rabblerinden gayrısını istemezler. Dünyayı düşünmezler. ahireti beklemezler. Yalnız Mevla’yı isterler başka dilekleri yoktur.”

Bir gün Sırr-i Sekati Hazretlerinin yanına biri geldi ve:

“Kulu Allah’a en çok yaklaştıran şey nedir, diye sordu:

Bu soru üzerine Sırr-i Sekati Hazretleri ağlamaya başladı. Sonra:

Bu suali sormak sana mı kaldı, dedi ve devam etti:

Allah-ü Teâlâ kalbine batlığı zaman, yalnız zatını görmeli… Bu olduktan sonra O’na yakınlık olabilir…

Şimdi ey kul! Kula yarayan en güzel şey daima Hakk’a ihtiyaçlarını arz etmektir. Bunu sakın unutma! “Kul ol da, at gibi yeryüzünde yürü. Cenaze gibi halkın omuzuna binip te yükselmeğe çalışma!” (Mevlana Hz.) Dünyalık gel geç bir ömür için kulluğunu satma! Kulluğunun şeref ve izzetini muhafaza etmeye çalış. Bak şair bu şerefi ne güzel ifade etmiş:

“İzzet ve şerefimi artıran, nerede ise Ülker yıldızına ayak bastıran şey şudur: Senin “Ey Kullarım!” çağrına dahil olmam ve Hz. Muhammed’i (sav), bana peygamber olarak göndermendir”.

 YA RABBİ! SENDEN AYRI OLURSAM BANA ACI,

SENDEN BAŞKASI İLE OLDUĞUM ZAMAN BENİ KURTAR,

BU ACİZ HALİMLE KARŞINDA DURDUĞUM İÇİN BENİ BAĞIŞLA,

KULLUĞUNA TALİBİM KAPINA GELDİM.

 


* BENZER KONULAR

Cemaat Anlayışımızı Mümin Sorumluluklarımızı Gözden Geçirelim Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:44:31 ÖÖ]


Müslüman Gençlere Zikir Bildirisi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:27:36 ÖÖ]


Kıskanmak ve Muş Gibi Yapmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:20:23 ÖÖ]


Dinine Tarihine Kültürüne Bağlı Gençler Yetiştirmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:13:57 ÖÖ]


Meyyit – Ölü - Ziyârete Gelenleri Tanır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:07:16 ÖÖ]


Abdullah Akbulak - Zakirin Gözyaşı 2001 - 320 Kbps - Wav Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:37:43 ÖÖ]


Abdullah Akbulak - Sensiz Ağlar 2003 - 320 Kbps - WaV Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:13 ÖÖ]


Rabbin Gazabını söndüren kulunu Rabbine Sevdiren Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:20:31 ÖÖ]


Her Kötülüğün Tek İlacı Gönderen: türkiyem
[Dün, 09:05:08 ÖÖ]


Hepimizin Kaçınılmza Sonu Ölüm Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:58:13 ÖÖ]


Allahin Cennet Ehli İçin Hazırladığı Nimetler Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:54:31 ÖÖ]


Cehennem Ateşi Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:50:55 ÖÖ]


Kur'an ve Hadisler Çerçevesinde Din Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:34:28 ÖÖ]


Duanın Fazileti ve Vakti Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:16:55 ÖÖ]


Aile Reisi Olarak HZ. Muhammed Aleyisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:46:18 ÖÖ]


Lokman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:20:52 ÖÖ]


En Büyük Zikir Allah’ı Anmaktır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:36 ÖÖ]


2024 - Ammar Acarlıoğlu - İlahi Ninniler 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 03, 2024, 08:32:56 ÖS]


İbrahim Sadri - Dil-i Yunus 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 03, 2024, 08:27:46 ÖS]


2024 - Hikmet Ayyıldızlı - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 03, 2024, 08:14:11 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41