Gönderen Konu: Mutluluğu Yeniden Tanımak  (Okunma sayısı 71 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5777
Mutluluğu Yeniden Tanımak
« : Ekim 19, 2023, 08:06:47 ÖÖ »


Mutluluğu Yeniden Tanımak

İnsan için tek başına mutlu olmak utanılacak bir şey midir? Sanmıyorum. Ama yine de tehlikeli ve rahatsız edici bir yanı var tek başına mutluluğun. Bu yüzden delilerin gülümsemesi beni korkutur. Issız neşe korkutur beni, hepimizi. Sevinç anlarında hep bir ortak ararım. Sanki mutluluk o en çok beğendiğim aforizmadır. Arkadaşlarımla, sevdiklerimle, meslektaşlarımla paylaşmazsam olmaz. Çoğaltmam gerekir onu. Bir davetiyedir mutluluk, gün ve saatini çoğul zamirler belirler.

Yunus’un şiirleri, Shakespeare’in tiyatroları, Dostoyevski’nin romanları… Edebiyatın insanı mutlulukla buluşturma yeteneği var mı? Romanların son sayfalarının, o en çok sevdiğim mısraların bıraktığı tortu bilincimin en pahalı süsleri değil mi? O tortunun bileşenlerinden biri de mutluluk mu, diye soruyorum kendime bazen. Net bir cevap veremiyorum. Çünkü edebiyatın esas işlevi hâlâ karamsarlığın tekelinde. Hâlâ edebiyatın en yüksek rütbeli askeri, hüzün.

Mutlulukta eğlenceyi çağrıştıran bir yan var. Eğlenceyi, sefahati, şımarıklığı, sınırı aşmayı… Dünyaya katılmayı yani. Hâlbuki edebiyat en başından beri yüzeyselliğe karşı organize bir harekettir. Her şey iyiye gidiyorsa, eğlenmek suç değil bir erdem hâline gelmişse edebiyatın varlık nedeni sorgulanır. Edebiyat en rafine söylemle dünyayı bu hâle getirenlere bir itirazdır. Dünyanın bu hâline şerh düşmektir. İtiraz mutluluk vadetmez. Huzur vadeder. Edebiyat bu hâliyle bir yapısal reform geçirmediği sürece mutluluk değil huzur vadetmeye devam edecektir. Böyle dersem kimse itiraz etmez. İtiraz eden olursa bana vadettiği huzuru hemen getirsin.

Mutluluk işteşlik kipinde görünür hâle geliyorken huzurun birlikteliğe ihtiyacı bazendir. Huzur kendinde başlayıp biter. Başkasına da sıçrarsa ne âlâ. Ama başkasına muhtaç değildir. Edebiyatın hedef kitlesi tek tek bireylerdir bu yüzden. Bireylere hitap eder. Oysa mesela dinde saadet (saadet-i dareyn) vardır. Ve hedef kitlesi bireyler değil, topluluklardır. Edebiyat bana hitap eder, bende tamirat yapar, beni gözler, benden taşar. Edebiyatın müşterisi “ben”dir.

Klasik edebiyatların toplumsal dokuda ısrar etmesi bireyde değil toplumsalda anlatıyı kurması bu söylediklerime zeval verir mi? Maalesef evet. Klasik anlatılardaki mutlu son geleneği edebiyatın işlevini askıya almış görünüyor. Kolektif bilincin iktidarda olduğu geleneksel dönem, huzurun yazılı metinde aranmadığı bir ilişkisel canlılığı içeriyordu. Huzur vaadi reklamı yapılsa bile müşterisi olmayan bir sektördü. Bilinç, mutluluk diyalektiği üzerinden şekilleniyordu. Mesela Dede Korkut Hikâyeleri, bir hikâye hariç hep mutlu sonla biter. Halk hikâyeleri mutlu sonla biter. Mutlu sonla bitmeyen hikâyeler de ahirette mutlu finale ulaşır. Hikâye muhakkak mutlu final yapar. Gelenekte fıkranın bu kadar sağlam yer tutmuş olması boşuna değil. Fıkralar da mutlu son endüstrisine nükte üzerinden malzeme temin ediyordu çünkü. Hayatın derin ve kederli anlamları dahi nükte ve espri bandından geçer ve acı anlam, tatlı sözle iletilirdi. Gelenek bu yönüyle edebiyata angajman kuralları uygulardı. Karamsarlık gümrükten geçemiyordu.

Yeni bir “mutlu son” zamanlarına ayak bastığımızı hissediyorum son dönemde. Bu mutlu son vaadi küresel bir trend olarak ekranlardan biteviye servis ediliyor. Edebiyatta da yansımasını buluyor. Gelenekle kıyaslanamayacak ölçüde düşük artık edebiyatın medyatik gücü. Hâl böyle olunca hızlı sosyolojik dönüşümler edebiyat eliyle değil ekranlar eliyle oluyor bugün. Eski zamanlarda bir Leyla ve Mecnun anlatısı kişilerin ideal eş imgesini biçimlendirmede oldukça başarılıydı. Hâlbuki bugün dijital kültür, oluşturduğu senkronizasyon tsunamisiyle sabit imge modelini yok etti. Her an idealize edilen örnekler değişime uğruyor. Tüketilen her modelin hemen yanı başında bir yenisi var.

Bu “yeni mutlu son zamanları”, son duygusunu yok ederek işlevselleşiyor. Son duygusunu dumura uğratan zihin, sonsuz bir anlar silsilesinde akışa dâhil olup akışın bir parçasına dönüşüyor. Gelenekteki her bağlamı bir mutlu sona ulaştırma refleksi bu yeni mutlu son endüstrisinde görünmüyor. Çünkü son yok. Akış boyunca mutluluk devam diyor ve akış sürekli güncellenen içeriklerle hiç sona ulaşamıyor. Özellikle son dönemde distopik romanların edebiyat kamuoyunda manşet olmasının özel bir anlamı var bence. Tamamıyla piyasa kontrastı oluşturulmasıyla ilgili ve bağlantılı bir durum. Edebiyatta mutluluk yok algısı hesabına çalışıyor bu manzara.

Oysaki mutsuzluğun en kestirme yolu daimi mutluluk talebidir. Klasik dönemde mutlu son vaadi bütün ana fikri sonda belirgin hâle getirdiği için rasyonel bir zeminde faaliyetini sürdürüyordu. Yeni mutlu son zamanlarında mutluluk, anbean deneyimlenen akış hâline gelen bir sürekliliğe dayandığı için irrasyoneldir. Bir çeşit hayal kırıklığı üretimhanesi olmaya mahkûmdur. Ve bu hâliyle dolandırıcılık faaliyetidir. Vaadini hiçbir zaman yerine getiremez. Öteki hâline getirdiği edebiyat ise huzur vaadiyle tarih boyunca hiçbir zaman kriminal bir vaka olmamıştır. Vaadini muntazaman yerine getirir.

Son duygusundan kopuş ölüme yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor. Piyasa son duygusunu yok etmek üzerine kurgulandığı için ölüm hiçbir sahnede görünür değil artık. Play kültürü ölümü öldürmüş durumda. Edebiyatın gündemi olan aşk ve ölüm, play kültüründe yerini haz ve mutluluğa bırakıyor. Buysa içerik terörüne maruz kalan özneleri birer performans nesnesine çeviriyor. Yani birer kuklaya… Bu yeni dünyada parametrelerin kıskacından kurtulmak imkânsızdır. Kilomu nasıl korurum, çocuğuma ideal eğitimi nasıl veririm, yıl sonuna kadar kaç kitap okurum gibi sorular çevresinde gündelik pratiklerini biçimlendiren özneler herhangi bir parametrik skalanın dışında kaldığında mutsuz olur. Mutsuz olmak yeni mutlu son zamanlarında cehennemdir.

Mutlu son endüstrisi yeni versiyonuyla edebiyatın alanını daraltmıyor bence. Sadece ürettiği yeni insan tipolojisini edebiyatın doğrularına yabancılaştırıyor. Bu bir daralma değil. Her tarihsel kesitte bir grup insan yazarak sanatsal faaliyete dâhil olmuştur. Sanatın biyografisinde boşluk yok. Bugün ve yarın da boşluksuz devam edecek. Daha güçlü ya da daha zayıf bir şekilde, bilinmez. Bunu zaman gösterecek. Ama edebiyata yönelen ilgi giderek play kültürünün içinde eriyor. Anlık etkilere alışan yeni zihinsel şema Budala’yı elbette okumayı gereksiz görecektir. Hiçbir zaman Kirilov’la tanışamayacaktır. Proust bu yeni zamanlar için gevezenin önde gidenidir.

Mutlu son zamanlarında gerçeğin hasar kaydını sadece edebiyat tutabilir. Çünkü edebiyat bir duyarlılık röntgenidir. Ve dahi, duyarlılık hâlâ kurtuluş vadeden tek insan istidadıdır. Ben de kurtulmak istiyorum. Kimden ve neden? Boğazıma yapışmış bu mutluluk zorbalığından, çevrim içi hapishanelerinden, oynat tuşlarından, artık roman kahramanı çıkaramayacak muhtemel tüm dünyalardan, bitmeyen akıştan, mutlu sonlardan. “İfade etmek bir kurtuluş yöntemidir.” demiş Cioran. Eğer doğru söylüyorsa edebiyat bir kurtuluş savaşı anlamına gelecektir. Huzur ve kurtuluş. Bundan başkasını vaat etmiyor edebiyat.

Ayrıca insanların mutsuz olmaya da ihtiyaçları var. Mutsuzluğun en sağlam tedarikçisi de aşk. Hem mutluluğun hem mutsuzluğun tedarikçisi. Play kültürü, bu muazzam tedarikçinin iflas etmesi için elinden geleni yapıyor. Çünkü akışın durmasını, birer hipnoz mekânı olan ekranların cıvıltısının dinmesini istemiyor. Aşk, akışı durduran bir etkinlik. Tıpkı ölüm gibi. Akışa müdahale eden pasif bir irade gösterisi. İradenin ipoteklenmesine bağlı olan mutlu son endüstrisi akıştaki bu tür arızaları istemiyor. İzle, beğen, eğlen ve geç. Sakın durma, dikkat etme, odaklanma, fark etme.

Almancada “mutluluk”un etimolojik atasının “tesadüf” olduğunu öğrenince şaşırmıştım. Etimoloji güvenilir bir haber kaynağıdır. Mutluluğun tesadüfle ilgisini fark etmek için etimoloji bilmeye gerek yok ama. Şöyle bir düşünüyorum. En mutlu olduğum anları düşünüyorum. Acaba hangisini planlamıştım? Hangisini daha önceden öngörebilmiştim? Hangisine hazırlık yapmıştım? Yok. Tatminkâr bir cevabım yok. Mutluluğun geometrisi yok, matematiği yok, hesap makinesi yok.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41