Gönderen Konu: Mezarda neler olacak?  (Okunma sayısı 1875 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Mezarda neler olacak?
« : Ocak 06, 2015, 09:08:33 ÖÖ »
MEZARDA NELER OLACAK?

MEZAR ve ötesindeki âlem hep merak edilmiştir. Mezar, dünya ile ahret arasında bir ara bölgedir... Mezar âlemine ‘berzah’ âlemi de denir.

Mezara konulan kişinin ruhu o esnada vücudun içinde değildir. İnsandaki canlılık ruhla sağlanır. Bu nedenle de ölüm aslında ruhun değil, vücudun ölümüdür. Ölüm dediğimiz olay, ruhun vücuttan alınmasıdır. Vücuttan alınan ruh melekler tarafından teslim alınır. Kişi iyi bir insansa ruhunu ‘rahmet melekleri’ teslim alırlar. Onu semanın en üst noktalarına doğru götürürler. Ölen kişi kötü bir insansa ‘azap melekleri’ onu teslim alırlar ve yerin alt tabakalarına doğru taşırlar.
Kişi mezara konulur. O esnada mezarın başındaki hoca efendi telkin denilen uygulamayı yapar. Telkin, mezardaki kişiye iman ile ilgili hakikatleri hatırlatmak anlamında yapılan bir duadır. Telkin geleneksel bir uygulamadır. İslam âlimleri bu usulün kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Hanefiler bunu meşru görürler. Şafiiler ve bazı Hanbeli fıkıhçıları ise bunu müstehap sayarlar. Telkin her ne kadar hadis kitaplarında yer almasa da ders verici bir uygulamadır. Hem yaşayanlar için ve hem de ölmüş olanlar için.
* * *
Telkin okunurken ölüyü gömenler yavaş yavaş mezarlığı terk ederler. Orada hoca efendi ile birkaç kişi kalır. Peki okunan telkini ölü duyar mı? Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz.
Denilir ki herkes mezarlığı terk ettiğinde, ruhu vücuduna iade edilen mezardaki ölü de kalkıp gitmek ister ve bunu yapmak isterken de başını başucuna konulan taşa çarpar. Bu halk arasında yaygın bir inançtır. Burada kastedilen şey; fiziki anlamda başını çarpmak değildir elbette. Ölüde bir hareket görülmez. Eğer böyle bir hadise oluyorsa bu uykudayken yaşanan rüyaya benzer bir durumdur. Mecazi anlamda bir harekettir.
* * *
Aslında kişinin ruhu öldükten sonra gömülünceye kadar geçirdiği aşamada zaman zaman kendi cesedini müşahede eder ve cenazesinde olanlardan kısmen de olsa haberdar olur. Ruh bir anlamda vücudunu takip eder. Ama vücut mezara konulup herkes ayrılırken ölen kişi olanların tamamen farkına varır.
* * *
Bu noktadan sonra Münker ve Nekir denilen iki melek soru sormak için kişinin yanına varırlar. O esnada ölen kişinin hayattayken yaptığı güzel ibadetler ölenin etrafını sararlar. Bu durum ölmüş kişinin manevi halini gösteren iyi bir göstergedir. Bazı irşat kitaplarında veya Munziri’nin ‘Tergib ve terhib’ adlı kitabı ve benzer eserlerde bu durum detaylı olarak anlatılır.
Melekler kişiye Allah’a imanı, Peygamberini, namazı ve diğer ibadetleri sorarlar. Kişi dünya hayatında iyi bir hayat sürdürmüşse sorulara doğru ve ikna edici cevaplar verir. Yok kötü bir hayat sürmüşse cevap veremeyecektir.
* * *
Bu sorgulamadan sonra kıyamete kadar geçecek zaman diliminde vücut çürürken, ruh azap veya nimet içinde olur. Çünkü mezar: “Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur”. Bazı kişilerin azabı kısa ve hafif olur. Bazılarının azabı ise uzun ve ağır olur. Bazı kişiler ise nimet içinde olurlar. Bu nimet cennete benzer bir hayatı andırır. Ama bildiğimiz cennet hayatı mahşerden sonra meydana gelecektir. Bu nedenle de İslam âlimleri “Cennet ve cehennem şu anda yaratılmıştır ama boştur” derler. Cennet ve cehennemin şu anda yaratılmış olmasına rağmen boş olması, kendisine girecek olanlara anlatılan dolaylı bir mesajdır.
* * *
Mezar âlemindeki azap kişinin ameline göre değişir. Ancak buradaki azap “gıybet, söz taşıma, temizliğe dikkat etmeme” gibi hatalardan dolayıdır. Kul hakları da buna eklenebilir. Fakat gerçek anlamdaki bütün hesapların bütün ayrıntılarıyla hiçbir zerre unutulmaksızın ortaya konması ancak kıyametten sonraki dönemdedir. Büyük hesaplar, büyük hesap gününde görülecektir. Büyük mükafatlar da büyük hesapta belirlenecektir.
Ölüler bu âlemde, ailelerinden yüce Allah’ın müsaade ettiği kadar haberdar olabileceklerdir. Yüce Allah’ın müsaade ettiği kadarınca kendileri için yapılan iyiliklerden, bağışlardan yararlanacaklardır. Bazen dünyadaki yakınlarının iyiliklerinden ötürü müjdelenirken bazen de kötü hallerinden ötürü de mahzun olacaklardır.
* * *
Yüce Rabbim dünyamızda, kabir âlemimizde ve sonrasında bizlere merhamet etsin. Son olarak şunu söyleyelim: Dünyadayken nasıl bize sorulmadan ve müsaadeniz alınmadan binlerce olayla muhatap oluyorsak, ölümden sonra da bize sorulmadan ve iznimiz olmadan binlerce olayla muhatap olacağız...

Nihat  Hatipoğlu.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İnsanlar nasıl ölürler
« Yanıtla #1 : Ocak 06, 2015, 09:10:02 ÖÖ »
İnsanlar nasıl ölürler


HERKESİN ölümü farklı farklı olur. Kimisi hiçbir şey hissetmez. Öleceğini anlamaz.

Ölüm aniden gelir. Hazırlıksızdır. Vedalaşamaz, vasiyetini söyleyemez. Belki olgun yaşta da değildir. Ama bu iş, böyle işte. Geleceğinde mazeret dinlemez. Niçin sorusunun cevabını vermez. Aslında ölen çaresiz olduğu gibi, ölüm de çaresizdir. Git denir o da gelir. Ölümün dili yoktur. Konuşmaz. Ölümün dili ölenlerin halidir. Ölenler susarak, uzanarak, sessizleşerek ölümü anlatırlar. Bazılarının ölümden haberi vardır. Sezerler, sezinlerler, hissederler. İçlerine doğar. Ya bir sezgi ile ya bir rüya ile ya da başka bir şeyle anlarlar. Bazen anlatamazlar. Bazen anlatsalar da, dilleri ipuçlarını verse de aslında kendileri bunun farkında değillerdir. Ölecek adam öleceğini anlatır ama farkında değildir. Bazıları bunu hissettikleri için tevbe şansını yakalarlar. Tevbe ile temizlenme sürecine girerler. Bazılarına ölüm bir hediye gibi gelir. Aniden, çektirmeden, incitmeden, süründürmeden. Bazen ölüm öncesindeki hastalık süreci, felçlilik hali, ağrı, sızı, bilinçsizlik günleri onun için bir kefarettir. Temizlenme vesilesidir. Belki Allah (c.c.) o tür insanları huzuruna bunca günahıyla almak istemez, ölüm öncesindeki bu süreçte onları temizler, çektikleri bu sıkıntılar onların günahsız veya daha az günahla gitmelerine vesile olur.
 
Ölüm öncesinde temiz insanların yüzü daha da berraklaşır. Sessizleşirler,kabuklarına çekilirler. Genele yansıyan bir teslimiyet vardır. Farkında değillerdir. Ama, dünyevi şeylerden bir anda sıyrılırlar. Dünyanın içindedirler belki ama, ilgilerini azaltmışlardır. Bu elbette ki iyi bir göstergedir. Betona yapışmış gibi, dünyaya tutuklanmak, ölecek insanı elbette huzurlu kılmaz. Böyle bir insan gittiği yerde de elbette hoş geldin, sefa getirdin sözleriyle karşılanmaz. “Kişi ölmeden evvel cennet veya cehennemdeki yerini görmeden ölmeyecektir” hadisi insanların son andaki halini anlatır. Nicesi vardır ki yüzü simsiyah, mosmor, endişeli, korku dolu bir halde ölüme teslim olur. Elbette ki ölüm ondan, o da ölümden memnun değildir. Zaten bu halleri İslam âlimleri iyi olmayan bir hale örnek saymışlardır.
Bu tür insanların hali yüce Allah’ın vereceği karara kalmıştır. Kötü bir yaşantı, faydasız bir ömür, merhametsiz bir geçmiş, iyilikten uzak bir hayat süren kişinin, son demlerinde bu saydıklarım da görülürse, bizim böyle bir insana iyi dememizin bir anlamı yok ki. Bazı insanlar ölürken terlerler. Yüzleri güler. Burun delikleri açılıp kapanır. Alınlarında ter birikir. Hafiftirler. Yüzlerinde sevinç işareti vardır. Bir de bu insanların hayatı iyi ve temizse, rahmet ve sevgi doluysa, merhametle yoğrulmuşsa elbette ki iyi şeyler söylemek mümkündür.

Bazı insanların ölürken akılları başlarındadır. Etrafında olup biteni görürler. Anlarlar. Son ana kadar iradelerini yitirmezler. Kuran okurlar, dua okurlar. Hatta Kuran okunmuyorsa çevresinde ikaz ederler, okuyun diye. Nereye gittiklerinin farkındadırlar. Yolun da, yolculuğun da bilincindedirler. Kendilerine telkin edilen -fısıldanan- şehadeti (Eşhedü ella ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah- şehadet ederim ki Allah birdir ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisidir) veya kelime-i tevhidi (La ilahe illallah Muhammedür Resulullah; Allah’tan başka ilah yoktur Hz. Muhammed (s.a.v.) onun resulüdür) cümlelerini rahatça, pürüzsüz söylerler. Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müjdesine ulaşarak öteki âleme göçerler. “Kimin son cümlesi La ilahe illallah olursa cennete girer.” Sonunda girer. Günahı çok olsa da ebediyen cehennemde kalmaz. Sonunda elbette cennetle tanışır.

Bazılarının ise ölürken akılları başlarında değildir. Bilinçleri yok denecek kadar azdır. Bu bilinç yokluğu iradesizlik anlamındaki bilinç yokluğudur. Olaylara hâkim değildir. Ne olup bittiğinin farkında değildir. Okunan Kuran-ı Kerim’e tepki vermez. Okunan kelime-i tevhide katılmaz. Etrafındaki insanların farkında değildir. Gittiği yolun hiç farkında değildir. Çünkü yolcu belki yola çıktığını da anlamamaktadır.

Bazen ölecek olanın duygu dünyasında depremler, şimşekler, kasırgalar, tufanlar kopmaktadır. Bütün bunlara teslim olmuştur. Bazen gözlerinin önünden, ölen babası, arkadaşları, tanıdıkları birbiri ardında siluet gibi belirir ve geçer. Mırıldanır. Onlarla konuşur gibi yapar. Siz onu seyrederken mırıldandığını, bir şeyler söylemek istediğini anlarsınız. Bazen gerçekten de söylemek isteyip de söyleyemediği şeyleri mırıldanır. Şairin dediği: “Ölecek miyim tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlelerin hasreti dudağımda” sözüne ne kadar yakışan bir haldir bu.

 

Söylenebilecek her güzel şeyi söylemeye çalışın. Sevdiğinize onu sevdiğinizi söyleyin. Annenize, babanıza, evladınıza ve başkalarına. Haykıramayacak o hale gelmeden önce haykıracak bir şeyiniz varsa haykırın. Paylaşacak bir şeyiniz varsa paylaşın. Yapıcı olun, olumlu olun. Çünkü ölümlüsünüz. İyilik ve rahmet kapılarını açın, örtmeyin. Örtmeyin ki son anda size de kapı örtülmesin.

Koma sekerat anı dünyanın son, ahretin de ilk durağıdır. İki kapılı bir yerdedir kişi. Zor bir dönemeçtir. O dönemeçten hepimiz geçeceğiz. Bizden öncekiler yaşadılar. Biz de yaşayacağız. Elbette ki çetin ve zor bir haldir. Orada sözün, kelimenin, nefesin, nefsin, kudretin, kuvvetin, iktidarın, makamın, mevkiin, rütbenin, mansıbın sözü geçmez. Muktedir olan yüce Rabbin sözü geçer. Orayı tam teslimiyetle, Rabbe sığınarak geçmek için, oraya hazırlanmaktan başka çare yok ki...

Nihat  Hatipoğlu.

 


* BENZER KONULAR

Keşke Bilmiş Olsalardı Gönderen: anadolu
[Bugün, 09:02:12 ÖÖ]


Temiz ve Murdar Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:57:55 ÖÖ]


Ahmaktan Kaç Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:51:12 ÖÖ]


Müslümanın 24 Saati Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:37:18 ÖÖ]


40 Ayette Merhamet Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:23:17 ÖÖ]


İmanla Yücelmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:43:19 ÖÖ]


Amellerin En Faziletlisi Allah İçin Sevmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:58 ÖÖ]


Hayat Bizden Ne İster Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:50 ÖÖ]


Kibirden Mahrûmiyet Hâsıl Olur Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:14:51 ÖÖ]


Her Gün Tekâmül Etmelidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:02:25 ÖÖ]


Güzel Geçimin Sırları. Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:42:25 ÖÖ]


Yol Azığı Sabır ve Namaz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:37:45 ÖÖ]


Yardımlaşma Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:26:22 ÖÖ]


Kur'an'da İnkarcıların Sıfatları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:11:43 ÖÖ]


Kur'an Psikolojik Hastalıklara Şifadır Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:07:51 ÖÖ]


Hayat Bizden Ne İster Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:40:51 ÖÖ]


Zamanın Nabzını Tutmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:34:18 ÖÖ]


Emanet Ahlakı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:25:04 ÖÖ]


Annenin Gözünde Çocuk Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:11:50 ÖÖ]


Ömür Hak Yolunda Tüketilmeli Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:05:21 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42