Gönderen Konu: İslamiyette Tefekkür Vardır Fakat Felsefe yYoktur! 1  (Okunma sayısı 259 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İslamiyette Tefekkür Vardır Fakat Felsefe yYoktur! 1
« : Temmuz 20, 2020, 06:28:16 ÖÖ »
İslamiyette Tefekkür Vardır Fakat Felsefe yYoktur!  1

Felsefe, Yunanca “philos” (sevgi) ve “sofia” (hikmet) kelimelerinden meydana gelmiş bir terimdir...
 
 Makâlemize başlamadan evvel, başlıkta geçen 2 terimin tariflerini vermemiz lâzım ki, merâmımız tam anlaşılsın...

Felsefe, Yunanca “philos” (sevgi) ve “sofia” (hikmet) kelimelerinden meydana gelmiş bir terimdir. Yani “Felsefe (Philosophie)” kelime manası itibarıyla, “hikmet sevgisi” demektir. Genel bir tarîf yapacak olursak “Felsefe”: Madde, hayat, yaratılış, kâinât, rûh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda, insan gayretinin, akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamamına denir. Felsefeden maksadın, “her şeyin aslını aramak” olduğu kabul edilir.

İlk ve Orta Çağ filozofları, felsefeyi “varlıkların, prensiplerin ve sebeplerin ilmi” şeklinde tarif etmişlerdir. Günümüzün genel tarifi ise; “Mâdde ve hayatı, kâinat, cemiyet, rûh gibi varlıkları, dîn ve tanrı konularını inceleyen düşünce gayreti ve bunun neticeleri” şeklindedir.

Akıl bir ölçü âletidir; İslâmiyet, akla çok önem veren bir dîndir. Akıl medâr-ı teklîftir, yanî mükellef olma sebebidir. Bir hadîs-i şerîfte “Aklı olmayanın dîni yoktur” (Ebu’ş-şeyh) buyurulmuştur.

Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerimde, “Akıl etmez misiniz? Aklınızı çalıştırmaz mısınız? Tefekkür etmez misiniz?” şeklinde suâller vardır.

Peygamber Efendimiz de, akıllı kimseler hakkında bazı hadîs-i şerîflerinde şunları buyurmuştur:
“Akıllı kimse, kurtuluşa ermiştir.” (Buhârî)

“Akıllı, nefsini hesâba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.” [Tirmizî]

“Aklı olan kimse, îmân eder.” (Beyhakî)

“Akıllı, Allahtan en çok korkan, O’nun emir ve yasaklarına en güzel uyandır.” [İbn-i Muhber]   

Ama, burada şunun bilinmesi lâzımdır ki, akıl bir ölçü âleti olmakla birlikte, her işte ve hele dînî işlerde akla güvenilemez. Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Onun için kesinlikle belirtelim ki, akıl, Allahü teâlâya âit bilgilerde ve dînî konularda ölçü olamaz.

En akıllı denilen kimse bile, sadece dîn işlerinde değil, uzman olduğu dünyâ işlerinde de çok hatâ eder. Çok yanılan bir akla, dînî konularda nasıl güvenilebilir? Sonsuz olan âhiret işlerinde, nasıl olur da, akla uyulur?

Zâten akıl, göz gibidir; İslâmiyet bilgileri de ışık gibidir. Şek-şüphe yoktur ki, gözümüz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremez. Allahü teâlâ, gözümüzden faydalanmamız için, güneşi, ışığı yaratmıştır. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı, gözümüz işe yaramazdı. Tehlikeli cisimlerden, zararlı yerlerden kaçamaz, faydalı şeyleri bulamazdık.

Akıl, insandan insana değiştiği için, bazı insanlar dünya işlerinde isabet ettiği hâlde, bazıları yanılabilir. [İnşallah yarın bu konunun detaylarına de girelim.]

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: İslamiyette Tefekkür Vardır Fakat Felsefe yYoktur! 2
« Yanıtla #1 : Temmuz 21, 2020, 05:41:58 ÖÖ »
İslamiyette Felsefe Yoktur Fakat Tefekkür Vardır  2

Felsefeciler ve materyalistler (maddeciler), akılları dışında bulunan konulardaki sözlerinin çoğunda yanılmışlardır.
 
Dünkü makâlemizde de belirttiğimiz gibi, dîn işleri, akıl üzerine kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda kalmaz. Akıl, insanlar arasında da eşit olarak bulunmaz. Herhâlde bunu kimse inkâr etmez. En yüksek akıl ile en aşağı akıl arasında binlerce derece vardır. Herkesin aklı, birbirine uymadığı gibi, hattâ aynı kişinin, selîm olmayan aklı da, bazen doğruyu bulur, bazen de yanılır ve yanılması daha çok olur.

Aklın anlayamadığı veya yanlış anladığı çok şey vardır ki, bunları doğru bir şekilde ancak Allahü teâlâ ve “Peygamber”leri bildirirler. Her Peygamber, ilaçların tesîrlerini iyi bilen uzman bir tabip gibidir. “Peygambere lüzum yoktur” demek, “tabîbe lüzum yok” demekten daha yanlıştır. Peygamberin bildirdiği teklîfler, Allahü teâlâdan gelen vahiyler olduğu için, hepsi doğrudur ve tamâmı faydalıdır.
 
AKLIN MÂHİYETİ NEDİR?
 
Son zamanlarda, bazı kimseler, akıl ile vahyi kendilerine göre mukâyese etmekte, bunlar hakkında nakle dayanmayan, akl-ı selîme de uymayan, indî, hevâ-yı nefisten ve gelişigüzel sözler söylemektedirler.

Cenâb-ı Hak, diğer vücut uzuvlarımızın (organlarımızın) üstünde bulunan aklı, esas itibarıyla hakkı-bâtıldan, iyiyi-kötüden, faydalıyı-zararlıdan ayırt eden bir meleke olarak yaratmıştır. Zâten iyiyi, kötüden ayırabilen akla, “akl-ı selîm” denilmektedir. Fakat hemen belirtmek lâzımdır ki, akıl yalnız başına, faydalı-zararlı şeyleri, genellikle maneviyyâtı anlayamamaktadır.  Şu bir vâkıadır ki, hak ile bâtıl, iyi ile kötü, ancak, bütün mahlûkâtı yoktan var eden Allahü teâlânın bildirmesiyle bilinip anlaşılabilmektedir.

Nitekim târih boyunca, hak Peygamberlere rastlayamayan veya onlara inanmaktan mahrûm kalan insanların, güneşe, aya, yıldızlara, diğer tabîat varlıklarına, denizlere, kabaran dalgalara, çeşitli hayvânlara, muhtelif putlara taptıkları görülmüştür.

Sâdece akla uymak, gecenin koyu karanlığında, bilinmeyen yerlerde, pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemî kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her an uçuruma, girdâba düşebilirler. Nitekim felsefeciler ve her şeyi tecrübeleri, hayâlleri ile izâha kalkışan materyalistler (maddeciler), akılları dışında bulunan konulardaki sözlerinin çoğunda yanılmışlardır.

İşte bundan dolayı Allahü teâlâ, insanların, akıllarından faydalanmaları için, Peygamberleri, dîn ışığını yaratmıştır. İnsanlar, kesinlikle “Risâlet” ve “Nübüvvet” müessesesine muhtaçtırlar. Peygamberler, dünyâ ve âhırette rahat etme yolunu bildirmeselerdi, şüphesiz ki salt akılla bulunamazdı.

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42