Gönderen Konu: Resûlullah’ı Çok Sevmek Lâzım  (Okunma sayısı 68 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5809
Resûlullah’ı Çok Sevmek Lâzım
« : Ekim 24, 2022, 08:37:28 ÖÖ »
Resûlullah’ı Çok Sevmek Lâzım

Her mü’minin, Resûlullah’ı çok sevmesi lâzımdır. Allahü tealâ’yı sevenin, O’nun Resûlü’nü de sevmesi vaciptir/farzdır. Ayrıca onun yolunda olan sâlih kulları da sevmesi lâzımdır. Resûlullah’ı çok sevmek lâzım olduğu konusunda, pekçok İslâm âlimi birçok kitap yazmıştır. Çünkü, başta “Sahîh-i Buhârî” olmak üzere, birçok hadîs kitâbında yer alan bir hadîs-i şerîfte, “Bir kimse, beni çocuğundan, babasından ve herkesten dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş olmaz” buyuruldu. Ya’nî o kişinin îmânı kâmil/olgun olmaz.

Hadîs-i şerîfin diğer rivâyetleri de şöyledir: “Bir kimse, beni kendi nefsinden, ehlinden ve bütün insanlardan dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş olmaz”, “Beni ana-babasından, evlâdından ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.”

Onu çok seven, çok zikreder, anar, çok över. Bir hadîs-i şerîfte, “Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar” buyuruldu. Diğer bir hadîs-i şerîfte de, “Allahü teâlâ, bir kuluna yazı ve söz san’atı ihsân ederse, Resûlullahı övsün, düşmânlarını kötülesin” buyurulmuştur.

İslâm memleketlerinde asırlardan beri Mevlid okunması, bu hadîs-i şerîfteki emre de uygun bir iş olmaktadır. Mevlid okumağa karşı çıkan bir kimse, Resûlullah’ın ve Eshâb-ı kirâmın yaptıkları bir işi beğenmemiş olduğu gibi, bu hadîs-i şerîfe de karşı gelmiş olmaktadır.

Bu vesîle ile belirtelim ki, İslâmın birinci şartı, bilindiği gibi, Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) îmândır. Ya’nî onları sevmek ve sözlerini beğenip kabûl etmektir. İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi‘ olmağa bağlıdır. Ona tâbi‘ olmak demek, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak demektir.

Yine Muhammed aleyhisselâm’a tâm ve kusûrsuz tâbi‘ olabilmek için, onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, onun dostlarını dost, düşmânlarını düşmân bilmek, onu beğenmeyenleri sevmemektir. Tabîî ki sevgi ve nefret kalpte olur. Zâhiren onlara da iyi davranmak, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır.

Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek görünür-görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri “Habîb”inde toplamıştır. O’nun güzel huyları o kadar çoktu ki, herkesi hayrân bırakırdı; görenler ve işitenler seve seve Müslümân olurdu. Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusûr görülmemiştir.

Resûlullah’ın (aleyhisselâm) şâirleri vardı; onu överler, düşmânların iftirâlarına cevâp verirlerdi. Resûlullah (aleyhisselâm), Mescid-i Nebevî’de, Hassân bin Sâbit (radıyallahü anh) için bir kürsü koydurdu. O buraya çıkıp, Resûlullah’ı över, düşmânları kötülerdi. Peygamberimiz, Hassân’ın şiirlerini çok beğenir, “Hassân’ın sözleri, düşmânlara oktan dahâ te’sîrlidir” buyururdu.

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41