Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Bizden Sizlere / Sana sığınırız Ya Rabbi!
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 06:33:30 ÖS »


Sana sığınırız Ya Rabbi!

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Dostlarını hakkıyla sevememekten, düşmanlarına cesurca hakkı söyleyememekten, muhabbetini, hasretini kaybetmekten ve son nefesimizi iman ile verememekten korkar, Sana sığınırız. Dertten ziyâde dertteki dermânı görememekten, kul olup ölememekten korkar, Sana sığınırız!

Her ne kadar devir, peygamber için bile “O da sadece bir insandı” diyenleri ibretle seyrettiğimiz bir devirse de biz, sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın sıradan bir insan olmadığını bilmeye ve şefaatine nâil olmayı istemeye devam ederiz. Her ne kadar, Peygamber için böyle söyleyenler, onun arkadaşları hakkında da benzer sözler etseler de biz, o yıldızları örnek almayı sürdürürüz. Kendimize, Onların halleriyle hâllenmeye çalışarak iyilik ederiz. Onlardaki teslimiyet ve şevk bize de nasip olsun diye duâlar ederiz. Onları hep hayır ve hasret ile anarız. Sıradan olmayanı sıradanlıkla vasıflandırmaktan, yamaçtan bakarak zirveler hakkında bilir bilmez konuşmaktan korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi emin eyle Allah’ım!

KORKTUKLARIMIZDAN BİZİ UZAK EYLE ALLAH’IM!

Bir nesil, peri masallarıyla uyumuş. Belki de bu sebeple olağanüstü hâllerin hep devlerde, perilerde ve hayâlî kahramanlarda olabileceğine dâir bir fikir, bu kimselerin beyninde sâbitlenmiş. Ne yazık ki onlar, sahâbe-i kirâm hakkında anlatılan menkîbelerin de birer masal olduğuna inanmış ve meselâ, “Abartmayın, Ebu Bekir sadece bir insandı” demeye başlamışlar. Bu kimseler, bir insanın ciğerinin aşk ile yanacağına ve etrafına yanık kokusu yayacağına inanmazlar. Halbuki herhangi bir insandan bile nice koku gelir. Eğer temiz ve sağlıklı biriyse, teri hoş kokar. Pasaklı ve hasta biriyse, teri ağır kokar. Karanfil çiğneyenin ağzı güzel kokarken sarımsak çiğneyenin ağzı kötü kokar. Düşüncesi, niyeti ve hayatına aldığı unsurlar ile orantılı olarak, her insan, farklı bir koku yayar. İnsan, iç organlarının ve hissiyatının durumuna göre koku değiştiren bir varlıktır. Burnu tıkalı olana koku gelmez. Aşkı olmayana da aşk ile yanan bir ciğer düşüncesi inandırıcı gelmez.

Yanmanın mahiyetini ancak yananlar bilir. Şimdi, bütün bu basit hakikatler ışığında, varlığını Allah yolunda fedâ edecek, âyetlerde “ikinin ikincisi” diye geçecek kadar aşkla yanmış hazreti Ebu Bekir’in ciğerinden yanık kokuları gelmesi ihtimâlini yok saymak, anlatılanları “uydurulmuş bir masal” diyerek küçümsemek sağlıklı yaklaşımlar değildir.

Haddimizi aşarak hakkı inkâr etmekten, hakikatleri masal sayıp küçümsemekten korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi uzak eyle Allah’ım!

Sûrete tapan, bütün imkân¬larını sûretine yatıran, diğerlerinin sûretiyle alay etmeyi hüner sayan ve suratına tükürmek istediğinizde Mehmet Âkif’in “Acırım tükrüğe billâhi tükürsem yüzüne!” mısrâsını hatırlatan insan cinsinin, yarın mahşerde, hangi sûrette dirileceğini düşünmeye çok ihtiyacı var; lâkin surat derdine fazlaca düşünce, sîrete ayıracak vakit kalmayabiliyor. Böylesine acıklı bir vaziyete düşmekten de böyleleriyle birlikte olmaktan da korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi ayrı eyle Allah’ım!

NE ZAMAN BİZ OLURUZ?

Hakk’a hizmet etmesi beklenenlerin nefsine uyup birbirine kuyu kazmasına mukâbil, bâtıla hizmet edenler birbirini kolluyorsa, şerrin sesinin ayyuka çıktığı bir dünyada, hayrın sesi cılız ve sönük kalıyorsa, durup şu tespiti yapmamız gerekir: Bize düşmanlık edenlerin cesâretine cesâret ekleyen en önemli açığımız, “Biz” olamayışımızdır. Kur’an Sünnet çerçevesi içinde ne zaman “Biz” oluruz, hakkı tek ve gür bir sadâ hâlinde ne zaman haykırırız, o zaman düşmanlık etmeye niyetlenen herkes sesini kısar. Haddi aşmaktan ve haddi aşmışlar karşısında vakûr olamamaktan şiddetle korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi muhafaza eyle Allah’ım!

Bir Müslümanın, sebep olduğu veya bizzat içine düştüğü bir yanlışı düzeltmeye çalışan ve bunda muvaffak olan kardeşine teşekkür etmesi gerektiğini bize Hazreti Ömer öğretir. Eğer bunun yerine “Sonunda dediğini yaptırdın! Elbet sana da bir Molla Kasım gelir!” diyerek iğnelemeyi tercih eder, kardeşinin nehy-i anil münker gayretini nefsî bir eylem olarak algılarsa kişi, ondaki nasıl bir nefistir? Evet. Molla Kasım’ın gelmesine sebep olacak bir hataya düşmekten korkarız; lâkin bundan ziyâde, onun gelişini hayra yoramamaktan, ona art niyet ve nefsâniyyet yakıştırmaktan, şer’i bir mevzûda yapacağı haklı bir uyarı için o Molla Kasım’a teşekkür edememekten korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi emin eyle Allah’ım!

SEN’DEN GELENİ SANA TERCİH ETMEK

Bir Müslüman için uyku dinlenmedir. Dinlenip daha yüksek bir enerjiyle ibâdet edebilmek anlamına gelmelidir. Bir Müslüman için yemek, kuvvetlenmedir. Kuvvetlenip daha fazla insana ve mahlûka yardımcı olmak şevki vermelidir. Bir Müslüman için maddî zenginlik, Allah rızâsı için fedâ edebileceği varlığının artması demektir. Kendisine lütfedilmiş her ne varsa verenin yolunda harcamak, O’nun rızâsı için dağıtmak ve yine O’nun hoşnut olacağı hizmetlerde seferber kılmak gerekir. Uyku, yemek ve zengin olmak, Müslümanlar için nefsânî birer eylem değildir. Rabbimiz! Bize verdiklerinle nefis palazlandırıp gâflete dalmaktan, Sen’den geleni Sana tercih edip yanılmaktan korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi beri eyle Allah’ım!

İnsanoğlu ancak yazılanları okur, yapılanları görür. Ne hâkim ne de âlim olmadığı, kalplerdeki niyetleri de bilmediği hâlde, ısrarla ve sadece çektiği birkaç fotoğrafa yâni zâhire göre hüküm vermeye kalkışmak, üstelik bu yanlışa alışmak, şüphesiz Allah ve Rasûlüne iman etmiş birine yakışmaz. Delilsiz ve mesnetsiz itham etmeyi zevk hâline getirenler, kendi kendilerine atladıkları çok büyük bir tehlike içindeler. Böyle bir tehlike içinde kalmaktan, her konuya “Biliyorum!” diye dalmaktan, cehlini ilim ve irfan sanmaktan korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi ırak eyle Allah’ım!

Suçlarımızın ortaya dökülmesinden, gayretlerimizin hebâ olup gitmesinden, doğru sözlerimizin eğilip bükülmesinden, güzel niyetlerimizin çirkin zannedilmesinden korkar, Sana sığınırız. Mürşidinin karşısında ukalâ mürîd olmaktan, ashâb- kirâm hakkında sû-i zanna kapılmaktan, Peygamberler husûsunda cehli tavana vurmaktan korkar, Sana sığınırız. Zamanın fitnelerinden, şeytanın hilelerinden, nefislerin tüm şerrinden korkar, Sana sığınırız. Kusur ve günahlarımızın hayır ve sevaplarımıza galebe çalmasından, vesveselerin anlarımızı almasından, iyiliklerimizin gösteriş arzûsuyla ziyân olmasından korkar, Sana sığınırız. Dostlarını hakkıyla sevememekten, düşmanlarına cesurca hakkı söyleyememekten, muhabbetini, hasretini kaybetmekten ve son nefesimizi iman ile verememekten korkar, Sana sığınırız. Dertten ziyâde dertteki dermânı görememekten, kul olup ölememekten korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi koruyuver Allah’ım!

Amin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
2


Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Kabirdeki Kişi Tekrar Dünyaya Gelse Sizce Ne İle Uğraşır Ne Yapardı

Pişmanlık yurdudur kabir alemi. Günahkârı da, salih müslümanı da. Peki fırsat verilse de dünyaya tekrar geri gönderilseydiler?..

Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
 
—Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne yapar?
 
Talebenin birisi der ki:
 
—Elbette sürekli namaz kılar.
 
Diğer bir talebe de der ki:
 
—Devamlı oruç tutar.
 
Bir diğeri de der ki:
 
—Cihat eder, emri maruf yapar.
 
Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:
 
—Bu mezarda yatan kişinin artık dünyaya kapıları kapanmıştır. Ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz?
 
Neyi bekliyorsunuz?
 
Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
3
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Fitne Adam Öldürmekten Daha Kötüdür
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 06:14:32 ÖS »


Fitne Adam Öldürmekten Daha Kötüdür

Cenâb-ı Hak, Müslümanların birbirleriyle bağlarını kuvvetlendirmediği, dost ve kardeş olmadığı, kâfirlerle dostluğu kesmediği zaman yeryüzünde büyük bir fitne ve fesâdın çıkacağını haber veriyor. “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür”buyuruyor. O sebeple söylediğimiz sözün veya yaptığımız bir hareketin fitneye sebep olup olmadığına çok dikkat etmeliyiz.

Allahu a’lem âhir zaman fitneleri başladı ve giderek hızını artırıyor. Her tarafta kum gibi fitne kaynıyor. İnsanlar aldatılıyor, bir taraflara yönlendiriliyor, algı oluşturuluyor. Aynı dine mensup insanları bile bir araya getirmek mümkün olmuyor. Öyle ki bazı insanlar Allah’ın Kitâbı ile fitne çıkarıyorlar. Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım âyetleri hakkında şüphe uyandırıyor, bir kısmını da hevâ ve heveslerine göre yorumlayarak insanların zihnini karıştırmaya çalışıyorlar. (1)Âyet-i kerimeler karşısında Müslümanca bir tavır takınamıyorlar.

Toplumdaki kötülüklere ses çıkarmayıp onları kabullenmiş gibi görünmek, doğruları anlatırken menfaat gözetmek ve sözü adamına göre eğip bükmek, Müslümanlar arasında ayrılık çıkarmak, birliğimizi bozacak hareketler yapmak, bid’atlerin yayılması, İslâm’ı öğrenme ve diğer insanlara öğretme husûsunda tembel davranmak da birer fitnedir.

Bunlardan sakınmazsak zararı sadece faillerine değil bütün Müslümanlara isabet eder.(2)

Cenâb-ı Hak, Müslümanların birbirleriyle bağlarını kuvvetlendirmediği, dost ve kardeş olmadığı, kâfirlerle dostluğu kesmediği zaman yeryüzünde büyük bir fitne ve fesâdın çıkacağını haber veriyor (3)

“Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür”(4) buyuruyor.

O sebeple söylediğimiz sözün veya yaptığımız bir hareketin fitneye sebep olup olmadığına çok dikkat etmeliyiz.

Fitnenin yayılmasını kasıtlı olarak isteyen insanlara sözümüz tesir etmez belki ama bu işi farkında olmadan körükleyen kardeşlerimize bazı şeyler söyleyebiliriz.

------------------------------------------------------

 (1) Bkz. Âl-i İmrân, 7.

(2) Bkz. el-Enfâl, 25.

(3) Bkz. el-Enfâl, 72-73.

(4) el-Bakara, 191.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
4
Biz Bize / En Kötü Körlük İdrak Körlüğüdür
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 06:10:00 ÖS »


En Kötü Körlük İdrak Körlüğüdür

Kalp körlüğü içinde olanların, ilâhî hikmetlerden nasip almaları ve bu nasibi sâlih amellere dönüştürebilmeleri mümkün değildir. İki gözünü iki parmağıyla kapatmış olan bir kimse, nasıl ki hiçbir şey göremezse, nefsânî bir şartlanma ve inatla, kalbi karanlık bir zindana dönmüş bir kimse de, en fecî idrak körlüğüne dûçâr olmuş demektir.

İnsanı insan yapan, onun zâhirî görünüşü değil, insanlık şeref ve haysiyetine yaraşır bir karakter ve şahsiyet sergileyebilmesidir. İnsan, hâl ve davranışlarıyla meleklerden üstün bir dereceye çıkabileceği gibi, bunun aksine hayvanlardan aşağı bir duruma da düşebilir. Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Allah, sizin sûretlerinize (dış görüntünüze) ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlâs ve takvâ bakımından) kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)

Yine Cenâb-ı Hak, kullarına zâhirî ve maddî durumlarına göre değil, mânevî hâllerine göre bir kıymet verdiğini şöyle beyân etmektedir:

“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, Oʼna karşı en çok takvâ sahibi olanınızdır…” (el-Hucurât, 13)

Takvâ ise bedene değil, kalbe âit bir keyfiyettir. Bu bakımdan dış görünüşe ehemmiyet verip varlık, makam ve mevkîye güvenmek, kalbi mânen zaafa uğratarak nefsi palazlandırmaktır. Hâlbuki insan, iç âlemini takvâ ile, davranışlarını güzel ahlâk ve sâlih amellerle tezyîn edebildiği nisbette Hak katında bir kıymet kazanır. İslâmʼı lâyıkıyla hazmetmeden, rûhî incelik ve derinliğe varamadan, dindarlığı yalnız kılık-kıyafet ve şekle hasredenler için Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söyler:

Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil,

Gönlün derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil!..

EN KÖTÜ İDRÂK KÖRLÜĞÜ

Kalp körlüğü içinde olanların, ilâhî hikmetlerden nasip almaları ve bu nasibi sâlih amellere dönüştürebilmeleri mümkün değildir. İki gözünü iki parmağıyla kapatmış olan bir kimse, nasıl ki hiçbir şey göremezse, nefsânî bir şartlanma ve inatla, kalbi karanlık bir zindana dönmüş bir kimse de, en fecî idrak körlüğüne dûçâr olmuş demektir.

Bunun içindir ki ilâhî hakîkatler ışığında kendine bir istikâmet verebilmek, rûhunda bir cevher olanların kârıdır. Gökten âb-ı hayat yağsa, rûhâniyet mahrumlarına bir damla bile nasîb olmaz. Tıpkı sert bir kayanın, üzerine düşen yağmur damlalarından istifâde edemeyişi gibi…

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Mide derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmezdi.”

BAŞA GELEN FELÂKETLERİN EN BÜYÜK SEBEBİ

Başa gelen felâketlerin en büyük sebeplerinden biri de “ihtiras”tır. Mevlânâ Hazretleri bu hakîkati şu teşbihle îzah eder:

“Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”

Dünya imtihanında insan da tıpkı bu misaldeki gibi pek çok olta ucundaki yemlere muhâtaptır. Yemi görüp içindeki tuzağı unutan gâfil ve muhteris kimseler, o yemin bir anlık lezzeti için kendini helâke sürükleyen balıklar gibidirler. Nefsânî arzularının esiri olup Rabbini unutan bir kul da bu hâldedir.

Velhâsıl nefsânî ihtiraslar, kalp gözünü perdeleyerek insanın hem dünyasına hem de âhiretine zehir saçar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
5
Ölüm Kıyamet Ahiret / Kıyametten Sonra Mezarından İlk Diriltilecek Olanlar
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 06:05:30 ÖS »


Kıyametten Sonra Mezarından İlk Diriltilecek Olanlar

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Kıyamet koptuktan sonra tüm insanlar dirilecek ve mahşer meydanına hesap için sürüleceklerdir. Peki, mezarından ilk olarak kimler dirilecektir?

 “Kıyamet gününde insanlar içinde ilk olarak benim başımdan yer yarılıp açılacak.(İlk olarak ben diriltileceğim). Bunu övünmek için söylemiyorum. Bana Hamd Sancağı verilecek. Övünmek yok! Ben kıyamet gününde insanların efendisi, (sığınacakları kimse olacağım). Övünmek yok! Ben kıyamet gününde Cennete girecek olanların ilki(olacağım). Övünmek yok! Cennetin kapısına gelip halkasını tutacağım. Bunun üzerine (görevli melekler); "Kim o?" diyecekler. Ben de; "Ben Muhammed'im."diyeceğim. Bana hemen (kapıyı) açacaklar. Ben de gireceğim. Cebbar (olan Allah'ı) beni karşılar bulacağım. Hem ona secde edeceğim. O da; "Başını kaldır, ya Muhammed!”buyuracak. “Konuş, (konuşmala¬rın) senden dinlenecek. Söyle, (dediklerin) senden kabul edilecek. Şe¬faat et, şefaatin makbul olacak." O zaman başımı kaldırıp;

"Ümme¬tim! Ümmetim, ya Rabbi!" diyeceğim. O da şöyle buyuracak:

"Ümme¬tine git, kimin kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında iman bulursan onu Cennete girdir."

Ben de gidip, kalbinde bu kadar (iman) bu¬lunan kimseleri Cennete girdireceğim. Daha sonra Cebbar (olan Al¬lah'ı yine) beni karşılar bulacak ve ona hemen secde edeceğim. O da; "Başını kaldır, ya Muhammed!” buyuracak. “Konuş, (konuşmaların) senden dinlenecek. Söyle, (söylediklerin) senden kabul edilecek. Şefaat et, şefaatin makbul olacak."

Ben bunun üzerine başımı kaldı¬rıp;

"Ümmetim! Ümmetim, ya Rabbi!" diyeceğim. O zaman o şöyle buyuracak,

"Ümmetine git, kimin kalbinde hardal tanesi ağırlığında iman bulursan onu Cennete girdir."

Ben de gidip kalbinde bu kadar (iman) bulunan kimseleri Cennete girdireceğim. (Artık) insanların hesabı bitirilmiş ve, ümmetimden geri kalanlar, Cehennem ehli ile beraber Cehenneme sokulmuştur. O zaman Cehennem ehli;

 "Alah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ona ibadet etmiş olmanızın size faydası olmadı!" diyecekler. Bunun üzerine Cebbar (olan Allah) öyle buyuracak:

"Azametime yemin olsun ki onları ateşten mutlaka kurtaraca¬ğım. "

Ardından onlara (görevli ya haber) gönderilecek ve ateşten, yanmış olarak çıkarılacak, hayat nehrine atılacaklar. Orada, yabani ot tohumunun setin çerçöpü içinde bitmesi gibi bitecek ve gözlerinin arasına;

"Bunlar Allah'ın âzâdlılarıdır." yazılacak, sonra da götürülüp Cennete sokulacaklar. Cenned ehli onlara;

"Bunlar Cehennemliklerdir" diyecekler. Bunun üzerine Cebbar (olan Allah);

"Hayır, bilâkis onlar Cebbâr'ın âzâdlılarıdır" buyuracak. (Ahmed b. Hanbel, 3/144; Darimi, Mukaddime, 8

Tirmizi’nin garip diyerek zayıflığına işaret ettiği bir rivayet ise şöyledir:

“Toprağın yarılarak kabrinden çıkarılacak ilk insan benim, sonra Ebû Bekir, sonra Ömer… sonra Medîne’nin Bakî mezarlığına geleceğim de onlarda benimle birlikte haşrolacaklar. Sonra Mekkelileri gözetleyeceğim sonra iki Harem arasında onlarla haşrolacağım.” (Tirmizi, Menakıb 18)

Buna göre, haşir meydanında ilk diriltilecek olan Peygamber Efendimizdir. Bundan sonra elbette diğer peygamberler olacaktır.

Peygamberlerden sonra ilk diriltilecek olanlar ise Peygamber Efendimizin ümmeti olacaktır. Bu ümmetin sıralamasının da son hadiste geçtiği şekilde olacağı söylenebilir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
A / Abdullah Akbulak - Dertli Yol 320 kbps + Wav
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 05:45:18 ÖS »
2004 - Abdullah Akbulak - Dertli Yol320 Kbps + Wav
8 / 00:00:42:28 / 99,50 MB - 428,73 MB





Abdullah Akbulak - Dertli Yol 2004 - 320 Kbps - Wav (8 / 42:28)
-----------------------------------------------------------------------------------
Abdullah Akbulak - 01 Hasret Ateşi  05:01
Abdullah Akbulak - 02 Tek Tek  05:49
Abdullah Akbulak - 03 Kerbelâ  04:15
Abdullah Akbulak - 04 Dertli Yol  05:57
Abdullah Akbulak - 05 Selam Götürün  05:52
Abdullah Akbulak - 06 Ayrılık  05:22
Abdullah Akbulak - 07 Dön Aşkına  04:14
Abdullah Akbulak - 08 Kadir Mevlâm  05:55




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap


7


Cemaat Anlayışımızı Mümin Sorumluluklarımızı Gözden Geçirelim

Bizler birer Müslüman olarak etrafımızda, kardeşlerimizde gördüğümüz yanlışlara dikkat çekip düzeltmeye çalışmalıyız. “Müminler ancak kardeştirler” hükmünce hatalı hareket ettiklerinde kardeşlerimizi uyarma görevimizi yaparken zorlanıyoruz. Hiçbir mümin Allah’ın hoş görmediğini hoş göremez. Belki, tahammül eder, sabreder, içine atar ama o kötülüğün yok olması, ona düşen kardeşlerinin dahi kurtulması için mümine yaraşır en güzel yolla çaba gösterir. Bu en güzel yolda, hoyratça sataşıp kendi nefsini tatmin etme yerine, Allah’ın rızasını kazanma gayreti ve bunun yollarını bilme de vardır.

O halde biz tekrar nasıl ‘hayırlı ümmet’ olabiliriz?

‘Siz yaşadığınız hali değiştirmedikçe Allah sizi değiştirmez’ (Ra’d 11) beyanı bunun bir cevabı ve hayatın muhteşem bir kanunudur. Bunun anlamı şudur:

Eğer siz iyi bir halde iseniz, bu iyi hali hak etmenize sebep olan özelliklerinizi koruduğunuz sürece bu iyi halde olmaya devam edersiniz. Yok, eğer kötü bir halde iseniz, bu kötü hale düşmenize sebep olan özelliklerinizi değiştirmedikçe de bu kötü halden kurtulamazsınız. Bu ilahi gerçeğe dayanması gerektiği halde kendi düşünce ve itikat yapılarına dokundurtmayan “tek ehli sünnet biziz” diyenlerle de uğraşmamız yıpratıcı ve üzücü oluyor.

Şunu da bilmeliyiz: Ehlisünnet, herhangi bir mezhep değildir. Peygamberimiz ve onun arkadaşlarının (sahabeyi Kiramın) inandığı gibi inanmanın, yaşadığı gibi yaşamanın adıdır.

Peygamberimizin şu ölçüsü bu noktayı açıklar:

“Kim bizim namazımızı kılıyor, kıblemize dönüyor, kestiğimizi helal sayıyorsa o Müslümandır; bize ne varsa ona da vardır, bize ne yoksa ona da yoktur.” Oysa bugün pek çok grup, kendileri gibi düşünmeyen, ama abdestli namazlı diğer grupları ya da kişileri dışlıyorlar hatta tekfir ediyorlar. Onların durumunu da şu hadisi şerif açıklıyor olabilir: “Bir adam kardeşine kâfir derse, ikisinden biri kâfirdir; dediği insan gerçekten kâfirse kâfir odur, değilse diyen kâfir olmuş olur.”

Sağlıklı birliktelikler, samimi Müslümanlar cemaattir. Cemaat kavramı bugünlerde azîm yanlışlarla yara almış olsa bile, unutmamak lazım ki, İslam cemaat dinidir.

Yanlış yapanlara kızıp cemaat olmaktan vazgeçilemez. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’a karşı hakkıyla takvalı olun ve sakın ha, Müslüman olmaktan başka bir vasıfla ölmeyin” uyarısının ardından gelen ayet, “Allah’ın ipine cemaat olarak sarılın, parçalanıp ayrılmayın” diyerek, nasıl Müslüman ölünebileceğinin usulünü gösterir. Nasıl Müslüman olunacağını, nasıl Müslüman ölüneceğini beyan eder. Cemaat aynı zamanda istişare demektir. İstişare de bilgiyi gerektirir.

Bugün yara alan ve cahil cühela elinde ayağa düşürülüp basitliği çağrıştırır hale getirilen kavramlardan biri de Ehlisünnet ve’l-cemaat kavramıdır. Yani buradaki vurgu da cemaatedir. Peygamber Efendimiz kurtuluşa erecek yegâne yolu tarif ederken “onlar, ben ve ashabım gibi yaşayanlar”dır, buyurur. ‘Ben’ ifadesi ‘Sünnete’, ‘ashabım’ ifadesi de ‘cemaate’ işaret eder. Bugün nasları ve onların yorumlarını kendi ölçülerine uydurup, arzularına göre bir İslam oluşturan her grup kendini yegâne ‘Ehlisünnet’ olarak görür ve göstermeye çalışır.

Ölçü bellidir. Unutmamalı ki, ilme, fikre, istişareye dayalı cemaatlere her dönem hep ihtiyaç duyulmuştur.

Bilhassa son dönemlerde yaşanan ve yaşatılanlar “şuurlu bir cemaat ve şuurlu bir ümmet” bilincini yıpratmış, kafada, zihinde, itikatta ve amellerde karışıklıklara sebebiyet vermiştir. Dini yaşamak için sadece bilgi değil, o bilgiyi yaşayarak ‘ilmiyle âmil’ önderler, örnekler, yürüyen sünnet, yürüyen Kur’an denen örnek insanlar da gerekir. Bunlara sosyolojide rol modeli deniyor. Biz üsve-i hasene diyoruz. Bu tabiri Kur’an-ı Kerim hem Hz. İbrahim için hem de bizim Peygamberimiz için kullanır ve “sizin için onda üsve-i hasene”, yani yaşayışınız için örnek alınacak haller vardır denir. Üsve, örnek alınıp izlemeye değer, demek. Kısaca bilginin yaşanabilmesi, faydalı hale getirilebilmesi için o bilgiyi fiilen yaşayan örneklere ihtiyaç vardır. Yaşamayanlar örnek, yani üsve olamazlar.

Dindar olanların örnek olmayışları hatta kötü örnek oluşları insanımızı dinden soğutmuştur. Her cemaat da kendi kabuğunun dışına çıkmaması da ayrı bir dert.

Cemaat olmayı ve cemaat olarak yaşamayı benimsiyor olmamız, evine kapanmış münzevi Müslüman kimliğinden sosyal Müslüman kimliğine geçmemizi sağlayacaktır. Şüphesiz cemaat anlayışı, o kavramın içini doldurması gereken muhtevası ile mümkün olacaktır.

Müslümanların büyük bir bölümünün ‘cemaat’ telakkisinden ne anladığını sorgulaması gerekiyor. Cemaatleşmeyi nafilelerden bir nafile görenler olduğu gibi, ‘kendi cemaati’ni İslam’la özdeş görenler de olabiliyor. İfrat/tefrit salıncağında sallan dur! Kafa yormak, incelemek, ‘edille-i şeriyye’ye vurmak, Sahabeyi kiramın izini sürmek, neticede Allah ve Resul’ünü her hususta hakem tayin etmek kolay mı? Hasetlikten, fesatlıktan, dedikodu ve gıybetten uzak durmak, kul hakkına riayet etmek, İslam kardeşliğini zedelememek, doğrunun/iyinin/güzelin/mazlumun/hak ve hakikatin yanında olup yanlışın/kötünün/çirkinin/ bâtılın/zulmün karşısında olmak nefse ağır gelmez mi?

Başörtülülerin ve namaz kılanların çoğalması, cemaat-dernek-vakıf hizmetlerinin artış göstermesi, İslam’dan uzak toplumu ne kadar etkilemiş, haramların işlenmesine ne kadar mâni olunmuş, boşanmaların artması ne ölçüde önlenip, ailenin korunup kollanması sağlanmış, basit maddi sıkıntılar yüzünden Müslümanların bankaya faize bulaşmasına ne derece engel olunmuş, buna bakılmalıdır. Yaşlıların, hastaların, muhtaçların ilahi emanetler gibi muhafaza edilmesi sağlanabilmiş mi, ihmal mi edilmiş buna bakılmalıdır.

Bu din, hayatın dinidir

Liberal kafa, işi sonunda hadislere ve âyetlere dil uzatmaya götürebilmiştir. Liberalizmin içimize sızmasını, siyonizme yıkmanın bir kurtarıcılığı yoktur.

Evet, başı çeken güruh onlardır. Pek çok fitne gibi bunun da başıdırlar. İbadeti ve kulluğu kalplere gömüp, siyaseti ve ticareti dinin dışında gören anlayışa karşı sessizliğimizin akıbetini başkalarına yüklememiz doğru mudur? Emri bilmaruf ve nehyi anilmünkeri hocaların vazifesi olarak gören tutumumuzun vebali yok mu?

Demokrasiyi İslam ile kıyas, hatta İslâm’ı demokrasiye göre değerlendirme. Bütün bunlar küfre giden yolun adımlarıdır. Bazı siyasilerin ‘camiye, siyasete, ticarete dini sokmayalım. Laiklik ne kadar önemli bizim için. O olmadan bizim devletimiz olmaz.’ Sözlerini nereye koyacağız? Serveti imtihan aracı olan bir emanet değil, mutlak bir mülkiyet olarak görenlere ‘dur!’ demeyecek miyiz? Cenneti dünyada arayan zavallılara ‘ebedîyet’i hatırlatmayacak mıyız? Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır. Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Resul’ünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz.

Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dinini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
Abdülaziz Kıranşal / Müslüman Gençlere Zikir Bildirisi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:27:36 ÖÖ »


Müslüman Gençlere Zikir Bildirisi

İslam davasını kendisine dert edinmiş ve yeryüzünde Allah’ın emirlerinin tamamının hâkim kılınması için kendisini adamış genç Müslüman’ın en önemli yol azıklarından birisi zikirdir. Zikrin gayesi Allah’ı anmak, sürekli hatırda tutmak, O’na yak­laşmak olduğu kadar; aynı zamanda zikredilenin emirlerinin hayatın her alanında uygulanması için bilinçli bir teyakkuz hali oluşturmaktır.

Zikir, Allah’ı hep hatırda tutmak, helal ve haramlarının farkında olmak, emirlerini yerine getir­mekle beraber Allah’ın ya­saklarından kaçınma konusunda uyanık olmaktır. 

Şayet Allah’ı zikrederken vicdanda bir ürperti meydana gel­miyor, kalp titremiyor, ruh harekete geçmiyorsa; eğer onunla birlikte korku, endişe, alçakgönüllülük ve niyaz gibi duygular ve tepkiler bulunmuyor, hayata bir etkisi olmuyorsa bu zikrin hakiki zikir olduğu düşünülemez. Bu zikir sadece zahiri bir zi­kir olarak kalır. Bir meyvenin kabuğunu yemek gibidir. Öze ulaşamaz, asıl tadı alamaz. 

Zikir, Müslüman gencin imanını, ihlâsını, takvasını artırdığı kadar; günlük hayat içerisinde mücadele azmini, şuurunu ve eylemini de artırmalıdır. Aksi takdirde sadece dilde kalan, kalbi, ruhu, bü­tün bir benliği kaplayarak bir hayat nizamına doğru dönüşeme­yen zikrin istenilen etkiyi gerçekleştirmesi beklenemez. Çünkü:

“Onlar [her hal ve ahvalde] ayakta iken, otururken, yan yatarken, sürekli Allah’ı anarlar…” (Âl-i İmran: 3/191) ayetinde belirtildiği şekliyle hayatın her alanında ve zamanın her anında Allah ile beraber olan Müslüman gencin, onun emirlerini ve mesajını tüm insan­lığa ulaştırma hususunda pasif ve gevşek davranması, yani zik­rin sadece dilinde kalması düşünülemez. 

Allah’ı ananlar ifadesi elbette ki sadece dil ile tesbihat manasında anlaşılamaz. Müslüman genç için Allah’ı daima hatırda tu­tarak, sorumluluğunu unutmamak, hayatın her alanını Allah’ın emri gereği düzenlemek, tüm iş ve ilişkilerini Allah’ın muradı­na göre gerçekleştirmeye çalışmak, zikrin asıl hedefi ve gayesi olmalıdır. 

Sürekli zikir halinde olan Müslüman genç:

Her sabah; “La ilahe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) diyerek yola çıkacak…

İşe başlarken; “Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli” (Ey Rabbim! Yüreğime genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki, anlasınlar beni) diyerek yardım istemeyi unutmayacak…

Yenilmez ordularla bile karşılaştığında; “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” (Güç ve kuvvet ancak Allah’ındır) diyerek Allah’a dayanacak… 

Hiçbir çıkış yolu kalmadığında; “Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inni küntü minez zâlimin” (Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum) diyerek yolunu açacak…

Verilen her nimete ve zafere karşılık; “Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil azim” (Allah’ı, O’na hamd ederek tesbih ederim, Yüce Allah’ı tes­bih ederim) diyerek şükrünü unutmayacak…

Bu şekilde Allah’ın zikrini hayatına işleyen Müslüman genç bilmeli­dir ki; Allah’tan ve O’nun zikrinden gafil olmak belaların en bü­yüğüdür, felaketlerin en korkuncudur. Çünkü Allah’ı unutmak, Allah tarafından terk edilmek olacaktır…

Zikirsiz bir İslami mücadele düşünülemeyeceği gibi, günlük zikir virdleri olmayan bir dava adamı da düşünülemez. Zikir genç dava adamlarının yüzünün nurudur, kalbinin şifasıdır, üzüntülerinin ve kederlerinin çıkış yoludur, sıkıntı, zorluk ve imtihan anında Allah’ın yardımının anahtarıdır…   

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
9
Yetenekli Kalemler / Kıskanmak ve Muş Gibi Yapmak
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:20:23 ÖÖ »


Kıskanmak ve Muş  Gibi Yapmak

Kendisiyle problemi olan insan, hep başkalarıyla problem yani sorun yaşar. Kendisiyle barışık olmayan insan, başkalarıyla hep bir kavga hâlinde olur. Ama ne enteresandır ki genel olarak kendisinden memnun olmayan insan, bir başkasının mutsuzluğu ile mutsuz olmaz, aksine gizliden gizliye içten içe onun mutsuzluğundan mutlu olur. Çünkü bu nankör nefis ve bencillik sayesinde kendinde göremediği hiçbir güzelliği bir başkasında görmeye tahammül edemez. 

Ne enteresandır ki böyle bir karaktere sahip kimse karşısındakini küçük şeylerle manipüle etmeyi de sever.

Aslında karşısındaki başarılı kimseyi, mutlu kimseyi, bir mesleği, bir özelliği bir kimliği ve kişiliği olan kimseyi içten içe kıskanır. Fakat kıskanmıyormuş gibi yapar. Seviyor(muş), destekliyor(muş) vb. gibi yapmayı çok iyi becerir...
 
Böyle insanlarla bir arada bulunmak içindeki bu fesatlık sebebiyle kendini yer bitirir ve esasında kendi sinir sistemini yıpratır.
 
Böylesi durumlarda kendimizde eksiklik, değersizlik duygusunu hissederiz. İnsan önce kalbini korumalı.

Önce kendisine iyi gelmeyi öğrenmeli. Kendi hatalarını gözden geçirip düzeltmeye çalışmalı. Sonra bir başkasına da iyi gelmeli. Bir yerde okumuştum:

"En hayırlı insan, nefret olan yere sevgi, şüphe olan yere inanç, ümitsizlik olan yere ümit getiren insandır" yazıyordu. Ne güzel kelâm.
 
Omuzlarındaki yükleriyle, derdiyle, imtihanlarıyla barışan insan, hayatta her şeyi başarır. Hiçbir acı sonsuza kadar sürmez şu fâni dünyada. Bir gün hepsi biter. Bitmeyen bir şey yoktur. Sevinçlerimiz de kalıcı değil, üzüntülerimiz de. Bu gerçeği kabullenebilirsen hayatındaki her şey dengeyi bulur. Kimseyle davası olmadığı için Yunus Emre asırlardan beri yaşamaktadır. Yani kimseye haset gütmemiş bir kimsedir Yunus...

Rabbine ettiği dua zincirinde kim ne isterse isteyene ver onları diye dua etmekte sonra da kendisi için “bana seni yeter seni” demektedir... Onun için gönüllerin sultanı Yunus Emre olmuştur.
 
Şeyda Şahin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
10


Dinine Tarihine Kültürüne Bağlı Gençler Yetiştirmek

Bu güzel vatanı, dinine, asrın teknolojisini elde etmiş hatta durmadan çalışarak onun da ilerisine geçmiş, iyi yetişmiş gençler yükseltecektir.

 Çok kıymetli âlim bir zat, öğretmenlik yıllarındaki bir hatırasını şöyle anlatır:
 
1959 senesinde Erzincan’da öğretmen idim. Erkek Lisesinde bir konferans dinledik. Konferans sâhibi, Sağlık Bakanlığı Sosyal Hizmetler Akademisi öğretmenlerinden Psikoloji Doktoru Sayın Mithat Enç idi. Zekâ ölçüsünü, test usulünü anlattı ve şöyle dedi:
 
"Zekâ ölçmek, test usulünü kullanmak, ilk olarak Osmanlılarda başladı. Amerikan literatürlerinde okuduğuma göre, Osmanlı orduları Viyana’ya kadar gelince, Avrupa devletleri çok korktu. İslamiyet Avrupa’ya yayılıyor, Hıristiyanlık yok oluyor diye şaşkına döndüler. Osmanlı akınlarını durdurmak için çare aradılar... Bir gece yarısı, İstanbul’daki İngiliz Sefiri şifre yolladı. Avrupa’ya müjde vermek için sabahı bekleyemedi:
 
-Buldum, buldum, Osmanlıların zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum, diyor ve şöyle anlatıyordu:
 
-Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar.

Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saraydaki (Enderûn) denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor. İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen ve kültür dersleri verilerek, kuvvetli, başarılı Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar ve Sokullular, Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı akınlarını durdurmak için, bu Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanları ilimde, fende geri bırakmak lâzımdır..."
 
Mithat Bey’in bu sözleri ve Osmanlı tarihindeki acı ve yürek yakıcı olaylar gösteriyor ki, İngiliz Sefirinin bu teklifi çok doğru görülerek, Avrupa’da İskoç ve Paris mason locaları harıl harıl çalışmaya başladılar.

Müslümanları aldatmak, medreselerden, mekteplerden ilim ve fen sahibi din adamları ve idareciler yetiştirilmesini önlemek için plânlar hazırlandı. Cahil bırakılan gençler, Avrupa’da İslamiyet’ten uzaklaştırıldı. Zevk ve sefahate alıştırıldı. Yalancı etiketler, diplomalar verilerek ana vatana gönderilen fen adamı şeklindeki bu sinsi düşmanlar, memlekete hizmet etmediler bilakis memleketin felaketine, yıkılmasına sebep oldular.
 
Sultan İkinci Abdülhamid Hân bunların karşısına dikilmeseydi, düşmanların imha plânları, Müslümanları ta o zaman ezecekti.
 
Görülüyor ki bu güzel vatanı, dinine, tarihine, kültürüne bağlı, asrın teknolojisini elde etmiş hatta durmadan çalışarak onun da ilerisine geçmiş, iyi yetişmiş gençler yükseltecektir, tarihine, kültürüne yabancı, başkasının kuklası  olanlar değil...

Salim Köklü.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: [1] 2 3 ... 10