Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
İnaç Ahlak / İslam Ahlakı
« Son İleti Gönderen: KOYLU Bugün, 06:08:27 ÖS »


İslam Ahlakı

Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan manevi özellikleri ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarıdır. İslam ahlakının kaynağı, Kuran ve onun yorumu olan sünnettir. Nitekim Hz Aişe validemiz, kendisine Hz peygamberimizin ahlakı nedir sorusuna karşılık” onun ahlakı Kur andır” demiştir.  Yüce Mevlamız Kuranı Kerimde ,”( Ey Muhammed  ) sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” buyurmuştur. Kalem, 4.  Efendimizin ahlakının Kuran olması, onun en değerli huy ve davranışlara sahip olduğunu gösterir. Bu yönüyle efendimiz, insanlık için model insandır. Bir hadisinde şöyle buyurmuştur.” Gerçekten ben en güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”. Muva tta hus nül hulk,1.                     

Her insanın iyi yâda kötü ahlakı vardır. Ahlakı olmayan insan yoktur. 

Ahlakımızın güzel olması için peygamberimiz (sav) efendimizin hayatını örnek almamız önem arz etmektedir. Bunun için onun sünnetini iyi anlayıp yaşantımızı buna göre yön vermeliyiz. Efendimizin bu hususta birçok hadisleri vardır. Okuyup öğrenmemiz gerekmektedir. Bir hadisinde şöyle buyurdular. “İyilik güzel ahlaktır. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.” Müslim birr,14-15. 

İyiliğe ulaşan, güzel ahlak sahibi olan kimselerin gönülleri, iyi ve kötü davranışları kolayca fark Eder. Bununla beraber vicdanını rahatsız eden, içini kemiren, gönlünde pişmanlık uyandıran hareketin fenalığını anlayabilir. Yüce Mevla Kuranı Kerimde şöyle buyurmuştur.”0nlar(takva sahipleri)  bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever”. Al-i İmran, 134. Allahın azabından beri olup gücümüz nispetinde infak etmenin, kızgınlıklarımıza hâkim olup affedici olmanın iyiliğe ve güzelliğe götüreceği ayeti kerimede vurgulanmıştır. 

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde;”, Kıyamet gününde mümin kulun terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah, çirkin sözler söyleyen, çirkin hareketler yapan kimseden nefret eder” buyurmuştur. Tirmizi, birr,61. Ahlakın güzelliği söylem ve davranışlarımızın iyi olmasına bağlıdır. Bu bağlamda efendimizin “ ya hayır konuş veya sus” sözünü iyi anlayıp uymak lazım gelir. İş olsun diye rast gele konuşmak, ölçüsüz davranış sergilemek, başkalarını rahatsız edici eylem ortaya koymak, iyi olmayan huylardır. Her zaman sözlerimiz ve davranışlarımız, doğruya, hayra, yönlendirici olmalıdır. 

Peygamberimiz (sav) efendimiz diğer bir hadisinde;” Haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye, cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim. Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim. İyi huylu kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim” buyurmuştur. Ebu Davud, Edep, 7. İnsanlar arasında güven duygusunu sarsan yalan sözlerden, birliği, dirliği bozan ve huzuru kaçıran itişip kakışmalardan uzak durmalıyız. Efendimizin örnek hayatını irdeleyip onun ahlakıyla ahlaklanmak suretiyle her geçen gün daha güzel huy ve davranışlara sahip olmalıyız. Dünya ve ahretimizin mutluluğu için her zaman buna ihtiyacımız olduğunu hafızamızda muhafaza etmeliyiz.


HZ. PEYGAMBER VE BİRLİKTE YAŞAMA AHLAKI

Peygamberimiz (sav) efendimizin dünyaya teşrif edişinin seneyi devriyesi, çeşitli etkinliliklerle yurt içinde ve yurt dışında “kutlu doğum haftası” adıyla bir haftalık süreyle kutlanmaktadır. Aslında efendimizin dünyaya gelişinin kutlanması, onun anılması demektir. Efendimizi anmak, onu anlamaktan geçer. Peygamberimizi anlamak için de Kuran-ı Kerime müracaat etmemiz gerekiyor. Yüce Mevlamız onun hakkında “ And olsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki,sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir.. O, size çok düşkündür. Müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir” buyurmuştur. Tövbe, 128. Müminlerin elem ve kedere düşmesini istemeyen, ümmetine çok düşkün, merhametli ve şefkatli olan bir Peygamberin ümmeti olmak, önemli bir değerdir. Bunun bilincinde olmak gerekir.     

Dini tebliğ ederken vahyi ilahiye dayanarak konuşan efendimizin insanlara verdiği mesajlarda pek çok faydalar ve hikmetler vardır. Özellikle Müminlere verdiği öğüt ve nasihatlerde ümmetinin birliği, beraberliği, huzur ve güvenliği açısından pek çok yararlar mevcuttur. Bu bakından Peygamberimizi anlamak gerekiyor. Onu anladığımız zaman, Yaratanımızı anlamış olacağız. Zira Allah Kuranında, De ki:” Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” buyurmuştur. Ali – İmran, 31. Peygamberimize itaat etmek, onu sevmek, ahlakına göre yaşamaya çalışmak, bizleri Allahın sevgisine, rızasına hoşnutluğuna götürür. Bu hal, düşünce ve duygularımızın, söylem ve eylemlerimizin, sağlıklı olmasını sağlar. Kurani ve peygamberi bir hayatla buluşmaya vesile olur. Peygamberimizin ahlakı da kurandır. Yüce Allah (Habibim) “ Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” buyurmuştur. Kalem, 4.

En güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim buyuran Peygamberimizin söz ve nasihatleri, davranış ve hareket tarzları genelde insanlık, özelde bizler için büyük önem arz etmektedir. Dünyevi huzur ve güven, ahiret mutluluğu, ancak efendimizin ahlakında buluştuğumuz zaman oluşacaktır. Her zaman ve zeminde, onun sünnetini anlayarak yaşamaya, söz ve nasihatlerini eyleme dönüştürmeye çok ihtiyacımız vardır.

Peygamberimiz “ Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyi. Ey Allahın kulları, kardeş olun. Bir Müslümanın üç günden fazla (din)kardeşi ile dargın durması helal olmaz” buyurmuştur. Buhari,Edep, 57.

Birliğin temelinde, saygı ve sevgi, hoş görü, hüsnü zan sahibi olmak vardır. Kıskançlığın, su-i zannın, sübjektifliğin, egoizmin olduğu yerlerde dirlikten, beraberlikten, muhabbetten paylaşımdan söz etmek oldukça zor olsa gerek. Peygamberimiz (sav) efendimiz diğer bir hadisinde, “ İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size haber vereyim mi?. Aranızda selamı yayınız” buyurmuştur. Müslim, İman, 93. Genelde dünya insanlığının biri diğerine zarar vermeden karşılıklı güven içinde hayatlarını idame ettirebilmeleri için Peygamberimiz (sav) efendimizin ilahi mesajına kulak vermeleri önem arz etmektedir. Müslüman olarak bizlerin de aile yuvalarımızda huzur, güven, sevgi ve saygının yerleşmesi, toplumsal mutluluğun, birlik ve beraberliğin,  kaynaşma ve dayanışmanın daim olması için efendimizin ahlakını örnek alıp yaşamalıyız.

Peygamberimiz (sav) efendimizin kutlu doğumunun dünya insanlığı ve İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını Yüce Allahtan niyaz ederim. 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

2
Biz Bize / Hatyat Bir İmtihandır
« Son İleti Gönderen: KOYLU Bugün, 06:01:03 ÖS »


Hatyat Bir İmtihandır

Dünya sahnesine yaratanını tanımak üzere gelen insanoğlu, kendisine verilen nimetler ve imkânlarla sınanmaya, denenmeye tabi tutulur. Nimetlerin hakkını verip vermemesinden, nimetlerin sahibi Allaha şükür edip etmemesinden, zorluklar karşısında sabır gösterip göstermemesinden, zenginliğin hakkını verip vermemesinden, etrafındakilerle iletişim kurup 0nlarla barış içinde yaşayıp yaşamamasından vel hâsıl insan, hayatın her safhasında imtihan edilir, sınanır ve denenir.
 
Yüce Allah Kuran-ı Kerimde bu gerçeği şöyle açıklıyor. “And olsun ki, biz sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. (Habibim) sabır gösterenleri müjdele. Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman” biz Allaha ait kullarız ve sonunda ona döneceğiz” derler. Bakara suresi, 155-156.         

Dünya hayatında her şey zıttı ile kaimdir. Hayır- şer, iyi- kötü, hak- batıl, darlık- bolluk, şeytan- melek vb. Hayat inişli çıkışlı bir süreçtir. Her zaman aynı olması mümkün olmaya bilir. Bizler her durum karşısında soğukkanlı olmalıyız. Sabır nimetinden mümkün olduğu kadar yararlanmalıyız. Bilmeliyiz ki, müspet ya da menfi başımıza ne gelirse Allahın bilgisi dâhilindedir. Bundan dolayı her hangi bir problem var ise onun halli için Allahın yardımına ihtiyacımız vardır. Bunun için araya fasıla koymadan yardım istemeye devam etmeliyiz.
                   
Yukarıda mealini verdiğimiz Ayette. Korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile insanların imtihan edildiği ve sınandığı beyan edilmektedir.

Demek ki hayatın akışı içersinde karşımıza bir takım zorluklar, huzur bozucu olaylar çıkabilir. Bizler bunların geçici olduğunu, Allaha sığındığımız zaman mutlaka yardımın geleceğini, sonunda rahata kavuşabileceğimizi inanmalıyız. Çünki Allah kullarına zulmedici değildir. Af isteyeni af eder. Yardım dileyene yardım eder. Yüce Allah Kuranında şöyle buyurmaktadır. “Bu,  ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına asla zulmedici değildir.”Al-i İmran,182.

Denenme, sınanma, imtihan sadece bunlarla olmaz tabiî ki, bunların yanında Allaha karşı görevlerimizi yapıp yapmağımızdan, verilen nimetlerin hakkını verip vermediğimizden, zamanı iyi değerlendirip değerlendirmediğimizden, maiyetimiz altındaki insanların hakkını usulüne uygun verip, vermemekten deneniyor ve imtihana tabi tutuluyoruz.
                 
Yüce Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır.” O, hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi denemek için ölümü ve hayatı yaratandır. O, Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” Mülk,2.  Bu ayeti kerimede hayatın ve ölümün imtihan için yaratıldığı, net bir şekilde açıklanmıştır. Hayat, gayesiz ve amaçsız değildir. Ölüm de yok oluş değildir. Yeni bir hayat için yer değiştirmektir.

Allahn bizler için açtığı imtihanı kazanabilmek için onun bizlerden ne beklediğini bilmek lazım gelir. O nedenle Kuran ve sünnette buluşmak gerekmektedir. Kuran, Allahın kullarının isteklerini ortaya sergiler. Peygamberimizin sünneti de bu isteklerin icra edilişini açıklar. Hayatımızın akışını Kuran ve sünnet gölgesinde sürdürürsek, Allahın izniyle imtihanı kazanmış olur, dünyamızı da ahretimizi, de mutlu kılmış oluruz. Yüce Mevla imtihanını kazanan, dünyasını ve ahiretini mutlu kılanlardan eylesin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
3
DUA BAHÇESİ / İbadetin Özü Dua
« Son İleti Gönderen: KOYLU Bugün, 05:53:42 ÖS »


İbadetin Özü Dua

Dua, kulluğun temel unsuru, insanın Allaha yönelmesidir. İnsan içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak, bir kötülüğe maruz kalmamak, bir nimete ulaşmak için, Allahı anıp, aczini ve günahlarını itiraf ederek ondan yardım ister. Dua sözlükte seslenmek, çağırmak, istemek, yardım talep etmek gibi anlamlara gelir. Dini bir terim olarak dua, insanın Allahın yüceliği karşısında acizliğinin bilincine varıp, sevgi ve hürmetle Allahtan lütuf ve yardım dilemesi, Allaha yakarıp istek ve ihtiyaçlarını arz ederek onun ihsanını istemesi demektir.

Kuran-ı Kerimde yüz civarında dua ile ilgili ayetler vardır. Kuranın ilk suresi Fatiha, Yüce Allahın kullarına öğrettiği bir dua özelliği taşır. Bu surede Cenabı Hak şöyle buyurmaktadIr.“Bismillahirrahmanirrahım. Hamd , Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün  (ahret gününün) maliki Allaha mahsustur. (Allahım) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet.. Gazabına uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil” .Fatiha, 1-7.

Yüce Allah, kullarının nasıl dua etmesi gerektiğini bu surede beyan etmiştir. Duanın belli bir usul ve adaba göre yapılması gerekir. Yüce Mevla, kendisini anan kişinin huşu içinde  olmasını ister. Nitekim  Allah, Kuranında “ Rabbini içinden yalvararak ve ondan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah, akşam an. Gafillerden olma” buyurmuştur. Araf, 205.         

  Dua yapılırken Allah Teala ya hürmet ve tazim sözleri ile başlanmalı, sonra Resülullah ile ailesi ve ashabı, salat ve selam ile anılmalı, sonra istek ve dilek ifadelerine geçilmelidir. Duada istenilen şeyler, günah kapsamındaki fiiller türünden olmamalıdır. Ümitsizliğe düşerek  “Allah benim duamı kabul etmez” gibi bir duyguya kapılmamalıdır. Allah kulunun kulluk bilinci içinde ve adabına uygun olarak yaptığı duasına mutlaka cevap verir. Zira Yüce Allah “ Bana dua edin, size karşılık vereyim” buyurmuştur.

Mümin,60. Diğer bir ayeti kerimesinde ise,” Kullarım beni senden sorarlarsa (bilsinler ki,) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde doğru yolu bulabilmeleri için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler” buyurmuştur. Bakara, 186.

  Peygamberimiz (sav) efendimiz “dua ibadettir” buyurmuştur. Ebu Davud, vitir,23. Dua insanın Allaha yakın olmasına, kalbideki imanın kavi hale gelmesine vesile olur. Aynı zamanda hayra, iyiliğe yönelmesine, hata ve günahlardan uzaklaşmasına imkân sağlar.

Bu bakımdan dua, ibadettir. Kuranı Kerimde Yüce Allah  ( Ey Muhammed) “ Deki duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin” buyurmuştur. Furkan, 77.  Hz Enes (ra)ın haber verdiğine göre Peygamberimiz (sav) efendimiz çoğu zaman şu duayı yapmıştır.”

Allahım! Bize dünyada da iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” İbni Mace, Menasik,32.  Ümmü Seleme  radiyallahü anha nın haber verdiğine göre  efendimizin yine çok okuduğu dualardan biri  de “ Ey kalpleri halden hale çeviren Allahım! Benim kalbimi dininden ayırma”. Tirmizi, kader,7.   

İnsan içinde bulunduğu hal ne olursa olsun Yaratanına dua etmekten çekinmemelidir.

Dualarımız, inancımızın kuvvetlenmesine, Allaha yakın olmamıza, geleceğe güvenle bakmamıza, işlerimizin bereketli olmasına vesile olur. Peygamberimiz (sav) efendimizin bildirdiğine göre dua edenin duası, şu üç şekilden birisi ile karşılık bulur.

1- Ya dua ettiği şey dünyada hemen kendine verilir.

2- Ya duasının karşılığında verilecek mükâfat ahrete bırakılır.

3- Veya üzerinden, istediği iyilik kadar bir kötülük giderilir. Bu bakımdan dua, her zaman Müslümanın yararınadır. Ara vermeden yaparsak karşılığını görebiliriz.                   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Mutlulık Yolu İslam / Günah ve Hatalardan Temizlenme
« Son İleti Gönderen: KOYLU Bugün, 05:48:40 ÖS »


Günah ve Hatalardan Temizlenme

Ramazan ayı, manevi bir temizlik ayıdır. Allah Telanın Müslüman kullarına verdiği bu nimetin hakkını verme adına tövbe ederek Allahtan bağışlama dilemeleri her mümine ait bir görevdir. Aynı zamanda kendi menfalarınadır. Yüce Allah da Müslümanlardan tövbe ede

rek bağışlanma dileğinde bulunmalarını istemektedir.

Tövbe: sözlük anlamı, dönmek demektir. İşlenen günahlardan vazgeçmek manasına

gelir. Başka bir deyişle, yapılan hata ve kusurun günah olduğunu bilerek ve onu yaptığından dolayı pişmanlık duyup terk etmektir. Tövbede önemli olan, söylem ve eylemin çirkinliğini bilmek ve ondan vaz geçmektir.     

Tövbe eden kimse, çirkin davranışları güzeliyle değiştirdiği, Allahtan uzaklaştıran yolları terk ettiği için, takdire şayandır. İnsan kötü yolu terk etmekle kalmamalı, kusurlarını da  telafi etmek için, ibadet ve taatla Allahın rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Tövbe etmenin belirli bir zamanı yoktur. Her zaman hata ve kusurumuzdan geri dönmemiz mümkündür

İstiğfar: Allah Telaya Rabbim, beni bağışla! diye dil ile yalvarırken, bedeni, günahlardan uzak tutmaktır. Yüce Yaratıcıdan umud edilen ise, istiğfar eden kulunu mağfiret edip bağışlaması, daha açık bir ifadeyle, onu kötülüklerden korumasıdır Hz Ali (r,a) nin dedi ği  gibi, dünyada Allah telanın azabından kurtulmanın iki yolu vardır. Bu yollardan biri Pey

gamberimiz (sav) efendimizin varlığıdır. Şu anda böyle bir imkân yoktur. Geriye sıkı bir şekilde tutulması gereken tek yol kalmıştır. O da istiğfardır.

           Bu hususta Allah Tela şöyle buyurmaktadır. “Sen onların içlerinde bulunduğun müddetçe Allah, onları azaba uğratmayacaktır. Onlar bağışlamalarını dilerken, Allah kendilerine azap etmez”.. Enfal, 33. Allah Telanın kullarına olan merhametini bütün yönleriyle ortaya koyan bu Ayeti Kerime, ne kadar ümit verici değil mi?. Kullarına karşı böylesine şefkatli bir  Rabbi olan insan, nasıl ümitsiz olabilir. Bu Ayeti Kerimede Allahtan bizi bağışlamasını dilediğimiz sürece azaba uğramayacağımız vaat edilmiştir.

Yüce Mevlamız bizlerin hata ve günahlardan kurtulmak için, samimi olarak tövbe

etmemizi istemektedir. Bu hususta şöyle buyurmaktadır. “Ey iman edenler! Allaha samimi

yetle tövbe edin. Ola ki Rabbiniz kötü işlerinizi sizden tamamen siler ve Allah”ın o peygamberi ve onunla iman etmiş bulunanları rezil etmeyeceği bir günde sizi, atlarından ırmaklar akmakta bulunan cennetlere girdirir. Onların nuru önlerinde ve sağlarında koşacaktır. Onlar (münafıkların nurunun söndüğünü görünce): Ey Rabbbimiz! Bizim için nurumuzu tamamla ve günahlarımızı bağışla. Şüphesiz  ki sen her şeye kadirsin.Tahrim,8. Allah Tela, samimiyetle tövbe edin derken, işlediğiı günahtan dolayı üzülüp, vicdan azabı çekmesini istemekte ve onun kendi kendine “ben artık bu suçu bir
daha yapmayacağım diye söz vermesini beklemektedir.

İslam âlimlerine göre, yapılan tövbenin geçerli olması için üç şartın yerine geti

rilmesi gerekir. 1- günahı terk etmek. 2- Günahı işlediğine pişman olmak.3-Bir daha o güna

hı yapmamaya karar vermek. İşlenen günah kul hakkını ilgilendiriyorsa o zaman dördüncü şart devreye girer. Dördüncü şart ise, kul hakkından arınıp kurtulmaktır. Bu da şöyle olur.

Eğer hak, mal ve benzeri eşya ise, onu sahibine verir. İftira, arkadan çekiştirme gibi manevi bir hak ise, sahibinden af diler. Peygamberimiz (sav) efendimiz,” Ey insanlar!

Allaha tövbe edip ondan bağışlama dileyin. Ben günde yüz defa Allaha tövbe ediyorum” buyurmuşlardır. Ramazan ayı bir fırsattır. Bunu en iyi şekilde değerlendirelim inşallah..Özellikle seher vaktinde yapılan dua ve tövbe-i istiğfarların kabul olunacağı gerçeğinden hareketle zamanı iyi değerlendirelim. Hiç bir zaman ümitsizliğe düşmeyelim.

Zira dua ve tövbe-i istiğfar yapmamızı isteyen yaratanımızdır. İftar anında ve seher vaktinde yüce Yaratanımıza yönelerek ondan bağışlamasını ve inayetini isteyelim

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
İman Amel Ecel / Haya İmandandır
« Son İleti Gönderen: KOYLU Bugün, 05:40:48 ÖS »


Haya İmandandır

Hayâ ile iman arasında sıkı bir bağ vardır.

Hayânın varlığı imana bağlıdır. İmanın olmadığı yerde hayâdan söz edilemez.

Hayâ, utanma, çekinme, vazgeçme, tedirgin olma anlamlarına gelmektedir.

İman ise, kabul etme, güvenme, tasdik etme anlamlarına gelmektedir. Lailahe illallah Muhammed ün Resülulllah diyen kişi, bu sözü kalben tasdik etmesiyle Müslüman adını almış ve imana sahip olmuştur. Hayâ da Müslümana hastır. Çünkü hayânın kaynağı imandır. İmanın olmadığı yerde utanma, çekine, sıkılma duygusu da yoktur.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde,” Kul hayâ sahibi olduğu zaman, hayır ve iyi işlere yapışır. Hayâ kalbe yerleştiğinde, nefsin istek ve arzuları ondan uzaklaşır.” ( Ebu Süleyman-ı Dardani) Hayâ sahibi önce Allahtan, sonra Peygamberden, daha sonra da insandan utanır. Bu nedenle hayâ sahibinden daima hayırlı işler, güzel söylem ve davranışlar sadır olur. Hayâ duygusuna sahip olan kişi, kendisinin yaratanın kontrolü altında olduğunun idraki içinde hayatını idame ettirir.

Peygamberimiz (sav) efendimiz “ Allahtan hayâ etmeyen kimse, insanlardan da hayâ etmez” buyurmuştur. Allahtan hayâ etmeyenler, imanı olmayan gayri Müslimlerdir. Bunun yanı sıra imanı zayıf olanlar da, zayıflık nispetince hayâ duyguları güçsüzdür. Bir başka ifadeyle hayânın gücü, imanın kuvvetiyle doğru orantılıdır. Gayri Müslimlerin, Allahın sevgisini ve rızasını arzu etmek gibi bir niyetleri yoktur. Allahın azabından ve gazabından korkmak gibi bir duyguları mevcut değildir. Bundan dolayı, bu gün Filistin de, masum halkın ( kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, bebek ayırımı yapmadan) katledilmeleri, evlerinden zorla çıkarılmaları buralara kendilerinin sahiplenmeleri, Müslümanların ilk kıblesi Mescidi-i Aksaya saldırıp zarar vermeleri, Müslümanların kendi mabetlerinde ibadet etmelerine mani olmaları, Suriye ve Irakta sivil halkın her gün ölmelerine sebep olmaları, bu gerçeği ortaya koymaktadır. İman varsa, utanma, çekinme var, iman varsa, vicdan da var, merhamet de var. Hayâ sahibi olmak, kişiyi kâmil-i insan yapar. Bu duygudan mahrum olmak, kişiyi sefil kılar.

Peygamberimiz  (SAV) efendimiz “ İman yetmiş küsur derecedir. En üstünü Lailahe illallah Muhammed en Resülullah ( Allahtan başka ilah yoktur.)sözüdür. En düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Hayâ imandandır,” buyurmuştur.

Buhari, İman ,3.  Toplum içinde insanlara zarar verici, her şeyden beri olmak, elimizden geldiği kadar mağdurlara yardım etmek, doğruluğu ve hakkı kaim kılmak, Müslümana has özelliktir. Hayâ, insanı daima iyiliğe, güzelliğe, hayra yönlendirir. Hayâ sahibi kişi, Allahın yasak kıldığı söylem ve eylemlerde bulunamaz. Zor durumda kalsa bile, bu hususta vicdani rahatsızlığını ortaya koyar. Objektif hareket etmeyi, kendine ölçü alır.

 Allah (cc) “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allahın ismi anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.

Enfal /2. Müminler Allahın ismi anıldığında ona olan saygı ve sevgiden dolayı, kalplerinde heyecan meydana gelir. Sevgi ve saygılarını davranışlarıyla ortaya koyarlar. Ayetler okunduğu zaman, huşu içinde Kuran-ı dinlerler. Bu hal, var olan imanı, kavi hale getirir.

Hayâ da, imanın söylem ve eylemlerle dışarıya yansımasıdır. Hayâ sahibi olmak için, imanımızı Salih amallerle beslemeye devam etmeliyiz. Bunu da sıhhatli bir şekilde sürdürebilmek için, okumaya, dini yönden bilgimizi ve kültürümüzü artırmaya, özen göstermeliyiz.                             

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
6
Cuma Hutbeleri - Vaazları / Kadına Karşı Şiddet
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:08:55 ÖÖ »


Kadına Karşı Şiddet

Kadına karşı şiddet, en yaygın ve sık olarak rastlanılan kadının insan hakları ihlallerindendir Yakın zamanlara kadar, kadına karşı şiddet konusuna uluslararası insan hakları mücadelesi gündeminde fazlaca bir yer verilmemiştir. Bu durum Türkiye’ye de yansımıştır. Türkiye’de kadının aile içindeki hakları ve statüsü konusunda bilgi eksikliği ve özellikle de aile içi şiddete ilişkin sistematik veri eksikliği vardır.

Kadına karşı şiddetin, özellikle de aile içi şiddetin, kadın erkek ilişkilerinde eşitliğin sağlanması ve özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması için çözümlenmesi gereken temel konu olduğunu düşünüyoruz. Özel alandaki hak ihlalleri, özellikle de çeşitli tür ve biçimleriyle şiddet, kadınların kamusal alana çıkması önündeki en büyük engellerden biridir. Ankara’da yapılan bir araştırmada konuştuğumuz kadınların

%90’ı kocalarının kendilerine psikolojik şiddet uygulayarak bağırdıklarını, hakaret ettiklerini, aşağıladıklarını, küfür ettiklerini;

%40’ı kocalarının kendilerine fiziksel şiddet uygulayarak tokat, tekme, dayak, bıçak veya silahla saldırdıklarını;

%15’i kocalarının kendilerini istemedikleri halde cinsel birleşmeye zorladıklarını belirttiler.

Dolayısıyla da kuruluşumuzda önümüze koyduğumuz ilk somut hedef, aile içi şiddete karşı etkin bir yasal mekanizmanın oluşturulması oldu.

Türkiyeli kadın örgütleriyle işbirliği içinde yürütülen bu çalışma 4320 sayılı Aileyi Koruma Yasası’yla noktalandı.

Şiddete karşı diğer kadın örgütleriyle birlikte yürüttüğümüz diğer çalışmalar şu genel başlıklar altında toplanabilir:

Namus suçlarını, namus cinayetlerini protesto kampanyaları

Dayağa karşı kampanyalar

Gözaltında tecavüzlere ve devlet kaynaklı cinsel şiddete karşı kampanyalar

Tecavüz mağdurlarının seks işçileri olmasını hafifletici neden sayan yasanın iptali kampanyası

Bekâret kontrollerini protesto kampanyası

Türk Ceza Kanunu’nu değiştirme çalışmaları

Şu anda Türkiye’de kadına karşı şiddet bağlamında öncelik taşıyan konular şunlar:

Namus suçları, namus cinayetlerinin engellenmesi, suç olarak tanımlanması ve suçu ağırlaştırıcı neden sayılması

Tecavüz, cinsel taciz, evlilik içi tecavüz, aile içi cinsel istismar fillerinin suç olarak tanımlanması ve cezalandırılması .

Devletin bağımsız kadın sığınaklarının desteklemekle yükümlü kılınması, bağımsız sığınaklar açılmasını engelleyen yönetmeliklerin kaldırılması 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
7
Süleyman Gülek / İslamî Anlayış ve Yaşayış İçerisinde Olmak
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:52:24 ÖÖ »


İslamî Anlayış ve Yaşayış İçerisinde Olmak

İslâm’ın lügat manası; Tâbi olmak, teslim olmak, bağlanmak itaat etmek, boyun eğmek manalarına gelir.

Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denmiştir. Terim anlamı ise; Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen dünyada ve ahirette insanları mutluluğa ulaştı­racak hayat şekli, itikadî ve amelî bir nizamdır.

İslâm’ın manası teslim olmaktır. Allah’ın hükümlerine teslim olmaksızın İslâm ol­maz. İslâm; Allah’ın insanlar için seçtiği dinin özel adıdır. “Size din olarak İslâm’ı seçtim” (Mâide, 5/3 ) buyrulmaktadır.

“İslâm”ın kelime olarak anlamlarından biri de “barış”tır (esenlik, mut­luluktur). Tüm insanlar fitneyi, fesâdı terk edip Allah’ın dini olan İslâm’a teslim olsalar, her taraf selâmete kavuşup tümüyle ba­rış ve kardeşlik hüküm sürer. Çünkü İslâm barış, esenlik, mutlu­luk dinidir.

Rab­bimiz; son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’i göndermek su­retiyle İslâm dinini onunla tebliğ ettirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dâvet ettiği İslâm dinini kabul edenler Müslüman ol­muş, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yanında yer almış, kabul et­meyenler “biz atalarımızdan gördüğümüz gibi yaşarız, kabul et­me­yiz” diyenler kâfir olmuşlardır.

Allah Teâlâ bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle be­lirt­mektedir: “Hiç şüphesiz, Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19); “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (ona tâbi olursa) asla on­dan kabul edilmez. O, âhirette de kayba (hüsrana) uğrayanlardan­dır.”(Âl-i İmrân, 3/85)

Allah Teâlâ’nın insanlar için seçtiği, râzı olduğu İslâm dinin­den râzı olmayıp beğenmeyenler, “bu çağda, bu asırda İslâm’ın pren­sipleri uygulanmaz” diyenler, âhirette de hüsrâna uğrayanlardan olacaktır.

Dünya ve âhirette huzur, saadet isteniyorsa, İslâm’dan başka bir din, yaşam biçimi kabul edilmemelidir. Allah’a iyi bir kul olma­nın, imtihanı kazanmanın tek çıkar yolu Hz. Muhammed (s.a.v.)’i önder, örnek edinmek, onun gösterdiği İslâm’a tam mânâsıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür. Bunun dışındaki yollar asla ondan kabul edilmez, o âhirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.

Peygamberimiz. İslâm için birçok tarifler yapmış­tır. Ancak bütün bu tarifler, izahlar temel olarak beş ana rükün (temel) üzeredir. Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur:

‘Allah’tan baş­ka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, Kâbe’yi hac etmektir.” (Müslim, Îmân, 21)

Bu hadis-i şerif İslâm binasının bu beş temel üzerine kurulu olduğunu açıklamaktadır. Bu beş husus, İslâm’ın temelleridir, fakat İslâm’ın tamamı değildir. Nasıl ki, temel atılınca bina tamamlanmış olmadığına göre, binanın tamamlanması için bu temeller üzerine yapılacak işler olduğuna göre, İslâm’ı bu beş temelden ibaret gör­mek “temel atılınca bina tamamlanmıştır” demek kadar, çok büyük bir hatadır.

Kur’an ve sünnete baktığımızda görülecektir ki bu beş esastan başka iktisadî, ictimaî, hukukî, ahlâkî, kısaca hayat için gerekli olan her şeyden bahsetmektedir. İnsan hayatının hiçbir ala­nı ve yönü yoktur ki İslâm’ın onu düzenleyen hükümleri bu­lun­mamış olsun.

İslâm dini insanların yaşantısına yön veren, yol gösteren bir ‘Din’dir. İslâm insanın bütün hayatına, yaşantısına; doğumundan ölümüne kadar, yani a’dan z’ye kadar her şeyine bir ölçü, düzen koymuştur. İslâm, barış, esenlik, mutluluk vaat ettiğine göre, bu vaadin ger­çekleşmesi, İslâm’a tam anlamıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür.

Her kim “ben müslümanım” diyorsa, bu söz “İslâm’a teslim ol­dum” anlamındadır. İslâm’a teslim olduktan sonra, “bana göre, şuna göre şöyle olsun, böyle olsun” deme hakkı ve yetkisi yoktur. Ya teslim olduğu İslâm’ın kurallarına uyar, dünya ve âhirette huzur ve mutluluk bulur, ya da hevâ ve hevesine tâbi olur, hak yoldan ayrılıp bâtıl bir yaşam biçi­mini tercih edip onun devamından yana olursa kendisine yazık edenlerden olur. Bu nedenle ne mutlu dünya ve ahiret saadeti için doğru İslâmî anlayış ve yaşayış içerisinde olmaya gayret edenlere!

Süleyman Gülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
8


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “Misvakta 10 Haslet Vardır

Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.) buyuruyor: “Misvakta 10 haslet vardır. Başta Allah (C.C.) razı eder.

Şeytanı kızdırır. Melekleri sevindirir. Diş etlerini kuvvetlendirir. Ağız hastalıklarını giderir. Gözün görmesini kuvvetlendirir. Ağzı güzel kokutur. Balgamı azaltır. Misvak kullanmak sünnettendir. Sevabı çoğaltır.” Efendimiz (S.A.V.) bir başka hadîs-i şerifte de abdestinden sonra misvak kullanan, namaz kılmadan önce misvak kullanan Müslüman’ın namazından 27 kat daha fazla sevap alacağını söylemiştir. Ayrıca misvakın zenginlik sebebi olduğunu da söyleyen Efendimiz (S.A.V.), “Misvak genişlik ve zenginlik verir” demiştir.

Kardeşlerim misvak kullanmanın dünyada bu kadar güzel mükafatları var iken ahirette de birçok mükafatı vardır. Bir başka hadîs-i şerifte Resulullah Efendimiz (S.A.V.), “Misvakta 24 haslet vardır” demiştir. Bu 24 hasletin içerisinde ahiret gününde diğer peygamberlerin misvak kullanan Müslümanlar için, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sünnetini yaptığı için bizler de onun Müslümanlığından razıyız, onun günahlarını affet ya Rabbi diyeceğini biliyoruz. Bizler görüyoruz, namazlardan önce Müslüman kardeşlerimizden bazıları misvaklarını çıkarır ve dişlerini misvak ile fırçalar ve hiç kanamaz. Bunun sebebi yıllardır misvak kullandıkları için diş etleri sapasağlamdır ve dişleri de çok sağlamdır. Kardeşlerim bir misvak alıp cebimizde saklayıp gerekli yerlerde kullanmalıyız.

“CENNETTE MÜMİNLER İÇİN BİR ÇADIR VARDIR”

Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.) buyuruyor: “Cennette müminler için bir çadır vardır. Bu çadır incidendir ve süslüdür. Bu çadırın genişliği 60 mildir.

Her köşesinde ise huriler vardır. Bir köşesindeki diğer köşedekini göremez. Müminler birbirlerini burada ziyaret ederler ve isteyenler eşleri ile orada birleşirler.”

Bahsedilen çadırın ortasından nehirlerin aktığı söylenirken çadır içerisindeki hurilerin o çadırı hak eden mümine hizmet edeceği söyleniyor kardeşlerim. Allah (C.C.) bizlere o çadırı kazanabilmeyi nasip eylesin. Cennet hakkında birçok hadîs-i şerif olduğunu biliyoruz, böyle bir hadîs-i şerifle sizi bilgilendirmek istedim.

“BİR DEFİNE BULURSANIZ EĞER 5’TE BİRİ DEVLETİNDİR”

Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.) buyuruyor; “Bir define bulursanız eğer 5’te biri hazinenin bulunduğu topraklara sahip devletindir. Bahçen ya da tarlanı devletin suyu, başka bir şahsın suyu ile değil de yağmur suyu ile beslersen öşür vereceksin.” İslam hukukuna göre hazine bulduğumuz zaman evet hazine bizim malımız oluyor ama o toprakları koruyan bir devlet var ve o devletin çalıştırdığı memurları var. O yüzden kardeşlerim İslam Hukuku bakımından bulunan hazinenin 5’te biri devlete aittir ve verilmek zorundadır. Bir nevi bulunan hazinenin vergisini veriyor gibi düşünebiliriz. Kardeşlerim bu hadîs-i şeriften anlamamız gereken konu hiçbir şekilde masraf olmadan bizlere getiri sağlayan durumlarda da getirinin vergisini ve zekâtını vermemiz lazım. İslam bizden bunu emrediyor. Sözlük anlamı 10’da bir olan öşür, dinen ise tarım ürünlerinin zekâtı anlamına gelir. Tarım ürünlerinin zekâta tabi oluşu ise Kur’an-ı Kerim’de sabittir. Efendimiz (S.A.V.), “Yağmur ve nehir suları ile masrafsız sulanan topraklarınızın mahsullerinde 10’da bir zekât vereceksiniz. Sulama olarak masraf yaptığınız topraklarınızdaki mahsullerinizde ise 20’de bir zekât vereceksiniz” buyurmuştur.

Prof. Dr. Cevat Akşit.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
9
İman Amel Ecel / Peygamberimize (S.A.V.) İman Etmenin Önemi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:37:41 ÖÖ »


Peygamberimize (S.A.V.) İman Etmenin Önemi

Türkiye’de çeyrek asırdır iyice gün yüzüne çıkan “Peygambersiz İslâm Projesi” ile onun iki ayağı Kur’aniyyûn ve dinlerarası diyalog fitneleriyle başlayan ve Peygamberimizi (S.A.V.) sıradanlaştırmak için indirgemeci bir anlayışın empoze edilme süreci efkâr-ı umumiyyenin malûmudur.

Peygambersiz İslâm Projesi’yle ortaya konulmaya çalışılan ve Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Muhammed’e (S.A.V.) iman etmeden cennete gideceğini iddiasının asıl amacı İslâm’ın tek din olmadığı, Yahudi ve Hıristiyanlığın da bu şekliyle hak din olduğunu kabullendirmedir. Zira, “Her kim La ilahe illallah derse cennete giderecektir” (Müslim, Kitabü’l-iman, 53) hadis-i şerifinin bağlamından kopartılması da bundandır.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in (S.A.V.) âlemlere rahmet olduğunu (Enbiya, 107), çok güvenilir olması hasebiyle ne verirse onu almamız gerektiğini (Haşr, 7), kendi nefsinden konuşmadığını (Necm, 3), vahyin dışına asla çıkmadığını (Hakka, 44-46), bundan dolayı itaat edilmesi gerektiğini (Al-i İmran, 132; Nisa, 80), itaat edilmezse amellerin boşa gideceğini (Muhammed, 33), karşı gelip ve itaat etmeyenlerin kâfir olarak (Al-i İmran, 32) cehennemlik (Tevbe, 63) ve pişman olacağını (Ahzab, 66); anlaşmazlığa düştüğümüz konularda hakem tayin edip kararlarına teslim olmamız gerektiğini (Nisa, 59, 65) belirttikten sonra bütün insanların tek kurtuluş çaresinin Allah’a ve Resulü’ne uymak olduğu hakkında şöyle buyurmaktadır: “(Ey Muhammed)! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulü’ne, o ümmi Peygamber’e iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (A’raf, 158).

Son dönem İslâm âlimlerinden Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Ahmet Hamdi Akseki de yıllar önce “İslam Dini” adlı eserinde “Kelime-i Tevhid’in Ma’nasındaki Şümul” başlığıyla yazdığı makalede adeta bugünlere cevap vermektedir:

 “Akâid-i esâsiyenin hepsi “Lâ ilâhe illâllah Muhammedü’n Resulullah” kelâmında toplanmıştır.

Kelime-i Tevhid namını alan bu iki cümlenin manası İslâm dininin itikad esaslarını tamamen ihtiva edecek kadar geniştir. Bunu biraz izah edeyim: Evvelâ, “Lâ ilâhe illâllah/Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” cümlesini ele alalım.

Bu cümle, şüphe yok ki, bir Allah’ın varlığını ve O’ndan başka ibadet olunacak bir ilah olmadığını haber veriyor.

Allah demek, varlığı zatının muktezası olup, başka hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her şey kendisine muhtaç olan bir Vâcibü’l-vücûd demektir. Bizâtihî mevcut olan bir şeyin kadim, bâki, ezelî olması, hiçbir şeye benzememesi, yâni zatında, sıfatında ef’âlinde şerîki ve benzeri olmaması lazımdır. Binâenaleyh, “Lâ ilâhe illâllah” demek, bizâtihî mevcut olup hiçbir şeye benzemeyen ve ihtiyacı olmayan ebedî ve ezelî bir Allah’ın varlığını tasdik etmek demektir. Her şeyin Allah’a muhtaç olması, Allah’tan başkasının sonradan ve ancak Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin yaratmasıyla vücuda geldiklerini istilzâm eder. Her şeyi yok iken yaratıp meydana getiren Vâcibü’l-vücûdun ilim, hayat, irâde, kudret, tekvin, kelâm, semi’ ve basar sıfatlarıyla muttasıf olması vaciptir. Binâenaleyh “Lâ ilâhe illâllah”, Allah-u Teâlâ Hazretleri hakkında isbâtan ve nefyen iman ve itikadı lâzım olan şeylerin hepsini câmidir. Manasını düşünerek “Lâ ilâhe illâllah” diyen bir adam, bütün bunlara iman etmiş olur.

“Muhammedü’n-Resûlullâh/Muhammed-Aleyhis-selâm Allah’ın Resûlü’dür” cümlesine gelince: Bundan bütün peygamberlere, meleklere, semâvi kitaplara, ahiret gününe ve ahiret ahvâline iman dâhildir. Muhammed Aleyhisselâm’ın Allah’ın Resûlü olduğunu tasdik etmek, bunların hepsine inanıp iman etmektir. Çünkü, Aleyhi’s-selâtü ve’s-Selâm bunları tasdik eden bir şerîat ile gelmiştir.

Onun peygamber olduğunu tasdik, söylediklerinin hepsini tasdiki müstelzemdir. Daha ileri giderek diyebiliriz ki: “Muhammed’ün-Resûlullâh” demek Allah’a, peygamberlere, meleklere ve diğer esaslara iman etmeyi müstelzimdir. Muhammed Aleyhisselâm’ın peygamberliğini candan kabul eden bir adam, O’nun haber verdiği her şeye iman etmiş demektir.

Enbiyânın/peygamberlerin emin ve doğru olmalarının vâcib, ulüvv-ü şanlarını kirletmeyecek beşeri hallerle muttasıf olmalarının câiz olması da buradan anlaşılır.

Görülüyor ki: “Lâ ilâhe illâllah, Muhammedü’n Resûlullâh” cümlesi kısa olmakla beraber, usûl-i itikâdiyyenin hepsini camidir. Bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz, “Lâ ilâhe illâllah diyen cennete girdi, cennete girmeyi hak etti” buyurmuştur. Yine bunun için olmalıdır ki, bu, kalpte olan iman ve İslâm’a alâmet kılınmış, bunu dili ile söyleyen fertler iman ile hükmolunmuştur. Binâenaleyh aklı başında olan bir Müslüman’ın bütün iman esasları kendisinde toplanmış olan Lâ ilâhe illâllah’ı dilinden bırakmayıp her vakit söylemesi ve bunun manasını düşünmesi lâzımdır. Buna devam edenlerin ruhen yükselerek kendilerine pek çok hikmetler zuhur ettiği de şüphesiz bir hakikattir.

Allah-u Teâlâ Hazretleri, cümlemizi Lâ ilâhe illâllah, Muhammedü’n-Resûlullâh” Kelime-i Tevhid’inin ihtivâ eylediği akaid-i îmâniyeden ayırmayıp, bu itikad üzere ölmemizi ve son sözümüzün de “Eşhedü en lâ ilâhe illâ’llâh ve eşhedü enne Muhammede’n-Abdühu ve Resûlü” olmasını ve bunların muhtevi olduğu manayı daima derhâtır etmemizi nasib eylesin, âmin”.

Siyami Akyel.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
10
Nihat Hatipoğlu / İslam Kadını Yüceltti
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:28:24 ÖÖ »


İslam Kadını Yüceltti

İslam'da kadın ve erkek bir bütünün iki eşit parçası olarak görülmüştür. Erkek kadından, kadın erkekten üstün değildir. Üstünlük iman, takva, vicdan, samimiyet ve benzeri erdemlerle ilişkilendirilebilir. Erkek ve kadın birbiriyle sükûnet bulurlar (Rum Suresi, 21) diyor aziz kitabımız.

Bugün kadınların göz ardı edilen bazı haklarına temas etmek isterim. Bunları da maddeler halinde sıralayalım:

 Anne ve babaların cinsiyet ayrımcılığı yaparak kız evladını bir eksiklik gibi görmeleri yasaklanmıştır. (Nahl Suresi, 58). Hz. Peygamber, kız evladına sahip ebeveynlerin evlatlarına iyi davranmaları hâlinde cennetlik olacağını söylemiştir. (Tirmizi, Ebu Davud, İbn Hibban)

 Yeni doğan her kız evlat en temiz, anlaşılır ve inancıyla bağlantılı isimle isimlendirilmeye layıktır.

 Anne ve baba, kız evladıyla yakından ilgilenmeli. Onu yanlışlıklara karşı uyarmalı.

 Anne ve baba, kız ve erkek evlatları arasında adil davranmamalı.

 Kız evlat büyüyünce evleneceği kişiyi seçme hakkına sahiptir. Ailesinin önerdiği kişiyle evlenmek zorunda değildir.

 Evlenme aşamasında arzu ettiği mehri şart koşabilir. Yüksek veya daha düşük miktarı seçebilir. Tabii makul olması daha doğru olur.
 Kadın kendi kazancını dilediği gibi harcar. Elbette eşler birbirini israf ve yanlış harcama konusunda uyarabilir.

 Kadın, kocasından kendilerine ait bir dairede (kira da olsa) yaşamayı isteyebilir. Bu imkâna göre meşru bir taleptir.

 Kadın ailesine ait şehirden çıkmamak koşuluyla nikâhlanmışsa bu hususta belli oranda ısrarcı olabilir. Erkek de bunu anlayışla karşılamalıdır. Âlimler bu şartlara uymayı "Müslümanlar şartlarına bağlılar" hadisinden kaynaklandığını söylerler.

 Düğünle ilgili karar alınırken kadının da görüşleri dinlenmek zorundadır. Tabii bu hususta dinin edep ölçüleri dikkate alınmalıdır.

 Karı koca hayat boyu maddi ve manevi temizliği önemsemelidir. Kadın ve erkeğin birbirlerinden her türlü temizliği isteme hakkı vardır.

 Çocuk yapma konusunda karı koca beraberce karar vermelidir. Kadın, kocasına "Çocuk doğurmak istiyorum" diyebilir.

 Kocası ve çocukları anne ve eş olarak kadına saygılı davranmalıdır. Erkek, eşinin ailesine de saygılı olmalıdır.

 Erkek, karısını küçümseyemez.

 Erkek, karısının ibadetini engelleyemez.

 Müslüman erkek evlenince "ehli kitap", yani Yahudi veya Hıristiyan olan karısını İslam'a girmeye zorlayamaz. Belki ahlakıyla onu teşvik edebilir.

 Kadın, kocasının aileyle ilgili kararlarına müdahil olur. Kocasının bunlara kulak vermesi gerekir.

 Kadın, çocuklarını evlendirmede hak sahibidir.

 Karı koca birbirlerinin sırrını yayamazlar.

 Kadın, kocasından eve erken gelmesini isteyebilir. Koca çok uzun görevlerde ailesinden uzak kalacaksa bu hâllerde karısına danışmalıdır.

 Erkek, karısından para esirgeyemez.

 Zaruri ihtiyaç halinde kadının kendisine işlerinde yardımcı olarak bir destek istemesi doğaldır. Tabii kişiler bu hususta maddi durumlarına göre hareket etmelidir.

 Erkek makul ölçüde karısının ev işlerine yardım etmelidir.

 Kadının kendi ailesiyle ilgili her şeyi kocasına açma zorunluluğu yoktur.
 Kadın hacca gitmek istiyor ve şartlar da buna müsaitse buna engel olunmamalıdır.

 Kadın, kocasını ibadete tercih etmelidir.

 Erkek karısından her türlü harcamayı esirgiyorsa kadın zaruri ihtiyaç kadar parayı gerekirse sormadan kocasından alabilir.

 Kadın, kocasına boşanma davası açabilir.

 Erkek karısını dövemez, sövemez, hakaret edemez.

 Erkeğin boşaması hâlinde kadının mehir ve tazminat hakkı vardır.

 Kadın kocasının mirasından hak sahibidir. Kadın, babasından da miras alır.

 Kadın farklı görevler alabilir, saygın yerlerde çalışabilir.

 Kadın boşanmamış olsa bile kocasından ortak çocuklarını emzirme bedeli isteyebilir. "Boşanmamış olsa bile" kaydı çağdaş âlimlerden Ebu Zehra'nın görüşüdür, tartışılabilir. (Bakara, 233)

 Kadın boşandıktan sonra (iddet bitince) istediği kişiyle evlenebilir.

 Kadın cuma, bayram, cenaze ve beş vakit namaz için camiye gider, kocası onu engelleyemez.

 Kadın baba, anne, kardeşlerin evlerine sıla-i rahim için gider, kocası bunu yasaklayamaz.

Not: Belirttiğimiz hususlar sadece örnek olarak ifade edilmiştir. Kadının binlerce hakkından söz edilebilir. Kadın toplumun en saygın üyesidir. Ondan beklentimiz, hayatımızda olmaları ve çocuklarına güzel bir örnek olup onlara dinini, örfünü, erdemleri öğretmesidir. Var olsunlar.

PEYGAMBERİMİZ ALLAH'IN HABİBİ Mİ HALİLİ Mİ?

Bazı okuyucular Allah'ın habibi ve halili sözlerini açıklamamı istediler. Bu nedenle konuyu açıyorum.

Öncelikle habip ve halil hangi anlama gelir, onu kısaca belirtelim. Habip; sevgili, yâr, arkadaş gibi anlamlara gelir. Halil ise dost, aşk, arkadaş, gönüldaş, teklifsiz dost, candan arkadaş, yoldaş gibi anlamlara gelir. Ancak tek kelimeyle ifade edersek habip "sevgili", halil ise "özel dost" demektir. Hz. Peygamber hem halil hem de habiptir. O hem Allah'ın sevdiği hem de dostudur.

'HABİBULLAH'A İTİRAZ EDENLER

Bazıları, Hz. Peygamber için kullanılan habibullah sıfatından rahatsız oluyorlar. Bunu anlamak mümkün değil. Zira sıradan bir mümin bile Allah'ın sevdiği olabilir. Maide Suresi'nin 54. ayetinde mümin kullardan bahsedildiğinde şöyle denir: "Yuhibbunehum ve yuhibbunehu, yani Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler." Bu ayette sevgiyi ifade eden kelime "habip" kelimesidir. Başka ayette "Allah iyilik edenleri sever" (Bakara, 195) buyurulur.

Görüldüğü gibi habip, yani "sevgili" kelimesi sıradan müminler için kullanılırken Hz. Peygamber hakkında neden kullanılmasın? Bu sıfata tahammül edemeyenlerin Hz. Peygamber'le bir problemlerinin olduğu belli.

Bazı âlimler ise Hz. Peygamber'in "Allah'ın sevdiği- sevgilisi" cümlesi yerine "Allah'ın halili-dostu" kelimesini tercih etmişlerdir. Onlara göre Hz. Peygamber "Allah'ın habibidir" ama esas işaret edilmesi gereken "Allah'ın halili" olmasıdır. Özel dostluk, sevgilisi olmaktan daha önemlidir. Ve habip kavramı, sadece Hz. Peygamber ile Hz. İbrahim için geçerlidir.

'ALLAH BENİ HALİL EDİNMİŞTİR'

Müslim'in rivayetinde Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Allah beni halil (candan özel dost) edinmiştir. İbrahim Peygamber'i dost edindiği gibi." İbn Useymin ve İbn Teymiyye de Hz. Peygamber için halil sıfatının öne çıkarılması gerektiğini söyler.

Hz. Peygamber de halilliğin, habipten daha önde olduğunu söylüyor. Allah, İbrahim Peygamber'i halil edindiğini söylerken (Nisa, 125) bunun "habip" edinmekten evla olduğuna işaret etmiş olabilir. Sonuç olarak Hz. Muhammed, Allah'ın hem habibi, yani sevgilisi hem de halili, yani özel dostudur.

Nihat Hatipoğlu.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10