Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Nasıl Bir Mümin
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:57:26 ÖÖ »


Nasıl Bir Mümin

Dünya hayatı imtihandan ibarettir. Bu imtihandan yüz akıyla çıkacak olanlar, Allah Tealâ’ya ve Rasulü’ne iman etmiş, salih amel sahibi müminlerdir. Hayat imtihanında hangi seviyede başarılı olduğumuzu kendimizi muhasebe ve murakabe ederek az çok anlamak mümkündür.

Öncelikle mümin iyi niyetli olmalıdır. İyi niyetli olmak, Allah rızasının hedef alınması ve Cenab-ı Allah’nın bizlere gösterdiği yoldan yürümekle mümkündür. Buna da ihlâs denmiştir. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyuruyor: “Dininde ihlâslı ol. İhlâs ile yapılan az amel bile sana yeter.” (Hakim, el-müstedrek, 4/306; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, nr. 6859)

İhlâs ve samimiyetten sonra istikamet gelir. Müminin istikamet üzere bulunduğunu anlayabilmesi için bilgili olması lazımdır. Buna kısaca ilmihal yani halin bilgisi denir. Bu bilgiyle bir hayat inşa edecek, nereye ve nasıl yürüdüğünün farkında olacaktır.

İman, ibadet, muamelât ve ahlâk hususunda Cenab-ı Hakk’ın insandan neyi istediğini, hangi işe dair hükmün ne olduğunu bilmek farzdır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve Allah Rasulü s.a.v.’in hadis-i şeriflerinde bu bilmenin önemi son derece net ve kesin olarak vurgulanmıştır. İyi niyetli, ihlâslı, istikamet sahibi mümin, bu bilginin kılavuzluğunda hayatına dikkat eder.

Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:

“Helal ve haram şeyler belli ve açıktır. Bir de bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim bu şüpheli şeyleri terk ederse dinini ve şerefini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir meranın etrafında otlatan çoban gibi, onun da haramın içine düşmesi muhakkaktır.

Dikkat edin! Her sultanın özel korumaya aldığı bir yasak bölgesi vardır. Unutmayın ki Allah’ın yeryüzünde korumaya aldığı yasak bölgesi de haramlardır.

Şunu iyi bilin ki insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer o iyi olursa bütün vücut iyi olur. Şayet o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buharî, İmân, 40; Müsim, Müsâkât, 20)

Bu hadis-i şerif müminin hayat rehberi gibidir. Attığı her adımda kendisine Cenab-ı Mevlâ’nın tayin ettiği sınırları dikkate alması gerektiğini hatırlatır. Öyle ki haram ve helalin belirgin sınırları arasında kalan şüpheli işlerden dahi uzak durur ki harama düşmesin.

Mümin, her şeyden önce kendisi ile mücadele eden ve nefsinin kendisini yoldan çıkarmasına müsaade etmeyen kişidir. Dolayısıyla önce kendini sorgular, ibadet ve muamelâtında “Acaba yanlış mı yapıyorum?” tereddütünü yaşar, sorar, öğrenir ve ona göre davranır. İç dünyasının ve ahlâkının müfettişi yine kendisidir. Zaaflarını ve kusurlarını bilir, mazeretlerin arkasına sığınmak yerine kendini tedavi etmenin yoluna düşer. Bu bakımdan daima niyetini kontrol eder.

Mümin kimse sıhhat ve boş vakte aldanmaz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Şu iki nimet hakkında insanların çoğu aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.” (Buharî, Rikâk, 1; Tirmizî, Zühd, 1)

Bu hadis-i şerifteki uyarıyı çok ciddiye almak gerekir. Çünkü sağlıklı bir beden insana aciz ve muhtaç bir varlık olduğunu unutturabilir. Ölümü, ahireti düşünmesine, dolayısıyla tövbe ve salih amel için acele etmesine engel olabilir. Oysa ecel insana anlık mesafededir, bir sonraki nefesin garantisi yoktur. Güç kuvvet yerindeyken bunu bir fırsat olarak değerlendirip salih amele koşmak gerekir.

Boş vakit de insanı uyuşturan, hayatın hep böyle geçeceğini zannettiren bir tesire sahiptir. Oysa dünyanın nice halleri vardır ve insan ne zaman hangi yüklerin altına gireceğini bilmez. Nefes alıp verdiğimiz her an değerlidir. O halde imkan varken hakka ve hayra koşmak lazımdır. Ayrıca biliyoruz ki sağlığımızı ve zamanımızı neye sarf ettiğimizden hesaba çekileceğiz.

Müminin kalbinde bir tek korku vardır; Allah korkusu.Her hal ve işte Allah korkusuyla, O’na hesap vereceği şuuruyla hareket etmeye takva denilir.

Müminler arasındaki tek üstünlük takva üstünlüğüdür. Allah Tealâ bir insanın malına, mevkiine ve asaletine göre değil, takvasına göre kıymet verir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de buyurmuştur ki:

“Hiç şüphesiz Allah katında en değerli ve üstün olanınız, takvaca en ileride olanınız ve O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir ve her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13)

Mümin, niyetine, ihlâsına, istikamet ve takvasına rağmen hata edince özür dileyen, geri dönüp tövbe edendir. Cenab-ı Mevlâ tövbeyi bizlere büyük bir nimet olarak ihsan buyurmuştur. İnsan hata ile malüldür. Önemli olan hatayı fark edip pişman olarak vazgeçmek, yani tövbe etmektir.

Mümin yumuşak huyludur, Allah Rasulü s.a.v.’in tabiri ile yumuşak huyun bir süs, bir güzellik olduğunun farkındadır. Kötü ve sert huyun çirkinleştireceğini görür, uzak durur.

Mümin sadıktır, ihanet etmez. Verdiği sözde durur. Tevazu sahibidir, kibirlenmez. Kanaatkârdır, geçici dünya servetine tamah etmez. Kalbinde mala mülke yer vermenin dünyaya yaka kaptırmak olduğunu bilir. Dünyada da ahirette de zenginlik ister. Fakat dünya zenginliğini keyfi için değil, zillete düşmemek ve düşmüşlerin elinden tutmak için ister. Helalinden kazanıp eline geçene şükreder.

Mümin tevekkül sahibidir, elinden geleni yapar, neticeyi Cenab-ı Mevlâ’ya havale eder. Merhamet sahibidir, kimseye zulmetmez, kimsenin hakkını gasp etmez. Mümin affedicidir, affetmeyi sever. Affettikçe Cenab-ı Allah’nın da kendisini affedeceğini bilir.

Mümin her daim zikir halindedir. Allah’ın muhtaç bir kulu olduğunu aklından çıkarmaz, her dem O’nu hatırlar. Tefekkür halindedir. Niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye gideceğini düşünür.

Mümin iyiliği emreden, kötülükten sakındırandır. Kendisinden bir kötülük sâdır olmasın diye gayret gösterdiği gibi, başkalarından da olmasın diye dua ve gayret eder. Hayır konuşur, hayrı murad eder.

Bütün bunlar müminlerin vasıflarıdır. Bu vasıflarla bezeli bir hayat, imtihanın kazanılmış olduğunun işaretidir. Diploması da ebedi saadet yurdudur. Cenab-ı Allah  bizleri muvaffak kılsın.
Amin.
2
Bizden Sizlere / Nesline Kim Sahip Çıkar
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:39:56 ÖÖ »


Nesline Kim Sahip Çıkar

Dinimiz İslâm, dünya ve ahirette insanın saadet üzere olması için hükümlerini şu beş esasa dayandırmıştır:

    Dinin korunması,

    Canın korunması,

    Aklın korunması,

    Neslin korunması,

    Malın korunması.

Bu beş esastan biri olan nesil, hem bugünümüz hem de yarınımızdır. Bu sebeple Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. ve O’nun yolunu takip eden vârisleri gençlere büyük önem vermişlerdir.

Neslin elinden tutmak, onları geleceğe hazırlamak en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır. Çocuklarına sahip çıkmayan toplumlar bunun bedelini çok ağır bir şekilde, madden ve manen öderler. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî rh.a. gençliğe nasihat için yazdığı “Eyyühe’l-Veled” adlı eserinde şöyle buyuruyor:

“Ey oğul! Eğer bir insanın ömrünün bir saati, yaratılma gayesi olan Hakk’ın rızasının dışında geçerse, o kimse bu bir saati için uzun süre hasret ve pişmanlık çekecektir.”

Bu sözden ömür denen sermayenin ne denli önemli olduğunu ve bir saatinin bile gaflet içerisinde geçirilmemesi gerektiğini öğreniyoruz.

Çocuklarımıza sahip çıkmak, onlara merhamet göstermektir. Böylece onları yaşları icabı farkında olmadıkları tehlikelerden koruyabiliriz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. öyle buyurmuştur:

“Küçüklere merhamet etmeyen bizden değildir…”

(Ebu Davud, Edeb, 66)

Merhamet sadece şefkat göstermek değil, çocuklarımızı yarınlara ve en önemlisi ebedi hayata hazırlamaktır. Bu noktada hem anne babaya, hem de bütün büyüklere görevler düşüyor. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:

“Hepiniz birer çobansınız ve her biriniz sürünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır ve yönetimi altındakilerden sorumludur. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın kocasının evinde bir çobandır ve çocuklarından sorumludur. İşçi, işverenin çobanıdır ve ondan sorumludur. Hâsılı hepiniz birer çobansınız ve her biriniz sürünüzünden mesulsünüz.” (Buhârî, Nikâh, 90)

Cenab-ı Mevlâ çocuklarımızı bize emanet olarak vermiştir. Bu emaneti de fıtrat olarak, hakikate hazır olarak yaratmıştır. Bize düşen görev, çocuklarımızın tertemiz fıtratının kirlenmesine engel olmak, maddi manevi her türlü tehlikeden korumaktır. Efendimiz s.a.v.’in şu hadis-i şerifi bize uyarı olarak yetmelidir:

“Her çocuk (İslâm hakikatini kabul edecek bir) fıtrat üzerine doğar. Ancak onu ailesi yahudi, hıristiyan, müşrik veya mecusî yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 79)

Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

 “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrîm, 6)

Alimlerimiz ayet-i kerimede geçen “ateşten koruma” işinin terbiye ile olacağını belirtmişlerdir. Yani anne baba çocuklarına İslâmî terbiye verdikleri takdirde, onların hem dünyadaki hem de ahiretteki hayatlarını ateşten korumuş olacaklardır.

Bir evde dinî bilgilerin öğretilmesinden kılık kıyafet eğitimine, güzel ahlâktan hayata dair konulara kadar her şey öğretilmelidir. Aile reisi olarak bir baba, ailesine İslâm’ın uygun gördüğü kıyafeti anlatmalı, sevdirmeli ve ona göre giydirmelidir. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in yanına açık vaziyette bir çocuk getirilince onun örtülmesini istemiş ve çocuklarda görülen hayâ eksikliğinin bu hususa dikkat edilmeyişten kaynaklandığını bildirmiştir.

Çocuklarımızın terbiyesinde dikkat edeceğimiz bir başka husus da, arkadaş seçimidir. Onların çevresine dikkat etmeli, kötü arkadaşlardan uzak durmalarını sağlamalıyız. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dini üzerinedir. O halde herkes kiminle dostluk ettiğine iyi baksın.” (Ebû Davud, Edeb, 19) İmam Gazâlî rh.a. de ailede terbiyenin aslının çocukları kötü arkadaşlardan muhafaza etmek olduğunu söylemiştir.

Dost ve arkadaş seçimi insanın en ciddi tercihlerinden biridir. Büyükler, “insan huy hırsızıdır”, “kır atın yanında duran ya huyundan ya da suyundan” diyerek arkadaş seçiminde dikkatli olunması gerektiğini belirtmişlerdir.

Ashab-ı kiramın büyüklerinden Abdullah b. Mesud r.a. da şöyle buyurmuştur:

“Salih bir kimseyle oturan, misk taşıyan biriyle oturan gibidir. Bu kimse sana misk vermese de onun kokusu sana da siner. Kötü kimseyle beraber olan kişi ise demirciyle oturan kimse gibidir. Her ne kadar onun ocağından çıkacak ateş elbiseni yakmayacak olsa bile dumanı üstüne siner.”

Günümüzde çocuklarımızı muhafaza edeceğimiz şeylerden biri de, internettir. Aslında hayatımıza birçok kolaylık getiren ve büyük bir nimet olan internet, doğru kullanılmadığında son derece zararlı olabilir. Hem aile içi iletişimin kaybedilmesine hem de pek çok yanlışa düşmeye sebep olabilir. Bu konu bütün ülkelerin üzerinde düşündüğü, önlem almaya çalıştığı bir sorundur. Bu yüzden arkadaş seçimine dikkat edildiği gibi, diğer ortam ve çevrelere de dikkat etmek, doğru yönlendirmek lazımdır. Arkadaş, internet ve benzeri seçimlerde doğru tercihler, çocuklarımızın kötü alışkanlıklardan uzak kalmasını, hiçbir zaman yürek yakan sonuçlarla karşılaşılmamasını sağlayacaktır.

Öncelik, çocuklarımızın tertemiz fıtratını muhafaza etmektir. Ancak bu temiz fıtrat bir kez bozulunca ya da hastalanınca iyileştirilmesi zaman, sabır ve çaba gerektirecektir. Bu sebeple nebevî tıpdaki “hastalıktan önce sıhhatin korunması” ilkesi, terbiyede de ruhun ve fıtratın korunması, bozulmasına izin verilmemesi olarak düşünülmelidir.

Çocuklarımızı asla küçük görmemeli, onlara merhamet etmeli, güzel ahlâk ile süslenmeleri için güzel meclislere götürmeli, güzel arkadaşlar, rehberler tanımalarına imkan sağlamalıyız. Onlara sürekli emretmek, komutlar vermek, nasihat etmek yerine sağlam ve samimi bir yakınlık kurup, birlikte yol almayı tercih etmeliyiz. Allah Rasulü s.a.v.’in ve O’nun yolundan gidenlerin tavrı hep böyle olmuştur.

Kendimizi çocuk terbiyesinde uzman olarak görmesek de iyi niyetli, samimi ve dostane yaklaşımın daima işe yarayacağını akılda tutmalıyız.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
3
Vehbi Tülek / Öfkeden İntikam Hırsı Hüzünden Dert Doğar
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:26:40 ÖÖ »


Öfkeden İntikam Hırsı Hüzünden Dert Doğar

"Ahlâkın en güzeli, gücü yettiği hâlde affetmek ve kendi ihtiyâcı olan şeyi cömertçe vermek."

 Mehmed Rûşen Efendi İstanbul Üsküdar'daki Azîz Mahmûd Hüdâî dergahı şeyhlerindendir. 1719'da Mudanya'da doğdu. Babası Abdurrahmân Efendi İsmâil Hakkı Bursevî hazretlerinin halîfelerindendi. Babası hicret ederek İstanbul'da Kapıağası zaviyesine şeyh oldu. Mehmed Rûşen Efendi tahsiline burada devâm etti. Celvetî yolundan hilâfetini İsmâil Hakkı Bursevî hazretlerinin halifesi Çorlulu Pertev Efendiden, Nakşibendi yolunun hilafetini ise Abdülganî Nablüsî hazretlerinden aldı. 1774 yılında Azîz Mahmûd Hüdâî dergahına tâyin olundu. 1795 yılında vefât etti.
 
Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
 
"Güzel ahlâk şunlardır: 1) Gücü yettiği hâlde affetmek,

2) Her hâlükârda tevâzu üzere olmak,

3) Karşılık beklemeden ve başa kakmadan vermek, bağışlamak."
 
"Hiddet (kızgınlık), şerrin (kötülüklerin) anahtarıdır. Gadab (kızgınlık), seni öyle bir hâle sokar ki, artık orada özür zelîldir, geçmez."
 
"Gazabın (öfkenin) sebebi, kendinden üstün birinin, hoşlanmadığı bir şekilde hücûm etmesidir. Öfke, insanın içinden dışına doğru çıkar. Hüzün ise, dışından içine doğru işler. Öfkeden güç ve intikam hırsı, hüzünden ise dert ve hastalık doğar."
 
“Eğer kendinde, sana düşman olan kimseyi yenmeye bir güç bulursan; bulduğun bu güce, kuvvete şükür olarak onu affet."
 
"Kerim olan kimse, eziyetlere dayanır, belâlardan şikâyetçi olmaz."
 
"Ahlâkın en güzeli, gücü yettiği hâlde affetmek ve kendi ihtiyâcı olan şeyi cömertçe vermek."
 
“İnsan, ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi, kıskançlığı terk eder.”
 
“İslâm, insanı îmân nîmetiyle süsler. İnsanın; îmânını, takvâsıyla; takvâsını, ilmiyle; ilmini, hilmi, yumuşaklığı ile; hilmini de rıfk, tatlılık ile süslemesi ne kadar güzeldir.”
 
“Bir âlim, nasıl olur da ilmine riyâ, gösteriş karıştırabilir? Çünkü o, Allah’ın rızâsı olmaksızın elde edilen ilmin, başından bozuk olduğunu bilir. O hâlde bozuk, bâtıl olan bir şeyle insanlara nasıl gösterişte bulunabilir?”
 
“İnsan ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, rûhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtirâslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyâret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için (Lâ ilâhe illallah) Kelime-i tevhîdini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu.”

Vehbi Tülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
4
Yetenekli Kalemler / Büyük Düşünenlerin Kelime Hazinesi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:19:04 ÖÖ »


Büyük Düşünenlerin Kelime Hazinesi

Büyük insanlar düşüncelerinin büyüklüğüyle ölçülürler. Düşüncelerimizin büyüklüğü başarımızın büyüklüğünü belirler.

 Bir insanın kelime hazinesi, kullandığı veya bildiği kelime sayısı ile ölçülmez. Esas olan kelime ve söylemlerinin gerek kendi gerekse karşısındakinin düşüncelerinde oluşturduğu etkidir. Kişinin ne anlattığı değil karşısındakinin ne anladığı önemlidir. Kelimeler karşı taraftaki insanların anlayabilecekleri seviyede aktarıldığı takdirde daha bir anlam kazanır.
 
Büyük düşünenler gerek kendi gerekse başkalarının zihinlerinde olumlu, ileriye dönük, iyimser düşünceler oluşturmada uzmanlaşmış kişilerdir.

Büyük düşünmek için, büyük, olumlu zihinsel düşünceler üreten kelimeler kullanırlar...
 
Büyük düşünenlerin kelime hazinesini oluştururken kullandıkları yöntemler;
 
-Neler hissettiğinizi açıklarken; büyük, olumlu, neşeli kelimeler kullanın. Biri size “Bugün kendini nasıl hissediyorsun?” diye sorduğunda, ona “Yorgunum, başım ağrıyor gibi kendimi iyi hissetmiyorum” diye cevap verirseniz, sonunda kendinizi daha kötü olmaya yol açarsınız. Bu aynı zamanda bilinçaltınıza olumsuz emir vermiş oluyorsunuz, o da emri yerine getirmeye çalışır. Bilinçaltı sorgulamaz iyi mi-kötü mü diye. Oysa size birisi “Nasılsın” diye sorarsa “Çok iyiyim, her şey yolunda” demek kendinizi daha iyi hissetmenize yol açacaktır. Her zaman kendini müthiş hisseden biri olarak tanının. Sosyal çevreniz genişler.
 
-Diğer insanlara açıklama yaparken hoş, neşeli, güzel kelimeler kullanın. Tüm dost ve yakınlarınıza bu olumlu kelimeleri söylemeyi alışkanlık hâline getirmek gerekiyor. Öfkeli insan olmaktan ve de yerin dibine geçirici sözlerden de mümkün oldukça uzak durmalı.
 
-İnsanları cesaretlendirmek için olumlu bir dille konuşun. İnsanların hoşuna gidecek söylem geliştirmeye çalışın. Zira herkes övülmek ve sevilmek ister. Evde bile eşinize her gün değişik etkileyici sözler ile hitap etme alışkanlığınız olsun.
 
Nurettin Bozan.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
5
Ramazan Ayvallı Prof. Dr. / Peygamberlerin İnsanlığa Hizmetleri
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:08:59 ÖÖ »


Peygamberlerin İnsanlığa Hizmetleri

Peygamberler, insanlığı bütün varlıkların yaratanı ve hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya ibâdet etmenin şeref ve üstünlüğüne çağırmışlardır.

Peygamberlerin insanlığa yaptıkları çok önemli hizmetler vardır. Bütün Ülü’l-azim Peygamberler, Resûller ve Nebîler (aleyhimüsselâm), insanlığı kendileri gibi birer mahlûk olan varlıklara tapınma karanlığından kurtararak, bütün varlıkların yaratanı ve hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya ibâdet etmenin şeref ve üstünlüğüne çağırmışlardır.
 
Bilindiği gibi, Hazreti Muhammed aleyhisselâmdan önceki bütün Peygamberler, belli zaman dilimlerine gönderilmişler, onların ahkâm-ı şer’iyyelerinin (dînlerinin) geçerlilik müddetleri belli zamanlarda dolmuş, bitmiş; getirdiği hükümler, kıyâmete kadar geçerli olan bir tek sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed aleyhisselâm kalmıştır.
 
“Peygamberlerin sonuncusu” olan Muhammed aleyhisselâmın dîni bütün dînleri nesh etmiş, ya’nî yürürlükten kaldırmıştır. O’nun kitâbı, geçmiş kitapların en iyisidir. O’nun getirdiği dîn olan “İslâm” da kıyâmete kadar bâkî kalacaktır; kimse tarafından değiştirilemeyecektir.
 
Dârul-fünûn müderrislerinden Seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ Arvâsî (rahmetullahi aleyh), buyurmuştur ki:
 
“Umûmî bir ta’rîf yapmak gerekirse “İslâm dîni”, Allahü teâlânın, “Cebrâîl” ismindeki melek vâsıtasıyle, Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların, dünyâda ve âhırette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan usûl ve kâidelerdir.
 
İslâm âlimlerinin buyurdukları gibi, bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir. Eski semâvî dînlerin görünür-görünmez bütün iyilikleri, bütün güzellikleri İslâmiyetin içinde toplanmıştır. Bütün saâdetler, muvaffakıyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan akılların kabûl edeceği esâslardan ve ahlâktan ibârettir.
 
En son hak dîn olan İslâmiyette emredilen îmân, ibâdet ve ahlâk esâslarıyla insanlar, ma’nen ve mâddeten yükselmeye, üstünlük ve şeref sâhibi olmaya, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya dâvet edilmişlerdir.”
 
Allahü teâlâ, insanların îmân etmelerini, adâlete riâyet emelerini ve kardeşçe yaşamalarını emretmiştir. Yüce Allah’ın yeryüzündeki halîfesi olan Hazret-i Âdem, bütün çocuklarına ve torunlarına kardeşliğin esâslarını anlatmış, insanlara nasıl uygulanacağını göstermiş, bu ilk Peygamber’den son Peygamber Muhammed aleyhisselâma kadar Allah’ın bütün Peygamberleri de bu yolda yürümüşlerdir.
 
En yüksek ahlâkın temsîlcisi olan Peygamberler, husûsen onların sonuncusu olan Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm), onları örnek alan İslâm ülkelerinin Devlet Başkanları ve orduları, bütün insanlara, hattâ inanmayanlara da âdil davranmışlar, merhamet etmişler, acımışlar, onların da âhırette kurtuluşları için ellerinden gelen gayreti sarf etmişlerdir.

 Târih boyunca bütün Müslümânlar, düşmânlarına bile âdilâne davranmışlardır. Şimdi Müslümânlara kuyu kazmaya çalışan İslâm düşmanlarının, gazab-ı İlâhîye uğrayarak bu kuyuya bizzât kendilerinin düşebileceklerini hâtırlatmak isteriz.

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
Namaz / Cuma Günü ve Cuma Namazının Faziletti
« Son İleti Gönderen: webtasarim Dün, 11:03:55 ÖS »


Cuma Günü ve Cuma Namazının Faziletti
 
Üzerine güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cuma günüdür. Aynı zamanda Cuma günü, müminlerin bayramıdır. Müslümanlar Cuma günü, Cuma namazı için Perşembe gününden hazırlık yaparlar. Genel temizlik yaparak temiz elbiselerini giyip erken saatlerde camilerine giderler. Cuma namazını kıldıktan sonra dostlarıyla, akrabalarıyla hasbihal ederler. Birlikte namaz kıldıkları cemaatle tanışma imkânı bulurlar.

Cuma günü vesilesiyle köy ve kent camilerinde cemaatin oldukça yoğun olduğu görülür.

Cuma namazını kılmak için işini, gücünü bırakarak Allahın daveti üzerine camilere koşan müminler, görevlerini ifa ettikten sonra dışarıya çıkarlar. Camiden çıkan her Müslümanın yüzünde bir tebessüm, kendilerinde bir rahatlamanın varlığını görmek mümkündür. Stres, bunalım ve karamsarlığın yerini, huzur ve mutluluk almıştır. Bu durumu sağlayan Müslümanın camide namaz kılar olduğu halde Allah ile beraber olduğu andır. İnsan Yaratanla birlikte olduğunun farkına vardığı zaman geleceğe güvenle bakar. Allahın yardımının kendisi için daim olacağının bilinci içinde olan Müslüman, Onun sevgisinden mahrum kalmak istemez. Bunun için Allahı kızdıracak ve gücendirecek söylem ve eylemlerden uzak olur.

Peygamberimiz (sav) efendimiz: “ Üzerine güneş doğan en hayırlı gün Cuma gündür. Hz Âdem o gün yaratıldı  o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı” buyurmuştur. Müslim, Cuma, 17. Hadis-i şerifte, üzerine güneş doğan gün ifadesiyle, bütün günlerden bahsedilmekte ve cumadan daha hayırlı bir günün bulunmadığı anlatılmaktadır. Aslında dünler birbirinin aynı olduğu için aralarında bir fark bulunmamakla beraber, günleri birbirinden farklı kılan şey, o günlerde meydana gelen olaylardır. Cuma gününü değerli yapan da ibadetler içinde en büyük değere sahip olan Cuma namazının o gün kılınmasıdır. Cuma gününe üstün değer kazandıran hususlardan biri de, duaların kabul edildiği bir vaktin bu günde bulunmasıdır. Peygamberimiz (sav) efendimiz :”Cuma gününde bir zaman vardır ki, şayet bir Müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah tan     bir şey isterse, Allah ona dilediğini mutlaka verir” buyurmuştur. Buhari, Cuma, 37. Böylesi bir günde camiye gelmeden önce bugünün Cuma olduğunun farkında olunması, fiziken v e ruhen hazır hale gelinmesi büyük önem arz etmektedir.

Yüce Allah kuranında,” Ey müminler Cuma gününde namaz için ezan okunduğunda Allahı zikretmek ( Cuma namazı kılmak) için camiye koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Cuma namazı kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allahın lütfundan isteyin. Allahı çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz” buyurmuştur.

Cuma, 9-10.  Cuma günü öğle vaktinde ezan okunduğu zaman Cuma namazını kılmak üzere Müslümanları camiye davet eden Yüce Allah, namazı kıldıktan sonra, yeryüzüne dağılmalarını ve Allahın lütfunu talep etmelerini istemektedir. Allahın bu isteği, Müslümanların dünya ve ahiretlerini mamur etmeleri içindir. Allahın verdiği maddi ve manevi nimetlere şükretmek, onu her daim zikretmek ve her işte onu vekil kılmak, müminin hayatında huzur ve bereket meydana getirir. Aile yuvalarında birlik ve dirlik, bireyler arasında saygı ve sevgi duygusunu oluşturur. Cuma namazı, akil ve baliğ olan erkek Müslümanlara farzdır. Aynı zamanda Cuma namazının cemaat halinde kılınması da farzdır.

Peygamberimiz (sav) efendimiz “Bir kimse Cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden Cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi, sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca melekler hutbeyi dinlemek üzere topluluğun arasına katılır” buyurmuştur. Buhari,Cuma, 4.  Cuma namazı, Müslümanları manen beslerken, aynı zamanda küçük günahlardan temizlenmelerine imkan sağlamaktadır. Efendimiz, ”Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki Cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffaret olur” buyurmuştur. Müslim, Taharet,16. Bu bakımdan Cuma gününe ve Cuma namazına gereken değeri vermek lazım gelir. Cuma günü ve Cuma namazı Müslümanların bir araya gelmelerine, tanışıp kaynaşmalarına, yeni bilgiler kazanmalarına, dertlerine ortak, sevinçlerini paylaşmalarına vesile olmaktadır. Böylece toplumdaki bireyler arasında saygı, sevgi ve güven duyguları oluşmaktadır. Bu hal, birey ve toplumun arzu ettiği ortamdır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
7
Günahlar - Büyük Günahlar / Zulme Rıza Zulümdür
« Son İleti Gönderen: webtasarim Dün, 10:57:11 ÖS »


Zulme Rıza Zulümdür

Dünya sahnesinde zulüm ve haksızlıkla hayatlarını idame ettirenler, belki bir dönem konforlu yaşam kurabilirler. Lakin bu durumun, ilelebet sürmesi mümkün değildir. Çünkü zulümle abat olunmaz diye bir atasözümüz var. Bu sözün gerçekliliğini her ortamda görmek mümkün olabilir. Zulüm Arapça bir kelime olup zaleme kökünden gelir. Zulmün kelime anlamı, adaletin zıttı bir işi, yerinde yapmamak, bir şeyi ait olduğu yere koymamak. Bir başka tanımla zulüm, Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı şekilde başkasını uğrattığı kötü bir durum, kaygı, eziyet, işkence, haksızlık ve cefa, kimi zaman keyfi davranış. İnsanların ve diğer canlıların hayatına ve hakkına tecavüz etmek, zorbalık ve şeytanlıkla başkalarına hakaret. Zalim ise, zulmeden kişiye denir. Yani bu tanımlarla meşgul olan kişi ya da kişiler. Ağlayanın malı gülene yaramaz diye bir atasözümüz vardır. Kişinin hakkı verilmezse, elindeki ve evindeki zorla alınırsa, buralarda gözyaşı var demektir. Gözyaşının olduğu yerlerde zulüm vardır. Arakan başta olmak üzere Filistin, Irak, Suriye ve benzeri yerlerde olduğu gibi. Ancak arakanda Müslümanlara yapılan insanlık dışı muamele, dünyanın hiçbir yerinde bu güne kadar görülmemiştir.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde; “ Zulümden sakınıp kaçınınız.

Çünkü zulüm kıyamet gününde, zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız.

Çünkü cimrilik, sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları birbirinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevk etmiştir” buyurmuştur. Müslim, Birr, 55. Görülüyor ki, zulüm de cimrilik de hayatı olumsuz yönde etkilemektedir. Zulüm ahretimizi karattığı gibi, dünyamızı da çekilmez hale getirebiliyor. Hal böyle olunca, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkalarına yapmama noktasında duyarlı olmak lazım gelir. Hiçbir kimse, hakkının elinden alınmasını, hakarete maruz kalmasını, eziyet ve işkence edilmesini istemez. Bunu aklından bile geçirmez.

Yüce Allah kuranında, “ yaklaşan gün konusunda onları uyar. Çünkü dehşet içinde yutkunurlarken, yürekleri ağızlarına gelmiş olacak. Zalimlerin ne bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi olacaktır” buyurmuştur Mümin,18. Tabii sevginin, saygının olmadığı yerde her şey sunidir. Suni olan şeyde dünya menfaati vardır. Bunlar tükendiği zaman sevgi ve saygıdan bir şey kalmaz. Zulmün, baskının, zorbalığın olduğu yerlerdeki, sevgi ve saygılar da böyledir. Bundan dolayı Zalimlerin dostları olmaz. Düştükleri zaman kaldıran da yardım eden de bulunmaz. Bunun örnekleri her zaman görülebilir. Genelde zalimler de mağdur ve mazlumlar da aynı olumsuz havayı teneffüs ederler. Bu karanlıktan kurtulmak için Kuran ve sünnet ikliminde buluşmak lazım gelir.

Peygamberimiz (sav) efendimiz,” zalime de mazluma da yardım edin buyurdular.. Ashaptan birisi, Ey Allahın Resulü, mazluma yardım edelim de zalime nasıl yardım edeceğiz?. Efendimiz Zalimin zulmüne mani olursanız ona yardım etmiş olursunuz” buyurdular. Riyazüssalihin.  Zulme rıza zulümdür, görüşünden hareketle elimizle, sözümüz ve vicdanımızla her iki tarafa yardım edebiliriz. Gücümüz, kuvvetimiz, mali durumumuz elverdiğince yardım etmek insani ve İslami bir görevdir. Müslüman Türk halkı bunu en güzel şekilde yapmaktadır. Arakan ve myambarda olduğu gibi. Bu sahada başka bir ülke de yok gibi, Mazlumu, zulümden kurtarıp huzura kavuşmasına vesile olmak, mağduru içinde bulunduğu halden çıkarmak her insan gibi yarınlara güvenle bakmasına vesile olacak bir hayatla buluşturmak, yapılacakların en güzelidir. Mazlum ve mağdurun yüzlerinin güldüğünü görmek, biçarelerin dertlerine derman olmak hayırların en büyüğüdür. Zalimin de zulmünü bertaraf etmeye çalışmak, adaleti, hakkaniyeti, insani değerleri kendi yaşantısıyla buluşturmak, toplumdaki huzur ve mutluluğu sağlar.  Bu gün dünyada gördüğümüz göremediğimiz bir hayli mazlum ve mağdurlar var. Bunları kendi hallerine bırakır, gerekli ilgiyi gösterip yardım yapmazsak, onları ölüme terk etmiş oluruz. Bu insani ve İslami açıdan doğru bir davranış olmaz. Müslüman olarak onun bilincinde olduğumuz için gereğini zamanında yapmaya çalışıyoruz. Yolunda bulunmak,  yapma özlemi içinde olmak bile önemlidir. Allah kimseyi mazlum ve mağdur duruma düşürmesin. Allah İslam ümmetine huzur, güven ve mutlu bir hayatta buluşmayı nasip etsin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Elem ve Zoorlklara Karşı Sabır
« Son İleti Gönderen: webtasarim Dün, 10:47:42 ÖS »


Elem ve Zoorlklara Karşı Sabır

İnsanoğlunun yaşamının her safhasında sıkıntı, refah, darlık, bolluk, sevinç ve üzüntü, zorluk ve kolaylık gibi durumlar her zaman karşısına çıkabilir. Zira hayatta her şey zıttı ile kaimdir. İnsan yaşamını sürdürürken olumlu ya da olumsuz her duruma karşı hazırlıklı olması lazım gelir. Değilse kendisi için bazen hayal kırıklığı olabilir. Konumuzla ilgili Yüce Allah, Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur. “Elbette sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile sınarız. (Habibim) sabredenleri müjdele” Bakara, 55.

Beklemediğimiz bir anda sel baskınları, yangın, yakınlarımızın vefat etmesi, deprem, açlık, susuzluk gibi haller beklemediğimiz zamanda karşımıza çıkabilir. Bazen acılarımız tahammül gücümüzü zorlayabilir. İşte bu durumlarda sabır nimeti devreye girer. İnsan bu nimeti kullanarak yaşamını devam ettirme imkânı bulur. Zira sabır, her türlü zorluk ve meşakkate karşı göğüs germedir. Neticeye ulaşmak için sebatla mücadeleye devam etmektir. Sabır batılın karşısında boyun eğmek değil, bilakis hakkı kaim kılmak için çalışmağa devam etmektir. Yeni stratejiler geliştirerek ulaşmak istediği noktaya ulaşmak için alternatif yollar bulmaktır. Kişi kendisine en uygun yolu seçerek planladığı eylemini hayatla buluşturmak suretiyle gayesine ulaşabilir. Bunu sağlamak için sebat içinde olmak gerekir.

Yaratanımız bu hususta şöyle buyuruyor.”Ey iman edenler! Sabredin düşmanlarınıza karşı sebat gösterin. Nöbetleşin. Allahın azabından korunun ki, kurtuluşa eresiniz.”  Ali İmran,200. Sabır: sıkıntılara göğüs germe, Allaha tevekkül ederek ondan gelen sıkıntılara katlanma anlamında kullanılan ahlaki bir terimdir. Yüce Allah bize sabır ve sebatı emretmektedir. Her işin başlangıcında sabır gereklidir. Sabır olmadan arzu edilen noktaya erişilemez. Sabır kişiyi başarıya götürür. Onu zorluktan kolaylığa, zilletten izzete iletir. Sabrın sonu selamettir. Kişi sabır nimeti sayesinde meşakkati yenerek başarıya erişir. Böylece hayata güvenle bakar. Yeis ve karamsarlıktan kurtulmuş olur.

Zorluğu yenerek hak ettiği yere ulaşmak, kişiyi hayata bağlanmasına vesile olur.

Bakınız Allah, Kuranında ne buyuruyor?”Ey iman edenler! Başınıza gelecek her şeye sabretmekle ve namaz kılmakla Allah tan yardım isteyin. Allah, sabredenlerle beraberdir” Bakara, 153. Sabır gösterilmeden başarıya ulaşılamaz. En basit bir iş bile sabrı gerektirir.

Çünkü her iş ve görev bitmesi için zaman gerekir. Bundan dolayı her ne meslek sahibi olursak olalım yaptığımız işte başarılı olmamız için sabırlı olmamız lazım gelir. Sabır ve sebatın olmadığı yerde başarı da yoktur. Buna bağlı olarak geleceğe güvenle bakmak da yoktur.

Mesleğinde sabırlı olmayan insanlar arzu ettikleri neticeye ulaşamazlar. Çalışıp üreterek hayatını kazanma zahmetini gösteremeyenlerin bazen başlarına sıkıntılı anlar gelebilir.

Her insanın kendi ayakları üzerinde durabilmesi için, her türlü zorluğa göğüs gererek çalışması kaçınılmazdır. Böyle olduğu zaman kendini kurtardığı gibi topluma da iyi örnek olur.                 

Peygamber efendimiz şöyle buyurdular.” Müminin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır. Onun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe, nimete kavuşursa şükreder. Bu onun için hayır olur. Eğer bir darlığa, musibete uğrarsa sabreder. Bu onun için bir hayır olur.” Riyazüssalihin.   

Her zaman ve her yerde karşımıza çıkacak olan zorluklar, elem ve ıstıraplara karşı sabırla Allah tan yardım beklemeye devam etmeliyiz. Ümitsizliğe düşmeden bize düşen görevlerimizi yerine getirip işlerimizin sonucunu Allaha havale etmeliyiz. Allah, her zorluğun arkasından bir kolaylık yaratacaktır. Bunu ümitle beklemeye devam etmeliyiz.

Sonuçta sabır edenlerin mutlaka başarıya kavuşacaklarını yakinen inanmalıyız. Kişinin başarıya ulaştığında şükretmesi, bir darlığa veya bir musibete uğradığında sabretmesi iyi mümin oluşundandır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
9
İnaç Ahlak / İyilikleeri Yok Eden Haset
« Son İleti Gönderen: webtasarim Dün, 10:39:51 ÖS »


İyilikleeri Yok Eden Haset

Bizi yoktan var eden Allaha hamdu senalar olsun.

Haset ,Sözlükte : Kıskançlık , çekememezlik gibi manalarına gelmektedir.

Terim olarak ; Başkasında olan her hangi bir varlığı ondan alınıp kendisine verilmesini istemektir.

Buna karşılık hadisi şerifte buyuruyor ki ; Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mümin) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.( Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.)

Hasetçiliğin zıttı ise Gıbtadır.

Gıpta : Başkasında olan bir nimetin aynısının o kişinin nimetine bir zarar ve eksilme olmadan aynısının kendisinde de olmasını istemesidir.

Gıbta hadsi şerifte söyle geçmektedir.

Ancak iki kişiye gıpta edilir. Bunlar, Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine verdiği (ilim ve) hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimsedir.” (B1409 Buhârî, Zekât, 5)

Haset duygusu hemen hemen herkeste var olan bir duygudur , çünkü insan zalim nefsine sahip çıkmadığı sürece bu hastalık illaki peyda olacaktır.

Göklerde de yerde de ilk isyan yani Allahın emrine karşı gelme haset yüzünden çıkmıştır.

Hasedin  İlk  ortya çıkışı   Hz. Adem ve Şeytan arasında çıkan tartışma ,Kabilin haset yüzünden kardeşi olan Habili öldürmesi ve  Hz. Yusuf ‘un kardeşlerinin onu kıskanmaları sonucu ,ona yaptığı olaylar gibi olaylarla ortaya çıkmıştır

Malumunuz bu olayların ne kadar üzücü ve zarar verdiğini hepimiz biliyoruz.

Haset insandan nasıl ortaya çıkıyor peki ; Allahın taksimine razı olmamak ve bu taksimi beğenmemekle ortaya çıkıyor.

Değerli dostlar , hasetin haram olduğu alimlerin görüş birliğiyle şöyle dile getirmişler ; elinde olmadan kendiliğinden kalbine haset meydana gelir ve sende bunun gereğini yerine getirmek için harekete geçersen , yani karşındakinin elinde ki nimetin kaybolması için gerek sözlü gerekse fiili bir takım hareketlerden bulunursan bu haset bütün alimlerin görüş birliğiyle haramdır .

Haset duygusu beslemekle o nimetleri elde edeceğimizi düşünmeyelim . Tam aksine kendimize zarar verip kafamızı meşgul edip , içimizi kemiren bir hastalığa dönüştürürüz ve iflas ederiz. Hadiste de Hz. Peygamber (sav) buyurduğu gibi “ Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.” (D4903 Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İM4210 İbn Mâce, Zühd, 22)

Rızkın Allahtan geldiğini, nasibimiz de bu gibi nimetlerin olduğunu çok iyi düşünmemiz gerekir . Bazen nefsimize zor gelerek yaptığımız ibadetler , iyilikler karşımızdaki insanan haset ederek onda olan bir nimetin bizde olmasını isterken tam tersine bizdeki iyilikler gider.

HASETİN ZARARLARI

Haset, hem bireysel hem de toplumsal ölçekte pek çok zararlı netice doğurmaktadır. Zira birbirine haset eden insanlardan kurulu bir toplumda artık sosyal barış, adalet, hoşgörü, birlik ve beraberlik gibi güzel hasletlerden bahsetmek mümkün olmaz. Hatta bu kayıpların ötesinde toplumu oluşturan insanlar, din ve inanç gibi aslî konularda da sırf haset yüzünden büyük zararlara uğrayabilirler. Nitekim Rabbimiz, bizlere ders olması için Kureyş müşriklerinin bu hâlinden bahisle şöyle buyurur: “Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi...”

Bir başkasında gördüğü güzel bir vasıf veya arzulanan bir nimet karşısında kişinin gösterebileceği ikinci tepki ise üzüntüdür. “Onda var ama bende yok!” şeklindeki çekememezlik ile başlayan bu tavır, eğer hemen gıpta veya hayırda yarışma şekline dönüştürülemez ise kısa sürede, “Bende yoksa onda da olmasın.” hissine dönüşüverir.

Bunun da bir adım ilerisinde, “Başka kimsede değil sadece bende olsun!” aşaması vardır. İşte bu his, hasettir . Ve kıskanmakla kanmaz böyle bir hissi içinde taşımakla yetinmeyip arzusunu gerçekleştirmek üzere onun gereği olan hile , gıybet, kötü söz ve fiillere yer vererek faliyete geçip karşısındaki insana zulum ve haksızlık yapar . Böyle olduğu zaman ayetede buyurduğu gibi ‘ Dünyayı da ahiretide kaybeder ‘. ( Hac süresi 11. Ayet )

Bugünkü dünya hayatına baktığımız zaman kin, nefret , haset ve bunlar gibi bir çok hastalıklar başını almış gidiyor . Güçlü insanların güçsüzleri ezmesi , hakkını yemesi ve bu gibi bir çok olaylar göz önündedir .

HASEDİN ÇARESİ

Bir mümine yakışan haset hissi içine doğduğu zaman bundan nefret edip aklen ve kalben uzaklaşması gerek ve bunu gıbtaya dönüştürmesi gerekir ki sevap kazana bilsin.

Bu duyguyu tedavi hususunda Bediuzzam Hazretleri şu tavsiyede bulunmaktadır: ‘ Hasid adam hased ettiği şeylerin akibetini düşünsün ta anlasın ki rakibinde olan dünyevi hüsün , kuvvet ,mertebe ve servet fanidir , muvakkattır faidesiz az , zahmeti çoktur

Allah bizi bu gibi hastalıklardan muhafaza etsin , dinimizin emrettiği gibi yaşamayı hepimize nasip etsin inşallah. Hayırlısıyla onbir ayın sultanı olan ramazan ayına girmek üzereyiz, Allah bu ayın bütün ümmeti müslümana barış , mutluluk , huzur ve mağfiret vesilesi kılsın .

Amin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
10
İslamda Gençlik / Gençlik
« Son İleti Gönderen: webtasarim Dün, 10:33:40 ÖS »


Gençlik

  Bir  toplumun  en  önemli unsurunu hiç  şüphesiz gençler  oluşturmaktadır.  İnsanın   hayatında en  önemli  dönemlerinden birini de gençlik  dönemdir.  İnsan  geleceğini bu dönemde belirler.  İnsanın  geleceğinin  parlak olması ve medeniyetli bir toplumun oluşması için gençliğin  erdem,talim  ve  terbiyelerindeki  önemden ve dinin gereklerinin yaşayışından geçmektedir. Gençlik, duygu ve kabiliyetlerin, enerjinin doruk noktaya ulaştığı bir zamandır. Bunları dizginlemek, kanalize etmek, tam kapasiteyle çalışmak insana çok şeyler kazandırır.

Bu iş çok zordur. Ama çocukluğundan itibaren kendini bu yola koyabilmiş, nefsini hayra yöneltmiş, alıştırmış bir genç, Allah rızasını kazanma yolundadır. Birçok gencin hislerine mağlup olup cüretkar akıllarıyla bataklıklara düştüğü bir zamanda ayet ve hadislerde belirtilen ve güzel örnek olarak verilen gençlerin değeri daha iyi anlaşılmış olur. Çünkü bu örnekteki gençler ve onlar gibi olanlar, Allah  ve Resulünün sevdiği kimselerdir.

     Peygamberimiz Efendimiz(s.a.v.)  gençliğe ve gençlerin yetişmesine çok büyük önem vermiştir. Çünkü peygamberliğinin ilk yıllarından itibaren yanında gençleri bulmuş, birçok yaşlılar İslama şiddetle karşı çıkarlarken, gençler Müslüman olmuş ve İslama destek vermiş, bu gençlerin çoğu, zengin ve itibarlı ailelerini terk ederek büyük çileler pahasına Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanında yer almışlardır.

Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin gençliğin önemine değindiği bu Hadis-i şerife bakalım

İbni Abbas (ra) Peygamberimiz (s.a.v.)in şöyle  buyurduğunu rivayet ediyor. “Beş şey gelmeden evvel  beş  şeyi fırsat bil.  Ölüm  gelmeden  önce  hayatının,  hastalık  gelmeden  önce  sağlığının, meşguliyet gelmeden önce boş vaktinin,  ihtiyarlık gelmeden  önce  gençliğinin, fakirlik  gelmeden  önce zenginliğinin”  değerini bilmemizi  öğütlemiştir.

İnsanlık tarihindeki örnek şahsiyetlerin hayatlarına baktığımız zaman da bu gerçeği apaçık göre biliyoruz .Daha genç yaşlarındayken, Hz. İbrahim (a.s.), puta tapan kavmiyle tek başına mücadele etmiş, Hz. Yusuf (a.s.) bütün olumsuz şartlara rağmen nefsine “dur” diyebilmiş, Hz. Musa (a.s.) iffet ve namus timsali olmuş, Hz. Yahya (a.s.) birçok yönüyle çocuklara ve gençlere örnek olmuş , Ashab-ı Kehf olarak adlandırılan gençler, inandıkları gibi yaşayabilme uğruna evini barkını ve her şeylerini   terk etmiş,Hz. Meryem iffetine söz gelmesine rağmen Allahın emrine teslim olup sabretmiştir. Hz.  İsa (a.s.) devrinin azgınlarına karşı Hakkın mücadelesini vermiş ve hatemul enbiya Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de son derece temiz ve kararlı bir gençlik geçirmiştir.

Nefsin türlü tuzaklarına    çabuk  aldanan insan, gençlik döneminde daha da çok  aldanıp ibadetten ,doğruluktan  ayrılıp   o manevi havayı tenefüs  etmek yerine delalete , günaha ve kötü yolun yolcusu olarak ebedi olan ahiret  hayatını karartıyor.

 İnsanı  gaflete götüren  nefis ve dünya sevgisine kapılıp zevku sefa peşinde giderek  dünyada mutlu olacağını sanıp büyük bir yanılgı içerisinde olanlar . Şayet dünyada  mutlu olmak istiyorlarsa  çağımızın büyük mütefekkiri   Said Nursinin işaret ettiği bu gerçeğe kulak vermeleri lazım gelir :Hayatın lezzetini ve  zevkini isterseniz , hayatınızı  iman ile hayatlandırınız  ve  feraizle  ziynetlendiriniz  ve  günahlardan çekinmekle  muhafaza ediniz.

Gençler üzerinde en etkili olan toplumsal kurumlarımızın başında aile gelmektedir.

Çocuğa ilk bilgilerin verildiği yer aile ocağıdır. Bu nedenle ailenin sağlam olması ve anne-babanın çocukları ile iyi bir iletişim kurması gerekir.    Çünkü  Genç nesiller küçük yaşta aile terbiyesi ,  iyi  bir eğitim ve Allahın  koyduğu  kanunlarla hareket etmekle şekillenir Gençlik döneminde bulunan bir insanda aile rolü çok  büyüktür . Aileler çocuklarını büyüttüklerinde helal ve haram  lokmaya  çok dikkat etmeli ve çocuğunu  helal dairesinde büyütüp ,  aynı zamanda  Allahın(cc)  ve Peygamberin dediğine   hem kendisi  uymalı  hem de   çocuğuna anlatıp   Allahın onun rabbi olduğunu ve peygamberin  dünyadaki en önemli rehberi olduğunu hatırlatmalıdır. Bu ahir  zamanda harama giden yollar hem fazla hem de kolay ulaşılır hale gelmiştir .  Aile , çocuğunun   gençlik cağına geldiği zaman sahip çıkmazsa   çocuğun kötü arkadaş ortamına girmesi,  internet kafe  gibi şeytani pisliklerin olduğu mekanlara girmesiyle  kötü bir insan haline gelmesi kaçınılmazdır. Onun için aile eğitimi  ve aile sevgisi  görmeyen  ve sahip çıkılmadan serbest bırakılan genç nesil patlamaya hazır bir canlı bomba haline gelir.

 Bu gibi sepelerden dolayı  dünya ve ahiret saadetini kaybetmekle beraber   Aile ve toplum düzeni de bozulmuş olur.

Gençlik çağında olan biri , ahir zaman fitnelerine  çok dikkat etmeli, kötülüğe giden yollardan kendini muhafaza etmeli ve  bu hususla ilgili,  İbn Mesud (r.a.)dan rivayet edilen hadiste şöyle buyuruyor :“Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlar gibi ölümü düşünen, gençlik hevesatına mağlup olmayıp, gaflette boğulmayandır. İhtiyarlarınızın en kötüsü ise gaflet ve nefsin isteklerine uymada gençlere benzemek isteyen, çocukçasına nefsin isteklerine uyandır. (Taberâni, Kebir)

  Ömrümüzün en önemli çağının geçlik dönemi olduğunu tekrar vurgulayarak  bu konuyla  ilgili peygamber efendimiz (s.a.a)  şu hadisi şerifini müşahade edelim .       İbn Mesud  (ra)dan: Peygamber (sav) buyurdu: “insanoğlu  kıyamet gününde Rabbinin yanında şu beş şeyden sorulmadıkça   olduğu yerden ayrılamaz: “Ömrünü nerde geçirdiğinden, gençliğini nerede ve nasıl harcadığından, malını nereden kazanıp nereye sarfettiğinden, bildiği ile amel edip etmediğinden, bedenini nerede yıprattığından.” (Sünen-i Tirmizi) Allahın Bizi sorguya çekeceğini   hatırlayıp ona göre gençliğimizi değerlendirip yaşayalım.

Ayet ve hadislerde beyan edildiği  üzere; günümüz gençliğinin ve  gençlerinin, imanı koruma ve ibadetlere devam etme sorumlulukları yanında, kişilik , sağlık ve  ailevi sorunları, arkadaş ve çevre sorunları, okul vs. ile ilgili birçok sorunları vardır. İşsizlik ve ondan kaynaklanan sorunların yanında sigara, alkol, uyuşturucular, kumar ve şans oyunları   gibi kötü alışkanlıklar da gençlerimizi çevrelemiş durumdadır. Bunlara ek olarak son zamanlarda ortaya çıkan , kötü-sapık akımlar gibi zararlı akım ve alışkanlıkların tuzağına düşme durumları da vardır.

Sonuç olarak  günümüz  gençliğinin  birtakım problemlere düşmemeleri için şunlara dikkat etmeliyiz:

1. Gençlere sağlam bir aile terbiyesi verilmeli¸

2. Ailede ve okulda gençlere doğru bilgiler verilmeli¸

3. Maddi ve manevi yönden dengeli bireyler olarak yetiştirilmeli¸

4. Dini değerlerin  eksiksiz  bir şekilde öğretilmeli ve uygulanmalıdır.

5. Gençleri sosyalleştirerek içinde yaşadıkları topluma uyumlu hale getirilmeli¸

6. Gençleri  kötü arkadaş gruplarından  uzak tutmalı ve iyi arkadaşlar edinmeleri  sağlanmalı.

7. Boş zamanlarını kitap okuyarak ve faydalı işler yaparak geçirmelerine yardımcı olunmalı.

8. Kötü alışkanlıkların başladığı İnternet¸ eğlence yerleri ve kahvehane gibi

-Gençlerimizin de dikkat etmeleri gereken birkaç maddeye değinmek istiyorum

1.Dünya ya geliş amacını bilmeli ona göre hareket etmeli

2. Allaha karşı sorumluluklarını bilip ona göre yaşamalı

3. Eğitimine  önem verip  geleceğini inşa etmeli

4 .Kendisine ve ailesine zarar verecek durumlardan kendini muhafaza etmeli

5.Bağımlılık yapan maddelerden uzak durmalı

6.Gidecekleri yerler konusunda ailesine ve büyüklerine danışmalı
 
Gençlerimizin  imanlı, ibadetli, bilgili, eğitimli, terbiyeli, güzel ahlaklı, bilinçli, nefsine hâkim, günahlardan korunan ve saygılı kimseler olmaları elzemdir. Çünkü gençliğimiz geleceğimizdir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: [1] 2 3 ... 10