Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Kurban / Rabbimize Yakınlığın Nişanesi – Kurban
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:14:36 ÖÖ »


Rabbimize Yakınlığın Nişanesi – Kurban

Müminin iki sevinç günlerinden biri olan Kurban Bayramı, varoluş sürecimiz üzerinde yeniden düşünmemize vesile olan, nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulatan, unuttuklarımızı yeniden hatırlatan, kalplerimizi birleştiren, bizleri birbirimizde buluşturan en nadide zaman dilimlerinden biridir. Her yıl gelen bayramlarla ruhlar yeniden dirilir, kulluk bilinci pekişir, kardeşlik duyguları derinleşir. Mazlumların, kimsesizlerin yaraları sarılır, uzaklaştıklarımızla yakınlaşılır, hayır duaları alınır. Gönüller bir olur, bayramlar sevincimiz olur.

Kurban sınanmaktır

Hz. Âdem’in oğullarıyla başladı kurban ibadeti. Yüce Allah’a kurban sunmalarıyla yeryüzündeki ilk insanın sadakati, samimiyeti, hırsı sınanıyordu. Habil, malının en güzelini, en semizini sunarken, Kabil de en cılızını, sunmuştu Rabbine. Oysa sunulanın ne cismi ne muhtevası ulaşırdı Allah’a. Ancak kulun takvası ulaşırdı Yaratıcısının katına. Kabil Rabbi için sunacaklarını seçerken malları arasından en kötü olanları, kurbanlıkların da en zayıf olanlarını seçmişti. Elbette kabul görmedi Kabil’in kurbanı. Bizim için en iyi nimetleri bahşeden Allah’a bizler kurban adarken mallarımızın en iyisinden seçmeliyiz ki kurbanımız makbul olsun.

Bir babanın oğluyla sınanmasıydı kurban. Yaradan’a olan sadakatin derecesini en ağır imtihanla Hakk’a sunmanın vücut bulmuş haliydi kurban.

Rabbinden emir alınca bir an tereddüt etmeden oğlunu kurban etmek için yola düşen Hz. İbrahim bizlere sadakati ve kurbanın gerçek anlamını öğreten bir öğretici idi. Teslimiyetimiz kurban, akıttığımız kan kefaretimiz olsun diye düştüğümüz yoldan geri dönmeden kurban olacağız hepimiz Hakkın huzurunda gerçek kurbanlara ulaşma arzusuyla.

Kurban; kurbiyyet, yakınlık demektir. Oysa gündelik hayatın hengâmesinde uzaklaştık Yaratıcımızdan, fıtratımızdan kalbimizden, kardeşlerimizden, sevdiklerimizden. İşte kurban tüm bu uzaklıkları yakın eylemek üzere teşri kılınmış bir ibadettir.

Kolay değildir elbet Allah’a yakınlık; emek ister, çaba ister. Yakınlık ancak esiri olduklarımızı kurban etmekle mümkündür.

Verdiğin senindir

Henüz kanı düşmeden toprağa, Allah katında kabul edilen ameldir kurban.

Paylaşmanın en güzel yüzüdür Kurban. Gönülden verdikçe, kurban daha da anlam kazanır, içimizdeki mutluluk ve huzur her yere yayılır.

Bir defasında, kestiği koyundan geriye ne kadar et kaldığını Hz. Âişe’ye soran Peygamber Efendimiz, Hz. Âişe validemizin kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemesi üzerine “Ey Âişe! Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33) buyurmuştur.

En yakınımızdakilerden başlayarak elimizin ulaşabildiği ihtiyaç sahipleriyle kurbanımızı buluşturdukça kurbandan alacağımız feyiz ve bereket artacaktır elbette.

Gönüllerimizi kurbanla hoş eyleyelim

Zor gelmez mümine kurban. Zira idrakindedir yoksulu yetimi doyurmanın, kendisine lütfedilen nimeti paylaşmanın. Kurban, kalbin de huzur bulduğu bir ibadettir. Bir kardeşinin gönlünü hoş eden müminin de gönlü hoş olur. İhtiyaç sahiplerinin kapısını çalmak, onların gönüllerine bir nebze olsun su serpmek, bir yoksulun başını okşayıp onun tenceresinin kaynamasına vesile olmak, hüzünlü bir yüreğin tebessümünü sağlamak kurbanın anlamını en iyi şekilde idrak ettiren kardeşlik görevidir.

Kurban istikamet üzere yaşamaktır

“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm, 6/162)

Kurban ibadeti, Allah’a yaklaşmak isteyen her kul için bir kurtuluş reçetesi olabilir. Amellerin en güzel yanı, devamlı olmasıdır. Edindiğimiz güzel davranışları hayatımızın tüm safhasına uyguladığımızda mümin olarak yaşamanın huzurunu hissederek Yaradan’a döneceğiz yüzümüzü.

Kardeşlerimizi gözettiğimiz takdirde, hayatımızın her anı kurban bereketinde geçecektir. Böyle davranmayı yaşam tarzımız haline getirdiğimizde istikametimiz de hak üzere olacaktır.

Kurban Bayramımızın yeryüzüne iyilik, güzellik, huzur getirmesi dileğiyle, bayramımız bayram tadında geçsin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
Bizden Sizlere / Yolculuğumuz Nereye
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:09:39 ÖÖ »


Yolculuğumuz Nereye

Ömür… Bir çığlık ve ilk nefesle başlayan, son nefesle biten yeryüzündeki yolculuğumuz. Beyhude değildi çıktığımız bu yolculuk, sebepsiz de değildi. Bu yol ki “Hangimizin daha güzel işler yapacağını sınamak için” var olduğunu buyuruyordu Yüce Yaratıcı Kitabında.

İnsan ancak sınandıkça yol alabilirdi çıktığı bu menzilde. Ve varlığını anlamlandırabilirdi. Hâlbuki varlığın özü muhabbetti. Mükerrem kılınmaktı. Emaneti üstlenmekti.

Kolay değildi elbet dağlara taşlara teklif edilen emaneti yüklenmek. Emanet, omuzlarda ağırlık, kalpte ağrı hissetmekti. Her ne varsa insanda ödünçtü. Günü geldiğinde emaneti sahibine hakkıyla teslim edebilmekti.

 “Uzun yola çıkmaya hüküm giyen” insanın, yola revan olmasıyla başlamıştı zihnindeki sorular, sorgulamalar… Ben kimim? Nereye Yolculuğum?  İbrahim ki henüz bir çocukken çıktığı hakikati arama yolculuğunda yıldızlarda, Ayda, Güneşte dengeyi, düzeni uyumu fark etmişti. Seyrettiği gökyüzünde tüm bunlardan münezzeh Rabbinin varlığına şahitlik etmişti.

İlk emir “Oku”!   Okuyabilene sözü vardı dünyanın. Dağların dikilişinden, yeryüzünün yayılışından, göğün kandillerle donatılışından, her şeyin çift yaratılışından, tüm mahlûkatın O’nu tespih edişinden. Bilmediğimiz bir gerçek vardı ki bu âlem okuduklarımızdan gördüklerimizden ziyadeydi. Hiç bir şey tesadüf değildi kâinatta. Başıboş hiç değildi.

İnsan da dünya hayatında başıboş bırakılmamıştı. Ona rehberlik edecek, Kitap ve Elçiler gönderilmişti. Kimliğini bulma sürecinde kendisine kılavuzluk edeceklerdi. Zira kimliğini kaybeden yolunu kaybederdi. Ancak sahih bir bilgiyle iman ve sağlam bir kişilik inşa edilirdi. Ciddi zorlukları vardı elbet kendini aramanın, kimliğini bulmanın. Fıtrat üzere kalmayı başarabilmenin. Zira insanın bir yanı aydınlık,  diğer yanı karanlıktı. Bir kapısı hayra açık, bir kapısı şerre açıktı. Hataya da sevaba da meyyaldi. Oysa bu zıtlık onun suçu değil, mahiyetiydi. Bu ikilik arasında özgür iradesiyle seçim hakkı verilendi. Seçimleriyle hayatına yön verendi. Ve ilk tercihi yürüyeceği “yol”u belirlemesiydi.

Her yol yürünmeli miydi? Yola çıkmaya değmeliydi. Yolun sonu hüsrana değil, kurtuluşa erdirmeliydi.

Menzile ancak hakiki bilgiyle varılırdı. Yanlış bilgiye dayanarak doğru bulunmazdı. Yalnız sahih bilgi, sahih inancı, doğru davranışı getirir ve hakikate ulaştırırdı.

İkinci emrin “Kalk” buyruğu boşa değildi elbet. Okuduklarınla, öğrendiklerin ile harekete geç, sorumluluk al, yürüdüğün hak yolda sebat ile devam et, İstikametten ayrılma!

İstikamet, doğru ve mutedil üzere yaşamaktı. Her türlü aşırılıktan kaçınmaktı. Ruhlar âleminde verdiğimiz söze sebat etmekti. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyruğu gereği özü ve sözü bir olmaktı. Allah’a ortak koşmamak, ana babaya iyilik etmekti. Kötülük ve iffetsizlikten uzak durmaktı. Hayata saygılı olmaktı. Tüm mahlûkata adaletle, merhametle, iyilikle muamele etmekti. Bir başkasının acısına sağır kalmamaktı. İşte bu Yüce Yaratıcının kullarına gösterdiği dosdoğru yoldu.

Yol almak rehber ister, ayna isterdi. Yürüdüğümüz menzilde yorulduğumuz anda omuz verecek dostlar arkadaşlar gerekti. Kim olmalıydı bu hayırlı arkadaşlar? “Kendisini gördüğünüzde hâliyle size Allah’ı hatırlatan, konuştuğunda ilminizi artıran ve yaptığı amellerle sizi ahirete yönlendiren kişiydi.” Ve uyarıyordu Kutlu Elçi “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin” diyerek.

Zordu istikamet üzere kalabilmek. Zira sırat-ı müstakim üzere oturan ve insanları saptırmaya ahdeden bir düşmanı vardı. Sağdan, soldan, önden, arkadan, yani her cihetten, her lisandan bir yol bularak ona yaklaşandı. Bazen ümit veren, bazen korku salandı. İyilikle olmazsa, kötülükle, nefretle kandırandı. İnsanın tüm zaaflarını bilendi. Onu doğru yoldan caydırandı. Merhamet sahibi Rabbinden uzaklaştırandı. Kibri ve isyanı neticesinde huzurdan kovulandı. Şeytandı. Şüphesiz ki onun tüm bu sınırsız şerrinden korunanlar vardı. Onlar ki temiz ve samimi olanlar yani muhlis kullardı.

Şüphesiz ki her zorluğun bir kolaylığı vardı. “Bizi sırat-ı müstakime ilet! ” duasıyla mümin kullara bunun yolu gösterilmişti.

Âdemoğlu zayıflığını aşabildiği anda meleklerden de üstündü,  kıymetliydi. Ona bahşedilen iradenin içinde gayret ve niyet vardı. Ve insana ancak çalıştığının, bedeli verilecekti. Kuşkusuz kim zerre kadar iyilik ve kötülük yaparsa elbette karşılığını görecekti.

Bazen unuturuz menzilimizi, kaybederiz istikametimizi. Düşüveririz hakikati perdeleyen gölgelerin ardına. Onlar ki işgal eder, zihnimizi, kalbimizi. Esiri oluruz, arzularımızın sanrılarımızın, beklentilerimizin… Darlanır, bunalır ruhumuz bitmek bilmeyen heveslerimizin ardından. Oysa kalp ancak Yüce Yaratıcıyı andığında huzura ererdi. Kul Rabbini andığında, Rabbi de onu anardı.

Ve Yaratan’la yaratılan arasında bir nefes ilişkisi. Şah damarı kadar yakınsa Yaratan, yaratılan da bir nefes kadar yakındı, Yaratanına.

Nerede olursak olalım aslında hep aynı yerdeydik. Huzurdaydık. Unutmuştuk her şeyi bilen ve gören Yüce Rabbimizin varlığını. Hâlbuki O’nu hatırlamak, varlığımızı hatırlamaktı.  Kendimizin farkına varmaktı. O’nu bilmek kendimizi bilmekti.

Ve dolu dizgin yaşarken hayatı, hissetmeyiz hızla akıp geçen zamanı. Oysa hayat ilk ve son nefes arasındaki andı. Çıkılan bu yolculuğu anlamlı kılan Allah’a imandı. Kim ki hayırda ve iyilikte yarıştıysa imtihanı kazanandı. Ve menzilin sonunda hakikati bulandı.

Son nefes… Kul Rabbinden razı, Rabbi de ondan razı olunandı.

“Allah’ım! Yol boyunca bırakma elimi düşerim sonra.”

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
3
Biz Bize / İnfak - Allah’a Verilen Güzel Borç
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:03:02 ÖÖ »


İnfak - Allah’a Verilen Güzel Borç

Şehr-i Ramazan, tüm bereketiyle, esenliğiyle, hayrıyla geldi. Ötelerden haber verdiği muştularla gönlümüzde ümit çiçeklerini yeşertti. Şimdi içimize dönerek murakâbe ve muhasebe anı. Eksiklerimizi tamamlama, fazlalıklarımızı azaltma zamanı.

Hayır, hasenatı çoğaltma mevsimi

Ramazan, iç âlemimize yönelmek kadar bir cihetimizle de mahzun kalplere dokunarak en çok da bir başkasının sesine kulak vermektir. Bir garibin gönlünü nasıl hoş edebilirim derdiyle dertlenmektir. Bizde olanı olmayanla paylaşarak toplumsal adaleti sağlamaktır. İnfak, kalplerdeki nifak tohumunu çürüterek muhabbet ve kardeşlik tohumlarını ekmektir. İyilikleri çoğaltarak kötülükleri azaltmaktır. Hayır ve hasenatta yarışmaktır. Bir mazlumun duasının karşılığı olmaktır.

Ramazan, birlik ve beraberliği teşvik eden kalpleri birleştiren infak ibadetinin en yoğun yaşandığı zaman dilimidir. İnsanların en cömerdi olan Sevgili Peygamberimiz, Ramazanda bu hasletini zirveye taşıyarak ümmetine de hayrı, iyiliği çoğaltmalarını tavsiye etmiştir. “Hangi sadaka daha faziletlidir? sorusuna “Ramazan ayında verilen sadaka” buyurmuştur. Bu sebepledir ki müminler, Allah’a sadakatin nişanesi olan sadakanın, imanın alameti olan zekâtın, bizzat bu ayda verilmesine ihtimam göstermişlerdir. Kuşkusuz ki mağfiret ayında verilen her türlü sadakanın, günahların bağışlanmasına vesile olacağı aşikârdır.

En güzel alış veriş

İnfak, bize verilen maddi manevi nimetlerden bedelsiz başkalarına ikram etmektir. Kullarına ikramda bulunan Rabbimizin bizlere bahşettiği lütuflar karşısında O’na teşekkür etmektir. İnfak, bizi yoksulken zengin kılan Allah’ın, bize verdiği nimetler üzerinde fakirin hakkını vermektir. Oysa vermek için mal zenginliği değil gönül zenginliği gereklidir. Zira herkes kanaati kadar zengindir. Kanaat ise bitmez tükenmez bir hazinedir. İşte gerçek müminler ki bu zenginlik nimetine sahip olup karşılıksız ikramda bulunanlardır. Ve bu ikram ahiret yurdu için en güzel hazırlıktır.

İnfak insanı güzelleştirir, kemâlata erdirir. Elbette o kâmil müminlerin hasletleri gıpta edilmeye değerdir doğrusu. Onlar ki; Gayba iman eder, namazı ikâme ederler, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden infak ederler.[ii] Allah’ın adı anıldığında kalpleri titrer, başlarına gelene sabrederler.[iii] Öfkelerini yutar, insanları affederler.[iv] Kötülüğü iyilikle savarlar[v]. Allah’ın Kitabını okur,[vi] Rablerinin çağrısına uyarlar.[vii] İnfaklarını başa kakmazlar ve eziyet vermezler. İşte onların ecri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.[viii]

Kim Allah’a borç vermek istemez ki!

Allah’ın rızası gözetilerek ve karşılığı ancak O’ndan beklenerek verilen her infakı kendisine verilmiş bir borç (karz-ı hasen) olarak kabul ettiğini ve bunun karşılığını kat kat ödeyeceğini vadeden Rabbimizin çağrısına[ix] koşarak icabet eden Ebü’d-Dahdâh, “Yâ Resûlallah! Allah hiçbir şeye muhtaç değilken bizden borç mu istiyor? diye sordu. Peygamber efendimiz: “ Evet, bununla sizi cennete kavuşturmak istiyor.” buyurdu. Bunu işiten Ebü’d-Dahdâh, Allah Resulü’nün elini tuttu ve “ O halde ben de çok sevdiğim hurma bahçemi Rabbime borç olarak veriyorum!”
  • dedi. Ebü’d-Dahdâh vefat ettiğinde Peygamber efendimiz, cennette meyveleri sarkan nice hurma ağacının Ebü’d Dahdâh’ı beklediğini müjdeledi.[xi]


Kim hazinesi sonsuz olan, vaadinde duran, kerem ve lütuf sahibi olan Rabbine borç vermek istemez ki! Kim Allah’ın rızasını kazanmak için bu hayır yarışında yer almak istemez ki! Kim dünya ve ahiret selametine eriştirecek mükâfatlardan mahrum kalmak ister ki! Kim bu karlı alış verişten kaçar ki!

Verdikçe bereketlenen amel

İnfak verdikçe tükenmeyen bilakis bereketlenen ameldir. Peygamber efendimiz, “Sadakanın malı eksiltmeyeceğini aksine artıracağını[xii] buyurmuştur. Kesilen kurbandan hane halkına ne kaldı sorusuna “Sadece bir kürek kaldı” cevabına mukabil, “Desenize bir küreği hariç hepsi bize kaldı”[xiii] diyerek sevincini ifade etmişti, Sevgili Peygamberimiz.

Nelerden, nasıl ve ne zaman vermeliyiz? sorusunun cevabı bolluk ve darlıkta,[xiv] gizli ve açıkta, gece ve gündüzde[xv] en çok da sevdiğimiz şeylerden infak etmekten[xvi] geçtiğini buyuruyordu Yüce Rabbimiz. Bu ilahi davete sahabenin en değerli varlıkları üzerinden bir infak seferberliği başlatarak icabet ettiğini görmekteyiz. Ebu Talha’nın koşarak Beyruha isimli bahçesini bağışlaması,[xvii] Zeyd b.Harise’nin çok sevdiği atını Resulullah’a getirerek “Bu, Allah yolundadır!” demesi, Ebu Zer’in misafirine ikram etmek üzere çobanından en güzel deveyi getirmesini istemesi, infakta esas olanın en güzeli gözden çıkarmak olduğunu göstermektedir. Zordur sevdiklerimizden vermek, sevdiklerimizle sınanmak. Kuşkusuz ki bu zorluğu aşanlar imtihanı kazananlardır.

“Her iyilik bir sadakadır”

Elbette verme eylemi salt maddiyatla sınırlı değildir. Bilakis yeryüzüne gönderiliş amacı güzel işler yapmak olan insanın, yapacağı her iyilik bir sadakadır.[xviii] İki kişinin arasını bulmanın, bineğine binerken birisine yardım etmenin, insanlara zarar verecek şeyleri yoldan kaldırmanın, tebessüm etmenin,[xix] kısacası insanların hayrına yapılan tüm güzel işlerin sadaka olduğunu buyurmuştur Allah Resulu. Dolayısıyla İnsanın malını, ilmini, ilgisini, muhabbetini, sözünü, gönlünü ve en büyük sermayesi olan zamanını ihtiyaç sahipleriyle paylaşabilmesi en büyük erdemdir. Tüm hayatını infak temelinde inşa etmesi ise en güzel nimettir.

İnsan verdikçe özgürleşir

İnfak edebilmek ancak emanet bilincine sahip olmakla mümkündür. Mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu bilenler, hiçbir şeyin mâliki olmadıklarının idrakinde olurlar. Bu bilinçle yaptıkları iyilikleri seve seve ihsan ile yaparlar. Aksine kendisine verilen nimetlerin emanetçisi değil sahibi olduğunu zannedenlerin, bencillik hastalığına yakalanması da kaçınılmazdır. Onlar ki daha çok biriktirme ve daha çok tüketme hırsı benliklerini sardığında aslında tükenenin kendilerinin olduğunun farkına varamazlar. Mutmainsizlik hissiyle savrulanların dünyaya katacağı bir güzellik de olamaz. Oysa insan varlığını kendi ekseninden ziyade yüce bir değere isnad ettiğinde ulvileşir. Bir başkasına kulak kesildiğinde merhamet ve empatiyi kuşandığında erdemleşir. Verdikçe, ağırlıklarından kurtuldukça dünyadan azâde olarak ruhu da özgürleşir. Ve insan fani olan dünyada ancak yaptığı iyiliklerle bâki olur.

Verilen her sadakanın kendisine verilmiş bir borç olduğunu belirten Yüce Allah, bunun karşılığını kullarına kat kat ödeyeceği müjdesi ne güzel muştudur! Canlarını ve mallarını Allah yolunda harcayanların, karşılığında cenneti satın almaları ne kârlı alış veriştir! Mümin kardeşimizin ihtiyacını giderdiğimiz takdirde Rabbimizin de bizim ihtiyacımızı gidereceğini vaat etmesi ne güzel vaattir! İnfak eden müminlerin, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde barınanlardan olmaları ne büyük bahtiyarlıktır!

İnfak anlayışıyla güzide vatanımızın dört bucağından, yedi kıtaya uzanan gönül köprüleri kurarız. Adını bilmediğimiz kardeşlerimizle kalplerimizi birleştirerek insan olmanın, mümin olmanın tadını yaşarız. Ve hızla akan zamanın içerisinde ancak yaptığımız iyiliklerle bir ömrü bereketli kılarız. Huzura erer, huzura varırız.

----------------------------------------------------------------------------------------------

Tirmizî, Zekât, 28.

[ii] Bakara, 2/3.

[iii] Hac, 22/35.

[iv] Âl-i İmrân, 3/134.

[v] Fussilet,41/34.

[vi] Fâtır,35/29.

[vii] Şûrâ,42/38.

[viii] Bakara,2/262.

[ix] Bakara,2/245.

  • Tâberî, Câmiu’l Beyan, V, 283.
[xi] Müslim, Cenâiz,89.

[xii] Müslim, Birr 69.

[xiii] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33.

[xiv] Âl-î İmrân,3/134.

[xv] Bakara,2/274.

[xvi] Âl-î İmrân,3/92.

[xvii] Buhâri, Zekât,44.

[xviii] Buhârî, Edeb, 33.

[xix] Müslim, Zekât, 56.

MERYEM DALĞIÇ.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Nafile İbadetler. / Nafile İbadetlerde Ölçü
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:56:57 ÖÖ »


Nafile İbadetlerde Ölçü

Hz. Aişe (r.a.) validemizin bildirdiğine göre, bir kadınla beraber otururken yanlarına Hz. peygamber (s.a.v) girdi ve: “Bu kadın kimdir?”, diye sordu.  Hz. Aişe (r.a.): Bu filan kadındır deyip onun kıldığı namazları uzun uzadıya anlatmaya başladı. Bunun üzerine Hz. peygamber (s.a.v.) efendimiz: “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak, gücünüz yettiği kadarıyla ibadet etmeniz size yeter. Vallahi siz amellerden usanmadıkça Allah da size sevap vermekten usanmaz.” buyurdu. Hz. Aişe (r.a.) devamla, Resulullah (s.a.v.)’in yanında “En sevimli ibadet kişinin devamlı yaptığı idi.” dedi (Buhari İman 32).

Din, insanların günlük yaşamlarını zorlaştırmak ve hayatı çekilmez bir ibadet döngüsünün içerisine koymak için gelmemiştir. Yaşam konusunda tavsiye edilen “ölçü” kavramı nafile ibadetler hususunda da geçerlidir. Günlük zaman takvimimizi oluştururken, her şeyi bir ölçü ile ayarlamalıyız. Ailemizin günlük nafakasının temini için, bedenimizin ihtiyaç duyduğu dinlenme vakti olan uyku ve günlük farz ibadetlerimizi yerine getirmek için bir planlama yapmaktayız. Bu planlamanın dışında kalan vakitlerimizi de yine ölçülü olarak eş, dost, akraba ziyaretleri ve nafile ibadetler olarak değerlendirebiliriz.

Asrı saadet döneminde, sahabe efendilerimizin bir kısmı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı yoğun  ibadetlere şahit olmuşlardır. Bu durumdan etkilenip, bundan sonra hiç uyumadan gecenin tamamını ibadetle geçireceklerini, yılın bütün günlerini oruçlu geçireceklerini ve ibadetlere engel olmasın diye hiç evlenmeyeceklerini söylemişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.) onları uyarmış ve şöyle demiştir: “Dikkat edin Allah’a yemin olsun ki sizin Allah’tan en fazla korkanınız ve ona en saygılı olanınızım. Fakat ben bazan oruç tutar bazan tutmam, gece namaz da kılıyor uyuyorum da, kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir” (Buhari, Nikah 1).

Resulullah (s.a.v.)’e olan sevgilerinden ve bağlılıklarından dolayı ilk dönemlerde ve hatta sonraki dönemlerde de buna benzer bir çok olayla karşılaşmaktayız. Allah (c.c.)’ın sevdiği kullar içerisine girebilmek için Müslümanlar var güçleri ile çaba sarf etmişlerdir. Farz ibadetlerin dışında, nafile ibadetleri de mümkün mertebe arttırmaya çalışmışlardır. Mescidin duvarına ip asıp, yorgun düştüklerinde ipe tutunarak namaz kılanlar (Buhari, Teheccüd, 18); hep ayakta durup oturmayan, güneşte durup gölgelenmeyen ve konuşmayanlar olmuşlardır (Buhari, Eyman, 31).

Bunların tamamı Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından uyarılmışlardır. Dinlenmenin, konuşmanın, uyumanın ve  gölgelenmenin bir ihtiyaç olduğunu hatırlatmıştır.

Din, insanların günlük yaşamlarını kolaylaştırmak ve düzenlemek için gönderilmiştir. Zorluk ve sıkıntı oluşturmak için değil. Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c.) bu durumu şu şekilde haber vermektedir: “Ta-Ha, Ey Muhammed! Biz sana bu Kur’an-ı üzüntü ve sıkıntı çekmen için indirmedik” (Taha 20;1-2) ; “...Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor” (Bakara, 2;185).

Müslüman, ne dünyayı terk edip hayatının tamamını nafile ibadetlere hasr eden, ne de ahireti ihmal edip bütün gayretini dünyaya adayan kişidir. Dünya ve ahiret arasındaki dengeyi gözetlemeli ve farz ibadetlerin dışında kalan nafile ibadetlerini de imkanı ölçüsünde yerine getirmeye gayret göstermelidir. Ama bunu yaparken “ölçü” kavramını da unutmamalıdır. Az da olsa nafile ibadetlerde önemli olan sürekli yapılmasıdır. Bunun için de kişinin kendisini ona göre ayarlaması gerekmektedir. Bir gün çok nafile ibadet yapıp, bir ay boyunca yapmayacağına, her gün devamlı olarak yapabileceği kadarını sürdürmek önemlidir.

İDRİS KALAY.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
Hasan Yavaş / İnsan Kızınca Ne Yapmalı
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:36:03 ÖÖ »


İnsan Kızınca Ne Yapmalı

"Gadap, şeytânın vesvesesinden hâsıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Gadaba gelince, abdest alınız!"

Hasta olmamak ve hastalıktan kurtulmak için her şeye aşırı kızmamalıdır. Hatta kendisine kötülük yapana bile kızmayıp, ona da iyilik yapmalıdır.
 
Abdüllah ibni Abbâs'a “radıyallahü teâlâ anhümâ” bir kimse sövdü. Buna karşılık olarak, "bir ihtiyâcın varsa, sana yardım edeyim" buyurdu.

Adamcağız başını öne eğerek ve utanarak özür diledi... Hazret-i Hüseyin’in oğlu Zeynel Âbidîn Alî'ye “radıyallahü teâlâ anhümâ” bir kimse sövdü. Elbisesini çıkarıp ona hediye eyledi... Îsâ aleyhisselâm, Yahûdîlerin yanından geçerken, kendisine çok kötü şeyler söylediler. Onlara iyi ve tatlı cevaplar verdi. "Onlar, sana kötülük yapıyor, sen onlara iyi söylüyorsun" dediklerinde, (Herkes, başkasına, yanında bulunandan verir) buyurdu...
 
Halîm, selîm kimse, dâima neşeli, râhat olur. Onu, herkes metheder, över. Hadîs-i şerîfte, (Gadap, şeytânın vesvesesinden hâsıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Gadaba gelince, abdest alınız!) buyuruldu. Bunun için, gadaba gelince, "eûzü besmele" ve iki "kul e’ûzü"yü okumalıdır. İnsan, gadaba gelince, aklı örtülür. İslâmiyetin dışına çıkar.

Hadîs-i şerîfte, (Gadaba gelen kimse, ayakta ise otursun. Gadabı devam ederse, yan yatsın!) buyuruldu.

Ayakta olanın intikam alması kolaydır. Oturunca, azalır. Yatınca, daha azalır.
 
Gadab, kibirden doğar. Yatmak, kibrin azalmasına sebep olur. Gadab edince, (Allahümmagfir li-zenbî ve ezhib gayza kalbî ve ecirnî mineşşeytân) okumak, hadîs-i şerîfte emrolundu. Manâsı, (Yâ Rabbî! Günâhımı affeyle. Beni kalbimdeki gadaptan ve şeytânın vesvesesinden kurtar) demektir...
 
Gadaba sebep olan insana yumuşak davranamayan kimse, onun yanından ayrılmalı, onunla buluşmamalıdır. Ne dünya için, ne de âhiret için, hiç kimseye kızmamalıdır. (Lâ tagdab) hadîs-i şerîfi, kızmayı yasak etmektedir. Bir kimse, gadap ederse, yani kızarsa, bütün sinirleri bozulur. Bazı uzuvları hasta olur.

Doktorlar buna ilâç bulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, (Lâ tagdab) hadîs-i şerîfidir. Kızan kimse, sözleri ile, hareketleri ile, yanındakileri incitir.

Onlar da, sinir hastalığına yakalanır. Evde, râhat, huzûr kalmaz.

Yuvanın dağılmasına, câna kıyılmasına bile sebep olur.
 
Bir evde gadap eden kimse yok ise, orada saâdet, râhat ve huzûr, neşe vardır. Kızan kimse varsa, orada, râhat, huzûr ve neşe bulunmaz. Erkek ile zevcesi arasında ve ana ile evlâdı arasında geçimsizlik, hatta, düşmanlık eksik olmaz. Ahkâm-ı islâmiyeye, İslâmın emir ve yasaklarına  uymanın, saâdet ve râhatlık ve neşe getireceği buradan da anlaşılmaktadır. Ahkâm-ı İslâmiyeye uyan kâfirler de dünyada saâdete kavuşurlar. Câhiller, ahmaklar, gadaba ve tehevvüre şecâat ve erkeklik ve izzet-i nefs ve gayret ve hamiyet diyorlar. Bu, güzel isimlerle gadap kötü huyunu süslüyorlar, güzelleştiriyorlar. Gadap etmenin iyi olduğunu anlatıyorlar. Bunu methetmek, övmek için, büyüklerin gadap ettiklerini gösteren hikâyeler de, anlatıyorlar. Böyle yapmak, câhilliktir. Aklın noksan olduğunu gösterir. Bunun içindir ki, hasta, sağlam olandan, kadın, erkekten, ihtiyâr da, gençten daha çabuk kızmaktadır.

Hasan Yavaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
6
F / 2024 - Fatih Doğaner - Gönülden İlahiler 192 kpbs
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 08:23:34 ÖS »
2024 - Fatih Doğaner - Gönülden İlahiler  192 Kbps
10 / 00:00:57:20 / 78,75 MB



Fatih Doğaner - Gönülden İlahiler 2024 - 192 Kbps (10 / 57:20)
------------------------------------------------------------------------------------
Fatih Doğaner - 01 Örnektir Sana  06:42
Fatih Doğaner - 02 Efendim  06:44
Fatih Doğaner - 03 Namazdayız Biz  05:12
Fatih Doğaner - 04 Şükür  08:49
Fatih Doğaner - 05 Zikredelim  04:45
Fatih Doğaner - 06 Sen Kimsin  05:32
Fatih Doğaner - 07 Hakikat Sanma  06:21
Fatih Doğaner - 08 Sabırlı Ol  04:20
Fatih Doğaner - 09 Bilesin  05:00
Fatih Doğaner - 10 Aşk  03:51




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
7
Bayram Büyükoruç - Albümdışı ve Single Eserleri 320 kbps

Bayram Büyükoruç - Bir Gece Ansızın Gelir Mehmed'im _ Afrin  04:16
Bayram Büyükoruç - Can Verir Kudüs  04:20
Bayram Büyükoruç - SULTAN GELİYOR  03:30
Bayram Büyükoruç - Sultana Geldim  05:26
Bayram Büyükoruç - Sultanıma Götürün  02:41

Bayram Büyükoruç - Aşkınla Şereflensem (Single) 2023 (1 / 04:05)
--------------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Aşkınla Şereflensem  04:05


Bayram Büyükoruç - Beni Gül Eyle (Single) 2023 (1 / 03:57)
--------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Beni Gül Eyle  03:57


Bayram Büyükoruç - En Güzelsin 2022 - Single (1 / 04:03)
------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - 1 En Güzelsin  04:03


Bayram Büyükoruç - Hele Vay (Single) 2024 - 320 Kbps (1 / 04:20)
--------------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Hele Vay  04:20


Bayram Büyükoruç - Hoş Geldin Seyda (Single) 2024 - 320 Kbps (1 / 04:35)
----------------------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Hoş Geldin Seyda  04:35


Bayram Büyükoruç - Sen Beni Eyle Kurban (Single) 2024 - 320 Kbps (1 / 06:19)
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Sen Beni Eyle Kurban  06:19


Bayram Büyükoruç - Sultan Sâki (Single) 2023 - 320 Kbps (1 / 06:17)
-----------------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Sultan Sâki  06:17


Bayram Büyükoruç - Sultanım İstanbul'da (Single) 2023 - 320 Kbps (1 / 02:56)
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Bayram Büyükoruç - Sultanım İstanbul'da  02:56

PCLOUD.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
İnaç Ahlak / Kibir Belirtileri
« Son İleti Gönderen: melek Dün, 11:01:18 ÖÖ »


Kibir Belirtileri

Kibirli insan her haliyle belli olur. Giyim-kuşamında, yüz ifadesinde, bakışında, başını dikerek kimseye bakmamasında, oturmasında, gerilip yaslanmasında, yürüyüşünde, kendisi otururken insanları ayakta bekletmesinde, ses tonunda…

Aslında kibirli insanın sergilediği davranışların hemen tamamı, belli bir seviyeden sonra psikiyatri bilimini yakından ilgilendiren anormal davranışlardan başka bir şey değildir. Ne yazık ki kâmil insanların haricinde az-çok, açık-gizli, herkeste kibir hastalığı mevcuttur.

Seyr ü sülûkla bu hastalık kalpten tamamen kazınmadıkça kurtulmak mümkün değildir. Ancak bu hususta mücahede etmek de farz-ı ayındır. Kibri azaltmak bile büyük bir mücahededir .

Bir müminin yukarıda sayılan anormal davranışlardan ve gizli kibirden kurtulup kurtulmadığı, tevazuyu kazanıp kazanmadığını İmam Gazalî rh .a . şu belirtilerle ölçüyor:

Bir mesele üzerine konuşulurken hakikatin kendi fikirlerine ters olmasından rahatsız olmak; doğruları memnuniyetle, hoşlukla kabul etmemek kibrin belirtilerindendir. Bu hastalığı yenmek için, aczini itiraf edip hakikati söyleyenleri takdirle yâd ederek teşekkür etmelidir.

Akranları ile bir ortamda bulunduğu zaman onları baş köşeye geçirmek ve kendi emsallerinin ardından yürümek ağır geliyorsa yine kibir var demektir.

Yoksul ve gariban insanların davetine katılmaktan ve arkadaşlarının işlerini takip etmekten zorlanmak da kibir belirtisidir.

Bütün bu durumlarda kişi kendini sürekli sınayarak kibrin tedavisine ve tevazunun kazanılmasına gayret etmelidir.

Tevazu ehli insanlar da her haliyle bellidirler. Onların tavır ve hareketleri kalbe huzur ve itimat telkin eder. Muhatap oldukları insanlarda saygı ve sevgi meydana gelir. Böyle insanlarla oturup kalkmak insana zevk verir.

Söyleyene değil, söylenene bak

Başkalarına faydalı olabilmek için önce kendimizi ıslah etmemiz gerekir. Fakat kendisinin ağır derecede hasta olduğunu bilmeyen gafil insan tedaviye ihtiyaç bile duymaz.

Herkesin kusurunu görür, onlardan yakınır, gıybetlerini yapar, ancak kendisini düzeltmek aklına bile gelmez. Halbuki insanın kendi kusurlarını görmesi, onları araştırması ve bunun için başkalarının kendisini nasıl gördüklerine, gurur yapmadan kulak vermesi gerekir.

Bizi methedenlerden ziyade yanlış ve isabetsiz davranışlarımızı bildirenlerin faydası daha çoktur. Şeker yerine ilaç verenler bize iyilik etmiş olurlar. Yanlış ve zararlı yolda gidene ‘iyi gidiyorsun’ demek, onu gaflete düşürmek ve zulmetmek olur. Bu bakımdan ‘dikkat et, düşeceksin’ diyene kızmak yerine teşekkür etmek lazımdır.

Yalnızca bizi sevip takdir edenlere kulak vermek hataya düşmemize sebep olur. Çünkü dostumuz olanlar bizi güzel görür ve bizdeki kusurların hepsini fark edemeyebilirler. Dost olmadıklarımız ise nazarını kusurlarımıza diker. İthamlarında mübalağa olsa da, muhakkak bir hakikat payı vardır. Bu yüzden onların söylediklerinden de istifade etmelidir.

Hizmette tevazu ve kibir

Aynı safta omuz omuza hizmet ettiğimiz kardeşlerimizle olan hukukumuz başkalarına kıyasla çok daha fazladır. Allah’ın dinine hizmet ederken Hakk’ın hatırı için kardeşlerin hakkına riayet etmek, hem de hizmetin ahengini bozmamak üzere her türlü nefsani davranıştan kaçınmak gerekir. Şayet bizim yüzümüzden tek bir kişi bile dinden uzaklaşırsa bunun vebali çok ağırdır. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in buyurduğu üzere, açtığımız kötü bir çığırdan yürüyenlerin ve onların sebep olduğu başka kişilerin günahlarının bir mislinin de bizim hesabımıza kaydolma tehlikesi vardır. Aynı şekilde hidayetine vesile olduğumuz kişilerin ve onların sebep olduğu insanların iyi amellerinin bir misli de bizim defterimize kaydolabilir.

Şayet din adına hizmette kendi isteğimizle bir vazifeye talip olur, sonra da onu nefsanî davranışlarla akamete uğratırsak, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’e kadar uzanan altın silsilenin manevi birikimine zarar vermiş, bugüne kadar gösterilmiş olan çabalara darbe vurmuş oluruz. Ayrıca o mübarek silsileyi oluşturan zatların manevi desteğini kaybetme ve cezaya müstehak olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalırız.

O yüzden enaniyet , benlik, riya, kibir ve çalımla hizmete talip olmamalıdır. Bu şekilde yaptığımızı zannettiğimiz bütün hizmetler sonuç itibariyle önümüzü tıkar. Faydası bir tarafa, büyük zararlara sebebiyet verebilir.

Hizmet ederken her şeyden önce kendimizi bir günahkâr olarak görmeli ve “Allah dilerse benim gibi günahkâr bir insanla da dinini teyid eder” diye düşünmelidir. Bu yolda amelimiz ne kadar çok olursa olsun, meydana Şah-ı Geylânî k.s. veya bir İmam-ı Rabbânî k.s. edasıyla girmemelidir. Hatta yaptığımız hizmetleri herkes övüp takdir etse de, onların sözleri kendisinin hakir bir insan olduğu kanaatini değiştirmemeli, Cenab -ı Hakk’a el açıp: “Ya Rabbi hakkımda söylenen şu güzel sözleri dua olarak kabul eyle, ayağımı kaydırma, beni nefsimle baş başa bırakma.” diye dua etmelidir.

Bütün hizmetleri yalnız Allah için yapmalı ve kimseden takdir beklememelidir. Şayet kendisine bir teveccüh varsa bunu bir imtihan görmeli ve bu imtihanı kaybetme tehlikesini ciddiye almalıdır. Aksi halde riya ya da kibir girdiği için hizmetleri boşa gider, hatta onlardan hesaba çekilir ve ayağı kayabilir.

Mümin hiçbir zaman fazilet ve meziyetlerini kendinden bilmeyip, Allah tarafından olduğunu görmeli ve her an elinden alınabileceğini bilmelidir. Kendisinin hizmete renk ve kuvvet kattığı zannından ziyade, Allah için hizmetin kendisine güzellik katacağını, fazilet ve meziyetlerin oradan geldiğini düşünmelidir. Gerçek de budur.

Enaniyet tuzağı

Ulvî bir hizmette istihdam edilmek ancak bir lütuf ve himmet işidir. Her türlü fazileti kazanmaya sebeptir. O yüzden hizmetle güzelleşenler güzelliği de inkâr etmemelidir. Zira Bediüzzaman Hazretleri’nin belirttiği üzere, bu da nimeti inkâr olur. Bu noktada doğru ve yanlış tavır şöyle örneklenmiştir:

Birisi sana gayet kıymetli bir elbise giydirse, sonra da: “maşallah ne güzelsin, güzelleştin” dese, sen de: “hâşâ ben neyim, güzellik nerede” desen, nimeti inkâr ile o elbiseyi sana giydirene karşı nankörlük etmiş olursun. Şayet “evet ben güzelim” desen bu sefer de gurur ve kibir yapmış olursun. Eğer, “evet güzelleştim, fakat asıl güzellik elbisenin ve onu bana giydirenindir” dersen işte o zaman kibir ve nankörlükten kurtulmuş, hakikati söylemiş olursun.

“Ben yaptım, ben ettim, filana şöyle şöyle sohbet ettim de tövbe etti” benzeri benlik kokan bütün gizli imalar ve açık sözler İslâm itikadına uymaz. Allah Tealâ’nın inayetini, başkalarının gayretlerini, büyüklerin himmet ve tasarrufunu gözardı edip de kendisini öne çıkarmak büyük bir yanılgıdır. Özellikle gerçekten tevazu ve mahviyet sahibi değilken öyle görünmeye çalışmak, kalbi öldürecek derecede tehlikeli bir benlik davasıdır. Bunlar karıncanın ayak seslerinden daha gizli olan ve Hz. Peygamber s.a.v.’in “küçük şirk” olarak tarif ettiği, ümmeti hakkında en çok korktuğu şirk çeşitlerini hatırlatacak hallerdir.

Meziyet ve faziletlerinden bahseden, ima eden, kendince büyük başarılarına ilgisizlikten rahatsız olanlar, din adına gayret ettiklerini söyleseler de, tevazu ve mahviyetten mahrum, Allah’tan uzak boş kimselerdir. Böyle hizmet etmekten Allah’a sığınmak icap eder.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
9
Genel Konular / Sofi Kimdir
« Son İleti Gönderen: melek Dün, 10:56:21 ÖÖ »


Sofi Kimdir

Çoğu insan zanneder ki sofilik çok ilim ve menkıbe bilmekle olur. Öyle değildir. Bunları bilmenin elbette faydası vardır ama esas olan bildikleriyle ahlâkını güzelleştirmektir. Sofi, mürşidinin kemalâtından aldığı ölçüde olgunlaşır, iyi olur. Allah Tealâ buyurur: “Erkek ve kadın mümin olarak kim iyi bir amel işlerse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız.” (Nahl, 97)

Şu halde Allah yolundaki sofinin yetişmişliğinin ölçüsü, terazisi vardır. Herkes kendini o terazide tartsın. Allah’ın ilminden, büyüklerin kemalâtından kendisinde ne kadar güzel sıfat ortaya çıktıysa iyidir. Güzel vasıflar oluşmamış, günahı hayrı karıştırmış ise aldanmıştır. Onun için “Yirmi senelik, otuz senelik sofiyim!” demekle olmaz.

Sofiliğe girdiğinde yüz çeşit günahın varken bunu otuza, yirmiye indirebildinse sofilik olur.

“Kâmil şeyh buldum!” demekle de her şey hallolmaz. Böyle olsaydı peygamberlerin oğulları peygamber, gavsların oğulları hep gavs olması gerekirdi. Hatırlamak lazım, Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Kenan babasının gemisine binmemiştir.

Allah, kâmil sofinin kemalâtını, yemeye, içmeye, çaya, sohbete, ilahiye değil, amel-i salihe, itaate bağlamıştır. Tasavvuf büyüklerinin söylediği gibi yeme, giyme, evlenme, barınma ihtiyaç oranında olursa dine uygundur. İslâm’ın hakikatine aykırı değildir. Bu dünya hazlarından uzak kalmak mümkün olsaydı, insan onları terketmeyi, faydalanmamayı fırsat bilirdi. Lakin insan, bedeninin gücünü, sıhhatini korumaya muhtaçtır.

İnsan, yemekle, içmekle, uyumakla sıhhat kazanır. Bedene iyi bakılırsa Allah’a itaat ve ibadetini de güzel yapar. Beden tıpkı bir binek gibidir. Bakılmaz, harap bırakılırsa dünyaya da ahirete de yaramaz. İslâm’a uygun şekilde yemek içmek, evlenmek, barınmak makbuldur. İslâmî ölçülere uymazsa vebal olur.

Kişinin kendisini ilgilendirmeyen işlerden, mevzulardan uzaklaşması da güzel müslüman oluşundandır. Kendisini ilgilndirmeyen boş meselelerle ömrünü tüketenler ziyan içindendir. Kendisini ilgilendiren İslâm hükümlerine göre hayatını tanzim etmesi gerekir.

Müslüman, aile hukukuna bu hükümlere göre dikkat eder. Rızkını kazanması, kimseye muhtaç olmaması onun en büyük saadetidir. Muhtaç olanlara yardım etmek ise müminin yapacağı en güzel işlerden biridir.

Sofi iyi bilmelidir ki, işin esası yaratılışımızdaki nefsi terakki ettirmektir. Eğer nefsler terakki etmeseydi Allah bizi bununla mükellef kılmazdı. Nefsi terakki ettirmek, nefs-i emmareden levvameye, mülhimeye vs. geçmekle olur.

Nefs, evin kirliliği gibi süpürgeyle temizlenmez. Nefsin sıfatlarını değiştirmek gerekir.

İnsan nefsini güzel ahlâk, ibadet ve taat ile temizlerse terakki eder. Nefs, yaratıldığı sıfatla kendi haline bırakılırsa ahsen-i takvim (en güzel yaratılış) sırrından  uzaklaşır, esfel-i sâfilîne (aşağılar aşağısına) düşer.

Allah Tealâ buyuruyor: “... Bir toplum kendilerinde bulunan özellikleri değiştirinceye kadar, Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. ...”  (Ra’d, 11)

Bunun gibi, insan kötü ve çirkin hallerini değiştirip Allah’ın rızasına uygun hale getirmedikçe sofi olmaz. Kalb-i selime ulaşmanın birinci yolu da gayret etmektir. Dinini kendi aklına göre değil, ilmihal kitaplarında alimlerin bildirdiği gibi yaşayıp, tasavvuf ilminin de usullerine göre vazifelerini yerine getirmektir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
10
Takva Tasavvuf / Evde Takva
« Son İleti Gönderen: melek Dün, 10:52:31 ÖÖ »


Evde Takva

Takva libasına bürünen, gönlünü ve endişesini evine bağlayan hayır sahipleri ne mutlu insanlardır.Takva yüreğini sevdaya vermektir… Korkmaktır, sakınmaktır, sakınılması gerekenden…

Hayadır takva, edeptir, edebinden setri avrete dikkat edendir “ehl-i takva…”

İşlerin ve hamaliye hayatın girdabında kaybolmadan, edep ve haya’sı üzerine sinen, gözü evinin yolunda olandır “muttaki” olan. İmandan lezzet alan, ibadetlerinde zahid olandır ehl-i takva… Muhabbettir, eşiyle şakalaşmaktır, çocuklarıyla oyun kurmaktır… Amaç ve hedef adına, sadece O’nun rızasına…

Kendini sürekli karşı tarafa koyarak hareket etmektir. Yokluğa, darlığa hazırlıklı olmaktır takva. Kalbinde kir-pası arındırmanın endişesini taşıyan, gözlerini mahremi olmayandan uzak tutmanın, yolda yürürken ayaklarının ucuna bakarak tefekkürane bir şekilde yolda yürümenin adıdır kutlu sevda. Ne mutlu o kutlu yolculara ki!  Evine helal lokma getirebilmek için kendini hırpalar. Zahiri zararı kendine yükleyip uhrevi kazanca talip olandır, ehl-i hal ve takva üzere olan.

Ehl-i takva öyle kimsedir ki; helal lokmayı evine getirirken yorgun-bitap düşsede, kapıyı açan ehlinin alnına bir gül konduran ve ince tebessümle, yorgunluğuna aldırmayandır.

Çünkü bunun öğretisini üsve-i hasene (güzel bir örnek) olan efendisinden almıştır.

Evinde tv, internet başına geçip çocuklarını bir tarafa atmayan, onlarla oynamayı, hikmet ve irfan pınarından aktarmayı vazife bilendir muttaki olan. Görevi büyüktür erkeğin.

Çünkü yarına dair ciddi sözleri vardır. Çocuklarına maddi mirastan ziyade; edep, terbiye, zorluk erlerinin çilelerini ve mücadelelerini bırakmanın hazzını tatmaktadır. Ashab-ı güzinden, hüzün yıllarından, ezilen mazlum halklarımızdan, Mescidi Aksa’mızdan  kutlu yarınlarımız adına sözleri vardır. Şehadetin anlamını ve hikmetini öğretir. Kutlu bir güne, kutlu insanlarla yolculuğu, çocuklarına öğretendir baba. Çocuklarını uyuturken onlara anlamsız masallar anlatmak yerine onların kutlu nebilerin, davet önderlerinin hayatlarıyla gözlerinin kapanmasını sağlayandır muttaki baba. Çocuklarıyla evde cemaat olup namaz kılmaktır, duaya tutunmaktır, ehline imam olmaktır…

Erkeğin takvası; hanımın kendisine ve çevresine hürmet etmektir. Saygı duymaktır duymasını istediklerine… Evinde yardımcı olmaktır, yükünü hafifletmektir, sıkıntısını paylaşmaktır… Bütün bunlar karşılıksız, karşılığı sadece izzet ve takvada aramaktır…

Bazen eşler arasında ufak kavgalar olsa da sürdürmemek ve kısa kesmektir velev ki haklı da olsa… Bizler biliriz ki haklı da olsa kişi tartışmayı önce bitirirse ona, Efendimiz(sas)’in tabiriyle Cennet’in ortasında köşk vardır, haksız olduğu halde tartışmayı önce bitirirse cennetin köşesinde köşk vardır… Ne mutlu o köşk sahiplerine…

Efendimiz(sas) hayatımızın en büyük örneği olmalı… Suni söylemlerle (kılıbık) kendimizi asla şekillendirmemeli ve beylik söylemlerden uzak olmalıyız… Rehberimiz nasıl uygulamışsa aile modelimiz o olmalıdır…

Ne mutlu o eşlere ki gecenin bir vaktinde önce biri kalkıp teheccüd ve ibadetlerini yapıp sonra eşini kaldırmak için latifeden hafif su serperek kaldırıp daha sonra diğeride aynı şekilde onu uyandıran… Bu kullar ne halis kullardır…

Eşine ve çocuklarına merhamet eden, evin sırlarını dışarıya taşımayan, lokma yemeden evindeki lokmayı düşünendir muttaki baba.

Muttaki kadının ise evi sığınağıdır. Orada yüce ALLAH’ın dilediği şekliyle asıl kişiliğini bulur. Bu sayede çirkinleşmeden, sapmadan, lekelenmeden, yüce ALLAH’ın fıtratına uygun olarak hazırladığı görevinin dışındaki alanlarda boşuna çırpınıp yorulmadan tertemiz bir hayat sürdürür. Lezzet ve lütfu kocasıyla paylaşmanın hazzını taşıyandır muttaki hanım. Eşine yaren, çocuklarına anne olandır. Evin sırrını, açlık ve kederini çarşaf gibi dışarı açmayandır. Derdini sadece ilahi buyruğa, kalbini ve gönlünü mevlasına hazırlayandır hanım. Eşine karşı edebini ve sevgisini sunandır muttaki hanım.

Muâz İbni Cebel(ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Dünyada bir kadın kocasını üzerse, o kimsenin hûrilerden olan hanımı o kadına şöyle seslenir:

- ALLAH canını alsın! Üzme onu! O senin yanında şimdilik misafirdir. Yakında senden ayrılıp bize kavuşacaktır.” (Tirmizî, Radâ` 19. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 62)

Öyle hanımlar vardır ki hayatın tüm olumsuzluklarını bağrına basmış, hem kendi vazifesini hem de eşinin vazifesini üzerine almıştır. İnsanoğlunun dayanamayacağı sınırları zorlarlar. İlk aklımıza gelen sahabeden Ebu Talha’nın eşi Ümmü Süleym. Öyle mübarek insan ki kıyamete kadar tüm hanımlara örnek olmuştur. Hz. Enes’in (ra) annesi Ümmü Süleym (rah), Resulullah’a (sas) ölü üzerine ağlayıp ağıt yapmak üzerine biat vermişti. Ümmü Süleym o sıralarda Ebu Talha ile evliydi. Ebu Umeyr künyesiyle çağırdıkları bir çocukları vardı. Bir ara Ebu Talha bazı işleri için medine dışına çıktı. Bu arada çocuk hasta oldu ve vefat etti.

Annesi Ümmü Süleym çocuğu yıkadı, kefenledi, kokular sürdü ve üzerine birşeyler örtüp ”Bunun vefat haberini Ebu Talha’ya ancak ben söyleceğim” diyerek evin bir odasına koydu. Ebu Talha eve geldi. Ümmü Süleym ona karşı süslenip kokulandı. Akşam yemeği hazırladı. Bir ara Ebu Talha: ”Ebu Umeyr ne yapıyor?” diye sordu. Annesi:”Yemeğini yiyip uyudu, istirahat ediyor!” dedi ve sonra ”Ey Ebu Talha şu komşulara ne dersin, birisinden emanet birşey almışlar sahibi emaneteni isteyince yüzlerini ekşitiyor, olur mu böyle?” diye sordu. Ebu Talha, ”Hayır olmaz gönül hoşluğu ile emaneti sahibine vermeliler” dedi. Bunun üzerine Ümmü Süleym(rah) ‘‘Öyleyse sende oğlun için sabret çünkü ALLAH verdiği emanetini geri aldı” dedi… Ebu Talha olanlara şaşırdı. Sabahleyin Resulullah’ın (sas) hanımının gece yaptıklarını ve söylediklerini anlattı. Efendimiz(sas) ”ALLAH geçen gecenizi size mübarek kılsın (doğru yapmış güzel söylemiş)” buyurdu.

 İçten ve hamim bir şekilde Rabbine sığınan ebeveyne selam olsun. Onlar ki sadece Rabbimiz ALLAH’dır! diye hayatlarını ikame ederler. Nasuh bir tevbeyle Rab’lerine yalvarırlar. “Rabbim ne olur sen bizleri mağfiret eyle ve bizlerin edep yerlerini ört.

Mahremimiz olmayan kullarına karşı en ufak bir kırıntı içimizde bırakma… Sen şüphesiz sana kullukta yakaranları bağışlar ve nimetlerinle donatırsın…”

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10