Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Sağlık / C Vitamini Cilt Gençleştiriyor
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Bugün, 08:29:33 ÖÖ »


C Vitamini Cilt Gençleştiriyor

''Hangi yaşa gelirse gelsin kendini daima zinde hissetmek ve genç bir cilde sahip olmak herkesin hayalidir. Ancak zaman içinde kırışıklıklar, lekeler oluşur, yaş ilerledikçe gevşeme görülen cilt parlak, gergin ve dolgun görünümünü kaybeder.''dedi. Clinimed Dermatoloji Kliniği Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner, cildi yaşlanma sürecine girmeden desteklemek, yaşlanma sürecini geciktirmek için antiaging uygulamalarına başvurulduğunu belirterek “Dört güçlü antiaging” ten söz ediyor. Çoğu içerik cildi değiştirebileceğini iddia eder ancak yaşlanma belirtilerine karşı ispatlanmış olan antiaging içerikler; Yeşil Çay, Retinol ve Retinoidler, Vitamin C, Reptidler ciddi savaşım gösterirler.

Kollagen deposu Vitamin C: Vitamindeki yüksek antioxidant, içerik kollejenin parçalanmasını engelleyerek serbest radikal hasarına karşı savaşır. Hatta E vitaminiyle birlikte kullanıldığında UV ışınlarına karşı korumayı artırdığı da bilinir. Soğuk algınlığına karşı tedavi edici olan Vitamin C, suda çözünen bir antioksidan olarak, kollajen formasyonu, dokunun büyümesi yani iyileşmesi ile sağlıklı kemikler ve dizler için de gereklidir.''diye konuştu.

SAYISIZ FAYDASI OLAN YEŞİL ÇAY

Dermatoloji Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner daha sonra şunları kaydetti; “Yeşil çay içinde patent antioxidantlar bulunur ve primer yaşlanma belirtileri olan kırışıklıklar, güneş lekeleri, renk eşitsizlikleri ve elastikiyet kaybına karşı oksidatif hasarı nötralize ederek savaşır. Yeşil çay çok güçlü antiaging etkilerinin dışında, çok sayıda tıbbı amaç için de kullanılır.

Doktorların olmazsa olması Retinol ve Retinoidler: Retionoidler hücre “turn over” ını, dermal katmandaki ana proteinler olan kolajen ve elastin sentezini artırıp, derinin dolgunlaşmasını sağlayarak etki gösterir. Düzenli retinol kullanımı genişlemiş porların daralmasına, kırışıklığın derinliğinin azalmasına ve derideki renk eşitsizliğinin düzelmesine neden olur. Retinoidlerle elde edilen sonuçlar kümülatiftir. Yani ne kadar kullanırsanız deri daha da iyi gözükecektir.

Multi Fonksiyonlu Peptidler: Araştırmacılar bakır peptidlerinin deride kollajen üretimini artırırken ince çizgi ve kırışıklıkların görünümünü azalttığını da doğruluyor. Çoğu ürünün içinde de bu sebeple bulunuyor. Peptidlerin ayrıca iyileşmeyi hızlandırmak ve mimik çizgilerinin oluşumunu engellemek amacıyla kas kontralasyonunu azalttıkları biliniyor.”

Dr.Elif Ebru Güner.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
2022 - Tacettin Çoban - Yüce Allah'ım  - Single320 Kbps + Flac
1 / 00:00:04:09 / 9,50 MB - 28,35 MB

Tacettin Çoban - Yüce Allah'ım (Single) 2022 - 320 Kbps - Flac (1 / 04:09)
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - Yüce Allah'ım  04:09



Tacettin Çoban - Dört Halife (Single) 2022 - 320 Kbps + Flac
1 / 00:00:04:59 / 11,43 MB - 33,22 MB

Tacettin Çoban - Dört Halife (Single) 2022 - 320 Kbps - Flac (1 / 04:59)
--------------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - Dört Halife  04:59



Tacettin Çoban - Mekke Mekke Canım Mekke (Single) 2022 - 320 Kbps + Flac
1 / 00:00:03:24 / 7,81 MB - 22,99 MB

Tacettin Çoban - Mekke Mekke Canım Mekke (Single) 2022 - 320 Kbps - Flac (1 / 03:24)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - Mekke Mekke Canım Mekke  03:24



Tacettin Çoban - Nasip Eyle Allah'ım (Single) 2022 - 320 Kbps + Flac
1 / 00:00:05:08 / 11,77 MB - 36,27 MB

Tacettin Çoban - Nasip Eyle Allah'ım (Single) 2022 - 320 Kbps - Flac (1 / 05:08)
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - Nasip Eyle Allah'ım  05:08



Tacettin Çoban - Hac İlahisi (Single) 2023 - 320 Kbps + Flac
2 / 00:00:11:04 / 25,35 MB - 72,12 MB

Tacettin Çoban - Hac İlahisi (Single) 2023 - 320 Kbps - Flac (2 / 11:04)
---------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - 01 Hac İlahisi  07:18
Tacettin Çoban - 02 Ramazan Ayı  03:45



Tacettin Çoban - Güzel Ravzaya (Single) 2023 - 320 Kbps + Flac
1 / 00:00:05:33 / 12,74 MB - 36,69 MB

Tacettin Çoban - Güzel Ravzaya (Single) 2023 - 320 Kbps - Flac (1 / 05:33)
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - Güzel Ravzaya  05:33



Tacettin Çoban - Ya Muhammed (Single) 2024 - 320 Kbps + Flac
1 / 00:00:05:44 / 13,13 MB - 39,57 MB

Tacettin Çoban - Ya Muhammed (Single) 2024 - 320 Kbps - Flac (1 / 05:44)
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Tacettin Çoban - Ya Muhammed  05:44




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

3
Alaaddin Tan - Single Eserleri
2 / 00:00:08:27 / 9,86 MB

Alaaddin Tan - Bir Nazar (Single) 2024 - 192 Kbps (1 / 04:37)
-----------------------------------------------------------------------------------
Alaaddin Tan - Bir Nazar  04:37


Alaaddin Tan - Muhammed'i Kokunu Almaya Geldim (Single) 2024 (1 / 03:49)
----------------------------------------------------------------------------------------------
Alaaddin Tan - Muhammed'i Kokunu Almaya Geldim  03:49




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Mehtap Kayaoğlu / Özgüven Takıntısı Sizi Özgüvensiz Yapmasın
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:46:43 ÖÖ »


Özgüven Takıntısı Sizi Özgüvensiz Yapmasın

Son dönemlerin sıkıntı oluşturan takıntılarından birisi olmaya başladı özgüven. Farkında mısınız bilmiyorum ama özgüvenli olacağım diye özgüveni takıntı haline getirmeye başlayan kişilerde ciddi bir özgüven kaybı yaşanmaya başlandı.

Özgüveni öyle bir noktaya yerleştiriyor ki insanlar, sonra bir türlü ulaşamıyor. Kendisiyle veya yapabilecekleriyle ilgili beklentilerini öyle bir yükseltiyor ki ulaş ulaşabilirsen!

Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelir. Kendisini olabildiğince gerçekçi bakış açısıyla görmeye çalışan, “kendisi kadar” olduğunu kabul eden ve yapabileceğinin fazlasını beklemeyen yapıdır.

Özgüvenin karşısında duran kelime tahmin edeceğiniz gibi güvensizlik veya özgüven eksikliği diye tabir edilen durumdur.

Özgüven sahibi kişi kendisine güvenirken, özgüven eksikliği olan kişi kendisine güvenmez. Kendisinden şüphe duyar, pasif davrandığını düşünür, çevresindeki kişilerin sürekli kendisini eleştirdiğini düşünür, mahcup ve utangaçtır. Duygusal olarak zayıftır. Aslında sahip olduğu kapasitenin farkında değildir. Hatta çevresindeki herkes onun başarılı olduğu yanlarını dile getirdiğinde kendisiyle dalga geçildiğini, daha olumlu şartlarda ise gönlünü almak için insanların onu abarttığını düşünür durur.

Son yıllarda psikolojik destek çalışmalarında dikkatimi çekmeye başladı. Özgüven sahibi olmayı takıntı haline getiren kişiler özgüven kazanmanın aksine, iyice içe kapalı ve çekingen olup çıkıyor. Özgüven sorunuyla merkezimize öyle çok kişi başvuruyor ki...

Özgüven, kendini eleştirmeden sevebilmek, duygusal sorunlarına karşı anlayışlı tavır koyabilmek, hatalarının olabileceğini kabul etmek ve kendisini geliştirecek yeniliklere açık olmak şeklinde tarif edilebilir. Eleştiriye açık olmak, bağımsız karar alabilmek de önemli tabi.

Genel anlamda umutsuzluk duygusunu çok yaşayan kişilerin özgüven sorunu yaşadığını düşünüyorum. Büyüdüğünüz ortamın anlayışlı olmaması, mükemmeliyetçi anne/baba, gereksiz beklentiler, aşırı eleştiri özgüven sorunu oluşturur. Hatta bazen aşırı koruyucu aile de özgüven sorunlu insanlar yetiştirir. İki uçlu bir süreç düşünün, çok korununca da çekingen oluyor kişi, aşırı baskıya maruz kalınca da. Dengenin hâkim olduğu, ılıman iklimli ailelerin çocukları güvenli kişiler olarak hayata karışıyor. Siz büyürken şartlar doğru oluşmamış olabilir; ancak herkes kendi şansını kendisi oluşturabilir ve sağlam yapı geliştirmek için çabalayabilir. Bu çabayı abartmak, yaptığı halde hiçbir işe yaramamış gibi duygulara kapılmak iyi değil sevgili okurlar.

Not: 29 Nisan Çarşamba günü saat: 19.00’da Ümraniye Necmettin Erbakan Kültür Merkezi’nde “Kalpler Nasıl Huzur Bulur?” konulu seminer vereceğim. Müsait olan herkesi beklerim. Tanışır sohbet ederiz...

Kendinizi ve yeteneklerinizi acımasız şekilde eleştirmeyin

Birilerine uysun veya uymasın, biricik ve özel olduğunuzu kabul edin. Her yaptığınız davranışın birileri tarafından beğenilmesi gerektiği düşüncesinden kurtulun. Mümkünse bu düşünceyi bir poşete koyun ve uzay boşluğuna fırlatın gitsin! İşinize yaramayan, sizi üzen, geriye götüren ve değersizlik duyguları oluşturan bu tür düşüncelerin sizi esir almasına izin vermeyin.

Özgüven sahibi olmak aslında zor değil. Kendinize karşı biraz insaflı olmanız yeterli. Gerisi kendiliğinden gelişir merak etmeyin. Atacağınız adımların sonuçlarını hep olumsuz olacakmış gibi hesaplamayın. Olası iyi halleri aklınıza getirmeye çalışın. Kimsenin sizden üstün olmadığını unutmayın. Gerçekçi olmayan değerlendirmelerinizle kendi kalbinizi kendi beyninizle kırmayın.

Dışarıdan bakıldığında gayet kendinden emin görünen insanların, iç dünyalarında kendine güvenmeyen/korkak hissetmesi ilginç değil mi? Herkes başkalarının özgüven sahibi olduğunu düşünüyor. Lütfen kendiniz hakkında olumlu düşünerek işe başlayın.

Gerçekçi olmayan beklentilerinizin altında ezilip durmayın. Herkesin her yaptığını yapmak zorunda olmadığınızı unutmayın.

Sürekli eleştirip durduğunuz yanlarınıza değil, sizi mutlu eden yanlarınızı düşünmeye gayret edin.

Yaptığınız başarılı işleri şansa bağlamayın!

O şansı bile sizin oluşturduğunuzu unutmayın.

Düşüncelerinizi sürekli birilerine beğendirmeye çalışmayın. Düşünce sizin ve size ait! Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez. Her düşünce herkes tarafından beğenilecek diye bir kaide yok ki dünyada.

Reddedilme ve sevilmeme kaygınızı yenmeye çalışın. Seven sever zaten merak etmeyin, sevmeyecek olan kişi ağzınızla kuş tutsanız beğenmez nasılsa. Bu bilinci geliştirmeye gayret edin. Rahmet Peygamberi bile eleştiriliyorsa bu hayatta Ayşe’yi Ali’yi kim niye eleştirmesin!

Zamanla toparlanacağınıza dair inancınızı yitirmeyin. Herkesin her yaptığını yapmak zorunda olmadığınızı kendinize söyleyin.

Bazen, elimizde kalan tek seçenek aslında en kötü olanıdır! Yine de devam etme cesareti lazım!.. Hepimize biraz cesaret lazım...

Sevgiler...

Mehtap Kayaoğlu

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
5
Fatma Tuncer / Kötülüğü Ortadan Kaldırmak Görevimiz
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:41:43 ÖÖ »


Kötülüğü Ortadan Kaldırmak Görevimiz

İnsan kendi türüyle bir arada yaşama eğilimi içindedir. Fakat bir arada yaşamanın getirdiği bazı zorluklar vardır. Nitekim insanın doğasında kendinden zayıf olanı ezme ve tahakküm kurma eğilimi vardır. O yüzden birçok kere hak etmediğimizi düşündüğümüz olaylar yaşamış ve gücümüzü aşan yükün altında ezildiğimiz anlar olmuştur. Yaşadığımız haksızlıkların bir kısmını bertaraf etsek de bir kısmını ortadan kaldırmaya güç yetiremez eziliriz. Birini haksızlığa maruz bırakmak, haksızlığa uğramaktan daha vahim bir durumdur. Fakat bizler hep ezilen üzerine yorum yaparız.

Yaşana haksızlıklar iç dünyamızda birikerek öfkeye neden olabilir. Öfke iç dünyamızda büyük yaralar açar ve incindiğimizi hissederiz. Bu durum gündelik hayatta güvensizlik, strese uyku bozukluğu ve fiziki sorunlara neden olabilir.

Peki, ne yapabiliriz?

Öncelikle şunu kabul etmek zorundayız: İnsan gücü sever, kendinden zayıf olanı ezmek ister. Bu durumda sadece zayıfı korumakla kalmamalı, zulmü meşrulaştıran kişiye mani olmak ve bu kişileri topluma kazandırmak gerekir. Zira kötülüğü ortadan kaldırmak her Müslüman’ın görevidir.

AFFETMENİN GETİRDİĞİ HAFİFLİK

Affetmenin birçok faydaları var. Her şeyden önce, taşımakta zorlandığınız o yükü sırtınızdan atmanıza yardımcı olur. Çünkü affettiğinizde, incinme, öfke, kin, nefret gibi yaralayıcı duygulardan korunur ve yaşadığınız acıdan kurtulursunuz. Şunu unutmayın ki, affetmek haksızlığı kabullenmek değildir, aksine kötülük edenin elinden tutmak ve ona yardımcı olmaktır. Affetmekle geçmişi değiştiremezsiniz, fakat sırtınızdaki kamburdan kurtulmuş ve önünüzü açmış olursunuz. Bunu başardığınızda kabuk bağlayan yaranız tekrar tekrar kanamaz, bu davranışınızla sadece karşı tarafa değil kendinize de iyilik etmiş sayılırsınız.

Affetmek unutmak da değildir. Aksine olayı yeniden analiz edip, sağlıklı karar verebilmektir. Kendinize değer vermeniz ve öfke ile gelebilecek zarardan korunmanızdır. Bu yönüyle affetmek karşı taraftan daha çok sizin için faydalıdır. Çünkü bu takdirde siz kendinizi karşı taraftan bağımsız görür ve değerli hissedersiniz. Karşı tarafın hatalarını affeder ve bu davranışınızdan hoşnut olursunuz.

Bir kişi size haksızlık yapmışsa, affetme hakkına sahip olduğunuz gibi affetmeme hakkına da sahipsiniz. Fakat affetmek daha kazançlı ve daha erdemli bir davranış. O yüzden siz, siz olun daima kazançlı olanı seçiniz.

Fatma Tuncer.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
Sağlık / Sağlıklı Yaşamanın Sırları
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:33:59 ÖÖ »


Sağlıklı Yaşamanın Sırları

Çok yemek, hastalıkların başı, perhiz ederek az yemek ilaçların başıdır. Tokluk, unutkanlık yapar. Kalbi kör eder...

 İslâm âlimleri, hasta olmamak ve hastalıktan kurtulmak için, şu dört şeye dikkat etmek lazımdır buyuruyor.

Bunlar da; 1- Fazla yememek.

2- Alkollü içkileri içmemek.

3- Üzülmemek, asabileşmemek, öfkelenmemek.

4- Vücudu, kullandığı eşyaları ve yiyecekleri temiz olmaktır.
 
Yaşlı bir âlime, çok yaşamasının sırrını sormuşlar. O da, (Biz iki günde üç defa yemek yeriz. Yemeği iyi pişiririz, iyice çiğnemeden de yutmayız, acıkmadan yemeyiz, henüz iştahımız varken sofradan kalkarız. Sabah kahvaltısını erken yaparız, akşam yemeğini geç yeriz, tok karnına uyumayız) demiştir.
 
Hastalığa sebep olan şu şeylerden çok sakınmalıdır:

Gece az, gündüz çok uyumak, tok iken yemek yemek, idrarını tutmak. Sık sık cinsî münasebette bulunmak. Şu zamanlarda su içmemelidir: Hamamdan çıkınca, uykudan uyanınca, cimadan sonra ve terli iken. Aç karnına su içmemelidir. Suyu yavaş yavaş emerek içmelidir. Suyun hepsini bir solukta içmemelidir. Üç nefeste içmelidir. Soluğu suya değil, bardağın dışına vermelidir. Çok soğuk içmemelidir. Gece uykudan uyanınca su içmek sağlığa zararlıdır. Ayakta ve yürürken yememelidir. Hadis-i şerifte, (İnsan kalbi, tarladaki ekin gibidir. Yemek, yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda kalbi öldürür) buyurdu. Çok yemek, hastalıkların başı, perhiz ederek az yemek ilaçların başıdır. Midenin üçte biri yemeklere, üçte biri içeceklere ayrılmalıdır. Üçte biri hava payı olarak ayrılmalıdır. Yemekten sonra dişleri misvak ile temizlemek sünnettir...
 
Müminin artığında ve cömerdin yemeğinde şifa vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cömerdin yemeği şifa, cimrininki hastalıktır.) [Hatib]       
 
Tıbben vücuda zararlı olan şey, dinen de yasaktır. Kışın soğukta kalıp donmak, yazın güneş altında çok kalıp hastalanmak günahtır. Yoğun güneş ışığında kalmanın, bilhassa göz sağlığı için tehlikeli olduğu, kanserojen etkisi olan ultraviyole ışınlarının ozon tabakasından süzülmeden geldiği bildirilmiştir.
 
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Güneşte fazla durmayın! Güneş elbiseyi eskitir, soldurur, hastalığa da sebebiyet verir.) [Hakim]
 
Asırlar önce yaşamış bir tabib diyor ki: Hasta olmadıkça ilaç kullanmamalıdır! Dalında olgunlaşmış meyveyi ve genç olan, körpe hayvan etini tercih etmelidir. Yemek iyi pişmiş olmalıdır. Yerken iyice çiğnenmelidir! Canının istediği yemeği yemelidir. Tokluk, unutkanlık yapar.

Kalbi kör eder. Yemek üzerine su içmemelidir.

Yemekten sonra bir saat geçmeyince su içme, vücuda iyi değildir. Küçük ve büyük abdesti bekletmemelidir!

İdrarı bekletmek, mecrası kapatılan nehrin, etrafını tahrip etmesi gibi, vücudu tahrip eder. Gündüz yemekten sonra biraz uyumalıdır. Akşam yemeğinden sonra az da olsa yürümeden uyumamalıdır! 
 
Sabah kahvaltısını yapmadan dışarı çıkmamalı! Çünkü kahvaltı sayesinde halim ve ağırbaşlı olunur, aynı zamanda çarşıda görülen her şeyi can çekmemiş olur.

Hasan Yavaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
7
Yetenekli Kalemler / Veren El Alandan Üstündür
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:25:30 ÖÖ »


Veren El Alandan Üstündür

Hadis-i şerifte “insanların en hayırlısı insanlara yardımcı olandır” buyurulmuştur. İnsanlara yardımcı olmak bu anlamda bir meziyettir, üstünlüktür. Rızaya kavuşmaya sebep olur.

Veren el, yani veren kimse, hangi niyetle olursa olsun teşekkür edilen, takdir edilen, minnet duyulan eldir, teşekkür edilmesi gereken kimsedir…
 
Günümüzde insanlar bir şekilde öne çıkmak istemiyor mu? İşte burada da teşekkür edilen kimse olarak öne çıkma durumu vardır.
 
Bizim kültürümüz insanların Allah’ın rızasına kavuşmasını sağlamak için yardım eden, tasadduk eden, veren el, olmayı tavsiye etmiştir, önermiştir…
 
Almak, yardıma muhtaç olmak hâlidir… Kimse darda kalmak, yardıma muhtaç olmak istemez. Dolayısıyla insanlar veren el olmayı daha çok ister.

Davranışlarımıza yön veren ortak değerlerimizden birisi işte bu sebeple yardımlaşmadır. Allah rızasına kavuşmak için yardım etmek duygusudur. Bu duygu zekât vererek olur, sadaka vererek olur, bağış yaparak olur... Bizim ortak değerlerimizde ihtiyaç sahiplerine yardım etmek vardır. Bu düşünce davranışlarımıza yön veren değerlerimizden birisidir.
 
Bu güzel kültürümüze ne acı ki son zamanlarda istismar duygusu girmiştir. İhtiyacı olmadığı hâlde insanlara el açan dilenen, yardım isteyen, ihtiyacı varmış gibi davranan kimseler bu konuda istismarcıdır. Bunlar yıllar yılı insanların merhamet duygularını istismar ederek kendini fakir ve yardıma muhtaç göstererek yardım toplamıştır, dilenmiştir. Onların bu istismarı sebebiyle insanlar zaman içinde dilenene yardım etmemeye başlamışlardır. Çünkü bu şekilde dilenenlerin hemen hiçbiri aslında ihtiyaç sahibi değildir. Ve şöyle bir anlayış oluşmuştur. “Dilenciye para verilmez!” Dilencilerin yaptığı bu istismar insanların merhamet duygusunu köreltmiştir.
 
Allah cümlemizi karınca kararınca ve Allah razısı için en yakınından başlayıp insanlara yardım edebilen samimi müminlerden eylesin.
 
Taha Uğur.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
Vehbi Tülek / Mümine Eziyet Etme - Câhili Karşına Alma
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:18:48 ÖÖ »


Mümine Eziyet Etme - Câhili Karşına Alma

"Allahü teâlâ, safâyı, güzelliği helâl yemede, helâl giymede; katılık ve sıkıntıyı da haramda kıldı."

Sadreddîn Rûzbehân hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1132 (H.527) de İran’da Şiraz’da doğdu. On beş yaşlarında iken Hızır aleyhisselâmla görüştü. Genç yaşından îtibâren ibâdet ve tâatle meşgûl oldu. Tasavvufta yetişmek için Irak, Kirman, Hicaz ve Şam’a seyâhat etti. Irak’ta Şeyh Câgir’e talebe olup ondan feyiz aldı. Bir müddet de Şeyh Ebû Muhammed el-Cevzâkî’nin dergâhında kaldı. 1209 (H.606) senesinde Şiraz’da vefât etti. Dostlarından Şeyh Ebû Bekr bin Tâhir şöyle anlatmıştır:
 
“Her seher vakti onunla nöbetleşe Kur’ân-ı kerîm okurduk. Biraz o okur ben dinlerdim, biraz da ben okurdum o dinlerdi. Vefât ettiği zaman çok üzüldüm.

Vefât ettiği günün gecesinde kalkıp seher vakti namaz kıldım. Sonra onun kabri başına oturup ondan ayrı düştüğüm için ağladım ve Kur’ân-ı kerîm okumaya başladım. Bir miktar okuyup durdum. Ben okumayı kesince Rûzbehân hazretlerinin kabrinden sesini duydum. Ben susunca o Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı. Cemâat toplanana kadar okudu. Sonra ses kesildi. Bu hâl hayatta olduğu gibi vefâtından sonra da bir müddet devâm etti. Bir gün bu sırrı dostlarımdan birine söyledim. Söyledikten sonra bir daha sesini duyamaz oldum."
 
Bu mübarek zat buyurdu ki: “Kalb, şehvete batarsa, aklın almadığı kederler kendisine yüklenir.”
 
“Tövbe, nefse uymaktan dönmek, kalbin Hak yoluna girmesidir.”
 
“Allahü teâlâ, safâyı, güzelliği helâl yemede, helâl giymede; katılık ve sıkıntıyı da haramda kıldı.”
 
“Dünyâ ehlinden bir kimsenin hüznü, Müslümanın hüznünden daha fazla olamaz. Çünkü mümin, hayatta lâzım olacak nafakasını kazanmak hususunda, dünyâ ehlinin çektiği hüzün ve meşakkatlere katlanmaktadır.

Bir de onun, dünyâ ehlinden fazla olarak âhiretini kazanmak hüzün ve kederi vardır.”
 
“Bir kimsenin, dîninde sağlam bir bilgisi olmadan, Müslümanlardan uzakta kalması hiç doğru değildir. Dînî bilgileri öğren sonra uzlet et!”
 
“İnsanın beklediklerinde, ölümden daha hayırlısı yoktur.”
 
“Bir mezarlığa uğrayıp da, oradakilere duâ etmeyen ve kendini düşünmeyen kimse, hem kendine, hem de kabirdekilere ihânet etmiş sayılır.”
 
“Bütün namazlarımda, okuduğumdan başka bir şey düşünmem!”
 
“İnsanlar iki sınıftır: Bir kısmı mümindir. Ona eziyet etme! Bir kısmı da câhildir. Onu hiç karşına alma!”

Vehbi Tülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
9
İslamda Aile / Kur’an’ın Örnekliğinde Aile Olmak
« Son İleti Gönderen: KOYLU Dün, 07:00:16 ÖS »


Kur’an’ın Örnekliğinde Aile Olmak

Kur’ân-ı Kerim’de, hesap gününü düşünen mü’minlerin arzuları izah edilirken: “Onlar ki “Ey Rabbimiz” derler. Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin bebeği olacak (salih insanlar) insan et!.. Bizi takva sahiplerine rehber kıl” (Fûrkan Sûresi:74) hükmü beyan buyurulmuştur. Salih evladın yetirilmesi, anne ve baba için en büyük nimettir. Bu nimeti elde edebilmek için, her türlü külfete ve meşakkete razı olmak gerekir. İslâm fıkhında nikâh; nüfûsun ortmasına vesile olduğu için, hem ibâdet, hem muamelat olarak değerlendirilmiştir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav): “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yerine getirmezse, benden değildir!.. Evleniniz. Zira ben diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” hadisi, nikâh ile nüfus arasındaki ilişkiyi gündeme getirmektedir. Müslüman Aile, hakikate teslimiyetin kalesi olmalı, moderniteye, demokrasiye, içi boş çağdaş hurafelere yenik düşmemelidir.

KUR’AN hayat KUR’AN hayat kitabı. En doğru yolu, metodu, eğitimi, öğretimi gösteren tek Kitap. Çünkü O Âlemlerin yaratıcısı  olan ALLAH (c.c.)’ın kelamı.

Müminler için şifa kaynağı olduğunu beyan etmiş yüce Allah (cc). Ailede sorunun mu var?. Evlat eğitiminde çare mi arıyorsun? veya... Dünya hayatının yolunu gösteren sırat el mustakimdir Kur’an. Kur’an’a tabi olan ilk müminler saadet asrını yaşadılar yani Mutluluk asrı!. Depresif hastalıkların olmadığı yokluk içinde ama huzurun yaşandığı bir dönemdi o dönem. Çünkü Kur’an’ın direktifleriyle yaşıyorlardı.

Şimdilerde her geçen gün şikayetlerimiz artıyor. Dünyalık her türlü imkana sahip bir toplum lakin ruhsal tatminsizlik tavan yapmış durumda. Dünyalık her hangi bir eşya için depresyona giren insanların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Yıkılan aileler, kendisine iletişim açısından ulaşılamayan evlatlar ve psikologların kapısını aşındıran yığınlar.

Kimlikler neden bu denli bulanık?. Kişilikler neden bu denli silik? Aileler neden gün geçtikçe kan kaybediyor?. sosyal paylaşım ağlarının bir çok aileye kor ateş gibi düşme sebebi nedir?

Kur’an’a inanan insanların çok, Kur’an’ı hayata gerektiği gibi geçirenlerin sayısının az olmasının sebebi nedir?.

Toplumsal hastalıkların sebebi maneviyatsızlıktır ve dolayısıyla ailelerimiz ve evlatlarımızda bu manevi hastalıklardan etkilenmektedir. Tevhid ehli olmak her türlü şarta rağmen bir duruş sahibi olmak demektir.

Tevhid ehli olmak demek tüm engellere direnmek demektir. Ve Ailelerimizde Tevhidin kalesi durumunda olmalı ve asla moderniteye, demokrasiye, içi boş çağdaş söylemlere yenik düşmemelidir. Aile sözlük olarak; aynı işte olan, aynı gaye için çalışanların hepsi (bknz. büyük lugat) diye tarif edilmiştir... Aynı işte olan, aynı gayeye, aynı hedefe birlikte yürüyen insanlar! Demek ki, aynı gaye için çalışan insanlar yoksa, o evde olanlar gerçek bir aile değil, birkaç insanın bir arada olmalarıdır. Bunun içindir ki, “Ümmet” de geniş bir ailedir.

Ümmet olma sorumluluğumuz ki bu; aynı zamanda inandığımız davayı gereği gibi temsil etme sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Bu noktada aile yapılarımız oldukça önem taşımaktadır.

Kur’an olumlu ve olumsuz aile modellerini örneklendirerek vermiştir. Kur’an’da ailenin temeli yalnızca ALLAH’a kul olma esasına göre kurulmuştur. Yalnızca ALLAH’a kul olma ilkesine göre kurulmamış olan ailelerin ne dünya da, ne de ahirette saadeti yakalamaları mümkün değildir. Yalnız Allah’a kul  olma ilkesinin kavranabilmesi için “Kul olma” kavramının açıklığa kavuşması, bilinmesi, bilincine erişilmesi gerekir...

Kul (abd); İtaat etmek, boyun eğmek, tevâzu göstermek, daha açık bir ifade ile kişinin bir kimseye, ona isyan etmeden ve ondan yüz çevirmeksizin itaat etmesidir. Abd kelimesinin masdarı olan ubudiyyet (kulluk etmek) insanın sıfatıdır. (bknz. İkra İslâm Ansiklopedisi)

Bu tariften yola çıkarak, yalnızca ALLAH’a kulluğun has kılınmış olması için, hiç sağa sola yalpa yapmadan  sadece ALLAH’a itaati baz alan aileler olması gerektiğini anlıyoruz.

Hiç bir şartın, dayatmanın ve zorluğun;   kulluğun önüne geçmemesi gerektiğinin farkında olan bireylerin, bir araya gelerek oluşturdukları toplumun en küçük ama en önemli birimidir İslâm’i Âile!

Kur’an’ı Kerîm kulluğu ALLAH’a has kılmış ve şüphesiz kulluğu ALLAH’a has kılmak isteyen ailelere eğitim amaçlı örnek ve ibret olsun diye örnekler vermiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1. İlk Âile Hz.Adem (a.s.) ve Hz.Havva anamızın kurduğu ailedir. Hz. Havva’dan, Hz. Adem’in eşi (zevc) diye bahseder.

“Ey İnsanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren RABB’inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz ALLAH’ın ve akrabanın haklarına riâyetsizlikten de sakının. ALLAH şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” (Nisa Sûresi 1. Âyet)

Burada; bu çağda ve çağ öncesi olan kadın ve erkek konusundaki tüm tartışmalara cevap var. Kadın ve erkeğin iki zıt kutup, iki karşı cephe olmadığı bilakis bir birlerini tamamlayan bütünün birer parçaları olduğu gözler önüne serilmektedir. Ne erkek egemen bir yapı, ne de feministçe bir yaklaşım!  Denge üzerine kurulmuş hakları adil paylaştırılmış, biri diğerine ezdirilmemiştir. Biri ötekinin yarısı/yari. Evin reisi erkek lakin erkek kendi ilkleriyle değil Allah’ın koyduğu ilkelerle aileyi yönetmek zorunda..

2.Hz.Nuh (a.s.)’ın âilesinden bahseder Kur’an. Tüm gayretlerinize rağmen, aile efradınızdan bir takım insanlar küfrü tercih edebilir. Bu, sizin sorumluluğunuzda değildir. Siz, eğitiminde, tebliğinizde ihmale meydan vermeyerek, sonuna kadar gayrete devam etmekle sorumlusunuz.

Hz. Nuh (a.s.) suların yeryüzünde yükselmeye başlamasına kadar baba yüreğiyle evladına seslenmiş olması bunun apaçık bir örneğidir. Eğitim asla ihmale gelmez. Ve asla başkalarına havale edilecek kadar önemsiz bir konu değildir Ama yinede küfrü, çağdışı ve çağdaş putçuluğu mu tercih etmiştir? Hayır!. O zaman yine âyet bize ne yapmamız gerektiğini beyan ediyor.

“ALLAH, ‘Ey Nûh! O asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim’ dedi.”  (Hûd Sûresi, 46. Âyet)

Ailenden değildir O!. Neden ? Çünkü aynı gayeye  çalışmıyorsunuz! Hedefleriniz, dünya görüşünüz inancınız aynı değil!. Şayet Allah2ın istediği şekilde aile ile ilgilenilmiş ve rağmen küfür tercih edilmişse ebeveyn sorumlu değildir.

3. Hz. İbrahim (a.s.)’ın âilesinden bahseder Kur’an...

Önce babasıydı imtihanı, cevabı teslimiyet oldu. Evlatsızlıkla imtihan oldular, cevapları:

yine teslimiyet oldu. ALLAH (c.c.)’ın dini uğruna çileyle, ateşle ve Nemrut’la imtihan oldular cevapları yine HAKK’a Teslimiyet oldu. Sonra evlat ile imtihan oldular, önce terk edilmesi istendi, çölün ortasına.

”Bunu senden kim istiyor?” sorusuna aldığı cevap tek bir kelimeydi “Allah” karşı cevabı şu oldu Hacer’in (as); “O (c.c.) ne güzel bir vekildir, O (c.c.) bize yeter.” Analara örnekti. İslâm’da anayı temsil ediyordu Hacer!.

Böyle giyinmeni kim istedi diye soranlara hiç tereddüt etmeden “Allah” diyen...

Böyle yaşamanı kim istedi diye soranlara hiç tereddüt etmeden “Allah” diyen. Her koşulda teslimiyetini zedelemeden sürdürme cehdinde olanlar da çağın Haceridirler.

Ve sonra evladının derdi için cehdi umutla sürdüren çağına ve çağlara, evlat sorumluluk ister, çocukların (vahye) susamışlığına  umutla cehd etmenin mesajını taşıdı.

İmdi de evlatlarının iyi bir kul olması için koşusunu sürdürenler de çağın Hacer’idirler. Ana olmak.! Ana’ya örnek olmaktı, Hacer olmak.

Ve sonra ilerlemiş yaşlarında sahip oldukları çocuklarını istiyordu ALLAH Âzze ve Celle...

Çok sevdiğinin imtihanıydı bu, en sevdiğini tercih etme konusunda!. Cevapları; TESLİMİYET oldu. Yalnız ALLAH (c.c.)’a hâs kılınmış bir hayatın adıydı kulluk. İmrân Âilesinden bahseder Kur’an ...! Öne çıkan bir anayı, imran’ın karısını çağlara örnek verir Kur’an...!

“Bir zaman İmrân’ın karısı: ‘RABBİM ! kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz SEN en iyi işitensin, en çok bilensin!’ demişti.”  (Âl-i İmrân Sûresi, 35.Âyet)

Hür olarak, hür biri olarak karnımdakini ALLAH (c.c.)’a adadım. Kimsenin iznine ihtiyaç duymadan... Evlat sahibi olmanın, evladın kimin için olması gerektiğinin cevabını verirken, aynı zaman da örnek bir aile modeli içersinde sayarak Kur’an’ın ikliminde aileleri eğitiyor bu kıssa. Adamanın dersini veriyor. neye niçin adanmak gerektiğini öğretiyor. Neyi nasıl adayacağının örneğini veriyor. Bir çocuğum olursa, koçu kurban edeceğim değil, bir çocuğum olursa onu Allah’a adayacağım diyor Hanne!.

O’nun yolunda kul yetiştireceğim, oksun doktor olsun değil niyet “Salihlere öncü olsun” “Onlar: ‘-Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan gözlerimizi aydın kılacak (iyi çocuklar) bağışla! Bizi takva sahiplerine öncü yap!’ derler.”(Furkan:74). Bu eğitimden geçen sahabe benzer örneklerle doldurdu tarih sayfasınıve şimdi sormadan edemiyor insan;

Kendimiz İbrahim olmadan İsmail’e nasıl sahip olacağız?

Kendimiz Hacer olmazsak evladımızın vahiyle buluşmasını nasıl sağlayacağız?.

İmandan önce tv ile tanışan bir çocuğa Allah’ı, İslâm’ı anlatmanın yolunu nasıl bulacağız?. Akıllı beşiklerde büyütülen çocukların davaya sarılmalarını, Kulluk yürüyüşünde yalpa yapmamalarını nasıl bekleyeceğiz? “Yok” nedir bilmeyen bir çocuğa sabrı ne ile öğreteceğiz ? Teslimiyeti olmayan ebeveynlerden; İsmail’i bir evlat bekleme hakkımız var mı ? Yakub gibi bir baba olmadan, gömleğini önden yırttırmayan bir nesil nasıl yetiştireceğiz İbrahim gibi bir baba, Hacer gibi bir ana olmadan, bıçağa boynunu uzatan İsmaillerimiz olabilir mi peki? (İslâmi hükümlere burun kıvırmayan bir nesil) Fedâkarlığın birlikte yapılamadığı bir ailede, neslimiz dayanmayı, direnmeyi nasıl öğrenecek...? İnfak ruhunun ölü olduğu bir ailede neslimiz paylaşımın ne olduğunu nasıl bilebilecek? Oysa Kur’an Âilemizin nasıl olması gerektiğini modellemiştir.

Âile olmak istiyorsak, ailelerimizi ALLAH’a hâs kılmak istiyorsak, ALLAH’ın örnek verip inanlar için seçip tercih ettiği aile modellerinin örnekliğini hayata taşıyıp, yaşanılır kılmamız gerekiyor

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
10


Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme Muâmelesi

Hesap gününe hazırlanan her mükellefin; yeryüzünün halifesi olduğunu unutmaması ve kendisine ihsan edilen her malın tasrrufundan hesaba çekileceğini bilmesi zaruridir. Rızkını helâl yoldan elde etmeyen bir mükellefin, imtihanı kazanabilmesi mümkün değildir. Muhakkak ki, cemiyet halinde yaşayan insanların birbirlerinin yardımına ihtiyaçları vardır. Yardımlaşma yollarından birisi de kendi aralarında borç alıp vermeleridir. Karz-ı hasen, deyn ve âriyet gibi terimler ile ifade edilen muâmeleler, hayati öneme hâizdir. Herhangi bir karşılık beklemeden veya dünyevi menfaat ummadan verilen borca “Karz-ı Hasen” denilir. Karz-ı hasen; deyn ve âriyet (ödünç) terimleriyle ifade edilen borçtan farklı olan bir muâmeledir. Muteber kaynaklarda “Karz-ı hasen’ muamelesinin sadaka vermekten daha efdal olduğu” belirtilmiştir. Alış-veriş sebebiyle ortaya çıkan ticarî borca deyn, ödünç olarak verilen mala da âriyet denilir. Zengin olan bir müslümanın, borç olarak verdiği paranın bir kısmını veya tamamını bağışlaması mümkündür.

‘İnsanların dünya malını kazanmaları ve kazandıkları malı doğru olarak kullanmaları gerekir. Bazı kitaplarda Hz. Lokman’ın oğlu Saran’a nasihat ederken ‘Sakın dünya malını elde etmek için çalışmayı ihmal etme! Sonra fakir düşersin ve insanların sırtına yük olursun’ dediği ifade edilmektedir. Bazı İslâmi eserlerde ‘rızkın ve ecelin tegayyür etmeyeceği’ ifade edilmektedir. İmtihan vesilesi olduğu için, malın bir fitne haline gelebileceği izah edilmektedir. Hatta bazı tasavvuf kitaplarında zenginliğin değil, fakirliğin tercih edilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bunun sebebi hikmeti nedir? Dünya malının elde edilmesi ile imtihan hadisesi arasındaki münasebeti nasıl anlamamız gerekir? Zenginlerde görülen cimrilik hastalığı ile şeytanın telkinleri arasında zaruri bir münasebet var mıdır?  Hayatı boyunca ticaretle iştigal eden rahmetli babam cömert bir insandı. Kendisinden borç isteyenleri geri çevirmez, alacakları konusunda da hiç acele etmezdi. Ticari alacakları, bize miras bıraktığı mallarının değerinden daha fazladır. (..) Kardeşlerim vadesi dolan borçların tahsil edilmesi için her yola başvurmamız gerektiğini söylüyorlar. Gerekirse mahkeme yoluyla tahsil edelim diyorlar.  Zengin olan bir müslümanın, borç olarak verdiği paranın bir kısmını veya tamamını bağışlaması caiz midir? Tahsil edilemeyen ticari alacaklar, sadaka ve infak hükmünde midir? Zengin olduğu halde borcunu ödemeyen kimse için zalim denilebilir mi? Borçlunun ve alacaklının nelere dikkat etmesi gerekir mi?“

Zerre miktarı iyiliğin de, zerre miktarı kötülüğün de hesabının sorulacağı güne hazırlanan her mükellefin; yeryüzünün halifesi olduğunu idrak etmesi ve kendisine ihsan edilen her malın bir imtihan vesilesi olduğunu bilmesi gerekir. Bu hakikat, muhkem nassla sabittir:”Sizi yeryüzünün halîfeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi imtihan etmek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Doğrusu Rabb’in, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.” (El En’am Sûresi: 165) Kavmi, rengi, dini ve dili ne olursa olsun her insanın hayatını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu malları temin etmesi gerekir. Hanefi fûkahasından İbn-i Nüceym “Yeryüzünde neler varsa hepsini sizin için yarattı” (El Bakara Sûresi:29) ayetini esas almış ve malı şöyle tarif etmiştir: “Allah (cc) tarafından, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılan ve istenildiği zaman elde edilip kullanılabilen, insanlardan maâda (gayri) şeylere mal denilir.’’(1)

Bunun dışında, malın başka tarifleri de vardır. Bazı muteber fıkıh kitaplarında “insan tabiatının meylettiği, ihtiyaç için toplanan ve biriktirilen şeylere mal denilir” şeklinde ifade edildiği malûmdur. Rızkını helâl yoldan elde etmeyen bir mükellefin, imtihanı kazanabilmesi mümkün değildir. Rızkı tamamlanıncaya kadar insanın ölmeyeceğini haber veren Hadis-i Şerif, meâlen şöyledir: “Rızkı tamamlanıncaya kadar hiç kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allah’a (cc) karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı elde ederken güzel bir yol tutunuz.’(2)

İslâm âlimleri ‘farz, mübah ve mekruh’ olan kazancın keyfiyetini izah ederken, genel hatlarıyla şu tesbitte bulunmuşlardır: “Bir mükellefin; kendisine, ailesinin nafakasını temine ve borçlarını ödeyebilmesine yetecek kadar kazanması farzdır. Muhtaç olan mü’minlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve akrabalarına ikramda bulunmak için, bundan fazlasını kazanmaya gayret etmesi mübahtır. İnsanlara karşı tekebbür etmek niyetiyle ve zenginlik ihtirasına kapılarak mal elde etmesi mekruhtur.”(3)

Dünya malını elde etme gayreti ile dünyevileşme fesadını birbirine karıştırmamak gerekir. Zira bu ikisi arasında zaruri bir münasebet yoktur. Meselâ: Mekke’nin zenginlerinden olan Hz. Ebû Bekir (ra) malını Allah’ın rızasını kazanmak için harcamıştır. Buna mukabil yine Mekke’nin zenginlerinden olan Ubey b. Halef; şirkin, fitne ve fesadın yayılması için malını telef etmiştir. Bu tesbitten sonra ‘zenginlerde görülen cimrilik hastalığı ile şeytanın telkinleri arasında zaruri bir münasebet var mıdır?’ sualinize geçebiliriz. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan, dünya malına ihtirasla bağlanan ve şeytanın telkinlerine kapılan mükellefin, değişik ruhi hastalıklara tutulması mümkündür. Şeytan mâlî ibadetlerini edâ etmeye hazırlanan mükellefe; “Malını fakir olduğunu zannettiğin birisine verebilirsin. Belki de o fakir değildir. Dünyanın birçok hali vardır. Vereceğin mala, ileride senin ihtiyacın olabilir” gibi telkinlerle tuzak kurmaya gayret eder. Mükellef bu telkinlere kulak verdiği zaman, cimrilik hastalığına tutulur. Başkalarına cimriliği tavsiye etmesi de mümkündür. Bu hakikat, muhkem nassla sabittir: “Kendileri cimrilik yapıp, insanlara cimriliği emredenler, bir de Allah’ın hazinesinden kendilerine verdiği nimetleri gizleyenler yok mu? Biz o nankörlere hor ve hakiyr edici bir azab hazırlamışızdır. Allah’a ve ahiret gününe inanmadıklan halde mallarını insanlara gösteriş için sarfedenleri (de Allah sevmez). Şeytan kime arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır.”(En Nisa Sûresi: 37-38) İmam-ı Serahsi (rh.a) zengin olan kimselerin imtihanını izah ederken şu tesbitte bulunmuştur:’ Peygaygamberimiz Efendimiz (sav); “Çok malı olanların helâk olması mümkündür. Ancak malıyla infakta bulunanlar (tasadduk edenler) felâha kavuşurlar. Şeytan şöyle der: ’Mal sahibi benim üç tuzağımın birinden kurtulamaz. Ya malı onun gözünde süslü gösteririm ve onu helâl olmayan yollardan toplar, ya malı onun gözünde küçültürüm (hakir gösteririm) ve onu helâl olmayan işler için harcamasını telkin ederim. Ya da malı ona sevdiririm, o da Allah’ın (cc) mal üzerindeki hakkını vermez” buyurmuştur.(4)

Mali ibadet olan zekât, mükellefin cimrilik sıfatından kurtulması için rahmânî bir vesiledir.

Cemiyet halinde yaşayan insanların birbirlerine ihtiyaçları vardır. İnsanların birbirleri ile yardımlaşma yollarından birisi de kendi aralarında borç alıp vermeleridir. Karz-ı hasen, deyn ve âriyet gibi terimler ile ifade edilen muameleler, hayati öneme hâizdir. Herhangi bir karşılık beklemeden veya dünyevî menfâat ummadan verilen borca “Karz-ı Hasen” denilir. Karz-ı hasen; deyn ve ödünçten (âriyet) farklı bir muameledir. Muteber kaynaklarda “Karz-ı hasende bulunmanın, sadaka vermekten daha efdal olduğu” belirtilmiştir.(5)

Bilindiği gibi karz, geri almak üzere verilen malı ifade eden bir terimdir. Fukaha “Misli olan maldan, benzerini (aynısını) geri almak üzere başkasına vermeye karz denilir” tarifini benimsemiştir.(6)

Kur’an-ı Kerim’de karz-ı hasenin, Allah’a (cc) borç vermeye benzetildiği sabittir: “Hakikat sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar ve Allah’a karz-ı hasenle borç verenler (yok mu?) Onların mükâfâtı kat kat artırılır. Onlar için çok şerefli (başka) bir mükâfât da vardır.” (El Hadid Sûresi: 18) Çarşıda misli bulunan her çeşit mal veya para, karz-ı hasen muamelesi için bir vesiledir. Hem karz veren, hem alan kimsenin, herhangi bir zarara uğramaması için bazı tedbirlerin alınması mümkündür.

Allah (cc) rızası için borç veren kimsenin, herhangi dünyevi bir menfaat beklemesi câiz değildir. Hz. Abdullah İbn-i Mes’ûd, Hz. İbn-i Abbas ve Hz. Abdullah İbn-i Selâm’dan (r.anhum) mevkûfen rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te; “Menfâat sağlayan her karz, fâiz çeşitlerinden birisidir” buyurulmuştur. Rasûl-i Ekrem (sav) menfaat sağlayan karz-ı hasen muamelesinden nehyetmiştir. Çünkü burada şart koşulan menfâat karşılıksız bir fazlalıktır ve bu açıdan fâize benzemektedir.(7)

Alış-veriş sebebiyle ortaya çıkan ticarî borca deyn, ödünç olarak verilen mala da âriyet denilir. Zengin olan bir müslümanın, borç olarak verdiği paranın bir kısmını veya tamamını bağışlaması mümkündür. Borçlu olan din kardeşi güç durumda ise ona kolaylık gösterilmesine, hatta mümkün ise alacağını bağışlaması teşvik edilmiştir: “Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” (El Bakara Sûresi: 280) Dolayısıyla borçlu olan mükellef zor durumda kalmışsa, borcunu rahatlıkla ödeyebileceği zamana kadar mühlet tanınması gerekir. Hatta borç olarak aldığı miktarın tamamının veya bir kısmının sadaka olarak bağışlanması daha hayırlıdır. Çünkü Ayet-i Kerime’de, “eğer bilirseniz” şartı getirilmiştir. Buna göre takdirî manayı şu şekilde ifade etmek mümkündür: “Şayet sizler bunun Allah (cc) katındaki değerini bilir ve gereğince amel edecek olursanız, ona sadaka olarak bağışlamanız gerekir. Bu sizin için daha hayırlıdır.”

İmam-ı Taberânî’nin, Hz. Ebu Umâme (r.a.)’den rivayet ettiği habere göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmayacağı bir günde Allah’ın (cc) kendisini gölgelendirmesini arzu eden bir kimse, zor durumda kalmış olana kolaylık sağlasın veya onun borcunu indirsin.” Bu manada pek çok Hadis-i Şerif vardır. Sahih-i Buhari’de, alacağı sadaka olarak bağışlamanın tavsiye edilmesiyle ilgili olarak, Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) şöyle buyurduğu belirtilmiştir: “İnsanlara borç veren bir tüccar vardı. Zor durumda kalmış birisini görünce çocuklarına, ‘onun borcunu affedin, belki Allah bizi bağışlar’ derdi. Nihayet Allah da onu bağışladı.”(8)

İmam-ı Taberâni, Hz. Abdullah İbn-i Abbas’dan (ra) rivayet edilen şu Hadis-i Şerif’e yer vermiş ve borçlu olan kimseye kolaylık göstermenin hayırlara vesile olacağını belirtmiştir. Bu Hadis-i Şerif meâlen şöyledir: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine kolaylıkla ödeyeceği zamana kadar mühlet veren bir kimseye, Allah da günahı sebebiyle tevbe edinceye kadar mühlet verir.”(9)

Yine Hz. Abdullah İbn-i Abbâs’tan (ra) rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz Efendimiz’in şöyle buyurduğu belirtilmiştir: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi Allahü Teâla (cc) Cehennem ateşinden korur.” Sahih Hadis kitaplarında, Hz. Bureyde’den (ra) rivayet edilen şu habere yer verilmiştir: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimse, her gün için o miktarda bir sadaka vermiş gibi olur.”(10)

Hesap gününe hazırlanan bir mükellefin borcunu, imkânı varken ödememesi (yani mazereti olmadığı halde ödememesi) veya geciktirmesi câiz değildir. Zira Peygamberimiz Efendimiz (sav); “Zenginin borcunun geciktirilmesi zulümdür. Biriniz (alacağı) bir zengine havale edilirse bunu kabul etsin”(11) Buyurmuştur. İslâm’ın cemiyet fertleri arasında yerleştirmek istediği prensip şudur:

Malın telef olmasını önlemek için muayyen bir zaman için alınan borçların zamanında ödenmesi için adaletle yazılması şarttır. Bu hakikat muhkem nassla sabittir:

“Ey iman edenler, muayyen bir zaman vaadiyle borçlandığınızda onu yazın. Aranızda bir kâtip de doğrulukla yazsın. Yazan Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin.

Yazsın. Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın. Şayet, borçlu, sefih, küçük ve kendisi yazdıramıyacak durumda ise, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerden iki de şahit yapın.

Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahitler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç, küçük veya büyük olsun onu müddeti ile beraber yazmaktan üşenmeyin. Bu Allah yanında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize de daha yakındır...“ (El Bakara, Suresi: 282). İmam Süfyan-ı Sevrî, “Ey iman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman onu yazın“ Ayet-i Kerimesi hakkında, Hz. Abdullah İbn-i Mesûd’un (ra) şöyle dediğini nakletmiştir: “Bu Ayet-i Kerime belli bir vade ile yapılan selef (vâdeli satış) hakkında nazil olmuştur.” İmam-ı Katâde, Hz. Abdullah İbn-i Abbâs’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hz. Abdullah İbn-i Abbâs’ın (ra) bir mecliste, ‘Ben şehadet ederim ki belli bir vade taşıyan selefi (vâdeli satışı) Allah Teâlâ helâl kılmış ve buna izin vermiştir’ dedi ve sonra ‘Ey iman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman, onu yazın’ Ayet-i Kerimesini okudu. Süfyan İbn Uyeyne tarikıyla İbn Abbâs’tan rivâyet edildiğine göre o, şöyle demiştir: Peygamberimiz Efendimiz (sav) Medine’ye geldiğinde Medineliler bir, iki ve üç senenin meyvesinden selef (vâdeli satış) yapıyorlardı. (Parayı peşin alarak bir, iki ve üç senenin mahsulünü satıyorlardı). Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular: “Kim selef yaparsa belli bir ölçü, belli bir ağırlık ve belli bir vade ile selef yapsın.”(12)

İmam İbn Cüreyc, iktisadi münasebetlerin sıhhatli olarak devam edebilmesi için şöyle demiştir: “Kim borçlanırsa yazsın, kim alış-veriş yaparsa şahit tutsun.” Eğer bu temel prensibe hakkıyla riayet edilirse, taraflar arasında ihtilâf çıkmaz. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

-------------------------------------------------------------

(1)   İbn-i Nüceym - El Bahru’r Raik -Kahire: 1311 C: 5 Sh: 277.

(2)   İmam Şafii - Er Risale -Kahire: 1979 (2.Bsm) Sh: 94 Madde: 306 Ayrıca El Acûni - Keşfû’l Hefa - Beyrut: 1351 C: l Sh: 231 Hd. No: 707

(3)   El Mavsili - El İhtiyar fi Ta’lili’l Muhtar - İst: 1980 C:4 Sh: 170-171, Ayrıca Şeyh Muhammed İbn-i Süleyman-Mecmuaû’l Enhur (Şerhû Damad)-İst: 1316 Mt. Amire Tabından Ofset- Beyrut: ty D. İhya Neşri- C: 2 Sh: 527 vd.

(4)   İmam-ı Serahsi- El-Mebsût- Kahire: 1324 Bsk. Ofset Beyrut: ty C: 30 Sh: 258.

(5)   Nureddin El Azizi- Siracü’l Münir (Şerhû Camiû’s Sagir) Kahire: 1324 C: 3 Sh: 57, Ayrıca El Heytemi- Mecmuaû’i Zevâid- Beyrut: ty. C: 4 Sh: 126

(6)   İbn-i Abidin- Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’l Muhtar- İst: 1984 C: 11 Sh: 89.

(7)   İmam-ı Kasani- El Bedaiû’s Senai- Beyrut: 1974 C: 7 Sh: 395.

(8)   İbn Kesîr, Tefsiru’1-Kur’ani’l-Azim- İstanbul: 1984, C:l Sh: 491

(9)   İmam Ahmed b. Hanbel-A.g.e. C: 4 Sh: 442 vd.

(10)   Sahih-i Buhârî-İst:1401 K. Havale 1-2; K. İstikraz, 12 Ayrıca Sahih-i Müslim- İst: 1401 K.Müsâkât, 33; İmam-ı Malik- El Muvatta- İst: 1401 K. Büyü’: 84; Sünen-i Dârimî- İst: 1401 K. Buyu’, 48;

(11)   Sahih-i Buhari- İst: 1401 K. Ferâiz 15; Ayrıca Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. Ferâiz, 16; Sünen-i Ebû Davûd-İst: 1401 K. Buyu, 9; Sünen-i Tirmizî-İst: 1401 K. Cenâiz, 69; Sünen-i İbn Mâce-İst: 1401 K. Mukaddime, 11; Sadakat 13; Sünen-i Nesâi-İst: 1401 K. Cenâiz, 67

(12)   Sahih-i Buhârî- K. Selem, 7

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
[/font]
[/color][/b]
Sayfa: [1] 2 3 ... 10