Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Zekat / Zekt Mali Bir İbadettir 1
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:54:39 ÖÖ »
Zekt Mali Bir İbadettir  1

Zekât: artma, çoğalma, arıtma ve bereket anlamlarına gelmektedir. Terim olarak zekât: Alllaın belirli yerlere sarf edilmek üzere Dince zengin sayılan kişilerin mallarından belli bir Payın ayrılması işlemidir. Kuran-ı Kerimde 27 ayette zekât namazla birlikte zikredilmiştir.

Zekat: hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Zekât, İslamın beş temel esasından biridir. Her şeyden önce mali bir ibadettir. Müslümanlar bu ibadeti, Allahın emrine uyarak gönül hoşnutluğu ve samimi bir niyetle yerine getirmelidirler. Ancak bu şekilde eda edilen zekât, Allah katında kabul görür.

Zekât kimlere farzdır: Zekât, Müslüman, hür. Akıllı ve erginlik çağına eren, tabi ihtiyaçlarından fazla artıcı mala sahip olan ve sahip olduğu malın üzerinden bir kameri yıl geçen kimselere farzdır. Bu farzın yerine getirilmesi için zekâtın niyetle ehline verilmesi gerekir. Yani zekât almaya hakkı olanlara verilmesi lazımdır.

Zekâta tabi olan mallar: beş çeşit mal zekâta tabidir. 1- Para (altın, gümüş vb).

2- Ticaret malları.

3- Toprak ürünleri.

4- Hayvanlar.

5- Define ve madenler. Zekâta tabi mallarda nema  (artıcı) şartı arandığından bu şartı taşımayan örneğin binek hayvanları, çalıştırılan hayvanlar, oturulan evler, ev eşyaları, meslek kitapları, mesleki aletler ve benzeri mallar zekâta tabi değildir. Ticaret mallarında para ve altın gümüş dâhil zekât oranı, kırkta birdir. Toprak mahsullerinde onda birdir. Devede beşe ulaşınca, koyunda kırka, sığır cinsinden hayvanlarda otuza ulaşınca zekât verilir.

Bir Müslüman, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin senelik zaruri ihtiyaçların ve borcunun dışında nisab (ölçü) miktarı ticari mala veya buna muadil paraya sahip ise zekât vermekle mükellef olur. Buradaki ölçü 80,18 gr altındır. Bu kadar altını veya parası olan ve yahut ta altına muadil ticari eşyası olan kişi, yukarıdaki vasıflara sahip olduğunda zekât vermekle mükellef olur.

Zekâtı ödeme zamanı: İslam âlimleri, şartları gerçekleşen malda zekâtın derhal, yani sene biter bitmez ödenmesi gerektiğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü malda gerçekleşen zekât borcu, artık kul hakkıdır. Bu hususta Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır. “Onların mallarında saillerin (yokluktan dolayı dillenme zorunda olanlar) ve mahrumların hakkı vardır. Zariyat, 19. Zekâta tabi olan malın üzerinden bir kameri yıl geçmesi gerekmektedir. Bununla beraber yıl dolmadan da zekâtın verilmesinde bir sakınca yoktur. Yıl dolduğu zaman geciktirmek, zekât mükellefi açısında sakıncalıdır. Zira zekâtı verilmeyen malda hak sahibi muhtaçların hakkı doğuyor ki, bu hak ilgiliye verilmediği müddetçe, malda manevi kirlilik var demektir. Ticari mal, para, altın ve gümüşün zekâtı kırkta birdir. Yüzde iki buçuktur. Kişi zekâtını usul ve furuuna veremez. Anne, baba yukarı doğru, çocuklar ve torunlar, aşağıya doğru. Zekâta tabi olan malın önce hesabını yapıyoruz. Elde ettiğimiz rakamı 40 bölüyoruz. Çıkan bölüm, müstahak olanlara vereceğimiz zekâtımız olur. Elde ettiğimiz miktarı bir kişiye verebileceğimiz gibi birden fazla kişilere verebiliriz.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
2
Zekat / Zekt Mali Bir İbadettir
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:45:27 ÖÖ »


Zekt Mali Bir İbadettir

Zekâtın verilmesi gereken yerler Kuran-ı Kerimde şu şekilde açıklanmıştır. “Gerçekten Sadakalar (zekât) Allahtan bir farz olmak üzere, fakirler, miskinler, zekât memurları, kalpleri İslama ısındırılmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolunda çalışanlar ve yolda kalmışlar içindir. Allah, her şeyi bilendir ve hikmet sahibidir. Tövbe, 60.

Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır. “Malının zekâtını veren kişi, malı üzerinden şerri gidermiştir.” Ramuz el Hadis 26/ 4 Zekât vermek o denli önemlidir ki, bize ait olan malın zekâtı verilmediği zaman malda başkalarının hakkı meydana geliyor. İşte bu hak ödenmeyince malda manevi kirlilik meydana geliyor. Zekâtı verilen mal ise, hem temizlenmiş oluyor, hem de artma ve bereketlenme imkânına sahip oluyor.       

Allah Tela konumuzla ilgili şöyle buyurmuşlardır “Mallarını Allah yolunda infak (harcayan) edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak bitiren bir tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allahın lütfü geniştir ve her şeyi bilendir.” Bakar, 261.  Yapılan hayırdan, verilen fitre ve zekâtlardan dolayı elimizdeki para ve mallarda bir artmanın her zaman olduğunu şahit olmuşuzdur. Çünkü imkânı veren yaratandır. O nasıl isterse öyle yapmanın karşılığında bir kayıp olamaz. Zira Allah, kuluna zulmedici değildir. Yani kuluna kendisine zarar verecek bir görev vermez.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurdular. “ Zekâtı verilmeyen mal, yılan şekline girip, o kişinin boynuna dolanacak ve ben senin biriktirdiğin malınım diyecek. Kıyamet günü zekâtı verilmemiş mal, halka yapılıp boynuna geçirilecek.” Buharı, zekât,3. Maddi ve manevi yönden nimeti veren Allah. Yani nimetin asıl sahibi bizleri yaratan Mevla. Nisab miktarı mala sahip olduğumuzda ticari mallar için kırkta bir oranında hak sahiplerine vermemizi isteyen yaratanımızdır. Hadisin mealinden anlıyoruz ki,zekat mükellefi olduğumuz halde Allahın emrini yerine getirmediğimiz  zaman, elimizde olan dünyalık kıyamet günü bizlere sıkıntı verecek hale gelebiliyor.Bu duruma düşmemek için görevlerimizi vaktinde yapmalıyız.Veren el olmak önemlidir. Veren insanla alan insan arasında manevi bir köprü kurulur. Bu köprü üzerinde saygı, sevgi ve hoşgörü meydana gelir.

Mübarek Ramazan ayı içinde, verdiğimiz fitre, fidye ve zekâtlarımızla etrafımızdaki insanların ihtiyaçlarını giderdiğimiz gibi, Allahın rıza ve sevgisine ulaşıyoruz. Aynı zamanda yardım ettiğimiz insanların sevgilerini ve saygılarını kazanmış oluyoruz. Toplumda dayanışma ve yardımlaşma örneğini oluşturmuş oluruz. Diğer insanların da aynı konuya duyarlılık göstermelerine yardımcı olmuş oluruz. İslam toplumlarındaki hayır müesseseleri sayesinde birçok insanın ihtiyaçları karşılanıyor. Geleceğine ümitle bakabiliyor. İşte bu hayır müesseselerinden biri de zekâttır. Bu müessese iyi çalışırsa toplumda huzur ve güven oluşur. Bunun için de duyarlı olmalıyız. Zekat vermekle mükellef olduğumuzda bu ilahi görevi zamanında yerine getirmeliyiz. Yaşadığımız toplumda muhtaç, yetim ve yoksulların, yüzlerini güldürürsek bizlerin de yüzleri güler.

Birlikte mutlu oluruz. Toplumun mutluluğu, bireyler arasında sevgi ve saygıyı oluşturur. Bu hal, Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde hayat sürdürmelerine vesile olur inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

3
Hac ve Umre / Manevi Seyahat Hac
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:38:59 ÖÖ »



Manevi Seyahat Hac

Bu günlerde dünyanın her tarafından hac ibadetini ifa etmek üzere Müslümanlar akın, akın Mekkeye doğru gitmektedirler. Zira içinde bulunduğumuz mevsim hac aylarıdır.

Mekkeye gidip gelme imkânına sahip olan her Müslümana ömründe bir defa hac etmesi üzerine farzdır.                     

Yüce Mevla Kuranında şöyle buyurmaktadır. “Yoluna güç yetirenlerin Kabeyi hac etmesi, Allahın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün Âlemlerden müstağnidir”. Al-i İmran, 97. Hac: kelime olarak, kastetmek, ziyaret etmek anlamlarına gelir. Dinimizde ise: Arefe günü zevalden itibaren bayram günü fecrin doğuşuna kadar Arafatta bir müddet durmak ve sonra Kabeyi tavaf etmek demektir.                     

 Hac, İslamın beş esasından biridir. Farziyyeti, kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Ab

dullah ibni Ömerin rivayetine göre Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurdular. “İslam beş temel esas üzerine bina edilmiştir. Allah tan başka ilah olmadığına ve Hz Muhammed (sav) in Alahın elçisi olduğuna şahitlik etmek, Beş vakit namazı doğru kılmak, zekâtı usulüne göre vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak, hac görevini ifa etmek,” (Riyazüssalihin)

Mekkeye gidip gelme güç ve imkânına sahip olan bir Müslümanın Kabeyi hac etmesi, Allahın kendisi üzerinde bir hakkıdır. Böyle bir imkâna sahip olan kişinin hac vazifesini geciktirmeden yerine getirmesi gerekir. Dünyanın her tarafından hac mevsiminde üzerlerine farz olan haccı eda etmek için müminler Mekkeye giderler. Bu kutsal yolculuğa çıkan Müslümanlar, mikat yerlerinden ihrama girerler. Mekkeye varıp Kabeye ulaşıncaya Kadar her yükseğe çıkış ve inişlerde telbiye getirirler. Mümkün oldukça vakit namazlarını cemaat halinde kılarlar. İstirahat ettiklerinde yardımlaşma ve dayanışma içerisinde ihtiyaçlarını giderirler.  Kendi aralarında kaynaşma, muhabbet, saygı ve sevgi oluşur. Bu hal dönünceye kadar fasılasız devam eder.

“Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke La şerike leke lebbeyk. İnnel hamde Vennimete leke vel mülk. La şerike leke. Buyur Allahım buyur, buyur Allahım senin ortağın yoktur. Buyur Allahım, gerçekten hamd, nimet ve mülk sana aittir. Senin ortağın yoktur.                       

Aynı gaye uğruna Mekkeye giden Müslümanların hac yolculuğu büyük bir coşku ve heyecan içinde geçer. Kabeye karşı durarak namaz kılmak, tavaf etmek, Mescid-i Haram içinde diğer Müslümanlarla konuşup kaynaşmak ayrı bir haz verir insana. Evinden hacı adayı olarak çıkıp bayramdan sonra haccını ifa etmiş olarak geriye dönmek, insana tarifi mümkün olmayan bir huzur ve mutluluk verir. Bunu yaşayan bilir. Manevi haz, yaşamadan tadılmaz. Hac ibadeti Müslümanları günahlardan arındırır. İşlerinde ve mesleklerinde bereket meydana getirir.

Ebu Hüreyre (r.a ) ın rivayetine göre şöyle dedi. Ben Allahın elçisinden şöyle dediğini işittim. “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak döner” buyurdular. Buharı, Hac, 4.

Arafatta yapılan duaların ret edilmeyeceğini haber veren Peygamberimiz, hac, Arafattır, buyurdular. Arafttaki vakfe zamanının iyi değerlendirilmesi önemlidir. Mahşer yerini andıran bu bölgede akıtılan gözyaşları, yapılan dualar karşılık görmesinin ihtimali büyüktür.

Dualarımız kabul, günahlardan arınmış olduğumuz halde memleketimize döndüğümüzde, bu temiz halimizi koruyarak hayatımıza devam ettirmeliyiz. Zaten müslümanın her zaman ve her yerde inancının gereğini dışarıya söylem ve eylemleriyle yansıtması tabiidir. Ne mutlu hac ve umre yapma imkânına sahip bu ibadetleri zamanında ve usulüne uygun şekilde ifa edenlere. Bu duygularla bölgemizden ve dünyanın her tarafından Mekkeye yönelen hacı adaylarımıza hayırlı yolculuklar diler, hac ve umrelerinin makbul olmasını Yüce Mevladan niyaz ederim.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
4
Mutlulık Yolu İslam / Sabrın Sonu Selamettir
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:31:56 ÖÖ »


Sabrın Sonu Selamettir

Dünya sahnesinde yaşayan insanoğlu, yaşadığı süreçte zaman, zaman, sıkıntılı anlar, meşakkatli durumlarla karşılaşabilir. Nitekim Hz Âdem peygamberden itibaren bizim peygamberimiz Hz Muhammet Mustafa (sav) efendimize kadar yeryüzünde yaşayan insan toplumlarına Allah tarafından gönderilen her peygamber pek çok zorluk, meşakkat, sıkıntı ve elem verici durumlarla karşılaşmışlardır. Bunları, peygamberler tarihinden öğrenebiliyoruz.   

Hiçbir peygamber çeşitli zorluklar karşısında pes etmemiştir. Allaha tevekkül ederek ondan yardım isteğini sürdürmekle başarıya ulaşmak için sabır ve sebatla çalışmaya devam etmişlerdir. Bu hususta Cenabı Hak peygamberimize hitaben:

( Ey Muhammed) o halde “Azim sahibi peygamberler nasıl sabretti ise sen de öyle sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış topluluklar helak edilir,”  buyurmuştur. Ahkaf,35.

Sabır :zorluk ve meşakkate göğüs germe, Allaha tevekkül ederek ondan gelen sıkıntılara katlanma anlamında kullanılan ahlaki bir terimdir. Sabır başarının anahtarıdır. Sabırlı olmayan, sabır gösteremeyen hiçbir kimse başarıya ulaşamaz. Başladığı bir işi kendi lehine olacak şekilde bitiremez. Bu bakımdan hangi işle meşgul olursak olalım, hangi mesleği icra edersek edelim önce işimizi ve mesleğimizi sevmeliyiz.

Sevdiğimiz işte ve meslekte başarılı olmak için karşımıza çıkabilecek zorluk ve engellere karşı mutlaka sabır ve sebat göstermeliyiz. Başarma ümidini yitirmeden Allahın yardımıyla zorluğu yeneceğimiz ümidi içinde çalışmaya devam etmeliyiz.   

Yaşadığımız toplum içinde başlangıçta fakir iken zengin olan, işci iken işveren olan,

öğrenci iken öğretmen olan, mutsuz iken mutlu olan, kendi kendine yetemez halde iken etrafındakilere yardım eder hale gelen pek çok insan örneğini görebiliriz. İşte bütün bunların tabanında sabır ve sebatla çalışmaya devam etmek yatmaktadır..

Bu nedenledir ki, sabrın sonu selamettir. Esenlik, huzur ve mutluluğa kavuşmadır.

Arzu edilen yaşam standardına erişmedir. Dünyada hiçbir insan yoktur ki, sabır ve sebatla çalışmaya devam edip sonunda başarıya ulaşamasın. Böyle bir örnek bulunamaz.

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz halden daha iyi bir duruma gelmek için çalışmaya devam etmeliyiz. Öğrenci isek daha iyi derece ile sınıf geçmek için çalışmaya, okuldan mezun olacak durumda isek, bilgi ve kültürle donanmış olarak mezuniyet belgesi almaya gayretli olmalıyız.

Girdiğimiz imtihanlarda başarıya ulaşamamış olabiliriz. Bu, hayatın sonu demek değildir. Ümitsizliğe düşmeden sabırla çalışmaya, imtihana hazırlanmaya devam etmeliyiz. Önümüze çıkan her engeli ve zorluğu yenme adına uğraşı verirsek arzu ettiğimiz noktaya gelebiliriz.

 Bunun için kendimize güvenmeliyiz. Çalışırsam yaparım inancına sahip olmalıyız. Yaşadığımız toplumda çalışırsam yaparım inancına sahip olup gayret gösterenlerin başarıya ulaştıklarını her zaman görüyoruz. Zira Allah Kur anında, Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allahtan yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir”, buyurmaktadır. Bakara,153. İnsana Allahın yardımı geldiği zaman, o insan, selamete, esenliğe kavuşur. Maddi ve manevi yönden huzura erer. Ulaşılması zor gözüken noktada kendisini bulabilir. Zira Allah, bir kuluna yürümesini, murat etmişse onu hiçbir güç durduramaz.Bu inançla hayata sarılmalıyız..Sonuçta mutlaka Allahın istediği olacaktır.   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
5
A / 2014 - Asfa Temiz Kalpler Korosu - Tertemiz 320 kbps + Wav
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:21:20 ÖÖ »
2013-4 - 2014 - Asfa Temiz Kalpler Korosu - Tertemiz 320 Kbps + Wav
14 / 00:00:45:10 / 103,41 MB - 455,24 MB





Asfa Temiz Kalpler Korosu - Tertemiz 2014 - 320 Kbps - Wav (14 / 45:10)
---------------------------------------------------------------------------------------------
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 01 Minik Bir Kalp Ve Tekbirler  03:48
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 02 Tertemiz  03:00
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 03 Hasbi Rabbi  02:15
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 04 Uyan Ey Gözlerim  02:53
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 05 Ya Rabbi Aşkın Ver Bana  02:47
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 06 Gelin Namaz Kılalım  03:15
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 07 Nice Feryad Edip  03:57
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 08 Erdik Kur'an Nuruna  04:05
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 09 Es'Selam Ey Ahmed-i Muhtar  04:06
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 10 Medine Menzili  02:49
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 11 Hannan Allah  03:22
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 12 Ya Rab N'ola Halim Benim  02:21
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 13 Hafızların Resulullah Özlemi  04:04
Asfa Temiz Kalpler Korosu - 14 Asfa Marşı  02:22




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
Ramazan Ayvallı Prof. Dr. / Resûlullah Efendimize Tabi Olmak
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:08:34 ÖÖ »


Resûlullah Efendimize Tabi Olmak

İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi' olmağa bağlıdır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen en müstesnâ şahsiyet Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) ve O’na gönderilen mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm hakkında söz söylemek ve yazı yazmak, aslında bizim gibi âcizlerin haddi değildir.
 
Bilindiği gibi, Resûlullah’ın (aleyhisselâm) şâirleri vardı; onu överler, düşmânlarının iftirâlarına cevâplar verirlerdi. Resûlullah Efendimiz, şâirlerinden Hassân bin Sâbit için, Mescid-i Nebevî’de bir kürsü bile koydurmuştu. O buraya çıkıp, Resûlullah’ı över, O’nun düşmânlarını kötülerdi. Hattâ Peygamberimiz, Hassân’ın şiirlerini çok beğenir, “Hassân’ın sözleri, düşmanlara oktan dahâ te'sîrlidir” buyururdu.
 
Ma’lûm olduğu üzere, İslâmın birinci şartı, Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) îmândır. Ya'nî onları sevmek ve sözlerini beğenip kabûl etmektir.
 
İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi' olmağa bağlıdır. Ona tâbi' olmak demek, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak demektir.
 
Şüphe yok ki, O’nun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyenin başında mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerîm gelmektedir. Kur’ân-ı kerîm, O’na verilen mu’cizelerin en büyüğüdür.
 
Muhammed aleyhisselâm’a tâm ve kusûrsuz tâbi' olabilmek için, O’nu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, O’nun dostlarını dost, düşmânlarını düşmân bilmek, O’nu beğenmeyenleri sevmemektir.

Allahü teâlâ, kâfirlerin, kendi düşmânı ve Peygamberinin düşmânı olduklarını bildiriyor. Allahü teâlânın düşmânlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allahü teâlâya ve O’nun Peygamberine düşmân olmaya sürükler. Tabîî ki sevgi ve nefret kalpte olur.

Dînimizin gereği, onlara da acıyarak, zâhiren iyi davranmak, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır.
 
Resûlullahı övmek ibâdettir; çünkü Allahü teâlâ, O’nu övmektedir. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:

“Biz seni, âlemlere rahmet olarak gönderdik.”  [Enbiyâ, 107]; “Biz seni, bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” [Sebe’, 28];

“Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Elbette sen büyük bir ahlâk üzeresin.” [Kalem, 3-4]; “Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de râzî olacaksın.” [Duhâ, 5]; “Allah ve melekleri, Peygambere (Resûlullah’a) salât ediyor; ey îmân edenler, siz de ona salât u selâm getirin.” [Ahzâb, 56] [Allah’ın salât kılması, rahmet etmesi; meleklerin salât kılmaları istiğfâr etmeleri; müminlerin salâtları ise duâ etmeleridir.]
 
Yüce Rabbimiz meâlen “Peygamber, mü’minlere cânlarından evlâdır [ileridir, daha yakındır]. O'nun hanımları da onların anneleridir…”  [Ahzâb, 6] buyuruyor. Yine Allahü teâlâ meâlen şöyle buyurmaktadır:
 
“(Ey inananlar!) Andolsun ki, size içinizden, kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız, ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün [üstünüze çokça titreyen], mü’minlere karşı çok şefkatli ve gâyet merhametlidir." (Tevbe, 128)

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
7
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / İnsan ve İnsanlık
« Son İleti Gönderen: türkiyem Dün, 08:25:05 ÖS »


İnsan ve İnsanlık

İnsan, akıl, konuşma ve cüzi irade nimetlerine sahip olan bir varlıktır. Bu yönüyle yaratılmışların en değerlisidir. Akıl, kişiyi iyiye, doğruya, hakka, güzelliğe sevk eden, kötülükten, faydasız söylem ve eylemlerden beri olmasını sağlayan bir melekedir.

Cüzi irade, dileme, arzu etme, seçme, isteme anlamlarına gelmekte olup Yüce Allah her insana kendi mutlak iradesinden cüzi irade vermiştir. İnsan, duygu ve düşüncesini, istek ve arzusunu muhatabına konuşarak iletir. Bu üç özelliğiyle insan, diğer varlıklardan farklı yaratılmıştır. Allah insana verdiği bu nimetler karşısında onu sorumlu kılmıştır. Bundan dolayıdır ki, insan bütün yapıp ettiklerinden önce Alaha sonra da insanlara karşı sorumludur.     

Bununla beraber insanın dünyaya geliş gayesi vardır. O da Yaratanına kulluğun gereğini yerine getirmektir. Cenab-ı Hak Kuranında “ Ben insan ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım, buyurarak bu gerçeği beyan etmiştir. Zariyat, 56.

Alllaha kulluk, emirlerine uyup yerine getirmek, yasak ettiklerinden kaçınmaktır. Allahın isteklerini yerine getirmek, arzu etmediklerinden kaçınmak Müslümanlara has özelliktir.

Müslümanlar bu özelikleri muhafaza ederek yaşantıları ile buluşturmaları sayesinde Mevla nın katında değerleri artar. Dünya ve ahretlerini mutlu kılmış olurlar. Bu özellikleri, yaşantılarıyla bütünleştiremeyenler dünyalarını da, ahretlerini de perişan ederler. Bunun canlı örneği günümüzde mevcuttur.

Yüce Allah Kuranında:” Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip dünya ve ahret için yararlı işler yapanlar başka, onlar için kesintisiz bir ödül vardır, buyurmuştur. Tin,4-6.İnsanlık için yararlı işler yapan, toplumun huzur ve mutluluğunu kendisi için görev addeden her zaman kazanmıştır. Böylelerinin hayatlarında bereket vardır. Manevi haz ve tat vardır.

İnsan akıl melekesine sahip olmasından dolayı rastgele hareket edemez. Akıl melekesi insanı lehde ve aleyhde olan söylem ve eylemlerin varlığını görmesini sağlar. Akıl insana acıkınca yemek yeme, üşüyünce ısınma hissini verdiği gibi, toplum içinde yaşarken etrafındakilerle iyi iletişin içinde olma adına empatiyle hareket etme hissini de verir. Böylece insan, aklı sayesinde müspet düşünceye sahip olarak kendisine yapılmasını hoş görmediği bir şeyi diğerlerine de hoş görmez. Düşküne, mazluma yardım eder. Doğruyu, gerçeği, hakkı savunur ve yaşar. Bu hal içinde olmak insan olmanın bir gereğidir. İnsanlık bu değerlerle vardır. Bu değerlerin olmadığı yerlerde insanlıktan bahsetmek yok hükmünde olur.

Günümüz dünyasında meydana gelen olaylar arasında öyle hadiseler var ki, insanlığın bittiğini görmek mümkün hale gelmiştir. Bir kısım insanlar kendi gelecekleri uğruna başkalarını yok etmek için her şeyi alenen yapar haldeler. İnsanlar kendi ülkesinde, kendi mahallesinde katlediliyor veyahut evinden barkından zorla gönderiliyor.

Denizin ortasında boğulmak üzere olan insanların teknesi bilinçli olarak bir başka ülkenin insanları tarafından batırılıyor. İnsana has olan acıma hissi, merhamet duygusu kalmamış. İnsanlar ve insanlık, bilinmeyen bir karanlığa doğru koşarak gitmektedir.

İnsanın yaratılış gayesine uygun olmayan bu manzaradan mutlaka kurtulması lazım gelir.

Bunun için dünya hırsından ve egoizmden kurtularak Allahın verdiği akıl melekesini iyi kullanmak yeterli olacaktır. Sonuçta birey olarak insanın da toplumun da hatta devletlerin de huzur ve güvene ihtiyacı vardır. Gerçek huzur ve güven de İslamdadır. 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
KADINLAR İÇİN / İslam’ın Kadına Verdiği Değer
« Son İleti Gönderen: türkiyem Dün, 08:20:33 ÖS »


İslam’ın Kadına Verdiği Değer

İslam Allahın yarattığı her insana değer vermeyi, haklarını kollamayı, ona zarar verici söylem ve eylemlerden uzak olunmasını ister Kadının, cahiliye Arap devrindeki hayatına bakıldığında, İslam geldikten sonra kazandığı insani değerler kendiliğinden görülecektir. Kendilerini yaratan Allaha teslim olmayan insanların oluşturduğu toplumda kadının hiçbir hakkı ve değeri yoktu. Mal, mülk edinme, ilim tahsil etme; evlenirken eş seçimi ve benzeri konularda söz sahibi değildi. Kadın olmak bu toplumda adeta suç gibiydi. Zira kız çocukları diri, diri gömülüyordu.

İslamın gelmesiyle kadın bu karanlık tablodan kurtulma imkânı buldu. Kadın da erkek gibi evlenirken eş seçme, mal, mülk sahibi olma, ilim tahsil etme, çalışıp üretime katkıda bulunma hakkına sahib oldu. Allaha iman ederek yararlı davranışlarda bulunup dünya ve ahretini mamur kıldı. Bu hususta Yüce Mevlamız şöyle buyurdular:

“Erkek veya kadın kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğramazlar. Nisa,124.

Mümin olarak Salih amel işleyen kadın ve erkek Allahın indinde aynı durumdadır.

Aile yuvasını kuran kadın ve erkek bir elmanın yarısı gibidir. Birlikteliğin huzur ve güven içinde devam etmesi için karşılıklı anlayış, saygı ve sevgiye dayalı yaşantının oluşturulması önem arz etmektedir. Peygamberimiz (s.a.v) efendimiz konuyla ilgili bir hadislerinde şöyle buyurdular. “İman bakımından müminlerin en değerli olanları, ahlaken en güzel olanlarıdır. Sizlerin en hayırlı olanlarınız, kadınlarıyla iyi geçinenlerinizdir.” Ebu Davut, sünnet,15

Sağlıklı toplumların oluşumu, mutlu aile yuvalarının kurulmasına bağlıdır. Toplumun çekirdeğini meydana getiren ailedir. Bundan dolayıdır ki, toplumun bekası için huzurlu ve mutlu ailelerin varlığı o denli önem arz etmektedir. Karşılıklı anlayışın, hoşgörünün temelinde ilim ve ahlak vardır. Peygamberimiz (s.a.v) efendimiz “İlim talebinde bulunmak kadın ve erkek her mümine farzdır” [1] buyurdular. İbn Mace, mukaddime,17.

İlim ve kültür yönünden belli bir düzeyde olan kadın ve erkeğin kurduğu yuvalar

sıhhatli olduğu kadar uzun ömürlü olur. Zira ilmin, irfanın ve ahlaki değerlerin olduğu yerde saygı ve sevgi vardır. Sorunu konuşarak birlikte çözme vardır. Elem ve kederi birlikte göğüslemek vardır. Günümüzde zaman zaman duyduğumuz veya şahit olduğumuz kadına karşı şiddet, ufak tefek meseleler yüzünden boşanmaların temelinde kültür eksikliği ve ahlaki değerlerin yıprandığı görülmektedir. Her insanın kendisine, topluma ve Allaha karşı sorumluluğunu bilmesi lazım gelir. Sorumluluk sahibi olan kişi, rastgele davranış sergileyemez. Yaptıklarından yaratan tarafından hesaba çekileceğinin bilinci içinde olur. Böyle olunca da olumsuz gördüklerimiz müspet hale dönüş yapar.

Efendimiz veda hutbesinde: “Ey insanlar kadın ve çocuklarınız Allahın sizlere verdiği birer emanettir” buyurdular. Emanet, koruyup kollamak ister. Hakkının verilmesi lazım gelir.

Öyle ise yuvamızı diri tutan, çocuklarımıza mürebbilik yapan, aile içi huzur ve mutluluğu sağlayan, Allahın bizlere emaneti olan kadınlarımıza değer verelim. Haklarını koruyalım.

Kendimiz için arzu ettiğimizi onlar için de arzu edelim. Unutmayalım ki, huzur ve mutluluğun kaynağı karşılıklı saygı ve sevgidir. Yüce Mevla yuvalarımızın dirlik ve bütünlüğünü daim eylesin. Amin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
9
Biz Bize / Kulluk Bilinci
« Son İleti Gönderen: türkiyem Dün, 08:12:12 ÖS »


Kulluk Bilinci

Dünya sahnesine gelen her insan, Allaha teslim olup ona itaat etmek için gelmiştir.

Dolayısıyla insanın var oluş gayesi, yaratanına kul olabilmektir. Zira yaratılan her şeyin bir gayesi vardır Hiçbir şey gayesiz ve sebepsiz yaratılmış değildir. Özellikle yaratılmışların en mükemmeli, en şereflisi olan insan, gayesiz olamaz. İnsanın asıl gayesi de Allahın istediği gibi, ona kulluk edebilmektir. B u hususta Yüce Rabbimiz Kuran-ı  Kerimde şöyle buyurmuştur. “ Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zariyat,56.       

Amacımız ve hedefimiz Allaha yönelerek bizlere verdiği hayat hakkını kullanırken, neyi, ne için yaptığımızı düşünmek. Yaptığım  iş, Allah ve onun evrensel elçisi Hz Muhammed (sav) efendimizin hoşuna gider mi ?. Söylem ve eylemlerim beni sorumlu kılar mı?. Her şeyi ile fani olan bu dünyada yaşarken bir diğerini mutsuz etmek veya kalbini kırmağa değer mi?. Ve benzeri sorulara cevap verme adına düşünüp Allahı gücendirmeden yaşamalıyım, onun rızasının olmadığı işlerden   uzak durmalıyım düşüncesine ulaştığımız zaman kulluk bilinci oluşmaya başlamıştır.

Kulluk bilincinin oluşumu ve gelişimi, okuyup, araştırmadan geçer.

Okuduklarımızı akıl süzgecinden geçirip amelle birleştirdiğimizde meyvesini verir. Bir gün Peygamber (sav) efendimiz Mescid-i Nebevi de namaz kılan bir kişiyi gördü. Namaz bittikten sonra efendimiz adama, namazı yeniden kıl, zira sen namaz kılmadın buyurdular. Peygamber efendimiz bu uyarısı ile usulüne uygun yapılmayan ibadetlerin kişiye fayda vermeyeceğini vurgulamıştır. 

Peygamber (sav) efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurdular.” Sizden biriniz kendisi için sevdiğini, kardeşi için de sevmediği müddetçe kâmil Mümin olamaz.” .Buhari, İman, 17. Kendimiz için arzu ettiğimizi, diğerleri için arzu etmediğimiz zaman olgun Mümin olamıyoruz. Olgun Mümin olmak için İslami şuura ulaşmak gerekmekte. Yaptıklarımızın bizler üzerinde manevi tesir bırakması için ilim, amel ve ihlasa sahip olmamız lazım gelir. Bu üç haslet bizlerde mevcut olduğu zaman, ibadetlerimizde ve dünyevi işlerimizden manevi tat alırız. Bu seviyeye geldiğimizde daima objektif düşünür,  kısır döngülerden uzak oluruz.           

Yüce Allah, (cc) Kuranında şöyle buyurmaktadır.” Müminler ancak o kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.” Enfa/2-4. 

İşte kulluk bilinci, Müslümanlara önemli değerler kazandırmaktadır. Bu bakımdan dini ve dünyevi işlerde Allahın rızasını ön plana almak durumundayız.

Yaptığımız her işin dünyevi ve ahiret yönü vardır, düşüncesine sahip olmalıyız.

Peygamber (sav) efendimizin  “ İslamda zarar vermek ve zarara uğramak yoktur”  sözünü hafızalarımızda muhafaza etmeliyiz. İbn Mace, Ahkam,17. Zarar veren değil, yaraya merhem olan, yerinde sayan değil, üreten ve ilerleyen olmalıyız. Zaten neyi, neden yaptığımızı bilerek icra edersek, zamanı iyi değerlendiririz. Zamanın bir nimet olduğunu düşünerek hakkını vermek, bizleri kulluk bilincine götürür.  Böylece söz ve eylemlerimizle etrafımızdakilere yararlı oluruz. Elem ve kederlerine ortak olur, geleceklerine güvenle bakmalarına zemin hazırlamış oluruz. Bilmeliyiz ki, bizim mutluluğumuz, etrafımızdakilerin mutlu olmasına bağlıdır. Bu da hep birlikte geleceğe iyimser bakabilmekle mümkündür.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
10
İnsan ve Hayat / İnsan Onuru Mukaddestir
« Son İleti Gönderen: türkiyem Dün, 08:07:04 ÖS »


İnsan Onuru Mukaddestir

Onur denilen insani değerlerin bütünlüğünü insana veren Allah, onun korunması için bir takım kurallar ortaya koymuş ve yasaklar getirmiştir. İnsan onurunu rencide eden her türlü söylem ve eylemler haram kılınmıştır. Su-i zanda bulunmak, kusur araştırmak, arkadan çekiştirmek, alay etmek, hor hakir görmek, yalan konuşarak aldatmak, ikiyüzlü davranmak, iftirada bulunmak, böbürlenerek karşıdaki insanı küçümsemek vb.

Yüce Allah, Kur-ı Kerimde konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır” Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. İsra, 70. İnsan dünya sahnesine gelirken onuruyla mükerrem bir varlık olarak gelmiştir. Bu özellikleriyle diğer canlılardan ayrı bir yönü vardır. İnsan, inansın veya inanmasın Allahın kendisine bahşettiği bu değerlerle yaşama hakkına sahiptir. Bu değerlerin dokunulmazlığı vardır. 

Peygamberimiz (s,a,v) efendimiz veda hutbesinde, ey insanlar benden sonra birbirlerinizin boyunlarına vurmayın. Kadınlar ve çocuklarınız Allahın sizlere verdiği birer emanettir. Emanetlerin hakkını verin. Müslümanın, Müslüman kardeşine karşı kanı, malı, iffeti haramdır. Sizlere iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan ayıramaz. Ne zaman ki, bu iki emanetten ayrılırsınız o zaman doğru yoldan sizi saptırırlar, saparsınız. İşte bu iki emanetten biri Hz Kuran, ikincisi de Sünnet-i seniyyedir.             

Kâinatın efendisi, ümmetinin ve diğer insanların içine düşeceği ortamı görüyormuşçasına, 14 asır önce bizleri uyarmıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik bulunmamakta. Bir hiç uğruna çocuklar, kadınlar, yaşlılar, masum insanlar öldürülüyor. Müslümanlar perişan ve yarınlara güvenle bakamıyorlar. Müslüman toplumunda hala kadına şiddet devam etmektedir. Müslümanlar arasında dargınlık, kin ve nefret, aşağılama normalmiş gibi yaşamaya devam ediyor. Bütün bu olumsuz tablodan arınmak için Peygamberimiz  (s,a,v) efendimizin şu hadisine kulak vermeliyiz.” Bir birlerinize buğuz etmeyin, birbirlerinize haset etmeyin, birbirlerinize sırt çevirmeyin. Ey Allahın kulları, kardeş olun. Müslümanın Müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.”Buhari, edep,57.

İnsana yakışan onurlu bir hayat tarzını kâinatın efendisi peygamberimizde görüyoruz.

Çocukluğunda ve gençliğinde emin Muhammed olarak hayat sürdüren, kimseyi incitmeyen ve ötekileştirmeyen efendimiz, Müslümanlar için model insandır. O,çocuklarla ilgilenen, yetimleri kollayan, insanlar arasında adalet ve hakkaniyeti sağlayan, insana insandır diye değer veren rahmet Nebisi. Bir gün Medinede ashabı ile otururlarken karşıdan bir cenaze geçtiğini görünce hemen ayağa kalktılar. Ashap, dediler ki, ey Allahın Resulü o cenaze Yahudidir. Efendimiz, biliyorum, Yahudi de olsa insandır, buyurdular.

Bu gün Filistindeki sivil halka karşı yapılan saldırılar ve akabinde çocuk, yaşlı, kadın erkek demeden sürdürülen katliamlar, medeni dünyanın yüz karası haline gelmiştir.

Savunmasız insanların bu hali onur kırıcıdır. Aynı zamanda Irak ve Suriyedeki insanlık dramı da bu cümledendir. Allah, Muhamnmed ümmetine yardımını ihsan etsin. Yeniden insan onuruna yakışan hayat tablosunu oluşturmak için Kuran ve sünnette buluşmayı nasip etsin. Kurani ve Peygamberi hayatın içinde, insani değerlerin tümü mevcuttur. Yeter ki, mensubu olduğumuz dinimiz İslamı, anlayarak yaşamaya çalışalım. Sonuç hayırlı olacaktır, inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: [1] 2 3 ... 10