Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Genel Konular / İnsan ve Din
« Son İleti Gönderen: türkiyem Bugün, 11:02:33 ÖÖ »


İnsan ve Din

İnsanın ilk yaratılış durumu, eksiklik ve kusurlardan uzak, temiz ve günahsız, gelişme ve olgunlaşmaya hazır ve elverişli, insan olmanın ve insanca yaşamanın gerektirdiği bütün imkân ve özelliklerini bünyesinde taşıyan bir potansiyel tamlığa sahiptir. Bütün insanlar, aynı ortak ve kusursuz bir fıtrat ile dünyaya gelirler. İnsan fıtratında Allahın varlığını ve birliğini tanımaya doğru tabii bir eğilim vardır. Kuran-ı Kerimde Yüce Allah (cc ) şöyle buyurmuştur. “ O halde yüzünü, Allahı bir tanıyarak dine, Allahın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına dönder. Allahın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Rum, 30.

İnsan, dine kabiliyetli ve hazır olarak dünyaya gelir. Din duygusu fıtri bir duygudur.. İlk yaşlardan itibaren gelişmeyi beklemektedir. Bu duyguya şekil veren içinde büyüdüğü, özellikle aile çevresidir. Hz Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur. “ Her doğan fıtrat üzere doğar, sonra ana- babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar”. Buhari, Cenaiz, 79. Çocuk doğuşta tabii bir şekilde dindar olarak doğmaz. Fakat o, dini bakımdan tamamen boş da değildir. Çocukta dine yönelik bir hazırlık vardır. Her insan Allaha inanmaya ve dini bir hayat yaşamaya elverişli olarak dünyaya gelir. İnsan, kendini yaratan Rabbinin varlığını tanımaya uygun bir fıtratta yaratılmıştır.

Cenab-ı Hak Kuranında şöyle buyurmuştur.”Hani Rabbin,(ezelde) Adem oğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları, kendi nefislerini şahit tutarak. Ben sizin Rabbbınız değimliyim? demişti.“Onlar da evet şahit olduk(ki Rabbimizsin) demişlerdi. Bunu, kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktur demeyesiniz diye yapmıştık”. A1RAF, 172. Din duygusu ,insan fıtratının temel bir özelliği olmakla birlikte, bu kendiliğinden ve otomatik olarak uyanıp gelişmez. Bunun için dini öğretim ve eğitim gerekmektedir. Çocuk konuşmaya başlayınca, ana- babasının kendine telkin ettiği inanç sistemine göre, şuur ve kişiliği şekillenmeye başlar. Çünkü din, ana-baba ve onların temsil ettiği kültür değerleriyle ilişki kurmanın en önemi vasıtasıdır.

                  Konuşmaya başlayan çocuk, o, ana kadar kendisine telkin edilenleri telaffuz etmeye başlar. Bu haliyle, ana- babasının mensubu olduğu dine ilk adımını atar. Bu durumda ebeveyne büyük görevler düşmektedir. Dini bilgi ve kültürlerini, hayatla birleştirip, çocuklarına örnek ve rehber olmaları büyük önem arz etmektedir. Dinin boş bırakıldığı saha, kendisi dışında hiçbir şeyle doldurulamaz. Dini duygu, kişiyi geleceğe güvenle bakmasına, daima yararlı işlerle meşgul olmasına, dünya ve ahretini mutlu kılmasına vesile olur. Din, sözlükte: “örf ve adet, ceza ve karşılık, mükâfat, itaat, hesap, boyun eğme, hâkimiyet, millet, şeriat manalarına gelmektedir. Istılahı manası ise, Din akıl sahibi insanları, kendi tercihleriyle hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur.

Yeryüzünde yaşayan hiçbir toplum yoktur ki, hak ya da batıl bir dine bağlı olarak hayat sürdürmüş olmasınlar. Yalnız şu gerçeği iyi bilmek lazım gelir ki, İnsanların uydurduğu, kaynağı insan olan dinlerden kimseye fayda gelmez İnsanların hayatını huzurlu ve mutlu kılacak, ahretini de arzu ettiği bir mekân olmasını sağlayacak tek Din, İslam dır . Bu bakımdan özellikle biz Müslümanlar, mensubu olduğumuz evrensel ve cihan şümul dinimiz, islamın mahiyetini gereği gibi öğrenmemiz gerekmektedir. Gerçek dindarlık bilerek dini yaşamakla mümkün olabilir. Bunun için aile yuvalarımızda eşimiz ve çocuklarımızla beraber dinimizin emrettiklerini öğrenip birlikte yaşayalım inşallah. Dini hayatın var olduğu aile ve toplumda birlik ve dirlik vardır. Yardımlaşma ve paylaşım vardır. İnsana değer vermek vardır. Saygı ve sevgi, hoş görü, muhabbet vardır. Kadın ve çocukların haklarına saygı vardır. An babaya ihsan, yetim ve yoksula yardım vardır. Allah ve Peygamber sevgisi hâkimdir. Bu gün,  bu saydıklarımızdan bir kaçı veya bir çoğunu göremiyorsak, kabahat dinde değil, bizlerdedir. Demek ki  Allahın insanların huzuru ve mutluluğu için gönderdiği dini (islamı) Peygamberimiz (sav) efendimizi örnek alıp yaşayamıyoruz. Dünyada ve bölgemizde huzurun tek teminatı islamdır. Her bireyin başına bir polis dikmek zordur, ama her kesin gönlüne Allah sevgisini yerleştirmek zor değildir. Bu da dine bağlılıktan geçer. Arzu ettiğimiz toplumsal birlik ve beraberliğin, huzur ve güvenin yeşermesi için, üzerimize düşen görevlerimizi yapalım. Bu günden yarına, güzel günler gelecektir inşallah. 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE / İnsanın Yaradılış Gayesi
« Son İleti Gönderen: türkiyem Bugün, 10:58:02 ÖÖ »


İnsanın Yaradılış Gayesi

Yüce Allah, insanoğlunu dünya sahnesine bir gaye için yoktan var etmiştir. Bu gaye,

 Allaha teslim olup ona itaat ederek hayat sürdürmektir. Cenabı Hak, tüm dünya insanlığını kendine teslim olmaya davet etmiştir. Bu davete” La ilahe illallah Muhammed ün resülüllah diyerek icabet gösteren insanlara Allah, Müslüman adını vermiştir.

Diğerlerine ise gayri Müslim. Genel olarak gayri Müslim olanlar, yaratılış gayelerine uygun olarak hayatlarını idame ettiremeyenlerdir.

Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim de insanların yaratılış gayesi hususunda şöyle buyurmuştur.”Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

Zariyat,56.İnsanların dünya sahnesinde yaşıyor olmasının bir sebebi vardır, o da Allaha kulluktur. Allaha kulluk ise, Hakka ittiba, batıldan ictinab etmektir. Yani gerçeğe, doğruya tabi olmak, batıldan kaçınmaktır.

 Allaha kulluk Allahın isteklerini yerine getirmek, hoşlanmadıklarından kaçınmaktır Bunun için Müslüman olarak bizler, Allahın emirlerini ve yasak ettiklerini bilmemiz gerekmektedir. Alahın bizlere bahşettiği İslam ve imanı, söz ve fiillerle yaşantı haline getirmeliyiz.Bu hususta Peygamber efendimizin hayatını örnek alıp onun ümmeti olarak neler yapmamız gerektiğini tespit edip yaratanımıza karşı görevlerimizi usulüne uygun olarak yerine getirmeliyiz.

Allaha itaatin olduğu yerde huzur, güven ve mutluluk hâkimdir. Ancak. Müslüman,  Yüce Mevlanın emirlerini yerine getireceği zaman, şeytan Müslümanı yapacağı hayırlı işlerden caydırabilir Bundan dolayı dikkatli olmak zorundayız. Dışarıdan gelen her türlü hayra vesile olmayan duygu ve hislerin arka planında şeytan mevcuttur Bu yönüyle nerede gurur, kibir, insanları hor hakir görme var ise, orada şeytan vardır. Şeytanın amacı, Müslümanları, Yaratandan uzaklaştırmak, dünya ve Ahiretini perişan etmektir.

Bunları sağlayabilmek için olanca gücüyle Müslümana yüklenir. Kendisine ve topluma faydası olmayan işlerle meşgul eder. Kişi bu hal içinde kendini boşlukta hisseder.   

Yaratılış gayemize göre yaşamayı engellemeye çalışan şeytanın şerrinden kendimizi korumak için, her işimize besmele ile başlamaya özen göstermeliyiz. Vaktin kıymetini bilerek hakkını vermeliyiz. Allahın isteklerini yerine getirme adına, bu günün işini

yarına bırakmadan zamanında yapmalıyız. Boş zamanlarımızı okuyarak, araştırarak, geçirme

ye. önem vermeliyiz. Bilmeliyiz ki, üzerinde yaşadığımız bu âlemde bizler misafiriz. Bu misafirliğin ne zaman, nerede sona ereceği belli değildir. Bunun için temkinli ve tedbirli olmalıyız. Kimseye muhtaç olmayacak şekilde dünya için çalışırken Ahiret hazırlığını da yapmayı ihmal etmemeliyiz. Bilmeliyiz ki dünyada var olma amacımız tektir ve Allaha itaattir.         

Yüce Mevlamızı razı kılarak yaşantımızı idame ettirebilmek için rehberimiz olan Kuranla buluşup, onun feyiz ve bereketinden istifade etmeliyiz. Bununla beraber Peygamberimiz (s,a,v) efendimizin hayatını kuşatan sünnetine sarılmalıyız. Onun biz ümmetine verdiği öğüt ve nasihatleri öğrenip hayatla bütünleştirmeliyiz. Bu gün ve her zaman kendi aramızdaki birlik ve beraberliğin varlığı için buna çok ihtiyacımız vardır. Hz Aişe validemizin haber verdiğine göre Peygamberimiz (sav) efendimiz en çok yaptığı dualardan biri olan şu duayı yapmaya çalışalım. “ Ey kalpleri halden hale çeviren Allahım, kalbimi dininden ayırma”.Tirmizi, kader, 7.Allah bizleri, Kuran-ı Kerim ve sünnetin gölgesinde yaşantımızı devam ettirmeyi nasip etsin.  Yüce Mevla kendine gerçekten kul, Habibi Kibri yasına layıkı vechiyle ümmet olmayı nasip etsin. Âmin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
3
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Hayatı Karartan İsraf
« Son İleti Gönderen: türkiyem Bugün, 10:49:11 ÖÖ »


Hayatı Karartan İsraf

İsraf, her türlü imkânı, maddi ve manevi varlığı boşuna harcama, saçıp savurma, elde olanı lüzumsuz kullanma, zamanı boşuna geçirme anlamlarına gelmektedir. Bütün nimetleri, Allahın insanlara verdiği birer emanet sayan İslam dini, bunları sadece Onun rızasını elde etmeyi ve insanlara hizmete elverişli yerlerde kullanmayı emreder. Yüce Allah Kuranında “Yiyin, için, israf etmeyin. Çünkü israf edenleri Allah sevmez” buyurmaktadır. Araf, 31.  Maddi ve manevi her nimetin sahibi Allah, saçıp savurmayı, ihtiyaç dışında harcamayı hoş görmediğini beyan etmektedir. Aynı zamanda Allahın müsrifleri sevmediği, bu ayetin manasında görülmektedir..

İsraf, insan hayatını kuşatmış durumdadır. Yemede, içmede giyim kuşamda, iş yerlerinde, zaman sürecinde. İsrafın girmediği saha yok gibidir.24 saatlik zamanı kullanırken, kendimiz ve toplum yararına neler yaptığımız önemlidir.Zamanı konuşarak mı yoksa üreterek mi geçiriyoruz.? Üreterek, okuyarak, bilgiyi birileriyle paylaşarak, geçiriyorsak zamanın hakkını veriyoruz demektir. Yemeği, ekmeği, suyu, elektriği, kağıdı, kalemi vel hasıl elimizde olan her şeyi lüzumuna binaen kullanırsak, itidal üzere yaşıyoruz demektir. Değilse israf etmiş oluruz. İsraf da hem bu dünya için hem de ahret için zarardır. Günümüzde çöpe atılan ekmek ve yemek artıkları, parasal değer itibariyle korkunç rakamlara ulaşmaktadır.  Giysiler de benzer durumdadır. Kullanılmayan giysilerin, soframızdan artan ekmek ve yemeğin ihtiyaç sahiplerine verilmesi uygun olandır. Kendimizi israf etmekten kurtarmış oluruz.

İsrafın dini ve dünyevi boyutu vardır. Dünyevi boyutu, israf bireylerin bütçesine zarar verdiği gibi, milli ekonomiye de zarar verir. İnsanları gücü dışında harcama yapmağa sevk eder. Elinde imkânı olmadığı halde sırf gösteriş için bir şeyler satın alındığında, ödeme zorluğu çeken kişide stres ve bunalım başlar. Sonuçta aile içi huzursuzluk baş gösterir. Tedavi edilmezse, aile yuvasında arzu edilmeyen sonuçlar doğabilir. İsrafın dini boyutu ise,israf dinen haramdır.İsraf eden kişi, Allahın haram kıldığı fiili işlemekte ve Onun  sevgisinden mahrum olmaktadır. Yüce Allah kuranında” Çünkü savurganlar (israf edenler) şeytanların dostlarıdır. Şeytan da Rabbine karşı çok nankördür.” Buyurmaktadır. İsra,27.  Elimizde olan nimetlerin sahibi Allah tır. Yüce Allah verdiği nimetleri yerli yerince, usulüne uygun ve mutedil yolu izleyerek kullanmayı istemektedir. Tüm nimetlerin sahibi Yüce Mevla olmasından dolayı bize düşen görev, Onun emrine ittiba etmektir. İsrafın, savurganlığın, şeytanın işi olduğu, bu yönüyle müsriflerin şeytanların dostu olmak gibi, arzu edilmeyen bir duruma düştükleri, yukarıda ayetin mealinde yer almaktadır.

Savurganlık (israf) bizi Allahın rızasından, sevgisinden mahrum bırakmakta, Kendi malımızla Allahın haram kıldığı fiil ve davranışı sergilemeye vesile olmaktadır. İsraf aynı zamanda bir manevi hastalıktır. Bundan kurtulmak ve Müslüman olarak kendimize özgü yaşantıyla buluşmak lazım gelir. Bunun için öğretim ve eğitime ihtiyaç vardır. Bilerek ve bilinçli yaşamak buna bağlıdır. İnsan vücuduna zarar veren ne varsa, isimlerini yazmağa lüzumu yok, bunlardan birini ya da bir kaçını kullanmak için harcanan para israfa girer. Çünkü israf, Allahın verdiği her imkân ve nimeti lüzumsuz, ihtiyaç dışı kullanmaktır.

Müslüman olarak dünyamızı ve ahretimizi kazanma adına israf ve cimrilikten kurtulmamız gerekmekte, sahip olduğumuz maddi ve manevi nimetleri, orta yolu izleyerek kullanmamız o denli önemlidir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Bizden Sizlere / Peygamberimizi Anlayabilmek
« Son İleti Gönderen: türkiyem Bugün, 10:35:10 ÖÖ »


Peygamberimizi Anlayabilmek

Her yıl Nisan ayında Peygamber (s,a,v) efendimizin dünyaya gelişinin sene-i devriyesi, çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Aslında onun ümmeti olarak her zaman sevgisini ve muhabbetini kalplerimizde taşımaktayız. Onu her zaman hatırlamadığımız, anmadığımız yok gibidir.  Namazda okuduğumuz sallu barikler, ismi anıldığında okuduğumuz salatü selamlar, bunun delilidir. Ancak efendimizi anarken, onu anlayabiliyor muyuz? Veya ne kadar anlıyoruz. Onu anlamadan anıyor ve seviyorsak bunun arzu edilen düzeyde faydası olmaz. Bundan dolayı efendimizi anarken anlamak lazım gelir.

Zira onu anlamak Kur”anı anlamaktır. Hayatı anlamak, insanlığı anlamak, İslamı anlamaktır. Hepsinden önemlisi Allah”ı anlamaktır. Peygamberimizin dünyaya teşrifinin 1446. Seneyi devriyesini kutladığımız bu günlerde onu anlamak için kuranı kerim ve sünneti seni yede buluşmak lazım gelir. Böylece efendimize olan sevgi ve muhabbetimizi canlı tutmuş oluruz.

Yüce Allah Kur”anında” O Peygamber size neyi getirmişse onu alın. O sizi neden nefyediyorsa, onu terk edin. Allah”ın azabından korkun. Gerçekten Allah”ın azabı çok şiddetlidir” buyurmuştur. Haşr, 7.  Peygamberimizin Allah tan getirdiği, Kuran dır, İslamdır.

Bu gün İslam ümmeti olarak ne kadar Kur”anda buluşabiliyoruz. İnsanların birlik ve dirlik içinde olmasını sağlayan Kur”an ve İslam dır. Kuran ahkâmıyla dine uygun hayatı sürdürebiliyor muyuz?. Efendimizin hoş görmediklerinden, men ettiklerinden ne kadar uzak durabiliyoruz?. Bu sorulara cevap verdiğimiz zaman netice hâsıl olacaktıri. İslam âlemindeki sıkıntıların, zelilliliğin, kar kaşanın, cana kıymaların her türlü zorbalıkların son bulması için bir gerçeğe ihtiyaç vardır. O gerçek, kâinatın efendisi Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimizi anlamaktır. Efendimizin mesajı anlaşıldığı zaman huzurlu devir yeniden oluşma imkânı bulur. Silahlar susar, İnsanlara zarar vermek biter.

Bu dünyanın fani olduğu anlaşılır. Benim yaşama hakkım olduğu gibi, diğerlerinin de vardır. Ben neyi seviyorsam, neyim olmasını istiyorsam, diğer insanların da aynı duyguya sahip olduğu gerçeği anlaşılmış olur.

Peygamberimiz (sav) efendimiz “ Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kişidir”(Riyazüssalihin) buyurarak Müslümanın Elinden ve dilinden zarar gelmeyen insan modeli olduğunu vurgulamıştır. Müslüman, toplumda birliği, dirliği bozan, insanlara zarar veren geleceklerine güvenle bakmalarını engelleyen insan olamaz. Zira efendimiz,”insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” buyurmuştur.

Riyazüssalihin. İslam da esas olan, faydalı olmak, hayırlı ve üretken olmaktır. Faydalı olmak, üretken olmak ve paylaşım içinde bulunmak kişinin dünyasını ve ahretini huzurlu kılar. İki günü eşit olan aldanmıştır buyuran efendimiz çalışıp üretmeyi, fiziken ve ruhen kuvvetli olmayı tavsiye etmiştir. Veren el alan elden üstündür buyurarak maddi yönden zenginliğin önemini vurgulamıştır. Hz Ebu  Bekir (ra) gibi olmaya çalışmak önemlidir. O, Medine de Yahudi ye ait  bir su kuyusunu sahibinden satın alarak Müslümanlara vakfetmiştir. Zira Peygamberimiz, Müslümanların zelil değil, aziz olmalarını istiyordu. Bu gün dünya insanlığının ve İslam âleminin hak ettiği hayata kavuşabilmesi için tek bir çare vardır, o da efendiler efendisi, Hz Muhahammedi anlamaktır. İslam ümmetinin de hiç vakit geçirmeden efendimizin getirdiği Kuranda buluşarak gerçekleri görmesi lazım gelir. Kur      ani ve peygamberi hayatı, kendi hayatlarıyla buluşturması lazım gelir. Böyle olduğu zaman huzur ve güven kendiliğinden gelecektir, inşallah. Bu gün,  buna daha fazla ihtiyacımız bulunmaktadır. İslam ümmeti olarak hep birlikte efendimizin dünyaya gelişinin 1446. Yıl dönümünde onu anlamaya çalışalım. Anlayarak istek ve arzularını yerine getirelim. Bilelim ki, gerçek huzur ve güven islamdadır.       

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
İslamda Ana Baba ve Anne Baba Hakları / Anne Babaya İhsan Etmek
« Son İleti Gönderen: türkiyem Bugün, 10:27:06 ÖÖ »


Anne Babaya İhsan Etmek

Anne Ve babaya ihsan etmek, onların maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek, inancımızın gereğidir. Sözlerini dinlemek, geleceklerini güvenli kılmak, yumuşak davranmak, gücümüz nispetince ikramda bulunmak bu cümledendir. Yüce Allah (cc)Kuranında şöyle buyurmaktadır.” Rabbın, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya- babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki, Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen onlara acı.İsra / 23-24

Allaha ibadetten sonra anne ve babaya ihsan etmenin, Rabbimizin emri olduğunu ayeti kerimenin mealinden anlıyoruz. Aynı zamanda onlardan biri ya da her ikisinin yanımızda bulunduklarında kendilerine yeter anlamına gelen “öf”  bile denmemesi gerektiği beyan edilmiştir. Bizler için her türlü zorluğa göğüs gererek huzur ve güvenliğimizi sağlamış olan ebeveynimize karşı görevlerimizde kusur etmemeye çalışmalıyız. Onların bizlerden çok şey beklemedikleri bir gerçektir. Bir tebessüm gösterme, hal hatır sorma. Nasılsınız, bir ihtiyacınız var mı? demek onları mutlu kılacaktır. Yediğimizden yedirmek, giydiğimizden giydirmek, o kadar zor olmasa gerek. Bunları yapmak dünya ve ahir etimizi mutlu kılacaktır. Hayatımızda bereket meydana getirecektir.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadis-i şerifinde. “ Allahın rızası anne ve babanın rızasındadır. Allahın öfkesi de anne ve babanın öfkesindedir.”  Buyurdular. Tirmizi birr,3. Bu dünyada her şeyimizle deneniyoruz. Pek tabidir ki, yanımızda bulunan ebeveynimize bakışımızdan da imtihana tabi tutuluyoruz. Onların hayır dualarını almak, geleceklerine güvenle bakmalarına vesile olmak, istek ve arzularına cevap vermek, bizleri Allahın rızasına ulaştıracaktır. Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur. Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse, perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun buyurdular. 

Müslim,birr,9.Ebeveynimize karşı saygıda kusur etmemek, maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmak, onların hayır dualarını almaya vesile kılar. Onların gönüllerini almak, yüzlerinin güldüğünü görmek bizleri mutlu eder. Pek tabiidir ki onların mutluluğu bizlerin mutluluğudur. Onların mutsuzluğu bizim mutsuzluğumuzdur.

Küçükken her ihtiyacımızı karşılayan, uyumayıp uyutan, yemeyip yediren, bizler için kendilerini geri plana alan ebeveynimize karşı, görevlerimizi gücümüz nispetinde yerine getirelim. Efendimizin “ cennet annelerin ayakları altındadır” sözünü hafızamızda muhafaza edelim. Onlarla birlikte huzur ve mutlu olursak hayatın bir anlamı olacağını düşünelim. Ebeveynimizi mutlu kılmak, huzur getirir. Onları üzmek, kalbini kırmak, elimizde olan imkânı onlarla paylaşmamak darlık ve sıkıntı getirir. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde: “üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir. Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası”, buyurdular. İbnMace, dua,11. Her bir iyilik, hayırlı dua getirir. Bu bakımdan yapacağımız iyiliğin küçüklüğü veya büyüklüğüne bakmadan elimizdeki her imkânı değerlendirmeliyiz. Bir Müslümanı güler yüzle karşılamak bile olsa.

Anne ve babamızın duası çocukları için o denli önemlidir. Çalışma hayatında işlerimizde kolaylık ve bereket olur. Geleceğe güvenle bakarız. Anne babasını razı eden Allahı razı etmiş olur. Ebeveynini gücendiren Allahı gücendirmiş olur. Bu nedenle Allahın sevgisini kazanmak için ebeveynimizin hayır duasını almak zorundayız. Yüce Mevlamız bizleri anne ve babasının hayır dualarını alanlardan eylesin. Amin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
6
Bizden Sizlere / Birliğin Kaynağı Kur’an’dır
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:33:45 ÖÖ »


Birliğin Kaynağı Kur’an’dır

İnsanların Allaha yönelmelerine vesile olan, Müslümanların da doğru yola Allahın yoluna kılavuzluk eden Kuran-ı Kerim, aynı zamanda müminler için şifa kaynağıdır. Muttakiler için hidayet rehberi olan Kuran-ı Kerim, müminlerin kendi aralarında birlik ve beraberlik, huzur ve güven içinde olmalarını sağlayan sağlam bir kulptur. Kurana sarılan Allaha yakın olur. Onun sessini duyar olduğu halde hayatına yön verir. Kuran Müslümanların birlik ve dirlik içinde olmalarını sağlar.

Yüce Rabbimiz Kuranında şöyle buyurmuştur.”Hep birlikte Allahın ipine (Kurana) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allahın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler, birbirinize düşman idiniz de kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimet sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. Ali İmran. 103.

Yüce Yaratıcımız biz Müslümanların hidayet rehberimiz olan Kuran-ı Kerime sımsıkı sarılmamızı, ayrılığa düşüp bölünmememizi istemektedir. Zira Kuran-ı Kerim kalplerdeki kin ve nefret duygularını kaldırıp sevgiyi, merhameti, hoşgörüyü yerleştirmektedir. Sevginin, saygının, merhametin, hoşgörünün olduğu yerlerde, düşmanlık, kin ve nefret, insana zarar vermek yoktur. Bilakis insanlar arasında birlik ve beraberlik, huzur, güven ve mutluluk vardır.

Bu gün yeryüzünün değişik bölgelerinde   Müslümanlar arasında iç çekişmeler, savaşlar, kin ve nefret dolu eylemler varsa bunun nedeni Kurandan uzak bir hayatın varlığıdır. Zira evrensel Nebi Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimiz bundan 14 asır önce veda hutbesinde “ Ey insanlar! Size iki nimet bırakıyorum. Bu iki nimete sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan saptıramaz, sapmazsınız. Eğer bu iki nimetten biri ya da her ikisini terk ederseniz, sizi doğru yoldan saptırırlar, saparsınız. İşte o, iki nimetten biri Kuran Kerim, diğeri benim sünnetimdir,” buyurdular.

İslam âlemi içine düştüğü durumdan kurtulup, yeniden dirilmesi için Kuran ve sünnette buluşması lazım gelir. Muhammed ümmeti bu gün Filistindeki İsrailin soykırımı ve insan katliamları karşısında susmayı tercih etmektedir. Birlikte yaptırıma gidemiyorlar. Bir kısım Müslüman ülkeleri, Filistin halkına insani yardım bile edemiyor. Bu durum Müslümanların acınacak halde olduğunu göstermektedir. Bu böyle gitmemeli, gidemez de. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz; “Birbirinize buğuz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allahın kulları kardeş olun. Bir Müslümana, üç günden fazla (din) kardeşine dargın durması helal olmaz” buyurmuştur. Buhari Edep,57.

Dünya Müslümanları olarak birlik ve beraberliğimizin yeniden tesisi için Allahın kelamı Kuran ve efendimizin sünnetinde buluşmak gerekmektedir. Kalplerimizi mutmain hale getirecek olan Kurandır. Düşmanlığı, kin ve nefret duygularını ortadan kaldıran, merhameti, sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü oluşturan Kurandır. Bu bakımdan birliğimiz ve dirliğimizin devamı için Kuran-ı Kerimi anlayarak hayat sürdürmek o denli önemlidir. Kuranı anlayarak okumak insana gerçekleri görmeyi sağlar. Gurur ve kibirden beri kılarak, insana insanca değer verilmesine imkân verir. İnsanda sorumluluk bilinci oluşturur. Bu durumda kişi, Allahın murakabesi altında olduğunun idraki içinde söylem ve eylemlerinde dikkatli ve temkinli olur. İmkânlar ölçüsünde insanlara yardımcı olmaya çalışır. Menfi tutum ve davranışlardan beri olur. Allah, (cc) Kuran ikliminde yaşamayı bizlere nasip eylesin. Âmin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
7
İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE / Nereden Gelip Nereye Gidiyoruz
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:57:27 ÖÖ »


Nereden Gelip Nereye Gidiyoruz

Dünya sahnesine Yaratanına teslim olup kulluk etmek üzere gelen insanoğlu, nereden geldiğini bilmesi gerekmekte. Nereden geldiğini bilmeyen insan, nereye gideceğini de bilemez. İşin gerçeği, insanoğlu Allahtan geldi ve yine Allaha dönecektir. Bu bilinçte olmayan insan, hayatını düzenli ve verimli kılamaz. Sadece kendi çıkarına ve günlük yaşamaya çalışır. Oysa insan, Allahın kendisine verdiği hayat nimetinden sorumludur. Bu sorumluluk önce Allaha, sonra insanlara karşıdır. Yüce Allah, insanların nereden gelip nereye döndüğünü Kuranında şöyle beyan ediyor.”Onlar başlarına bir musibet geldiğinde, doğrusu bizler Allaha aidiz ve kuşkusuz Ona döneceğiz derler”. Bakara, 156.

Allahtan gelip yine Ona döneceğimiz kaçınılmazsa ki, öyledir. Bu hakikat tır. Zira Allah Kuranında “ Her insan ölümü tadacaktır, sonra bize döndürüleceksiniz ,” buyurmaktadır. Ankebut, 57. Peki  bunun için ne durumdayız. Yaratanımıza giderken yanımızda neyimiz var. Bizler Allahın istediği gibi Ona dönebilecek durumda mıyız? Bakınız Yüce Yaratan bizden kendisine neyle dönmemizi istiyor.” Ey müminler, Allaha karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak ölün”. Ali İmran, 102. Allaha teslim olup Müslüman olarak yaşayıp kendisine dönerken de yine Müslüman olarak dönmeyi isteyen Mevlamızdır. Bundan dolayıdır ki, hayat rastgele kullanılacak bir nimet değildir. Hayatımızı idame ettirirken Allaha ve kullarına karşı görevlerimizi yerine getirmek gerekiyor.   

Allaha karşı görevlerimiz, Onun bizlere yerine getirmemizi emir buyurduğu ilahi görevler, yasak kıldığı, yapmamızı istemediği söylem ve eylemlerdir. Bunlara riayet edilmesi gerekiyor. Yani kulluğumuzun gereği olan başta beş vakit namaz olmak üzere, bedeni ve mali tüm ibadetleri usulüne uygun şekilde ifa etmemiz lazım gelir. Bunun yanı sıra yalan söylemden, dedikodu, gıybet, iftira, haset, içki, kumar gibi  haram kılınan  alışkanlıklardan kaçınmamız gerekmektedir. İnsanlara karşı görevlerimiz, öncelikle kul hukukuna riayet etmek. İnsanlarla iyi bir iletişim kurarak bir ve beraberliği sağlamak, ihtiyacı olanlara yardım etmek, yaraya merhem olmak, Bireylerin huzur ve güvenliğini sağlayacak çalışmalar yaparak toplumsal barışı oluşturmak. Kendimiz neyi istiyorsak diğerleri için de aynısını istemek. Bize yapılmasını istemediğimizi de başkaları için arzu etmemek. Daima objektif hareket etmek. Bizdeki olanı, dost ve komşularımızla paylaşmak, insanların ümit var olmasına vesile olmak. Kırık gönülleri tamir ederek insanların mutlu olmalarını yardımcı olmak.

Hayatın bir gayesi vardır. Bu gaye tektir ve Allaha teslim olup dünya ve ahreti mamur etmektir. Allaha giderken kalben mutmain olduğumuz halde gülerek gitmek o denli önemlidir. Bunun için yaşadığımız sürecin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Sadece dünya için değil ahiret için de azık hazırlamak lazım gelir. Bu azık imanla beraber Salih amel (yararlı davranış) dir. Allah ve Resulünün seveceği, razı olacağı her söylem ve eylem yararlı davranış kapsamına girer. Bu bakımdan çalışmalarımız günü kurtarmak için değil, geleceğe yönelik, toplumun huzur ve mutluluğunu sağlayacak halde olması o denli önemlidir. Peygamberimiz (sav) efendimiz” insan öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç kişinin amel defteri kapanmaz. Sadakai cariye sahibi, hayırlı evlat yetiştiren, okudukları zaman insanların istifade edecekleri bir eser ortaya koyan” buyurmuştur. Riyazüssalihin. Bu üç kişiden biri olarak Yüce Allaha dönmemiz mümkün olabilir. İnanıyoruz ki, bu dünyada yaşama hakkımız bittiği an Yüce Yaratanımıza döneceğiz. Elbette ki bu dönüş, sıradan bir dönüş olmayacaktır. Yüce Yaratanın çağrısına uygun olan Müslüman olarak Mevlaya kavuşmak olacaktır. Her müminin gayesi ve arzusu bu olmalıdır.Bunun için nereden gelip nereye gideceğimizin idraki içinde hayata devam etmek lazım gelir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
8
Fatma Tuncer / Çocuk Evi Neden Terk eder
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:51:22 ÖÖ »


Çocuk Evi Neden Terk eder

Bir anne telefonda ağlayarak meramını anlatıyordu: “On yedi yaşındaki kızım, hiçbir sorunu yokken bizi terk etti, bir aydır eve gelmiyor, bir kız arkadaşıyla kalıyormuş. Bizi görmek, sesimizi dahi duymak istemiyor. Biz ona ne yaptık?”

Ne oluyor da bu çocuklar anne-babayı bu kadar üzebiliyorlar?

Kadını dinlerden düşünüyordum.

Mutlu ve huzurlu olan bir çocuk hangi gerekçe ile evden uzaklaşabilir?

Konuştuğunda kendisini dinleyecek ve halini anlayabilecek bir ebeveyne sahip bir genç evini terk edebilir mi?

Evi terk eden gençlerin,  dışarıda bulup da evde bulamadıkları nedir?

Bu konuda bir istatistik yapılmış olsaydı, mutlu aile ortamında büyüyen çocuklarda evden kaçma oranı diğerlerine göre nasıl çıkardı?

Ev çocuğun kendini iyi hissettiği bir mekân iken ne oluyordu da bu ortamdan uzaklaşabiliyordu? Bütün bu sorular, zihnimde gidip geldi ve anneye birkaç soru sorma ihtiyacı hissettim. Fakat o oldukça öfkeliydi, sorduğum sorulara odaklanamıyor genç kıza beddualar yağdırıyordu. Konuşma uzadıkça anne genç kızla aralarında geçen çatışma noktalarına kayıyor ve istemeden birkaç örnek veriyordu. Babanın birkaç kez kıza şiddet uyguladığını, kendisinin de babayı bu konuda haklı bulup genç kızı tehdit ettiğini buna rağmen evden kaçtığını söylüyordu. Çatışmayı tetikleyen sorunun ne olduğunu sorduğumda ise şunları söylüyordu: “Sürekli cep telefonu ile konuşuyordu, akşamları geç yatıyordu, derslerine yeterince çalışmıyordu…” Anne hemen her gencin yaşayabileceği sorunları bir bir sıralıyor ve haklı değil miyim diye soruyordu. Sizce ne yapmalı dediğimde ise, “Uyarıyoruz, nasihat ediyoruz dinlemiyor, baba da dayanamayıp dövüyor” diyordu.

Anneyi dinledikçe, başta sorduğum sorular zihnimde bir yere oturmuştu. İstisnalar elbette olabilir fakat evinde mutlu ve huzurlu olan hiçbir çocuk kaçmaya ya da yanlış yollara sürüklenmeye meyletmez. Çünkü aradığı huzur yaşadığı ortamda mevcuttur. Ailede konuştuğunda kendisini dinleyen ve anlayan bir ebeveyni vardır. Ailede sevgi ve ilgi göremeyen çocuk ise bu ihtiyacını karşılayabilmek için yanlış yollara başvurabiliyor.

Elbette evden kaçmak sorunun bir çözümü olamayacağı gibi büyük bir risktir de. Fakat gençler belli yaş dönemlerinde sağlıklı düşünemiyor ve bu tür hatalara düşebiliyorlar. O nedenle siz anne-babalar yaşamın en kritik döneminde onları her zamankinden daha fazla sevmeli ve değer vermelisiniz.

Fatma Tuncer.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
9
G / Grup Cemre - Esma'ül Hüsna
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:40:12 ÖÖ »
Grup Cemre - Esma'ül Hüsna
2 / 00:00:54:19 / 49,74 MB



Grup Cemre - Esma'ül Hüsna (2 / 54:19)
------------------------------------------------------------
Grup Cemre - Allah'ın Güzel İsimleri I  27:09
Grup Cemre - Allah'ın Güzel İsimleri II  27:10



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap




10
Vehbi Tülek / Kalbini Allah'a Çevireni bütün Kütün kullar Sever
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:27:42 ÖÖ »


Kalbini Allah'a Çevireni Bütün Kütün kullar Sever

“Bir kimse kalbini Allah'a çevirirse bütün kulların kalbini kazanmış olur. Allahü teâlâ, onu bütün kullarına sevdirir.”

Ziyâdî Mehmed Efendi İstanbul'daki büyük velîlerdendir. 1790 (H.1205) senesinde vefât etti. Şeyh Ebü'l-Vefâ hazretlerinin talebesidir. Onun terbiyesinde yetişti. Mânevî ilimlerde üstün derecelere yükseldi. Şam civârında Kadem köyündeki Kadem-i şerîfin (Peygamber efendimizin mübârek ayak izinin bulunduğu taş) bulunduğu câmiyi yaptırdı. Birinci Sultan Abdülhamîd Han zamânında, Sultan tarafından İstanbul'a dâvet edildi. Bu dâvet üzerine, Kadem-i saâdeti başına alıp, yürüyerek İstanbul'a getirdi. Kadem Dergâhı adıyla meşhur dergâh yapılarak Ziyâdî Efendiye, bu dergâhta insanlara ilim öğretmesi için vazife verdi ve dergâhı kendisine teslim edildi. Derslerinde buyurdu ki:
 
"Tövbe kapısı açıktır. Allahü teâlâ raûf ve rahîmdir. Kimse kusurdan hâli değildir. Ümidli olmalıdır."
 
“Kur’ân-ı kerîm âriflerin bostanıdır. Ondan tattığınız lezzetlerin herbirini ayrı bir letâfet içinde tadarsınız.”
 
“Cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dünyâda henüz gireceği yeri bilmeyen kimsenin gülmesi de o nisbette şaşılacak şeydir.”
 
“Bir kimse kalbini Allah'a çevirirse bütün kulların kalbini kazanmış olur. Allahü teâlâ, onu bütün kullarına sevdirir.”
 
“Sâdık ve hakîki mümin olmak için, Allahü teâlâdan korku ve ümidin beraber olması lâzımdır.”
 
“Biz öylelerine (Eshâb-ı kirâma) kavuştuk ki, hanımları ile aynı yastığa baş koyar, ama bu hâlde sabaha kadar sızlanır, ağlar, yastık gözyaşından ıslanır. Yirmi sene buna devam eder de, ne bu ağlamadan, ne de sızlamadan hanımlarının haberi olmazdı.”
 
“Dünyâda yalnız üç şeye heves ettim: Sapıtmaya doğru eğildiğim vakit beni doğrultacak, ikaz edip, yola getirecek bir arkadaşa; helâl nafakaya; huzûr içinde cemâat ile namaz kılmaya.”
 
“Kazancın temizliği bedenlerin de temizliği demektir.”
 
"Dünyâ hayâtı geçicidir. Bu birkaç günlük hayâtı ganîmet bilip, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya sarf etmek lâzımdır. Alçak dünyânın nîmetlerine dalmayıp, âhireti istemek lâzımdır. Ebedî olan âhireti ve âhiret nîmetlerini kazanmak için çalışmalıdır."

“Rızık mukadderdir. Ziyâde ve noksan ihtimâli yoktur. Rızkın noksan veya ziyâde olması, Hak teâlânın husûsî fazlı iledir. Hiç kimsenin bunda bir katkısı yoktur."
 
"Sadakanın sevâbını evvelâ Resûlullah efendimizin rûhuna, sonra da diğer meyyitlerin rûhuna hediye etmelidir."

Vehbi Tülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10