Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Serbest Kürsü / Ürkmüş Yaban Eşekleri Gibi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:05:51 ÖÖ »


Ürkmüş Yaban Eşekleri Gibi

Yıllar önce askerlik görevimi yaptığım dönemde, bulunduğum komutanlıkta mescid olmadığından, benimle beraber üç dört arkadaş, namaz vakitleri geldiğinde münferiden koğuşta, kimseye rahatsızlık vermeden namazlarımızı eda etmeye çalışıyorduk.

Zamanla bir grup arkadaşımızın bize karşı mesafeli ve tepkili olduklarını fark ettik. Sonra öğrendik ki (biz kimseye bir şey söylemediğimiz halde) meğer o mesafeli duranlar, namaz kılmadıkları için bizim onlar için kötü düşündüğümüz(!) yargısına varmışlar, tepkileri de bundanmış…

Nasıl bir hastalıksa bu? Durup dururken bir tarafa saldırmak için kendi eksikliklerinin/olumsuzluklarının hıncını başkasından çıkarıyorlar.

Lût Peygamber’in kavmi de düştükleri ahlaksızlık girdabını, ondan nasıl kurtulacaklarını düşüneceklerine kendilerine bu yolun yanlış olduğunu ikaz eden peygambere saldırıyorlar.

Allah’ın Peygamberini ve O’na inanmış bir avuç insanı kendileri için tehlike görüyorlar ve şöyle diyorlar: “Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!” (A’râf 82)

Görüldüğü gibi bu hastalıklı ruh hali dün olduğu gibi bugün de varlığını sürdürüyor, yarın da sürdürmek istiyor.

Medine’de, Efendimiz hayatta olduğu dönemde çarşı-pazarda Müslüman kadınların namusuna pis ellerini uzatan Yahudileri, kurtuluş savaşı öncesinde istila edilen Anadolu topraklarımızda analarımızın, bacılarımızın peçesine el uzatan Fransızları biliriz, onlara hadleri de bildirilmişti…

Ama bugün içimizde, bu toprakların insanları olarak bizden bildiğimiz fakat zihniyet olarak dünkü Lut kavminden, Yahudi’den, Fransız gâvurundan bir farkı olmayan insanların rahat tavırları ve cüretleri gerçekten şaşırtıcı.

Dile getirilmesinden hoşlanmadıkları 28 Şubat günlerinde İslam’a, Müslümanlara, dinî esaslara bu şekilde saldırmalarına alışmıştık ve o günlerin son bulduğunu düşünüyorduk, açıkçası bugün de öyle düşünmek istiyoruz...

Her fırsatta “Şeriat getirmek istiyorlar” diye hedef tahtasına oturtulan Ak Parti iktidarı döneminde bile bu saldırılar hız kesmeden devam etti durdu.


İnternete, “Başörtü saldırı” diye yazdığınızda yaşanmış onlarca örnek karşınıza çıkıyor.

Misal: 2017’de Maltepe’de lise öğrencisi Fatma Dilara Aslıhan Yiğit, Pendik-Kadıköy hattındaki minibüste, başörtüsü nedeniyle bir kadın tarafından, “Siz teröristsiniz, sizin yüzünüzden herkes ölüyor. Sen başın kapalı okuyamazsın” diye saldırıya uğradı. Bundan bir hafta sonra Denizli’de H.D. ve K.O adlı iki başörtülü üniversite öğrencisi bir erkeğin saldırısına uğradı.

Aynı gün bu sefer Antalya’da Kur’an kursu hocası başörtülü N.D, bir kadının saldırısına uğradı.

Aynı ay içinde İzmir’de CHP adına çalışma yapan kadınlar, kapısını çaldıkları aileye, “gerici yobaz…” diye hakaret ettiler.

İnternete düşen haberlere bakıyoruz, Adana’da, bir tekel bayisinden çıkan bir kadın, önünde kaldırımda yürüyen iki çarşaflı kadına laf atıyor, sonra dönüyor örtülerini çekiştirmeye kalkışıyor…

Dindar kesime her fırsatta saldıranlar her ne hikmetse kendilerini çağdaş, uygar, aydın ve laik görenler CHP’nin ya bir mensubu ya da çevresi…

Hatırlayın, bir tarafta dindar insanlarla helalleşmeye gideceğiz denilen günlerde Mersin’de bu partinin mensuplarınca, adeta “ne helalleşmesiymiş?” dercesine Müslüman kadının sembolü, ninelerimizin giysisi olan çarşafı parçaladılar.

Her ne kadar bunlar, “biz değişmek istiyoruz, geçmişimizle hesaplaşmak istiyoruz” deseler de değişemiyorlar!

Değişip değişmemeleri kendi tercihleri de bizim kutsallarımıza da saldırmasınlar!

Hafta başında terör örgütü PYD elebaşı Salih Müslim’in eşi de bunlardan biri. Yüzlerce masumun katili Apo için şöyle zırvalıyor: “Öcalan peygamberlerin peygamberidir”

İki gün önce CHP’li vekil Umut Akdoğan ise, TBMM’de yaptığı konuşmada, “1400 yıldır Ey zalimler, ister kaymakam vali, ister hakim savcı, ister vekil bakan olun, boşa çiğniyorsunuz yalan dünyayı” diyerek ucu açık bir şekilde Müslümanları ve İslamiyet’i hedef alıyor!

Kim olursa olsun hiç kimsenin bizim kutsallarımıza dil uzatmaya hakkı yoktur, olmamalı.

Kimse %90’nı Müslüman olan bu ülke insanlarının değerlerini diline dolayamaz, Kur’an’a, İslam’a (hâşâ) “orta çağ zihniyeti…”deyipdiline dolayamaz!

Otobüs, metro gibi toplu taşıtlarda ve her tarafta hızla yayılan ahlaksızlığı sergileyenlere bir çıt diyen yokken, kimse buna cesaret edemezken her fırsatta İslam’a, Müslümanlara ve değerlerine saldıranların derdi nedir?

Bu değerleri kabul edip etmemeleri kendilerinin bileceği bir hak olduğu kadar, ekseriyeti Müslüman olan insanların inançlarına karşı saygı beklememiz de bizim hakkımız.

Başkasının inancına tahammül edememenin neresi uygarlık, medeniyet ve laiklik oluyor, onu da anlamakta zorlanıyor insan!

İslam’ı ve Müslümanların varlığını sindiremeyenlere Müddessir 50. Ayeti ithaf ediyorum: “Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!”

Nusret Reşber.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
Abdülaziz Kıranşal / Eşinizi Seviyorsanız Onu Sabah Namazına Kaldırın
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:53:52 ÖÖ »


Eşinizi Seviyorsanız Onu Sabah Namazına Kaldırın

Şu dünya hayatında bir Müslüman erkek için İslam’ı yaşama konusunda kendisine yardımcı olan sâliha bir hanım, dünyanın en hayırlı nimeti olduğu gibi, aynı özelliği taşıyan ve hanımına İslam’ı yaşaması için yardımcı olan sâlih bir koca da kadın için dünyanın en hayırlı nimetidir. Çünkü Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Sahip olabileceğiniz en hayırlı dünya nimeti: Zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve insanın imanı doğrultusunda İslam’ı yaşamasına yardımcı olan bir hanımdır.” (Tirmizi)

Gerçek sevgi, evlilik yıl dönümlerini unuttuğu için eşlerine darılanların değil, günlerdir sabah namazına kaldırmayı unuttuğu için eşlerine gönül koyanların sevgisidir. Gerçek sevgi, eşini cehennem ateşinden korumak için çırpınanların, sabah namazına kalkamayan eşi için üzülenlerin, dertlenenlerin sevgisidir. Gerek sevgi, her gün gözünün önünde namazlarını terk ederek Allah’ın rızasını kaybeden eşleri için endişelenenlerin sevgisidir.

“Sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında gece ve gündüz melekleri şahit olarak bulunur.” (İsra, 17/78) İlahi talimatında belirtildiği gibi, birbirlerini sabah namazına kaldıran eşler, hem namazlarına hem de birbirlerine olan sevgi ve muhabbetlerine melekleri şahit tutan eşlerdir.

Eşlerini sabah namazına kaldıranlar, onlara dünyanın en kıymetli hediyesini vermiş olurlar. Çünkü Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” (Müslim)

Yıllardır evli oldukları halde birbirlerine namaz konusunda nasihatte bulunmayan ve bir kez olsun eşlerini sabah namazına kaldırmayan kadınların ve erkeklerin sevgisi sadece bu dünya ile sınırlıdır. İslam’ı yaşama hususunda ve özellikle de namaz konusunda birbirlerine destek olan eşler, evlerinde oturdukları yerden Peygamber duası alan eşlerdir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s) buyuruyor ki: “Geceleyin kalkıp namaz kılan, karısını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd) “Gece birbirlerini uyandırarak namaz kılan kadınlar ve erkekler, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar arasına yazılırlar. (Ebû Dâvûd)

Sabah ezanı okunurken uyuyan eşine “Hadi bakalım, sen bu evin erkeğisin, kalk! Sabah namazını camide cemaatle kıl” diyen, eşinin uykusu ağır basarsa, “Bak Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Münafıklara en ağır gelen namaz; yatsı ve sabah namazlarıdır. Eğer insanlar, bunlarda ne büyük mükâfatlar olduğunu bilselerdi sürünerek dahi olsa bu namazlarda camiye giderlerdi” (Ebu Davud)” diyerek eşini teşvik eden, nasihat eden ve camiye uğurlayan kadın, Efendimiz’in (s.a.s) övdüğü ve dua ettiği kadındır. Eşi mescide gidemezse, “Geç bakalım öne, bir imamlık yap da hiç olmazsa evde cemaat yapalım” diyen kadın, eşini gerçekten seven sâliha kadındır.

Sabah ezanı okunurken uyuyan hanımını, “Hadi bakalım hanım, kalk! Sabah namazı vakti geldi” diyerek uyandıran, eşinin uykusu ağır basarsa, “Kalk hanım, bak Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Kim sabah namazını kılarsa Allah’ın himayesi ve koruması altındadır” (Müslim) ailemizi bugün Allah’ın korumasından mahrum etmeyelim” diyerek eşini teşvik eden erkek, hanımını gerçekten seven sâlih bir erkektir.

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
3
Mahmut Tobtaş / Hamle Sırası Bizde
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:47:01 ÖÖ »


Hamle Sırası Bizde

Âlemlere rahmet Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem, Mekke’de Rabbimin indirdiği ilk ayetlerde okumaya ve kaleme dikkat çekerken insanların ıslahının eğitimden geçtiğine dikkatimizi çeker.

Yol emniyetinin olmadığı, terörün kol gezdiği, güçsüzlerin güçlüler tarafından ezildiği, kardeşin kardeşi vurduğu, kabile savaşlarının yaygın hastalık olduğu, Doğu Roma İmparatorluğu ile Pers imparatorları arasında 615’te yapılan savaşta yüz binin üzerinde insanın öldüğü bir ortamın ıslahı için önce kula kul olmaktan kurtulup “La ilahe illallah, Muhammed rasülüllah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan yoktur, Muhammed de O’nun Rasülüdür” diyerek özgürleşmek ve ardından Kitap ve Kalem’den haber vermiş.

Sevgili Peygamberimiz, Mekke’de Akabe denilen yerde Medinelilerin kendisine iman etmelerinin ardından ilk iş olarak Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye İslam’ı öğretmek için gönderir.

Bir köyü, şehri, ülkeyi veya tün insanlığı ihya ve imar etmek isterseniz, eğitimden başlayacaksınız.

Ekonomiden, silah sanayiinden…. Değil, eğitimden başlanacak.

İslami eğitim almamış, materyalist, seküler, çıkarcı bir adam, en kaliteli okulları bitirmiş olsa ve kritik bir görevin başına getirseniz, parayı görünce, çıkarlarını öne alınca bulunduğu makamın gücünü kendini yetiştirenlere karşı kullanabilir.

Bugünlerde ihanetten yargılananların hemen hepsi, üniversite bitirmiş birkaç dil bilen insanlar.

Savaş uçağının pilotunun, Hazine başkanının, istihbaratın başkanının, bakanların, bakmayanların herkesin çok iyi bir Müslüman olarak yetiştirilmesi gerekir.

Hain yandaştan, insaflı kâfir daha güvenlidir.

Tai’ten dönüşünden Mekkelilerin kendisine zarar vereceği haberini alınca insaflı kâfir Mutim b. Adiy’in himayesini istemiş ve o da kabul etmiş.

Uhud harbine Müslümanların safında katılan Yahudi Muhayrık için Sevgili Peygamberimiz, “Yahudilerin en hayırlısı Muhayrik” (Hassaf, Ahkam’ül-ev­kaf s: 2) demiş, o da Efendimiz’e yardımda bulunmuş.

Onun için kâfir olduğu halde Müslümanların haklılığını kabul eden insanları vardır.

Meselâ Ebu Talib, Peygamberimiz’e son nefesine kadar yardım etmiştir. Yani Müslüman olmayanlarla anlaşma yapılabilir.

Meselâ Pey­gamberimiz, münafıkların reisiyle Uhud’da savaşa çıkma­dan önce istişare etmiştir.

İstişare etmek bizi düşürmez, istişare ederiz ve kendi gönlümüzün meylettiği yapılır.

Müminlerin ve kâfirlerin söyledikleri düşünülür ve bir ka­rara varılır.

Rabbime de dua edilir, en hayırlısını versin diye.

Sonra Peygamber Efendimiz, o sene Medine’ye hicret için izin vermiş.

Sahabe teker teker veya gruplar halinde Medine’ye göç ediyor ama hicretten önce Medinelilerden söz alınıyor; 1. Akabe bey’atı, 2. Akabe bey’atı yapılıyor.

Peygamberimiz Mekke’de insanlara İslâm’ı anlatırken Me­dine’de de harpler eksik değil.

Buas harpleri diye meşhur olan iki kabilenin Evs ve Hazreç’in yıllardan beri süren harpleri var.

Çevredeki kabilelerde de harpler devam edi­yor. Yahudi kabilesi bunlar. Yahudiler Evs ve Hazreç kabilelerinden kurtul­mak için Evs ve Hazreç arasına da bir ikilik sokuvermiştir.

Bunlar birbirleriyle uğraşırken Yahudiler biraz rahata er­mişler.

Fakat Yahudiler yakında bizden bir peygamber gelecek, biz onun etrafında birleşeceğiz, dünyayı fethede­ceğiz. O zaman size gösteririz derlermiş.

Yani Medineli Yahudilerin bir peygamber geleceğine ait bilgileri varmış.

Medineli putperestler de onlardan duyarlarmış bu bilgileri. Bunun üzerine Medine’den bir heyet Mekke’ye gönderili­yor, gidin Kureyşlilerle anlaşın biz bir yerlerle harb eder­sek onlar bize yardım etsin, onlar savaşırsa biz onlara yar­dım edelim diye.

O heyet Mekke’ye geldiğinde Peygam­berimiz onlarla görüşür ve durumu arz eder. Heyettekiler, “Yahudilerin bahsettiği peygamber bu olabilir” demişler. Öyle ise Yahudilerden evvel davranıp biz Müslüman ola­lım derler ve orada Müslüman olurlar.

Kureyşlilerle anlaşmadan geriye giderler. İkinci sene altı kişi olarak ge­lirler ve Akabe denilen yerde Peygamberimiz’le buluşurlar. Bu altı kişi de Müslüman olur, iman eder; geriye dönerler.

Sonraki sene 70’i aşkın kişiyle gelirler; Efendimiz’e söz verirler; zina etmeyeceklerine ve Peygamberimiz’i canları, evlatları, malları gibi koruyacaklarına dair söz verirler.

Bunun üzerine Peygamberimiz ashabın Medine’ye gitmesine izin verir. Medineliler Müslüman olduktan sonra Musab b. Umeyr oraya öğretmen olarak gönderilir.

Abdullah bin Ümmü Mektum da gönderilir. İlk cumayı orada kıldıranlar bun­lardan biridir. Ashab, Medine’ye grup grup gittiler.

Hz. Ömer'in gitmesi gayet cesuranedir.

Hicret olayı hiçbir zaman kaçmak değildir. İslâm’ı daha iyi yaşamak ve diğer insanlara en iyi şekilde anlat­mak için gerekli zamanı ve zemini aramak için çıkıyorlar Mekke’den.

Hani, denizlerdeki, göllerdeki ve bataklıklardaki sular havada temizlenmek ve çiçekler, başlar, bahçeler, daneler üzerine yapmak için hicret ediyorlar; yükseliyorlar ya, işte hicret edenler de başka yerlerdeki insanlara tebliğ etmek ve sonra Mekke’ye dönmek için hicret ediyorlar.

Su bir yerde duracak olursa kokar, duran insanlar da bıkar.

İşle­yen demir ışıldar. Uzun atlama yapanlar, daha uzun atla­mak için geriye doğru çekiliyorlar.

Mekke’de işte bütün dünyanın üzerine atlama çizgisinden, buradan daha ileriye atlamak için geriye gidiliyor.

Medine’ye gidiliyor ve o hızla müthiş bir sıçrama yapılıyor.

Ta İstanbul’u alıyorlar; Endülüs’e kadar gidiyorlar ve Viyana’ya varı­yorlar.

Hamle sırası bizde.

Mahmut Toptaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Bahaddin Elçi / Şükür 1
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:37:37 ÖÖ »


Şükür  1

Şükür, verilen herhangi bir nimetten dolayı bu nimeti verene karşı kalben, lisanen veya fiilen veya bunların hepsi ile birlikte hissedilen minnet duygusu ile gösterilen saygı, iyiliğin kıymetini bilme, nimetin sahibine iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övmektir: ‘Hem sizde nimet namına ne varsa hep Allah’tandır.’ (Nahl-53) ayet-i mucibince nimetlerin tamamının Hak’tan olduğunu bilmektir.

Allah’a verdiği nimetlerden dolayı teşekkür etmektir. Allah’a vasıl olmada vasıtadır.

Şükrün yolu acziyettir. Hz. Abubekir Sıdık efendimizin ifadesiyle: ‘Acizlikten başka vuslat yolu yoktur.’ Bu sebeple kulun yapması gereken, acziyetini müdrik olarak Hakk’a iltica etmektir. Nitekim, Yüce Allah’ın:

‘Ey Davut ailesi şükredin…’ (Sebe-13) hitabına karşı Davut (a.s), “Ya Rabbi şükür senin bir nimetin olduğu halde Sen o nimeti bana ihsan etmeyince ben şükredenlerden nasıl olabilirim?” şeklindeki acziyet içeren bir ifade ile Hakk’a iltica etmesi ve yüce Allah’ın: ‘Şimdi şükredenlerden oldun.’ Hitabı, acziyetin şükredici olmanın esası olduğunun misalidir.

Kulun acziyetinin şuurunda olmasının vasıtası faydalı ilimdir, irfan sahibi olmaktır. Kendini bilmektir. Kendini bilen, Rabbini bilir. Rabbini bilen, acziyetini müdrik olur. Acziyetini müdrik olan, mütevazı olur.

Öte yandan Seyyid Ahmet Er Rufai Hz’lerinin ifadesiyle: ‘Şükür, Allah’ın nimetleri ile Allah’a isyan etmemektir.’

Allah ve Resulü’ne itaattir. Bu fikrin sübutu: ‘Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.’

(Nisa 69) ayet-i kerimesidir. Allah ve Resul’e itaatin batınında Allah sevgisi vardır. Zira kalplerde hükümran olan sevgidir. Seven, sevdiğine itaat eder. Sevdiğine karşı özünde, sözünde ve ahdinde sadık olur. Esasen, “Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.” (1/5) ayet-i kerimesi mucibince sadece Allah’a kulluk edeceğimize ve sadece O’nun emir ve yasaklarına uygun davranışlarda bulunacağımıza ve O’na mutlak manada itaat edeceğimize söz vermiş oluyoruz. Bu ahde vefa gösterenler muti olan müminlerdir ki, onlar Allah’tan başka hiç kimseden hiçbir şey istemeyen, böylece kula minnet kapsını terk edip, Allah’ın nimet kapısına yönelen, sonuçta muhtaç olmaktan kurtulanlardır. Bu bağlamda: ‘İstediğini Allah’tan iste ki muhtaç olmaktan kurtulasın.’ hadis-i şerifi hidayet rehberidir.

Şükür, nimetin artmasına sebeptir. Bu hususta; Yüce Allah’ın ‘Andolsun, şükrederseniz nimetimi artırırım.’ (İbrahim-7) vadi vardır. O’nun vadi haktır.

Şükredici olmak, inanç bütünlüğünü korumaktır. Dine mutlak manada bağlılıktır. Bidatlardan kaçınmak, Kur’an ve sünnete ittiba etmektir. Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlıklı olmaktır. Ölmeden evvel ölmektir. Yani günahlardan kaçınmaktır. Bu hususta ölüler gibi olmaktır. (Zira ölüler günah işlemezler.) Yanıldığında arkasından tövbe etmektir. Şüphelileri terk etmektir.

Davasız amelin olmaktır. Yani kimseye haksızlık etmemektir. Hakkı hukuku gözetmektir. Hak sahiplerine haklarını teslim etmektir. Böylece ahirette salih amellerinin sevaplarının hak sahiplerine dağıtılmasından emin olmaktır.

Şükür, nimetlerin tamamının Allah’a ait olduğunu kalben anlamak, aklen bilmek, lisanen itiraf etmek, fiilen o nimetleri yerinde kullanmaktır.

Helalinden kazanmak, helal yerlerde, hayır ve hasenatta harcamak, organları yaradılış amaçlarına uygun olarak kullanmaktır. Bu bağlamda gözleri harama bakmaktan, kulakları haram dinlemekten (gıybet, yalan, iftira vs.), kalbi nifaktan (riya, şirk, kibir vs.) korumak diline, eline sahip olmak zikredilebilir.

Esasen kişinin küfrünün de, şükrünün de karşılığı kendisine aittir. Nitekim ayet-i kerimede: ‘Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük eden bilsin ki Allah müstağnidir. Her türlü övgüye layıktır.’ (Lokman-12) Gerçek şu ki; müminler, varlıkta da yoklukta da şükür ve sabırla hareket ederler. Hadis-i şerifte: ‘Müminin durumu hayret vericidir. Her hali kendisi için hayırlıdır. Sevinçli bir durumda olduğu zaman şükreder. Bu hal onun için hayırlı olur. Sıkıntılı bir durumda olduğu zaman sabreder. Bu hal de onun için hayırlı olur. Müminlerden başkası için böyle bir şey yoktur.’

Allah indinde muteber olan, insanın davranışlarıdır.

Nitekim hadis-i kutside: ‘’Ey kullarım, hakkınızda itibar ettiğim şey amellerinizdir. Öyle ise kim bir hayır işlemeye muvaffak olursa bundan dolayı Allah’a şükretsin. Kim de hayrın dışında bir amel işlerse bundan dolayı nefsini suçlasın. Çünkü iyi bilin ki hayır Allah’tan, şer nefistendir.”

Yüce Allah’a şükredici olmanın bir tezahürü de takvadır. Takva; korkma, sakınma, Allah korkusu ile günahları terk etmek, Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle riayet etmektir. Hayatın her anını Allah’ı görüyormuş gibi yaşamaktır. İman edip şirkten korunmaktır. Bütün hayırların kaynağıdır ve üç boyutludur.

İnsanın kendi nefsi ile vicdanı arasındaki takva; nefsin hakkını verip, hazzından kaçınmaktır. Mesela yiyip içmekte nefsin hakkı, tüm bunların ifratında ise nefsin hazzı vardır. Mümine yakışan: ‘Yiyin için, israf etmeyin.’ emrine itaattir. Sahip olduğu nimetleri amaçlarına uygun olarak kullanmaktır. Bu hususta adil olmaktır.

Böylece günahların vicdanları paslandırmasının önüne geçmektir. Nitekim: ‘Ey iman edenler Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.’ (Ahzab-71) “Gücünüz yettiğince Allah’tan korkun.” (64/16) ayet-i kerimeleri önemli birer beyandır.

İnsanın diğer insanlarla kendisi arasındaki takva; insanın hükmünde adil olmasıdır. Hakkı savunması, hukuka saygılı olmasıdır. Yüce Allah’ın kendilerine kitap verilenlere: ‘Allah’tan korkun.’ (Nisa-131) hitabı bu bağlamda önemli bir ikazdır.

İnsanın kendisi ile Allah arasındaki takva imandır.

İmanından emin olma ve kendisinden emin olunma halidir. İnandığı gibi yaşama erdemidir.

İnsan, takva sahibi olmakla kendisini Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırlamış olur. Ölüm anında melekler insana Allah’ın rahmetinin ve mağfiretinin müjdesini iletirler.

Bu yüzden takva sahibi olan mümin Allah’a kavuşmayı, Allah da onu kendi huzuruna almayı sever.

Dünyaya dalıp, ahireti unutan kul, ölüm anında Allah’ın azabı ile korkutulur. Ahiretteki yeri kendisine ayan olur.

Bu sebeple o kul huzura çıkmak istemez. Allah da onu rahmetinden uzaklaştırır. Azabına yaklaştırır. Nitekim:

‘Öyle ise siz beni (itaatle, ibadetle) anın, bende sizi (sevap ile mağfiret ile) anayım. Bir de bana şükredin. Bana nankörlük etmeyin.’ ayet-i kerimesi bu hususta önemli bir uyarıdır.

Şükredici olmanın bir tezahürü de bütün nimetlerin sahibi olan Allah’a hamd etmektir. Hamd, övme, iyilikle ve üstünlükle niteleme en yüksek sevgi ve tazimle Allah’a yöneltilen övgü, kalbi sevgi, Allah’ı tenzih etmektir, kulun Allah’tan razı olduğunun ifadesidir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifte:

‘Hamd, şükrün başıdır. Allah’a hamd etmeyen O’na şükretmiş olmaz.’ buyurmaktadır. Hamd, tamamen Allah’a aittir.

Elhamdülillah sözü uluhiyete ait bir nitelemedir. Bu bakımdan Allah’tan başkasına hamd edilmez. Hamd, hamdedilenin lütufkârlığının hamd edene ulaşmasıdır.

Kur’an-ı Kerim’de hamd kırk üç yerde ve Allah’a nispet edilmiş olarak geçmektedir. Elhamdülillah sözü, Allah’ın söylenmesinden en çok hoşnut olduğu sözler arasındadır. ‘Zikrin eftalidir.’

Sevinç veya musibet halinde elhamdülillah denilmelidir. Nitekim Allah dostlarından kervan sahibi olan birisine kervanı kaybolduğu bildirilince elhamdülillah der.

Bilahare kervanın bulunduğu haber verilince yine elhamdülillah der. Her iki halde de elhamdülillah demesinin hikmeti sorulunca;

“Kervanın kaybolduğu bildirdiğinde kalben bir üzüntü duymadığım için Allah’a hamd ettim. Kervanın bulunduğu bildirince bu defa sevinç duymadığım için, kalbimi dünya sevgisinden salim kılan Allah’a hamd ettim” şeklinde cevap verir.

Dünyevi bir musibet halinde hamd etmek Allah’ı tenzih etmektir. ‘İnsanın başına gelen her musibet muhakkak ki elleri ile yaptıkları yüzündendir.’ (Şûra-48) ayet-i kerimesi mucibince nefsi kınamaktır.

Elhamdulillahir rabbil âlemin sözü uluhiyete ve Rabbiyete ait bir nitelemedir. Kur’an-ı Kerim’in ilk sûresi Fatihay-ı Şerif’in ilk ayetidir. Şükredici olmanın esasıdır.

Bu hususta: ‘Elhamdulillahi rabbil âlemin dediğin zaman muhakkak ki Allah’a şükretmiş olursun.’ hadis-i şerifi önemli bir beyandır.

Şükredici olmak icmalen;

İnkârdan imana

Şirkten tevhide

Kibirden mütevazı olmaya

Ucubdân acziyete

Putlara tapınmayı terk edip Allah için ibadete

Münafıklıktan ihlasa

Fısktan (ifsattan) ıslahata

Zulümden adalete

Riyakârlıktan salih amele

Putperestlikten hakperestliğe

Yaratılmışlardan ummak yerine Allah’tan ümit etmeye

Yaratılmışlardan korkmak yerine Allah’tan korkmaya

Günahları terk edip tövbe etmeye

Şehvetten iffete

Cerbezeden hikmete

Gazaptan şecaate

Nefse itaatten nefse muhalefete

İfrattan itidale

İsraftan iktisatlı olmaya

Şeytan ile dostluktan şeytana düşmanlığa

Kindarlıktan dostluğa

Dünya sevgisini terk edip Allah sevgisine yönelmektir. Sonuçta Allah sevgisine mazhariyettir.

Allah sevgisi, Allah tarafından sevilme niteliği kazanınca şükür hasıl olur. Basiret açılır, kalp nurlanır, Allah’ın nazargâhı olur. Korku ve üzüntü gider, emniyet ve sevinç gelir, rızık genişler, insanlar hizmete koşar.

Sevilmiş olan hür olur. ‘Allah, sevdiği kulun kalbini öylesine genişletir ki, semalar ve zemin o kalbe sığar da yine de boşluk kalır.’ (Hadis-i şerif) Kul Rabbinden razı ve Allah da kulundan razı olarak cennete girer ve Cemalullah ile müşerref olur.

Allah, bu şerefi cümlemize nasip etsin. Amin. “Şüphesiz o yüceler yücesidir. Hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şûrâ-51)

Bahaddin Elçi.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
Yetenekli Kalemler / Ortaklıklar Niçin Uzun Sürmez
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:25:17 ÖÖ »


Ortaklıklar Niçin Uzun Sürmez

Ülkemizin en önemli sorunlarından birisi kurumsallaşamamak. Şirketlerin en önemli özelliği ortaklarının olmasıdır. "Şirk" kelimesi de zaten ortak anlamındadır. Şirket kelimesi ortaklık demektir. Ama nedense bizde ortaklıklar pek uzun sürmez... Neden? Neden ortaklar bir süre sonra kusura bakmayın ama “kurtarınca kaçarım” duygusuyla birbirine “gözünün üstünde kaşın var” diyerek son noktayı koyup “ayrılıyorum arkadaş” der?

Hiç mi ayrılan ve ayrıldıktan sonra her ikisi de yok olan ortakları ve ortaklıkları görmez?

Niye nefsinin esiri olarak “ben çalışıyorum” diye söylenirken ortağının çalıştığını görmezden gelir, anlamış değilim. Sonra da ortaklığı bitirince sistem bitiyor. Mahvoluyorlar... Yazık değil mi emeğe? Bu tamahkârlık niye?
 
Çünkü ortaklığı bozmaya niyetlenen kimse veya her iki ortağın her ikisi de elde edilen başarının ortaklıktan sonra da böyle devam edeceğini zannetmektedir.
 
Bir başarı elde edilip bir ticari faaliyet sürüp giderken bu başarının bundan sonra tek başına kendisinin olmasını düşünmektedir. Oysa bu başarı ikisi var iken elde edilen bir başarıdır. Bir kişiyle devam ettirilmesi çok zordur.

Aksine hesabını kitabını elbette ki iyi yaparak, ortağının kendine rende olmak istediği durumlara karşı onu reel anlamda ikaz edip uyararak ama ortaklığı bozmadan bu faaliyetini sürdürmek daha kolaydır. Yeter ki aradan nefsi, bencilliği ve ortağının o zamana kadar verdiği emeğe vefasızlığı unutmak olmasın.
 
Bu konuda batılı firmalarda ortaklıklar mümkün olduğunca kurumsal sürdürülmeye çalışılır. Aile şirketleri de olsa yine de kurumsallaşmaya gidilir ve yönetim kurumsal ve profesyonel ellerde yürütülür ama ortaklıklar bozulmaz... Onun içindir iki asırlık hatta üçüncü asra giren firmaları duyarız... Bizde ise birçok ortaklıklar beş on yılda son bulmakta çoğu çeyrek asra ulaşmamaktadır...
 
Akif İnan İzgördü.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
6
M. Said Arvas / Şeytân Köpek Nefis İse Kaplan Gibidir
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:18:50 ÖÖ »


Şeytân Köpek Nefis İse Kaplan Gibidir

Köpek kovalayınca kaçar. Başka taraftan yine gelir. Bu defâ da aldatamaz ise vazgeçer. Nefis ise kaplan gibidir. Saldırması, ancak öldürmekle biter.

Allahû teâlâ herkesin kalbine bir mele vazifelendirmiştir. Bu melek insana iyi düşünceler ilhâm eder. Şeytân da, insanın kalbine kötü düşünceler, vesveseler getirir. Helâl yiyen kimse, ilhâm ile vesveseyi birbirinden ayırır. Haram yiyenler ayıramaz. İnsanın nefsi de, kalbine kötü düşünceler getirir.
 
İlhâm ve vesvese devamlı olmaz. Nefsin kalbe verdiği kötü düşünceler ise, devâmlıdır, gittikçe artar. Vesvese, duâ edilirse, dine uygun yaşanırsa azalır ve zamanla yok olur...
 
Nefsin arzuları, ancak kuvvetli mücâdele ile azalır, yok olur. Şeytân, köpek gibidir. Köpek kovalayınca kaçar.

Başka taraftan yine gelir. Bu defâ da aldatamaz ise vazgeçer. Nefis ise kaplan gibidir. Hedefine ulaşamadıkça vazgeçmez. Saldırması, ancak öldürmekle biter.
 
İnsan, şeytanın vesvesesine uymazsa, bundan vazgeçer.

Başka vesvese başlar. Bazen çok hayırlı işe mâni olmak için, az hayırlı olan şeyleri yaptırmak ister. Büyük günâha sürüklemek için, küçük hayır yaptırmaya teşvik eder.
 
Şeytânın yaptırmak istediği hayırlı iş, insana tatlı gelir ve acele ile yapmak ister. Meselâ nâfile namazlarla meşgul edip, farzları yaptırmaz. Sağa sola çok sadaka verdirip zekât verdirmez. Hadis-i şerifte;

(Acele etmek şeytandandır. Beş şey bundan müstesnâdır: Borcunu ödemek, cenâze hizmetlerini çabuk yapmak, misafiri doyurmak, günâh işleyince hemen tevbe etmek, kızını zamanı gelince evlendirmek) buyuruldu. Yani namazını kılan ve günâh işlemeyen, nafakasını helâlinden kazanan birini bulunca kızını bekletmemelidir.
 
İlhâm olunan şeyler insan için en kıymetli şeylerdir.

İslâmiyete uygundur. Şeytandan gelen vesvese ise dinden uzaklaşmaya sebep olur.
 
İnsan, ilhâm olunan şeyleri yapmalıdır. Dikkat edilecek husus ilhâmın cinsini anlamaktır. Bu da İslâmiyete uygun olup olmadığına bakılır. Karar vermekte zorlanırsa, salih bir âlime sorulur. Salih olmayan, namazını kılmayan, dine uygun yaşamayan kötü din adamına sorulmaz...
 
Kalbe gelen düşünce, nefse acı gelirse, yapmak istemezse hayır olduğu anlaşılır. Tatlı gelir, hemen yapmak isterse, şer olduğu anlaşılır... Meleklerden gelenler ile, şeytanlardan gelenlerin tamamı kalbe girer.

İnsanın aklı da hakemlik yapar. Akl-ı selim sahibi meleklerden gelenlere itibar eder, onları beğenir ve yapar. Dünyada da ahirette de mesut olur. Akl-ı selim sahibi olmayan ise bunları beğenmez ve yapmaz iki cihanda da büyük sıkıntılarla karşılaşır.
 
Yol ayırımında olan her insan bu iki yoldan birini seçmeye mecburdur...

M. Said Arvas.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
7
Ebubekir Ay - Single Eserleri

11 / 00:00:48:18 / 70,88 MB

Ebubekir Ay - Ağladı Gözler 2021 Single - 320 Kbps (1 / 05:07)
------------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - Ağladı Gözler 2021  05:07


Ebubekir Ay - Aşk Dediler (Single) 2017 320 Kbps (1 / 04:56)
----------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - Aşk Dediler  04:56


Ebubekir Ay - Birakma Seydam 2021 Single - 320 Kbps (1 / 04:35)
-------------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - Birakma Seydam 2021  04:35


Ebubekir Ay - Cennet Sensiz 2020 Single (1 / 04:38)
-------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - 1 Cennet Sensiz  04:38


Ebubekir Ay - Ey Allah'ın Resulü (Single) 2023 (1 / 04:30)
--------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - Ey Allah'ın Resulü  04:30


Ebubekir Ay - Gel Kardeşim 2018 Single (1 / 03:29)
------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - 1 Gel Kardesim  03:29


Ebubekir Ay - Iyiki Varsın (Single) 2024 (1 / 04:45)
--------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - Iyiki Varsın  04:45


Ebubekir Ay - Ruyi Zemin (Single) 2023 (1 / 03:28)
------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - Ruyi Zemin  03:28


Ebubekir Ay - Selam Olsun 2017 Single (1 / 04:13)
-----------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - 1 Selam Olsun  04:13


Ebubekir Ay - Sen Yarabbi Deyince 2018 Single (1 / 04:01)
-------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - 1 Sen Yarabbi Deyince  04:01


Ebubekir Ay - Sultanım 2019 Single (1 / 04:33)
--------------------------------------------------------------------
Ebubekir Ay - 1 Sultanim  04:33

PCLOUD.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
İnaç Ahlak / Öfkenizi Yyenebiliyor Musunuz
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 09:10:53 ÖÖ »


Öfkenizi Yyenebiliyor Musunuz

Öfke,malumunuz olduğu üzere ateşin mahsuludur . Öfke anında yapılan işler hep pişmanlıkla sonuçlanır ,onun sebebiyle büyük kötülükler ve musibetler meydana gelebilir, bunun için "Öfke ile kalkan zararla oturur" denilmiştir. İnsan öfkeliyken doğru düşünemez ve o anda hem kendisi için hem de cemiyet için büyük zararlar verebilir, kimi zaman da kişiye edebi kaybettirip onu sabırlı, merhametli ve şuurlu biri olmaktan çıkarır . bu da kişinin dinini noksanlaştırır (Allah muhafaza eylesin)...

Bundan dolayı Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesaellem): "Öfke şeytandandır" (Ahmed b. Hanbel) ve "Öfkeden sakınınız" (Ahmed b. Hanbel) buyurmuştur...

Hazret-i Ali (r.a) cihad hareketlerinin birinde bir müşrikle teke tek dövüşürken, hasmını yere yatırıp göğüsü üzerine oturur ve onu önce imana davet eder. Fakat bu davete müşrik, Hz. Ali'ye tükürmekle cevap verir. Bunun üzerine Hz. Ali hasmını bırakıp üzerinden kalkar. Bu duruma çok şaşan putperest: "Beni niye öldürmedin" diye sorar. Hz. Ali de cevaben: "Eğer seni öldürseydim, öfke ve hiddete kapıldığım için öldürecektim, yoksa Allah'ın dinini kabul etmediğinden dolayı değil" Bu cevap üzerine putperest, La ilahe illallah Muhammedu'r-Rasulullah diyerek iman eder...

Evet, Hz. Ali (r.a) ve emsali büyükler, kendilerine dil uzatanlara karşi vakarlarini böyle muhafaza etmişler, gazablarini yenmişler ve ceza vermek gerekirken üstelik affetmişlerdir

Dolayısıyla İslam'da nefis için kızmak yoktur.Haklı bir davada bile olsa gazabı yenip affedebilmek en büyük meziyettir . Ancak İslam'a karşı yapılan bir saldırı söz konusu olduğu takdirde müslümanın kızması ve hiddetlenmesi İslam'ı korumak maksadıyla kesinlikle gerekli bir tavırdır...

Dolayisiyla öfke bütün kötülükleri barindiran bir haslettir.Onu yenebilmek büyük bir ahlak üstünlüğüdür.. Ancak nefsimiz kötülüğe meyyaldir ve bizi bu kötülüklere davet edebiliyor,

O halde:

--Bu konuda dikkat etmemiz gereken hususlar nelerdir?

--Nefsimizi bu mezmum huydan nasıl kurtarabiliriz? Öfkemizi nasil yenebiliriz?

--Bu hususta riayetsizlik, gerek aile yaşantısı gerekse sosyal yaşantı için nasil olumsuzluklar oluşturabilir?

--Bu konuyla ilgili gereken hassasiyeti gösterebiliyormuyuz? Ne dersiniz? ...

Rabbimiz'in rahmeti, bereketi ve magfireti sizlerin, bizlerin ve tüm müminlerin üzerine olsun...

BIR NEFIS MUHASEBESINE VAR MISNIZ ?

Bir hadisi şerifinde Rasullullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur :

"Hesaba çekilmeden evvel, nefsinizi hesaba çekin..

Evet, zaman hızla akıp giderken hemen hemen günümüzün her saati dünyanin fani meşgaleleriyle harcanmaktadır. Dünyaya olan taalluk ve bağlılıgımız da ,aslı vazifemiz ve kutsi hizmetimizden bizleri sürekli alı koymaktadir. Bizler adeta koskoca bir hayati sadece nefsimiz için tüketip, dünyanın geçiciliğini düşünemez olduk.İstisnalar olmakla birlikte ne yazıkki pek çoğumuz bu durumdadır ...

Böyle olduk da ne oldu? ..Bilmem ki, ne kazandık?

Bugün Müslümanların içine düştükleri durumun altında yatan en önemli nedenlerden biri de bu değil midir? ..Bu kadar vahim bir durum karşısında bizler ne yapıyoruz?
Islam adına koskoca ihmaller, tekasüller, gaflet ..

Oyasa ki hayatın bütün bu fani meşgaleleri bizler için birer imtihandır...
Bu durumu 1400 yıl önceden Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere bildirerek şöyle uyarıda bulunmuştur :

Benden sonra üzerinize (gelmesinden) korktuğum şeylerden birisi de dünya güzellik ve zinetleri acılıp ahireti ihmal edecek kadar sizi oyalamasıdır. (Buhari, Müslim)

Evet, Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu Hadisi Şerif 'le , bugünkü toplumsal yaşantımızın boyutunu ortaya koyarak, bu gerçeği apaçık açıklamıyor mu? Bunun için bir keder duymuyor muyuz?...

Öyleyse, 14 asır evvel yaşanan asrı saadeti günümüz dünyasına yansıtarak geçmişten ders almalıyız.Nitekim yaşanan bu manevi boşluğun giderilmesi ancak kalbimizin gıdası , ruhumuzun ihtiyacı ve rahatı olan ibadetlere sarılmakla mümkündür.. Zira asrı saadeti, asrı saadet yapan, insanların mutlak manada Kur'an doğrultusundaki hareket etmeleri ile değerlendirilemez mi? ...

Peki ya bizler ?..Hayatımızın hedefini, gayesini düşünmeyi vakit bulabiliyormuyuz?
Yaşantımız, yaratılış gayemize uygunmudur, bunu hiç düşündük mü ?

Mükellefiyetlerimizi, kulluk vazifelerimizi hakkıyla, eksiksiz olarak yerine getirebiliyormuyuz ? ..vicdanen rahat mıyız?

Ecel aniden kapımızı calmadan böyle bir nefis muhasebesine varmiyiz? yoksa halimize sükut edip , böyle gelmiş böyle gidecek mi diyeceğiz ?

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
9
İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE / Yol Haritamız Kur’an
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 09:04:32 ÖÖ »


Yol Haritamız Kur’an

“Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir.” (17/9)

Kur’ân okumayı belli zamanlara hasretmek, günün-gecenin belli saatlerinde Kur’ân okumaya, tefekkür ve tezekkür etmeye, akledip fıkhetmeye özen göstermek elbette güzel. Nazım Özdemir kardeşimin hatırlattığı gibi, kendisine şahitlik edilen Fecir Kur’ân’ını (İsra 17/78) okumayı ya da Kıyâmü’l-Leyl’de tertîl üzere; dura dura, sindire sindire Kur’ân okumayı (Müzzemmil 73/1,4) bir hayat prensibi edinmek daha da güzel.

Ancak, Kur’ân okumayı belli vakitlerle sınırlamayıp her zaman ve her fırsatta; evde, yolculukta, tatilde, piknikte.. Kur’ân’ı elimizden bırakmamak, Kur’ân’la birlikte seyahat etmek, onunla oturup onunla kalkmak, onunla yorulup onunla dinlenmek; hasılı yürüyen hayatın akışı içinde Kur’ân’la beraber yürümek, onu “yol haritası” edinmek, “yürüyen Kur’ân” olmak zorundayız.

Yaz aylarında hayatımız bir başka türlü hareketleniyor. Tebdil-i mekan, farklı bir imkan ve farklı bir zaman fırsatı da sunuyor insana. Farklı mekanlarda ve zamanlarda okunan Kur’ân, insanı başka başka ufuklara taşıyor. Dinlenirken Kur’ân’la “dinlenmek” de bu fırsatlardan biri...

Farklı zaman ve mekanlarda Kur’ân okurken kısa notlar almak, kendimizce vurucu/çarpıcı cümlelerin altını çizmek de güzeldir. Altını çizdiğimiz cümlelerle, aslında yol haritamızı da çizeriz:

Daha yolun/yolculuğun ilk adımında, Kur’ân bizi ontolojik boşluğa düşmekten kurtarır:

“Biz göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları boşuna yaratmadık.” (Sâd 38/27)

“Biz göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları oyun/eğlence olsun diye yaratmadık.” (Enbiya 21/16)

Evet, gök, yer ve ikisi arasında bulunan varlıkların hiç biri boş yere yaratılmadı.

Sadece kendisinin değil göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların yaratılış hikmetini kavrayamayan insan ontolojik boşluğa düşer. Ontolojik boşluk ise varlığı ve hayatı anlamsız kılar.

Yarattığı varlıkların ve insanın yapısal özelliklerini en iyi bilen Rabbimiz, peygamberleri aracılığı ile gönderdiği vahiyle insanoğlunun elinden tutar; ona beşikten-mezara izleyeceği yol haritasını gösterir.

“Yaratan (yarattığını hiç) bilmez mi? O Latîf’tir (her gizliyi bilir) ve Habîr’dir (herşeyden haberdardır).” (Mülk 67/14)

Kur’ân-ı Hakîm, bazı sûrelerin başında ve sık sık kainattaki muazzam düzene dikkat çekerek her şeyin belli bir amaç için yaratıldığını ve bütün varlıkların kendilerine çizilen yörüngeler ve yol haritaları üzre hareket ettiklerini (tesbîh) hatırlatır:

“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbîh ederler.” (57/1; 59/1, 24; 61/1; 62/1; 64/1; 17/44...)

“Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir felekte/yörüngede yüzmektedirler (yesbehûne).” (21/33; 36/40)

Varlıklar alemi, ister istemez Allah’a ve O’nun koyduğu kurallara boyun eğmiş olup O’nu hamd ile tesbih etmektedirler. Allah’a kulluk için yaratılan irade ve akıl sahibi varlıklar ise, itaat ve isyan etmekte özgür bırakılmışlardır.

“Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)

“Biz ona (hayır-şer, doğru-eğri, hak-batıl...) iki yol göstermedik mi?” (Beled 90/10)

İnsana iki yol gösteren ve onu bu yollardan birini tercihte özgür bırakan Rabbimiz, insanoğlunun üzerinde yürüdüğü taktirde dünya ve ahiret saadetini elde edeceği Doğru Yol’un yol haritasını da apaçık ortaya koydu:

“Doğru Yol’u göstermek Bize aittir.” (92/12)

“Şüphesiz Biz ona (Doğru) Yol’u gösterdik. İster şükredici olur, isterse nankör.” (İnsan 76/3)

Sırât-ı Müstakîm’in yani Dosdoğru Yol’un işaret taşlarını ve insanlığı esenliğe ulaştıracak şaşmaz ilkeleri içeren vahyî gerçeklik, model insanlar olan peygamberler aracılığı ile bildirildi ve örneklendi.

“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara 2/213)

Ebedi yol haritası ise son vahiy olan Kur’ân! “De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur.”(Âl-i İmran 3/73)

Evet, mutlak hakikat yalnızca ve sadece Kur’ân’dır. O’nun dışındaki yollar ise mahza dalâlet!

“Hakk’tan sonrası/başkası sadece sapıklıktır!” (Yunus 10/32)

“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (En’âm 6/153)

“Ve Allah (sizi) Selâmet Yurdu’na çağırır ve dilediğini Sırât-ı Müstakîm’e iletir.” (Yunus 10/25)

Yol tercihi elbette insan iradesine bırakıldı; isteyen Hak Yol’u, isteyen de batıl yolları tercih eder. Ancak Allah insanların Doğru Yol’da olmasına razı olur, sapıklığa ise razı olmaz.

“O, bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstehak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (A’râf 7/30)

Kendilerini doğru yolda zanneden şeytanın dostları, gurur ve kibirleri sebebiyle hakkı bulamazlar.

“Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her tür mucizeyi görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarındandır.” (A’râf 7/146)

Sırât-ı Müstakîm üzre yürüyenler kendilerine iyilik ederler, ondan sapanlar ise zarar ve ziyanda olurlar.

“Şüphesiz Biz bu Kitab'ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerinde vekil değilsin.” (Zümer 39/41)

Sapkınlıkları sadece kendilerine zarar veren inkarcılar ne kadar çok, ne denli güçlü olurlarsa olsunlar Allah’a da Allah’ın davasına da zarar veremezler. Onlara, Hz. Musa’nın (a.s), egemen küfür ve zulüm düzenlerine karşı çağlar ötesinden gelen muhteşem sözünü kıyamete kadar haykırmaya devam etmeliyiz:

“Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların tamamı küfretseniz/inkâr etseniz (ne yazar!); muhakkak Allah Ganî’dir (hiçbir şeyinde noksanlık olmaz), Hamîd’dir (hamde lâyık olandır).” (İbrahim 14/8)

Dosdoğru Yol’da yürüyüp dosdoğru yaşayanlara gelince; onlar için ne korku vardır, ne de hüzün!

“'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ahkâf 46/13)

Rabbimiz, bizleri “Esenlik Yurdu”na ulaştıracak yegane yol haritamız olan Kur’ân’la yürümeyi, bir başka ifade ile “yürüyen Kur’ân” olmayı, Kur’ân’la yaşayıp Kur’ân’la ölmeyi hepimize nasib eylesin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
10
ZİKİRLER / Ayetlerde Zikir Anmak
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 08:58:48 ÖÖ »


Ayetlerde Zikir Anmak

Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır. (2/114)

Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! (2/152)

Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur. (2/200)

Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin. (2/239)

(Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et." dedi. (3/41)

Bunları biz sana ayetlerden ve hikmetli zikr'den (Kur'an'dan) okuyoruz. (3/58)

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. (3/190)

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (3/191)

Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. (4/103)

Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikr'in gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız." (7/69)

(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (7/201)

Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (7/205)

Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler, O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler. (7/206)

Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (8/45)

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (13/28)

Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz. (15/9)

Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun. (16/43)

(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. (16/44)

Ancak: "Allah dilerse" (inşallah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir." (18/24)

Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (18/28)

Ki onlar, Beni zikretme (konusun)da gözleri bir perde içindeydi. (Kur'an'ı) dinlemeye katlanamazlardı. (18/101)

(Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir. (19/2)

Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. (19/16)

Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi. (19/41)

Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi. (19/51)

Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi. (19/54)

Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi. (19/56)

Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (20/14)

Ve seni çok zikredelim." (20/34)

Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın. (20/42)

Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. (20/43)

Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (20/124)

O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der. (20/125)

(Resûlüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!). (20/130)

Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz. (21/7)

Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız? (21/10)

Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (21/24)

Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz." (23/110)

(Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler. (24/36)

(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (24/37)

Derler ki: "Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular." (25/18)

Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. (26/227)

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (29/45)

Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (33/21)

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokca zikreden erkekler ve (Allah'ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (33/35)

Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin. (33/41)

Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. (33/42)

Sen ancak, zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele. (36/11)

Ve o zikir okuyanlara, (37/3)

Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır. (38/8)

Biz, dağları onun emrine vermiştik.Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi. (38/18)

O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. (38/32)

Bu, bir zikr'dir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır. (38/49)

Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler. (39/22)

Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O'ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur. (39/23)

Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah'tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler. (39/45)

(Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et. (40/55)

Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım? (43/5)

Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için. (43/13)

Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. (43/36)

İman edenler, derler ki: "(Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?" Fakat, içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir sure indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla (olan): (47/20)

Şu halde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir. (53/29)

Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (54/17, 54/22, 54/32, 54/40)

Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." (54/25)

İman edenlerin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin 'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı. (57/16)

Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü canlandırıyor. Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık. (57/17)

Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (58/19)

Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (62/9)

Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah'ın fazlını isteyip-arayın ve Allah'ı çokca zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz. (62/10)

Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten 'tutkuya kaptırarak-alıkoymasın'; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (63/9)

O inkâr edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. (68/51)

Oysa o (Kur'an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir. (68/52)

Ki, kendilerini bununla denemek için. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah), onu 'gittikçe şiddeti artan' bir azaba sürükler. (72/17)

Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin). (72/18)

Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel. (73/8)

Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret. (76/25)

Zikr (vahy, öğüt) bırakanlara; (77/5)

Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan. (87/15)

Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi? (94/4)

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10