Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Bahaddin Elçi / İnsan ve İman 2
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:10:43 ÖÖ »


İnsan ve İman  2

Bilim ile din arasında sadece yöntem farkı vardır.

            Din vahye dayanır, deneyüstü olanları izah veya tefsir eder. İnsana, ruhun en yüksek mertebeden ifadesi niteliğindeki; en yüce varlık ve en yüce hakikat olan Allah fikrine ulaşmasında rehberlik eder.

            Bilim, deney ve gözleme dayanır. Duyu organlarının intibalarını değerlendirir, bilgileri düzenler Kur’an ayetlerinin akli delillerini keşfeder. Dinin daha güzel anlaşılmasına yardımcı olur. İmamının kuvvetlenmesine katkı sağlar. “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır.” (Hz.Ali)

            Örneğin;Kur’an diliyle Yüce Allah, “İki denizibirbirine karışmamak üzere salıvermiştir.Aralarında bir engel vardır. Birbirlerine geçip karışmazlar.” (Rahman/19-20) Din ile ifade edilen bu gerçek on dört asır sonra araştırma ve gözlem yoluyla, tuzluluk oranları farklı iki deniz arasında, var olan bir engel sebebi ile bu iki denizin, sularının karışmadığı gerçeği, bilimsel olarak keşfedilmiştir. Örnekleri çoğaltabiliriz.

           İnsan, akıl melekesiylekâinat nizamını idrak edebilir. Ve bu nizamın şuuruna vakıf olabilir. Yaratanı tanımak bu şuurla mümkündür. Bu şuur en kâmil manada Fahr-i Kâinat Efendimizde tecelli etmiştir.

            İslam ideali bütün nimetleri kapsar. Bu ideal adına müminin katlandığı her zahmet kendisi için bir nimettir. Zira mutlu sonun kapıları, ancak acıların anahtarı ile yani nefse muhalefet etmekle, nefsani lezzetlere kapılmaktan korunmak sureti ile açılabilir.

            İslam bedenen ve ruhen, ahenk içinde yaşayan insanı hedefleyen, ilahi bir nizamdır. Bedenin organları, nasıl bir ahenk içinde hareket ediyorsa insan, manevi varlığı ve ruhaniyeti ile de aynı ahenge sahip olmalı ki dengeli bir hayat yaşayabilsin. Bu bağlamda kalp nerede ise insan orada muteberdir.

            İslam, insanın ahlaki ve sosyal tekâmülünde en önemli faktördür. Zira cemiyetler iman ile kurulur, ilimle tekâmül eder. Devlet egemenliği, hükümranlığı Allah adına kullanmakla süreklilik kazanır.

            İslam’ın, beşer saadeti için gerekli olan kuralları, bütünü ile kapsadığına, kalben inanan, inandığı gibi yaşayan mümin, İslam idealini en geniş hatları ile ruhaniyetine sindirmiş olur. Sonuçta nefse muhalefet ederek nefsini arındırır, şeytanı düşman bilir, onun şerrinden emin olur. Kalbini dünya sevgisinden ve masivadan temizler, dosdoğru yola ulaşır. Heva ve heveslerini terk eder, onları ilah edinmekten necat bulur. Böylece ahlaken güzelleşir.

           “Din nedir? Ahlak (hadis-i şerif)”mucibince inanç bütünlüğünü kazanır ve karakter bozukluğundan kurtulup, mümtaz bir şahsiyet olur. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ayet-i kerimesinde beyan edilen yaratılış amacına uygun olarak ve kulluk bilinci ile hayatını yaşar. Bu hâl kula kulluk kapısını kapatıp, Allah’a kulluk kapısına yöneliştir.

            “Kulum bana farz olan ibadetler ile yaklaşır.

Nafile ibadetler ile de yaklaşır. Ozaman kulumun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı ben olurum” (hadis-i kutsi) mucibince Hakk’a giden yol, mümin için açılmış olur. Bu süreçte akıl hikmeti, ruh kudreti ve azameti kavrar, muhabbet idraki dinamik hale getirir.

            Muhabbetullah ile çıkılan bu yolda, varılan bir menzilden sonra aklın idrak sınırı biter. Bu defa kalp devreye girer. “Ben ancak mümin kulumun kalbine sığarım” (hadis-i kutsi) beyanınca Yüce Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiilleri ile kâinattaki zerrelerin tecelligâh noktalarındaki tecellilerine aşina olur. Bu yol müminin ruhaniyeti ile Allah’a yönelişi, kendini bilmesi, acziyetini idrak etmesi sonucunda, erişilen dosdoğru bir yoldur.

Ancak engelleri çoktur. Bu yolda Resülullahın, “Allah’ım bana eşyanın hakikatini öğret” duası mümin hakkında tecelli edince, kalbi uyanıklık meydana gelir. Mümin feraset sahibi olur ve Hakk’ınayetlerini her zerrede kalben idrak eder.

            “Müminin ferasetinden (anlayış) korkun. O,Allah’ın nuru ile bakar” (hadis-i şerif) gereği feraset sahibi olan mümin yaratılmışlara Allah’ın nuru ile bakar.

            Her varlıkta arşın nurunun, dolayısıyla Yüce Allah’ın tecelligâh noktası vardır.Allah’ın nuru ile bakan mümine bu tecelligâh noktası ayan olur. Görülen bu nur varlığın yaratılış hikmeti, eşyanın hakikati, İlm-i Ledün’dür.  (gaybın gizliliklerinin bilgisi)

            Bu yola açılan kapı acziyet, yokluk kapısıdır. Zira varlıkta nefsin zevki, “Gerçek o ki insan (ilim ve malda) zengin olduğunu görmesi ile azar” (Alak-6) yoklukta muhabbetullah (Allah sevgisi), Allah’a aşk vardır. Ancak yakınlığınhâsıl olabilmesi için salikin de Yüce Allah tarafından sevilmesi esastır.

            “(Resulüm) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir”(3/31) ikazı Kur’an ve sünnete tabi olmadan bu yolda mesafe katledilemeyeceğinin beyanıdır. Kur’an ve sünnete, sımsıkı sarılarak çıkılan bu yolda, seven ve sevilen aynileşince,mürid (isteyen) ile muradullah da (Allah’ın istediği) aynileşir ve böylece müminin ruhaniyetiyle Allah’a yönelişi sonucunda muhhabbetullahhâsıl olur.

            Muhabbetullah, müminin idrakinden ve bütün hücrelerinden fışkıran bir kudrettir. Ve bütün kudretlerin fevkindedir (üstünde). Muhabbet var olmanın temelidir. Akıl ile ruh, akıl ile vicdan, kafa ile kalpmuhabbetullahta yani Allah aşkında birleşirler. Kalp Allah aşkı ile yanar ve yine onunla hayat bulur. Cümle eşkâl aşkla görülür. Bu durum marifetullahtır (Allah’ı bilmek). Bu halde mümin Yüce Allah’ın kendisine bildirmek istediklerini bilmek ister ve Allah da ona bilmek istediklerini bildirir. Böylece irade-i cüz’iyle ile irade-i külliye aynileşmiş olur.

            Salikin Hakk’a yürüyüşü kâh coşkun ve bulanık kâh durgun ve berrak akarak ummana kavuşan, sonuçta adı sanı kalmayan ırmak gibidir.

            Bu yolda derviş kâhvecd ile (kendini kaybedercesine ilahi aşka dalma) kâh sevgi bağında ve dost ikliminde saklı olan hakikatlere aşina olarak, sakinleşen ve berraklaşan, Hak indiğinde veli, halk nazarında deli nitelemesi haliyle seyrini sürdürür. Salik seyrini sürdürürken:

                        “Az ye az uyu az iç

                        Ten mezbelesinden geç

                        Dil gülşenine gel göç”

İbrahim Hakkı Hazretlerinin mısralarını rehber edinir.

Çünkü riyazet (kanaatle yaşama) olmadan ruhaniyetin bedene galebe çalması mümkün olamaz.  Bu sebeple nefsin hakkını verip, hazzından kaçınmak esastır. Nefsin hakkını asgari düzeyde tutmakla bedeni varlık giderek gerilerken ruhaniyet aynı oranda güçlenir. Böylece ruh, bedeni arzulardan uzaklaşınca insan ulûhiyeteyaklaşmış olur.

            Bu süreçte nefis;nefs-i emmare (Allah’a isyanda ısrarcı olan nefis) nefs-i levvame (Allah’a isyan edince üzülen, sevap işleyince sevinen nefis), nefs-i mülhime (Allah’ın emir ve yasaklarına uyan nefis), basamaklarından geçip nefs-i mutmainneye yükselir (Mümin olan, huzura eren Allah ile manen irtibatta olmanın hazzına ulaşan nefis). Rab olarak Allah’tan razı olan, Allah’ın da kendisinden razı olduğu niteliğe erişir, aslına döner ve kalbi safiyethâsıl olur. (Allah’tan başka her şeyin kalpten silinmesi)

            İmam-ı Rabbani Hz. ifadesi ile“Bedenin, her zerresini diri tutan ruha, beden ile birleşmesi sonucunda terakki (yükselme) miraç kabiliyeti verildi, bu nitelik onu meleklerden üstün ve şerefli kıldı.” Nefis bu niteliğe erişince; gündüzün gelmesi sonucunda karanlığın sona ermesi gibi kalp masivadan (Allah’tan başka her şey) temizlenir ve Allah’ınnazargâhı olur. O zaman salik, gönül penceresinden; baş gözüyle dünyayı, kalp gözüyle ahireti, sır gözüyle Mevla’yı seyretme haliyle hâllenir.Tevhit ile erişilen bu makamda kesretten vahdete, sonludan sonsuza intikal (bir halden başka bir hale geçiş) vuku bulur. Böylece, “Biz insana şah damarından daha yıkınız.” (Kaf: 16) ayeti kerimesi ile ifade edilen hakikate farkındalık hâsıl olur. Ummana kavuşunca eseri kalmayan ırmak misali, beşeri nitelikler bütünü ile işlevsizleşir ve kul Allah’ta fani olur, ruh safiyetine ulaşır. “Biz ona o insana kendi ruhumuzdan üfledik” ayet-i kerimesişümulünce (delalet) üflenen ruh, onu üfleyen Hakk’a dönmüş ve sükûnet bulmuş olmasına uygun olarak, salik de sır gözü ile Mevla’yı seyretmesürurunu (zevk) tadar.

            Ulaşılan bu makam irşatmakamı ve bu makama ulaşan salik de mürşittir. “Yalan yere mürşitlik iddiasında bulunmak imansız gitmeye sebeptir.” (Hacı Şaban Efendi Hz.)

            “Elestü” bezminde postu serenler,

            Lafza bakmamışlar mana demişler.

            Uykudan uyanıp, sırra erenler,

            Bu fani âleme rüya demişler.”

            “Aşk ile bul hakka yol

            Boş bulunma hakla dol

            Kimsenin kulu olma

           Olursan aşka kul ol.”

      (Ali Nihat Tarlan)

Kelamın kemali, sözün hale dönüşmesi, insanın yaradılış amacına ulaşmasını sağlar.

Gönül dilinin aracı güzel söz, akıl dilinin ise doğru sözdür. Sözlerin en doğrusu Allah kelamıdır.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab/70)

“Çünkü böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar.” (Ahzab/71)

Hayırların celbi, şerlerin def-i niyazlarımla…

Halit Eşkan

Matematik Muallimi

Bahaddin Elçi

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
2
Ahmet Demirbaş / Büyük Cihangir Sultan Mehmed Han
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:57:02 ÖÖ »


Büyük Cihangir Sultan Mehmed Han

İkinci Murad Han'ın oğlu olan Fatih Sultan Mehmed Han, 1429'da Edirne’de doğup, 1481'de Gebze’de vefat etti. Türbesi Fatih Camii haziresindedir...

 Bugün, Fatih Sultan Mehmed Han'ın, vefat yıl dönümüdür... İkinci Murad Han'ın oğlu, İkinci Bayezid Han'ın babası olan ll. Mehmed Han, 1429'da Edirne’de doğup, 1481'de Gebze’de vefat etti. Türbesi Fatih Camii haziresindedir...
 
Osmanlı Sultanlarının yedincisi olan, Fatih Sultan Mehmed Han, 1453 Mayıs ayının yirmidokuzuncu salı günü İstanbul’u Bizans Rumlarından alarak, Orta Çağ'a son verdi. Ayasofya Kilisesini cami yaptı. Kıyamete kadar cami kalmasını yazılı vasiyet ve vakfeyledi...
 
Türk tarihi, sayılamayacak kadar çok kahraman ve cihangirlerle doludur. Fatih Sultan Mehmed de bunların başında gelenlerdendir. Çünkü o, kılıçla keşfi yan yana yürütmüş; çağ açıp çağ kapayan bir
Sultandır...
 
ll. Mehmed Han, soğukkanlı ve cesurdu. İstanbul Muhasarası sırasında atını denize sürerek askerine şöyle haykırmıştır: “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni!..”

Aynı zamanda çok merhametli ve müsamahalı olan Fatih, vicdan hürriyetine büyük değer verirdi. İstanbul’a girdiği vakit ayaklarına kapanan İstanbul Patriğini yerden kaldırmakla alicenaplığını gösteren cihangir, onu şu sözlerle teselli etti:
 
“Ayağa kalkınız! Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki: Şu andan itibaren artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz hususunda gazab-ı şahanemden korkmayınız!..”
 
Fatih Sultan Mehmed Han, Avrupalı devletlerin Osmanlılarla ilgili hareketleri müzakere eden bütün meclislerinde geniş bir haber alma teşkilatına sahipti.

Almanya’da yerlilerden elde edilmiş casusları da vardı. İtalya ise, son derece gizli ve daimî bir "Türk haber alma servisi"yle örülüydü. Fatih’in, bu teşkilat sayesinde düşmanlarından günü gününe haberi olurdu...
 
Fatih Sultan Mehmed, ilme, sanata ve ilim adamlarına çok kıymet verirdi... Aklî ve naklî ilimlerde söz sahibi olan âlimleri İstanbul’a topladı ve onların talebe yetiştirmesi için medreseler kurdu...
 
İstanbul’un fethinden sonraydı. Bir gün hocası Akşemseddin hazretlerini ziyarete gitti. Elini öpüp, tahtı tacı bırakıp derviş olmak istediğini söyledi. Hocası, bu teklifi reddederek, devlet işlerine memur edilen padişahın asıl vazifesini yapmamış olacağını, din-i İslam ve adaletle memleketi ve dünyayı idare etmenin daha makbul olduğunu; aksi hâlde din ve devletin zarar göreceği için, ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını bildirdi... Bizim aklımız onları anlamaya yetmez. Yapacağımız şey, ruhlarına birer Fatiha göndermek...
   
Fatih Sultan Mehmed Han'ın vefatı, Türk milletini gözyaşına boğdu. Ölüm haberi Roma’ya ulaşınca, İtalya’da toplar atılıp günlerce şenlikler yapıldı. Papa bütün Avrupa kiliselerinde üç gün çanlar çaldırıp, şükür âyini yapılmasını emretti... Ruhu şad olsun...

Ahmet Demirbaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
3
HZ MUHAMMED S.A.V / Hz Peygamber Ve Samimiyet
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 03:50:17 ÖS »


Hz Peygamber Ve Samimiyet

Dini terminolojide samimiyetin en yakın ifadesi ihlastır. İhlas ise; ibadet ve diğer iyilikleri, riyadan arınmış olarak sadece Allah rızası için yapma anlamında kullanılan dini bir terimdir. Sözlükte, saflaştırma, arıtma, seçme, sevgi ve dostluk, temizlik gibi anlamlara gelen “ ihlas” İslami literatürde, genellikle şirk ve riyanın zıttı olarak insanın batıl inançlardan, kötü huylardan, gösteriş arzusundan kalbini temizlemesi, her türlü hayırlı faaliyetlerden temiz bir niyet taşıması ve yalnızca Allahın hoşnutluğunu gözetmesi anlamında kullanılmaktadır. 
 
Kuran-ı Kerimde Yüce Allah (cc) bu hususta şöyle buyurmaktadır.” Hâlbuki onlara, ancak dini Allaha has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak ona kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri, emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” Beyyine / 5. 

Kuran-ı Kerimde ihlas ve samimiyet peygamberlerin niteliklerinden sayılmıştır.

Peygamberimiz (sav) efendimizin hayatına baktığımız zaman, ihlas ve samimiyetin özünü onda her zaman görebiliyoruz. İbadatü taatlerinda, ve dünyevi işlerinde daima Allahın rızasını gözetmesi, etrafındakilerin hak ve hukukuna saygı göstermesi, ahde vefalı olması, hiç bir kimseyi, köle bile olsa hor görmemesi, nefsine zarar da verse doğu sözden ve doğruluktan ayrılmaması bunlardan bir   kaçıdır. 

Peygamber efendimiz bir hadislerinde “ ihlaslı bir kalble iman eden kişinin kurtuluşa ereceğini beyan etmiştir.” Müsnet,  V, 147. Genel olarak Allah rızası için samimi olarak amel etmenin önemini ve gerekliliğini vurgulamıştır. Tirmizi, ilim, 7.

Samimiyet, Allah rızasını her şeyin önünde tutarak ona olan yönelimin devamını sağlamaktır. Bollukta ve darlıkta, sevinç ve elemde, hangi halde olursak olalım, Allahı gücendirmeden kulluğun gereğini ifa etmektir. Bu hususta efendimizi örnek almak lazım gelir. O, zorluklar, meşakkaler karşısında yeter artık demeden Mevlasından aldığı ilahi görevi her zaman ve mekanda ifa etti. 

Samimiyet, doğruluk ve dürüstlüktür. Sevgi ve saygıdır. Kardeşliktir, paylaşımdır, cömertliktir, merhametli olmaktır, ahde vefa, özle sözün aynı olmasıdır.

Samimiyetin zıttı, riyakarlık, gösteriş, menfaatperestliktir. Bu hallerle yapılan ibadetlerin karşılığı boş olabileceği gibi, dünyevi işlerin sonucu da vahim olur. Bu bakımdan samimiyeti önce kendimizde aramalıyız. Ne haldeyiz, neyi ne için yapıyoruz. Samimiyetin neresindeyiz. Söylem ve eylemlerimizde samimi olabiliyor muyuz.?. Kendimizi test ettikten sonra başkalarının samimiyetini irdeleyebiliriz.

Samimi olmak, yaptıklarımızın bizlerde manevi hazzını, bereketini gösterir. Allahın bizleri daima nazar ettiğinin farkında olmamızı sağlar. Böyle olunca doğruyu konuşur, sağlam işler yaparız. Özümüz, sözümüze uygun olur. Sevdiğimizi Allah için sever, sevmediğimizi Allah için sevmeyiz. Kıldığımız beş vakit namazların her rekâtında (Allahım) “ancak ve ancak sana ibadet ederiz. Ancak ve ancak senden yardım isteriz” diye Allaha dua ediyoruz. Bu duayı yaşantımızla birleştirmeliyiz. Yani, ibadetlerimi, Allah için yapıyorum. Her türlü yardımı ondan bekliyorum. Onun rızası için insanları seviyor ve yardım ediyorum. Kendim için sevdiğimi, kardeşlerim için de seviyorum diyebilmektir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
4
HZ MUHAMMED S.A.V / Hz Peygamber Ve İnsan Onuru
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 03:45:36 ÖS »


Hz Peygamber Ve İnsan Onuru

Hz Peygamberimiz (s.a.v.) bir hidayet ve rahmet elçisi olarak insanlık için Allahın lütfüdür.

Zira insanlık içinde bulunduğu karanlık tablodan kendini huzurlu kılacak, dünyasını ve ahiretini kazandıracak bir hayata ihtiyacı vardı. Dünya insanlığının maddi ve manevi gereksinimini karşılayacak insani değerlerin tamamı onda mevcuttur. Yüce Rabbımız Kuranında “ (Habibim) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. Enbiya, 107.

.Diğer bir ayetin de ise,” Ey Nebi! Biz seni bir şahit, bir uyarıcı; Allahın izniyle kendi yolu na çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik. Ahzab,45-46.
                           
Cenabı Hak tarafından terbiye edilen Peygamberimiz, insanlığın tüm beklentilerine cevap verecek donanıma sahipti. Bir hadislerinde “Rabbim beni terbiye etti. O,  beni en güzel terbiye etti ,” buyurdular. El Camius – Sağir, 1, O, şefkat ve merhamet Nebisi İçinde bulunduğu toplumun her kesimiyle ilgilenen, çocuk, genç, yaşlı, kadın ve erkek, zengin Fakir, bilen ve bilmeyen her kese insan olarak değer veren bir mürebbi. Kalpleri tamir eden, hayat dolu model insan. Getirdiği değerler asırlar sonra tazeliğini aynen muhafaza etmektedir. Onun ufkunda hayatın bir anlamı vardı. Bu hayat, Yaratanla buluşulduğunda bir değer ifade ediyordu. Miladi 610 tarihinden 632 tarihine kadar süren 23 yıllık Peygamberlik görevini Allahın istediği şekilde ifa etmiştir. Elimizde bulunan Kuran-ı Kerimin bozulmayacak şekilde ümmeti tarafından muhafaza edilmesine imkânı sağlamıştır. Dünya insanlığı, yarınlara güvenle bakabilmesi için her zaman ve mekânda Peygamberimiz (s.a.v.) efendimize ihtiyacı vardır.

Peygamberimiz (s.a.v.) efendimiz, insan onuru dediğimiz insani değerlerin tamamına sahiptir. Bu değerlerden birinin zarar görmesi halinde insanın manevi hayatında rahatsızlık meydana gelir. Bundan dolayı insan onuruna. Zarar veren her şeyi Allah yasak etmiştir. Onur; insana has değerlerdir. Allah bu değerleri insanlara vermiştir. Bu hususta Yüce Mevla Kuranında şöyle buyuruyor.”And olsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve de

nizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. Ahzab,70.

Onur; sevgidir, merhamettir, şefkattir, paylaşımdır, doğruluk ve dürüstlüktür, cömertliktir, barıştır, huzur ve güvendir, iffettir, Hulasa onur, insana insanca yaşamasına zemin hazırlayan değerler bütünlüğüdür.       Özellikle biz Müslümanlar, Peygamberimizi her yıl dünyaya gelişinin sene-i devriyesini Kutlu doğum adı altında kutlamaya çalışırken, asıl olan onu anlamak olduğunu idrak etmeliyiz. Onu anlamak için de bizlere bıraktığı Kuran ve sünneti seniyyesinde buluşmalıyız. 

Sevgi ile saygı birlikte var olabilir. Biri varsa diğeri vardır. Bunlardan birinin yokluğu karşısında diğerinin varlığı tabii değildir. İslamda her şeyin tabisi değerlidir.

Efendimizin hayatına baktığımız zaman, Allahın insana verdiği değerleri onda açık olarak görebiliyoruz. Hz Enes b, Malik (r,a) buyurur ki, ben efendimizin huzurunda on yıl hizmet ettim. Bir gün bana bunu neden böyle yapmadın?. Onu şöyle yapsaydın ya demedi.

Resülullahın hayatında gönül kırma yok. Kaba söylem ve eylem yok. Hor- hakir görme yok. Zenginlik, fakirlik diye bir ayırım da yok. Onun hayatında sadelik ve hakkaniyet var. Sevgi ve saygı, hoşgörü var.   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
5
Bizden Sizlere / İslamda Paylaşım
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 03:40:40 ÖS »


İslamda Paylaşım

Yeryüzünde yaşayan insanlar, zaman, zaman biri diğerine ihtiyaç duyar halde olabilir. Maddi ve manevi yönden birinde olmayan imkân, diğerinde olabilir. Toplumda dengeyi sağlamak, huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için karşılıklı dayanışma içinde olmak o denli önemlidir. Paylaşım hususunda en güzel örneği, Peygamberimizin şahsında görebiliyoruz. İhtiyacı olana elindekini verdiği gibi, kendisinde olmadığı zaman, başkasından ödünç alarak ihtiyaç sahibine verdiğini müşahede ediyoruz. Zaten efendimiz her zaman ümmetini kendisine tercih etmiştir.
                   
“Sizden birisi bir şey istiyorsa verin, yoksa güler yüzle karşılayın” buyurarak kimsenin hor, hakir görülmemesini, ihtiyaç sahiplerinin hissiyat ve şahsiyetleriyle oynanılmamasının gereğini vurgulamıştır. “Sizden Allah ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin” Buhari, Edep,31.Buyurarak bizde olanın bir diğeriyle paylaşılmasının sünnet olduğunu ortaya koyan Peygamberimiz, Müslümanların kendi aralarında sevgi ve muhabbetin oluşmasını istemektedir. Bunun için de herkesin birbirine karşı güven duymasını, her insanın tok olmasını, her müslümanın geleceğine güvenle bakmasını arzulamaktadır.

Elimizde olanın bir kısmını yakınımıza vermek, kullanmadığımız bir dünyalığı ihtiyacı olana vermek, yediğimiz yemekten, içtiğimiz sudan bir kısmını karşımızda olana ikram etmek, bildiklerimizi diğerlerine aktarmak, kültürümüzle, tecrübelerimizle insanlara rehberlik etmek, paylaşım kapsamında yer alır.

Bir gün Peygamberimiz, kızı Fatımanın kolunda iki gümüş bilezik görmüşlerdi. Peygamber efendimiz kızına hitaben; Ey kızım! Bu toplum içinde birçok insan muhtaç durumda iken, senin kolunda bu bileziklerin böyle durması doğru olmaz buyurdu. Hz. Fatıma validemiz, hemen bilezikleri çıkarıp ihtiyaç sahiplerine vermek üzere babasına teslim ettiler.

“Veren el, alan elden üstündür” buyuran Peygamberimiz, vererek insanları sevindirmenin, severek insan kazanmanın önemini vurgulamaktadır. Toplumdaki huzurun ve mutluluğun sağlanması ve devam ettirilmesi için her bireyin sevinçli olması gerekir.

Yani hep birlikte tok olmalıyız. Hep beraber mutlu olmalıyız. Maddi ve manevi yönden sahip olduğumuz nimetleri etrafımızdakilerle paylaşmalı, gördüklerimizi görmemezlikten gelmemeye gayret göstermeliyiz. Bu noktada rehberimiz âlemler Peygamberi Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimiz olmalıdır.                   

Peygamberimiz (sav ) efendimiz kendisinden bir şey istenilince varsa veriri, yoksa olmadığı için veremediğini ilgiliye söylerdi. Kişi ısrarla isterse başkasından borç alır, ihtiyacını giderirdi. Zaruret içinde olanı görür ve gözetir, yarasına merhem olurdu.

Kendisi için diktirdiği hırkasını, daha giymemişti ki, ashaptan biri istemişti, hiç tereddüt etmeden ona vermişti. Bizler, bize lazım olanı veremeyiz ama en azından ihtiyacımız dışındakileri, yetim ve yoksullarla paylaşmalıyız. Empati ile hareket ederek insanları mutlu etmeliyiz. Bilmeliyiz ki, etrafımızdakilerin, muhtaçların mutluluğu, bizlerin mutluluğu olacaktır. Öyleyse hep birlikte mutlu olmak için maddi ve manevi imkânlarımızı, etrafımızdakilerle paylaşalım. Paylaştıkça elimizde olanlar bereketlensin inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
Mutlulık Yolu İslam / Kimsesizlerin Kimsesi Olmak
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 03:35:29 ÖS »


Kimsesizlerin Kimsesi Olmak

Yaşadığımız toplum içinde fakiriyle, zenginiyle, yetim ve yoksuluyla bütün insanlarla iletişim kurmamız, özellikle yardıma muhtaç olan yetim ve kimsesizlere yardım etmemiz, inancımızın gereğidir.

Peygamberimiz (sav)efendimiz bir hadisinde; “ İşaret ve orta parmağını işaret ederek gerek kendisine gerekse başkasına ait her hangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben cennette işte böyle yan yanayız” buyurmuştur. Buhari, Talak,25. Yetim, yoksul ve kimsesize yardım edene, Allah da yardım eder. Bunların yüzlerini güldürene,  Yüce Yaratan da yüzlerini güldürür.

Yetim, yoksul ve kimsesizlerin korunması, kendilerine her yönüyle rehberlik edilmesi, , geleceklerine güvenle bakmalarının sağlanması, ihtiyaçlarının karşılanması, kulluk görevidir. Yüce Allah, Kuran- Kerimde şöyle buyurmuştur.”

Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, hiç şüphesiz karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. Nisa,25. Yetimlerin mallarını rızalarının dışında kullanmak, mallarına zarar vermek, haklarını zamanında vermemek Allahın haram kıldığı eylemlerdir. Bu haller içinde olanların büyük günah işlediklerini yukarıdaki ayetin mealinden anlıyoruz.

Peygamberimiz (sav ) efendimiz başka bir hadisinde şöyle buyurdular.”  Yedi helak ediciden kaçının”. Sahabeler, Ey Allahın Resulü bunlar kimlerdir.? Diye sordular. Hz peygamberimiz, Allaha ortak koşmak, sihir yapmak, Allahın haram kıldığı bir nefsi haksız yere öldürmek, faiz yemek,, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, evli, namuslu ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara zina isnat etmek.” Buyurdular.  Allah ve Resulü yetim malına zarar vermekten, izinsiz olarak istifade etmekten sakınılmasını istemektedir. Bu bakımdan zarar değil, fayda sağlamak durumunda olmalıyız. Güç ve kuvvetimizi, kimsesiz ve ihtiyacı olanlarda kullanmalıyız.

Yüce Mevlamız Kuranında yetim hakkında şöyle buyurmaktadır.” Ey Muhammed ) sana yetimleri soruyorlar. De ki, onları iyi yetiştirmek daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, unutmayınız ki, onlar sizin din kardeşlerinizdir. Allah işleri bozanla düzelteni bilir.”. bakara, 220

İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Allahın bizlere verdiği her nimetten imtihana, denenmeye tabi tutulduğumuz bir hakikattir. Bu bakımdan maiyetimiz altında olanlar başta olmak üzere her kesle iyi geçinmek durumundayız. Her kesin hakkını vermek zorundayız. Yetim, yoksul ve kimsesizler söz konusu olunca, daha dikkatli olmak durumundayız. Her zaman empatiyle hareket edip kendimiz için arzu ettiğimizi, onlar için de arzu etmeliyiz. Hak ve hukukuna saygılı olmalı, gelecek zaman için onları iyi yetiştirmeliyiz.

Mübarek Ramazan ayındayız, Fakir fukara, yetim ve yoksul, kimsesi olmayan insanlara yardım elimizin daha fazla uzatacağımız zaman dilimidir bu ay. İftar ve sahur sofralarında ne yiyeceğim diye, düşünenlerin imdadına koşma zamanıdır, bu zaman. Öyleyse hep birlikte kimsesizlerin kimsesi olalım. Veren el alan elden üstünündür, buyuran Peygamberimiz (sav) efendimizin sözünü hafızalarımızda daima canlı tutalım. Sevelim ve sevindirelim. Elimizde varken hakkını verelim, karşılığını Yüce Allahtan alalım inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
7
İslami Aşk ve Sevgi / Allah Ve Peygamber Sevgisi
« Son İleti Gönderen: gurbetciyim Dün, 03:26:03 ÖS »


Allah Ve Peygamber Sevgisi

Gerçek huzur ve mutluluğun kaynağı Allah ve Peygamber sevgisidir. Bu durum Müslümana has bir özelliktir. Yani tabii olan Allah ve Peygamber sevgisi sadece Müslümanlarda mevcuttur. Zira, Allaha ve onun evrensel Nebisi Hz Muhammed Mustafa (sav)  efendimize gönülden bağlılığını davranışlarıyla ortaya sergileyen Müslüman, bu bağlılığın kesintiye uğramaması için tüm gücünü kullanır. Yüce Allahın emirlerini yerine getirmede hata etmemeye çalışır. Yaratıcının daima kendisinden razı olmasını arzu eder.

İşte bir Müslümanın gönülden Allahı sevmesi, ona olan itaatin gücünü göstermektedir. Kişi kulluk görevlerini ifa ederken Mevlasıyla kurduğu irtibat sonucunda manevi zevk alır. Bu durum onun huzur ve mutluluğunu sağlar. Peygamber sevgisi de aynı şekilde Müminin hayattan tat almasına vesile olur.   

Peygamberimiz (sav) efendimizi seviyor olmak, onun sünnetini ihya etmekle mümkündür.

Söz ve öğütlerini öğrenip yaşamak, bu cümledendir. Allah ve Peygamber sevgisi sadece söylemle değil, Allahın ismi anıldığında kalplerin titremesi gerekir. Bir heyecan ve ilahi aşk meydana gelmesi lazım gelir. Peygamberimizin ismi anıldığında kalplerde meydana gelen muhabbetin tezahürü olarak ona, Salatü selam okumak ( Allahümme salli ala Muhammedin ve ala eli Muhammed) gerekir.   

 Yüce Allah Kuranında şöyle buyurmaktadır. “ De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran, 31. Allahı sevebilmenin yolu Peygamberimiz (sav) efendimize tabi olmaktan geçmektedir. Bir başka ifadeyle evrensel Nebi efendimize tabi olmadan, onun Allahın elçisi olduğuna iman etmeden, ona olan sevgi ve saygımızı davranışlarımızla tezahür ettirmeden Yüce Mevlamızı seviyor olamayız.. Bu bakımdan efendimizi sevmek Allahı sevmek, onu memnun kılmak Allahı memnun kılmaktır. Efendimizi gücendirmek Allahı gücendirmektir.   

       Allah ve Peygamber sevgisinin var olduğu her yerde, huzur ve güven vardır, Allah ve Peygamber sevgisinin olduğu yerlerde birlik ve beraberlik, kardeşlik, paylaşım, dertlere çözüm, sevinçlere ortak olmak vardır. Allahı ve elçisini sevenler, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek zorundadırlar. Böyle olunca da, kalplerinde zerre miktarı Allah ve Peygamber sevgisi olanlar, insanlara zarar değil fayda sağlarlar. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz,” insanların hayırlısı onlara faydalı olanlardır,” buyurmuştur. Riyazüssalihin.

    Bu gün İslam beldelerinde meydana gelen Müslümanlıkla bağdaşmayan bütün olayların tabanında Allah ve Peygamber sevgisinin gerçek manada olmadığı görülmektedir. Allahı ve peygamberi seven kişi, vicdandan, merhametten, hoşgörüden yoksun olamaz. Etrafındakilerin canlarına, mallarına, iffetlerine zarar veremez. Kendisi için sevdiğini, diğer kardeşleri için de sever. Allah ve peygamber sevgisine sahip olanlar bilirler ki, sevdiklerinin hoşlanmayacağı söylem ve eylemlerde bulunduklarında sevginin bir hükmü kalmaz. Darılma, gücenme, kızma olur. Bu durum kişiyi yeisse, karamsarlığa iter. Hayattan manen zevk alamaz, huzursuzluk başlar. Böyle bir duruma düşmemek için kalplerimizde sevgilerini taşıdığımız Allah ve Resulünün gösterdiği hak sahada yaşamaya devam etmeliyiz.                   

   Yüce Allah, Kuranında: “De ki, Allaha ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirilerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez” buyurmuştur. Ali İmran, 32. Allahı seviyor olmak, ancak Allah ve Resulüne itaat etmekle mümkündür. Bu hal Yüce Yaratıcıya ve onun evrensel Nebisine iman etmekle başlar. Bizler inancımızın gereği olarak Mevlamızın emir ve tavsiyelerini yerine getirerek, Peygamberimiz (sav) efendimizin sünnetini ihya ile yaşantımızı idame ettiriyoruz. Böylece Allah ve peygamber sevgisini gönlümüz ve hayatımızla buluşturarak, dünya ve ahiretimizi mutlu kılıyoruz. Yüce Mevlamızın ve Peygamberimiz (sav) efendimizin bizlerden beklediği de bu olsa gerek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
8
12 / 00:00:27:39 / 37,99 MB



2024 - İsmail Metin - Yunus Emre İlahileri  - Ney Solo Albüm 192 Kbps (12 / 27:39)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ismail Metin - 01 Dağlar ile taşlar ile (Ney)  02:35
Ismail Metin - 02 Aşk Bezirganı (Ney)  02:37
Ismail Metin - 03 Ben Bu Yolu Bilmez Idim (Ney)  02:27
Ismail Metin - 04 Ey Aşıkan (Ney)  02:43
Ismail Metin - 05 Ah Nice Bir Uyursun Uyanmazmısın (Ney)  01:58
Ismail Metin - 06 Sordum Sarı Çiçeğe (Ney)  02:39
Ismail Metin - 07 Şol Cennetin Irmakları (Ney)  02:08
Ismail Metin - 08 Aşkın Aldı Benden Beni (Ney)  02:26
Ismail Metin - 09 Gel Gör Beni (Ney)  01:15
Ismail Metin - 10 İster İdim Allah'ı (Ney)  01:19
Ismail Metin - 11 Allah Diyelim Daim (Ney)  03:24
Ismail Metin - 12 Şeyhimin İlleri (Ney)  02:02




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

[/font][/b]

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

9
G / Grup Zahid - Single Eserleri 320kbps + Flac
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 01:44:36 ÖS »
Grup Zahid - Single Eserleri
5 / 00:00:19:11 / 43,93 MB

Grup Zahid - Demedim Mi (Single) 2023 - 320 Kbps (1 / 06:55)
----------------------------------------------------------------------------------
Grup Zahid - Demedim Mi  06:55


Grup Zahid - Havar Geylani (Single) 2024 - 320 Kbps (1 / 03:41)
-------------------------------------------------------------------------------------
Grup Zahid - Havar Geylani  03:41


Grup Zahid - Mescidi Aksa'yı Gördüm Düşümde (Single) 2023 - 320 Kbps (1 / 03:41)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Grup Zahid - Mescidi Aksa'yı Gördüm Düşümde  03:41


Grup Zahid - Ramazan 2023 Single - 320 Kbps (1 / 03:37)
-----------------------------------------------------------------------------
Grup Zahid - Ramazan  03:37


Grup Zahid - Salavat (Single) 2023 - 320 Kbps (1 / 01:15)
-------------------------------------------------------------------------------
Grup Zahid - Salavat  01:15




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

-


İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

10
Serbest Kürsü / Hayra Da Şerre De Aracılık Eden Onu İşleyen Gibidir
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 08:04:17 ÖÖ »


Hayra Da Şerre De Aracılık Eden Onu İşleyen Gibidir

“Görmeyen ile gören, karanlık ile aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Diriler ile ölüler de bir olmaz...” (Fatır 19-22)

Hakka karşı kör ve ölü kalp sahibi olanın, karanlıkta debelenenin elde tutulur bir dalı/kaynağı yok ki kendisine ve çevresine faydası dokunsun!

En büyük nankörlük yaratıcısına karşı nankörlüktür.

Rabbini ve verilen sayısız nimetleri inkâra kalkışanın neyine itibar edilebilir?

Tek ve biricik yaratıcısı Rabbinin içinde barınamadığı kalp, altın/gümüş olsa ne yazar.

İstediği kadar “kalbim temizdir” desin.

Hakkı inkâr edecek cürette olan, fırsat yakalasa ne yapmaz ki?

Sahi böylesinin insanlığa dair ne faydası düşünülebilir?

Karanlığı aydınlık, uçurumu kurutuş, yalan/yanlışı doğru diye satar…

Çünkü dayanağı çürüktür!

Ya kendisi haktan uzaklaştıran, azdıran/saptıran ve başkalarına kendisine kulluğa çağıran biridir ya da böyle olanın bizzat kulu, kölesidir.

“Ben Allah’a iman ettim, ben hakka yüzümü çevirdim, ona teslim oldum!” diyen böyle midir?

Allah’a iman edenin doğruya ulaştıran bir dayanağı/mesnedi vardır.

O feraset sahibidir, baktığında Allah’ın nuruyla bakar; hakka karşı asla kör değildir!

“Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennem ehlidir, onlar orada ebedi kalıcıdır.” (Bakara 257)

Dolayısıyla “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet 33)

Evet, kör, sağır, duyarsız ve taş kalpli olanlar, ne kendilerine fayda verebilirler ne de insanlığı doğruya yöneltirler.

Bunlar dünyayı imardan, faydalı hale getirmekten ziyade harap etmeye cüretkârdırlar!

Mayaları öyle çünkü…

Hiçbir dayanakları yoktur hakkı kabule yanaşmayan bu zümrenin. Bu sebeple de onlar kargaşa ve savaştan, dünyayı kan gölüne çevirmekten, her tarafı harap etmekten nemalanırlar, dünyayı ıslah etmek umurlarında olmaz.

Ancak hakka dayananlar, hakkın gerektirdiği üzere olanlar ise sadece faydalı olma derdindedirler.

Zira iman edenlerin hakka dayanan, hakkı yeryüzünde yaşanılır kılmak üzere gönderilen önderleri en seçkin insanlar olan peygamberlerdir.

Peygamberler de sadece hakka/vahye dayanarak konuşur/hareket ederler.

Şu ilâhî kaynaklı nebevi ölçüye bakar mısınız?

“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır:

Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizi, Nesâî)

İnsanlara kıyamete dek faydalı bir eser, istifa edilen ilim/bilgi ve hayır duayı dilinden esirgemeyen sâlih bir evlat/nesil bırakmaktan daha güzel ne olabilir?

Faydalı eserin zıddı, kötülük aşılayan, zarardan başka faydası dokunmayacak bir yapıttır.

İstifade edilen ilmin zıddı, insanlığı haktan saptıran, zehir saçan yalan dolan olan zehirli bilgidir.

Salih evladın karşıtı ise, başta rabbine isyan eden, anne-babasına karşı duran şeytan dokunuşlu, şer odaklı evlat/nesildir!

Rabbine isyan eden, adı ister Müslüman olsun ister Yahudi veya Hıristiyan olsun ne fark eder?

Rabbinin buyruklarını çiğnediği gibi bütün dünyayı kana boğmaktan imtina etmez!

Bugün dünyayı kana boğan müstekbir güçlerin yaptığı gibi…

Lanetli İsrail, Tahrif ettiği Tevrat’a göre hareket ettiğini söylemiyor mu?

Onun hamisi başta ABD şeytanı ve tüm medeni(!) batı da tahrif ettikleri İncil’e inandıklarını söylemiyorlar mı?

Hiçbir ilâhî Kitaba/Dine inanmadıklarını söyleyen zümreler de şer ve çirkeflikte bunlarla birleşmiyor mu?

İşte dün, 1 Mayıs İşçi Bayramıydı.

Her yıldönümünde etrafı yakıp yıkanların dünyayı kana boğan batıdan ne farkları olabilir?

Başta polis/devlet malı olmak üzere kamu malına, etrafa zarar vermekten başka amaçları olmayan bu mahlûkların insanlığa ne faydası dokunabilir?

Her isyanda birleşen bu şer odakların elde tutulur ne dayanakları var, söyler misiniz?

Batı medeniyetini(!) her fırsatta gözümüze sokarcasına dayatanlar, İslam’a ve Müslümanlara gerici, yobaz ve yıkıcı diyenler sahi bunlar değil mi?

Biz inanıyoruz ki, hayra da şerre de aracılık eden onu işleyen gibidir. Gerisi yalan.

İster bu bilgi olsun…

İster eser olsun…

İsterse de bu türeyen/türetilen nesil olsun.

“Kim güzel bir işe aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işe aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Nisa 85)

İnsanlığa faydalı bir eser bırakabiliyorsak, dünya/ahiret saadetine yönlendiren bir bilgi/ilim öğretebiliyorsak ve sadece anne babasına ve yakınlarına hayır dua eden değil, tüm insanlık için hayır temenni eden bir nesil bırakabiliyorsak ne mutlu bize!

Değilse yazıklar olsun…

Nusret Reşber.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: [1] 2 3 ... 10